Türk Sanat Musikisinin büyük yorumcusu Perihan Altındağ Sözeri, uzun yıllardır yaşamakta olduğu Erenköy’deki evinde 7 Nisan 2008 sabahı hayata gözlerini yumdu.
“Tüm Türkiye, Türk Sanat Müziğini radyolarımızdan onun sesiyle sevmiştir. Ankara Radyosu kadrosuna yaşının küçük olması nedeniyle kendisi için çıkartılan özel bir izinle girdi. O’nu Türkiye çapında şöhrete ulaştıran radyo eğitimine 1949 yılına kadar devam etti. Sahne çalışmaları ve radyo konserleri uzun yıllar aralıksız sürmüştür. Kendisi, Cumhuriyet aydınlanmasının en ünlü sanatçılarındandır.
Yaşamıyla ilgili kısa özgeçmiş; Kendisine Türk Kadınlar Birliği’nin “Cumhuriyete Kendi Alanında Emeği Geçmiş Gururumuz Kadınlarımız” Ödülü’nün sunumu sırasında dağıtılan kitapçıktan alınmıştır.
Perihan Altındağ Sözeri, 1953 yılında Radyo Alemi mecmuasında 20 hafta boyunca yayınlanan “Hayatım” yazı dizisinde ; (sayı 19. 2 Temmuz 1953 ) Sahibinin Sesi plak şirketi müzik şefi Artaki Candan’ı görmek için Ankara’dan trenle İstanbul’a gittiğini anlatır: “Artaki Candan’ın odasına girp karşısına sıralandığımız zaman teyzem elindeki kartı kendisine verdi. Hiç unutmam kartı okuduktan sonra anneme ve teyzeme sıra ile baktıktan sonra “hanginizsiniz efendim” diye sordu. Bahsedilenin bu küçücük zayıf kızın olabileceğini hiç düşünmemişti. Tasrih edilince [açıklanınca] gözlüklerinin üzerinden hayretle beni bir iyi tetkik etti. “Ya, gel bakalım küçük hanım” dedi. Artaki Candan’a (toprağı bol olsun) ; “Yalnız bırakıp gitme bu akşam’ı okudum. Dirseklerini masaya avuçlarını şakaklarına dayamış sessiz dinliyordu. Şarkı bittiğinde masaya damlayan gözyaşlarını gördüm. Kalktı, yanıma geldi ve alnımdan öptü. Israrla gözlerimin içine bakarak “Bir gün memleketin büyük yıldızı olacaksın hiçbir zaman ümitsizliğe kapılma. İstikbal senindir kızım” diye zile bastı, gelen memurla Ermenice bir şeyler konuştu. Biraz sonra önümüzde iki nüsha olarak mukavele duruyordu. Sahibinin Sesi şirketi hesabına on plak dolduracaktım ve plak başına 25 lira olmak üzere 250 lira alacaktım. Parayı teyzeme teslim ettiler. Bizi Teşyi için [yolcu etmek] merdiven başına geldi. Biz aşağı inmeye başladığımız sıra Safiye Ayla ile karşı karşıya geldik.”
Türkiye’nin en başarılı genç kuşak kadın opera solistlerinden Burcu Uyar, bu yıl üçüncüsü yapılan Avrupa Şan Yarışması’nda birinci oldu.
Genç soprano Burcu Uyar, Almanya’nın Mannheim kentinde 7 Ekim 2006 tarihinde gerçekleştirilen Avrupa Şan Yarışması’nda (European Opera Singing Competition DEBUT 2006) seslendirdiği Massene’nin ‘Manon’, Donizetti’nin ‘Lucia’ operalarından aryalar ile seçiciler kurulundan tam puan alarak Avrupa birincisi seçildi. Yarışmada ikinciliği Rus koloratür soprano Olga Peretyatko, üçüncülüğü de Güney Koreli bariton Tae-Joong Yang elde etti.
Genç kuşağın en başarılı opera sanatçıları arasında gösterilen 1978 doğumlu Burcu Duyar, 2006 yılının Ağustos ayında İstanbul’da yapılan 4. Leyla Gencer Şan Yarışması’nda da üçüncü olmuştu.
1996 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera bölümüne giren Burcu Uyar, İzmir Devlet Operası’nda Offenbach’ın Les Contes d’Hoffmann (Olympia), Ankara Devlet Operası’nda Don Carlos (Voce dal Cielo) operalarında söyledi.
2002 yılında Olympia rolü ile As.Li.Co. yarışmasını kazanan sanatçı, İtalya’da Brescia, Cremona, Como ve Pavia operalarında bu rolü seslendirdi. 2003 yılında Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nde Fazıl Say’ın Metin Altıok Oratoryosu’nu yorumlayan ve 2004 yılında Cnipal Opera Akademisi’ne kabul edilen Uyar, Paris’te Schola Cantarum orkestrası ile konserler verdi. ALDECA yarışmasında birinci oldu.
Avrupa’nın “Mezzo” adlı klasik müzik televizyon kanalınca en değerli “koloratür soprano”lar (zor tiz ses aralıklarını seslendiren) arasında gösterildi.
Avignon ve Marsilya operalarında resitaller, Daniel Tosi yönetiminde konserler veren, Marsilya Opera Orkestrası ile festivallere katılan ve Perpignan Festivali açılışında bir resital veren Burcu Uyar’ın seslendirdiği yapıtlar arasında; Beethoven’ın 9. Senfonisi, Marsilya Operası’nda Donizetti’nin Maria Stuarda (Anna) operası, Mozart’ın Sihirli Flüt (Gece Kraliçesi) operası bulunuyor.
29 Ağustos 1963 tarihinde istanbul’da doğdu. Babası Çetin Emeç, annesi Bilge Emeç, Kardeşi Mehmet Emeç‘tir. Piyanoya Rana Erksan ile başladı. İlk konserini beş yaşında verdi. 1968’de İstanbul Belediye Konservatuvarına girdi. Ferdi Statzer’in öğrencisi oldu, 1978’de Konservatuvarı bitirdi. Salzburg’daki Mozarteum Yüksek Müzik Okulu’nun sınavlarını kazandı, Peter Lang’ın öğrencisi oldu.
12. İstanbul Festivaline solist olarak katıldı. 1983’de Avusturya’da Bösendorfer piyano ödülünü kazanan Emeç, Ayşegül Sarıca ile piyano ve G. Winberger ile kompozisyon çalıştı.
5 temmuz 2000 tarihinde M. Özalp Birol ile evlendi. 12 Haziran 2002 tarihinde kızı selin dünyaya geldi.
Mesleki yaşamı: Doç. Dr. Öğretim Üyesi, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi, 2004
Yurtiçi ve yurtdışı konserler, resitaller, özel projeler (Sertab Erener, Yavuz Bingöl) beste çalışmaları (enstrümantal ve sözlü eserler), 1996’dan günümüze… (Avusturya, Almanya, İspanya, Yunanistan, İrlanda, İngiltere)
Popular Classics Albümü, Rosslyn Hill Chappel, Londra, 1998 Türk Ordu Senfonisi CD’si ve konserleri, Ankara, 1998 Schumann Albümü, Wigmore Hall, Londra, 1994 Asistan, piyano eğitmeni – Mario Curcio, Londra 1989-1998 Solist Sanatçı, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1986-2004 Doçentlik unvanı, Bilkent Üniversitesi, Ankara, 1989 En iyi Ravel yorumcusu ödülü, Fransa, 1988 Kompoziyon ve emprovizasyon çalışmaları, Prof. Gerhard Wimberger, Mozarteum, Salzburg, 1984 Bosendorfer Ödülü, Avusturya,1983 Piyano çalışmaları, Prof. Peter Lang, Elizabeth Leonskaja Mozarteum, Salzburg,1980-1988 İstanbul Belediye Konservatuarı, 1978 Özel dersler, Rana Erksan, Ferdi Statzer, 1967-1974
Suzan Kardeş 1960 yılında Yugoslavya’nın Kosova eyaletinde doğdu. Profesyonel çalışma hayatına 1982’de Hürriyet Gazetesi’nin fotoroman çekimlerinin ve Şan Tiyatrosu’ndaki oyunların saç ve makyajlarıyla başladı.
Birçok sinema, tiyatro, reklam, fotoğraf çekimleri, kliplerde ve sahne çalışmalarında ünlü sanatçılarla makyöz ve kuaför olarak görev aldı.
1995 yılından itibaren BKM’nin tüm tiyatro oyunları, dizi ve konser organizasyonlarının, “Vizontele”, “Vizontele Tuuba”, “Neredesin Firuze” ve “Hırsız Var” adlı sinema filmlerinin saç ve makyaj çalışmalarını üstlendi.
21 yıldır da Sezen Aksu ile sahne showlarına devam ediyor.
Yer aldığı bazı projeler; Hokkabaz, Beynelmilel, Gen, Organize İşler, Bekarlar, Aşk ve Gurur, Hürrem Sultan, Bir Demet Tiyatro, Seni Seviyorum Rosa
2007 yılında Bekriya isminde bir albüm çıkardı.
Bir Kızıl Gonca Bülbül ve Gül Körfezde Akşam Yüce Dağdan Esen Rüzgar Kapıldım Gidiyorum Neyleyim Köşkü Dağlar Dağlar Viran Dağlar Yarim İstanbul’u Mesken Mi Tuttun / Köşküm Var Deryaya Karşı / Alişimin Kaşları Kara Bir Dalda İki Kiraz Ayağına Giymiş Sedef Nalini Şahane Gözler Şahane Batan Gün Kana Benziyor(Şenka’ya) Prozit Kır Çiçeği
‘Soul müziğinin babası‘ olarak tanınan efsanevi şarkıcı James Brown zatürre teşhisiyle kaldırıldığı hastanede 25 Aralık günü sabahı yaşamını yitirdi.
‘I Got You (I Feel Good), ‘Living America’ gibi parçalarıyla dünya çapında tanınan ünlü şarkıcının menajeri Frank Copsidas CNN’e yaptığı açıklamada ünlü şarkıcının haftasonu zatürre teşhisiyle Atlanta’daki Emory Crawford Long Hastanesi’ne kaldırıldığını ve Brown’ın sabah hayata veda ettiğini söyledi. Copsidas, Brown’un öldüğü sırada yanında kadim dostu Charles Bobbit’in bulunduğunu, şarkıcının ailesine haber verildiğini, ancak ölüm nedeninin henüz açıklığa kavuşmadığını kaydetti. Brown 73 yaşındaydı.
Ailenin tek çocuğu olan James Brown, 1933 yılında Güney Caroline’da Barnwell’de dünyaya geldi. Dört yaşında annesiyle babasının ayrılması üzerine teyzesinin yanına yerleşen Brown, ABD’de son 50 yılda müziğe damgasını vuran Elvis Presley ve Bob Dylan gibi sanatçılar arasında yer alıyordu.
Bir neslin idolleştirdiği ve örnek aldığı Brown’un dansı Mick Jagger ve Michael Jackson gibi şarkıcılara esin kaynağı oldu.
David Bowie’nin “Fame”i, Prince’in “Kiss”i ve George Clinton’ın “Atomic Dog”u açıkça, “Out of Sight”, “Sex Machine”, “I Got You (I Feel Good)” ve “Say It Out Loud – I’m Black and I’m Proud” gibi hitlere imza atan James Brown’un ritimlerine dayanıyordu.
Şarkı sözleri ünlü rapçiler Fat Boys, Ice-T ve Public Enemy tarafından kullanılan Brown, küçük yaşta silahlı soyguna karıştığı, çocukluğu ve gençliğini geçirdiği Georgia’da Bobby Byrd ile tanıştı ve Bryd’in daha sonra adını Famous Flames olarak değiştiren grubu Gospel Starlighters müzik hayatına başladı.
1965’de “Papa’s Got a Brand New Bag” ile en iyi R&B şarkısı, 1987’de “Living In America” R&B dalında en iyi şarkıcı, 1992 yılında ömür boyu başarı dalında Grammy kazanan James Brown, 1950’leri sallayan ilk hit şarkısı “Please, Please, Please” ile çıkış yaptı.
Hakkındaki alkol ve uyuşturucu kullandığı iddiaları, üçüncü eşi Adrienne’ye vurduğu suçlaması ışıltılı yaşamındaki lekeler olarak görülen Brown, kendisini şov dünyasının en çalışkan adamı olarak tanımlıyordu.
Müzik yaşamı boyunca 119’un üzerinde şarkı ile 50’nin üzerinde albüm yapan Brown 1992 yılında Grammy Müzik ödüllerinde ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülüne layık bulundu. Efsanevi şarkıcı 2006 yılının Temmuz ayında Türkiye’de konser vermişti.
Adana’da doğdu. Üniversiteye kadar Adana’da okudu.1987 yılında M.Ü. İşletme’yi kazanıp İstanbul’a geldi. Bu yıllarda başlayan şiir sevgisi müzisyenliğiyle birlikte şarkı sözlerine yansıdı.
1992 yılında mezun oldum 1993-1994 yıllarında İ.Ü. Finans bölümünde yüksek lisans yaptı. Tüm bu yıllar boyunca hayatını barlarda gitar çalıp, şarkı söyleyerek kazandı. 1996 yılında Divane, 1998 yılında Esirinim, 2001 yılında Masal, 2003 yılında Sevdiğim Şarkılar ve 2005 yılında Hatırla albümlerini yaptı.
1996 Eylül’ünde “Divane” adlı albümü ile Altın Plak ile ödüllendirildi. 1998 Ekim’inde “Esirinim” adlıalbümle de Türk Sanat Müziği öğeleri içeren “Kuşlar” adlı hit şarkısı ile dinleyici kitlesi genişler. Artık onu Türk Sanat Müziği sevenlerde dinlemektedir.
1926 yılında doğan Neriman Altındağ Tüfekçi, İlkokulu Nene Hatun İlkokulu’nda, Ortaöğretimini Nişantaşı Kız Lisesinde 1942 yılında bitirdi. Liseyi bitirdiği yıl olan 1942’de sınavla 16 yaşında stajyer sanatçı olarak Ankara Radyosu’na girdi.
Türk Halk Müziği’nin bağımsız bir dal olarak ayrılmasından sonra bu ihtisas dalını seçen ilk kişidir. 1949 yılında Yurttan Sesler Korosu Şef yardımcılığına atandı. 1950 yılında repetitörlük ve 1953 yılında solist öğretmenliği ünvanını aldı. 1957 yılında Kadınlar Korosunu kurdu ve yönetti. 1959 yılında İstanbul Radyosu’na atandı. İstanbul Radyosunda solistliğin yanısıra Yurttan Sesler Kadınlar Korosunu kurdu ve yönetti. Türk Müziği Şube Müdür Yardımcılı görevinide yürüttü.
1972 yılında tekrar Ankara Radyosu’na dönerek solistlik ve şeflik görevlerini burada sürdürdü.
İstanbul’da kurulmakta olan Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kuruluş çalışmalarına katılmak amacıyla, 1976 yılında TRT’den ayrılarak Konservatuara Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi ve Öğretim görevlisi olarak atandı.
Muzaffer Sarısözen‘le evliliğinden Memil Sarısözen (1952) adlı bir oğlu , Nida Tüfekçi ile evliliğinden Gamze ( Tüfekçi) Yazıcı (1958) adlı bir kızı vardır.
Sanat yaşamı boyunca çeşitli görevler üstlenmiş olan Neriman Altındağ Tüfekçi, repertuarında yer alan tüm öğelere ait türkü ve özellikle uzun havaları aslına ve yöre uslubuna uygun yorumuyla solist olarak büyük başarı ve ün kazanmıştır. Zamanın akademik eğitim veren tek kuruluşu olan Ankara Radyosun’da oluşturulan büyük jürilerce yapılan sınavları üstün başarı ile kazanarak ; İlk kadın solist, İlk kadın öğretmen, İlk kadın şef ve bügüne kadar Halk Müziği dalında verilen ilk ve tek kadın artist-öğretmen ünvanlarına layık görülmüştür. Hançere özelliği ve sesinin genişliği yanısıra çok titiz çalışması onun, gerek uzunhavalar gerekse kırıkhavalar konusunda en geniş repertuara sahip Halk Müziği sanatçısı olmasını sağlamıştır. Yüzden fazla derlemesi bulunan Neriman Altındağ Tüfekçi’nin Nida Tüfekçi ile birlikte yazdığı “Memleket Türküleri” adlı bir de kitabı vardır.
Gerek şef ve gerek solist olarak çeşitli radyo ve televizyon konserlerinin yanısıra, Japon Kültür Bakanlığı’nın özel davetlisi olarak Tokyo ve İşikava’da açıklamalı konserler vermiştir. Ulusal ve Uluslararası kongre , rostrum ve sempozyumlarda çeşitli bildiriler sunan Neriman Altındağ Tüfekçi, Halk Müziği ile ilgili değişik konularda konferanslar vermiştir. Bugün Halk Müziği’nin ön sıralarında yer alan sanatçıların çoğu onun öğrencileridir.
İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nın yüksek ve lisansüstü bölümlerinde öğretim görevlisi ve Danışma Birimi üyesi olarak çalışmalar yapmıştır.
Neriman Altındağ Tüfekçi, 02 Şubat 2009 pazar günü geçirdiği kalp krizinin ardından tedavi altında alındığı İstanbul Florance Nightingale Hastanesi’nde 03 Şubat 2009 tarihinde yaşama veda etmiştir.
BAKAN GÜNAY’DAN BAŞSAĞLIĞI MESAJI Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türk Halk Müziği sanatçısı Neriman Altındağ Tüfekçi’nin vefat etmesi dolayısıyla yayınladığı başsağlığı mesajında, Tüfekçi’nin türk halk müziğinin gelişmesine büyük katkıda bulunduğunu bildirdi.
İlk kadın Türk Halk Müziği sanatçısı Neriman Altındağ Tüfekçi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ve Teşvikiye Camii’nde düzenlenen törenlerle son yolculuğuna uğurlandı.
Törende, Neriman Altındağ Tüfekçi’nin kızı Gamze Tüfekçi Yazıcı ile oğlu Memil Sarısözen taziyeleri kabul etti. Tüfekçi’nin Türk bayrağına sarılı naaşının, kırmızı-beyaz karanfillerle süslenen alana konulmasıyla başlayan törende, öğrenci Erdem Alpsoy Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okudu.
İTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahsen Özsoy’un, sanatçının özgeçmişini okumasının ardından konuşan Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Cihat Aşkın, okulun kimliğini oluşturan, halk müziğinin temelinde başköşede yerini alan Tüfekçi’yi kaybetmenin üzüntüsünü yaşadıklarını söyledi.
Öğrencileri olarak sanatını ve kişiliğini örnek aldıkları Tüfekçi’nin gösterdiği istikamette yürümeye gayret edeceklerini ifade eden Aşkın, hocasına şöyle seslendi:
“Cumhuriyetimizle adeta yaşıt olan ve halk müziğimizi hanımefendi tarzınızla, yüksek sanat seviyesi taşıyan sahnelere çıkaran ilk kadın sanatçı olarak temsil ettiğiniz değer, sadece okulumuz açısından değil, ülkemiz açısından da bir önem arz etmektedir. Sevgili hocam, daha dün gibi sizi hatırlarım. Yüzünüzden tebessüm hiç eksik olmazdı. Kişiliğinizle sağlam ve dirayetli bir anıt benzeri, bize ve türkülerimize sıcacık kucağınızı açtınız. Kalbiniz bizi ısıttı. Şimdi kara toprağa dönüyorsunuz. Sizin mücadeleniz, toplumumuzda kadının mücadelesi olmuş, ilk kadın solist, ilk kadın öğretmen ve ilk kadın şef olarak müzik tarihimize damgasını vurmuştur. Siz Yurttan Sesler’in anası, kalbisiniz. Sizin sıcacık yüreğinizde bütün türkülerimiz varlığıyla temsil edildi. Kadın sanatçı olarak toplumumuzun sesini duyuran bir varlıktınız ve sizin varlığınız ile yurdumuzun kadınları hep bir ağızdan türkü söyleyerek uğurluyorlar sizi.”
TRT Genel Müdür Yardımcısı Zeynel Koç da Tüfekçi’nin, Türkiye’nin yetiştirdiği önemli ve nadir müzik şahsiyetlerinden biri olduğunu dile getirerek, birçok ilke imza atan Tüfekçi’nin, TRT’de başlayan çalışmalarını öğretim üyesi unvanıyla taçlandırdığını vurguladı.
Neriman Altındağ Tüfekçi’nin, televizyonların olmadığı bir dönemde radyo aracılığıyla Türkiye’nin her tarafına, dağına, taşına sesini duyurduğunu kaydeden Koç, sanatçının, 34 yıldır toplumsal kültürün gelişmesine ve birçok sanatçı yetiştirilmesine katkıda bulunduğunu bildirdi.
‘ADIMIN ÖNÜNE SANATÇI YAZILIYORSA ONUN SAYESİNDE’ Sanatçı Arif Sağ da İstanbul’a 1960 yılında geldiğini ve bir yıl sonra Neriman Altındağ Tüfekçi ile tanıştığını belirterek, bunun, Anadolu’dan İstanbul’a gelen binlerce insanın hayalini bile kuramayacağı bir tanışma olduğunu söyledi.
Sağ, “O günden bu güne kadar biz o aile birçok şey paylaştık. Belki bugünlerde eğer Türkiye’de adımın önüne sanatçı yazılıyorsa o aile bunun sebebidir. Belki o aile ile tanışmasaydım başka işler yapacaktım” dedi.
Nida ve Neriman Tüfekçi’nin, kendisi gibi birçok insanı doğru yönlendirdiğini ifade eden Sağ, Tüfekçi’nin çok nazik ve ciddi bir tavrı olduğunu, herkese soyadı ile hitap ettiğini anlattı.
“Bana bir hoca gibi, aynı zamanda bir ana gibi davrandı” diye konuşan Sağ, kendisini yıllarca Tüfekçi’nin iki çocuğunun ağabeyi olarak hissettiğini söyledi.
Arif Sağ, Tüfekçi’ye layık olup olmadığını, onların koyduğu ilkeleri uygulayıp uygulayamadıkları konularının, önümüzdeki dönemlerde tartışılacağını dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Bugünkü yozlukta payımız var mı, yok mu? Biz kültürümüz yozlaşırken, onların bize öğrettiklerini, onların o gün verdikleri kavgayı biz bugün verebiliyor muyuz? Bunları ileride tartışacağız. Şimdi onun arkasından üzülüyoruz ama benim sevindiğim bir başka yan var. Bir kültür mirası bırakarak gitmesinin önemli bir yanı var. Yarın bir şeyler tartışırken o mirasın üzerinden tartışacağız. Ben anamı kaybettim gibi hissediyorum.”
TÜFEKÇİ’NİN SESİNDEN TÜRKÜLER Törende daha sonra Neriman Altındağ Tüfekçi’nin sesinden “Kışlalar doldu bugün/Doldu boşaldı bugün/Gel kardaş görüşelim/Ayrılık oldu bugün” türküsü dinlenildi. Bu sırada törene katılanların gözyaşlarını tutamadığı görüldü.
Tören, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Orkestra ve Korosu’nun, “tekbir” ve “salatı ümmiye”yi seslendirmesiyle sona erdi.
Sanatçı Neriman Altındağ Tüfekçi’nin cenazesi, duaların ardından öğrencilerinin omuzlarında Teşvikiye Camisi’ne götürülmek üzere cenaze arabasına taşındı.
Konservatuvar’da ki törene, aralarında Belkıs Akkale, Yücel Paşmakçı, Can Etili, Nevzat Atlığ, Zafer Gündoğdu, Erdal Erzincan, Celal Yarıcı, Aysun Gültekin, Erol Parlak, Erol Köker, Tolga Sağ ve Sevcan Orhan’ın da bulunduğu sanatçılar ile yakınları, çalışma arkadaşları ve öğrenciler katıldı.
İKİNCİ TÖREN TEŞVİKİYE CAMİİ’NDE Tüfekçi için Teşvikiye Camii’nde düzenlenen törende de, kızı Gamze Tüfekçi Yazıcı, damadı Öcal Yazıcı ve torunu Emir Ali Yazıcı ile oğlu Memil Sarısözen taziyeleri kabul etti.
Törene, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün yanı sıra aralarında Mustafa Sağyaşar, Ali Rıza Binboğa, Selahattin Alpay, Arif Sağ, Esat Kabaklı, Ümit Tokcan, Zafer Gündoğdu, Hüsamettin Subaşı, Mustafa Keser, Orhan Hakalmaz, Gökhan Tepe’nin de bulunduğu çok sayıda sanatçı ile akademisyen katıldı.
Törene, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de çelenk gönderdi.
Neriman Altındağ Tüfekçi’nin Türk bayrağına sarılı tabutu, öğle namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından omuzlara alınarak cenaze arabasına taşındı. Tüfekçi’nin cenazesi, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
28 Mayıs 1968’de Avustralya’nın Melbourne kentinde dünyaya gelen Kylie Minogue, oyunculuk kariyerine 1979 yılında, henüz 11 yaşındayken, “Skyways” isimli bir televizyon dizisiyle başladı. Sonra sırasıyla bir çocuk programı olan “The Henderson Kids”‘e oradan da ünlü dizi “Neighbours”a geçiş yapan Minogue, bu dizide kazandığı popülerlik sayesinde şarkıcılık kariyerine başladı.
İlk olarak yerel bir plak şirketi olan Mushroom Records’dan çıkan toplama albümde şarkı söyleyen genç kız; Mushroom Records’ın bir şekilde Londra’lı hit fabrikaları Stock, Aitken ve Waterman ile irtibat haline geçmeleri sonucu “I Should Be So Lucky” şarkısını söylemeye hak kazanan şanslı insan oldu. Bu şarkı, Minogue’un hem Avustralya hem de İngiltere listelerinde bir numaraya oturmasını sağladı.
Bu şarkının başarısından sonra Minogue, aynı takımla albüm çalışmalarına başladı ve albüm de beklenen başarıya ulaşınca, Minogue’un şöhret yolu tamamen açılmış oldu. Kylie Minogue, ilk üç albümü boyunca, hem şarkı sözleri hem de görüntüsü adına şirin ve masum imajını sarsacak bir şey yapmadı ve insanlar onu “iyi kalpli komşu kızı” olarak tanıyıp sevdiler. Ama 1990’lı yıllara geldiğinde Kylie Minogue, kadınlığının farkına vardı ve eğer güzelliğini kullanırsa önünde daha açılacak pek çok kapının olduğu gerçeğini kavradı.
Londra’lı dans müzik şirketi DeConstruction’dan yayınladığı birbirinden farklı ama başarılı iki albüm, Kylie’nin farklı bir yönünü ortaya çıkardı; artık o Avrupa’da çok ünlü, tatlı pop şarkıları söyleyen şeker kız gitmiş, yerine bir kadın olarak gücünün ve ne istediğinin farkında olan seksi bir diva gelmişti. Minogue’un bu değişimine neden olan en önemli faktörlerden biri de o zamanlar sevgilisi olan ünlü rock grubu INXS’in şarkıcısı Michael Hutchence olmuştu. Kylie Minogue bu “kendini arama” dönemi içinde Nick Cave’le de iki tane düet yaparak saygınlığını artırdı.
2000 yılında ünlü İngiliz grup “Pet Shop Boys” aracılığıyla Parlophone şirketine geçiş yapan Kylie Minogue, “Light Years” albümüyle Pop müzik kariyerine kaldığı yerden devam etti. Albümden çıkan single “Spinning Around” hem İngiltere hem de Avustralya’da bir numaraya çıkarak, Kylie’nin yaşlandıkça güzelleştiğini ve kalitesinin arttığını vurguladı.
Geçtiğimiz 2002 yılının başları ise Kylie’nin kariyerinde dönüm noktası olan bir olaya tanıklık etti: son albümü “Fever”ın yayınlanmasına. Bu albümden çıkan ilk single “Can’t Get You Out of My Head”, deyim yerindeyse listelerde tozu dumana kattı ve dünya çapında çok büyük bir hit haline geldi. Kylie, artık kariyerinin olgunluk çağını yaşıyordu ve hemen hemen herkes ona ya hayran ya da aşıktı (pop müziğin karliçesi Madonna bile bir ödül töreninde sahneye üzerinde ‘Kylie’ yazan bir bluzla çıkmıştı).
Tıpkı Madonna gibi Kylie Minogue da, ister şarkıları, ister klipleri, isterse özel hayatıyla olsun, her daim gündemde kalmayı bilerek popülaritesini asla düşürmedi ve güzelliği kadar zekasıyla da hayranları arasında hep bir numarada kalmayı bildi.
Heavy Metal’in büyük isimlerinden Ozzy Osbourne 3 Aralık 1948’de İngiltere’nin Birmingham kentinde dünyaya geldi. Gerçek adı John Osbourne olan “Ozzy”, 1979’da Black Sabbath’tan ayrıldı. Davulda Uriah Heep’ten Lee Kerslake, basta Bob Daisley, gitarda Quiet Riot’tan Randy Rhodes, Ranbow’dan basçı Bob Daisley ve Uriah Heep’ten davulcu Lee Kerslake ile birlikte Blizzard of Ozz’u kurdu. İlk albümüyle oldukça büyük bir başarı elde eden Ozzy, sahne performansı ile de oldukça büyük ilgi görüyordu. Alice Cooper benzeri bir çizgide ilerliyor, gizemli ve ürkütücü sahnesiyle izleyicileri avcunun içine alıyordu.
1981 yılında Kerslake ile Daisley ayrıldı, davula Tommy Aldridge, basa da Rudy Sarzo geçti. Bu kadro ile Aleister Crowley’nin otobiyografisi üzerine kurulu olan ikinci albüm “Diary of a Madman” piyasaya çıktı. Ancak 1982 yılındaki turne devam ederken 25 yaşındaki gitarcısı Randy Rhodes bir uçak kazasında öldü ve Ozzy Osbourne psikolojik açıdan büyük bir yıkım geçirdi. Onun yerine geçen Bernie Torme ile turne tamamlandı. Turne sonrası gruba gitarda Night Ranger elemanı Brad Gillis katıldı.
1982 sonunda grubu yenilemeye karar veren Ozzy Osbourne, gitara Rough Cutt’in eski elemanı Jake E. Lee’yi, klavyeye Don Airey’yi, 1983 ortalarında da Aldridge’in yerine Carmine Appice’i alarak yola devam etti. Bu kadro ile yaptığı “Bark at the Moon”, büyük bir başarı elde etti. 1984 yılında Appice ayrıldı ve Aldridge gruba geri döndü. Fakat giderek artan bir başarı elde eden Ozzy Osbourne, alkol sorunu yaşamaya başladı. 1985 yılında Airey ve Aldridge gruptan ayrıldı. Daisley ise sadece stüdyo kayıtlarına eşlik etmek üzere anlaştı. Bunun üzerine Osbourne, grubu başta Phil Soussan, davulda Randy Castillo ile takviye etti ve 1986 yılında “The Ultimate Sin” albümünü yayınladı.
Jake E. Lee 1987’de gruptan ayrıldı ve yerine genç bir müzisyen olan Zakk Wylde geçti. 1988’de “No Rest for the Wicked” albümünü yaptıktan sonra 1989-1990 yıllarını turnede geçirdi. 1991 yılında “No More Tears” albümünü çıkarttı. 1994 yılında Grammy ödülünü kazanan Ozzy Osbourne, 1995 sonunda “Ozzmosis” isimli son stüdyo albümünü yaptı, ardından gelen beş yılı konserlerle, konser albümleri ve toplama çalışmalarla geçirdi. Öte yandan Amerika’da şarkı sözlerinden dolayı mahkemeye verildi, ancak sonunda aklandı. Sansür kurullarının daimi hedefi olarak bu tip sorunları sürekli yaşadı, Tommy Aldridge, Randy Rhoads, Brad Gillis, Rudy Sarzo, Carmine Appice gibi rock dünyasının en büyük müzisyenleri ile çalıştı.
Özelliklerini ortaya çıkardığı gitarcılarından hemen hemen hepsi iyi örnekler sergileyen elemanlardı ve hepsi isim yapmayı başardı, ancak Ozzy Osbourne’dan ayrıldıktan sonra aynı başarı çizgisini yakalayamadılar. Ozzy Osbourne gerek şarkı sözleri, gerek müzikal yapısı, gerekse sahne dekor ve gösterileriyle rock’ın gelişiminde çok etkin bir rol oynadı ve klasikleşen albümlere imza attı.
Ozzy Osbourne, aile hayatını MTV’de yayınlanan ve izlenme rekorları kıran “The Osbournes” adlı sitcomda dünya ile paylaşıyor. Birinci sezonunu çok büyük başarıyla tamamlayan dizi için, 5 sezonluk ve 60 milyon dolarlık bir anlaşmaya yeni imza atıldı. Bütün aile deli. Evde küfürsüz laf edilmiyor. Ozzy peltek konuşması, titrek elleri ve zombi gibi yürüyüşü ile tatlı bir amcaya dönüşmüş durumda.
26 Mayıs 1964’de Amerika’da dünyaya gelen Lenny Kravitz, televizyon heber programcısı Sy Kravitz ve oyuncu Roxie Roker’ın tek oğluydu. 1974’te ailesiyle Los Angeles eyaletine taşınan Kravitz, Kaliforniya Çocuk Korosu’na girdi. Bu arada gitardan klavyeye kadar bütün müzik aletleri üzerinde eğitim aldı, Beverly Hills’te, şu an müzik dünyasında önemli yere sahip olan isimlerle sınıf arkadaşlığı yaptı. Daha sonra şarkıcı, Lisa Bonet ile tanıştı. Çift, Los Angeles’ta dünya evine girdi. Bir sene sonra da çocukları Zoe dünyaya geldi.
Babasının da mali yardımıyla bir stüdyoda “Let Love Rule”u kaydeden Kravitz, bundan sonra yeteneğini keşfeden Virgin Records ile anlaşarak 1991 yılında “Mama Said”i çıkardı. İki yıl sonra eşi Bonet’den boşandı. Bu boşanmadan sonra şarkılarında daha çok kalbinin acısından bahsedmeye başladı. Şarkıların birçoğu bu ayrılık ve aşk üzerine kurulmuştu. “It Ain’t Over Till It’s Over” (Bitene Kadar Bitmemişti), listelerde ilk 10a girmeyi başardı. Bundan sonra da “Are You Gonna Go My Way” (Benim Yolumdan Gidecek Misin) adlı üçüncü albümünü çıkardı. Bu albümdeki bir parçaya çekilen kliple MTV Müzik Ödülleri’nde “En İyi Erkek Video” ödülünü aldı. Aynı anda Grammy ödüllerinde de “En İyi Rock Şarkısı” ve “En İyi Vokal Performans” dallarında aday gösterildi.
Dördüncü albüm olan “Circus”u çalışırken annesinin hasta olduğunu öğrendi. Lenny, daha önceki ayrılığında da olduğu gibi, bu hastalıktan da manevi olarak büyük zarar gördü. Bunu da albümüne yansıttı. Şarkıları artık aşkdan çok yaşam ve hüzün üzerineydi. Yaşadıklarını şarkılarıyla simgeleştiren ve çalışmalarında duygularını daima ön plana çıkaran Lenny Kravitz, bir süre sonra beşinci albümü olan “5”i çıkardı. Bu albümün çıkış parçası olan “Fly Away” ona hayatında ilk kez 1999 yılında bir Grammy ödülü kazandırdı. “En İyi Erkek Rock Performans” dalında ödüle layık görüldü. Bunun dışında “American Woman” ile de aynı dalda Grammy ödülü kazandı. Ayrıca “American Woman”, Austin Powers’ın film müziği olarak da kullanıldı.
Kravitz, “5” adlı albümden sonra eski şarkılarının bir derlemesi olan “Greatest Hits” adlı albümü piyasaya sürüldü. 2001 yılının Ekim ayında yine Virgin Records etiketi taşıyan “Lenny” adlı son albüm dinleyicilerle buluştu. 12 şarkıdan oluşan “Lenny”de, vokallerde ve çeşitli enstrümanlarda dinlediğimiz Kravitz’e, Henry Hersch, Craig Ross ve David Baron da yetenekleriyle önemli katkı sağladı. Yapımcılığını ve şarkı yazarlığını tek başına üstlendiği albümde enstrümanların çoğunu kendisi çaldı.
Ünlü Q Dergisi’nin, “rock, soul ve hippinin başdöndürücü ve fantastik birleşimi” olarak nitelendirdiği “Lenny” albümünün şarkı listesinde dokuzuncu sırasında yer alan “Dig In” isimli çalışma, ünlü müzisyene 2002 Grammy Ödülleri’nde “En İyi Erkek Vokal Performansı” ödülünü kazandırdı.
Onu tüm dünya 23 Şubat 2003’te düzenlenen 45’inci Grammy Ödülleri töreninde tanıdı. Mütevazi bir caz şarkıcısının ‘Yılın Albümü’ dahil sekiz Grammy kazanması herkes için sürpriz oldu. Oysa albüm satışlarına bakınca durumun o kadar da şaşırtıcı olmaması gerekiyordu. Çünkü Jones’un 2002 yılının başında çıkan, Arif Mardin’in prodüktörlüğünü yaptığı “Come Away With Me” albümü o güne dek 6 milyon satmıştı. Grammy başarısından sonra buna 10 milyon daha eklendi.
The Beatlesın dünyaya tanıttığı efsanevi Hintli sitar sanatçısı Ravi Shankar’la konser prodüktörü Sue Jones’un kızı olan “buğulu ses” Norah Jones’un üvey kız kardeşi Anoushka Shankar da bir müzisyen. Ama o daha çok babasının izinden gidiyor.
Norah Jones’un oldukça hızlı gelişen bir kariyer öyküsü var. Vokal caz gibi bir alanda, daha 23 yaşındayken Amerikan müzik endüstrisinin en parlak yıldızlarından biri oldu. 30 Mart 1979 tarihinde New Yorkta doğan, 4 yaşındayken prodüktör olan annesi Sue Cooper ile birlikte Dallasa taşınan Jones, babasıyla altı yıl öncesine kadar görüşmedi. Annesinin de hayranı olduğu Billie Hollidayin şarkılarıyla büyüyen Norah, 5 yaşında şarkı söylemeye başladı. Zamanla Aretha Franklin ve Steve Wonder’ı keşfetti.
Manhattan’da Kendini Buldu
Norah Jones, 15 yaşındayken piyano eğitimi almaya başladı. Booker T Washington High School for the Performing and Visual Arts adlı okula yazıldı. Bu okuldan daha önce Erykah Badu ve trompetçi Roy Hargrove gibi isimler mezun olmuştu. Bir yıl sonra ilk konserini yerel bir kafede verdi. İlk ödülünü de bu dönemde aldı. Bir ara Laszlo isimli bir caz – rock grubuna katılan Jones, caz piyanosu eğitimi almak için Kuzey Teksas Üniversitesine kaydoldu. 1999 yılında tatil için Manhattana giden Norah Jones, New York’un caz ortamından çok etkilendi. Öyle ki okula dönmekten vazgeçti ve buraya yerleşti.
Norah Jones’u New York’ta ilk keşfedenlerden biri İlhan Erşahin oldu. Jones, Erşahinin Wax Poetic grubunun ilk albümünde Angels ve Purple Elephants isimli parçalarda vokal yaptı. Hatta 1999 yılında Wax Poetic ile birlikte İstanbul Babylonda iki gece sahne aldı. Jones, Wax Poetic’in ikinci albümünde de Ghost ve Tell Me adlı şarkılarda yine vokalist olarak yer aldı.
2000 yılında kendi yolunu çizmeye karar veren Norah Jones, söz yazarı ve gitarist Jesse Harris, basçı Lee Alexander, davulcu Dan Rieser ve gitarist Adam Levy ile bir grup kurdu. Plak şirketi Blue Note ile görüşmeye başlayan Jones, bu şirketle sözleşme imzaladı. 2001 Ağustos Arif Mardin’in prodüktörlüğünde kaydedilen ve 2002 Şubatında piyasaya çıkan “Come Away With Me”, sade yapısıyla, güzel besteleriyle ve Jones’un tatlı sesiyle büyük ilgi gördü. Ama her şeye rağmen Arif Mardin bile başarıyı “sürpriz” olarak değerlendiriyordu. Jones da şaşkınlığını gizlemiyordu: Böyle bir plak yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. İstediğim noktaya gelebilmem en az beş yıl alır sanıyordum. Müzik dünyası çok büyük ve heyecan verici, diyordu.
“Feels Like Home”
“Come Away With Me” yılın albümü, yılın pop vokal albümü, yılın prodüksiyonu ödüllerini kazandı. Arif Mardin ise yılın prodüktörü ilan edildi. Jones aynı zamanda yılın en iyi çıkış yapan müzisyeni seçildi. ‘Dont Know Why adlı şarkıyla da yılın şarkısı Grammysini kazandı.
Bu büyük başarının ardından Norah Jones, uzun turnelere çıktı. Aralarında OutKast’in de bulunduğu çeşitli sanatçılarla çalışmalar yaptı. Bu turneler sırasında Jones ve grubu bir yandan da yeni şarkılar yazdılar. İşte ikinci albüm “Feels Like Home” bu konserler sırasında oluştu. Jones şarkılarının temposunu bile gelen tepkilerle göre oluşturdu. Albümün prodüktörlüğünü bu kez Norah Jones ve Arif Mardin birlikte yaptılar. 9 Şubat 2004’te yine Blue Note Records’tan çıkan albüm ‘Sunrise’ isimli single ile tanıtıldı. Büyük merakla beklenen albüm, Jones hayranlarına hayal kırıklığı yaşatmadı.
İlk ve orta öğretimini Ankara’da yaptı. 1986 ile 1988 yılları arasında Ankara Devlet Opera ve Balesi Çok Sesli Çocuk Korosundaki müzik eğitimi gördü. 1988 yılından başlayarak 6 yıl boyunca TRT Ankara Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu’unda radyo sanatçısı hocaları Özgen Gürbüz, Kemal Caner ve Cemile Uncu yönetiminde koro eğitimi gördü.
Bu sırada klasik gitar ve tuşlu çalgıların eğitimine de başladı. 1990’lı yılların başlarında da tuşlu çalgılara olan eğiliminin artmasıyla, aranjman, düzenleme çalışmalarına başladı.
1996 yılında İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü kazanarak, İstanbul’a geldi.
1997’de Radyo Tatlıses’teki program hazırlamaya başladı. Bir yıl sonra Akademi İstanbul’da gitar eğitimi almaya başladı. 1999 yılında Best FM ve Best TV de canlı müzik programı hazırlamaya başladı.
2000 yılında ilk albümü “Özelsin” çıkardı.
2003 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve Tic. Bilimler Fakültesi öğrencisi iken, tekrar Üniversite sınavına girerek İstanbul Bilgi Üniversitesi Fen-Ed. Fakültesi Psikoloji bölümünü kazandı.
2006 yılında Sevda Çiçeği adlı Televizyon dizisinde başrol oynamaktadır.
Babası Prof. Dr. Talat Tekin’in Berkeley Üniversitesi’nde öğrenim görevlisi olması nedeniyle çocukluğunun bir kısmı Amerika’da geçti. İlkokula başlamadan önce Türkiye’ye geldi.
İlkokulu Ankara’da Fransızca eğitimi veren Tevfik Fikret Lisesinde okudu. Müziğe olan ilgisi çocuk yaşlarda gelişti. Bir süre piyano dersi olan Özlem Tekin, bu yeteneğini daha fazla geliştirmek isteyince Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı sınavlarına girerek Klarnet bölümünü kazandı. Müzik eğitimi devam ederken Ankara’da sahne çalışmalarına başladı. Yaz dönemlerinde Bodrum başta olmak üzere İngilizce pop, rock, metal, punk, caz tarzlarında müziklerle yazlık mekanlarda sahne aldı.
Daha sonraları Lokomotif grubu’ndan aldığı bir teklif üzerine İstanbul’a geldi. Kısa bir süre bu grupla çalıştı. Bir müddet sonra Volvox grubuna katıldı ve bu grupta Şebnem Ferah‘la birlikte çalıştı. Volvox grubu ile birlikte Türkiye’de hiç denenmemiş sahne çalışmaları gerçekleştirdi. İlk sene Volvox grubunda akustik gitara olan merakından ötürü bu enstrumanı çalmayı öğrendi ve bu gitarla besteler yapmaya başladı.
1996 yılında ilk solo albümü “Kime Ne” yi çıkardı. O güne değin Türkiye’de çok fazla yaygın olmayan tarzı ile büyük yankı uyandırdı. Albümden ilk hit şarkı “Aşk herşeyi affeder mi?”, müziğiyle beğeni toplarken içerdiği konu açısından tartışma programlarına konu oldu. Bu albümden ikinci klibini “Duvaksız gelin” isimli şarkıya çekti. Bu şarkı ise Türkiye’de özellikle köylerde yaşayan başlık parası ve zorla evlendirilmelere tepki niteliği taşırken Özlem Tekin’e gerçek anlamda popüler olmanın yollarını açtı. Aynı yılın yaz aylarına gelindiğinde ise Özlem Tekin’in albümünde bulunan en hareketli şarkılardan biri olan “Yar bana varmadı” kliplendirildi. Özlem Tekin’in ilk albümünden son klip çalışması ise sokak çocuklarının konu edildiği “Herkes şanslı doğmuyor” isimli şarkı için yapıldı.
İlk albüm Özlem Tekin’e Türk rock müziğinde kariyer sağlarken Özlem Tekin ikinci albümün hazırlıklarına başladı. İki yıl süren çalışmalar sonucunda ikinci albüm “Öz” 1998’in baharında müzik piyasalarına sürüldü. “Bahar” isimli şarkıyla albüm çıkışını gerçekleştirdi. Bu albümden yaklaşık bir buçuk yıl sonra da üçüncü albümü “Laubali” yi piyasaya çıkardı. Laubali albümün çıkış şarkısı olmakla birlikte ilk klip bu şarkıya çekildi.
Uzun bir aradan sonra “Tek Başıma” albümüyle geri dönen Özlem Tekin, albümün adının “Tek Başıma” olmasının sebebinin albümdeki tüm şarkıları tek başına bir haftada yaptığından kaynaklandığını belirtiyor.
5 mayıs 2005’te “Ozz” olarak adlandırdığı arkadaşlarıyla birlikte 5.albümü 109876543210′ı çıkardı.
08 Haziran 1965 yılında Rize Merkez Ambarlık Köyünde üçü erkek, biri kız olmak üzere dört çocuklu bir ailenin, ikinci büyük çocuğu olarak dünyaya geldim.
Babam MUSTAFA TÜRÜT, çay fabrikasında işçi olarak çalışırken, annem HAMDİYE TÜRÜT ev hanımıydı.
İlkokulu, köyüm olan Ambarlıkta, Ambarlık İlkokulunda bitirdim. Yine bu dönemlerde, yaz aylarında CİMİL YAYLA’sında çobanlık yapardım ama ilkokula başladığım günden beri tek hayalim İSTANBUL’a gidip sanatçı olmak ve türkü söylemekti.
Ve 1979!
Hayallerimin gerçekleştiği yıl; İstanbul’a gelişim. İlk olarak Bahçelievler’de bir yakınımın sahibi olduğu markette işe girdim. Bir yıl çalıştıktan sonra bu kez Bebek’te bir fırında çalışmaya devam ettim.
Bu arada da hem çalışıp hemde çay bahçelerinde, düğün salonlarında ve üçüncü sınıf gazinolarda uvertür olarak çıkmaktaydım.
Yıl 1982!
İlk kasetim olan “LAZ UŞAĞI”nı çıkardım. Kaset ve sahne çalışmalarım yıllarca böyle devam etti. Yalnızca Karadeniz’de büyük bir isim olup, kasetlerim yüz binlerce sattı.
1998 yılı, hayatımın dönüm noktası oldu.
O zamana kadar 20 kaset yapmış olmama rağmen yalnızca Karadeniz’de tanınırken, 1998 yılında İbrahim Tatlıses’in sahibi olduğu İDOBAY müzik firmasına transfer oldum.
Adeta sanat hayatıma sıfırdan başlamış gibi bir çalışmanın içine girdim ve bir anda Türkiye’nin gündemine “OFLU İLE BAYBURTLU” kaseti ile oturdum.
Bu zaman zarfında çok başarılı çalışmalara imza atarak, Karadeniz müziğini tüm Türkiye’ye sevdirdiğimi düşünüyorum.
7 yıl boyunca aralıksız bir şekilde Kanal 7 televizyonunda TÜRÜT SHOW programını yaptıktan sonra, soyadımı taşıyan bu programa TGRT ekranlarında devam ettim. Yine TGRT televizyonuna TİRVANA isimli 26 bölümlük bir dizi çektim. 15 parçama klip çekip, sevenlerimin beğenisine sundum. 100’ün üzerinde söz ve müziği bana ait esere imza attım.
İDOBAY firması kapanınca bende ayrılıp hemşerim olan İSKENDER ULUS’un sahibi olduğu ULUS MÜZİK firması ile anlaştım.
Türkiye’de yurtiçi ve yurtdışında olmak üzere en çok konser veren 5 sanatçıdan bir tanesiyim.
Evli ve ikisi kız ikisi erkek olmak üzere 4 çocuk babasıyım. Çocuklarım Deniz (18), Yasemin (11), Miraç (9) ve Nazlıcan (7).
5 Aralık 1966 tarihinde doğdu. İlk ve Orta okulu Ankara’da okudu.
Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nde okurken, girdiği sınavda birinci olunca aynı üniversitenin Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Şan Bölümü’ne burslu olarak yatay geçiş yaptı. Daha sonra İTÜ Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nde de okudu.
1989 yılında, Eurovision Şarkı Yarışması’na katılan Kayahan’ın “Ve Melankoli…” isimli şarkısına vokal yapmasıyla profesyonel müzik yaşamı başlamış oldu. İlk albümünü çıkardığı 1994 yılına kadar Kayahan’a vokalistlik yapmaya devam etti.
1990 yılında, Kayahan ile birlikte seslendirdikleri “Gözlerinin Hapsi” isimli Kayahan şarkısıyla Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Seçmeleri’nde birinci oldular.
1993 yılında, Şehrazat’ın bir şarkısıyla katıldığı Pop show Şarkı Yarışması’nda ikinci oldu.
1994 Eylül ayında çıkardığı “Kınalı bebek” albümü ile Türk Pop Müzik Dünyası’nda kalıcı olacağının sinyalini verdi; üstelik sadece yorumcu olarak değil, söz yazarı ve besteci kimliğiyle de küçümsenmeyecek bir başarı kazanarak… Zira bu albümde Arnavut Kaldırımı, Hazan Mevsimi, Yadigar, Gönlünce Yaşa gibi dillerden düşmeyen şarkılar Demet Sağıroğlu’nun imzasını taşıyordu.
1996 yılında çıkan “Şikayetim Var” adlı albümünün prodüktörlüğünü Kayahan yaptı. Ve bu konuda titizliği çok iyi bilinen Kayahan’ın albüme koyduğu Demet Sağıroğlu şarkıları ; Aşk Perisi, Zar Attık, Alacakaranlık, Ne Acı, Söyleyemem, Anlatma Bana…
1998 yılı… Demet Sağıroğlu’nun Atina’da kayıtları yapılan, Yannis Doulamis prodüktörlüğünde üçüncü albümü “Sımsıcak” da söz- beste yazarı olarak dikkat çeken Şehrazat, Sezen Aksu gibi isimlerin yanında yine Demet Sağıroğlu şarkıları; Söyle, Haydi Gülümse…
1998 yılında “Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen” müzikalinde Belgin Doruk rolünü oynadı.
1999 yılında Yağmur Ajans yapımı “Nilgün” dizisinde başrol oynadı.
2000 yılında Nino Varon prodüktörlüğünde dördüncü albümünü çıkardı; “Papatya Falları”… Albümün beğenilen şarkılarında yine Demet Sağıroğlu imzası vardı; Savruldum, Misafir…
Demet Sağıroğlu kendi albümleri dışında; Aşkın Nur Yengi, Nalan gibi sanatçıların albümlerine de şarkı verdi.
2004 yılı yazında çıkardığı albümü ; “Korkum Yok ! ” Korkum Yok, Bye- Bye Sevgilim, Yar Diye Diye, Bulur muyum, Herşeyim… Söz yazarı veya besteci olarak imzasını attığı, albümün iddialı şarkıları…
Şikayetim Var (1996) 01- Şikayetim var 02- Sana kaldı 03- Aşk perisi 04- Alacakaranlık 05- İhanet ettin 06- Ne acı 07- Zar attık 08- Anlatma bana 09- Söylemem 10- Teslim ol
Sımsıcak (1998) 01- Yarın olmaz 02- Allah görür 03- Arada derede 04- Söyle 05- Dayanamam 06- Haydi gülümse 07- Ukte 08- Yanmayasın 09- Uyanır uyanmaz gelemem 10- Aynı gece 11- Bir vurgun bu sevda 12- Söyle – Remix
Papatya Falları (2000) 01.Sus söyleme 02.Misafir 03.Papatya falları 04.Sen yoksun ya 05.Savruldum 06.Borcum yok 07.Sus Söyleme 08.İki yüzlüm 09.Ben anneme çekmişim 10.Affetme kendini 11.Ziyan olur gecelerim 12.Papatya falları – (remix)
Korkum Yok (2004) 01- Korkum Yok 02- Tabu 03- Bye- Bye Sevgilim 04- Bulunur mu 05- Herşeyim 06- Mandalina 07- Afedersin 08- Utanıp da 09- Çok… 10- Yar Diye Diye 11- Yakışmıyor
1973 yılında Bingöl’de dünyaya gelen Servet Kocakaya, ailesinin zorunlu göçleri nedeniyle önce Antakya’da, ardından da Mersin’de yaşadı. İlköğretim yıllarını Mersin’de tamamlayan sanatçı, üniversiteyi Ankara’da okudu. “Hayatımın en önemli yılları” dediği zamanları Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde geçirdi. Uzun yıllar Ankara’da yaşayan Kocakaya, profesyonel müzik hayatına da burada başladı. Lise yıllarında göz kırptığı müziğe üniversite yıllarında ağırlık veren sanatçı, disiplinli olarak çalışmalarına devam etti.
İlk albümünü “Keke” adıyla 1999 yılında çıkaran Kocakaya, ikinci albümü “Ki Zava”yı da bir yıl aradan sonra 2000 yılında sürdü piyasaya. Albümlerinde her zaman kendi beste ve sözlerine yer veren sanatçı, üçüncü albümü olan “Duvar Şarkıları”nı 2002’de sundu hayranlarının beğenisine.
16 Temmuz 1970’de Ankara’da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini tamamladıktan sonra konservatuvar öğrenimi için 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki eğitimine başladı.
1983-1986 yılları arasında Trompet eğitimi aldı. 1987’de percussion bölümüne başladı. 1987’den itibaren 5 sene Bilkent Uluslararası Gençlik Senfoni Orkestrası (BUGSO) da çaldı. Bora Adsay ile percussion çalışmalarını sürdürürken; 1991 yılında klasik Percussion’da dünyanın bir numarası sayılan Prof Siegfried Fink ile çalışmak için bir süreliğine Almanya’ya Würtzburg Hooffschule’ye gitti. 1993 yılında Ankara Devlet Opera ve Balesinde 1 yıl misafir sanatçı olarak görev aldı ve profesyonel kariyerine başladı. 1994 yılında Ankara Devlet Tiyatrolarında misafir sanatçı olarak görev aldı. 1994 yılı Haziranında 10 senelik percussion eğitimini 7 senede tamamlayarak Hacettepe Üniversitesinden mezun oldu. Hemen ardından Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi bünyesindeki Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası’na davet edilerek misafir sanatçı olarak göreve başladı. 1995 yılında Bilkent Üniversitesinde Master Soloist Lisansüstü eğitimine başladı. 1995-1998 yılları arasında Dünya Percussion Tarihi üzerine tezini tamamladı.Aynı zamanda 72 dakikalık Claasical Percussion CD sini kayda aldı. 1998 yılında Bilkent Üniversitesi’nden mezun olarak Türkiye’nin ilk Master Soloist Percussionist diplomasını aldı. 1995-1998 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi bünyesindeki Müzik Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevliliği yaptı. 1999-2000 yıllarında Spot Jazz Ensemble ile çeşitli konserlere çıktı. 2000 Haziraninda Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek dünya sıralamasında en iyi iki Percussionist sayılan Luis Conte ve Alex Acuna ile özel öğrenci olarak Afro Cuban Latin Percussion çalıştı. Aynı dönemde Los Angeles da Otmaro Ruiz,Sandro Albert,Jimmy Brandley,Michito Sanches gibi Latin Jazz dünyasının dünyaca ünlü isimleri ile müzikal çalışmalarda bulundu. Toys Menejerlik firmasının organizasyonları ile YARKIN percussion grubuna dahil olarak birçok percussion show konserine çıktı. 1995 yılından beri Bilkent Senfoni Orkestrası tarafından gerçekleştirilen 40 ın üzerinde CD kaydında icracı olarak görev aldı. Türkiye,Almanya,Belçika,İtalya,Portekiz,Yunanistan,İsviçre,Japonya ve Amerika’da değişik sanat grupları ile 700’ün üzerinde konsere çıktı. 2002 yılında SporMed sponsorluğunda Teymuralp Merter Percussion okulunu kurdu. Aynı yıl İngiliz Kültür Sponsorluğunda Türkiye’de ilki gerçekleşen Percussion WorkShop’ı düzenledi. 2003 yılında büyük ilgiyle karşılanan Vajina Monologları adlı tiyatro oyununun müzik direktörlüğünü yaptı.Gene aynı yıl yankı uyandıran ve büyük etnik tartışmalara sebep olan Dövme adlı tiyatro oyununun müziklerini besteledi. 2003 yılı sonunda Türkiye’nin ilk Percussion Tarihi ve bilinen müzik türleri üzerine çalışma teknikleri adlı kitabı basıldı. 2004 yılında özel Piramit Sanat Akademisini kurdu. 2004 yılında Piyanist Fazıl Say ile birlikte İsviçrenin Lucerne şehrinde ünlü bilim adamı Albert Einstein onuruna düzenlenen özel konserde solo percussionist olarak çaldı. 1995-2005 yılları arasına Bilkent Üniversitesi Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası’nda master percussionist ve gene aynı üniversitede öğretim görevliliği yaptı.
Beş yaşında iken konservatuarın piano bölümüne birincilikle girdi. Altı sene piano bölümü sonrası gitar bölümüne geçti. Bu esnada tiyatro eğitimi, çocuk korosunda solistlik, ritmli sazlar öğrenimini de sürdürdü. Daha sonra ortaokulu başarı ile bitirip, konservatuara flüt bölümü ile devam etti ve başarılı bir sonuçla mezun oldu. Muzik kariyerini ilerletmek, show dünyasının kalbinin attığı Amerika’dan, yenilikleri ülkemize taşıyabilmek amacı ile Los Angeles’ta bulunan “Musician Institude” de başladığı yüksek öğrenimine Bilgi Üniversitesi müzik bölümünde devametmektedir.
Türkiye’de çok meşhur, çok sevilen ve beğeniyle izlenen bir sanatçı olduğu halde Kenan Doğulu, müzik kariyerinin hala başında olduğunu varsayarak, çok daha büyük projeler düşünmekte ve her yeni gün hedeflerini daha da büyütmektedir. Sanatçı, müzik piyasasında ülkesinde olduğu kadar, yurtdışında da önemli projelere imza atmayı ve ününü buralara taşımayı planlamaktadır.
Sanatçının ilk albümü “Yaparım Bilirsin” Ağustos 1993’te piyasaya çıktı. O yıl verdiği 93 konserle Türkiye çapında ciddi bir rakama ulaşan Kenan Doğulu’nun, ikinci albümü “Sımsıkı Sıkı Sıkı“yı Aralık 1994’de piyasaya sürüldü ve bir yıl içinde 175 performansla ulaşılması güç bir başarı kazandı.
1996 Ağustos ayında müzik marketlerde yerini alan “Kenan Doğulu 3” isimli albümü yoğun bir ilgiyle sevenlerinin beğenisini kazanmıştır. Bu albümdeki “Hiç Bana Sordun mu?”, “Günah Değil mi Bana?”ve Cumhuriyetimizin simge parçalarından “10.Yıl Marşı” nın yeni düzenlemelerinin yer aldığı “Kenan Doğulu 3.5″ isimli Maksi Single aynı yıl Eylül ayı ortalarında müzik piyasasına sunulmuştur.
Bilindiği gibi önceki kimliği ile 10. Yıl Marşımız, 29 Ekim 1997 tarihinde Sanatçı Kenan Doğulu tarafından yeniden düzenlenerek, günümüz Türkiye’sine ve Türk Milletine sunulmuştur. Cumhuriyet Marşımızın gündeme gelmesi, medyatikleşmesi, çocuklara ve gençlere hitap etmesinde sanatçının çok büyük bir katkısı olmuştur. 1998 yılında Cumhuriyetimizin 75.Yıl kutlamaları çerçevesinde, Bursa’dan başlayıp, Antalya, İstanbul, Ankara, İskenderun, Samsun, Selçuk’a kadar devam edip, İzmir’de noktalanan bir “Cumhuriyet Turnesi”ni de başarı ile tamamlamıştır.
Dinar’da çekilmiş olan “İsyan bu” adlı parçanın klibi, sadece burada bulunan depremzedelere yardım amacı ile yapılmış ve mağdur olan vatandaşlarımıza maddi destek sağlamıştır.
Ayrıca, sahibi bulunduğu ve 1993 Aralık ayı sonunda faaliyete geçen Doğulu Ses ve Görüntü Hizmetleri Ltd. Şti. Temmuz’98 tarihi itibarı ile tecrubeli ve yepyeni kadrosuyla “Doğulu Productions” adı altında kendi binasında hizmete girmiştir. Doğulu Productions, bugüne kadar Sanatçı Kenan Doğulu’nun albümlerine imza atmış ve ayrıca bünyesindeki stüdyosunda değişik sanatçıların albüm kayıtlarını gerçekleştirmiştir. Bunun yanısıra her türlü, yerli ve yabancı konserler, spor organizasyonları, CD Plus prodüksiyonları, digital kayıt ve mastering çalışmaları da devam etmektedir.
Pınar Aylin 12 Mayıs 1972 tarihinde İzmir’de doğdu. İzmir Özel Türk koleji’nin ardından, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Mezun olduktan sonra Kanal Ege’de televizyon programı yaptı. Daha sonra İstanbul’a gelerek müzik dünyasına girdi. Şu ana kadar 5 albüm yayınlamıştır.
Albümleri Ben Bahara Hazırım (1995) Güneşten (1997) Ay Işığında (1998) Çöl Fırtınası (2000) No:5 (2005)
Kendi ifadesiyle Pınar Aylin: İzmirli olmanın getirdiği her türlü avantajı yaşayarak büyüdüm. İlkokula 5 yaşında gidip öğretmen annemin en hayırlı öğrencisi oldum.İzmir özel Türk koleji’ne gittiğimde o kadar miniktim ki okulun maskotu oldum. 16 yaşımda 3.tercihim olan İletişim fakültesi’ni kazanıp Ege üniversitesine’ne girdim ve okulda burnumu sokmadığım bir şey kalmayana dek herşeye yetişdim.O sıralar reklamcılık adına yaratıcı birşeyler yapacağımı düşünürken T.R.T ‘den gelen bir teklifle gençlik programları sunmaya başladım.
Ve tabii ki televizyonculuk da cazip geldi mezun olunca direk Kanal Ege ‘ye girip kendi kendi programlarımı hazırlayıp sunmaya başladım. Diyeceksiniz ki “hadi müziğe gel” ,hep hobi olarak baktığım için burada raks ailesinin etkisini asla yadsıyamayacağım ve “ailenin kızı” olarak İstanbul’a gönderilmenin getirdiği şansın farkında olarak 22 yaşımda buraya geldim ve sonrasındaki 4 albümle sizlerle tanıştım.
Sizler beni özlediniz bende sizi ama 5.albümü yapmadan önce hayatımın en önemli ve en güzel işini yaptığımı düşündüğüm kızımı dünyaya getirdim ve onun 0-2 yaş arası eğitimini bensiz geçirmemesi ve benimde onun bu en tatlı dönemini kaçırmamam adına sizlerden biraz uzak kaldım.Ve şimdi bunca özlemden ve 1 senelik stüdyo maratonundan sonra yeniden beraberiz.Bu süre de en az doğum hazırlığı kadar detaylı ve titiz geçti.
Mutfakta Ben, Aytekin kurt, Cüneyt çakım’dan oluşan takım ve destek güçler serhan sokulgan ve duran genç’le vitrinde ise promosyon başında yavuz yıldırım ve özel timi ile bu işin duayeni ve beni keşfeden kişi sevgili patronum şahin özer’in büyük güçüyle yeni bebeğimiz No.5 ile sonunda buluştuk.
1950 yılında Kırıkkale’de doğan Suavi, ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Uzun yıllar orkestralarda gitar ve davul çaldı ve şarkı söyledi. Aynı zamanda profesyonel dalgıç olan sanatçı, sırasıyla “Deli Gönlüm”, “Yıllar Sonra-Aydın mısın” ve “Yalı Çapkını” adlı albümlerini çıkardı. Çalışmalarında kendi söz ve müziklerinin yanı sıra Türkiye’nin tanınmış şairlerinin şiirleri ile besteler yaptı. Bunlar arasında Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Rıfat Ilgaz ve Hasan Hüseyin gibi önemli isimlere rastlamak mümkün.
“Tükenme” albümüne başta Arif Sağ ve Cahit Berkay olmak üzere Cengiz Özer (Piyano), Volkan Ökten (Davul),Eylem Pelit (Bass),Levent Altındağ (Flüt-Sax), Ercan Irmak (Kaval-Mey), Yolcu Bilginç-Güray Hafiftaş-İsmail Derker (Bağlamalar) gibi önemli müzisyenler destek verdi. Ulusal ve Uluslar arası bir çok festivale katılan sanatçı, çok sayıda solo konser yaptı. Eurovision Şarkı Yarışması’nda üç kez finalist oldu ve Ankara’nın başkent oluşunun 72’nci yılı kutlamalarındaki beste yarışmasında 1’nci oldu.
Beyaz Güvercin İstanbul Yarışması’nda 2’nci olan Suavi, 1994 yılında da Kazakistan’ın Almaata kentinde 24 ulusun katıldığı yarışmada (Voice Of Asia) da yabancı jüri tarafından dünya 1’ncisi seçildi. 1997 yılında Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması’nda Profesyonel kategoride en iyi besteci, en iyi profesyonel yorumcu seçildi ve “De Lan” adlı şarkısı ile 1’nci olarak iki büyük ödüle layık görüldü.