Archive for Haziran, 2012

Düşürülen uçağa ‘İsrail yazılımı’ iddiasına cevap

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

 TBMM Genel Kurulu’nda, Bütçe Kanunlarında yer alan bazı hükümlerin ilgili kanunlara eklenmesine ilişkin kanun tasarısı kabul edilerek yasalaştı.

Kanunla, bütçe kanunlarında her yıl yer alan ve süreklilik arz eden hükümler, ilgili kanunlara taşındı.

Bu hükümler özetle şöyle:

-Bütçe düzeni, gelir ve gider cetvellerinin düzenlenmesi, yıl içinde yeni tertipler, gelir ve finansman kodları açılması, muhasebe ve kesin hesaba ilişkin kayıtların yapılmasına ilişkin hükümler.

-Yükseköğretim kurumlarının toplu halde öngörülen ödeneklerinin birimlere gönderilmesi ve harcama yetkilisinin belirlenmesine ilişkin hükümler.

-Yurtiçi ve yurtdışı kaynaklardan sağlanacak bağış, hibe ve yardımların bütçeleştirilmesine ilişkin hükümler.

-Resmi taşıtların satın alma, mübadele ve hibe yoluyla edinimi, kullanımı ve bunların giderlerine ilişkin hükümler.

-Kadroların kullanımı, sözleşmeli personel ve işçi istihdamı ile bunlara ilişkin ödeneklerin kullanımı ve yurt dışı aylıklarının ödenmesini düzenleyen hükümler.

-Özelleştirme gelirlerinin bütçeye gelir kaydedilmesine imkan sağlayan hükümler.

Bu hükümlerin ilgili kanunlara aynen taşınmasıyla, TBMM’nin bütçe hakkının sağlıklı kullanılabilmesinin temini sağlanacak ve bütçe görüşme sürecinin etkinliği artırılacak. 2012 Yılı Bütçe Kanunu’nda 30 olan madde sayısı, 2013 Yılı Bütçe Kanunu’nda 15’e düşürülmüş olacak.

Yasayla, Özelleştirme Fonu’nun nakit fazlasının belirli bir kısmının genel bütçeye gelir kaydedilmesi ile Devlet Demir Yolları’na ait limanların özelleştirilmesinden elde edilecek gelirlerin bütçeye özel gelir ve özel ödenek kaydedilmesini öngören düzenlemeler yürürlükten kaldırılıyor. Elektrik Üretim Anonim Şirketi veya müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme birimleri varlıklarının özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin genel bütçeye özel gelir ve özel ödenek kaydedilmesine ilişkin düzenlemeden de vazgeçiliyor.

-”Hayal ürünü”

Bu arada, tasarının görüşmeleri sırasında milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Ürdün’e kaçırılan bir Suriye uçağının yazılımının düşürülen Türk uçağına yüklendiğine ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, ”Öyle bir şey kesinlikle doğru değildir. Bu güne kadar ilgili kurumlardan milletimize verilen bilgi doğrudur. Aksini ispat eden getirir söyler. Hayal ürünü” diye konuştu. 

Yılmaz, astsubayların mali durumlarının iyileştirilmesi için bir çalışma yaptıklarını vurgulayarak, ”İnşallah tamamlandığı zaman onu da göreceğiz” dedi. 

Bakan Yılmaz ayrıca, bir soru üzerine, YAŞ kararıyla ordudan atılanların geri dönmelerini sağlayan kanun hükmünün sadece irtica suçlamasıyla atılanlar için değil, bu durumdaki bütün personel için geçerli olduğunu söyledi.

Erdoğan: Türkiye asla tribünlerde kalamaz

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Atatürk Üniversitesi, Doğu’nun en büyük üniversitelerinden biri olarak, içinde hikmet, nur, aydınlanma olan bilgi gerçeğinin somut bir abidesidir” dedi.

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, Başbakan Erdoğan’a, uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora unvanı verdi. Bu amaçla düzenlenen törene katılan Başbakan Erdoğan, yaptığı konuşmada, tevdi edilen fahri doktora unvanından dolayı çok büyük bir gurur ve heyecan duyduğumu ifade etti.

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak’a, üniversite senatosuna ve tüm çalışanlara teşekkür eden Erdoğan, Atatürk Üniversitesi’nin sadece Erzurum ve Türkiye’nin değil, tüm Doğunun en önemli ve en görkemli üniversitelerinden biri olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

”Latinlerin, daha geniş manada Batılıların sıkça kullandığı bir deyim vardır; ‘ışık, doğudan yükselir’… Elbette burada ışıktan kasıt güneş değil. Belli ki Batılılar, Doğu’da üretilen ve dünyayı sarmalayan, bilginin yanında hikmeti, aydınlanmayı, nuru içeren ilimi kastediyorlar. Açıkçası, Atatürk Üniversitesi, Doğu’nun en büyük üniversitelerinden biri olarak, içinde hikmet, nur, aydınlanma olan bilgi gerçeğinin somut bir abidesidir.

Ben, Atatürk Üniversitesi’nin omuzlarında çok büyük bir ağırlık, büyük bir mesuliyet olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin en eski üniversitelerinden biri, Doğu’nun bir üniversitesi, Erzurum gibi büyük bir ilim şehrinin eğitim yuvası olarak, Atatürk Üniversitesi üzerinde büyük bir misyonu taşıyor. Bu üniversite, ışığın Doğu’dan yükseldiğini tüm dünyaya ispat etmek gibi bir mükellefiyetin içindedir. Bu üniversite, Doğu’nun, hikmetle, bilginin ışığıyla, aşkla yoğrulmuş eğitim kültürünü gelecek nesillere, yarının dünyasına taşımakla sorumludur.

Aynı zamanda bu üniversite, gerek Türkiye’de gerek Doğumuzdaki ülkelerde, her üniversite için örnek olmak, model olmak zorundadır. Türkiye’de, üniversitelerle birlikte başlayan yeni süreçte, Atatürk Üniversitesi’nin üzerindeki bu tarihi sorumluluğu ve misyonu hakkıyla yerine getireceğine inanıyorum.”

-”Atatürk Üniversitesi’ni desteklemeye devam edeceğiz”-

Son 9,5 yılda kurulan 92 yeni üniversiteyle Türkiye’de toplam üniversite sayısının 168’e ulaştığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak tüm üniversiteleri en güçlü şekilde desteklerken, Atatürk Üniversitesi gibi, konumu, tarihi misyonu, potansiyeli güçlü olan üniversiteleri de daha farklı şekilde desteklemeye devam edeceklerini vurguladı.

AK Parti hükümeti döneminde Atatürk Üniversitesi’ne çok büyük yatırımlar yaptıklarını ve önemli birimler kazandırdıklarını dile getiren Erdoğan, hükümetleri döneminde Atatürk Üniversitesi bünyesinde 1 enstitü, 8 fakülte, 1 yüksekokul, 4 meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuvarı ve 11 araştırma ve uygulama merkezinin hizmete girdiğini kaydetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Dış politikada tribünlerde kalmak, Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetti. Türkiye, tribünlerde kalabilecek bir ülke asla değildir. Türkiye, mutlaka ve mutlaka sahaya inmek, sahada kalmak zorunda olan bir ülkedir” dedi.

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, Başbakan Erdoğan’a fahri doktora unvanı verdi. Bu amaçla düzenlenen törende bir konuşma yapan Erdoğan, Atatürk Üniversitesi bünyesinde Atateknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ni kurduklarını söyledi.

Atatürk Üniversitesi bünyesinde dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ikinci büyük Uzay Gözlem Merkezi’ni kuracaklarını açıklayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

”Atatürk Üniversitesi’nin Almanya’da Avrupa kampüsünü kuruyoruz. Bununla ilgili gerekli antlaşmaları yaptık. Berlin bölgesinde Nöbranburg kentinde, 86 bin metrekare arazi üzerinde 80 bin metrekare kapalı alana sahip bir kampüs inşa ediyoruz. Bu kampüs, Almanya ve Avrupa’daki Türk nüfusuna hitap edecek ve Türk Dili ve Edebiyatı ile İlahiyat bölümlerinden oluşacak.

Üniversite bünyesinde, ülkemizin doğusunda bir ilk olacak şekilde, 700 dönümlük arazi üzerinde, ‘Engellilerin Eğitimine yönelik Bilim, Müze, Tabiat Parkı’ projemizin çalışmalarına başladık. Yine üniversitemiz bünyesinde yarı olimpik spor kompleksinin de yapımı devam ediyor, bunu da en kısa zamanda tamamlayıp öğrencilerimizin hizmetine sunacağız.

Biliyorsunuz Erzurum’a 2010 yılında ikinci bir üniversite kazandırdık ve Erzurum Teknik Üniversitesi’ni kurduk. Bu üniversitemizin bünyesinde 6 fakülte, 3 enstitü ve 1 yüksekokul hizmete girdi. Bu ikinci üniversitenin, Atatürk Üniversitesi’nin üzerindeki yükü önemli ölçüde alacağına, Erzurum’da eğitim kalitesini daha yükseğe çıkaracağına inanıyoruz.”

-”Şimdi teori ile pratiği yakalayan bir yapıyı hayata geçiriyoruz”-

Üniversite öğrencilerini desteklemek için de Erzurum’da büyük yatırımlar yaptıklarına işaret eden Başbakan Erdoğan, bu konuda yapılan çalışmalardan örnekler verdi.

Burs ve kredi noktasında öğrenciler için çok önemli adımlar attıklarını belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

”Eğitime yaptığımız çok büyük yatırımlarla, eğitimin altyapısına olduğu kadar, kalitesine yönelik reformlarla, Türkiye’de eğitim anlayışını artık kökten değiştiriyor, küresel rekabette iddia sahibi olacak bir eğitim sistemini Türkiye’ye kazandırıyoruz.

Üniversitelerin fonksiyonu, takdir edersiniz ki sadece eğitim vermekten ibaret değildir. Son yıllara kadar aslında Türkiye’de eğitim yoktu. Olsa olsa öğretim vardı. Eğitime yeni yeni geçen bir Türkiye var. Şimdi eğitim ve öğretimi iç içe birlikte yürütür hale geliyoruz. Şimdi teori ile pratiği yakalayan bir yapıyı hayata geçiriyoruz. 

Üniversiteler, şehirlere, içinde bulundukları bölgelere, ülkelere, halklara yol gösteren, geniş ufuklar açan, sorular sorduran kurumlardır. Hele ki Erzurum gibi kadim bir şehirde, Erzurum gibi coğrafi olarak çok önemli bir kavşakta bulunan bir şehirde, üniversiteler için çok daha fazla fırsat ve imkan olduğunu düşünüyorum.”

-”Türkiye’yi dış siyasette idare-i maslahatçı bir ülke konumundaydı”-

Türkiye’nin Kafkaslar’a, Türk dünyasına ve Ortadoğu’ya açılan kapısı olan Erzurum’da, üniversitelerin, başta dış politika ve ekonomi olmak üzere her alanda etkin bir rol ve etkin bir rehberlik vazifesi yüklenmeleri gerektiğini vurgulayan Erdoğan, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kuruluş hikayesinin çok çarpıcı olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

”Gazi Mustafa Kemal, 1937 yılında, Doğu’da büyük bir üniversite kurulmasının gerekli olduğunu ifade ediyor ve bununla ilgili talimatları veriyor. Ancak Gazi’nin 1 yıl sonra vefatıyla Doğu’ya üniversite kurulması da erteleniyor, unutuluyor ya da unutturuluyor. 1951 yılında, Merhum Menderes döneminde Gazi’nin bu talimatı hatırlanıyor ve Erzurum’da bir üniversite kurulması çalışmaları başlıyor.

Bu kısa tarihçe, aslında bize Türkiye’nin idaresi hakkında çok önemli ipucları veriyor. Türkiye, 1950 yılına kadar, içe dönük, dışa kapalı bir toplum görüntüsü verdi. 1950-1960 yılları arasında, Menderes döneminde bu içe kapanık yapı kırılırken, 1960 darbesiyle birlikte Türkiye yeniden içine kapandı.

Bu kısır döngü 1980’lere, Özal dönemine kadar devam etti. İçe kapanık Türkiye’de, iç siyaset ile dış siyaseti ayrıştıran, dış siyasette sorun yaşamamayı esas alan bir anlayış vardı. Sorundan uzak durma kaygısı, Türkiye’yi dış siyasette idare-i maslahatçı bir ülke konumuna sürüklemişti. Türk dış politikası statik yani durağan bir vizyona sahipti.”

-”Risk almazsanız başarıyı yakalayamazsınız”-

Tarih, kültür, medeniyet birikimini, komşuları, kardeş ve akraba toplulukları yok sayan bir dış politikanın Türkiye siyasetine egemen olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şu anda kimilerinin çıkıp Türkiye’nin mevcut dış politikasını eleştirdiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şöyle dedi:

”Bu eleştiriler son derece manidardır. Zira bu eleştiriler, işte o 1940 model dış politika anlayışının bir tezahürüdür. ‘Aman sorun çıkmasın’ diyerek, Türkiye’de çok uzun yıllar dış politikada adım dahi atılmamıştır. ‘Aman risk almayalım, aman hiç kimseyi ürkütmeyelim’ diyerek, Türkiye’nin dış politikada on yılları çarçur edilmiştir.

Ekonomi bir risktir, siyaset bir risktir. Aslında hayat bir risktir. Risk almazsanız başarıyı yakalayamazsınız. Dış politikada tribünlerde kalmak, Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetti. Türkiye, tribünlerde kalabilecek bir ülke asla değildir. Türkiye, mutlaka ve mutlaka sahaya inmek, sahada kalmak zorunda olan bir ülkedir. Bunun riskleri olabilir, bunun geçiş süreçleri olabilir, zaman zaman sorunlar yaşanabilir. Ancak, ‘sorun çıkacak’ diyerek, Türkiye pısırık bir politikayı, geleceğe ağır faturaları olan bir politikayı bu saatten sonra idame ettiremez, ettirmeyecektir.

Bugün Türkiye, statik dış politikadan dinamik dış politikaya geçmiştir. Türkiye’nin dünya ile arasındaki perde kalkmıştır, ufku genişlemiştir.”

-Yeni Türkiye-

Türkiye’nin, tarihsel, kültürel coğrafyasıyla ve bu coğrafyanın halklarıyla yeni ve samimi ilişkiler kurduğunu ve bunun da olumlu sonuçlarını aldığını vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin, iç ve dış siyasetin birlikteliğini ve ekonomi ile dış politikanın kenetlenmişliğini bu dönemde keşfettiğini ifade etti.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

”Türkiye, sadece dış politika anlayışını değiştirmekle kalmamış, dış politikasıyla bölgesine ve dünyaya model olmuştur, ilham kaynağı olmuştur. Bu anlayışla da zulümlere itiraz eden, hakkı savunan, zalimin karşısında duran, özgürlükleri sonuna kadar ve samimi şekilde savunan yeni bir Türkiye inşa edilmiştir.

Elbette bu yeni Türkiye’yi, bu yeni politikayı, eskiye takılıp kalmış olanların anlama imkanı yoktur. Bugün, ‘Akdeniz’de yardım gemisinin ne işi vardı’ diye soranlar, vurulan uçağımıza, ‘orada ne işi vardı’ diye soranlar, sıfır sorunu pısırıklık, vurdum duymazlık, acziyet olarak anlayanlar, ne yazık ki 1940’ların dış politikasına takılıp kalmış olanlardır.

Kuşkusuz, Türkiye’nin yeni dış politikasını destekleyecek, bu dış politikada yeni rotalar keşfedecek, bu rotaları aydınlatacak ve Türkiye’ye rehberlik edecek önemli aktörlerden biri de üniversitelerdir. İşte, Erzurum gibi önemli bir şehirde kurulmuş Atatürk Üniversitesi’nin, her alanda olduğu gibi dış politika alanında da siyasete ve topluma rehberlik etmesi bizleri ziyadesiyle memnun edecektir.”

Şehit yakınları ve gaziler için yeni paket

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Şehit Yakınları, Gaziler ve Terör Mağdurlarına Tanınan Hakların Düzenlenmesiyle İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na göre, şehitlik, gazilik, malullüğün kapsamı genişletiliyor. Tasarıyla şehit yakınları ile gazilere daha geniş imkanlar sunuluyor.

Tasarının gerekçesinde, şehit yakınları, malul ve gaziler ile aileleri ve terör mağduru sivillere sağlanan mali ve sosyal hakların, çeşitli mevzuatlarda düzenlendiği vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

”12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen halkoylaması ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinin ikinci fıkrasına ‘Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz’ cümlesi eklenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında ise devletin harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri koruyacağı ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlayacağı hükme bağlanmıştır.

Şehit yakınları, gaziler ve terör mağdurlarının sorunları ve beklentileri ile ilgili talepler, kendileri ve sivil toplum kuruluşları tarafından çeşitli platformlarda dile getirilmiştir. Anayasa’nın 10. maddesindeki değişiklikle birlikte bu talepler daha da artmış, kamuoyunda bu alanda yeni düzenlemeler yapılması ve sağlanan hakların iyileştirilmesi konusunda beklentiler oluşmuştur. Bu çerçevede söz konusu talep ve beklentileri karşılamaya yönelik olarak bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.”

Terör eylemleri sebebiyle malul olan sivil vatandaşlar ile hayatını kaybedenlerin yakınlarına aylık bağlanacak.

TBMM Başkanlığı’na sunulan Şehit Yakınları, Gaziler ve Terör Mağdurlarına Tanınan Hakların Düzenlenmesi ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına göre, geçici köy korucularından görevlerinden dolayı sakatlananların kendileri, hayatını kaybedenlerin ise dul ve yetimlerine ilgili kanuna göre malullük ya da dul, yetim aylığı bağlanmış olması durumunda ayrıca aylık bağlanmayacak. 

Tasarı ile kapsama girip hak kazanan geçici köy korucularına aylık bağlanması da amaçlanıyor. Ancak geçmiş süreler için herhangi bir ödeme yapılmayacak. 

Her derecede polis okulları, askeri okullar ve Milli İstihbarat Teşkilatı hesabına açılan okullarda okumaya hak kazanıp geçici kaydı yapılar veya yaşları 18’in altındaki öğrencilerin terör etkisi ve sebebiyle yaşamını kaybetmesi veya malul olmaları durumunda, aylığa hak kazanabilmeleri ve diğer haklardan yararlanabilmeleri ön görülüyor. 

Harp malulü, görevlerin ifası sırasında, (nöbet, atış, tatbikat, manevra ve benzeri görev ve hizmetler) şehit olan veya vazife malullüğü aylığı almakta iken hayatını kaybeden erbaş ve erlerin ana ve babalarında malullük ve muhtaçlık şartı aranmayacak. Hayatını kaybeden erbaş ve erler ile yedek subay okulu öğrencilerinin ana ve babasına bağlanan aylığın toplamı, 16 yaşından büyük işiler için tespit edilen 30 günlük asgari ücretin net tutarından az olamayacak.

Tasarıda, milli istihbarat hizmetleri sınıfındakiler ile sözleşmeli subay, sözleşmeli astsubay ve sözleşmeli uzman çavuşların ilgili kanununda yer almaması ve sivil vatandaşlar ile köy korucularının sanal intibaklarının nasıl yapılacağına ilişkin hüküm bulunmaması nedeniyle, bu kişilerin mağduriyetinin söz konusu olduğu vurgulanarak, belirtilen kişilerin kapsama alınmak suretiyle sanal intibaktan yararlanmaları hedefleniyor. 

Başkasının yardım ve desteği olmadan yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan gazilere sağlanan bakım desteğinden, köy korucuları ile sivil vatandaşlar da yararlanacak. Ödenmekte olan bakım desteği asgari ücretin net tutarının iki katına yükseltilecek. 

Tasarının, hak ve muafiyetlere ilişkin maddesinin yürürlük tarihinden önce bağlanmış olan aylıklar sebebiyle açılmış olan dava ve icrai takibatlardan vazgeçilecek. Yine bu maddenin yürürlük tarihinden önceki dönem için ilgililere çıkarılmış olan borçlar, 5 yıla kadar taksitlendirilecek. Aylık taksit tutarının kişinin gelirinin dörtte birini aşması halinde taksit süresi uzatılacak, faizler Sosyal Güvenlik Kurumu’nca terkin edilecek.

Trafik uygulamaları ile yol güvenliğinin sağlanması, tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerinde yer alan görevliler de nakdi tazminat ve aylık bağlanmasına ilişkin kanun kapsamına alındı. 

-Eşler, analar, babalar, çocuklar…-

Malul olanların kendileri, hayatını kaybedenlerin ve malul olanların eşleri, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü olunan çocuklarının ücretsiz seyahat edebilmesi ve seyahat hakkının kullanılmasına ilişkin olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na yönetmelik çıkarılacak. 

Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki olaylar sebebiyle hayatını kaybeden er ve erbaşlar ile geçici köy korucularının yakınları, malul olanların kendileri de konut kredisinden yararlanabilecek.

Her derecede polis okulları ve askeri okullarda okumaya hak kazanıp geçici kaydı yapılan veya yaşları 18’in altındaki öğrenciler, terör etkisi ve sebebiyle yaşamını kaybetmesi veya malul olmaları durumunda, aylığa hak kazanabilecek ve diğer haklardan yararlanabilecek. 

Terörle mücadele sırasında hizmetlerinden yararlanılması için kendilerine görev verilmiş siviller, bu görevlerinden ötürü veya kendiliklerinden terörle mücadeleye katkısı olması nedeniyle bu eylemlerinden ötürü hayatını kaybetmiş veya malul olmuş siviller, Terörle Mücadele Kanunu’nda verilmiş hak ve muafiyetlerden yararlanacak.

Kamu görevlileri ile kapsama giren diğer kişilerden terör olaylarını önlemek amacıyla her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak meydana gelen olaylar sonucunda ya da her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hale getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan, sakatlanan, hastalanan veya hayatını kaybedenler de durumlarına uygun hükümlerden faydalanacak.

Genel, katma ve özel bütçeli kurum ve kuruluşlarla mahalli idareler ve sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan her nevi teşebbüs veya bağlı ortaklıklar, Devlet Memurları Kanunu’na tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel ve sürekli işçi kadrolarının yüzde 2’sini şehit yakınlarının istihdamı için ayıracak.

Kamu kurumları; kamu görevlileri, er ve erbaşlar ile geçici köy korucularından veya ilgili kanun maddesinin kapsamındakilerden şehit olanların eş ve çocuklarından birisi ile kardeşlerinden birisinin, malul olup da çalışabilir olanların kendilerinin, çalışamayacak durumda olanların ise eş veya çocuklarından birisinin, eşi ve çocukları yoksa kardeşlerinden birisinin, istihdamı için ayırmak ve işe almak veya atamak zorunda olacak. 

Daha önce her ne şekilde olursa olsun devam eden yargı süreçleri ve icrai takibatlardan feragat edenler, ilgili kuruma başvurmaları durumunda bu kanunun yayımı tarihini takip eden ay başından itibaren durumlarına uygun haklardan yararlandırılacak. Davalardan feragat edilmesi halinde mahkemelerce ilgili kurum lehine hükmedilecek vekalet ücretleri ilgili kurum tarafından tahsil edilmeyecek. 

Geriye dönük herhangi bir aylık, aylık farkı, tazminat, tazminat farkı ile ikramiye ve ikramiye farkı ödenmeyecek ve geriye dönük hak talep edilemeyecek. 

Kanun kapsamına girenlerden şehit olanların hak sahibi yakınları da tasarı ile getirilen haklardan yararlanacak. 

-Erbaş ve erler de yararlanacak-

Kamu işyerlerinde yüzde 2 eski hükümlü işçi çalıştırma yükümlülüğünden, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yaralanmış, fakat maaşa hak kazanamayacak derecede malul olan erbaş ve erler de yararlanacak. 

Terör eylemleri sebebiyle malul olan sivil vatandaşların kendileri ile hayatını kaybedenlerin yakınlarına, SGK tarafından aylık bağlanacak. Bu kişilere, 16 yaşından büyükler için tespit edilen 30 günlük asgari ücretin net tutarın yüzde 60’ı, yüzde 80’i ve tamamı oranında, malullük durumlarına göre aylık bağlanacak. 

Bu düzenlemeyle aylığa hak kazananların, diğer mevzuata göre de aylığa hak kazanması halinde, tercih ettikleri aylıkları SGK’ca ödenecek, diğer aylıkları kesilecek. Ancak, iki yönden aylığa hak kazananlara fazla aylıkları ödenecek. Tercih ettikleri aylıklarını alanlar bu isteklerinden dönebilecek. Terör suçlarından dolayı hüküm giyenlere aylık bağlanmayacak.

Terör eylemleri sebebiyle malul olan sivil vatandaşların kendileri ile hayatını kaybedenlerin yakınları, düzenlemenin yayımını takip eden aybaşından itibaren ilgili kanunda belirtilen usul ve esaslara göre aylığa hak kazanacak. Ancak düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemler için ödeme yapılmayacak.

Terörle Mücadele Kanunu kapsamında vazife malulü olduğuna karar verilenlerden, sınıf veya görev değiştirerek çalışmaya devam edenlere, görevden ayrılmalarına ve başkaca bir müracaata gerek kalmaksızın sınıf veya görev değiştirerek çalışmaya başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanacak. Bu kişiler hakkında uzun vadeli sigorta kollarının uygulanmasına devam edilecek.

Tasarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri dışındaki iç güvenlik veya istihbarat hizmetlerinde görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan uçucu ve dalgıçlara, hayatlarını kaybetmeleri veya malul olmaları durumunda harp malullüğü hükümlerinden yararlanma imkanı getiriliyor.

-Sağlık ve tedavi hizmetinden yararlandırılacak-

Terörle mücadele sırasında yaralanan kamu kurum ve kuruluşlarında sosyal güvenceli çalışanlar ile siviller, malullükleri kesinleşinceye kadar her türlü sağlık ve tedavi hizmetinden herhangi bir katkı ve katılım payı alınmaksızın yararlandırılacak.

Terörle mücadele sırasında olmasa da görevleri başında meydana gelen çeşitli olaylarda yaralanan ve bakıma muhtaç durumda olan vazife veya harp malulleri ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki olaylar nedeniyle malul olan köy korucuları da kapsam içine alınacak. İhtiyaç duyduğu her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici ve rehabilite edici araç gereçlerin bedelleri SGK’ca karşılanacak.

Vazife malullüğü aylığı bağlananlardan, malullüklerinin sürekli olduğuna karar verilen iştirakçiler, belirtilen yaş hadlerini doldurduğu tarihe kadar yeniden muayene edilmelerini isteyebilecek. Uçuş veya dalış hizmetleri sırasında malul olanlara ilgili kanunlardaki yardımlar yapılacak.

Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, vazife malulü olup sınıf veya görev değiştirenlerden sigortalı olarak çalışmaya devam edenler ile aynı kapsamda çalışmaya devam eden er ve erbaşlara, görevlerinden ayrılmalarına gerek kalmaksızın, emekliye sevk onayına istinaden aylık bağlanacak. 

Bu kişilere ve bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önce sınıf veya görev değiştirerek sigortalı olarak çalışmaya devam edenlerden vazife malullüğü aylığı alanlardan emeklilik ikramiyesi tutarları ödenmeyenlere (er ve erbaşlar hariç), emeklilik ikramiye tutarları ödenecek. Bunlara geçmişe yönelik herhangi bir ödeme yapılmayacak.

Maluliyetleri sürekli olan erbaş ve erler ile köy korucuları, sağlık durumlarında meydana gelmesi muhtemel değişiklikler nedeniyle maluliyet derecelerinin yeniden tetkik edilmesini isteyebilecek.

Terörle mücadele esnasında yaralanan ve tedavisi devam eden personele bir yıl süreyle ödenen özel harekat ve operasyon tazminatı, 12 ay yerine 24 ay olarak ödenecek.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bünyesinde Şehit Yakınları ve Gaziler Dairesi Başkanlığı kurularak, şehit yakınları ve gazilere yönelik ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesine yönelik çalışmaların koordine edilebilmesi, belirlenen politika ve stratejilerin uygulanması, izlenmesi, değerlendirilmesi, kamu kurum ve kuruluşlar, gönüllü kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişilerce şehit yakınları ve gazilere yönelik yürütülen faaliyetlerin ilke, usul ve standartların belirlenmesi amacıyla Başkanlıkça kullanılmak üzere 6 şube müdürü kadrosu ihdas edilecek.

Gül’den Türk Ticaret Kanunu’na onay

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Gül, 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu”, 6332 sayılı “Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu”, 6333 sayılı “Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”, 6334 sayılı “Eşya Ticaretindeki İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”, 6335 sayılı “Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve 6336 sayılı “Harp Akademileri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u, onayladı.
Kanunlar yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi.

(ANKA)

 

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a şamaroğlanı cevabı

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Kılıçdaroğlu, Balıkesir’in Burhaniye ilçe belediyesi tarafından KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş anısına düzenlenen, ”23. Burhaniye-Ören Turizm Kültür ve Sanat Festivali”nin açılışına katıldı.

Belediye Başkanı Fikret Akova’nın Atatürk anıtına çelenk sunmasının ardından Kılıçdaroğlu, Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş, Akova ve vatandaşlarla, Cumhuriyet Meydanı’ndan Burhaniye Belediyesi’nin yeni hizmet binasına kadar yürüdü.

Kılıçdaroğlu, binanın açılışında, festivalin merhum Rauf Denktaş anısına düzenlendiğini belirterek, kendisiyle yıllar önce tanıştığını söyledi.

Denktaş’ın, uzun yıllar mücadele verdiğini, bir ideal insanı, bir dava ve devlet adamı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, merhum cumhurbaşkanının inandığı şeylerden ödün vermediğini vurguladı.

Rauf Denktaş’ın ağır bedeller ödediğini ancak bu bedelleri ödemekten çekinmediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

”Eğitimini yaptı, hukuk adamı, dava adamı oldu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bütün gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Mücadele etti, rahmetli Ecevit’le omuz omuza verdi 1974’te bağımsız Kıbrıs’ı kurdu. O, bir dava adamıydı. Cenaze törenine de katıldım. O Sadece KKTC değil, Türkiye’deki olumsuzluklar konusunda da görüş bildiriyordu. Görüş bildirmek en çok onun hakkıydı. Eleştirmek de onun hakkıydı. Çünkü o dava adamıydı. Biz kendi bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, birileri bize altın tepside verdi diye kazanmadık. Ağrı bedeller ödedik. İlk ağır bedeli Çanakkale’de, sonra ulusal Kurtuluş Savaşı’nda ve daha sonra Kıbrıs’ta ödedik. Ödün vermedik, bağımsız Türkiye’yi sonuna kadar mücadele ederek kazandık.”

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yedi düvele karşı savaş açtığını, özgür, bağımsız, çağdaş, onurlu Türkiye’yi kurabilmek için mücadele verdiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, ”Hiçbir zaman bir liderin önünde diz çökmedi. Kimseden lütuf beklemedi. ‘Aç kalırım ama onurumu korurum’ dedi” ifadesini kullandı.

-”Savaş bizim neyimize”-

Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün düşmanının bile saygı duyduğu büyük lider olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

”Şimdi geldiğimiz noktaya bakın. Bütün komşularımızla barış içinde yaşamamız lazım. Savaş bizim neyimize. Niye savaş tamtamlarını çalıyoruz? Barış ve huzur içinde yaşamak varken, birbirimizi kucaklamak varken. Mustafa Kemal, yedi düvele karşı savaştı ama savaşı bitirdikten sonra  ‘savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir’ demiştir. Hiçbir zaman savaştan yana politika izlememiştir. Kendi ülkesine gelen düşmanlardan kurtulmak istemiştir. Bir başka ülkenin toprağını işgal etmek gibi düşüncesi olmamıştır. Yedi düvele karşı savaştıktan sonra, ‘ben yurdumda da dünyada da barış istiyorum’ demiştir. ‘Yurtta barış dünyada da barış’ O’nun temel ilkesi olmuştur.”

Şimdi gelinen noktanın farklı olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, ”Eğer, başka ülkenin veya ülkelerin veya egemen güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğunu üstlenirseniz Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine ters düşmüş olursunuz. Hiç kimse ama hiç kimseye hakaret etmeyiz, savaş tamtamları çalarak hiç kimsenin üzerine yürümeyiz. Kendi coğrafyamızın onurlu, büyük devleti olarak herkesi kucaklamaya çalışırız” dedi.

Kılıçdaroğlu, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Türk cumhuriyetlerini içine alan çemberde çok sayıda etnik kimlikte ulus bulunduğuna değinerek, bu çemberde farklı inançlarda, düşüncede insanların yaşadığını söyledi.

Bu çember içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin, ağırlığı Müslüman olan, onurlu duruşuyla her zaman saygı duyulan bir cumhuriyet olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, ”Bu, Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden Mustafa Kemal’in felsefesidir. Onun laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesidir. Bu ilkelerden ödün vermeden yolumuza devam edeceğiz. Bizi biz yapan, onurlu devlet kılan yapı budur, Mustafa Kemal’in felsefesidir. Biz ülkemizi seviyoruz, insanımızı seviyoruz” diye konuştu.

-Terör sorunu-

Kemal Kılıçdaroğlu, son zamanlarda, son 30 yılda, Türkiye’yi sorunla karşı karşıya getiren ülkeler bulunduğunu dile getirerek, ülkede ”Terör” denilen bir belanın yaşandığını söyledi.

”Bunu da aşmak zorundayız” diyen Kılıçdaroğlu, ”Bunu aşmanın yolu siyaset kurumunun görev yapmasıdır. Bunu aşmanın yolu, siyasetçilerin bir araya gelmesidir. Bunu aşmanın yolu aldığımız oyun hakkını vererek, bu sorunu çözmek için masaya gelip, düşüncelerimizi özgürce tartışmaktır. Eğer siz bu sorunu birileri çözsün diye ihale ederseniz, Türkiye’nin emin olun dostu yoktur” ifadesini kullandı.

Dış politikanın, ülkelerin ortak çıkarları üzerinde yükseldiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, ”Çıkarları, başka ülkelerin çıkarlarına endekslerseniz her zaman kaybederseniz. Türkiye, Mustafa Kemal’in cumhuriyeti, onun getirdiği onurlu Türkiye Cumhuriyeti, bu ilkeden hiç sapmamıştır, bundan sonra da sapmamalıdır. Temel hedefimiz onurlu, dik duran, bölgesinde güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’dir” dedi.

Kılıçdaroğlu, kentli olmanın hayatı, dünyayı sorgulamak olduğuna değinerek, kentliliğin özgürce dolaşabilmek, düşündüğünü özgürce dile getirebilmek anlamına geldiğini ifade etti.

Kentte yaşayıp, düşünülenler özgürce dile getirilemiyorsa, bir sorun olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

”Kentli olup, kentte yaşayıp, çocuğunu üniversiteye gönderen bir anneyi düşünün. Kentli olmak, eğer o annenin çocuğu, parasız eğitim istedi diye, bir pankart açtı diye 11 yıl hapse mahkum ediliyorsa, o annenin dramını kentli olarak bilmemiz ve yaşamamız demektir. Kentli olmak hesap vermek demektir. Gerçek adaletin önünde hesap vermek demektir. Eğer siz YÖK denen kurumun başkanlığını yapmışsanız, bütün üniversitelere hizmet etmişseniz, gün gelip devran dönüp birileri sizden bilgi istemek, size hesap sormak istiyorsa, siz yurt dışında tatilde iseniz, ‘evet, ben aranıyorum, ülkemde aranıyorum, benden hesap soracaklarmış, ülkeme gideceğim ve hesabımı vereceğim’ diyorsanız ve geliyorsanız ülkenize, yargıcın önüne geçiyorsanız, yargıç, ‘yurt dışından geldi ama kaçabilir, onun tutuklanması gerekir’ diye karar veriyorsa, o karara kentli olarak ortak tepki vermemiz gerekir.”

”Kimin şamar oğlanı olup olmadığını da milletimiz takdir edecektir” 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Kimin şamar oğlanı olup olmadığını da milletimiz takdir edecektir” dedi. 

Kılıçdaroğlu, açılışını gerçekleştirdiği Burhaniye Belediyesi’nin hizmet binasını gezdi. Belediye Başkanı Fikret Akova’ın makamında bina hakkında bilgi alan Kılıçdaroğlu, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir basın mensubunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Pazar günü Başbakanlık’ta yaptıkları görüşmeyle ilgili sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu şunları kaydetti:

”Başbakanlık’tan gelen yazıda bize bilgi verileceği söylendi. Herhangi bir şekilde görüşümüz sorulmadı. Görüşümüz sorulmadığı ve bilgi verildiği için biz de bilgi edindik. Edindiğimiz bilgilerin gazetelerde yer alan bilgilerden farklı olmadığını da açıkladık. Şamar oğlanı olayına gelince, ben Türkiye’de her yurttaşın bildiği bir gerçeği dile getirdim. Fazla bir yorum yapmaya gerek yok. Kimin şamar oğlanı olup olmadığını da milletimiz takdir edecektir.” 

Kılıçdaroğlu, ”Leyla Zana ve Başbakan görüşmesi”ne ilişkin soruyu ise yanıtsız bıraktı. 

Kılıçdaroğlu daha sonra uçakla Ankara’ya gitti.

Bakan Eroğlu Suriye’yi uyardı

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Orman ve Su İşleri Bakanı Eroğlu, çeşitli incelemelerde bulunmak üzere akşam saatlerinde Nevşehir’e geldi. Nevşehir girişinde Vali Vekili Mustafa Kemal Keskin ve Belediye Başkanı Hasan Ünver tarafından karşılanan Bakan Eroğlu, programları kapsamında ilk olarak Vali Vekili Mustafa Kemal Keskin’i ziyaret etti. Paşa Konağı’ndaki ziyaret öncesinde polis mangasını selamlayan Bakan Eroğlu, daha sonra Vali Vekili Mustafa Kemal Keskin’den brifing aldı.

Burada gazetecilere bakanlığının Nevşehir’de gerçekleştirdiği yatırımlar hakkında bilgi veren Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Suriye’nin Türkiye sınırında yaşanan askeri hareketlilik ve Suriye’de yaşanan olaylar ile ilgili bir soruyu cevaplayan Bakan Eroğlu, şöyle konuştu: “Suriye’de gerçekten zalim bir yönetim var. Orada kendi halkını katlediyor, acımasızca bütün şehirleri bombalıyor. Biz bundan büyük üzüntü duyuyoruz. Daha önce başbakanımız Esad’a defalarca tavsiyelerde bulundu ve demokratikleşmeye geçmesi çağrısı yaptı. Fakat onun anlayacağı yok, babasının izinden gitmeye devam etti. Üstelik bizim uçağımızı hiç bir ikazda bulunmadan düşürmek durumunda kaldı ve bu bizim sabrımızı taşırdı. Bu konuda Türkiye üzerine düşen her şeyi yapacaktır. Bizim sabrımızı taşırmasınlar. Bizler de gerekli tedbirleri alıyoruz”
Bakan Eroğlu, hükümetin Suriye politikasına muhalefet partilerinin yaklaşımı konusunda ise, “Suriye konusunda MHP Genel Başkanı Bahçeli tam destek vereceğini söyledi ama tabi Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir gün söylediği öbür güne uymadığı için o konuda bir şey diyemeyeceğim” diye konuştu.

Ziyaret sonunda Vali Vekili Mustafa Kemal Keskin tarafından Bakan Eroğlu’na Avanos ilçesinde yapılan çini bir amfora hediye edildi. Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu daha sonra Nevşehir Belediye Başkanlığı ve AK Parti İl Başkanlığını ziyaret etti.

Başbakan Erdoğan’a ilginç hediye

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Partisinin il kongresinin ardından toplu açılış töreni için Havuzbaşı’na gelen Başbakan Erdoğan’a ulaşmaya çalışan vatandaşlar yoğun çaba sarf etti. Başbakan’a sevgi gösterisinde bulunan vatandaşlardan Gül Yaşar, kendisine Kur’an-i Kerim verdi. Yaşar, yaptıkları hizmetlerden dolayı Erdoğan’a minnettar olduklarını söyledi.

Hayati Aslan isimli bir kişi ise, evinde tek kaldığını söylediği civcivini Başbakan Erdoğan’a hediye etti.

Arınç’tan kapatılan adliyelerle ilgili son açıklama

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin, ”Herkes farklı şeyler söylüyor ama Türkiye’de bazı tasarrufları yapmamıza ihtiyaç var. Eğer bir aksaklık olursa bu şekilde adli hizmetlerin görülmesinde, tekrar bazı şeyleri dikkate almak durumunda kalabiliriz. Bu çok kötü bir şey değil. Bir ihtiyaçtan doğdu. Uygulamayı görmemiz lazım” dedi.

Arınç, AK Parti Elazığ İl binasında, kentte yerel yayın yapan Kanal E Televizyonu’nun canlı yayınına katıldı. Elazığ’ı ve Elazığlıları çok sevdiğini ifade eden Arınç, ”Gakkoşları seviyoruz. Elazığlılar dürüst, mert, kahraman, ahlaklı insanlar. Bunlara şahidim, küçüklüğümden bu yana. Böyle kişilikli insanları, kişilikli bir şehri sevmemek mümkün değil. Tabi tüm Elazığ’ı şu açıdan da tebrik ediyorum. Elazığspor bu yıl Süper Lig’e çıktı. İnşallah orada da başarılı olacaktır” diye konuştu.

”Çok çalıştılar, gayret ettiler, amatör bir heyecanla çok önemli maçları kazandılar” diyen Arınç, şöyle devam etti:

”Bu yıl benim bir memleketim de Manisa’da Akhisar Belediyespor… İnşallah Elazığ’a gelecek, Elazığımız oraya gidecek. Fenerbahçe, Beşiktaş derken… Ben inşallah Elazığspor’un Süper Lig’de başarılı olmasını, kalıcı olmasını diliyorum. Belediye başkanımız, siyasetçilerimiz ona sahip çıkıyorlar. Güzel bir stadyum yapılacak ve artık Elazığ’ı Süper Lig sebebiyle inşallah önce Türkiye’de sonra da belki Avrupa’da tanıma imkanı bulacağız.”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Elazığ’a kamu yatırımlarının mümkün olan en güzel şekliyle geldiğini söyledi. Kent hakkında taleplerin kendisine iletildiğini ifade eden Arınç, ”Doğruluğuna inandığımız her şeyi mutlaka yapacağız. Biz güçlü bir iktidarız. Herkes bizden bunu bekliyor. Biz de kimsenin ümidini boşa çıkartmayacağız” ifadelerini kullandı.

-Bazı adliyelerin kapatılması-

Bülent Arınç, bazı ilçe adliyelerinin kapatılması hakkındaki görüşünün sorulması üzerine, şöyle dedi:

”Bildiğim kadarıyla 2005 veya 2006’da Cemil Çiçek beyin Adalet Bakanlığı döneminde 143 adliye kapatılmıştı. Bunlar, ilçelerde dosya sayısı az olan ve büyük il merkezilerine yakın olan ilçeler içindi. Bu kez de zannediyorum HSYK, Adalet Bakanlığımız değil, son kararnameyle birlikte 100’den fazla ilçe adliyesini başka merkeze taşıdı. Bunun amacı şudur. Eğer bir yerin Ağır Ceza merkezine uzaklığı 15 kilometrenin altındaysa, bu bağlanıyor. İkincisi, dosya sayısı azsa, nüfusu ne olursa olsun, o da bir tarafa bağlanıyor. Bununla biz hakim, savcı ihtiyacımızı bir şekilde kazanmış oluyoruz. Bir taraftan o adliyeler için sarf ettiğimiz kamu masraflarını bir başka şekle dönüştürmüş oluyoruz. 

Mesela benim eski seçim bölgem Manisa’da 4 ilçe adliyesi bu şekilde kapandı. Bursa çok daha gelişmiştir. Bursa’da da Kestel ilçesinin adliyesi merkeze bağlandı. Elazığ’da da 3-4 ilçe zannediyorum bu şekilde bağlanmış oldular. Herkes farklı şeyler söylüyor ama Türkiye’de bazı tasarrufları yapmamıza ihtiyaç var. Eğer bir aksaklık olursa bu şekilde adli hizmetlerin görülmesinde tekrar bazı şeyleri dikkate almak durumunda kalabiliriz. Bu çok kötü bir şey değil. Bir ihtiyaçtan doğdu. Uygulamayı görmemiz lazım.”

-Yerel medya-

”Yerel medyanın güçlendirilmesi için bir düşünce veya projeniz var mı?” sorusu üzerine Arınç, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü aracılığıyla yerel medyayı çoğu zaman her açıdan güçlendirdiklerini, bölgesel eğitim seminerleri yaptıklarını, bazen teknik imkanlar hazırladıklarını kaydetti.

Bazı illerde çok az sayıda basılan, satılıp satılmadığı belli olmayan gazetelerin olduğunu, ayrıca çok sayıda gazetenin olmasının güçlü bir medya olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:

”Aslında bunların sahipleri 3-4 kişidir. Bir patron bazen 3 veya 4 gazete çıkarabiliyor. Mesela Bursa’da bir patron 4, bir patron 3 gazetenin sahibi. Bunların hepsi aynı haberlerle çıkıyor. Gazeteci kimlikli olduğu sanılan bazı insanlar o patronların özel hizmetlerinde bile çalışabiliyor. Dolayısıyla bizim yerel medyaya destek dediğiniz zaman, resmi kanallardan yapacağımız ilan ve reklam aktarmasından başka bir şeklimiz yok. Ama basın kartında, o medyanın güçlü bir teknikle basılmasında, orada çalışan gerçek gazetecilerin haklarının verilmesinde de biz büyük bir gayret içerisindeyiz.”

Bülent Arınç, ”Elazığlılar yerel televizyonlarını uyduda görmek istiyor. Bu hususta da bir çalışma yapabilir misiniz?’ sorusuna ise, şöyle cevap verdi:

”Patronlarımıza buradan sesleniyorum. Ey bu televizyonların sahibi olan patronlar. Size kolaylık sağlıyoruz. Uydu lisansı almak üzere RTÜK’e müracaat edin. Size 6 taksit imkanı vereceğim. Hadi bakalım. Biraz ceplerinize elinizi sokun. Ayda 30 bin lira. Baba evladına vermez. Gelin hepinizi uyduya çıkaralım. Haydi Elazığ’lı patronlar. Hadi bakalım. Kanal E mi? Uyduya çıkacak mısınız? Gel 6 taksit. Başka var mı? Herkes gelsin. Yapacağız inşallah, bizim görevimiz bu. Uyduda izleyelim sizleri. Uydudan bir bakacağız ki, Belediye Başkanımız Süleyman Selmanoğlu Elazığ’ı anlatıyor. Bakacağız (AK Parti Elazığ Milletvekili) Sermin hanım Elazığ ile ilgili projelerini anlatıyor. Almanya’daki, Irak’taki, Yunanistan’daki seyredecek inşallah. Gelin 6 taksit. Bugüne kadar kimse yapmadı, biz yapıyoruz.”

Türkiye İnsan Hakları Kurumu kuruluyor

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

 İşkence ve kötü muameleyle mücadele etmek, şikayetleri incelemek, insan haklarının korunmasına, ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak amacıyla İnsan Hakları Kurumu kurulacak.

Kanuna göre Kurum, kamu tüzel kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli olacak. Başbakanlıkla ilişkili olacak İnsan Hakları Kurumu’nun merkezi, Ankara’da bulunacak. Kurum, yurt içinde istenildiği kadar, yurt dışında ise sayısı 2’yi geçmemek üzere büro açabilecek.

Kurum, işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek, şikayet ve başvuruları incelemek, araştırmak; insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine, ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmakla görevli ve yetkili olacak.

Kurum, inceleme, araştırma, ziyaret ve başvuruları değerlendirme sırasında bir suçun işlendiğini öğrenirse, işlem yapılabilmesi için gerekli gördüğünde ihbar ve şikayette bulunabilecek.

-11 üyeden oluşacak-

Kurumun karar organını oluşturacak Türkiye İnsan Hakları Kurulu, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere 11 üyeden oluşacak.

Kurula başkan ve üye olabilmek için herhangi bir siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev almamış veya bu görevlerinden ayrılmış olmak gerekecek.

İnsan hakları alanında çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, akademisyenler, avukatlar, basın mensupları ve alan uzmanları da kurul üyesi olabilecek nitelikteki kişileri yazılı olarak teklif edebilecek.

Kurul üyelerinden ikisi insan hakları alanında uzmanlaşmış kişiler arasından Cumhurbaşkanınca, 7’si Bakanlar Kurulu’nca seçilecek. Bir üye, öğretim üyeleri arasından Yükseköğretim Kurulu, bir üye de 10 yıl avukatlık yapan avukatlar arasından baro başkanlarınca belirlenecek. 

Başkan ve ikinci başkan, kurul üyelerince seçilecek. Kurul üyesi seçimlerinde, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, akademisyenler, avukatlar ile basın mensuplarının çoğulcu temsiline özen gösterilecek. Kurul başkanı, ikinci başkan ve üyelerin süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemeyecek. Ancak seçilmeleri için gerekli şartları taşımadıkları ya da kaybettikleri Kurulca tespit edilen başkan ve üyelerin görevlerine Bakanlar Kurulu’nca son verilecek. 

Kurul, kararlarını süresi içinde imzalamayan veya karşı oy gerekçesini süresi içinde yazılı olarak bildirmeyen başkan ve üyelerin üyeliklerine de aynı usul çerçevesinde son verilecek.

-Yakalanamayacak, üstleri ve konutları aranamayacak-

Görevleriyle ilgili suç işlediği ileri sürülen başkan, ikinci başkan ve üyeler yakalanamayacak, üstleri ve konutları aranamayacak, sorguya çekilemeyecek. 

Kurumun teşkilatı, kurul ve başkanlıktan oluşacak. Kurumun hizmet birimleri, İhlal İddialarını İnceleme, İşkence ve Kötü Muameleyle Mücadele, Hukuk, Eğitim, Dış İlişkiler ve Proje, Medya ve Halkla İlişkiler, Bilgi ve Dokümantasyon, Strateji Geliştirme ile İnsan Kaynakları ve Destek birimlerinden oluşacak. 

Kurum, görev alanına giren konularla ilgili olarak çalışmalarda bulunmak üzere kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve konuyla ilgili uzmanların katılımıyla geçici ve sürekli kurullar oluşturabilecek. 

İnsan hakları ihlaline maruz kaldığını iddia eden gerçek kişiler ile tüzel kişiler kuruma başvurabilecek.

-İnsan Hakları Komisyonu’nu bilgilendirecek- 

Kurum, İnsan Hakları Komisyonu’nu yılda en az bir defa bilgilendirecek. Başkan ve üyeler, kamu görevlileri gibi yargılanacak. 

İnsan Hakları Başkanlığı ile İnsan Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulu ve İnsan Hakları İhlali İddialarını İnceleme Heyetleri lağvedilecek.

Kurum Başkanlığı ve ikinci başkanlığına ilk defa seçilenlerin, ilk görev süresi 6 yıl olacak. Ad çekme yoluyla yapılacak kura sonuçlarına göre, Kurumun ilk üyelerinden dördünün ilk görev süresi 6 yıl, üçünün ilk görev süresi 4 yıl, ikisinin ilk görev süresi de 2 yıl olacak.

Kurul üyeliklerine ilk seçimler, en geç 23 Eylül’e kadar yapılacak. Kurum büroları kuruluncaya kadar, il ve ilçe İnsan Hakları Kurulları, Kurum bürosu olarak görev yapacak. Kurumun 2012 mali yılı harcamaları, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, Başbakanlığın 2012 yılı bütçesinde yer alan İnsan Hakları Başkanlığı’na ait ödeneklerden karşılanacak.

Zana’dan tarihi görüşme öncesi yeni mesajlar

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Başbakan Erdoğan bugün saat 11’de yapılacak güvenlik zirvesinin ardından, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana’yı kabul edecek.

Erdoğan ile saat 15.00’da Başbakanlık Resmi Konutu’nda görüşecek olan Zana’dan yeni mesajlar geldi.

Zana, 5 yıl önce kalp krizinden ölen eski DEP Milletvekili Orhan Doğan’ın mezarı başındaki anma töreninde “Bu topraklara mutlaka barış gelecek. Barışa olan inancımızı korumalıyız” dedi.

“Bir halka saygılı olmak iki tarafın da kazancı olacaktır” diyen Zana şunları söyledi:

“Her zaman barışa olan inancımız olmalı ve bu konuda da bilgili olmamız gerekiyor. Hiç bir savaş sonuna kadar devam etmez. Bu topraklara barış mutlaka gelecek. Bir halka saygılı olmak her iki tarafında kazancı olacaktır.

Ne derlerse desinler, ne olursa olsun, bizim ruhumuz birlik ve beraberlikten yanadır. Bütün hizmetlerimiz halkımız içindir. Dost ve düşman herkes bilsin ki, bu birliktelik bu topraklara mutlaka barışı getirecektir, barış bu topraklarda mutlaka yeşerecektir. Belki bizim ömrümüz yetmez. Ne krallık tahtı, ne iktidarlar devamlı değillerdir…”

PKK, Öcalan’ı İmralı’ya gömdü

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici haberi

Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.

Kürt meselesine dair siyasi çözüm arayışlarının “resmi” olarak başlatıldığı Demokratik Açılım süreci üçüncü yılını geride bırakmak üzere. Bir dönem “Kürt yoktur/vardır”  tartışmalarının yaşandığı Türkiye, bugün Kürt meselesinde anayasal çözüm önerilerini tartışacak noktaya geldi. Ancak, sorunun şiddet ve terör boyutu da hâla sıcak gündemi işgal etmeye devam ediyor. Siyasi çözüme dair tartışmaların yeniden alevlendiği son bir ayda verilen şehit sayısı otuzu geçti. Peki, tam olarak ne oluyor?

“DELİ BİR NEHİR GİBİ AKIYOR BU ÜLKE”

Bu sorunun cevabını bulmak için gazeteci Ahmet Altan’ın “Deli bir nehir gibi akıyor bu ülke.” sözleri ile yorumladığı son gelişmelerin peşine düşüp yola koyulduk. İstanbul, Ankara, Diyarbakır üçgeninde neler olup bittiğini anlamaya çalışırken daha ikinci durağımızda umuda akan süreci kesmeye çalışan, nehrin yönünü yine kaosa, belirsizliğe ve kana çevirmeyi amaçlayan Dağlıca saldırısı ile sarsıldı ülke. Üçüncü durağımız olan Diyarbakır’a vardıktan birkaç saat sonra ise iki polis ve bir sivilin yaralandığı terör saldırısının silah sesleri ile kulaklarımız tırmalandı. Süreci anlamaya çalışırken yaşadıklarımız aslında üç yıllık açılım döneminin de özeti gibiydi. Son üç yılda da çözüme dair umutların kabardığı her zaman dilimi ya Habur olayı gibi medyanın da katkıda bulunduğu psikolojik manevralar veya Silvan saldırısı gibi kanlı eylemlerle kesintiye uğradı. Bu tespit aslında Türkiye’nin PKK ile mücadele ettiği 30 yıllık süreç için de geçerli. Buna rağmen son üç yıldaki açılım sürecini ayrı olarak ele aldığımızda üç kez kesintiye uğrayan süreç dördüncü yılın başlangıcında bir kez daha perdesini araladı.  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz” sözleri ile başlayan, CHP Genel Başkanının çözüm önerileri, seçmeli Kürtçe derse izin verilmesi, Leyla Zana’nın “Başbakan’ın Kürt meselesini çözeceğine inanıyorum” çıkışı ile yeniden başlayan süreci yine PKK’nın kanlı eylemleri takip etti. Aslında bu gelişme şaşırtıcı da olmadı. Zira, PKK barış terminolojisini bile terör üzerinden kuran bir örgüt profili çizdi şimdiye kadar. Açılım sürecinde hükümetin büyük siyasi risk alarak başlattığı görüşmelerin tıkanma nedeni de buydu.

DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN: HAMASET FAYDA VERMİYOR

Ancak bu sefer çok da öngörülmeyen bir şey oldu. Bundan önceki her çözüm iradesini kanlı eylemlerle akamete uğratmayı başaran PKK bu sefer amacına ulaşamadı ve arzuladığı sertlik iklimini oluşturamadı. ‘Kan sendromu’ olarak adlandırabileceğimiz sosyopolitik reaksiyon oluşmadı.  Siyaset, medya ve toplumsal refleks daha dingin, soğukkanlı ve kararlı bir noktada konumlandı. Çözüme dair beklenti ve umut kesilmedi. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Çoskun da bu noktaya dikkat çekerek şu tespitte bulunuyor: “Son Dağlıca olayında eskisi kadar siyaseti hamaset üzerinden yürüten bir dil oluşmadı. Daha önce böyle bir olay olduğunda çok sert mesajlar verilirdi. Ama bu olaydan sonra Başbakan ‘elbette ki güvenlik tedbirlerini alacağız ama bu sorunu mecliste çözeceğiz’ dedi. Kılıçdaroğlu, ‘bu kadar genç ölüyorsa siyasetin sorumluluğu var’ dedi. Dolayısıyla siyasetin dili de değişiyor.”

ENSARİOĞLU: ÖRGÜTÜN NİYETİ SÜRECİ SABOTE ETMEK

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun son Dağlıca olayına ilişkin değerlendirmeleri de örgütün kanlı eylemlerinin amacına ulaşamadığını gösteriyor: “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir. Hükümete çözümden koparıp güvenlikçi politikalara yönelmesini sağlamaktır. Burada bunların niyetini boşa çıkarmak lazım. Hükümet bir yandan terörle mücadelesini sürdürürken diğer taraftan da demokratik çözümleri kararlılıkla yürütüyor.”

BAŞBAKAN’IN SİYASİ BAŞDANIŞMANI YALÇIN AKDOĞAN: TERÖRÜ DAYATTILAR

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan,  İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını Türkiye’ye açıkladı.

Kürt meselesi ile ilgili yeni çözüm arayışlarının dillendirildiği bir süreçte Dağlıca saldırısıyla sarsıldık. Bu eylemin zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik umutlar ne zaman yeşerse terör örgütü devreye giriyor ve süreci sabote edecek provokatif eylemler yapıyor. Adeta sorununun çözümsüz kalması, ümitlerin kırılması isteniyor. Oslo sürecini devre dışı bırakan Silvan saldırısını Murat Karayılan, ‘yerel unsurların kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği bir olay’ olarak yorumladı. Oysa böyle önemli bir süreci havaya uçuran bu olay, kendi kendine gelişmiş münferit ve kontrol dışı bir hadise olarak değerlendirilemez. PKK içinde iki anlayışın zaman zaman öne çıktığını görüyoruz. Birincisi Karayılan ve Öcalan’ın terörü görüşme sürecinde gerekli bir dayatma aracı olarak görmesi ve hem terör-hem müzakere demesi… İkincisi her türlü çözüm girişimini devre dışı bırakarak kendi örgütsel ütopyası için tek yolu silahlı mücadele olarak gören anlayış. PKK içindeki bu kanat Devrimci Halk Savaşı adı verdikleri büyük bir başkaldırıyla amaçlarına ulaşabileceklerini düşündü, ama planları tutmadı.

Yani terörü asıl amaç için ana yöntem olarak görenler mi var?
Gelişmeler onu gösteriyor. Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün son bulmasını istemedi ve her aşamada terörü daha fazla koz için devrede tuttu. Yani kimi zaman devleti masaya çekebilmek için, kimi zaman daha maksimalist talepleri kabul ettirebilmek için. Fehman Hüseyin, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibiler ise terörü ve silahı başlı başına kutsuyorlar ve diğer seçenekleri kandırmaca olarak görüyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Aynı anlayış demokratik siyaseti ve BDP’yi de kendi yöntemleri açısından bir tehdit olarak görür. Çünkü sorunun siyasi zeminde çözülebilmesi demek, silahın devre dışı kalması demektir.

Öcalan’a rağmen örgüt içinde kimse farklı tutumlar takınabilir mi?
Normalde takınamaz. Ama Öcalan cezaevinde olduğu ve kendilerine alan açtığı için farklı inisiyatifler ortaya çıkabiliyor. Geçmişte kimi karanlık ilişkilerin tezahürü olarak farklı eylemlerin de yapılabildiğini gördük. Öcalan da durumunu bildiğinden refüze olmamak için genel hatlar çizmeye çalışıyordu. Ama Silvan saldırısı Öcalan’ı da anlamsızlaştırdı. Öcalan’ın da bugün nasıl bir tutum takınacağını bildiğini sanmıyorum. Bugün örgüt ve iç içe geçmiş ilişkili yapılar tam anlamıyla bir şaşkınlık içinde görünüyor. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse bence son Dağlıca saldırısı da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı.  

Terörle netice alınamayacağını görmüyorlar mı?
Bütün senaryo silahlı mücadele konseptine dayandığı için farklı yöntemleri örgütün tasfiyesi olarak algılıyorlar ve terörü netice almak için kaçınılmaz görüyorlar. Örgüt, toplumda bir kopuş, bir bölünme meydana getirmeyi, etnik ayrışma yaşanmasını sağlamaya çalışıyor. Ama 30 yıldır bunu başaramadı. Hala toplumsal doku kardeşlik temelinde ayakta duruyor.

Başbakan Erdoğan, ‘silah bırakmayı’ bir önşart olarak zikretti. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Silahlı mücadelenin artık miadını dolduran bir yöntem olduğu, netice almayı bir yana bırakın çözümün önünü tıkadığı daha iyi görülüyor. Demokrasimizin imkan ve kabiliyetleri bugün her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, çözecek seviyeye ulaşmıştır. Sorun, PKK’nın böyle bir demokratik çözüme inanmaması, kendi ütopyasını silah zoruyla dayatmasıdır. PKK nasıl bağımsız devlet projesinin başarısız olduğunu gördüyse, bu tür anlayışlardan da vazgeçmelidir. Bugün için PKK’nın her eylemi Kürt sorununu derinleştirir, Kürtlerin kazanımlarına zarar verir. PKK, Kürtlere zulüm etmeye başlayan bir örgüt görümündedir.

KCK operasyonları olduğu sürece dağa çıkışın süreceği yönünde yorumlar var.
Hangi iktidar, paralel bir devlet yapılanmasına izin verebilir? Siz silah zoruyla halkı haraca bağlayacaksınız, yargılama yapacak, yol kesecek, dağa adam kaldıracaksınız, seçilmiş belediye başkanlarını kuklaya çevirmek isteyeceksiniz, devlet de buna müsamaha mı gösterecek? Bu tür yorumlarda bulunanlar PKK’nın eylemlerini mazur göstermeye çalışmış olurlar ve vebale ortak olurlar. Bu yüzden olması gereken öncelikle PKK’nın eylemlerini durdurması, sınır dışına çekilmesi ve silah bırakmasıdır.

Türkiye Gazetesi

3 hilalle karşılanan Bahçeli’ye cemaatten alkış

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Volkan Yanardağ’ın haberi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Makedonya’nın Gostivar kentinde, Makedonya’nın MHP’si olarak bilinen Türk Milli Birlik Hareketi Partisi’ni ziyaret etti.

Türk bayrağı içinde 3 hilali barındıran parti flamasıyla dikkat çeken TMBH’nin Genel Başkanı Erdoğan Saraç, ‘Makedonya’nın MHP’si olarak biliniyoruz. Bundan rahatsızlık duyanlar var’ dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Türk bayrağının içinde bulunan 3 hilalin aynı zamanda Osmanlı’nın bayrağı olduğunu söyledi.

MHP lideri Bahçeli, Balkan turunun 3. gününde Makedonya’da temaslarda bulundu. Ohri kentinde Halveti Dergahı ve Türbesi’ni ziyaret etti. Yetkililerden bilgi alan Bahçeli, dergah içinde bulunan Zeynel Abidin Paşa Camii’ni de gezdi. Bahçeli, burada Türkiye’den gelen turistlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Bahçeli daha sonra Ohri’den Gostivar’a hareket etti. Burada Saat Camii’nde cuma namazı kıldı. Caminin imamı Makedonca, Arnavutça ve Türkçe olarak Bahçeli’yi cemaate tanıttı. Namaz çıkışı, cemaat Bahçeli’yi alkışlarla uğurladı.

Bahçeli, Gostivar’dan sonra Kalkandelen’de Boyalı Camii’ni gezdi ve Harabati Baba Tekkesi’ni ziyaret etti.  MHP liderinin daha sonraki durağı Başkent Üsküp oldu. Bahçeli burada da Mustafa Paşa Camii, Eski Çarşı ve Taşköprü’ye uğradı. Türk Demokratik Partisi Genel Merkezi’ni ziyaret etti.

Anaokulunda karne dağıttı

MHP lideri Devlet Bahçeli, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın kurduğu anaokulunu ziyaret etti. Minik öğrencilerden Büşra Katip, Bahçeli’nin huzurunda İstiklal Marşı’nı ezbere okudu. Ardından çocukların şiirlerini dinleyen Bahçeli, hepsini ayrı ayrı kutladı ve öğrencilere yılsonu karnelerini verdi.

Akşam

Kılıçdaroğlu: Suriye ile savaş istemiyoruz

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Kılıçdaroğlu, DSİ Konferans Salonu’nda yapılan Türk Tabipleri Birliği (TTB) 62. Büyük Kongresi’nden ayrılırken gazetecilerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılacak Güvenlik Zirvesi’ne ilişkin sorularını yanıtladı.

Suriye konusundaki görüşlerini daha önce ifade ettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, ”Hükümetin tutarsızlığına dikkati çektik. Suriye ile hiçbir şekilde savaş istemiyoruz. biz bölgemizde barış içinde yaşamak istiyoruz” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana görüşmesine ilişkin soruya, ”Sayın Zana ile neyi görüşeceklerini bilmiyorum. Herhalde görüşmeden sonra kamuoyuna bir açıklama yapılır” yanıtını verdi.

Gül de Özel Mahkemeleri eleştirdi

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Nuray Babacan’ın haberi

Bu davalarla ilgili ek iddianame hazırlayıp, soruşturma da yapmayacaklar. Eğer gerekirse bunu HSYK’nın belirleyeceği 29 ilden birindeki ağır ceza mahkemesi yapacak. Bu mahkemeler yetkilendirilecek ve ihtisas mahkemesine dönüştürülecek.

HÜKÜMETİN çalışmaları son aşamaya getirdiği Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) düzenlemesinin ayrıntıları ortaya çıkıyor. Yapılan düzenlemeye göre, halen faaliyette bulunan ÖYM ellerindeki davaları bitirecek. Ancak bu mahkemeler, gördükleri davalarla ilişkilendirmek için ek iddianame, soruşturma ve kovuşturma yapamayacaklar.

5 bin dosya terör dışı

Şu anda ÖYM’lerde 22 bin dosya bulunuyor. Bunlardan 5 bininin terör ve darbeyle ilgisi olmayan uyuşturucu ve kaçakçılık dosyaları olduğu belirtiliyor. Yapılan düzenlemeye göre ÖYM’ler şu anda süren davalar dışında hiçbir işe bakamayacak. Davalar kesinleşinceye kadar bu mahkemeler varlıklarını koruyacaklar. ÖYM’ler mevcut davalarla ilgili ek iddianame hazırlayamayacak. Soruşturma ve kovuşturma başlatamayacak.
Eğer mevcut davalarla ilgili yeni bir delil ortaya çıkar ve yeni bir iddianame sözkonusu olursa, bu HSYK tarafından belirlenecek ağır ceza mahkemelerince yapılacak. Gerekli görülen yeni çalışmalar, 29 büyük ilde halen mevcut olan ağır ceza mahkemelerine yönlendirilecek. Bu mahkemeler yetkilendirilecek ve ihtisas mahkemesine dönüştürülecek. Bu mahkemeler terör, darbe ve örgütlü suçlar gibi başlıklar altında ihtisaslaşacak.

Komutanlara koruma

Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla ilgili izin mekanizmasının ayrıntıları da oluşturuluyor. Kuvvet komutanları, Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlardan “terörist” gibi yargılanamayacak. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanıyor” demişti. Başbakanın izninin gerekli olacağı suçlar ayrıca belirtilecek. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının, Başbakanın iznine tabi olmadan doğrudan yargılanacakları suçlar ayrıca sayılacak.

Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da, dün basın mensuplarının soruları üzerine ÖYM’lerin kaldırılması konusunda muhalefet partilerinin iktidarla aynı görüşte olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Devam eden darbe teşebbüsleriyle ilgili davaların sonuçlandırılmasına kadar mevcut mahkemeler görevlerine devam edecekler. ÖYM normal ülkelerde olmaması gereken mahkemelerdir. ”       

Yargıda uygulamalar büyük sorun

HÜKÜMETİN Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) kaldırmaya yönelik hazırlığına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den de destek geldi. “Yargıda uygulamalar büyük sorun” diyen Gül, buna örnek olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonu gösterdi. Gül, “Daha suçun var olup olmadığı belli olmadan her şeyi buraya sokuyorlar. Halbuki cebir, şiddet yok” dedi.

Gül, dün Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanlık Divanı üyelerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. 1 saat süren görüşmede, CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, “Nereye gitsek karşımıza yargıdaki uygulamalar çıkıyor. 8 tutuklu milletvekili sorunu çözülmedi. En çok eleştiri aldığımız konuların başında ÖYM’ler geliyor” diyerek konuyu gündeme getirdi.

Uygulamalar büyük sorun

 Milletvekillerinin verdiği bilgiye göre Gül de ÖYM’lere ilişkin görüşlerini konuklarıyla şöyle paylaştı: “Çok doğru, yargıda uygulamalar büyük sorun. Bakın İzmir Belediyesine. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ticareti, ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü, bir de terör suçu deyip ÖYM’ye sokuyorlar. Daha suçun var olup olmadığı belli olmadan her şeyi buraya sokuyorlar. Sonuç olarak bir belediye başkanını incelemeden, suçun vasfını belirlemeden buraya sokuyorlar. Esasında bundan da bir şey çıkmayacaktır. Bu üç şeyi sokup büyük bir operasyona dönüştürüyorlar. Halbuki burada cebir yok, şiddet yok. Van ÖYM’de 100’ün üzerinde dosyayı inceledim, sadece bunların 2’si bu kapsama girmiş. Baktığınız zaman 98’i görevi kötüye kullanma.”

Başka yolları da var

Umut Oran’ın, “CHP adına izlediğim şike davasında Aziz Yıldırım’da da böyle. ÖYM kapsamında yargılanıyor. Halbuki spor ihtisas mahkemeleri kurulmalı. Asliye mahkemesinin görevli olması lazım ama ÖYM, ‘Hayır ben göreceğim’ diyor” sözleriyle ilgili de Gül, “İşte uygulama. Bu 3’üncü pakette nasıl değişecek bilmiyorum ama her şey yasayla da değişmez, o genel çizgileri koyar. Bu zihniyet meselesi. Bu hâkimin tahakkümüne dönüşmüş. Yapılmak istense başka yolları da var” diye konuştu. Gül, “Meclis yasa fabrikasına döndü” yakınması üzerine de, “haklısınız” dedi.

Usul düzenlemesi

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’la birlikte yapımı tamamlanan askerlik şubesinin açılış törenine katılmak üzere Yozgat’a geldi. Bozdağ, bir gazetecinin “Özel Yetkili Mahkemeler kalkarsa darbecilerin, çetecilerin serbest kalacağı yönünde endişeler var” sorusu üzerine şunları söyledi: “Özel Yetkili Mahkemeler’in düzenlendiği kanun, usul kanunudur. Düzenlemeler usul düzenlemeleridir. Suçlara, cezalara ilişkin bir düzenleme yapmıyoruz. Yani şu anda suça ve cezaya bir müdahale yapılmıyor. Usule ilişkin düzenlemeler yapılıyor ve usule ilişkin düzenlemelerin hiçbirisi de esasa müessir düzenlemeler.

Bu haliyle ÖYM devam edemez

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırma çalışmasıyla olarak, “Bu saatten sonra artık bu halin devam etme imkânı gözükmüyor” dedi. Çiçek, Kanal A televizyonunda katıldığı programda şunları söyledi: “Kuralları da, kurumları da ihtiyaçlar belirler. Hukuk da kendi içinde ihtisaslaşıyor. Bu ihtisas dikkate alınacak gibi görünüyor. Mevcut uygulamadan bir kısım rahatsızlıklar var. En basitinden, birilerini ‘Yasaya uymadı’ diye yargılarken, yargılamayı yapanların da kendisinin de yasalara uymak mecburiyeti var. Hâkim, savcı olmak yasalar üstü değildir. Soruşturma gizli, ifademi alıyorsunuz, yarım saat sonra ifade gazetelerde ise bir yerden kaçak var. Bununla ilgili ne yapıyorsunuz, sorar kamuoyu. Artık bu halin devam etme imkânı gözükmüyor. Kimse devam etsin demiyor. Artık bu mahkemelerin uygulamalarıyla ilgili toplumda bir rahatsızlık meydana geldi. Yüzde yüz mutabakat yok ama genel rahatsızlığın olduğu ortada. Bu rahatsızlığı giderecek, yargıya güveni sağlayacak endişeleri bertaraf edecek düzenleme yapılıyor.”

Hürriyet

‘Öcalan nerede?’ ile gündem mi değiştiriliyor?

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Meclisi karıştıran ve soru önergesine konu olan “Öcalan nerede?” sorusunu önce MHP Lideri Bahçeli grup toplantısında sormuştu… Erdoğan’da cevap olarak “gel gemiyle götüreyim kendi gözlerinle gör” diye cevap vermişti… Şimdi aynı sorunun peşine CHP’li vekiller düştü. Aydınlık Gazetesi ve Öcalan’ın yakınlarının açıklamaları da aynı değirmene su taşıyor… Oysa Adalet Bakanlığı yetkililerinden elde edilen gayrıresmi beyanatlar Öcalan’ın İmralı’da olduğunu teyit ediyor…

“Avukatları ve yakınları 11 aydır Öcalan’ı görmüyor” denilerek bulandırılmaya çalışılan su ile ilgili geçmiş bilgileri hatırlamakta fayda var… Öcalan’la avukatların görüşmemesinin ardındaki iki neden var…

Birincisi Abdullah Öcalan’ın kendi avukatları ile görüşmeyi reddetmesi… İkincisi kış mevsiminin ağır geçmesi nedeniyle yaşanan hava muhalefetinin deniz ulaşımını engellemesi! Avukatlarla yapılan görüşmeler sonrası terör olaylarında artış olduğu ya da hemen akabinde terör eylem yapıldığını da hatırlatmakta fayda var…

Nihai olarak amaç ise gündem değiştirmek..

İŞTE TARTIŞMALARA NEDEN OLAN HABER

11 ayı aşkın bir süredir kimseyle görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’la ilgili tartışma sonunda Meclis’e de taşındı. CHP’liler hükümetten açıklama istedi.

27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla görüştürülmeyen, iddialara göre de ailesiyle kendisi görüşmek istemeyen Abdullah Öcalan’la ilgili tartışmalar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı soru ile başladı.

Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şöyle seslendi: “Abdullah Öcalan İmralı’da mı, yoksa değil mi? Bu kadar sessizlikten bu soru aklıma geliyor. Onu da Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum. Orada mı?”

Bu sorunun hemen ardından Öcalan’ın ev hapsine alınıp alınamayacağına yönelik hükümet içinden farklı açıklamalar gelmesi soru işaretlerine yol açtı. Tartışmalar sürerken, Aydınlık gazetesi, hafta ortasından itibaren, “Öcalan nerede, cumartesini bekleyin” şeklinde haber anonsları yapmaya başladı. Aydınlık bugünkü sayısında ise Öcalan’ın MİT’in Bursa’daki Bölge Başkanlığı Misafirhanesi’nde tutulduğunu öne sürdü.

Tartışmalar çok geçmeden Meclis’e de taşındı. CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz da verdiği önergede Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e şu soruları yöneltti:

“Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan halen İmralı’da cezaevinde midir? 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana Abdullah Öcalan, hangi tarihlerde, hangi Türk devlet ve hükümet yetkilileriyle doğrudan ya da dolaylı görüşmeler gerçekleştirmiştir? Kardeşi Mehmet Öcalan’ın, 2012 Ocak ayında kendisini İmralı’da ziyarete gitmesine rağmen Abdullah Öcalan’ın ‘Burası çok hassas, görüşe çıkmamız uygun değil’ mesajı gönderdiği ve kardeşi ile görüşmediği basına yansımıştır. Kardeşiyle görüşmemesinin nedeni, söz konusu tarihte Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da bulunmaması mıdır? 2009 Aralık ayında, Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da kaldığı odanın küçültülmesinden şikayet etmesi üzerine Türkiye’nin pek çok yerinde terör örgütü PKK yandaşları tarafından çıkarılan olaylar göz önünde bulundurulduğunda; Abdullah Öcalan’ın yaklaşık bir yıldır görüşe çıkarılmamasına rağmen PKK terör örgütü yandaşlarının sessiz kalmaları, Abdullah Öcalan’ın, terör örgütünün bilgisi daâhilinde cezaevi dışında tutulmakta olduğu yönündeki şüpheleri güçlendirmektedir. Kamuoyuna bu konudaki gerçekleri açıklar mısınız? Bu konudaki şüpheleri gidermek için ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Milliyet Gazetesi’nin ulaştığı Adalet Bakanlığı bürokratları ise, “Öcalan hala İmralı’da. Farklı bir karar alınmadığı sürece de burada kalacak. Avukatlarıyla görüştürülmemesi uygulamasına da devam ediliyor. İddiaların kaynağı nedir, bilmiyoruz” yorumunu yaptı. Kulislerde, Öcalan’ın ev hapsine alınmak istendiği, bu konuda yasal düzenleme yapılana kadar İmralı’dan daha iyi koşullarda farklı bir yerde tutulduğu, rahatsızlıklarından dolayı askeri bir hastanede tedavi edildiği gibi iddialar konuşuluyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN

Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Öcalan nerede” sorusuna 30 Haziran tarihinde cevap verdi. Ergin açıklamasında “İnanmayan gitsin baksın” dedi..

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın  İmralı dışında bir yerde olduğu iddialarının tamamının gerçek dışı olduğunu belirterek, ”Şu anda kendisi 10 yılı aşkın bir sürede olduğu gibi, İmralı cezaevinde cezasını infaz etmekte olduğunu, bu kürsüden Türkiye’ye ilan ediyorum” dedi.

HÜKÜMETE YAKIN KAYNAKLAR

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını anlattı.

Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.

İktidar ve muhalefetin ‘Özel’ görüşmesi

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Ayrıntılar gelecek

Aliyev: İkinci bir Ermeni devletine izin yok

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Azertac Ajansının yayınladığı habere göre, Bakü’de düzenlenen 23. Crans Montana Forumunun açılış törenine Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile eşi Mehriban Aliyeva da katıldı.

Forumda konuşma yapan Cumhurbaşkanı Aliyev, farklı kültürlere sahip insanların uzun yıllardır Azerbaycan’da birlikte ve barış içerisinde yaşamasını, son dönemlerde ülkesinde düzenlenen önemli uluslararası etkinlikleri tarihi başarı olarak nitelendirdi.

Azerbaycan’ın 20 yılda ekonomik ve siyasi açıdan geliştiğini ve bölgesinin en güçlü ülkesi olduğunu vurgulayan Aliyev, kendileri için bağımsızlığın en büyük servet olduğunu belirtti.

Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ sorununa da değinen İlham Aliyev, ülke topraklarının yüzde 20’sinin işgal altında olduğunu, uluslararası kuruluşların, özellikle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin işgal olunmuş Azerbaycan topraklarıyla ilgili 4 kararına rağmen Ermenistan’ın bu kararlara uymadığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Aliyev Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Azerbaycan tarafının tutumunun net olduğunu, toprak bütünlüğü ilkesine dayandığını belirterek, Azerbaycan’ın kendi topraklarında ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğini ifade etti.

23’üncüsü Bakü’de düzenlenen ve Türkiye’den Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de katıldığı Crans Montana Forumunun bu yılki iştirakçıları arasında Gürcistan, Makedonya, Karadağ Cumhurbaşkanları, Estonya Parlamento Başkanı, Birleşik Arap Emirliği ile Lüksemburg veliaht prenslerinin yanı sıra tanınmış birçok politikacı ve çeşitli ülkelerin eski cumhurbaşkanları da bulunuyor.

1 Temmuz’a kadar devam edecek forumda enerji üretiminden gıdaya, güvenlikten küreselleşmeye çeşitli konular görüşülecek.

Mısırlı uzmanlar Mursi’nin konuşması değerlendirdi

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mursi’nin, devrimin sembol mekanı Tahrir Meydanı’ndaki konuşmasını AA’ya değerlendiren uzmanlar, yeni cumhurbaşkanının, yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey ile iktidar mücadelesinde halktan ve devrimden kuvvet aldığı görüşünde birleşti.

“İlk konuşmasındaki üslubunu terk etti”

Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim görevlisi Mustafa Kamil, Mursi’nin meydandaki konuşmasının, cumhurbaşkanlığının resmen açıklanması akabinde yaptığı konuşmadan farklı olduğuna işaret etti. Mursi’nin ilk konuşmasının teşekkür mahiyetinde olduğuna dikkati çeken Kamil, ikinci konuşmada ise belirli bir siyasi duruşun ortaya konulduğunu ifade etti.

Mursi’nin, Yüksek Askeri Konsey’in cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini kısıtlayan tasarruflarına kesin bir dille karşı çıktığını belirten Kamil, “Yetkilerini geri alacağı, meclise itibarını iade edeceği ve meşruiyetini halktan aldığı mesajlarıyla, askerle görüş ayrılığını ortaya koydu” dedi.

Mursi’nin ilk konuşmasında halka “bir baba gibi” hitap ettiğini belirten Kamil, Tahrir’deki konuşmasında ise bu üslubu terk ettiğini, ayrıca daha önce değinmediği “gazeteciler, sanatçılar ve edebiyatçılara da” atıfta bulunduğunu kaydetti.

Askeri Konsey ile mücadelede kararlılık mesajı

El-Ehram Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Amr Haşim de, Mursi’nin irticalen yaptığı ve basit bir dili tercih ettiği konuşmasıyla toplumun bütün kesimlerine ulaşmak istediğini belirtti.

Mursi’nin resmiyetten uzak bir üslup benimsediğini, korumalarının önüne geçmesini engelleyerek Mısır halkının kendisini koruyacağı mesajı verdiğini, bu beklentisini çelik yelek giymediğini göstererek ortaya koyduğunu belirten Haşim, şöyle devam etti:

“Halkın güvenini kazandığı ve sokaktaki insanların Yüksek Askeri Konsey ile mücadelesinde Mursi’nin arkasında olduğu mesajını vererek, bütün yetkilerini elde edinceye kadar devrim cephesinde kalmaya kararlı olduğunu ortaya koydu.”

Mısır’da siyaset sahnesini hareketlendiren “Üçüncü Yol” koalisyonunun etkili isimlerinden Amr Hamzavi de, Mursi’nin konuşmasını olumlu bulduğunu belirterek, cumhurbaşkanının halkın desteğine ihtiyacını ve askeri yönetimle mücadele kararlılığını ortaya koyduğunu belirtti.

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Mursi, devrimci grupların talebi doğrultusunda, Tahrir Meydanı’ndaki konuşmasında, yasalarla belirlenen ifadeleri kullanarak başkanlık yemini etmişti.

Davutoğlu, Cenevre’deki zirve için İsviçre’de

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Toplantıda BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere), Türkiye, Arap Birliği Devletleri Zirvesi’nin Başkanı olarak Irak, Arap Birliği Devletleri Dışişleri Bakanları Konseyi Başkanı unvanıyla Kuveyt, Arap Birliği Devletleri’nin Suriye Takip Komitesi Başkanı olarak Katar’ın dışişleri bakanlarıyla, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton katılacak. 

Kofi Annan’ın sözcüsü toplantının gündemini 6 maddelik Annan Planı’nın uygulanması için atılacak adımların belirlenmesi olarak açıklamıştı.

Mursi’den Tahrir’de yemin

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, devrimin sembol mekanı Tahrir Meydanı’nı dolduran yüzbinlerce kişinin önünde, resmi tören öncesi sembolik olarak başkanlık yemini etti.

Mursi, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından ülke yönetimini elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey’in bu yetkisini devretmesi talebiyle Tahrir Meydanı’nı dolduran kalabalık karşısında, Anayasa Mahkemesi’ndeki yemin töreninde okuyacağı metni takiben, ”Cumhuriyet düzenini koruyacağıma ve anayasa ile kanuna saygılı olacağıma yemin ediyorum” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sırasında sivil ve anayasal bir devletin inşası için çalışacağını vurgulayan Mursi, otoritenin tek kaynağının Mısır halkının iradesi olduğunu ve bu iradenin üzerinde hiçbir gücün bulunmadığını belirtti.

Yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey’in, cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini daraltmasıyla ilgili tartışmalara da değinen Mursi, halk tarafından görevlendirildiği için yetkilerinden kesinlikle taviz vermeyeceği uyarısında bulundu. ”Allah’tan başka kimseden korkmuyorum” diyen Mursi, devrimin bütün amaçlarına ulaşıncaya kadar mücadeleye devam edeceklerini bildirdi.