Archive for Haziran, 2012

İbrahim Yazıcı

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1970 yılında Ankara’da doğdu. 16 yaşında girdiği H.Ü. Devlet Konservatuarında Nimet Karatekin’ le piyano, Nevit Kodallı ve İstemihan Taviloğlu ile kompozisyon, Hikmet Şimşek ve Rengim Gökmen’le orkestra şefliği çalıştı ve bu okuldan yüksek lisans diploması aldı. Daha sonra Conservatoire National de Musique de Perpignan’da Claude-Phillipe Durand ile piyano, Daniel Tosi ile orkestra şefliği, Michel Lefort ile oda müziği çalıştı ve bu okulu üç “Premier Prix” alarak bitirdi. Bu okullardaki çalışmalarının yanı sıra Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde masterclass’lara da katıldı. İngiliz Maestro Gilbert Varga ile de uzun bir süre çalıştı ve asistanlığını yaptı.

Ankara Devlet Operası’nda konuk şef olarak başladığı konser faaliyetlerini aralarında Camerata de France, Bilkent Senfoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, tüm Devlet Senfoni Orkestraları, 9 Eylül Senfoni ve Mersin Opera Orkestralarının da bulunduğu pekçok toplulukla yoğun bir biçimde sürdürmekte olan sanatçı Türkiye’nin yanı sıra Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Belçika, Yunanistan, Güney Kore ve Kıbrıs’ta konserler verdi ve İstanbul, Puccini (Valencia), Europäischer Musiksommer (Berlin), Bellapais (Girne) CBS (Güney Kore) festivallerinde yönetti. Yurt dışında basında konserleri hakkında övgü dolu kritikler aldı.

2001 yılından beri Fazıl Say’la aralıksız konserler yapan Yazıcı, bestecinin Metin Altıok Oratoryosu’nun ilk seslendirilişi ve cd kaydı ile “Nazım” oratoryosunun Bilkent Senfoni Orkestrası ile cd kaydını yaptı.

Birçok genç bestecimizin eserlerinin ilk seslendirilişini de gerçekleştiren sanatçı 1995-2004 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarında ders verdi. 1998 yılından bu yana Devlet Çoksesli Korosunun şefliğini yapan Yazıcı aynı zamanda Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde ders vermektedir.

Şener Şen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

26.12.1941 yılında Adana’da doğan sanatçı, aktör Ali Şen’in oğludur. Sanat hayatına tiyatro oyunculuğuyla başlamış ve sinemaya kompozisyon rolleriyle geçmiştir. “Şalvar davası” adlı filmiyle de başrole çıktı. 1958’de Yeşil Sahne’de amatör olarak tiyatro oyunculuğuna başladı. 1964-1966 yılları arasında Doğu Anadolu’nun köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1966’da İstanbul Belediye Şehir Tiyatrosu’na girdi. 1980-1982 yılları arasında tiyatro çalışmalarını Almanya’da sürdürdü. Uzun yıllar Kemal Sunal’lı, İlyas Salman’lı filmlerin ikinci adamıydı. İlk başrolü, geç bir tarihte Şalvar Davası 1983 ile geldi. Çeşitli yayın organları tarafından sinemada yılın oyuncusu seçildi.

Filmler
Altın prens devler ülkesinde 1971
Katerina 1972
Aşk mahkumu 1973
Bir demet menekşe 1973
Ayrı dünyalar 1974
Bak yeşil yeşil 1975
Bizim aile 1975
Hababam sınıfı sınıfta kaldı 1975 (ekrem)
Aptal şampiyon 1975
Hababam sınıfı uyanıyor 1976
Tosun paşa 1976
Süt kardeşler 1976
Hababam sınıfı tatilde 1977 (badi ekrem)
Şabanoğlu şaban 1977
Çöpçüler kralı 1977
Gülen gözler 1977
Kibar feyzo 1978 (ağa)
Sultan (Film) 1978
Hababam sınıfı dokuz doğuruyor 1978
Neşeli günler 1978
Erkek güzeli sefil bilo 1979
N’olacak şimdi 1979 (şakir)
Banker bilo 1980 (banker yakup)
Gırgıriyede şenlik var 1981
Davaro 1981 (sülo)
Adile teyze 1982
Çiçek abbas 1982
Dolap beygiri 1982 (yakup)
Gırgıriyede cümbüş var 1983
Şekerpare 1983
Şalvar davası 1983
Gırgıriyede büyük seçim 1984
Namuslu 1985 (ali rıza)
Züğürt ağa 1985
Aşık oldum 1985
Çıplak vatandaş 1985 (ibrahim)
Milyarder 1986 (mesut)
Değirmen 1986
Muhsin bey 1987 (muhsin bey)
Selamsız bandosu 1987
Zengin mutfağı 1988 (lütfü usta)
Arabesk 1988 (şener)
Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni 1990
Gölge oyunu 1992 (abidin)
Amerikalı 1993 (şerefli türk)
Eşkıya (Film) 1996 (baran)

Ödülleri
15. Antalya Film Şenliği, 1978, Çöpçüler Kralı, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
24. Antalya Film Şenliği, 1987, Muhsin Bey, En İyi Erkek Oyuncu
42. Antalya Film Şenliği, 2005, Gönül Yarası, En İyi Erkek Oyuncu

Jacques Simonet

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

13 Temmuz 1941’de Paris’te, Comedie Française yönetmeni bir babayla tiyatro oyuncusu bir annenin oğlu olarak doğdu. 15 yaşındayken sahneye çıktı. Paris Konservatuvarı’nı bitirdikten sonra 1957’de sinema oyunculuğuna başladı.

Valerio Zurlini, Pierre Schoendoerffer, Costa-Gavras, Jacques Demy gibi ünlü yönetmenlerle çalıştı; Valizli Kız, 317. Bölük, Rochefort’lu Bayanlar, Tatarlar Çölü, Yüzbaşının Onuru, Cennet Sineması filmlerinde unutulmaz roller oynadı; Z, Cezayir Savaşı, Sıkıyönetim, Maymun Halkı, Microcosmos, Himalaya filmlerinin yapımcılığını üstlendi. Daha 28 yaşındayken kimsenin ilgi göstermemesi üzerine Costa-Gavras’ın “Z”sinin (1969) yapımcılığını üstlendi. “Yiğitlik olsun diye yapmadım bunu, önemli gördüğüm ‘Z’ filminin var olmasını istedim” diyor Perrin. Bu çalışma uluslararası başarı kazandı, ardından da en iyi yabancı film Oscar’ını aldı. “Ben yapımcı olmak için can atmadım. Bugün bile kendimi hâlâ rastlantısal bir yapımcı gibi hissediyorum” diyor.

Sinan Bengier

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1948 yılında Ankara’da doğan sanatçı, 1969 yılında amatör olarak tiyatroya başladı. 1971’de Karagöz Çocuk Tiyatrosu’nda profesyonel oldu. Daha sonra Ankara Oyuncuları, Asaf Çiyiltepe Sahnesi, Ankara Devlet Tiyatrosu, Ankara Halk Tiyatrosu ve Levent Kırca Tiyatrosu’nda yaklaşık altmış oyunda ve birçok televizyon yapımında rol aldı. 1995 yılında BKM Oyuncuları’na katılan Bengier, “Bir Demet Tiyatro” dizisinde, “Otogargara”, “Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?” ve “Bana Bir Şeyhler Oluyor” oyunlarında ve “Vizontele” filminde rol aldı.

Charlize Theron

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Hollywood’un genç ve güzel yıldızlarından Charlize Theron, 7 Ağustos 1975’de Güney Afrika’nın Benoni adlı şehrinde dünyaya geldi. Yol yapımında çalışan fakir bir anne babanın tek çocuğu olan sanatçı, çocukluğunun büyük bir bölümünü ailesinin çalıştığı çiftlikte geçirdi. Theron, bu sırada yarım yamalak da olsa pek çok dili konuşmayı öğrendi.

Aktris, 6 yaşına geldiğinde çiftlik sahiplerinin de desteğiyle bale öğrenmeye başladı. Kısa bir süre sonra da profesyonel bale eğitimi için Johannesburg’a davet edildi. Johannesburg’ta okumaya başlayan Theron, 13 yaşına geldiğinde babasını kaybetti. Eski hayatına geri dönmeyi göze alamayan aktris, annesini yalnız bıraktı ve İtalya’ya giderek modellik yapmaya başladı. Milano’da bir ajansla kontrat imzaladıktan sonra birçok ünlü magazin dergisine kapak oldu.

Bir sene sonra “bir tek kelime dahi konuşamayan güzel” olarak ün kazanan Theron, 1992 yılında New York’a gitti. Bir daha asla modellik yapmamaya karar veren aktris, oyuncu olmayı kafasına koydu. New York’ta Joffrey Okulu’nda dans eğitimi aldıktan sonra “The Nutcracker Suite” ve “Swan Lake” gibi klasiklerde oynadı. Ancak şanssız bir şekilde dizinden sakatlanınca, profesyonel dansçı olma hayallerini bırakmak zorunda kaldı.

Daha sonra Hollywood’a giden aktris, çeşitli işlerde çalışmaya başladı. Theron, keşfedilmek için 1994 yılına kadar beklemek zorunda kaldı. John Hurt ve Renee Russo gibi oyuncuların menajerliğini yapan John Crosby tarafından keşfedilince, kendini bir anda film setinde buldu. “2 Days in the Valley” adlı bir filmle ilk ciddi tecrübesini yaşayan aktris, şöhretin kapılarını başrollerini Keanu Reeves ve Al Pacino’nun paylaştığı, 1997 yapımlı “The Devil’s Advocate / Şeytanın Avukatı ” filmiyle araladı. Filmde Revees’in güzel karısını oynayan Theron, gerek vücudunu cömertçe sergilemesi gerekse başarılı oyunu ile filmin en çok konuşulan oyuncusu olmayı başardı.

Bu filmden sonra 1998 yılında, ülkemizde gösterime girmeyen Woody Allen komedisi “Celebrity” adlı filmde küçük bir rol aldı. Ardından Bill Paxton ile birlikte “Mighty Joe Young” adlı Disney yapımı bir filmin başrolünü paylaştı. Hollywood’un basamaklarında hızla yükselen aktris, 1999 yılında “The Astronaut’s Wife” adlı gerilim filminde Johnny Depp ile birlikte rol aldı.

Aynı yıl içerisinde gelecek vadeden genç aktörlerden Tobey Maguire ile “The Cider House Rules / Tanrının Eseri Şeytanın Parası” filminde oldukça iyi bir performans sergiledi. 2000 yılı ise Theron’un bir star olarak öne çıktığı yıl oldu. Güzel yıldız, 2000 yılında “Reindeer Games / Soygun”da Ben Affleck ile, bir cinayeti konu alan ”The Yards” adlı dram filminde Mark Wahlberg ve Joaquin Phoenix ile birlikte, “Men of Honor / Onurlu Bir Adam” filminde Robert De Niro ile, “Legend of Bagger Vance” filminde ise Will Smith ve Matt Damon ile birlikte rol aldı.

2001 yılında çalışmalarına biraz ara vererek dinlenmeyi seçen Theron, son yılların en büyük prodüksiyonlarından biri olan “Pearl Harbor”da oynamayı reddetti. 2001 yılında gösterime giren “Sweet November / Kasımda Aşk Başkadır” isimli filmde, Keanu Reeves ile birlikte rol alan güzel yıldız, Sara Deever karakterini canlandırdı.

Aktris, 2002 yılında “Waking Up In Reno / Çarpık İlişkiler” adlı filmde Chelcie Ross ile başrolü paylaştı. Charlize Theron bu filmden bir yıl sonra, başrolünü Edward Norton ve Mark Wahlberg ile paylaştığı “The Italian Job / İtalyan İşi” adlı soygun filminde kasa hırsızı Stella karakterini canlandırdı.

2003 yılında En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar aldı.

The Hollywood Reporter’ın 2006 yılının En Çok Kazanan Kadın Oyuncuları listesinde North Country ve Aeon Flux filmleri için film başına aldığı 10,000,000 $ ücretle Halle Berry, Cameron Diaz, Drew Barrymore, Renée Zellweger, Reese Witherspoon, ve Nicole Kidman’ın ardında 7. sırada yer aldı.

Julianne Moore

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

3 Aralık 1960’da ABD’de doğan, Hollywood sinemasındaki trajik rollerin kızıl kraliçesi Julianne Moore’un çocukluğu, askeri yargıç olan babasının mesleği gereği farklı yerlerde geçti. Asıl adı Julie Anne Smith olan aktris, Boston Üniversitesi Gösteri Sanatları Bölümü’nden (School of the Performing Arts) mezun olduktan sonra New York’a gitti. Bir süre off-Broadway olarak adlandırılan, bağımsız tiyatrolarda çalıştı. Moore, rol aldığı iki Caryl Churchill oyununda (“Serious Money” ve “Ice Cream With Hot Fudge”), oldukça olumlu tepkiler aldı; New York entelektüel çevresince tanınan bir yüz olmaya başlamıştı. Ardından meşhur “The Guthrie Theatre”da sahnelenen “Hamlet”te Ophelia rolüne çıktı.

Daha sonra TV dizilerine geçen güzel aktris, “The Edge of Night”da 1985’den 1988’e kadar küçük bir rolde yer alsa da, Frannie ve Sabrina adlı kız kardeşleri canlandırdığı “As the World Turns”le 1988 yılında ‘Outstanding Ingénue Daytime’ dalında Emmy Ödülü’nü kazandı. “Money, Power, Murder” (1989), “The Last to Go” (1991) ve “Cast a Deadly Spell” (1991) gibi bugün hiç hatırlanmayan TV filmlerinde rol aldıktan sonra, sinemada şansını denemeye karar verdi. Fakat ilk filmi “Tales From the Darkside: The Movie” ile istediği çıkışı yapamadı. Curtis Hanson’ın 1992 yapımı “Beşikteki El / The Hand That Rocks the Cradle” filmindeki rolü, sinema eleştirmenlerinin ve yapımcıların da ilgi alanına girmesini sağladı Moore’un. Bunun en büyük kanıtı, 1993’te tam dört filmde birden rol almış olması: “Sosyeteden İnsan Manzaraları / Short Cuts”, “Kaçak / The Fugitive”, “Benny & Joon” ve “Kanıt Vücutlar / Body of Evidence”.

Kendisi için dönüm noktası olan “The Fugitive / Kaçak” filminde Harrison Ford ve Tommy Lee Jones gibi ünlü oyuncuların yanında oynama şansını yakalayan Moore, bu fırsatı değerlendirmesini iyi bildi. Vasatı geçmeyen birkaç filmle devam ettikten sonra, bir Strindberg yapımı olan “The Father” ile yeniden yükselişe geçti. İniş çıkışlarla dolu kariyerinde bir türlü istikrarı yakalayamayan genç oyuncu, Hugh Grant ile başrollerini paylaştığı, romantik komedi “Nine Months / Dokuz Ay” filminde her ne kadar Grant’in üstün performansı yanında fazla göze çarpmasa da sesini duyurmayı başardı. Bu filmdeki başarısı Slywester Stallone ile Antonio Banderas’ın de rol aldığı “Assassins / Suikast Çemberi” filminde oynamasını sağladı. 1996 yılında ünlü oyuncu Anthony Hopkins’in bütün ustalığını sergilediği, ünlü ressam Pablo Picasso’nun hayatını konu alan “Surviving Picasso” adlı filmde yer aldı.

“The Fugitive”deki performansı ile Steven Spielberg’in gözüne giren genç aktris, paleontolojist bir kadını canlandırdığı “Jurassic Park: The Lost World” filmiyle Hollywood simalarını şöyle bir yokladı. Bunun dışında “The Myth of Fingerprints” filminde oynayan Moore, 1997 yılında “Boogie Nights” filmiyle En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi. Filmde zengin bir adamın histerik kızını canlandıran Julianne Moore, vamp kadın karakterlerinin vazgeçilmez oyuncusu olmaya aday olduğunu gösterdi. Daha sonra Gus Van Sant’in, Alfred Hitchcock’un unutulmaz filmi “Psycho”nun yeni versiyonunda, Marion Crane tiplemesiyle sinemaseverlerin karşısına çıktı. 1999 yılında bir Robert Altman filmi olan “Cookie’s Fortune” ve bir Oscar Wilde uyarlaması “An Ideal Husband “da Rupert Everett ile oynayan Moore, iyi filmlerin aranan oyuncusu olmaya doğru önemli bir adım attı.

Graham Green’in aynı adlı romanından uyarlanan “The End of the Affair / Zor Tercih”de yakışıklı aktör Ralph Fiennes’in canlandırdığı yazar Maurice Bendrix ile büyük bir aşk yaşayan evli bir kadını oynayan güzel yıldız, filmdeki performansından ötürü birkez daha En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi. “Magnolia”da üstlendiği Linda karakterinin özelliklerini şu sözlerle anlatıyor Moore: “Linda neredeyse filmin yarısında histerik davranışlarda bulunan bir kadın… O güne kadar hep yüzeyde davranışlarda bulunarak yaşamış. Elmas yüzüklerin, küpelerin, pahalı kürklerin büyüsüne kapılarak yaşamını maddiyat çizgisinde sürdürmüş. Manevi olan hiçbir şeye önem vermemiş. Ancak yaşlı kocasının ölümü gelip de kapıya dayanınca artık yalnız kalacağının bilincine varıyor. O güne dek doğru dürüst bir iş yapmadığını, yaptığı tercihlerin hep kötü olduğunu anlıyor. Bu yönleriyle Linda için bu filmin en hızlı dönüşüm geçiren karakteri diyebiliriz.”

Güzel yıldız, 2000 yılında Ridley Scott’un yönettiği ve “Kuzuların Sessizliği”nin devamı niteliğindeki “Hannibal” isimli filmde Anthony Hopkins’le başrolleri paylaştı. 2001 yılını yeni film projeleriyle son derece yoğun geçiren Moore, “The Hours / Saatler”, “World Traveler”, “The Shipping News / Çok Özel Haber” ve “Evolution / Evrim” isimli dört filmde önemli roller üstlendi. Ivan Reitman’ın yönettiği ve dünyayı tehdit eden yeni bir uzaylı tehlikesinin konu alındığı “Evolution”da David Duchovny, Orlando Jones ve Seann William Scott gibi oyuncularla rol alan aktris, filmde salgın hastalıklar uzmanı Allison karakterini canlandırdı.

2004 yılında gösterime giren “Cazibe Kanunları”nda, Pierce ‘Bond’ Brosnan’la birlikte izlediğimiz Julianne Moore, bir boşanma avukatını canlandırdığı bu filmle, 1993 yapımı “Benny & Joon” ve 1999 yapımı “An Ideal Husband”ın ardından üçüncü kez bir romantik komedide izleyenlerin karşısına çıktı. Her ne kadar her rolün hakkını verse de, hüzünlü bakışları ve kızılla özdeşleşmiş fiziğiyle, Moore’un daha çok trajik rollere yakıştığını söylemek gerek.

FİLMOGRAFİSİ:
Freedomland (2004)
The Forgotten (2004)
Laws of Attraction (Cazibe Kanunları) (2004)
Marie and Bruce (2004)
The Hours (Saatler) (2002)
Far from Heaven (Cenneten Çok Uzakta) (2002)
The Shipping News (Çok Özel Haber) (2001)
World Traveler (2001)
Evolution (Evrim) (2001)
Hannibal (2001)
Not I (2000)
The Ladies Man (2000)
Magnolia (Manolya) (1999)
The End of the Affair (Zor Tercih) (1999)
A Map of the World (1999)
An Ideal Husband (1999)
Cookie’s Fortune (1999)
Psycho (Sapık) (1998)
Chicago Cab (1998)
The Big Lebowski (1998)  
Boogie Nights (Ateşli Geceler) (1997)
The Myth of Fingerprints (1997)
The Jurassic Park: Lost World (Kayıp Dünya) (1997)
Surviving Picasso (1996)
Assassins (Suikast Çemberi) (1995)
Nine Months (9 Ay) (1995)
Safe (1995)
Roommates (1995)
Vanya on 42nd Street (1994)
Short Cuts (Sosyeteden İnsan Manzaraları) (1993)
The Fugitive (Kaçak) (1993)
Benny & Joon (1993)
Body of Evidence (Kanıt Vücutlar) (1993)
The Gun in Betty Lou’s Handbag (1992)
The Hand That Rocks the Cradle (Beşikteki El) (1992)
Tales from the Darkside: The Movie (1990)

Müjdat Gezen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

29 Ekim 1943 yılında İstanbul Fatih’ te doğdu. Sahneye ilk kez 1953 yılında bir ilkokul piyesinde çıktı. Ve aynı yıl Doğan Kardeş çocuk dergisinde şiirleri yayımlandı. Yine bu yıllarda İstanbul Radyosu Çocuk Kulübü’nde mikrofonla tanıştı. 1956-57 yıllarında çeşitli amatör tiyatro topluluklarında rol aldı ve 1960 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ nda profesyonel oldu. 1961 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuvarları Tiyatro Bölümü’ ne girdi. 1962 yılında ilk filmini çevirdi. 1963 yılında ilk özel tiyatro çalışmaalrını yaptı. Münir Özkul ve Muammer Karaca Tiyatrolarına girdi. 1963-64 yıllarında sanat dergilerinde şiirleri çıktı. 1964-66 askerlik yılları ve oyun yazma denemeleri. 1966 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu’na girdi. 1967 yılında arkadaşlarıyla birlikte Halk Oyuncularını kurdu. 1968 yılında ilk kez kendi özel tiyatrosunu açtı ve aynı sezon istanbul Tiyatrosu’ da çalıştı. 1970 yılında sahne çalışmaları ve film çalışmaları, TV çalışmaları. Aynı yıl Elif adlı kızı dünyaya geldi. Gazete ve dergilerde yazdı. 1975 yılında ilk kitabı yayımlandı. 1999 yılı itibariyle 28 yayımlanmış kitabı var. Ayrıca, ilkokul Türkçe kitaplarında yazıları mevcut. 1982 yılında bir yayınevi kurdu. Yine aynı yıl İstanbul B.Konservatuvarı ve sonradan İ.Ü. Devlet Konservatuvarı’ nda Türk Tiyatrosu öğretmeliği yaptı. Aynı yıl, yazar arkadaşı Kandemir Konduk’la birlikte “Güldürü Üretim Merkezi’ni kurdu ve büyük gazetelerde mizah sayfası yönetti. 1991 yılında MSM’yi kurdu. 1992 yılında “MSM” Ormanı’nı kurdu. 1995 yılında Hamlet Efendi adlı oyunu ödül aldı ve Devlet Tiyatroları’ nda oynandı. 1996-98 Cumhuriyet gazetesinde yazdı. 1997 Devlet Tiyatroları’ nda oyun yönetti. Aynı yıl Babam adlı oyunu ödül aldı. 1998 yılında ilk kez adını taşıyan tiyatrosunu kurdu. Yüz civarında filmde, elli civarında oyunda, binden fazla radyo ve TV Skecinde rol aldı, bunların bir bölümünü yazdı ve yönetti .

Fatma Girik

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

12 Aralık 1942’de İstanbul Sultanahmet’te dünyaya gelen Türk Sineması’nın ünlü kadın yıldızlarından Fatma Girik, Cağaloğlu Kız Lisesi’nde okurken orta 2. sınıfta okulu bıraktı. Sanatçının annesi Münevver Hanım, babası da Hayri Bey’dir. Her ne kadar dramatik karakterleri de başarıyla canlandırabileceğini ispatlasa da, mavi gözleri ve canlı kişiliğiyle 60’lı ve 80’li yılların filmlerine damgasını vuran Girik, oyunculuk kariyerine 1957 yılında “Leke” isimli bir köy filimiyle başladı.

Ardından 1960 yılında oynadığı “Ölüm Peşimizde” adlı kordelayla kendine bir yer edindi. filmde kötü bir ağabeyin kızkardeşini canlandıran sanatçı, yönetmen Memduh Ün’ün destekleriyle Türk Sineması’nın başarılı yıldızları arasında yerini aldı. 1968 yılında şarkıcılığa da başlayan sanatçı, 1960’lı yıllardan başlayarak yönetmen Memduh Ün’le bugüne kadar uzun bir aşk hayatı yaşamakta.

Çevirdiği köy filmleriyle bir çok ödül alan sanatçı, sinemanın krizinden sonra 1987 yılında TRT’deki “Gönül Dostları” adlı diziyle TV’ye geçti. Bu diziyle başta Kültür Bakanlığı olmak üzere çeşitli ödüller aldı. Daha sonra ekranları bırakıp siyasete atılan Girik, 1988 yılında Şişli Başkanı seçildi ve bu görevini beş yıl sürdürdü.

Başkanlığının ardından tekrar ekranlara dönen sanatçı bir televizyonda “Söz Fato’da” adlı realite programının sunuculuğunu yaptı. Sanatçının bugüne kadar oynadığı filmler:

1960: Alii, Civanmert, Çapkın Hırsız, Ölüm Peşimizde, Üsküdar İskelesi, Telli Kurşun, Vatan Ve Namus.
1961: Avare Mustafa, Boş Yuva, Duvaksız Gelin, Mahalleye Gelen Gelin, İki Damla Göz Yaşı, Seviştiğimiz Günler.
1962: Belalı Torun, Cengizhanın Hazineleri, Çöpçatan, Erkeklik Öldü mü Atıf Bey, Fosforlu, Oyuna Gelmez, Günahsız Aşıklar, Kısmetin En Güzeli, Küçük Beyefendi, Kiralık Koca, Sokak Kızı.
1963: Bire On Vardı, Bir Hizmetçi Kızın Hatıra Defteri, Badem Şekeri, Tophaneli Osman, Bazıları Dayak Sever, Bulunmaz Uşak, Barut Fıçısı Cici Katibem, Fatoşun Bebekleri, Hop Dedik, Katır Tırnağı,Kopuk, Tatlı Sert, Yaralı Aslan, Yavaş Gel Güzelim, Ziffaf Gecesi.
1964: Beş Şeker Kız, Fatoşun Fendi Tayfuru Yendi, Galatalı Fatma(Bitirim Fatma), Hizmetçi Dediğin Böyle Olur, Halk Çocuğu, Köye Giden Gelin, Kanun Karşısında, Kimse Fatma Gibi Öpemez, Keşanlı Ali Destanı, Muhteşem Serseri, Öpüşmek Yasak, Öp Annenin Elini, Varan Bir.
1965: Altın Şehir, Bir Garip Adam, Hırsız, Korkunç İntikam, Kumarbaz, Namusum İçin, Seveceksen Yiğit Sev, Severek Ölenler (Kartalların Öcü), Sevişmek Yasak, Şeker Gibi Kızlar, Şeker Hafiye, Şenol Birol Gol, Üç Kardeşe Bir Gelin, Yıldız Tepe.
1966: Allahaısmarladık Yavrum, Aşkın Kanunu Yoktur, Avare Kız, Bana Bela Derler, Ben Bir Sokak Kadınıyım, Fabrikanın Şoförü, Fakir Çocuklar, Hedef Ankara, Kucaktan Kucağa, Kolsuz Kahraman, Karakolda Ayna Var, Koca Yusuf, Ölüm Temizler, Seni Bekleyeceğim, Yiğitler Ölmezmiş.
1967: Ağa Düşen Kadın, Anadolu Kızı, Ayşecik Canım Annem, Dolmuş Şoförü, Hırsız Prenses, Kız Kolunda Damga Var, Kiralık Kadın, Ömre Bedel Kız, Son Gece, Sürtüğün Kızı, Ya Sev Ya Öldür, Yaprak Dökümü, Zilli Nazife.
1968: Ana Hakkı Ödenmez, Çöl Kartalı(Şeyh Ahmet), Ezo Gelin, Kafkas Kartalı, Köroğlu, Nilgün, Öksüz, Vuruldum Bir Kıza.
1969: Boş Beşik, Büyük Yemin, Erkek Fatma, Menekşe Gözler, Vatan Ve Namık Kemal.
1970: Duyduk Duymadık Demeyin, Ham Meyva, Kara Peçe, Sevenler Ölmez, Meçhul Kadın, Şöför Nebahat.
1971: Acı, Mahşere Kadar, Mualla, Önce Sev Sonra Vur, İki Ruhlu Kadın, Kerem İle Aslı, Satın Alınan Koca, Solan Bir Yaprak Gibi, Yarın Son Gündür.
1972: Namus, Evlat, Ekmekci Kadın, Leyla İle Mecnun, Murat İle Nazlı, Vahşi Bir Kız Sevdim
1973: Dağdan İnme, Gönülden Yaralılar, Ezo Gelin, Hz. Ömer’in Adaleti, Kızgın Toprak, Kambur, Lekeli Kadın(Kızım), Agrı Dağı Efsanesi, Toprak Ana, Rabia Hatun
1974: Önce Vatan, Kalleş, Talihsiz Yavrum, Kuma,
1976: Kadın Hamlet(İntikam Meleği).
1977: Hatasız Kul Olmaz, Meryem Ve Oğulları.
1978: Ölmeyen Şarkı, Ana Ocağı.
1981: Kanlı Nigar.
1982: Kaçak.
1983: Nefret, Postacı.
1984: Yakılacak Kadın.
1985: Yılanların Öcü.
1986: Oğlum Oğlum.
1987: Hacer Ana-1-2, Japon İşi, Gönül Dostları.
1988: Kadın Dul Kalınca, Sevgilerin En Güzeli, Bu Devrin Kadını, Tek Başına Bir Kadın, Namusun Bedeli.
1990: Ana(Gün Ortasında Karanlık).
2000: Benim İçin Ağlama.
2001: Bize Ne Oldu.

Kadir İnanır

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

15 Nisan 1949’da Ordu’da doğan Türk Sineması’nın büyük oyuncularından Kadir İnanır, oyunculuk hayatına foto-roman’lar ile başladı ve “Son Yedi Adım Sonra” isimli film ile sinemaya geçti. Türk sinemasının yetiştirdiği yıldız oyunculardan biri olan Kadir İnanır’ın önemli filmleri arasında, başrollerini Türk Sineması’nın Sultanı olarak bilinen Türkan Şoray’la paylaştığı “Dönüş”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Yılanların Öcü” filmleri ile Ah Güzel İstanbul, Tatar Ramazan, Bir Yudum Sevgi filmleri yer alıyor.

İnanır, 2003 yapımlı sinema filmi “Gönderilmemis Mektuplar”da, başrolü Türk Sineması’nın Sultanı Türkan Şoray’la birlikte paylaştı. Türk Sineması’nın efsanevi ikilisi, 24 yıl aradan sonra bu filmle birlikte biraraya geldi.

Filmleri

Oyuncu

Yedi Adım Sonra 1968
Dertli Gönlüm 1968
Fato / Ya İstiklal Ya Ölüm 1969
Çılgınlar Cehennemi 1969
Yaralı Kalp 1969
Ankara Ekspresi 1970
Meçhul Kadın 1970
Dağların Kartalı 1970
Dört Kabadayı 1970
Yemen’de Bir Avuç Türk 1970
Kara Gözlüm 1970
Unutulan Kadın 1971
Üç Arkadaş 1971
Azrailin Beş Atlısı 1971
Kara Gün 1971
Kerem İle Aslı 1971
Mualla 1971
Aslanlar Kükreyince 1971
Kadifeden Kesesi 1971
Tophaneli Murat 1971
Dönüş 1972
Leyla İle Mecnun 1972
Utanç 1972
Paprika Gaddarın Aşkı 1972
Baskın 1972
Vur 1972
Asi Gençler 1972
Hesapta Bu Yoktu 1972
Kopuk 1972
Aşka Susayanlar / Seks Ve Cinayet 1972
Tophaneli Murat 1972
Uçurum 1972
Vahşi Arzu 1972
Kanlı Para 1972
Gazi Kadın / Nene Hatun 1973
Kambur 1973
Yaban 1973
Ölüme Koşanlar 1973
Hayat Bayram Olsa 1973
Ezo Gelin 1973
Anadolu Ekspresi 1973
Yedi Belalılar 1973
Bitirim Kardeşler 1973
Bitirimler Sosyetede 1973
Yazık Oldu Yarınlara 1974
Askerin Dönüşü 1974
Bir Yabancı 1974
Enayi 1974
Korkusuzlar 1974
Ceza 1974
Sahipsizler 1974
Sensiz Yaşanmaz 1974
Uyanık Kardeşler 1974
Almanyalı Yarim 1974
Köprü 1975
Baldız 1975
Yatak Hikayemiz 1975
Pisi Pisi 1975
Deprem 1976
Taksi Şoförü 1976
Alev 1976
Can Pazarı 1976
Delicesine 1976
Devlerin Aşkı 1976
Bodrum Hakimi 1976
İki Kızgın Adam 1976
Silahlara Veda 1976
Dila Hanım 1977
Selvi Boylum, Al Yazmalım 1977
Silah Arkadaşları 1977
Ana Ocağı 1977
Fırtına 1977
Tövbekar 1977
Kan 1977
Cevriyem 1978
Evlidir Ne Yapsa Yeridir 1978
Derviş Bey 1978
Düzen 1978
Hedef 1978
İsyan 1979
Aşk ve Nefret 1979
İstanbul, 1979 1979
Doktor 1979
Fırat 1979
Gazeteci 1979
Ah Güzel İstanbul 1981
Kırık Bir Aşk Hikayesi 1981
Elveda Dostum 1982
Tomruk 1982
Yürek Yarası 1982
Aşkların En Güzeli 1982
Kurban 1983
Bedel 1983
Yabancı 1984
Balayı 1984
İmparator 1984
Güneş Doğarken 1984
Bir Yudum Sevgi 1984
Amansız Yol 1985
Ateş Dağlı 1985
Seyyid 1985
Yaz Bitti 1985
Yılanların Öcü 1985
Ölüm Yolu 1985
Umut Sokağı 1986
Dikenli Yol 1986
Suçumuz İnsan Olmak 1986
Yarın Ağlayacağım 1986
Güneşe Köprü 1986
Sevgi Çıkmazı 1986
Sen Türkülerini Söyle 1986
Sultanoğlu 1986
Hayat Köprüsü 1986
Sen De Yüreğinde Sevgiye Yer Aç 1987
Yaralı Can 1987
Katırcılar 1987
Küçüğüm 1987
72. Koğuş 1987
Menekşeler Mavidir 1987
Yarınsız Adam 1987
Bir Beyin Oğlu 1988
Yedi Uyuyanlar 1988
Hüzün Çemberi 1988
Emanet 1988
Acılar Paylaşılmaz 1989
Film Bitti 1989
Medcezir Manzaraları 1989
Kavgamız 1989
Karılar Koğuşu 1989
Eskici Ve Oğulları 1990
Sayın Başkan 1990
Darbe 1990
Tatar Ramazan 1990
Umut Hep Vardı 1991
Ah Gardaşım 1991
Aldatacağım 1991
Tatar Ramazan Sürgünde 1992
Aşk Ölümden Soğuktur 1994
Komser Şekspir 2000
Gönderilmemiş Mektuplar 2002
Sinema Bir Mucizedir 2005
Son Cellat 2008

Tv Dizileri

Savcı 1992
Marziye 1998
Derman Bey 2000
Kumsaldaki İzler 2002
Kırık Ayna 2002
Bütün Çocuklarım 2004
Azap Yolu 2006
Kuzey Rüzgarı 2007
Kardelen 2008
İpsiz Recep 2008

Yönetmen

Ah Gardaşım 1991
Savcı 1992

Ödülleri:
23. Antalya Film Şenliği, 1986, Yılanların Öcü – En İyi Erkek Oyuncu
5. Adana Altın Koza Film Şenliği, 1973, Utanç – En İyi Erkek Oyuncu
3. Ankara Film Şenliği, 1990, Med Cezir Manzaraları – En İyi Erkek Oyuncu

Kevin Spacey

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

26 Temmuz 1959’da Amerika’nın New Jersey eyaletinde doğan ve daha sonraki yaşamının büyük bir çoğunluğunu Güney California’da geçiren Kevin Spacey, sekreter bir anne ve yazar bir babanın üçüncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Asıl adı Kevin Spacey Fowler’dır. Kız kardeşinin ağaç evini yakınca, ailesinin isteği üzerine Northridge Asker Akademisi’ne yazılan aktör, buradaki sıkı disipline daha fazla tahammül edemedi ve akademiden atıldı.

Chatsworth Lisesi’ndeki yılları boyunca drama derslerini dikkatle takip eden Spacey, ileride kendi gibi oyuncu olacak olan sınıf arkadaşı Mare Winningham ile birlikte “The Sound of Music” adlı bir oyunda rol aldı. Oyunda Kaptan Von Trapp adlı bir karakteri canlandıran aktör, mezun olduktan sonra bir yandan Los Angeles Koleji’nde eğitimine devam ederken, bir yandan da sahne şovları yaparak oyunculuk kariyerine ilk adımını attı. Okuldaki drama programını başarıyla tamamlayan aktörün sınıf arkadaşları arasında Hollywood’un tanınmış simalarından Val Kilmer da yer alıyordu.

İlk sahne deneyimini New York Shakespeare Festivali’nde “Henry VI” adlı oyunda haberci rolüyle gerçekleştiren aktör, ilk Broadway deneyimini de Ibsen’in “Ghosts / Hortlaklar” adlı oyunda rol alarak yaşadı. Oyunda, dünyaca ünlü yönetmen Ingmar Bergman’ın vazgeçemediği aktris Liv Ullman ile birlikte oynayan aktör, 1984 yılında yönetmenliğini Mike Nichols’ın üstlendiği “Hurlybury” adlı oyunda sergilediği üstün performansıyla dikkatleri üzerine çekti.

1986 yılında, daha 12 yaşındayken tanımış olduğu büyüğü Jack Lemon ile aynı sahneyi paylaşma fırsatını bulan aktör, bir Broadway klasiği olan “Long Day’s Journey Into Night” adlı oyunda Lemmon ile birlikte oynadı. Tyrone ailesinin en yaşlı oğlu rolüyle sahneye çıkan Spacey, gösterdiği başarılı oyunculuk sayesinde Katharine Hepburn gibi birçok ünlü ve başarılı sanatçıdan övgüler aldı. İlk olarak 1986 yılında “Heartburn” adlı filmle sinemaya adım atan aktör, başrollerini Jack Nicholson ve Meryl Streep’in paylaştığı filmde, küçük bir rolde oynadı. Daha sonra, 1987’de rol aldığı TV dizisi “Wiseguy” nispeten tanınmasını sağladı ve oynadığı kötü karakter olumlu eleştiriler aldı.

1988 yılında “Working Girl” adlı filmde rol alarak sinemaya iyice ısınmaya başlayan Kevin Spacey, daha sonraları sırasıyla “Henry and June” (1990), “Darrow” (1991), “Glengarry Glenn Ross” (1992) ve “The Ref” (1994) gibi filmlerde ikinci derecede rollerde görev aldı. Tiyatroyu tamamıyla bir kenara atamayan aktör, 1991 yılında rol aldığı Neil Simon’ın “Lost in Yonkers” adlı oyunuyla Tony ödülünün sahibi oldu.

90’ların en iyi filmlerinden biri olarak nitelendirilen Brad Pitt ve Morgan Freeman’ın başrollerde oynadığı “Se7en-Yedi”de günahkar dünyaya savaş açmış uçuk karakter John Doe’yu canlandırdı ve yedi ölümcül günahın temsilcilerini cezalandırarak sinemanın en akılda kalan canilerinden biri oldu. Spacey filmin ancak son 20 dakikasında görünüyordu ancak bu kısa sürede gösterdiği başarılı performans onun büyük ölçüde tanınmasını sağladı. Özellikle filmin inanılmaz final seansı sinemaya yeni bir kötü adam kazandırmış oldu.

Hep bir yönü karanlık karakterleri başarıyla canlandırmasıyla üne kavuşan Spacey, büyük çıkışını 1995 yılında Bryan Singer’ın yönettiği ve bir klasik haline gelen “The Usual Suspects /  Olağan Şüpheliler”deki bir grup suçlu arasında en saf, en beceriksiz ve üstelik topal olan Verbal rolüyle gerçekleştirdi. Filmin finalinde olayları kendi ağzından anlatan masum Verbal’ın efsanevi suçlu Keyser Soze olduğunun ortaya çıkması herkesi şaşkına çevirdi. Bu filmindeki başarısının karşılığını “En İyi Erkek Oyuncu Oskarı” ödülü ile aldı.

Nitelikli yapımlarda oynamaya devam eden Spacey, 1996 yılında, bu seriye Joel Schumacher’in bir John Grisham uyarlaması olan ve Matthew McConaughey, Sandra Bullock, Samuel L.Jackson ve Oliver Platt gibi ünlü isimlerin de yer aldığı “A Time To Kill / Öldürme Zamanı” adlı filmi ekledi. Bu filmin ardından da Al Pacino’nun beğeni toplayan belgeseli “Looking for Richard”da rol aldı.

1997 yılında polis teşkilatındaki ahlaki çöküntüyü ve politik entrikaları konu alan, Russell Crowe, Guy Pearce, Kim Basinger ve Danny De Vito ile birlikte çalıştığı ve Kim Basinger’a “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarı” ödülünü kazandıran “L.A.Confidential / Los Angeles Sırları” filminde kendi çıkarından başka bir şeyi düşünmeyen bencil bir polisi canlandıran aktör, aynı yıl içerisinde yönetmenliğini Clint Eastwood’un yaptığı “Midnight in the Garden of Good and Evil / İyi ve Kötünün Bahçesinde Gece yarısı” adlı filmde sevgilisini öldürmekle suçlanan bir eşcinseli canlandırdı.

Ertesi yıl Samuel L. Jackson ile birlikte “The Negotiator / Arabulucu ” adlı aksiyon filminde oynayan Spacey, 1999 yılında kendisine “En İyi Erkek Oyuncu Oscarı”nı getiren “American Beauty / Amerikan Güzeli”de rol aldı. Filmde orta yaş bunalımındaki Lester Burnham karakterini canlandırdı ve bu film “En İyi Film Oscar”ı  dahil olmak üzere beş dalda Oscar kazandı. Aktör, aynı yıl içerisinde yönetmenliğini Thaddeus O’Sullivan’ın üstlendiği ve başrollerinde Linda Fiorentino ile Peter Mullans’ın da yer aldığı “Ordinary Decent Criminal / Sevimli Haydut” adlı filmde Dublin sokaklarında yaşayan azılı bir suçluyu canlandırdı.

Kevin Spacey 2000 yılında, Mimi Leder’in yönettiği “Pay It Forward / İyilik Yap, İyilik Bul” isimli filmde Helen Hunt, Jim Caviezel, Haley Joel Osment gibi isimlerle birlikte kamera karşısına geçti. Bir yıl sonra, 2001 yılında “K-Pax” adlı filmde, K-Pax gezegeninden geldiğini iddia eden garip bir yabancı olan Prot’u canlandırdı. Başarılı aktör, bu filminden sonra, yine aynı yıl, Julianne Moore ile başrollerini paylaştığı “The Shipping News / Çok Özel Haber” filminde Kanada/Newfoundland’daki bir balıkçı kasabasında yaşayan gazeteci Quoyle’yi canlandırdı. 2002 yapımlı “The Life of David Gale” filminde başrolü Kate Winslet’le paylaştı. 2003 yılında ise “The United States of Leland” filminde oynadı.

Robin Williams

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Hollywood’un en komik aktörlerinden biri olan Robin Williams, 21 Temmuz 1952’de Amerika’nın Chicago eyaletinde, Ford Motor’un varlıklı yöneticilerinden birinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Ünlü olmadan önce stand-up şovları düzenleyen Williams, gençlik yıllarında drama eğitimi almaya başladı. 70’li yılların en beğenilen sitcom dizilerinden biri olan “Mork and Mindy”deki kaçık yabancı tiplemesiyle tanınmaya başlayan aktör, sinemaya geçmeden önce birçok kez gerek sahnede gerekse de televizyondaki şovlarda gösteriler düzenledi.

İlk ciddi rolüne Robert Altman’ın felaket bir yapım olarak değerlendirilen “Popeye” filmiyle kavuşan Robin Williams, “The World According to Garp” adlı uyarlama filminden sonra komedi filmlerine yöneldi. “The Survivors” ve “Club Paradise” gibi filmlerin ardından bir türlü kendini ispatlama fırsatı yakalayamayan Williams, Hollywood’daki yerini “Good Morning, Vietnam” adlı Vietnam komedisiyle aldı. Aktör, 1987 yapımı bu filmle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı ile Altın Küre ödüllerine aday gösterildi.

Kariyeri boyunca nasıl bir performans sergileyeceği hiç belli olmayan filmlerde rol alan aktör, komedyenliğinin yanı sıra dramatik oyunculuğunun da kuvvetli olduğunu “Dead Poets Society / Ölü Ozanlar Derneği” filmindeki öğretmen rolüyle ispatladı. Filmlerinde belli bir istikrarı tutturamayan Williams, bazen çok kötü filmlerde oynayarak hayranlarını düş kırıklığına uğratabiliyorken bazen de muhteşem bir performans sergileyerek izleyenleri büyüleyebiliyordu. 1991 yapımı “The Fisher King”deki kaçık sokak serserisi karakteriyle usta bir oyuncu olduğunun altını çizen aktör, “Aladdin” adlı animasyon filmiyle de seslendirmede de iddialı olduğunu gösterdi.

1986 yılında karısı tarafından kendisine zona bulaştırdığı gerekçesiyle 6.2 milyon dolarlık tazminat davası açılan aktör, her ne kadar karısının kendisinden para sızdırmaya çalıştığını iddia etse de bunu jüriye inandıramadı. Karısından ayrıldıktan sonra oğlunun eski sevgilisi Marsha Garces ile evlenen aktör, genç karısına “Mrs. Doubtfire”da bir de rol verdi. Filmin gişede bomba etkisi yaratmasıyla birlikte Hollywood’un en iyi komedyeni unvanını sağlamlaştıran Williams, “The Birdcage”, “Jack”, “Father’s Day” ve “Flubber” gibi ticari filmlerde rol almasına rağmen yavaş yavaş popülaritesini kaybetmeye başladı.

Hollywood’un yeni komedyenlerinden Jim Carrey’nin yanında komedi dünyasında yer bulma telaşı içerisine giren aktör, Gus Van Sant’ın 1997 yapımı “Good Will Hunting” adlı filmiyle birlikte daha ölmediğini gösterdi.

Güney Boston’lı terapist rolüyle bir de En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan aktör, bu filmin ardından Vincent Ward’ın görsel draması “What Dreams May Come / Aşkın Gücü” filminde rol aldı. Bir otomobil kazası sonucu ölen ve öldükten sonra karısını bulmaya çalışan bir adamı canlandırdığı film, her ne kadar box office listesinde cevap bulamasa da Williams, severlerin hayran kaldığı filmler arasında yer aldı.

Hastalarını terapi yaparak iyileştiren ve tedavisiyle tıp alanında devrim yapan bir fizikçinin gerçek hikayesinin ele alındığı “Patch Adams”, Nazi Almanya’sında diğer yoldaşlarını kandırmaya kalkan bir Yahudi’nin dramının anlatıldığı “Jakop the Liar” ve insan olmak isteyen bir robotu konu alan “Bicentennial Man” adlı filmlerde rol alarak yeniden hayat buldu. Uluslar arası bir krizi çözmekle görevlendirilen bir danışmanı canlandıracağı “The Interpreter”in çekimlerine hız veren aktör, oyunculuğun yanı sıra yapımcılığa da el attı. Aktör, bilimkurgu filmi “Rim” ile Hawaiili bir koloniye önderlik eden Belçikalı bir rahibin konu alındığı “Damien of Molokai” adlı filmlerin yapımcılığını üstlendi.

Williams, 2002 yılında “One Hour Photo / Baskı” adlı filmde Sy Parrish adlı, büyük marketlerin birinde çalışan, sorunlu bir fotoğraf baskıcısını canlandırdı. Yine aynı yıl, başrolü Al Pacino ile paylaştığı, 1997 yapımı bir Norveç filminin yeniden çevrimi olan, gerilim filmi “Insomnia”da cinayet zanlısı Walter Finch karakterini canlandırdı başarılı aktör. Sanatçıya filmde, aynı zamanda, Hilary Swank ve Maura Tierney gibi sanatçılar da eşlik etti.

Sean Connery

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Tam adı Thomas Sean Connery olan Hollywood’un ünlü aktörü Sean Connery, 25 Ağustos 1930’da İskoçya’nın Edinburg kentinde, iki çocuklu bir işçi ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta okulu bırakan sanatçı, gençlik yıllarında para kazanmak için çeşitli işlerde çalıştı.

16 yaşında kraliyet donanmasına yazılan ünlü aktör, donanmadaki birçok genç asker gibi vücuduna dövme yaptırmaya karar verdi ve diğerlerinden farklı bir seçim yaparak vücuduna hayatında en çok bağlı olduğu iki kavram olan memleketi İskoçya ve ailesi ile ilgili olarak “İskoçya, sonuna kadar” ve “Anne ve Baba” yazdırdı. Üç yıl donanmaya hizmet eden Connery, ülser rahatsızlığı nedeniyle askerlik yaşamına nokta koymak zorunda kaldı.

Edinburgh’a dönen ünlü aktör, bir dönem tabut boyayarak ve cankurtaranlık yaparak para kazandı. Arta kalan zamanlarında spor salonuna giderek vücut çalışan Connery, 1950 yılında girdiği “Bay Kainat” yarışmasında üçüncü oldu. Bu yarışmada derece almasının ardından sinema dünyasına hızlı bir giriş yapan başarılı aktör, ilk olarak 1955 yapımlı “Let’s Make Up” filminde rol aldı. Daha sonra Ian Fleming’in yönettiği “Dr. No” (1962), “Goldfinger” (1964), “From Russia, With Love / Rusya’dan Sevgilerle” (1964), “Thunderball” (1965), “You Only Live Twice / İnsan İke Kere Yaşar” (1967) ve “Diamonds are Forever / Ölümsüz Elmaslar” (1971) filmlerindeki “007 James Bond” karakteriyle adını tüm dünyaya duyurdu.

Ünlü aktör bu serinin ardından 1974 yılında Agatha Christie’nin eseri olan “Murder on the Orient Express”de rol aldı. Rudyard Kipling’in kitabından beyaz perdeye uyarlanan “The Man Who Would Be King” (1974), ortaçağda geçen bir aşk hikayesini anlatan “Robin and Marian” (1976) ve Peter Hyams’ın yönettiği bilimkurgu “Outland” (1981), “Time Bandits” (1981) sanatçının bu dönemden rol aldığı diğer önemli filmler arasındadır.

Connery, hayranlarının karşısına 1983 yılında çekilen Bond filmi “Never Say Never Again / Asla Asla Deme” ile tekrar çıktı. Ardından 1986 yılında “Highlander / İskoçyalı” ve ünlü yazar Umberto Eco’nun romanından uyarlanan ve aktörün muhteşem bir oyunculuk sergilediği bir başyapıt seçilebilecek “The Name Of The Rose / Gülün Adı” filminde rol aldı. Ardından 1987’de “The Untouchables / Dokunulmazlar” ve “Indiana Jones and the Last / Indiana Jones: Son Macera” filmleriyle geçti kamera karşısına. İki yıl sonra da, 1989’da, dünyaca ünlü “People” dergisi tarafından “Hayatta olan en seksi erkek” seçildi.

Connery, 90’lı yıllarda Rus bir denizaltı komutanını canlandırdığı “The Hunt For Red October / Kızıl Ekim” (1990), “Rising Sun” (1993), “Dragonheart” (1996) ve gişede yüksek bir başarı elde eden “Just Cause” (1995) ve “The Rock / Kaya” (1996), “The Avengers / Tatlı Sert” (1998) filmleriyle de adından söz ettirmeyi başardı. Connery 1999’da, Hollywood’un güzel yıldızlarından olan Catherine Zeta-Jones ile başrol paylaştığı “Entrapment / Kurda Tuzak” filminin aynı zamanda yapımcılığını da üstlendi.

Sean Connery, 2000 yılında eleştirmenlerden tam not alan “Finding Forrester” filminden sonra, 2003 yılında vizyona giren ve konusunu kötülüğün başını çeken bir çılgını durdurmaktan alan “The League of Extraordinary Gentlemen / Muhteşem Kahramanlar” filminde “Allan Quatermain” rolüyle sinemaseverlerin oldukça beğenisini kazandı.

Filmografi

Let’s Make Up 1955
Time Lock 1957
No Road Back 1957
Action of the Tiger 1957
Hell Drivers 1957
Another Time, Another Place 1958
Tarzan’s Greatest Adventure 1959
Darby O’Gill and the Little People 1959
Operation Snafu 1961
The Frightened City 1961
The Longest Day 1962
Dr. No 1962
From Russia With Love 1963
Goldfinger 1964
Woman of Straw 1964
Marnie 1964
The Hill 1965
Thunderball 1965
Un Monde Nouveau 1966
A Fine Madness 1966
You Only Live Twice 1967
Shalako 1968
The Molly Maguires 1970
Krasnaya Palatka 1971
The Anderson tapes 1971
Diamonds Are Forever 1971
Espana Campo de Golf 1972
Zardoz 1973
The Offence 1973
Murder on the Orient Express 1974
The Man Who Would Be King 1975
The Dream Factory 1975
The Terrorists 1975
The Wind and the Lion 1975
Robin and Marian 1976
The Next Man 1976
A Bridge Too Far 1977
Cuba 1979
The First Great Train Robbery 1979
Meteor 1979
Time Bandits 1981
Outland 1981
Wrong Is Right 1982
Sword of the Valiant 1982
Gole! 1982
Five Days One Summer 1982
Never Say Never Again 1983
Highlander 1986
Der Name der Rose 1986
The Untouchables 1987
Memories of Me 1988
The Presidio 1988
Indiana Jones and the Last Crusade 1989
Family Business 1989
The Russia House 1990
The Hunt For Red October 1990
Robin Hood: Prince of Thieves 1991
Highlander II: The Quickening 1991
Medicine Man 1992
Rising Sun 1993
A Good Man in Africa 1994
Just Cause 1995
First Knight 1995
The Rock 1996
Dragonheart 1996
Playing By Heart 1998
The Avengers 1998
Entrapment 1999
Finding Forrester (2000)
Silhouettes: The James Bond Titles (2000)
Ken Adam: Designing Bond (2000)
The League of Extraordinary Gentlemen 2003)

Lauren Bacall

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Hollywood’un en seksi kadın yıldızlarından biri olarak bilinen Lauren Bacall, gerek Humprey Bogard ile yaşadığı büyük aşkla gerek canlandırdığı seksi karakterlerle sinemanın ölümsüz figürlerinden biri olarak sinema tarihindeki yerini aldı. Bacall, 16 Eylül 1924’de New York’ta  dünyaya geldi. Küçüklüğünden itibaren güzelliği ile herkesi büyülemeye başlayan aktristin annesi sekreter, babası ise bir tezgahtardı.

Henüz küçük bir çocukkken dansa büyük ilgi duyan Bacall, dansçı olmayı kafasına koymuşken çevresinden gelen önerilerle oyunculukta şansını denemeye karar verdi. Liseden sonra Bacall, yıldız olma düşlerini gerçekleştirebilmek için Amerikan Drama Akademisi’nde eğitim gördü. Okulu bitirdikten sonra güzelliği keşfedildi ve model oldu. Modellik yapmanın yıldız olma şansını arttıracağını düşünen Bacall, kısa sürede ünlendi ve yönetmen Howard Hawks tarafından başrol oynamak üzere teklif aldı.

1941 yapımlı “To Have and Have Not” filminde Humprey Bogard ile başrol oynayan Bacall, filmde güzelliği ile herkesi büyüledi. Bacall’ın güzelliğinden etkilenenler arasında filmin diğer başrol oyuncusu Humprey Bogard da vardı. Bogard ve Bacall arasındaki aşk bu filmle başladı. Bacall da bu filmle tanınan bir oyuncu haline geldi.

1946 yılında, aynı üçlü bir kez daha toplanarak ünlü bir klasiğe imza attılar; “The Big Sleep”. Ancak bu filmin ilk filmden bir farkı vardı çünkü Humprey Bogard ile Lauren Bacall bu filmde karı koca olarak rol almışlardı. Çift ilk filmlerinden sonra 21 Mayıs 1945 tarihinde dünya evine girdiler. Ayrıca “The Big Sleep” filmi Bugard-Bacall markasını sinemaya kazandırmıştı.

Çift, bu filmden sonra da sıkça birlikte film çevirdi. 1953 yılında çevirdiği “How to Marry a Millionaire” seksi kadın imajını perçinlerken, Marilyn Monroe ile karşılaştırılmasına neden olmuştu. 1957’de, Bacall hayatının en kötü dönemini geçirdi ve büyük aşk yaşadığı kocasının kanserden ölümü üzerine iki çocuğu ile yalnız kaldı. 1957’de Gregory Peck ile çevirdiği “Designing Woman” onun için teselli niteliğindeydi. “The Gift of Love”, “Shock Treatment” ve “Sex and the Single Girl” gibi filmler Bacall’ın sinemanın seksi yıldızları arasında anılmasına katkıda bulunurken, sinemasal adına pek bir özellik taşımıyorlardı.

Kariyeri boyunca birçok erkek starla birlikte rol alan Bacall, en başarılı olduğu filmlerin kocası Humprey Bogard ile rol aldıkları olduğu belirtiyor. 90’larda bile sinemadan kopmayan ve sıkça olmasa da belirli aralıklarla beğendiği projelerde rol alan güzel yıldız, tüm kariyeri boyunca oyunculuğu ile kendinden söz ettiremezken bu son döneminde oyunculuğunu ön plana çıkarmaya çalıştı.

1997’de Barbra Streisand’ın ünlü filmi “Mirror Has Two Faces”de Hannah Morgan karakterini canlandıran yıldız bu filmdeki performası ile Oscar’a aday oldu. Lauren Bacall, Humprey Bogard’ın 1957’deki ölümünden dört yıl sonra, 1961 yılında, Jason Robards ile evlendi ancak çift 1969’da boşandılar. Bacall’ın Bogard’dan Leslie adlı bir kızı ve Stephen adlı bir oğlu var. Bugün sinemanın en seksi yıldızları arsındaki yerini koruyan Bacall, 1995 yılında Empire dergisi tarafından sinemanın en seksi 50 insanı anketinde altıncı olmuştu.

SirAnthony Hopkins

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Sir ünvanına sahip olan Hollywood’un büyük oyuncularından Anthony Hopkins, 31 Aralık 1937’de Güney Galler’de dünyaya geldi. Tam adı Phillip Anthony Hopkins olan oyuncu, Muriel ve fırıncı Richard Hopkins’in tek çocuğuydu. Cowbridge Grammar School’da eğitim gören Hopkins, 17 yaşındayken bir WMCA amatör tiyatro yapımını gördü ve doğru yerde olduğunu hemen anladı. Yeni bulduğu ilgi alanını piyanodaki yeterliliğiyle birleştirerek, iki yıl eğitim göreceği Welsh College of Music & Drama’dan burs kazandı. (1955-57).

OYUNCULUK YOLUNDA ATILAN İLK ADIMLAR

1958’de zorunlu hizmetini tamamlamak için İngiliz ordusuna katıldı. Burada geçirdiği 2 yılının büyük kısmını Kraliyet Ağır Silah Biriminde katip olarak tamamladı. 1960’da Manchester Kütüphanesi Tiyatrosu’na sahneleme yönetici asistanı olarak katıldı, daha sonra Nottingham Repertory Company’ye gitti; burada aktörlük eğitimi alması tavsiye edildi. Hopkins, 1961’de Londra Kraliyet Drama Sanatı Akademisi’ne burslu olarak kabul edildi.

Usta oyuncu, 1963 yılında, Gümüş Madalya alarak mezun oldu ve hemen Phoenix Tiyatrosu’na katıldı. Ardından Liverpool Playhouse and Hornchurch Repertory Company’e katıldı 1965’de Sir Laurence Olivier için, daha sonra National Theater’ın yönetmenliği için davet aldı. İki yıl sonra Hopkins, Strindberg”in Dance of Death”inde Olivier’in öğrencisiydi.

ASLAN YÜREKLİ RICHARD

Hopkins, ilk çıkış filmini 1967 yılında Aslan Yürekli Richard”ı oynayarak yaptı. “The Lion in Winter” filminde Aslan Yürekli Richard”ı, Peter O’Toole ve Katherine Hepburn”le birlikte oynuyordu. Bir British Academy ödülü adaylığı kazandı ve film En iyi film dalında Akademi ödülü kazandı. Amerikan televizyon izleyicileri Hopkins’i 1973 yılında, ABC’deki bir Leon Uris yapımı ilk mini dizisi olan QBVII ile keşfetti. Dizide Hopkins, Polonya doğumlu İngiliz bir fizikçi Adam Kelno’yu canlandırıyordu. 1975 yılında, Broadway’de National Theatre’de, “Eguus” isimli tiyatro oyunuyla birçok ödül kazandı.

1968-1980 arasında birçok filmde rol alan Hopkins, “Fil Adam/The Elephant Man” ile büyük bir ün kazandı. David Lynch’in muhteşem filminde Hopkins, fil adam olayıyla ilgilenen doktoru canlandırdı. Ancak bir türlü A-listesi oyuncularından birisi olamadı. Herkes onun oyun yeteneğini biliyor, ancak o bir türlü gerçekten iyi filmlerde oynayamıyordu.

Los Angeles’da yaşadığı süre içinde Amerikan filmlerinde ve televizyonlarında çalışmalarını sürdürdü. The Bounty (1984) filminde Kaptan Bligh olarak başrolü oynadıktan sonra, İngiltere’ye geri döndü ve David Hare’nin Pravda prodüksiyonunda National Theatre’da oynadı. Buradaki performansıyla British Theatre Assocation’ın En iyi Aktör ödülünü ve 1985’de Outstanding Achievement için Laurence Olivier ödülünü aldı. National Theatre’de geçirdiği bu süre içinde Anthony ve Kleopatra ve King Lear’da rol aldı.

OSCAR’I KAZANDIRAN FİLM:
KUZULARIN SESSİZLİĞİ

1991 yılında “Kuzuların Sessizliği/The Silence Of The Lambs” ile dünya çapında ün kazanan Hopkins, filmde kültürlü ve zeki bir katil olan Hannibal Lecter’ı canlandırdı ve bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazandı. Film, toplam dört dalda Oscar kazandı. Hopkins, bu filmden sonra her türlü karaktere bürünebileceğini göstermişti ve bu da onun aranan oyuncu olmasına yetmişti artık.

1992’de Copolla’nın “Bram Stoker’s Dracula”sında Dr. Van Helsing’i lezzetli bir oyunculukla canlandıran usta oyuncu, 1992’de James Ivory’nin “Howards End”inde sosyal statüsüyle kişisel problemlerini saklayan başarılı bir adam rolüyle çıktı sinemaseverlerin karşısına. Sonradan gelen “Günden Kalanlar / The Remains Of The Day” (1993) ve “Nixon” (1993) filmlerindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ına aday gösterildi.

En İyi Aktör ödülü aynı zamanda British Academy of Film & Television Arts tarafından “Günden Kalanlar / Remains Of The Day” filmindeki performansı için verildi. Hopkins, filmde gerçek bir oyunculuk gösterisine soyundu. Bir yandan, -kimileri için fazlaca- ölçülüydü. Duygularını bir türlü açıklamayan, soylu ve “ciddi” bir adamdı. Ancak rolünü öylesine kavrıyordu ki, seyirci onun hissettiklerine ortak olabiliyor, aldığı eğitim veya yetiştirilme tarzı dolayısıyla yaptığı davranışları anlayabiliyordu.

1993 yılında şövalyelik ünvanı alan Hopkins, yine aynı yıl, Richard Attenborough’un “Gölge Topraklarda/Shadowlands”sında, 1994’de ise Alan Parker’ın “Wellville’e Hoşgeldiniz/The Road To Wellvile” isimli komedisinde oynadı. Parker’ın filminde, meşhur Kellogg’s kahvaltısının yaratıcısını canlandırıyordu.

“EN İYİ ” NIXON

1995 yılında Edward Zwick’in hafif filmi “İhtiras Rüzgarları/Legends Of The Fall”unda, sıkıcı bir rolü sıkıcı bir oyunculukla canlandırdı. 1995’te, ünlü yönetmen Oliver Stone’un Amerikan tarihine birkez daha baktığı “Nixon”da başrol oynadı ve metod oyunculuğun bir gereği olarak aldığı kilolar ve iyi bir makyajla sinema tarihinin en iyi Richard Nixon’u oldu. 1996’da James Ivory’nin “Picasso’yla Yaşamak/Surviving Picasso”sunda Picasso’yu başarıyla canlandırdı ve ünlü kişilikleri perdeye yansıtmaktaki başarısını birkez daha kanıtlamış oldu.

1997’de “Amistad” filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Oyuncu Oscarı’na aday gösterilen Hopkins, 1998 yılına üç film birden sığdırdı. “Junket Whore”, “The Mask of Zorro” ve “Joe Black”. Brad Pitt’in azraili canlandırdığı “Joe Black” filminde Hopkins, zengin bir medya patronu William Parrish karakterini canlandırırken gösterdiği performansıyla yine sinema severleri büyüledi.

HANNIBAL

Sir Anthony Hopkins; “Instinct” (1999), “Siegfried & Roy: The Magic Box” (1999),  “Titus” (1999), “Mission: Impossible II” (2000), “How the Grinch Stole Christmas” (2000), “Gizemli Yabancı / Hearts in Atlantis” filmlerden sonra 2001 yılına damgasını vuran ve “Kuzuların Sessizliği” filminin devamı niteliğinde olan “Hannibal” adlı gerilim filminde, izleyenlerin üzerinde büyük etki bırakan Dr. Lecter karakterini yine kendine has oyunculuğuyla yorumladı ve büyük bir başarı kazandı.

2002 yılında aksiyon-komedi türündeki “Gizli Ortak / Bad Company” adlı filmde rol alan Hopkins, yine aynı yıl, Hollywood’un genç ve başarılı oyuncularından, sinema izleyicilerinin de “Fight Club / Dövüş Kulübü”, “The American History X” adlı filmlerden hatırlayacağı Edvard Norton’la başrollerini paylaştığı “Kızıl Ejder / Red Dragon” filminde oynadı. Hopkins; kurbanlarının vücudunda kendine has bir diş izi bırakan ve gerçek adı Francis Dolarhyde olan katili canlandırdığı filmde, FBI’dan erkenden emekli olan Will Graham karakterini oynayan Edvard Norton’la başarılı bir sinema filmi sundu izleyenlere.

Usta oyuncu, her filminde uç insanları canlandırarak, insanın yoğun yanlarını en başarılı şekilde sergiliyor. İnsanın bilinmezliğinin dehlizlerinde gezinen bir karakter oyuncusu olan Hopkins, küçük büyük demeden bütün rolleri oynuyor. Hopkins, son olarak, 2003 yılında, Nicole Kidman’la başrolü paylaştığı “İnsan Lekesi / The Human Stain” adlı filmle çıktı izleyenlerin karşısına.

Charles Bronson

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Fransızlarca “kutsal dev” (Le sacre monstre), İtalyanlarca “hayvani” (the brute) gibi ilginç lakaplar takılan ünlü aktör Charles Bronson, Litvanya asıllı anne ve babanın oğlu olarak, 3 Kasım 1921’de Ehrenfeld Pa. kentinde dünyaya geldi. Asıl adı Charles Bunchinsky olan aktör, 15 çocuklu bir madencinin 11. çocuğuydu.

Ünlü film yıldızı Bronson, özellikle 1960 yılında çevirdiği “The Magnificent Seven / Muhteşem Yedili”, 1963’te çevirdiği ve Hollywood’un en ünlü aksiyon klasikleri arasında yerini alan “The Great Escape / Büyük Kaçış” ve 1967 yapımı “The Dirty Dozen / Kirli Düzine” adlı fimleriyle sinema tutkunlarının büyük beğenisini kazanmıştı. 1971 yılında, dünyadaki en popüler aktör seçilen Bronson, Altın Küre ödülüne layık görüldü.

Sekiz yıl sonra da, 1979’da, Holywood film sanayinin en büyük uluslararası yıldızı seçilen Bronson, Altın Yıldız Ödülü’nü (Gold Star Award) almıştı. Özellikle Avrupa yapımı filmlerde oynadığı başrollerle beğeni toplayan aktör, kaba saba tavırları, güçlü vücut yapısı ve seyredenlerde tehlike hissi uyandıran havasıyla özellikle Fransa, İtalya ve İspanya’da çok popüler olmuştu.

Aktör, 1990’da 22 yıllık hayat arkadaşı Jill Ireland’ı kaybettikten bir yıl sonra, 36 yaşındaki Kim Weeks’le tanıştı ve 2000 yılının sonlarına doğru gizlice evlendi. Bu, onun üçüncü ve son evliliğiydi. Bronson, 1 Eylül 2003’de haftalardır tedavi gördüğü Cedars-Sinai Tıp Merkezi’nde, 81 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bronson’un reklam ve halkla ilişkiler yetkilisi Lori Jonas, ünlü aktörün zatürreeden öldüğünü belirtti.

FİLMLERİNDEN SEÇMELER:

-The Magnificent Seven / Muhteşem Yedili-
Konusu:
Bir haydut her sene küçük bir Meksika çiftlik kasabasını terörize etmektedir. Kasabadaki birkaç yaşlı insan çiftçilerinden üç tanesini Amerika’ya onları müdafa edecek bir silahşör bulmaları için gönderir. En sonunda yedi kişi birden bularak gelirler. Ve hepsi de farklı farklı nedenlerden dolayı oraya gelmişlerdir…

-The Great Escape / Büyük Kaçış-
Konusu: En iyi “kaçış” filmleri arasında gösterilen ‘‘Büyük Firar’’ filminde, II. Dünya Savaşı’nda Stalag Luft III adlı Nazi toplama kampından kaçmaya çalışan Amerikalı, İngiliz ve Polonyalı savaş esirlerinin maceraları anlatılıyor. Filme esin kaynağı olan ‘‘The Gret Escape’’ kitabının yazarı Paul Brickhill, 1943 yılının Mart ayında, Tunus üzerinde uçarken düşürüldü. Sağ kurtulan yazar, Stalag Luft III esir kampına götürüldü. Brickhill bu kamptan kaçmaya çalıştı. Filmde tünel kazma işini yöneten esiri ünlü aktör canlandırdı…

-Hard Times / Zor Zamanlar-
Konusu: 1930’ların büyük depresyonu sırasında, geçinmek için çareler arayan iki kafadar, yasa dışı boks maçları organize etmeye karar verirler. Oysa, boksör, Bronson, ve ortağı kumarbaz Coburn’un başarıya giden yolda pek çok engel
beklemektedir…

-Death Hunt / İnsan Avı-
Konusu: Münzevi bir hayat süren, avcılıkla uğraşan Albert Johnson (Bronson), Kanada ile Kuzey Kutbu sınırında, tek tük insanın yaşadığı bir bölgede kamp kurar. Amacı hayvan avlamaktır. Aradan birkaç gün geçtikten sonra bölgede bir cinayet işlenir ve Johnson, kendini bir anda suçlu konumunda bulur. O andan itibaren de, Kanada Kraliyet Atlı Polisi’nin tarihinde gerçekleşmiş en büyük “insan avı”nın hedefi olur…

-This Property Is Condemned / Lanetli Kadın-
Konusu:
Küçük bir kasabada yaşayan güzel Alva, New Orleanslı demiryolu işçisi Owen’e aşık olur. Ancak Alva’nın annesi, bu aşka engel olmak için elinden geleni yapacaktır…..

-Death Wish / Ölüm Arzusu-
Konusu:
Karısı öldürülen sıradan bir adam, intikam için acımasız bir katile dönüşür…

-Aşk ve Kurşun-
Konusu:
Charlie Congers, uyuşturucu şebekesinin başı olan suçlu Joe Bomposa’nın peşindedir. Bir polisin ölümünden sorumlu olan Joe, CIA’in işin içine karışmasıyla ucunda aşk ve kurşunlarla buluşacağı bir maceraya atılır.

-Donato ve Kızı-
Konusu:
Çavuş Donato ve kızı, polis teşkilatında çalışmaktadırlar. Günün birinde Donato’nun kızı ortadan kaybolur. Seri cinayetler işleyen bir psikopat, genç kızı rehin almıştır. Çavuş, kızını bu hasta katilin elinden kurtarmak için elinden geleni yapar; ama sonuca ulaşmak hiç de kolay olmayacaktır…

-Family Of Cops 2 / Polis Ailesi 2-
Konusu:
Bir rahip öldürülür ve Rus mafyasından kuşkulanılır. Tüm bireyleri polis olan bir aile de olayın üstüne gider ve ilginç olaylar başlarına gelir…

-Vera Cruz-
Konusu:
1860’larda Meksika’da, kendilerini devrimin ortasında bulan iki maceraperesti konu alıyor….

SirAlfred Hitchcock

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Gerilim ve korku türünün en büyük ustası sayılan yönetmen Hitchcock, 13 Ağustos 1899’da İngiltere’de dünyaya geldi, 19 Nisan 1980’de ABD’de hayata veda etti. Mizahi tatlar kattığı gerilim filmleri olağanüstü ilgi görmüş, Hitchcock adı ortalama izleyici için bir yıldızın adı kadar büyük önem kazanmıştır. Kendisi, eğlendirmenin ötesinde bir amaç taşımadığını ısrarla belirtmesine karşın, eleştirmenler filmlerinde derin felsefi boyutlar bulmuş, onu sinema sanatının büyük ustaları arasına sokmuşlardır. Genç sinemacıları da önemli ölçüde etkilemiş olan Hitchcock, 1979’da Amerikan Sinema Enstitüsü’nün Yaşamsal Başarı Ödülü’nü almış, ertesi yıl da Kraliçe II. Elizabeth kendisine “sir” unvanı vermiştir.

Babası kümes hayvanları ticaretiyle uğraşan Hitchcock, Londra’da, St. Ignatius College adlı Cizvit okulunda okudu. Daha sonra Londra Üniversitesi’nde mühendislik öğrenimi gördü. 1920’de, Famous Players Lasky adlı ABD şirketinin Londra şubesinde sessiz filmlerin ara yazı tasarımlarını hazırlayarak sinema dünyasına girdi. İlk filmini 1925’te çekti. Ertesi yıl yönettiği The Lodger (Kiracı), daha sonra Hitchcock adıyla özdeşleyecek olan gerilim türündeki ilk yapıtıydı. Blackmail (1929; Şantaj) ise ilk sesli İngiliz filmi oldu. The Thirty-nine Steps (1935; 39 Basamak) ve The Lady Vanishes (1938; Bir Kadın Kayboldu), gibi klasikleşmiş filmlerinin ardından İngiltere’den ayrılarak Hollywood’a yerleşti. Oradaki ilk filmi Rebecca (1940; Rebecca), en iyi film dalında Oscar kazandı.

Hitchcock, bundan sonraki 30 yıl boyunca ortalama yılda bir film yaptı. Bu dönemde, gerilim yaratmadaki teknik ustalığını çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. Örneğin Notorious’ta (1946; Aşktan da Üstün), kalabalık bir salonun yüksek tavanına yerleştirdiği kamera, bütün salonu gösterdikten sonra görkemli bir inişe geçiyor, bu kamera hareketi ev sahibesinin avucunda tuttuğu ve öyküdeki gerilimin en önemli öğelerinden biri olan anahtarın yakın plana girmesine değin sürüyordu. Rope (1948; Ölüm Kararı) adlı ilk renkli filmiyse, Hitchcock’ın başka düzeyde giriştiği bir teknik gösteriydi. Bir apartman dairesinde geçen ve bazılarının süresi 10 dakikaya varan toplam 11 çekimden oluşan film, çekimler arasındaki ustaca geçişlerle, kesintisiz tek bir çekimden oluşuyor izlenimi veriyordu.

1950’lerde Strangers on a Train (1951; Trendeki Yabancı), Rear Window (1954; Arka Pencere) ve Vertigo (1958; Ölüm Korkusu) gibi filmlerde gerilim tekniklerini kusursuzlaştıran Hitchcock, 1960’larda yeni bir üsluba yöneldi: Psycho’da (1960; Sapık), başroldeki kadının sinema tarihinin en ünlü cinayet sahnelerinden birinde bıçaklanarak öldürülmesi filmin ilk üçte birlik bölümünde yer alıyor; The Birds’de (1963; Kuşlar) kuşları insanlara saldırmaya yönelten şeyin ne olduğu sorusu yanıtsız kalıyor; Torn Curtain (1966; Esrar Perdesi) ile Topaz’daysa (1969; Topaz) bir yandan klasik casusluk öyküleri anlatılırken, bir yandan da bu tür etkinliklerin yarardan çok zarar geçirdiği yolunda güçlü karşı temalar işleniyordu. Frenzy (1972; Cinnet) ve Family Plot (1976; Aile Oyunu), Hitchcock’ın eski üslubuna başarılı bir dönüş yaptığı filmler oldu.

Hitchcock, The Lodger’dan başlayarak filmlerinde çok kısa sürelerle görünmüş, bunu bir “Hitchcock geleneği”ne dönüştürmüştür. 1950’lerde ve 1960’larda, tümünü sunduğu ve bazı bölümlerini yönettiği birkaç televizyon dizisi ününü daha da artırmıştır. Ayrıca adı bir dizi gizem öyküleri antolojisinde de yer alır. Yaşamını ve yapıtlarını konu alan çok sayıda kitabın en önemlilerinden biri John Russell Taylor’ın Hitch: The Life and Times of Alfred Hitchcock (1978; Hitch: Alfred Hitchcock’ın Yaşamı ve Dönemi) adlı çalışmasıdır. Ünlü Fransız sinemacı François Truffaut da Hitchcock’la yaptığı bir dizi söyleşiyi Le Cinema selon Hitchcock (1966; Hitchcock, 1987) başlığı altında toplamıştır.

Filmleri:

“The Pleasure Gardon” (1925- ilk), “The Lodger” (26), “The Ring” (27), “Blackmail- Şantaj” (29), “Murder- Cinayet” (30), “Number Seventeen- 17 Numara” (32), “The Man who Knew Too Much- Çok Bilen Adam” (34), “The Thirty-Nine Steps- Otuzdokuz Basamak” (35), “The Lady Vanishes- Bir Kadın Kayboldu” (38), “Rebecca” (40), “Suspicion- Şüphe” (41), “Saboteur- Sabatör” (42), “Shadow of A Doubt- Şüphenin Gölgesinde” (34), “Spellbound- Öldüren Hatıralar”- (45), “Notorious- Aşktan da Üstün” (46), “Rope- Ölüm Kararı” (48), “Stage Fright- Sahne Korkusu” (50), “Strangers on A Train- Trendeki Yabancılar” (51), “Dial M for Murder- Cinayet Var” (54), “Rear Window- Arka Pencere” (54), “The Man who Knew Too Much” (56), “Vertigo- Ölüm Korkusu” (58), “North by Northwest- Gizli Teşkilat” (59), “Psycho- Sapık” (60), “The Birds- Kuşlar” (63), “Topaz” (69), “Frenzy- Cinnet” (72).

Mel Gibson

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

New York Merkez Tren İstasyonu’nda çalışan babasının, oğullarını hem Vietnam tehlikesinden hem de ekonomik zorluklardan kurtarmak maksadıyla geldiği Avustralya’da 3 Ocak 1956’da on bir çocuğun altıncısı olarak dünyaya gelen Mel Gibson, okulu bitirdikten sonra New South Wales Üniversitesi’nin drama bölümüne girdi.

Öğrenim yıllarında “Summer City” adlı bir filmde Scollop adında genç bir sörfçüyü canlandıran aktör, mezun olduktan sonra Güney Avustralya Devlet Tiyatrosu’na katıldı. Burada birçok klasik oyunda rol alan Gibson, özellikle çağdaş oyunlardaki performanslarına hayran kalan yönetmen George Miller’ın beğenisini kazandı. Miller’ın teklifiyle kendini bir anda film setinde bulan aktör, sinemaya “Mad Max” adlı aksiyon filmiyle giriş yaptı.

Filmdeki, “geleceğin yeni kahramanı Mad Max” karakteriyle Avustralya’da büyük üne kavuşan Gibson, filmin devamı niteliğindeki “The Road Warrior” ile Amerika’da da tanındı. Yönetmen Peter Weir’ın I. Dünya Savaşı epiği “Gallipoli / Gelibolu” filmindeki rolüyle En İyi Aktör dalında Avustralya Film Enstitüsü ödülünü kazanan aktör, “The Year of Living Dangerously”, “The Bounty” ve “Mrs. Soffel” adlı filmlerle iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladı. 1984 yapımlı “Bounty” filminde Anthony Hopkins, Liam Nelson ve Daniel Day-Lewis gibi ünlülerle rol aldı. Gibson, People dergisinin 1985 yılında düzenlediği yarışmada “Yaşayan En Seksi Adam” unvanının da sahibi olarak kadınların tutkusu haline geldi.

Aksiyon filmlerine devam etmekte kararlı görünen Mel Gibson, Mad Max’ten sonra Danny Glover ile başrol oynadığı “Lethal Weapon / Cehennem Silahı” ile çok farklı ve yine unutulmaz bir kahraman karakteri yarattı. Ölümden korkmayan depresif polis karakteriyle box office listelerinde fırtınalar estiren Gibson, Hollywood’un en popüler oyuncularından biri oldu. 1990’daki üç filminin ilki olan “Teldeki Kuş” adlı komedi-macera filminde korunma programındaki bir adamı canlandıran aktör, sonraki filmi “Air America”da savaşın ortasında bir sivil pilot karakterini oynadı. Bir sonraki filmi yine bir aksiyon olan aktör, “Tequila Sunrise” filminde başrolü Kurt Russel’la paylaştı. Yapımcılar daha fazla bekleyememiş olacak ki ilkinden iki yıl sonra “Cehennem Silahı II” çekildi.

Elde ettiği prestijle kendi istediği filmlerde oynama lüksüne kavuşan aktör, “Hamlet” ve “The Man Without a Face / Yüzü Olmayan Adam” gibi dramatik oyunculuğu ağır basan filmlerde oynadı. Bu filmlerin beklenen ilgiyi görmemesi Gibson’ı aksiyon filmlerine dönmeye mecbur etti. 1994 yılında “Maverick” adlı çağdaş western filmiyle komedi türünü de deneyen aktör, oyunculuğa ara verip yönetmenliğe soyundu. 1995 yapımlı, İskoçya’nın İngiltere’ye karşı verdiği mücadeleyi konu alan görkemli bir baş yapıt olan “Braveheart / Cesur Yürek” filminin hem yönetmeni hem başrol oyuncusu olan aktör, En İyi Film ve En İyi Yönetmen olmak üzere iki Oscar ödülünün sahibi oldu.

“Randsom” adlı gerilim filminde oğlu kaçırılan bir hava alanı yetkilisini canlandıran Gibson, 1997 yılında Julia Roberts ile birlikte “Conspiracy Theory / Komplo Teorisi” adlı filmde rol aldı. Ertesi yıl “Lethal Weapon / Cehennem Silahı” serisinin sonuncusuna imza atan aktör, “Payback” adlı yüksek bütçeli gerilim filminde, inançsız karısı ve iki taraflı oynayan bir arkadaşından intikam almaya çalışan bir hırsızı canlandırdı.

2000 yılının en çok iş yapan yaz filmlerinden “Chicken Run”da seslendirme yapan aktör, daha sonra Roland Emmerich’in Amerikan Devrim Savaşı’nı konu alan “ The Patriot / Vatansever” adlı filmde oynadı. Yine aynı yıl, romantik-komedi filmi olan “What Women Want / Kadınlar Ne İster?”de güzel oyuncu Helen Hunt ile birlikte başrol oynayan aktör, filmde, talihsiz bir kaza sonucunda kadınların aklını okuma yeteneğini kazanan ve bu yeteneği yüzünden başına ilginç olaylar gelen Nick Marshall karakterini canlandırdı.

Mel Gibson, 2002 yılında “We Were Soldiers / Bir Zamanlar Askerdik” ve “Signs / İşaretler” isimli iki filmde rol aldı. “Signs” filmi, eşini erken yaşta kaybettikten sonra Tanrı’ya olan inancını yitirmiş rahip Graham Hess’in, Pennysylvania’daki çiftliğinde ailesiyle yaşarken, esrarengiz olaylarla karşılaşmasını ve bu olaylar sonucu yitirmiş olduğu inancını yeniden sorgulamasını konu alıyor.

Denzel Washington

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Denzel Washington 28 Aralık 1954’te rahip bir babanın ve güzellik uzmanı bir annenin ortanca çocugu olarak New York’ta dünyaya geldi. Liseyi bitirdikten sonra Fordham Üniversitesi’nin Gazetecilik Bölümü’ne devam etti. İlk aktörlük deneyimlerini okul sıralarında rol aldığı öğrenci dramlarında edindi. Mezun olduktan sonra San Francisco’ya taşındı. Amerikan Tiyatro Konservatuari’na kaydını yaptırdı. Fakat bir yil sonra aktör olarak is aramak amaciyla konservatuar öğrenimini yarıda bıraktı. Oyunculuk yeteneği vardı. Ama o yeteneğine cinsel çekiciliğini de katarak televizyon dizilerinde küçük roller kapmayı başardı.

Nedense kariyerine TV dizilerinde oynayarak devam eden Washington, NBC’nin ünlü TV dizisi ” St. EIsewhere ”de Dr. Chadler karakterini tam altı yıl boyunca canlandırdı. İlk sinema deneyimi 1981 yılında başlayan aktör, George Segal’ın ” Carbon Copy ”si ile adını gerçek anlamda duyurdu.

1989 yılında ” Glory ”de canlandırdığı kaçak köle Tripp ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan Washington, önünde açılan yeni sayfalarla bugünlere geldi. 90’larda Julia Roberts’ın da yer aldığı ” Pelican Brief ” ( Pelikan Dosyası ), Tom Hanks’e Oscar kazandıran ” Philadelphia ”, ” Crimson Tide ”, ” Peacher’s Wife ” ve ” Courage Under Fire ” gibi önemli filmlerde rol aldı.Bütün bunlara ek olarak yönetmenlikte de şansını deneyen ünlü oyuncu 1999’da ” Finding Fizh “i çekti.

Washington 2000 yılında çekilen ” Unutulmaz Titanlar” ( Remember the Titans )filminde başrollerden birinde yer aldı.

Denzel Washington, 24 Mart 2002’de ”Traininig Day” filmindeki performansıyla en iyi erkek oyuncu oscar’ını aldı.

Aldığı Ödüllerden Bazıları:

1981: Audelco Ödülü: When the Chicken Comes Home to Roost

1981: Obie: Distinguished Ensemble Performance, A Soldier’s Play

1989: Altın Küre: Bir Sinema Filminde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Glory

1989: Oskar: En İyi Yardımcı Oyuncu, Glory

1992: New York Film Critics Circle: En İyi Erkek Oyuncu, Malcolm X

1992: Boston Film Critics Association: En İyi Erkek Oyuncu, Malcolm X

1992: NAACP Image: En İyi Erkek Oyuncu, Mississippi Masala

1992: Berlin Film Festivali: Gümüş Ayı Ödülü: En İyi Erkek Oyuncu, Malcolm X

1993: MTV Film Ödülü: En İyi Erkek Oyuncu, Malcolm X

1996: NAACP Image: Gençler ya da Çocuklar İçin Yapılmış Bir Animasyon/Aksiyon/Drama Dizisindeki En İyi Performans: Happily Ever After: Rumpelstiltskin

1996: NAACP Image: En İyi Sinema Filmi Erkek Oyuncusu: Crimson Tide

1996: NAACP Image: Entertainer of the Year

1997: ShoWest Yılın Erkek Oyuncusu

1997: NAACP Image: En İyi Sinema Filmi Erkek Oyuncusu, Courage Under Fire

1997: NAACP Image: Entertainer of the Year

1997: NAACP Image: Gençler ya da Çocuklar İçin Yapılmış Bir Animasyon/Aksiyon/Drama Dizisindeki En İyi Performans: Happily Ever After: Mother Goose

1999: Altın Küre: Bir Sinema Filmindeki En İyi Erkek Oyuncu (Drama), The Hurricane

2000: NAACP Image Award: Bir Sinema Filmindeki Olağanüstü Oyuncu, The Hurricane

2002: OSCAR: “İlk Gün” filmindeki performansıyla

Rita Hayworth

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Sinemanın efsane güzeli olan ayrıca sinemanın en seksi yıldızlarından “Gilda” karakterine can veren Rita Hayworth ya da asıl adıyla Margarita Carmen Cansino 17 Ekim 1918’de İspanyol asıllı bir babanın ve Amerikalı dançı bir annenin çocuğu olarak Amerika’nın New York kentinde doğdu. Anne ve babası profesyonel dansçılardı ve Rita küçüklüğünden itibaren dans ile iç içe yaşamak durumunda kaldı. Ailesinden aldığı eğitimle dansa başlayan Rita Hayworth, bir süre sonra hayatın tümüyle danstan oluşmadığının farkına vardı ve yeni uğraşlar bulmaya başladı. 12 yaşında oyunculuk dersleri almaya başlayan Hayworth, 15 yaşında Fox stüdyosu ile bir sözleşme imzaladı. Bir iki minik rolden sonra Hayworth “Dante’s Inferno” ile nispeten ciddi bir rol kapmayı başardı. Bu filmin künyesinde adı Rita Cansino olarak geçiyordu.

Bir süre küçük rollerle idare etmek zorunda kalan Hayworth, 1938 yılında rol aldığı “Who Killed Gail Preston?” filmi ile dikkat çekmeyi başardı. 1941 yılında rol aldığı “Strawberry Blonde” ve “You’ll Never Get Rich” Hayworth’u yıldız yaptı. O sırada 23 yaşında olan güzelliğinin zirvesindeki Hayworth, erkeklerin aklını başından alırken yaşadığı aşklarla da gündemde kalmayı başarıyordu.

1937 yılında evlendiği Edward C. Judson ile yaşadığı çalkantılı evlilik, 1943 yılında sona erdi. Hayworth bu evliliğin hemen ardından usta yönetmen Orson Welles ile evlendi. Welles arkadaşları ile 2000 dolarına bahse girerek Hayworth’u tavlayacağını iddia etmişti. Welles 2000 doları kazandı kazanmasına ama çift 5 yıl süren evlilikleri boyunca pek de huzurlu olamadılar.

Küçüklüğünden itibaren aldığı dans eğitimi sayesinde müzikal filmlerde çok başarılı olan Hayworth bu dönemde rol aldığı “You Were Never Lovelier”, “Tales of Manhattan” gibi filmlerle yerini sağlamlaştırdı. Bu sırada ABD’nin savaşa girmesi ile askerlere moral vermek için çeşitli faaliyetlere katılan Hayworth, 1944 yılında rol aldığı “Cover Girl / Kapak Kızı” filmi ile seksi vücudunu ön plana çıkardı.

1946 yılında rol aldığı “Gilda” Rita Hayworth’un kariyerinin zirvesi oldu. Kumarhane sahibi Ballin Mundson’ın güzel ve çekici eşi Gilda aynı zamanda kocasının Buones Aires’deki kumarhanesinde krupiye olarak çalışan eski kumarbaz Johhny Farrel’in eski sevgilisidir. Aralarındaki çekimin farkına varan Mundson ikisini biraraya getirmeye karar verir ve Farrel’i karısının bodyguard’ı yapar… Bu unutulmaz kara filmde canlandırdığı Gilda karakteri ile özdeşleşen Rita Hayworth, özellikle “Put The Blame on Mame” şarkısı eşliğinde striptiz yaptığı sahne ile sinema tarihinin unutulmazları arasındaki yerini aldı. Bugün bile Rita Hayworth denince akla Gilda’nın gelmesi, filmin ve Hayworth’un başarısının bir göstergesidir. Gilda hakkında anlatılan sayısız efsane vardır ama Amerikalıların nükleer denemeler sırasında Bikini adasına attıkları bombaya “Gilda” adını vermesi bunların arasında en ilginçlerinden biridir.

“Gilda”dan sonra kazandığı şöhreti iyi değerlendiren ve rol aldığı filmlerle ününe ün katan Hayworth, 1953’te rol aldığı “Salome”dan sonra 1957’ye kadar sinemadan uzak kaldı. 1957 yılında “Pal Joey” adlı müzikal ile sinemaya dönüş yapan Hayworth, bu filmle birlikte müzikal ağırlıklı filmlerde rol almaya devam etti ancak güzel yıldız artık eskisi kadar sık film çevirmiyordu. 1966’dan itibaren Avrupa’da şansını deneyen güzel yıldız İtalya’da “L’Avventuriero” ve “Bastardi” gibi filmlerde rol aldı.

70’li yılların sonunda yakalandığı Alzheimer nedeniyle sinemadan koparak kendi köşesine çekilen Hayworth, 14 Mayıs 1987’de doğum yeri New York’ta hayata veda etti. Toplam beş kez evlenen güzel yıldızın Orson Welles ve Prens Aly Khan’dan birer kızı bulunuyor.

Nicole Kidman

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Tam adı Nicole Mary Kidman olan sanatçı, 20 Haziran 1967’de Amerika’da doğdu. Babası Anthony Kidman, biyokimyager ve klinik psikoloğu, annesi Janelle Kidman ise hemşire ve eğitmendi. Sanatçı doğduktan sonra hep beraber, babasının bir araştırması için Washington D.C.’ye giden aile, 3 yıl sonra asıl ülkeleri Avustralya’ya Sydney’e geri döndüler. 10 yaşında drama okuluna giden Kidman, 14 yaşına geldiğinde oyunculuğu okulla birlikte götürmeye başlamıştı. Kidman 17 yaşındayken annesine göğüs kanseri teşhisi kondu.

1983 yılında Bush Christmas adlı Avustralya filmiyle oyunculuğa başlayan Nicole Kidman, Sam Neill ve Billy Zane ile birlikte rol aldığı, Phillip Noyce’un 1989 yapımı “Dead Calm” adlı filmle dikkatleri üzerine çekti. 1990’da Tom Cruise ve Robert Duvall ile oynadığı romantik macera filmi “Days Of Thunder”ın ardından Kidman, 24 Aralık 1990’da Tom Cruise ile evlendi. Daha evleneli ancak birkaç ay olmuşken, Dustin Hoffman ve Bruce Willis ile başrolleri paylaştığı “Billy Bathgate” için kamera karşısına geçti. Ron Howard’ın tarihsel filmi “Far and Away”de Cruise ile birlikte aldığı rol onu kariyerinde bir adım daha ileri taşıdı. 1992’de gösterime giren film, hem ticari başarı elde etti, hem de eleştirmenlerin beğenisini kazandı.

Nicole KidmanKidman’ın bundan sonra rol alacağı “My Life” ve “Malice” de benzer sonuçlar elde edeceklerdi. 1995 yılında “Batman Forever”ın ünlü isimlerle dolu kadrosuna dahil oldu. 1995 yılında başrol oyuncusu olarak rol aldığı “To Die For”daki yırtıcı, şöhret hayalleri kuran ev kadını rolündeki başarısıyla izleyenleri şaşırttı ve “To Die For”, Kidman’a Komedi/Müzikal Filmi En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Küre kazandırdı.

Kidman, Henry James’in “Bir Kadının Portresi/The Portrait of a Lady” isimli eserinden uyarlanan filmin başrolünü aldı. Bir sonraki yıl George Clooney ile birlikte Steven Spielberg’in yönettiği gerilim filmi olan “Barışçı/The Peacemaker”da rol aldı. Tom Cruise ve Nicole Kidman çifti, 1997 yılında Stanley Kubrick’in erotik psikolojik gerilim filmi “Gözü Tamamen Kapalı/Eyes Wide Shut” için birlikte kamera karşısına geçtiler. Filmde evli bir çifti canlandırdılar ve film, 1999 yılında gösterime girdi. Kidman’ın filmdeki rolünün Cruise’den küçük olması sebebiyle aktris, 1998 yılı içinde çekilen “Aşkın Büyüsü/Practical Magic”de de yer alma imkanı buldu. Kidman’ın filmdeki rol arkadaşı Sandra Bullock idi ve iki sanatçı bu filmde seksi cadıları canlandırdılar.

Nicole KidmanAltın Küre’ye aday gösterildiği korku gerilim “Diğerleri/The Others” ve Ewan McGregor ile “Kırmızı Değirmen/Moulin Rouge” adlı filmlerde rol aldı. Kırmızı Değirmen’deki rolüyle Altın Küre Ödülü’ne layık görülürken, Oscar’a da aday gösterildi. Kidman-Cruise çifti, 2001 yılı başında beraberliklerine son verme kararı verdiler ve ünlü çift, ayrılma sebebi olarak kariyerlerinin görüşmelerine ve bir aile yaşantısı sürdürmelerine mani olmasını gösterdiler. 2001 yılı Hollywood Film Festivali’nde Yılın Aktrisi seçilen Nicole Kidman’ın yardımcı rolde yer aldığı “Birthday Girl” adlı İngiliz filminde Vincent Cassel ve Mathieu Kassovitz ile birlikte rol aldı.

2002 yapımı “Saatler/The Hours”da Meryl Streep ve Julianne Moore ile başrolleri paylaşan Nicole Kidman, bu filmdeki rolüyle Altın Küre’yi bir kez daha kazanarak Oscar’a aday gösterildi.