Archive for Haziran, 2012

Tanju Okan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1938 yılında dünyaya geldi. Liseyi Balıkesir’de bitirdikten sonra yurtdışında şan eğitimi aldı ve 1961 yılında Ankara’da profesyonel müzik hayatına başladı. 1962’de İstanbul’a geldi ve Müfit Kiper Orkestrası ile birlikte çalışmaya başladı. 1964 yılında hayatının dönüm noktalarından biri olan Erol Büyükburç ve Tülay German’la birlikte Balkan Melodileri Festivali’ne katıldı. Hemen ardından da ilk plağını çıkardı. Bu plak Sahibinin Sesi’nde çıktı. Daha sonraları Okan; Odeon, Arya, Regal, Fonex, Philips, Yonca, Diskotür, Balet, Nova, Gönül, Sinyal ve İstanbul Plak ile çalıştı.

Türk Popu’nun 60’lı yıllarını şekillendiren iki çok önemli eğilim vardı; Birincisi, Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu’nun başını çektiği “yabancı şarkı üzerine Türkçe söz yazma” eğilimi, diğeri ise Balkan Melodileri Festivali ve Altın Mikrofon Yarışması’nın iteklemesiyle “Türkülerin aranje edilmesi”ydi. Tanju Okan, Milli Orkestra’nın bir solisti olarak aranje edilmiş türkülere yer verir ilk plaklarında. “Atmaya yürek” gereken “kum” hemen ikinci plakta “kunduraya dolar”. Artık Türk Popu’nun efsanevi söz yazarlarından biri haline gelmiş Fikret Şeneş, ilk Türkçe şarkıyı Tanju Okan için yazar: “İki Yabancı”… Fecri Ebcioğlu da aynı şarkıyı (Strangers in the Night) aynı isimle Ajda Pekkan için yazmıştır.

70’li yıllarda Ergin Bener ve Hümeyra, Melodi Plak’tan ayrılıp kurdukları Yonca Plak’ın ilk plaklarından birini Tanju Okan’a yaptırırlar: “Hasret”… Moustaki’nin ünlü şarkısı “Le Meteque”in Türkçe versiyonu olan bu parça o güne kadarki en büyük Tanju Okan hit’i olmakla kalmaz, Türk Popu’nun da en önemli şarkılarından biri olur.

1975 yılında “Bütün Şarkılarım” albümünü çıkardı. Bundan sonra da “Kadınım”ı yapan Tanju Okan, zirveye çıkar bir kez daha. Bu dönemde Tanju Okan’ın söz yazarı Mehmet Teoman’dır. Bu işbirliği sonraki yıllarda da çok önemli bir plağın çıkmasına sebep olacaktır…

1980 yılında Garo Mafyan, Melih Kibar, Bora Ayanoğlu destekli “Yorgunum” albümü çıkar Kent firmasından. Hem Kent’in, hem de Melih Kibar’ın en sıkı dönemleridir. Bu nedenle masraftan kaçınmadan, çok derli toplu kadrolarla yapılır bu albüm.

90’lı yıllarda Türk Popu’nun yeniden canlanışı, Tanju Okan’ın yeniden albüm yapmasına neden olur. “İşte Tanju Okan” 95’i yayımlar. Bu dönemde Urla’ya taşınan sanatçı, siroz hastalığına yakalandı ve 23 Mayıs 1996’da öldü.

Rafet El Roman

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

25 Ağustos 1968 Edirne doğumlu Rafet El Roman, 1970 yılında ailesi Almanya’ya işçi olarak gittiğinde 7 yaşına kadar Uzunköprü Ömerbey köyünde anneannesi ile birlikte yaşadı. 1.sınıfı köyde okuduktan sonra Almanya’ya ailesinin yanına gitti. Öğrenimini Almanya’da tamamladı.

16 yaşında ilk söz ve bestelerini yazmaya başladı. 17 yaşında Midnight Entertaintment film şirketine figuran olarak başvurmasıyla sinema hayatının ilk adımını atmış oldu. Hayatının en büyük iki tutkusunun müzik ve sinema olduğunu anlayan Rafet El Roman, bu yıllarda tüm kazancını, yine bu iki sanat alanında yaptığı yatırımlara endeksler.

1987’de ilk uzun metrajlı filmi “Defender”da başrolü oynadı. Bu film, Rafet El Roman’ın senaristlik ve yönetmenlik alanında da ilk deneyimlerini yaşadığı filmdi.

1988’de ilk sahne çalışmalarına başladı. 1992 yılında Saarlaendischer Rundfunk Radio Kurumu tarafından Almanya’da “Yılın En İyi Yeteneği” seçildi. 1994 yılında Frankfurt Kültür Festivali’nde Media Artist Avard – Medya Sanat Ödülü aldı. 1995’de Türkiye’ye gelerek ilk solo albümünü çıkardı. “Gençliğin Gözyaşları” adlı albüm bir milyonu aşan satış rakamlarına ulaştı.

1997 yılında “EN GÜZEL GÜNLER SENİN OLSUN” adıyla ikinci albümünü çıkardı. 1998’de Avrupa’da ilk solo albümü piyasaya çıktı. 1998 yılında “Propaganda” filmi ile Kemal Sunal, Metin Akpınar gibi Türk sinema tarihinin dev isimleriyle birlikte başrol oynadı.

1999’da “HAYAT HÜZÜNLÜ” adlı üçüncü albümüyle yine büyük bir başarı yakaladı.

2000 yılında Rafet El Roman, Mehmet Ali Erbil ile Euro 2000 şampiyonası için milli takıma yazdığı “BIR GOL DAHA” şarkısını seslendirdi. 2000 yılında “DAR ALANDA KISA PASLAŞMALAR” adlı sinema filminde Müjde Ar’la birlikte başrol oynadı.

2001 yılında Aşkın Nur Yengi ile, söz ve müziği Rafet El Roman’a ait olan “PEŞİNDEYİM” adlı şarkıda düet yaptı.

2001 yılında “HANIMELİ” adlı 4. albümünü çıkardı.

2002 yılında, 5. albümü “5 NR AŞK” adlı albümünü hayranlarının beğenisine sundu.

2004 yılının yaz aylarında, “SÜRGÜN” adlı 6. albümünü yaptı ve bu albumle çok büyük bir satış grafiği yakaladı, bir çok hit şarkısıyla 2004 yılının en beğenilen albümlerinden biri oldu Sürgün.

2005 yılında, “KALBİMİN SULTANI” adlı 7.albümünü, 10.Sanat Yılı Şerefine müzik severlerin beğenisine sundu, album ilk çıktığı hafta büyük bir satış grafiği yakalayarak, listelerin bir numarası oldu.

Rafet El Roman, 2000 yılında kurduğu RER Müzik adlı müzik yapım şirketiyle, müzik piyasasına yeni isimler kazandırmayı amaçlıyor. Ayrıca, hayatı sinema ve müzik üzerine kurulan Rafet El Roman’ın en büyük hedefi, senaristliği ve yönetmenliğini yapacağı film projesini hayata geçirmek.

Diskografi
1995 Gencliğin Gözyaşı
1997 En Güzel Günler Senin Olsun
1998 America
1999 Hayat Hüzünlü
2001 Hanım Eli
2002 Aşk Nr. 5
2004 Sürgün
2005 Kalbimin Sultanı

Leyla Gencer

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Dünyanın önde gelen sopranolarından Leyla Gencer 10 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Belediye Konservatuarı’nda başladığı şan eğitimine İtalyan soprano Giannina Arangi-Lombardi ve Apollo Granforte ile devam etti.

1950 yılında Ankara Devlet Operası sahnesinde Mascagni’nin Cavalleria Rusticana eserinde Santuzza rolünü yorumlayana dek Ankara Devlet Opera ve Balesi Korosu’nda görev aldı. Birkaç yıl içerisinde tanınan bir opera sanatçısı olan Gencer, bir çok önemli devlet etkinliğine soprano olarak davet edildi.

Leyla Gencer’in İtalyan sahnelerine adım atması Napoli San Carlo Tiyatrosu’nda yine Santuzza rolü ile oldu.

Bir yıl sonra Madame Butterfly ve Yevgeni Onegin operalarını seslendirmek için tekrar Napoli’ye döndü. 26 Ocak 1957’de La Scala Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye çıkarak Poulenc’in Les Dialogues des Carmelites operasının dünya prömiyerinde Lidoine rolünü yorumladı.

Şubat 1957’de, Milano Duomo Katedrali’nde düzenlenen Toscanini’yi anma törenlerinde, şef Victor De Sebata yönetimindeki La Scala Tiyatrosu koro ve orkestrası eşliğinde, Verdi’nin Requiem’inin final bölümünü yorumlayan Gencer, yine 1957 Temmuz’unda, La Scala Tiyatrosu’nun Köln turnesinde La Forza Del Destino operasında başrolü seslendirdi.

Ünlü soprano 1957 ile 1980 seneleri arasında La Scala Tiyatrosu’nda, Verdi’nin Don Carlos, La Forza Del Destino, Aida, Macbeth, Simon Boccanegra, I Vespri Siciliani; Bellini’nin Norma; Donizetti’nin Poliuto ve Lucrezia Borgia; Mozart’ın Idomeneo; Monteverdi’nin L’Incoronazione di Poppea; Gluck’un Alceste; Tchaikovsky’nin Maça Kızı; Britten’in Albert Herring ve Pizzetti’nin L’Assassinio nella Cattedrale eserinin 1958 yılı dünya prömiyeri de dahil olmak üzere bir çok başrol yorumladı.

Kısa sürede ulusararası bir kariyere kavuşan Gencer; Gui, Serafin, Gavazzeni ve Muti gibi büyük İtalyan şeflerle çalıştı. Donizetti’nin unutulmuş operalarını başarılı bir şekilde yorumlayarak “Donizetti Rönesansı”nın gelişmesine büyük katkıda bulundu.

Leyla Gencer’in geniş repertuarı, Monteverdi, Gluck ve Mozart’ın eserlerinden neo-klasik döneme; Cherubini, Spontini, Mayr ve romantik dönemden Puccini, Prokofiev, Britten, Poulenc, Menotti ve Rocca gibi sanatçıların eserlerine; lirik sopranodan dramatik koloratüre uzanan bir yelpazede 72 rolü kapsar.

Paris’te La Scala sanatçılarından Nikita Magaloff ile beraber yorumladığı Chopin’in lirik besteleri, La Scala sahnesindeki Liszt-Bartok yorumu ve 1982’deki Venedik karnavalında La Fenice Tiyatrosu’nda seslendirdiği ve Türkleri konu alan operalardan alınan bölümlerden oluşan konser programı, sanatçının araştırmacı ve titiz tavrını yansıtır.

1985 yılında Venedik La Fenice Tiyatrosu’nda Francesco Gnecco’nun La Prova di un’Opera Seria isimli eseriyle opera sahnelerine veda eden Leyla Gencer, 1992 yılına dek konser ve resitallerine devam etti.

1982’den itibaren, seminer ve yorum kurslarıyla kendini genç opera sanatçılarına adayan sanatçı, 1983-88 yılları arasında As.Li.Co. di Milano’nun didaktik-sanatsal yönetmenliğini üstlendi, 1997-98 yılları arasında ise şef Riccardo Muti tarafından La Scala korosunun genç sanatçılar okulunda yöneticiliğe atandı. Halen La Scala Tiyatrosu’nda opera sanatçıları için kurulan akademinin sanat yönetmenliğini yapan Gencer, opera yorumu üzerine dersler vermeye devam ediyor.

En önemli opera sahnelerinde bir çok başrol yorumlayan Leyla Gencer, “20. yüzyılın son divası” olarak kabul ediliyor. Opera dünyasında bulunduğu yeri, yalnızca repertuarının çeşitliliğiyle değil, canlandırdığı karakterlere kattığı dramatik nüanslarla da sağlamlaştıran Gencer, araştırmacı kişiliği ve iyi bir eğitimci olmanın verdiği sorumlulukla romantik dönemin unutulmuş bir çok eserini tekrar günışığına çıkartmıştır.


Leyla Gencer adına 2004 yılında Darphane tarafından basılan para
 

20. yüzyılın en büyük divalarından Leyla Gencer, 10 Mayıs 2008 Cumartesi günü Milano’daki evinde solunum ve kalp yetmezliğinden vefat etti.

Leyla Gencer’in cenazesi 12 Mayıs Pazartesi günü Milano’da La Scala Operası’nın Santa Babila Kilisesi‘nde düzenleyeceği bir törenden sonra vasiyeti doğrultusunda yakıldı. 

Leyla Gencer’in külleri İstanbul Boğazı’nda
Ünlü opera sanatçısı Leyla Gencer’in külleri, İstanbul Boğazı’nda Süreyya teknesinden denize savruldu. Gencer’in küllerini yakın dostu Melahat Behlil ile hayatını kaleme alan gazeteci Zeynep Oral denize döktü. Leyla Gencer, öldükten sonra yakılıp külleri denize dökülen ilk Türk vatandaşı oldu. 
 
İtalya’da hayata gözlerini yumduktan sonra vasiyeti üzerine bedeni yakılan opera sanatçısı Leyla Gencer’in külleri 15 Mayıs 208 günü akşam Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’ne getirildi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da AKM’ye gelerek açılan taziye defterini imzaladı.

Bakan Günay, deftere şunları yazdı. “Sevgili Leyla Gencer ebedi istirahatinde, ki o Türkiye toprakları, İstanbul Boğazı olacak, sonsuz huzur diliyorum.”

Gencer’in külleri 16 Mayıs günü Kuruçeşme sahilinde buluşan dostları tarafından Süreyya isimli tekneyle Dolmabahçe açıklarına getirildi. Gencer’in külleri, vasiyeti gereği Dolmabahçe açıklarından İstanbul Boğazı’na döküldü. Bu sırada Dolmabahçe önünde İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu, Mozart ve Ahmed Adnan Saygun’a ait besteleri çaldı. 10 Mayıs’ta Milano’daki evinde ölen Leyla Gencer için 12 Mayıs Pazartesi günü Milano’da İslam cemaati temsilcisi ve bir imamın öncülüğünde dua edilmiş, ardından San Basila Kilisesi’nde cenaze töreni düzenlenmişti. 

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yeni yapılmakta olan merkezinde sanatçının vasiyeti üzerine bir “Leyla Gencer Müzesi” oluşturulacak.

GENCER ÇOK ÖNEMLİ BİR KAYIP
Leyla Gencer’in ölümü sanat  dünyasını üzüntüye boğdu. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen,Gencer’in vefatından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdi.  Gencer ile çok özel bir ilişkisinin bulunduğunu ve sanatçıya derin  saygısının olduğunu ifade eden Gökmen, “Türk operası, dünya sanatı çok  büyük bir kimliği yitirdi. Çünkü 20. yüzyılın yetiştirdiği en önemli  opera sanatçılarından biriydi, Türk operası adına da çok önemli bir  kayıp olduğunu düşünüyorum” dedi.

Leyla Gencer’in ilerleyen yaşı nedeniyle son yıllarda sahneye  çıkamadığını anımsatan Gökmen, “Son yıllarında sahneye çıkamasa da Türk  opera sanatçılarına önder olmuş, onları eğitmiştir. Çok övgüye değer  çalışmaları olmuştur. Bunları son derece şükranla karşılıyoruz”  sözleriyle Gencer’in Türk opera sanatındaki önemli yerini vurguladı.

Türk sanatçıların Gencer’i asla unutmayacağını ifade eden Gökmen, “Türk  opera sanatçıları çok kederliyiz. Bütün dünyadaki opera sanatçılarının  bu kederi paylaştığını düşünüyorum. Tüm opera ve sanat dünyasının başı  sağ olsun” diye konuştu.
        
“MUHTEŞEM BİR HASSASİYETLE DONATIRDI”
Piyanist ve besteci Fazıl Say da Leyla Gencer dinlemenin kendisi için  “zenginleşmek” anlamına geldiğini ifade ederek, “Müzisyenler, en çok  büyük şancılardan bir şeyler öğrenir. Şarkılama sanatını içselleştirmek,  bir piyanist için mühim bir aşamadır ve bu konuda 20. yüzyılın en büyük  sopranolarından biri olan Gencer bana hayatım boyunca yol gösterici bir  kutup yıldızı olmuştur” dedi.

Leyla Gencer’in inanılmaz detayları gerçekleştirebilen bir sesi olduğunu  belirten Say, sanatçının ölümünden duyduğu üzüntüyü şöyle aktardı: “O, en zor  tizlikteki sesleri muhteşem bir hassasiyet ile donatır,  müziğe çevirir, renkten renge sokardı. Çok detay severdi, her nota müzik  olmalıydı. Her ses, o sırada gerçekleştirdiği roldeki kahramanın  duygularını en doğal ve çarpıcı haliyle yansıtmalıydı. Bütün bunları  Gencer’in kayıtlarında çok iyi hissederiz de zaten. Çok fazla plak kaydı yapmamıştı ama günümüzde eski, radyo ve korsan  kayıtlarla birlikte 30’a yakın opera yorumu canlı performansıyla  bulunmaktadır. Donizetti ve Verdi operalarında Leyla Gencer yorumları bütün dünyaca kabul edilmiş bir örnek  teşkil etmişti. Yıllarca adı en büyük divalarla ve Maria Callas ile anılmıştı. Onu her zaman örnek  almalıyız. Bir Türk sanatçısı olarak dünyanın ilk parlayan yıldızıdır.  Bu zorlu yolda en çok onun emeği vardır.”

BAKAN GÜNAY: TÜRKİYE’NİN GURURUYDU 
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, solunum ve kalp yetmezliğinden bugün hayatını kaybeden Türk operasının büyük ismi Leyla Gencer’in uluslararası alanda da Türkiye’nin gururu olmuş ve adını opera tarihine başarıyla yazdırmış bir sanatçı olduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanı Günay, opera sanatçısı Leyla Gencer’in vefatı nedeniyle bir başsağlığı mesajı yayınladı. Gencer’in vefatından büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Günay mesajında şunları kaydetti:

“Bir dünya sanatçısı olan Leyla Gencer, uluslar arası alanda da ülkemizin gururu olmuş ve adını opera tarihine başarıyla yazdırmıştır. Operamızın divası Gencer’e Allah’tan rahmet, opera camiasına ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.”

Şebnem Ferah

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

   Yalova’da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah’ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başladı. Şebnem’in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü oldu. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başladı. Şebnem’in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazırdı.

   İlkokul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırdı. Liseyi Bursa Gemlik’te “Özel Namık Sözeri Lisesi’nde” yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem’in kendisini tanımasına, tek başına ayakta kalmasına yardımcı oldu.

   Şebnem’in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etdi. Lise zamanlarında”Pegasus”adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem, 80’lerin ortasında Bursa’da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu “Volvox” grubuyla gerçekleştirdi. Müzik uğruna “Odtü Ekonomi” Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul’a gelince “İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı” bölümüne kaydolmuştur.

   1994 yılında “Volvox” grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başladı. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu’nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuştu.

   Daha sonra “15 Kasım 1996 Cumartesi” günü “KADIN” adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu “Vazgeçtim Dünyadan” adlı parçasına çeken Şebnem, Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları “Yağmurlar“, “Bu Aşk Fazla Sana” ve “Fırtına” adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini “04 Nisan 1997” de “İzmir Ege Üniversitesi” nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir’deki konserin ardından Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.

   Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra “24 Haziran 1999 Perşembe Günü” ikinci albümünün ilk klibi “Bugün” müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih “30 Haziran 1999 Çarşamba” yı gösterdiği zaman “Artık Kısa Cümleler Kuruyorum” adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu “Artık Kısa Cümleler Kuruyorum” şarkısına geldi, klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı. İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi.

   Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece “03 Ekim 2001” tarihinde “Perdeler” adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem, İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video, albümle aynı adı taşıyan “Perdeler” şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra “Sigara” şarkısı da, renkli camda boy göstermeye başladı.

   İki yıl aradan sonra, tarih “12 Mayıs 2003 Pazartesi” yi gösterdiğinde, yeni albümünün ilk videosu “Ben Şarkımı Söylerken” müzik kanallarında dönmeye başladı. “15 Mayıs 2003 Perşembe Günü” “Kelimeler Yetse” adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar, Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler” ve “Mayın Tarlası“’na da klip çekti ve yeni albüm çalışmalarına başlayana dek Türkiye’nin bir çok şehrinde konserler verdi…

   Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi.

   Albümleri dışında da Şebnem Ferah’ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi sanatçıya geri vokalleri’yle, kimisiyle de düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra birçok film ve reklam müziği’ni de seslendirmiştir. Aynı zamanda diğer sanatçılarla beraber yardım konserleri vermek gibi pek çok faaliyette de bulunmuştur.

 
   Geri vokal yaptığı sanatçılar; Sezen Aksu, Sertab Erener, Levent Yüksel, Nilüfer, Demir Demirkan, Tüzmen, Yaşar Gaga, Ajda Pekkan, Özlem Tekin, Tarkan, Çelik, Teoman, Haluk Levent. Düet yaptığı sanatçılar; Müzeyyen Senar (Sarı Kurdelem Sarı), Polad Bülbüloğlu (Gel Ey Seher), Kargo (Kalamış Parkı), Teoman (iki yabancı).

  Ayrıca Bülent Ortaçgil‘e saygı albümünde bir Bülent Ortaçgil klasiği olan “Değirmenler” şarkısını da yorumladı. Bu çalışmaların dışında “Little Mermaid” (Küçük Denizkızı) adlı çizgi filmde seslendirme yaptı ve soundtrackinde bulunan “O Dünyada” isimli şarkıyı seslendirdi. Toprak Sergen Ve Aydan Şener’in Oynadığı bir filmde ise, söz ve müziği Demir Demirkan’a ait olan “Ay Işığında Saklıdır” adlı şarkıyı seslendirdi.

Meltem Cumbul

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1970’de İzmir’de dünyaya gelen Meltem Cumbul, 1991 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu.

Sinema
-Duvara Karşı 2003 Yönetmen: Fatih Akın, Uluslararası Berlin Film Festivali Altın Ayı Ödülü
-Abdulhamid Düşerken 2002 Yönetmen: Ziya Öztan, Uluslararası Altın Portakal Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
-Maruf 2001 Yönetmen: Serdar Akar
-Duruşma 2000 Yönetmen: Yalçın Yelence
-Geboren İn Absürditan 1999 Yönetmen: Houchang Allahyari
-Propaganda 1999 Yönetmen: Sinan Çetin
-Karışık Pizza 1998 Yönetmen: Umur Turagay
-Usta Beni Öldürsene 1996 Yönetmen: Barış Pirhasan
-Böcek 1995 Yönetmen: Ümit Elçi
-Bay E 1994 Yönetmen: Sinan Çetin

Tiyatro
-Taming of the Shrew Başrol 2003-2004 İstanbul Şehir Tiyatroları
-Travelogue Konuk Oyuncu 2001 Ankara Devlet Opera ve Balesi
-Smokey Joe’s Cafe Konuk Oyuncu 2000 Ambassador Tiyatro Grubu
-Tell Scherezade, Tell Başrol 1997
-Four Seasons Yapımcı 1995 Beyaz Sahne Tiyatrosu
-Lyrics of Farewell Başrol 1994-95 Igot Tiyatrosu

Televizyon
-Gurbet Kadını 2003
-Biz Size Aşık Olduk 2002-03
-Beşik Kertmesi 2002
-Yılan Hikayesi 1999-2001
-Meltem Cumbul Show 1997
-Kolaysa Sen de Gel 1996
-Sahte Dünyalar 1994-96
-İşte Hayatın 1994-95
-Aşağı yukarı 1993-94
-KingKong Show 1993
-Genç Çizgi 1991-92
– Londra’dan yayın

Ayla Dikmen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Ayla Dikmen, 25 Mart 1944’te Kütahya’da doğdu.

Baba Ali Rıza Dikmen ve anne Bedriye Dikmen’in en küçük çocuklarıydı. Müziğin baş köşeye kurulduğu bir evde gözlerini açtı hayata. Baba piyano ve ud, anne ise keman çalmaktaydı.Abla Meral Dikmen ve ağabey Oktay Dikmen bu müzik ortamına bir parça uzak kaldı. Ancak Ayla Dikmen’in hemen hemen her günü müzikle dolu geçti, hemen hemen her gününü anne ve babasını dinleyerek geçirdi.

Küçüklüğünde ‘haylaz’ bir çocuk olduğu söylenir. Elbisesini ters giyip bisiklete binmeleri aile ve akrabalar arasında en çok konuşulan konuymuş; aynı zamanda yüzlere tebessüm yerleştiren, gülümseten bir konu.

İlk, orta okul ve lise eğitimini Aydın’da tamamladı. Lisedeyken okul korosuna katıldı. Müzik öğretmeni İhsan Ünaldı aynı zamanda türkü de derlemekteydi ve Dikmen, Aydın Lisesi’nin radyosunda solist olarak şarkı söylemeye başladığında ilk olarak hocasının derlediği bu türküleri söyledi. Ardından da, büyük zorluklarla dinlemeye çalıştığı Kahire Radyosu’ndan öğrendiği Batı müziği şarkılarını (İngilizce olarak) seslendirdi.

Lise çağı bitince Ankara’ya gitti ve burada Ankara Yüksek Ticari İlimler Akademisi’nde eğitimine devam etti. Bu eğitimi sırasında TBMM’de ‘stenograf’ olarak da çalışmaya başladı. Ardından da, ‘sekreter’ yetiştiren bir okulda stajyer öğretmenlik yaptı.

Müzik ile profesyonel olarak ilgilenmeye başlaması İlham Gencer sayesinde oluyor. Gencer, bir çay partisinde tesadüfi olarak Dikmen’i dinliyor ve kendisine bu işe mutlaka profesyonel olarak devam etmesi gerektiğini öğütlüyor. Dikmen, bu ‘öğüt’ sonrası bir ‘şarkıcı’ olmayı ciddi olarak kafasına koyar. Ancak ailesinin bu isteğini engelleyeceğini düşündüğü için evde bundan hiç söz açmaz ve eğitimine ikinci bir üniversite ile devam etmek istediğini söyleyip İstanbul’a gelir, Siyasal Bilgiler’e kaydını yaptırır. Genç Dikmen’in asıl niyeti, müzik dünyasına profesyonel bir giriş yapmak için gerekli bağları kurmaktır. Bunu da Yavuz Özışık ile tanışarak başarır. Ailesinden korktuğu için adını değiştirir ve Parla Nur adını seçerek Özışık ile çalışmalara başlar. Özışık ile yaptığı bir radyo programı sırasında, Türkiye Müzisyenler Sendikası’nda oldukça aktif bir rolü olan Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanışır. Bu tanışma, Dikmen’in hayatını tamamen değiştirecektir. Yüzbaşıoğlu, Dikmen’i dinledikten hemen sonra orkestrasına katılmasını teklif eder. Yüzbaşıoğlu’nun orkestrası oldukça önemli bir orkestradır ve bu orkestrada ‘kadın solist’ olmak Dikmen’in hayal dahi edememiş olduğu bir durumdur.

NİKSARIN FİDANLARI

Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası ile başlayan prova ve çalışmaların ilk sonuçları 1964 yılında yapılan 2. “Boğaziçi Müzik Festivali”nde alınır. Festival jürisi, “En Başarılı Şantöz” olarak Ayla Dikmen’i seçmiştir. Müzik yaşamının henüz baharında olan bir genç şarkıcı için oldukça önemli bir ödüldür bu; Dikmen’in iyi bir ‘yorumcu’ olarak kabul edilmesini sağlayacak, önündeki bütün engelleri kaldıracak, yolları açacak bir ödül. Bu festivalin hikayesi, İletişim tarafından yayınlanan “Hafif Türk Pop Tarihi” adlı kitapta şöyle anlatılır.

“Robert Kolej, ilk defa bir yıl önce düzenlediği Boğaziçi Müzik festivali’nin ikincisini yapmaktadır. Festival tertip komitesi; ‘geçen yılki hata ve düzensizlikleri göz önünde tutarak, sonuçları tayin edecek jüri heyetinin üyelerini büyük bir titizlikle’ seçer. İsim yapmış neredeyse bütün gruplarımızın katıldığı ve iki gün süren bu festivalin sonuçları açıklandığında ise; ‘dünyadaki bütün yarışmalarda olduğu gibi bu neticeleri hem alkışlayanlar hem de ıslıklayanlar’ olur. Pop müziği için ‘dünyada bundan daha saçma ve zırva bir müzik düşünemiyorum, zırtapoz müziktir bu’ diyen Cüneyt Sermet de jüridedir ve pop müzik konusunda, fikirlerini bu kadar aleni bir şekilde dile getirmiş birinin, böyle bir festivalin jürisinde yer almasını herkes yadırgar. Festivalin ikincisinde de epey sayıda ödül vardır. Ayla Dikmen, Başar Tamer ve Salim Dündar’lı Şerif Yüzbaşıoğlu ‘en iyi orkestra’; İlham Gencer, ‘İstanbul’ ile ‘en iyi beste’; Şerif Yüzbaşıoğlu, ‘Eminem’ ile, ‘Türk folklorundan en iyi aranjman’, ‘Fascination’ ile ‘Batı müziğinden en iyi aranjman’ ödülünü alırken, Kanat Gür ve Ergun Özer de, ‘en iyi vokal’ ödüllerini paylaşırlar. ‘En iyi enstrümanlar’ ödülü bu yıl da vardır: Şerif Yüzbaşıoğlu (piyano), Ersin Ünlüsoy (kitar), Muhittin Paydaş (alto saks) ve Metin Altın (tenor saks) arasında pay edilir bu ödüller de. Yani en iyi dört enstrüman ödülünün üçü, en iyi orkestra seçilen Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası’na gitmiştir. Ayla Dikmen’in de ‘en başarılı şantöz’ olduğu bu yarışmada, bir dolu kategoride, ikincilik ve üçüncülük ödülleri bile vardır. Ama ödül sayısının bu kadar çok olmasına rağmen, katılan grupların sayısı o kadar fazladır ki, bazılarının kısmetine hiç ödül düşmez. O dönemin en sevilen ve teklif üstüne teklif alan orkestralarından Şevket Uğurluer Orkestrası bile, ancak ‘en iyi beste’ dalında (‘You’ adlı şarkı ile) üçüncülük ödülü ile yetinmek zorunda kalmıştır.”

Bu festival biter bitmez, gündeme “Balkan Melodileri Festivali”ne Türkiye’nin de katılacak olma ihtimali oturur. Henüz birkaç yıllık maziye sahip bir müzikal tür olan pop müziğimizin, yurt dışındaki ilk imtihanı olacaktır bu festival. Eylül ayında yapılacak olan Balkan Melodileri Festivali’ne gidilecek olma heyecanı bütün orkestraları ve solistleri çok etkilemiştir. Elbette her grup kendisi gitsin istiyordu ama, kararı verecek olan Türkiye Müzisyenler Sendikası’ydı. Sendikanın yönetim kurulu da, Temmuz ayında, 2. Boğaziçi Müzik festivali’nde bütün ödülleri toplamış Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası’nı seçer bu iş için. Karar herkese makul gelmişti; yeni bir yarışma yapılmıyor olduğuna göre, kısa bir zaman önce, derli toplu bütün orkestraların yarıştığı bir festivalde birinci olmuş bir grubu, yurt dışında da bizi temsil etmesi için göndermek son derece yerinde bir karardı. Balkan Melodileri Festivali’nin yapılacağı Eylül ayı yaklaşmaktayken, Türkiye Müzisyenler Sendikası’nın açıklaması herkesi şaşırtır. Sendika, festivale göndermeye karar verdiği Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası’ndan vazgeçmiş ve türlü gruplardan alınan elemanlarla yepyeni bir festival orkestrası oluşturmuştur. Sendika başkanı Muammer Yeşil, festival orkestramızı şöyle açıklar: “Piyanist Selim Özer, tenor saks ve flüt Erol Erginer, gitar Yurdaer Doğulu, kontrbas Alper Feyman ve bateri Vasfi Uçaroğlu…” Orkestranın önüne de, Tülay German, Erol Büyükburç ve Tanju Okan yerleştirilmiştir.

Hem Şerif Yüzbaşıoğlu’nun hem de Dikmen’in çok önemsediği Balkan hayali Türkiye Müzisyenler Sendikası’nın kararı ile gerçekleşememiştir ama bu geçici bir durumdur. Dikmen ve arkadaşları, bir yıl sonraki festivalde Balkanlar’ın yolunu tutacaktır. İkinci kere gidilecek olan bu festivalin hikayesi ise “Hafif Türk Pop Tarihi”ne şöyle yansır:

“1965 yılının Temmuz ayı da, Türk Popu için yoğun geçen bir ay olur. Altın Mikrofon’u ve Boğaziçi Müzik Festivali’ni geçirip gitmiş müzisyenlerimiz, bu sefer de, Balkan Melodileri Festivali’ne ikinci kere gidilecek olmanın heyecanı ile dolup taşmaya başlarlar. Festivale gidecek orkestrayı, yine Türkiye Müzisyenler Sendikası seçecektir. Sendika, o günlerin en önde gelen 15 orkestra şefini toplayıp, onların yardımı ile 2. Milli Orkestra’mızı oluşturmaya çalışır. Geçen yıl Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası ile birlikte gidecekleri açıklanmış ama daha sonra vazgeçilmiş Ayla Dikmen ve Başar Tamer nihayet ‘Milli Orkestra’ kadrosuna dahil edilmiştir. Erol Erginer, Yurdaer Doğulu, Kanat Gür, Alper Feyman, Vasfi Uçaroğlu ve geçen yıl kırılan kalpleri telafi babında Şerif Yüzbaşıoğlu da orkestranın diğer elemanları olarak seçilmiş, Ağustos ayında, Bulgaristan’da yapılacak olan festivale gitmek üzere hazırlıklara başlanmıştır. Hazırlıklar başlar başlamasına ama, ilk başa gelen orkestranın eksilmesidir. Bu yıl dört solist ile oluşturulması tercih edilmiş orkestradan, Kanat Gür, mecburen ayrılır ve orkestrayı, tıpkı geçen yıl olduğu gibi yine üç solistli bir halde bırakır. Kanat Gür, sürekli olarak çalışmakta olduğu mekandan izin alamamıştır. Repertvuar çalışmaları sürmekteyken, geçen yıl yapılan seçim ile bu yılki seçimin karşılaştırılması gündeme kendiliğinden gelir ve ilk açıklama Başar Tamer tarafından yapılır: ‘Geçen yıl seçilmediğimi öğrenince çok üzülmüştüm…’ Muammer Yeşil ise, kimsenin dikkatini çekmemiş bir konuyu açıklar. Aslında Süheyl Denizci de seçilmiştir orkestraya ama işleri nedeni ile gidemiyeceğini bildirmesi üzerine, yerine Erol Erginer alınmıştır… Herkesin, ısrarla başka türkü yokmuş gibi aynı türkülerin peşinden koşması hala devam etmektedir. ‘Kızılcıklar Oldu mu?’, ‘Dere geliyor Dere’, ‘Halimem’, ‘Adanalı’ ve ‘Mühür Gözlüm’ kapanın elinde kalmakta, kimse bunları söylemeye doyamamaktadır. Kimse, ‘türküden bol ne varki, ben kendime başka türkü bulayım’ diye düşünmemekte, ille de birilerinin bulup düzenlediğinin peşinde koşmaktadır. Çok geçmeden, Ayla Dikmen yarışacağı şarkıyı açıklar; sanatçı daha önce kimse tarafından keşfedilmemiş bir türkü ile yarışacaktır: ‘Niksar’ın Fidanları’. Bir zaman geçtikten sonra, sendika, Kanat Gür’ün yerine de bir başka birini bulmaya gayret eder ve Ersin Ünlüsoy’u koyar onun yerine. Bu arada, Kanat Gür Orkestrası’nın kadrosunda olan Erol Erginer de, ‘ya festival ya iş’ ikilemi ile karşı karşıya bulur kendini, patronu gibi yapmaz ve festivali seçer, sendikayı yeni bir problem ile karşı karşıya bırakmaz… Milli Orkestra’mız, vali Niyazi Akı’nın sendikaya verdiği 10.000 liranın yardımı ile gider Bulgaristan’a. 14 Ağustos Cumartesi günü, sabah dokuzda, Taksim’deki ‘henüz bitmemiş opera binası’ önünde buluşur ekip. Bütün ekibin göğsünde ay – yıldızlı bayrak vardır ve hepsi bir örnek (gri takım elbise, beyaz gömlek, siyah kravat) giyinmişlerdir. Kafileye eşlik etmesi için seçilmiş üç basın mensubu bile bu askeri disipline uymuş, onlar da (valinin verdiği paradan karşılanıp karşılanmadığı bilinmiyor olan) aynı kıyafetlere bürünmüşlerdir. On üç ( 10 orkestra + 3 basın mensubu) kişilik kafileyi “gözleri nemli yakınları” geçirmeye gelir, bayrak ve flamalarla süslü otobüs yola düşer. Lüleburgaz, Babaeski geçilir Edirne’ye gelinir oradan da festivalin yapılacağı şehir olan Burgaz’a varılır. Yarışma günü, ekibimiz sahneye büyük bir Bulgaristan bayrağı ile çıkar, Başar Tamer şarkılarının ilk dizelerini Bulgarca söyler, salon da elbette o saniyede alkıştan yıkılır. Puanların toplanabilmesi için, ekibimiz farklı bir bayrak açmıştır bu sefer. Haliyle toplar da. Başar Tamer ‘Çarşıya Kiraz Geldi’, Ayla Dikmen (daha önce ilan ettiği gibi) ‘Niksarın Fidanları’, Erol Büyükburç ise (ani bir manevra ile), ‘Olam Boyun Kurbanı’ adlı şarkıları söylemiş, salonu alkıştan inletmişlerdir. Sonuç yine birincilik olur. ‘Milli Orkestra yine Balkan Birincisi’ başlıkları ile duyurulur bu haber. Artık sık sık, bir yerlerde birinci oluyoruzdur. Orkestramız, döner dönmez; aralarında İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi şehirlerin bulunduğu bir turneye hazırlanır, yarışma şarkılarının derhal plak yapılabilmesi için görüşmeler başlar. Milli orkestramız, ilk konserini de, 6 Aralık günü İstanbul’da, Spor ve Sergi Sarayı’nda verir. Hava Kuvvetleri Dans Orkestrası ve Şevket Uğurluer Orkestrası’nı müteakiben millilerimiz sahneye çıkar ve resmen yer yerinden oynar. ‘4.000 seyirci’ kendinden geçmiştir. Orkestranın solistlerinden Ayla Dilmen’in ‘şahane tuvaleti içinde hakiki bir Türk lokumu’ olduğunu yazar gazeteler.”

İLK PLAK

Dikmen’in festivalde seslendirdiği “Niksarın Fidanları” adlı şarkının plak olarak yayınlanması ise 1966 yılında gerçekleşir. Melodi firmasının yayınladığı bu plak ile birlikte Dikmen’in ünü dört bir yanı saracak, ardından (yine aynı firma ile) ikinci plağını (“Merdiven / Mühür Gözlüm”) yapacaktır… Melodi ile yapılan bu iki plağın çok iyi bir satış grafiği çizmesi, Netfon firmasının Dikmen’e çok iyi şartlarda bir transfer teklifi yapmasına yol açar. Dikmen bu teklifi kabul eder ve listeleri sarsacak plaklarını sırayla bu firmaya yapmaya başlar. Bu plakların ilki “Sensiz Yaşamam / Nereye” adlı plak olur. Plak piyasaya sunulur sunulmaz, Dikmen’in şanssız olduğu konuşulmaya başlanır. Plağın ön yüzündeki “Sensiz Yaşamam” Ajda Pekkan’ın “Sensiz Yıllarda”, arka yüzündeki “Nereye” ise Özdemir Erdoğan’ın “Duyduk Duymadık Demeyin” adlı şarkılarıyla çakışmıştır. Yani Dikmen, Pekkan ve Erdoğan’ın seçtiği yabancı şarkıların aynısını seçmiş ve (Ülkü Aker’in yazdığı) farklı sözlerle tek bir plakta bir araya getirmiştir. Ancak işin başında ‘şanssızlık’ olarak değerlendirilen bu durumun aslında büyük bir şans olduğu kısa bir zaman içerisinde ortaya çıkar. Müzikseverlerin bir bölümü, çok sevilen bu iki şarkıyı iki ayrı plaktan dinlemek yerine tek bir plakta, yani Dikmen’in plağında dinlemeyi tercih etmiştir. Bu ilk plağın arka kapağında da hem kısa bir Ayla Dikmen biyografisine yer verilir, hem de bizzat Ayla Dikmen tarafından kaleme alınmış bir açıklamaya. Sanatçı, Melodi ve Netfon firmaları arasındaki sürede fazla plak yapılmamış olmasını dinleyicisine açıklama zorunda hissetmiştir kendisini: “Türkiye’de yapılan plakların istenilenden uzak olması beni plak yapmama kararını almaya mecbur etmişti. Ancak bugün için böyle bir endişe kalmadı. Artık memleketimizde de plak sanayisi tamamen gelişmiştir. Halkımızın kaliteli ve müzik yönü kuvvetli olan plaklara gösterdiği ilgi aşikardır. Bu nedenledir ki, bu sene plak çalışmalarına başladım. Arzum en iyi parçaları en iyi şekilde sizlere sunmaktır. Hepinize kucak dolusu saygılar,sevgiler…” Dikmen, yalnızca “Yaptığım işe bakarım” diye düşünmemiş ve sosyal sorumluluk hisseden bir sanatçı olarak baskı ve kayıt kalitesinin yeterince iyi olmamasından dolayı plak stüdyolarından uzak kalmaya karar vermiştir işte. Netfon’un bu ilk plak sonrası yayınladığı plak da (“Gençlik Gençlik / Sakın Karşımda Ağlama”) başarılıdır ya, asıl üçüncü plak olan (Mustafa Alpagut’ut iki bestesinin yer aldığı) “Alyanaklım / Yanan Mum” adlı plağın durumu bambaşkadır. Genç ve yetenekli bir müzisyen olan Alpagut, giderek dört bir yanı kuşatmaya başlamış olan ‘Anadolu pop’ akımının içinde gezinen iki şarkı yazmıştır Dikmen’e. Plak her iki yüzü ile büyük bir başarı sağlayacak ancak “Alyanaklım” adlı şarkı, stadyumlara taşınınca kendiliğinden “Yanan Mum”u sollayacaktır. Karacaoğlan’ın bir şiirinden bestelenen “Alyanaklım”ın, “Alma alma yanakları al gibi, boyu uzar gider servi dal gibi…” dizeleri fanatik taraftarlarca takımlarını desteklemek için seçilecek ve Dikmen’in bu şarkısı (hiç şüphesiz sözleri epeyce değiştirilmiş bir biçimde) yıllar yılı ‘tezahürat’ın bir ‘tezahür’ü olarak yankılanır…

KALBİME YAZDIM ADINI

Bu tezahürat döneminin ilk sonucu, Dikmen’i basının vazgeçemediği bir isim haline gelmesi olur. Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan ayrıntılı ve uzun röportajlar, Dikmen’in yalnızca çok iyi bir yorumcu değil aynı zamanda şen ve esprili biri olduğunu da gösterir hayranlarına. Gülmeyi ve güldürmeyi seven, yeri geldiğinde hayatı hafife alabilen ya da onunla dalga geçebilen çok nüktedan biri… Pop müziğin kalbinin attığı Hey dergisinin 17 Mayıs 1972 tarihli sayısında yayınlanan “Ayla Dikmen ile dedikodu yaptık” başlıklı röportajda Dikmen’in anlattığı bir ‘kulis hikayesi’, sanatçının bu yüzünü bütün doğallığı ile gösterir okurlara-hayranlara: “Ünlü klarnetçi Mustafa Kandıralı, geçen gün kuliste bir arkadaşı ile ağız kavgasına tutuşmuş. Kavgaya tutuştuğu kişi en sonunda ‘Sus’ demiş Mustafa Kandıralı’ya, ‘sus arkadaş, senin fonksiyonun ne?’ Susmuş Kandıralı. Ama söz dinlediği için degil, ‘fonksiyon’ kelimesinin anlamını bilmediği için susmuş. Hemen gelip Ayla Dikmen’e sormuş: ‘Affedersiniz, fonksiyon ne demek?’ Olayı gördüğü için atılmış Ayla: ‘Sana fonksiyonun ne dedi değil mi? Çok kötü bir laf söylemiş. Küfür etseydi daha iyiydi.’ Kandıralı sinirlenmiş, kıpkırmızı olmuş birden. Hışımla kavga ettiği arkadaşına dönmüş, bağırmaya başlamış: ‘Fonksiyon da sensin, bilmem ne de sensin Utanmaz adam!..’ Bu arada bir gerçeği de meydana çıkaralım. Adana’daki bir konserde Ayla Dikmen’le nişanlısı Coşkun Erdem’in kanununa karabiber eklemişler. Ünlü kanuncu kanununu çaldıkça karabiberler gözlerine sıçramaya başlamış. Gözlerini kapatmaktan, ovalayıp kırpıştırmaktan o gün doğru dürüst çalamamış sanatçı. Sahneden indikten sonra kıyameti koparmış ama bu muzipliği yapanları bulamamış. Gerçeği bu yazıyı okurken öğrenecek…”

Netfon’a yapılan şarkılar – plaklar birikince, dönemin politikası ya da geleneği gereği Dikmen’in ilk albümü de yayınlanır. Gayet sade olaak (tıpkı Coşkun’un yayınlayacağı ikinci albümde olduğu gibi) “Ayla Dikmen” olarak adlandırılmış ve kapağına daha evvel bir 45’lik üzerinde de oturtulmuş ‘elma şekerli’ bir Ayla Dikmen fotoğrafının oturdulduğu bu LP’ye sanatçının hayranları büyük bir ilgi gösterir. Müzik dünyasının kendisi ise, bu albümün Netfon ve Dikmen arasındaki işbirliğinin son halkası olduğunu düşünür; böyle düşünenler yanılmaz da.

Ama bu albümden hemen önce, Dikmen hayatının geri kalan kısmını boydan boya değiştirecek biriyle, Enis Berki’yle tanışır. Dikmen ve Berki’nin 17 Nisan 1968 tarihinde gerçekleşen bu tanışmalarının üzerinden fazla geçmeden ilişkilerinin ‘ciddi’ bir anlam taşıdığına karar verir ve nişanlanırlar. İkili, çok iyi anlaşacak, mutluluk içinde yüzecek ama her nedense ‘nişanlı olma durumu’nu bir türlü tamamına erdiremeyecek, yani evlenemeyeceklerdir. Dikmen ve Berki’nin nişanlı kalma konusundaki ısrarları, çok sonraları yalnızca müzik dünyasının değil, popüler kültür alanında kalem oynatan herkesin ilgisini çeken bir konu olacaktır. Sözgelimi, dönemin çok satan popüler kültür dergilerinden Ses, yıllar sonra bile bu konuya ilgi gösterecek, bu konudan söz açacaktır. Dergi, 2 Mayıs 1981 tarihli sayısında “Olmaz olmaz demeyin… 1968’de nişan, 1981’de nikah” diye bir başlık atacak ve bu konuyu sayfalarına taşıyacaktır.

“Nişandan nikaha kadar geçen sürenin fazla uzamaması gerektiği yolunda yaygın bir düşünce vardır toplumda. Aradaki sürenin uzaması halinde birçok tatsız olayın çıkacağı sanılır. Ama bu düşüncenin geçerli olmadığını ispat edecek bir çift var sanat dünyamızda: Ayla Dikmen – Enis Berki çifti. Bundan on üç yıl önce tanışmışlardı. Aralarında başlayan candan arkadaşlık, güçlü bir sevgiye dönüşünce de evliliğe giden yolda ilk adımı atmışlar ve nişanlanmışlardı. Ama atılan bu adımın sonu bir türlü gelmedi ve çift yıllar boyu nikah masasına bir türlü oturmadı. Fakat nişanlılıklarını tam bir bağlılık içinde sürdürdüler… Bu başarıyı nasıl gösterdiklerini Ayla Dikmen şöyle anlatıyor: Ben sanatıma bağlı bir insanım. Enis de en az benim kadar çalışmalarıma ilgi gösterdi. Parça seçimime varıncaya kadar her şeyimle ilgilendi. Ayrıca son derece entelektüel bir insandır. Girdiği her gruba kısa sürede uyar. Sorumluluk duygusu çok gelişmiş bir kişidir. Birbirimizden uzak olduğumuz günlerde en az üç kez beni telefonla arar. Bensiz hiçbir yere gitmez ve beni yalnız bir yere göndermez. Bu tutumu dedikodulardan uzak kalmamızı sağladı… Dikmen, ardından da büyük haberi veriyor: Bu yılın sonuna doğru evlenmeyi düşünüyoruz…”

AÇTIK AŞK DEFTERİNİ

Dikmen, ilk albümünün yayınlanmasının ardından Netfon ile yollarını ayırır ve Moda adlı bir firmaya tek bir plak (“Ayrılık Şarkısı / Seninleyim”) yapar. Ardından da asıl ‘altın dönem’ini yaşayacağı Coşkun Plak’a geçer. Müzik dünyamızın büyük ve güçlü firmalarından Coşkun, Ayla Dikmen gibi bir star’ı bünyesine kattıktan sonra hiçbir masraftan kaçınmamış ve yapılacak her plak için büyük bütçeler ayırmaya karar vermiştir. Bu yeni dönemin açılışı da çok şaşaalı bir biçimde yapılır. Ayla Dikmen “Aşk Defteri” ile açmıştır bu yeni dönemini. Fikret Şeneş’in hem duyarlı hem de esprili sözleriyle neredeyse baştan yarattığı bu şarkı, plak olarak yayınlanır yayınlanmaz dillere yerleşir. Dikmen, artık tek televizyon kanalımız olan TRT’nin de çok fazla davet ettiği yıldız durumuna gelmiştir. “Aşk Defteri”nin dillere düşmesi sonucu açılan televizyon kapıları, Dikmen’in daha sonra yapacağı şarkıların da anında yaygınlık kazanmasına yol açar. Başta “Yolcu Yolunda Gerek”, “Kim Dinler Sizi” ve “Anlamadın mı” adlı şarkılar olmak üzere, hemen hemen her Ayla Dikmen-Coşkun ortak çalışması satış rekorları kırar, listeleri alt üst eder. Bu başarı Dikmen’in ikinci albümünün de yayınlanmasına neden olur. Coşkun, hem 45’liklerin görece dağınıklığını telafi etmek, hem de Dikmen’in yaygınlaşan ünü nedeniyle artan talebi karşılamak için Dikmen’in ikinci albümünü yayınlar.

Bu ikinci albüm de, birinci albümde olduğu gibi Dikmen’in 45’liklerinin toparlanmasından oluşturulmuştur. Ama Coşkun’un yayınladığı (ve 45’lik olarak yayınlanmamış birkaç yeni şarkı ile de desteklenmiş) bu albümün dikkat çekici yönü tasarım ve ambalajıdır. Firma, ‘güzel sanatlar’a düşkünlüğü ile bilinen Dikmen’e oldukça zengin, oldukça gösterişli bir albüm kapağı yaptırmıştır; açılır-kapanır üç parçalı bir ambalajdır bu ve üçüncü parça, daha önce hiç rastlanmamış ölçüde temiz ve sağlam bir biçimde kapağın diğer bölümlerine (tabiri caizse, bir anahtarın bir kilide girişi gibi) eklenmekte-yapışmakta ve albüme bir ‘hatıra defteri’ havası vermektedir.

Dikmen, 1978 yılında son 45’liği “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım”ı yapar. Sanatçı çok ünlü, çok popülerdir ama Türk popu genel bir durgunluk yaşamaya başlamış ve bu durgunluk 45’lik satışlarının düşmesine yol açmıştır. “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım” büyük bir hit haline gelmiş olmasına rağmen, bu plak sonrası Dikmen yeni bir single yapmaz. Dönem artık ‘çiğ köfte’li basın toplantılarıyla tanıtılan ‘taverna – fantezi’ ağırlıklı plakların baş köşeye kurulduğu bir dönemdir ve Dikmen, tam da kendisinden beklenebileceği gibi bu yeni dönemi uzaktan izlemek için köşesine çekilir. Ancak şarkı söyleme aşkı Dikmen’in peşini bırakmaz ve 45’lik değil ama bir albüm hazırlığına başlar. Yeni albümün büyük bir kısmı yeni şarkılardan oluşacaktır. Coşkun’un, düzenlemelerini (en azından büyük bölümünü) Mustafa Özkent’e emanet ettiği ve “Göz Bebeğim” olarak adlandırılmış) bu albüm, yayınlanmasıyla birlikte büyük gürültü koparır. Dikmen’in Coşkun’a yaptığı son 45’lik (“Onu Bunu Bilmem Kararlıyım/İlk ve Son Aşkımsın”) dışında geri kalan şarkıların hepsi yenidir, ilk defa duyulmaktadır. Dikmen ve ekibi, belli ki çok sıkı bir repertuar çalışması sonrası stüdyoya girmiştir. Albümdeki şarkıların büyük bir kısmı (başta açılış şarkısı olan “Zehir Gibi Aşkın Var” olmak üzere) dillere düşer, sevilir. Bu da, Dikmen’in müzik dünyamıza sunduğu bir başka yenilik hatta ‘reçete’ olur: Evet, 45’likler tarihe karışmak üzeredir ama bu müziğin ya da şarkı söylemenin sonu değildir. Sıkı şarkılarla örülmüş bir albümle de, 45’liklerin yokluğu telafi edilebilecek, hit şarkı yaratılabilecektir.

OLACAK OLACAK

Ama bu albüm sonrası her şey (80’li yıllar boyunca) düzgün ya da yolunda gitmez. Ülke derin bir karanlığa gömülmüş ve bu karanlıkta ‘müzik’ (en azından pop müziği) derinlerde bir yerlere itilmiş, raflara kaldırılmıştır. Bu yeni ‘durum’ da, ne Ayla Dikmen’in ne de diğer müzisyen ve yorumcuların değiştirebileceği bir şeydir. Siyasi yapının düzelmesini, en azından ‘makul’ bir yola girmesini beklemek dışında kimsenin elinden bir şey gelmemektedir.

‘Müzik’ adına her şey, bir zaman sonra bir şekilde düzene girecektir de. 80’li yılların sonuna doğru genç şarkıcıların açtığı yeni bir sayfa sonrası Türk popu yeniden dalgalanacak, dalgalar birkaç yıl içinde bir fırtınaya dönüşecektir. Ancak ne yazık ki, bu yeni açılan dönemde Dikmen yeni bir şeyler yapmaya fırsat ya da imkan bulamayacaktır. Sanatçı, o uzun ve bitmek bilmez bekleme zamanlarında ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşmaya başlamış ve bu boğuşma sırasında ister istemez müzik ve şarkılar Dikmen’in hayatında geri plana düşmek zorunda kalmıştır.

20 Ağustos 1990.

Dünya güzeli bir insan, yaşamı boyu müziği ve şarkılarıyla hayatımızı değştiren-renklendiren bir yorumcu ‘elveda’ der bu dünyaya.

Geriye de şarkılar kalır. Her zaman, hepimiz için çok şey demek olan, çok şey anlatan, bizi biz yapan, değiştiren-dönüştüren şarkılar.

Evet sevgili Ayla Dikmen.
Siz ‘onu bunu’ bilmeden hep kararlı, hep haklıydınız.
Doğru şarkılar seçtiniz, emsalsiz müzisyen ve orkestralar ile çalıştınız, ‘şarkı söylemeyi’ çok ciddiye aldınız, hemen hemen her şarkınız ile genç müzisyen ve yorumculara örnek oldunuz, ‘doğru yol’u tarif ettiniz.

Pop müziğimiz bugün önemli yerlere geldiyse bunda sizin de payınız var, büyük bir payınız. Bize bıraktığınız (ve tepeden tırnağa yetenek ile donanmış Sadun Ersönmez’in günümüze taşıdığı) şarkılarınız her şeyi bütün açıklığıyla anlatıyor zaten. Vefalı yeğeniniz Meltem Çelebioğlu’nun çaba ve desteği ile ortaya çıkmış bu ‘hazine’ sayesinde uzun yıllar anlatmayı da sürdürecek.

Siz, güllerin-çiçeklerin, bizim buralarda adını dahi bilmediğimiz bin bir ağacın arasında rahat olun, rahat uyuyun sevgili Ayla Dikmen.

“Aşk Defteri” yeniden açılıyor; şarkılar bundan sonra da sizi söyleyecek.

Biyografiyi yazan Sn. Naim Dilmener’e teşekkürlerimizle…

Sabahat Akkiraz

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1955’te Sivas’ta doğan Türk Halk Müziği’nin başarılı yorumcusu Sabahat Akkiraz, ilk olarak ailesinde müzikle uğraşanlardan etkilendi. Akkiraz’ın sanata yönlenmesine ise ilkokul öğretmeni öncülük ederek, baba Akkiraz bu konuda ikna etti. Böylece, Sabahat Akkiraz, daha 13 yaşında Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın sazları eşliğinde ilk 45’lik plağını Mahmut Erdal ile çıkardı.

Aynı yıl ailesiyle birlikte Almanya’ya yerleşen Akkiraz, orta ve lise eğitimini bu ülkede tamamladı. Bu süreçte müzikten hiç kopmayan sanatçı, ustalarım dediği; Feyzullah Çınar, Aşık Daimi, Davut Sulari ve Muhlis Akarsu ile tanıştı ve desteğini gördü. 1983 yılında ilk profesyonel albümü “Şafak Söktü”yü Musa Eroğlu ile yaptı. 1985 yılında İstanbul’a taşınan Akkiraz, aynı yıl Arif Sağ ile çalışmaya başladı ve ikili beraber bir çok albüme imza attı.

Albümlerinde çoğunlukla kendi derlediği türküleri, deyişleri ve uzun havaları seslendirdi. Seslendirdiği derlemeleri dışında yüzlerce derlenmiş eseri de arşivinde bulunmaktadır. 1996 yılında London Jazz Festivaline davet edilen usta sanatçı, Grand Union Orchestra ile Echoes From Anatolia (Anadolu’dan Yansımalar) projesini hazırladı ve başta London Jazz Festivali olmak üzere Londra, Dublin ve Glasgow da 10 konser yaptı. Bu çalışma aynı zamanda bir halk müziği sanatçısının jazz ve türküler üzerine hazırladığı ilk uluslararası proje olması açısından da önemlidir.

1999 yılında Queen Elizabeth Hall’de “Womens of Tradition’’ projesinde Türkiye’yi temsil eden Akkiraz, aynı yıl Echoes from Anatolia konserleri Redgold Music tarafından kaydedildi ve tüm dünya da satışa sunuldu. 2000 yılının Şubat ayında Fransız Kültür Bakanlığı tarafından Fransa’ya davet edildi ve 11 Subat 2000’de Cite de la Musique Paris’de, 13 Şubat 2000’de Dieppe Ulusal Sahne’de, 15 Şubat 2000 tarihinde de Saint Claude Şehri kültür merkezinde 3 konser verdi.

Aynı yılın Haziran ayında Lyon da “Doğu Festivaline” çağırılan Akkiraz, 25 Kasım 2000’de Etnik müziğin mabedi kabul edilen “Theatre de le ville” de konser verdi. Fransız-Belçika ortak yapımı olarak hayatı ve çalışmaları belgesel yapıldı ve bu belgesel Mezzo ve Muzzik adlı tv kanallarında yayınlandı. 2001 Şubatında Hollandalı ünlü şanson şarkıcı Jasperina De Jong ile 5 konserlik Hollanda turnesi yaptı. 31 Mart-1 Nisan tarihlerinde Brezilyanın Sao Paolo kentinde iki konser veren Akkiraz, türküleri ilk defa Güney Amerika’ya okyanus ötesine taşıdı.

Nil Karaibrahimgil

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Türk pop müziğinin kimliğini yeniden tanımlayan genç müzisyen Nil Karaibrahimgil, 1976 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Babası Suavi Karaibrahimgil müzikomani şarkısıyla tanınır. Sanatçının amcası Selami Karaibrahimgil, Modern Folk Üçlüsü’nün elemanlarındandır ve Türkiye Turizm Ateşesidir.

Nil Karaibrahimgil, 1998 yılında part-time olarak Reklamevi’nde reklam yazarı olarak çalıştı. 2000 yılında da B.Ü. Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Hüner margarin ve first duo sinema reklamlarıyla Kristal Elma Ödülü’nü aldı. Ayrıca “Shoei” ilanıyla da başarı ödülü aldı. Turkcell Hazır Kart “Ben Özgürüm”, Bellona “Bellonayla Bellonayla”, Algida “Aşkımla Erir misin”, “Trendy&Friendly “Trendy&Friendly” jingle’larını yaptı.

Turkcell’in Hazırkart reklamlarında oynayan Nil Karaibrahimgil, 2002 yılında Ozan Çolakoğlu’yla “Nil Dünyası” adlı ilk albümünü müzikseverlerin beğenisine sundu.

Beyazıt Öztürk

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1969 Bolu doğumlu olan Beyazıt Öztürk, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunu. Okurken radyoculuğa heves etti ama, ona “sen ‘r’leri söyleyemiyorsun, en iyisi mi sen hiç konuşma sadece program hazırla” dediler. Buna rağmen Beyazıt şansını denedi ve program sundu. “Beyaz” ismini ilk olarak arkadaşlarıyla birlikte “Gına” isimli siyasi içerikli bir mizah dergisi çıkarırlarken kullandı. Eskişehir’de geçirdiği 7-8 aylık dönem içinde iki heykel, iki seramik, bir karikatür sergisi açtı ve bir karma seramik sergisine katıldı. Radyoculuğa Eskişehir’de başladı.

Eskişehir’den İstanbul’a uzanan şöhret yolu böylece açılmış oldu.

İstanbul’da Klas Fm’den gelen teklif üzerine bu mesleğe profesyonel olarak giriş yaptı. Number One TV’de ve Kanal 6’da çeşitli televizyon programları, Kanal D ve Star televizyonlarında Beyaz Show, TRT’de 5+1 Şans Topu sunuculuğu, Kanal D’de Aileler Yarışıyor yarışması sunuculuğu, Best FM ve Radyo D’de radyo programları yaptı. Konuk oyuncu olarak yer aldığı “Dansöz” filmi dışında “Nihavent Mucize” adlı sinema filminde, “Biz Size Aşık Olduk” ve “Karım ve Annem” adlı televizyon dizilerinde rol aldı.

Çeşitli reklam ve kliplerde de yer alan Beyazıt Öztürk, Aktüel Dergisi’nde “Kardan Adam” başlığı altında köşe yazıları yazdı. Talk Show’u kendisine pek çok ödül kazandırdı.

Beyaz “r” özürlü bir sunucu, şovmen ve türkücü ama aynı zamanda çapkın da… Sürekli sevgili değiştirmesiyle ve annesine olan düşkünlüğüyle tanındı.

Standup’ı deneyen ve bu konuda da ülkenin ilk üçü arasına giren Beyaz sinemada da şansını denedi ve Türkan Şoray’la “Nihavent Mucize”de başrolü paylaştı.

Filmleri (7)
Film Adı, Yılı, Karakter Adı
Nihavend, Mucize, 1997 
Dansöz, 2000, Taksi Şoförü
Sır Çocukları, 2002, Beyaz
Biz Size Aşık Olduk, 2002, Cem
Karım ve Annem, 2004, Levent
O Şimdi Mahkum, 2005, Beyaz
Karagöz ile Hacivat Neden Öldü?, 2005, Hacivat

Kelly Osbourne

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Heavy Metal’in efsane ismi Ozzy Osbourne ve Sharon Osbourne’ın kızı olan Kelly Osbourne, 27 Ekim 1984’te İngiltere’de dünyaya geldi. MTV’nin izlenme rekoru kıran show’u “The Osbournes” ile yıldızı parlayan Kelly, farklı imajı ve tarzıyla, 2002 yılında en çok konuşulan gençlik idollerinden biri oldu. 2002 yılında, 17 yaşındayken, MTV Sinema Ödülleri’nde sahneye çıktı ve bir Madonna klasiği olan “Papa Don’t Preach” şarkısını söyleyerek dikkatleri üzerine çekti.

Ardından ilk albümü “Shut Up”ı 2003 yılında çıkardı. Albümde 12 rock’l roll parçasına yer verdi. MTV’nin izlenme rekorları kıran “The Osbournes” programı Osbourne ailesi’nin hayatını en küçük ayrıntısına kadar ekranlara aktarıyor ve çılgın ailenin marjinal yaşantısını gözler önüne seriyor. Evin reisi ünlü rock yıldızı Ozzy Osbourne ve Sharon Osbourne’ın kızı olan Kelly de, en az ailesi kadar farklı bir kişilikte. Dizinin başarısı sayesinde 20 bölümlük yeni bir kontrat imzalandı ve “Pocket Boks” ile iki kitaplık 2 milyon değerinde bir anlaşma yapıldı.

Kelly Osbourne, ünlü klasik Alice Harikalar Diyarında’dan (Alice in Wonderland) esinlenen “Malice in Sunderland” adlı filmde başrol oynayacak.

 

 

Mariah Carey

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

150 milyonluk albüm satışı ile gelmiş geçmiş en çok satan kadın şarkıcı unvanına sahip olan Mariah Carey, 27 Mart 1970’de, yarı Venezuellalı, yarı Afrika kökenli bir babanın ve İrlandalı bir annenin en küçük çocukları olarak dünyaya geldi. Fakir bir çocukluk geçiren Mariah Carey, henüz üç yaşındayken annesi ve babası ayrıldı ve üç kardeşten en küçüğü olduğu için annesinin yanında yaşamını sürdürmeye başladı. Küçük bir çocukken sesini farkeden annesi sayesinde müzik eğitimi almaya başlayan sanatçı, liseyi bitirene kadar amatör olarak müzik çalışmalarını sürdürdü. Liseyi bitirdikten sonra da profesyonel olarak çalışmak için Manhattan’a yerleşti.

1990 yılında demo kasedini bir partide Sony Music’in sahibi Tommy Mottola’ya dinlettiren Carey, Mottola’nın sesine hayran olması ile aynı yıl ilk albümü “Mariah Carey”i çıkarttı. İlk albümünün başarısının ardından 1992’de “Emotion” albümünü çıkaran sanatçı,hemen ardından da 1992’de “MTV Unplugged” ile tüm dünyanın tanıdığı bir isim oldu. Sanatçı, üçüncü albümü “Music Box” ile tüm listeleri alt üst etti ve bu albümle 20 milyon satış yaparak ulaşılması güç bir rekora imza attı.

Unutulmaz şarkılarla zirveye çıkan sanatçı, 1993 yılında Sony Music’in sahibi Tommy Mottola ile dünya evine girdi fakat bu evlilik beş yıl sürdü ve çift 1998 yılında boşandı. Boşandıktan sonra “Butterfly” albümünü yayınlayan sanatçı, müziğinde R&B’nin yanında funk ve Hip-Hop öğelerine de yer vererek müziğinin yapısını değiştirdi. 80 milyon sterlin karşılığında Sony Music’ten ayrılıp Virgin ile beş albümlük bir anlaşma imzalayan Carey, aşk hayatındaki ikinci darbeyi üç yıllık sevgilisi Latin pop yıldızı Luis Miguel’den ayrılarak yedi.

1998 yılında Celine Dion, Whitney Houston, Aretha Franklin ile “Divas” konserlerine katılan Carey, yine o yıl “Glitter” albümünü sürdü piyasaya. Albüm, Carey’nin 80’lerde ünlü bir şarkıcı olmaya çalışan ‘Billie’ adındaki bir genç kızı canlandırdığı aynı adlı filmin müziklerinden oluşuyordu. Carey’nin, kendi yaşamöyküsünden esinlenilen ‘Glitter’daki performansı eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu. Filmin soundtrack’i niteliğindeki albüm, plak şirketine 25 milyon sterline mal olmuş, ama dünya çapında sadece 2 milyon kopya satmıştı. Virgin, ‘Glitter’ın başarısızlığı üzerine 35 milyon sterlin karşılığında Carey ile arasındaki beş albümlük sözleşmeyi feshetti.

Virgin’den ayrılarak, Universal’ın bünyesinde “MonarC” adlı kendi plak şirketini kuran sanatçı, kariyerinin dokuzuncu albümü olan ‘Charmbracelet’i 2002’nin sonunda kendi kurduğu plak şirketinden çıkardı. Albümde, sanatçıya ünlü hip hop’çılardan jay-Z, Cam’ron ve Missy Elliott gibi isimler destek verdi.

Oya Küçümen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Oya Küçümen 24 Ağustos 1966 tarihinde İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Fransızca-İngilizce bölümü mezunu olan sanatçı, Çocuk tiyatrolarında çalıştı, müzikallerde oynadı. Müzik çalışmaları nedeniyle küçük yaşta başladığı seslendirme çalışalarına 1985’te ara verdi. Eşi Bora Ebeoğlu’yla birlikte Oya-Bora Gurup Denk ikilisi olarak tanındı. Beş albüm çıkardılar. Son albümü 1999 da çıktı. 1998 yılından bu yana yeni albüm çalışması yapmayan sanatçı, bu ara dönemde dublaj çalışmalarını sürdürdü.

2007 nisan ayında yeniden eşiyle (Bora Ebeoğlu) birlikte konserler vermeye başladı.

Süper Baba dizisindeki Bana bir masal anlat baba / içinde İstanbul olsun şarkısıyla sevenlerinde önemli bir yer edinmiştir.


Oya KüçümenOya ve Bora yeniden sahnede

90 gençliğinin idol sanatçılarından Oya ve Bora, 7 yıl aradan sonra ilk konserlerini verdi.

24 Nisan 2006 Pazartesi günü saat 20.00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçeklen konserde, ikiliye İncesaz Grubu eşlik etti.


Filmografisi
Hırçın Menekşe (film müziği) – 2003
Sevimli Dinazor (Seslendirme) – 2006
Kuruntu Ailesi – 1986
At Gözlüğü – 1978
Batı Yakasının Hikayesi
Hüsnü Kuruntu

Rol aldığı tiyatrolar:
AÇT Çocuk Tiyatrosu
Şan Tiyatrosu
İstanbul Sanat
Rol aldığı oyunlar:
Batı Yakasının Hikayesi
Tv’de uzun süre devam eden Hüsnü Kuruntu adlı dizide oynadı.
Seslendirdiği ünlüler:
Çocuk sesleri denince akla hep o gelir.
Webster’i,
Rugrats (Tom)
Star Wars (Anakin)
Hey Arnold’ta Arnold’ı
Deniz Kızı (çizgi müzikal)Ariel Dora, Tombikler’de seslendirme yaptı.


Grup Denk
Oya-Bora, Oya Küçümen ve Bora Ebeoğlu çiftinden oluşan müzik grubudur. Grup Denk adıyla müzik piyasasına girmişlerdir.

Grup Denk ve müzik yarışmaları
İkili ilk kez 1987 Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Finali’nde Melih Kibar’ın bestesi Paydos ile katılarak 2. olmuşlardır. İlk büyük başarıyı 1987 Kuşadası Altın Güvercin Şarkı Yarışması’nda seslendirdikleri “Tasvir-i Şikayet” adlı şarkıyla elde etmişlerdir. Bu şarkı yarışmada 5. olup Çiğdem Talu Özel Ödülü’nü kazanmış ve kısa zamanda popüler olmuştur.

Aynı yıl ilk albümleri “Seninle Beraberim/Akvaryum” Erdal Kasetçilik’ten piyasaya çıkmıştır. 1988 yılı Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Finali’nde Turhan Yükseler’in bestesi “Onikiden” ile bir kez daha ikinci olsalar da artık bütün Türkiye tarafından tanınmışlardır. Aynı yıl Uluslararası Çeşme Şarkı Yarışması’na “Onikiden”in İngilizce versiyonu “Target Twelve” ile katılmışlardır. 1989 Eurovision Türkiye Finali’nde Turhan Yükseler’in “Aşk-ı Memnu” adlı bestesiyle yarışmışlar ancak dereceye girememişlerdir. 1989 Kuşadası Altın Güvercin Şarkı Yarışması’nda Levent Çoker’in “Gerçek Aşk” adlı şarkısını seslendirmişler, Bora’nın bestesi “Aldırma”yı ise Oya, solo olarak seslendirmiştir. 1990 Eurovision Türkiye Finali, katıldıkları son Eurovision olmuştur. Bu yarışmada Bora’nın sözlerini yazdığı Turhan Yükseler’in bestesi “Serseri Aşık”ı Oya solo olarak seslendirmiş ancak 4 yıl üst üste katıldıkları yarışmada Avrupa Finali’ne gitme hakkını elde edememişlerdir. O dönemde ulusal müzik yarışmalarının müdavimi olarak anılan ikili 1990 Kuşadası Altın Güvercin Şarkı Yarışması’nda Bora’nın bestesi “Nerdesin” ile 3.lük ödülü olan “Bronz Güvercin”i kazanmışlardır. 1990 yılının sonunda gelen ve Elenor Plakçılık’tan çıkan ikinci albüm “Tiryaki”de Tasvir-i Şikayet’in yeni versiyonunu da seslendirmişlerdir. Bu albümden sonra Şahin Özer Kasetçilik’e geçmişlerdir.

Oya-Bora dönemi
1993 yazında çıkardıkları “Seni Bana Yazmışlar” adlı albümde ilk kez Grup Denk yerine “Oya-Bora” adını kullanmışlardır. Bu albümden “Seni Bana Yazmışlar”, “Ara Beni” ve Goran Bregoviç’in Çingeneler Zamanı film müziğine Türkçe söz yazarak seslendirdikleri “Sevmek Zamanı” adlı şarkılarıyla en popüler dönemlerine ulaşmışlardır.

1995 yılı Ocak ayında çıkarttıkları “Saraylı” albümü ile başlayan farklı tarz arayışları, bir önceki albümün başarısını getirmemiştir. 1997’de gelen “Aşk, İhanet vs.” adlı albümün çıkış şarkısı “Yalancı Sevgilim” yaz dönemi boyunca listelerde yer alsa da ikili 1993’teki başarıyı tekrarlayamamıştır.

Aria dönemi
Halen “Aria” ismi ile dizi müzikleri yapmaktadırlar.

Albümleri
Seninle Beraberim/Akvaryum (1987)
Seninle Beraberim
Aşk Kavgam Şimdi
Var Mısın ?
Akvaryum
Ateşle Oyun
Bizim Gibiler
Al Beni Dansa
Sensiz Olmaz
Kelimeler Fazla
Aşka Aşığım
Bana Yeter
Tasvir-i Şikayet

Tiryaki (1990)
Tiryakin Oldum
Şu Adamlar Anne
Karşı Koyma
Her Şey Boş
Bir Şans Daha
Onikiden
Tasvir-i Şikayet
Ay Işığı
Farketmez
Nerdesin ?
Ölmek İstedim

Seni Bana Yazmışlar (1993)
Seni Bana Yazmışlar
Ara Beni
Gurbette
Ayrılık Zamanı
Sevmek Zamanı
Miskin
Ah Yabanım Benim
Bugün Baharsa
Aşka Feda
Aşk Yarınsız

Saraylı (1995)
Saraylı
Yarısı Senin
Sevdikçe
Gel Vefasız
Belli Belli
Tango İstanbul
Gönül Kaçanı Kovalar
Kıskanır Seni
Neyi Neyle İyi Böyle
Kötü Çocuk
Ben Birim Sen Sıfırsın
Herşeye Hazırım Seninle

Aşk, İhanet, Vs. (1997)
Ölene Kadar
Yalancı Sevgilim
Veda Çeker Kürekleri
Böyle Ağlama
Bu Benim Kalbimi Kırar
İhanetin Oyunu
Bana Bir Masal Anlat Baba
Cennet
Kendine Ağla
Bugün Bir Yara Aldım

Serdar Ortaç

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

İstanbul’da doğdu. İlk öğretimini Kocamustafapasa’da ve ortaokul öğretimini Suadiye Lisesi’nde tamamladı. Haydarpaşa Meslek Lisesinde torna-tesviye bölümünde liseyi bitirdi. Yüksek öğretimine Bilkent Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı Bölümünde başladı. Fakat tahsilini tamamlamadan üniversiteden ayrıldı.

   1993 yılında istanbul’da özel radyolarda program yapımcısı ve sunucu olarak çalıştı. Programlarını dinleyen bir plak yapımcısı tarafından Raks müzik şirketi ile anlaşma yapması teklif edildi. Böylelikle o gune kadar yazdıgı şarkılarını, kendi sesi ile seslendirme şansını yakaldı ve ilk albümünü yaptı.

   1994 yılında ilk albümü “Aşk İçin-Karabiberim” ile müzik dünyasına merhaba dedi.
   1996 yılında ikinci albümü olan “Yaz yağmuru“nu yaptı. Bu albümün tamamını ispanyolca seslendirdi.  Meksikada bir albüm yaptı. Daha sonra Türkiye’de de bu albümü, ispanyolca bir single olarak hazırladı.

   1998 yılında üçüncü albümü “Gecelerin Adamı” piyasaya çıktı.
   2000 yılında dördüncü albüm calısması “Bilsemki 2000” piyasaya  çıktı.
   2002 yılında beşinci albüm  “Okyanus”   piyasaya çıktı.
   2004yılında altıcı albüm “Beni Unut/Çakra”  satışa sunuldu.

  Ödülleri :

 1994 Kral tv Video Müzik Ödülleri – En iyi çıkış yapan sanatçı

 1997 Milliyet Yılın En Sevilen Şarkısı – Padişah

 1999 Hürriyet Altın Kelebek – Yılın en başarılı sanatçısı.

 2000 Kral tv Video Müzik Ödülleri – Pop Müzik en iyi erkek sanatçı

 2003 Radyo ve TV Oscarları – En iyi Show Programı : Serdar Ortaç’la Hep Beraber

Eminem

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Gerçek adı Marshall Mathers olan Eminem, 17 Ekim 1972’de ABD’nin Kansas City eyaletinde dünyaya geldi. Fakir bir çocukluk geçiren Eminem, 12 yaşındayken annesi ile Detroit’in doğusuna taşındı. İki-üç ayda bir okul değiştirmek zorunda kalması ona arkadaş edinmek, beladan uzak durmak ve mezun olmak konularında büyük zorluklar çıkarıyordu. Tüm bunlara karşılık, rap Eminem’in tesellisi oldu. Daha sonrasında okulu bırakmasına ve bir çok asgari ücretli full-time işte çalışmasına rağmen, müzikal anlayışı hiç değişmedi.

14 yaşında sahneye çıkmaya başladı ve Motor City ikilisi Soul Intent’in bir üyesi olarak ün saldı. İlk solo albümünü 1996’da bağımsız plak şirketi Infinite’den çıkardı. Eminem ilk albümü hakkında “Infinite benim için rap stilimin nasıl olacağını, kendimi nasıl sunacağımı belirlememe yarayan bir albümdü” şeklinde konuşuyor. Infinite’e gelen tepkilerden büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Eminem, daha sonra “Slim Shady EP” adını alacak albüm üzerinde çalışmaya başladı. Yerel müzik endüstrisindeki kişilikler ve hayatın içindeki sahtekarlıklar hakkında bir çok yıkıcı söz ürettikten sonra hip-hop’un zor beğenen alemine girmesini sağlayacak müziğe ulaştı.

O günler için Eminem “Kaybedecek hiç bir şeyim yoktu; fakat bir şeyler kazanabilirdim,” şeklinde konuşuyor. “Kendim için bir albüm yaparsam ve benim hoşuma giderse başarırdım. Eğer yapamazsam, prodüktörler yapmaya çalıştığımız tüm rap olayından vazgeçeceklerdi. Ben de duymak istediğim bir şeyler yaptım. The Slim Shady EP’de benim hakkında kötü konuşan herkese cevap verdim.”

Artık albümleri hip hop dünyasında bomba etkisi yaratmıştı. Eminem’in sadece kendine özgü rap stil değil, derisinin rengi de ilgi çekmişti; artık o rap müziğin ‘yeni beyaz’ umuduydu. 1997’de Los Angeles’te düzenlenen Rap Olimpiyatları’nda ikinci sırayı aldı. Bir efsaneye göre, Dr. Dre Eminem’in demo kasetini, Interscope plak şirketin sahibi Jimmy Iovine’in garajında yerde bulmuş ve dinledikten sonra çok etkilenmiş. Ancak Dre; Eminem 1997’de Los Angeles’ta düzenlenen Rap Olimpiyatları’nda ikinci olana dek onunla anlaşma yapmadı.

Slim Shady albümü 1999’da “My name Is” parçasının yarattığı büyük gürültü eşliğinde piyasaya çıktı. Albüm bir yıl içinde üç kez platin plak kazandı. Eminem bu albümüyle bir yandan büyük bir başarı elde ederken, bir yandan da çok sert eleştirilere maruz kaldı. Şarkı sözlerindeki ve konserlerindeki küstah tavrı, başta ailesi olmak üzere birçok kişiyi rahatsız etti. 2000’in yazında çıkan “The Marshall Mathers LP”, Eminem’in hem ününü, hem aldığı tepkileri perçinledi. Özellikle eşcinsellerin büyük öfkesini çeken bu albüm, iki haftada iki milyon satarak tarihin en hızlı satan rap albümü unvanını kazandı.

Eminem, 2002 yılının Haziran ayında dördüncü albümü “Eminem Show”u piyasaya sürdü. 1999’da en iyi solo rap dalında ve en iyi rap albümü dalında iki Grammy ödülü kazandı. 2001’de buna üç Grammy daha ekledi. Eminem, BBC’ye verdiği demeçte, “son yıllarda çok tükendiğini, artık daha sakin işler yapma zamanının geldiğini” belirtti. Ünlü şarkıcı, “Hep ön planda olmak istemiyorum. Yapımcı olarak isim yapmak ve arkama yaslanmak istiyorum” diye konuştu.

Çevirdiği “8 Mil” filminde kendi hayatını oynamasına ve filmin başarılı olmasına rağmen, oyunculuktan zevk almadığını söyleyen Eminem, başkasının koyduğu kurallara uymak zorunda kaldığını söyledi ve film setini hapishaneye benzetti. Ünlü rapçi,“8 Mile” filmi için yapılan ‘Lose Yourself’ şarkısıyla, 2003 yılında gerçekleştirilen 75. Akademi Ödüllerinde ‘En İyi Şarkı’ Oscarının sahibi oldu.

Eminem, kızı Hailie Jade Scott için de istediği tek şeyin, ileride normal ve düzenli hayat sürmesi olduğunu ifade etti.

Bendeniz

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

25 Temmuz 1973 yılında İsviçre’de doğan Bendeniz (Deniz Çelik), Erenköy Kız Lisesi’nden mezun oldu. Lise öğreniminin ardından tekrar İsviçre’ye dönerek iki yıl boyunca büro işleri alanında bir meslek yüksekokuluna devam etti. Bir süre Türkiye’nin ilk bayan futbol takımı Dostlukspor’da oynadı. Bu dönemde yapmış olduğu bestelerini somut bir çalışmaya dökmek üzere bir takım olanaklar aramaya başladı.

Bir arkadaş toplantısı sırasında tesadüfen orada bulunan Raks Müzik Yapım’dan bir yetkilinin kendisini dinlemesiyle şöhret kapısı aralanmış oldu. Raks ile anlaşarak 3-4 aylık yoğun bir çalışmanın ardından kendi adını taşıyan ilk albümünü çıkardı. Düzenlemelerini Garo Mafyan’ın yaptığı albümden ilk klip, “Ya Sen Ya Hiç” adlı parçaya çekildi. Neslihan Yargıcı’nın hazırladığı ilginç kostümüyle müzikseverlerin hafızalarında “Abajur Kız” olarak yer alırken, albüm, bir milyona yaklaşan tirajıyla büyük başarı kazandı.

Diğer yandan “Ya Sen Ya Hiç” adlı klibiyle, dünyanın en büyük müzik televizyonlarından biri olan MTV’nin düzenlemiş olduğu yarışmanın Türkiye elemelerinde dört iddialı klibi geride bırakarak Avrupa elemelerine katılmaya hak kazandı. 19 ülkeden 19 klibin yer aldığı yarışmada Türkiye’yi temsil ederek 11. sırada yer aldı. Bu arada Harun Kolçak’la biraraya gelerek “Biz” adlı bir single çıkardılar. İlk albümün kazandığı başarının ardından “Bendeniz II” adlı ikinci albümünde de Türkiye’nin sayılı müzik adamlarıyla çalıştı. Harun Kolçak, Emel Müftüoğlu, Demet Sağıroğlu, Ümit Sayın gibi isimlerin vokalleriyle destek olduğu albümün düzenlemeleri Ozan Çolakoğlu, Murat Yeter ve yıllar önce kaybettiğimiz değerli müzik adamı Onno Tunç’un elinden çıktı.

İlk albümünde olduğu gibi bu albümde de oniki şarkıdan onbirinin söz ve müziğini yazdı. İlkine kıyasla daha hareketli ama yine batı normlarına yakın parçaların yer aldığı albümden “Gönül Yareler İçinde”, “Neler Olacak” ve “80 Günde Devr-i Alem” adlı üç parçaya klip çekildi. 1996 yılında çıkardığı “Bendeniz III”de bu defa temposu yüksek parçalar yer aldı. Söz ve müzikleri tamamen Bendeniz’e ait albümün düzenlemelerini Murat Yeter ve Ahmet Özden yaptı. İlk video klip “Turnayı Gözünden Vurdum”a çekilirken bir de ilke imza atıldı. Klip çekilmeden önce albümdeki dört parçanın kırkaltı saniyelik miksine ilginç görüntülerle süslü bir tanıtım filmi çekilerek medya kuruluşlarına dağıtıldı.

Kısa sürede edindiği tecrübeleri iyi kullanan sanatçı, vokalistliğini de yapan Volkan’ın “Ve Volkan” isimli albümünün prodüktörlüğünü üstlendi. Biri dışında albümdeki tüm parçaların söz ve müziklerini yazan Bendeniz, iki parçada da Volkan ile düet yaptı. Bu parçalardan “Adını Ben Koydum”un klibinde de yer alarak Volkan’a destek verdi.

İki senelik ayrılığın ardından 1998 yılı başında, “yaşanmış ve ilelebet yaşayacak olan tüm aşklarına” adadığı dördüncü albümü “Bendeniz’den”, daha canlı ve romantik yapısıyla en olgun çalışması olarak değerlendirildi. Âdeti bozmayarak tüm söz ve müziklerini yazdığı albümün hazırlıklarını İsviçre’de tamamladı. Özenle çalışılmış altyapısı ve Bendeniz’in duru sesiyle takdir toplayan albümün ilk çıkış parçası ve klibi “Günahlar” oldu.

Bendeniz’in müzik kariyerindeki beşinci albümü, 1999 yılının son aylarına doğru müzik marketlerdeki yerini aldı. “Kurtulamıyorum” adlı çalışmada, yine bir parça dışında tüm söz ve müzikler kendisine ait. On bir şarkının yer aldığı albümde düzenlemeler Alper Benli ve Ahmet Özden imzasını taşıdı. Albümle de aynı ismi taşıyan “Kurtulamıyorum”, duygu yüklü sözleri ve Bendeniz’in farklı tarzıyla ilk çıkış parçası olarak düşünüldü. İlk albümünde yer alan “Ağlayayım Mı?” adlı meşhur şarkısını yeni düzenlemesiyle bir daha yorumlayan Bendeniz, hayranlarına hoş bir sürpriz yapmış oldu. Renkli kişilikleriyle dikkat çeken MGM, “Ben Tazecik Ceylanım”da üflemeli çalgılarla sanatçıya eşlik etti. Bendeniz, “Sarmaşık” adlı şarkıyı ise Volkan Akyol’la birlikte seslendirdi. Volkan, böylece kendi albümüne büyük katkıları olan Bendeniz’e sıcak bir yanıt vermiş oldu.

Yine kendi yolunda, birikimlerini artırarak ilerleyen sanatçının albümünde yer alan diğer şarkılar ise şunlar: “Hello Papi, Hello Mama”, “Ağaoğlu”, “Kolay Değil”, “Yalnızım”, “Gece Yatarken”, “Sevda Çiçeği”, “Ninni, Ninni”. Sanatçı son olarak “Zaman” adlı albümüyle sevenlerinin karşısına çıktı.

Demet Akalın

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

23 Nisan 1972 tarihinde Kocaeli’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gölcük’te yapan şarkıcı, bu sıralarda, öğretmen veya gazeteci olma düşüncesine sahip olduğunu belirtiyor. Ancak, üniversiteye gitmedi ve Yaşar alptekin’in mankenlik kursuna devam etti. 1990 yılında düzenlenen Mayo Güzelliği yarışmasında birinci olan Demet Akalın, Neşe Erberk‘in mankenlik ajansında çalışmaya başladı.

Mankenlik döneminde de, adını ülkeye duyuran Demet Akalın, İbrahim Kutluay ile olan uzun arkadaşlığı ile de magazin haberlerinde bol bol yer aldı. Bu arkadaşlığın sonra ermesi ile de yine haberlerin temel konusu haline gelen manken, 1998 yılında ilk albümünü çıkararak, müzik piyasasına adım attı. Mankenlikten, şarkıcılığa veya oyunculuğa adım atanların başarısızlıklarının karşıtı olarak, Demet Akalın, müzik dünyasında, mankenlik hayatından daha başarılı oldu. Arka arkaya yaptığı albümlerle, halk tarafından sevilen ve özellikle yazlık mekanların favrori sanatçısı haline gelen Akalın, 2006 yılında Oğuz Kayhan ile evlendi ancak bir süre sonra evlilik sonra erdi.

İlk albümünden sonra “Unuttum” albümü ile tekrar müzik piyasasına hareket kazandıran Demet Akalın, özellikle bu albümü ile, müzik piyasasının, radyoların, kulüplerin en çok aranan ve çalınan seslerinden birisi olmayı başardı. Daha sonra yaptığı Banane albümü ise hala dinlenen albümler arasında yer alıyor.

..:: Albümleri ::..
Sebebim (1998)
Yalan Sevdan (2000)
Unuttum (2003)
Banane (2004)
Kusursuz 19 (2006)
Tatil Single (2007)

Sebebim (1998)
Sebebim
Dost Kalamam
Sakın Vazgeçme
Düğüm
Asla Affedilmez
Kör Olası
Özür Dilerim
Avut Beni
Kanayaklı
Zor Sevda

Yalan Sevdan (2000)
Senin Anan Güzel Mi?
Yalan Sevdan
Senin Anan Güzel Mi? (Radio Mix)
Yalan Sevdan
Senin Anan Güzel Mi? (Club Mix)
Yalan Sevdan (Club Mix)
Cd Extra

Unuttum (2003)
Unuttum
Yana Yana
Allahından Bul
Aklım Hep Sende
Doğruyu Söyle
Sana Veda
Gazete
Değmezmiş
Sen Mutlu Ol
Allahından Bul
Tanrıya Kaldı
Seni Seviyorum

Banane (2004)
Banane
Bana Döneceksin
Bittim
Bilmek İstiyorum
Pembe Dizi
Vuracak
Yalnızım
Taçsız Kral
Ninni
Aşkın Açamayacağı Kapı
Adam Gibi
Bir Anda Sevmiştim
Tamamdır

Kusursuz 19 (2006)
Affedersin
Alçak
Herkes Hak Ettiği Gibi Yaşıyor
İhanet
Helal Olsun
İyi Dinle
Mantık Evliliği
Esmer Yarim
Of
Seven Kızın Romanı
Kader
Anlatamadın mı
Sana Değer
Yanılmışım
Oldu Mu?
Solundan Mı Kalktın?
Yanılmışım (Dance)
Herkes Hakettiği Gibi Yaşıyor (Versiyon)
Of (Club Remix)

Tatil Single (2007)
Tatil
Tatil (Latin Groove Versiyon)

Pink

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Asıl adı Alecia Moore olan ünlü Amerikan pop şarkıcısı Pink, 8 Ekim 1979’de Amerika’nın Pensilvanya eyaletinin Doylestown bölgesinde dünyaya geldi. Şarkıcının Pink adını almasının sebebi, sanıldığı gibi müzik dünyasına ilk adım attığında saçlarının pembe renkli olması değildi. Bu takma ismi, genç şarkıcının çocukluk yıllarında da kullanılmaktaydı. Pink’in müziğe olan ilgisinin başlıca sebebi, babasının onu uyutmak için bestelediği ninillerdi. Yaşı ilerledikçe bu ninniler düetlere dönüştü ve Pink lise yıllarında babasıyla birlikte ilk bestelerini yapmaya başladı. Yerel bir rap grubuyla sahneye çıktığında ise henüz 13 yaşındaydı.

Oldukça sorunlu bir gençlik dönemi geçirdikten ve annesi ile babası ayrıldıktan sonra, annesiyle kavga etmekten bunalarak 14 yaşında evi terk etti ve müzik hayatına daha ciddi bir şekilde devam etmek zorunda olduğunu anladı. Çocukluğunun büyük bir bölümü müzikle geçti. Babasının bu durumdaki etkisi sadece manevi değildi. Ona gitar derslerinde büyük katkı sağlayacak bilgiler vermiş; Janis Joplin, Shirley Murdocuk ve Donna Hathaway gibi isimleri örnek göstererek kızını küçük yaştan itibaren bir müzisyen olarak yetiştirmeye çalışmıştı.

14 yaşına geldiğinde ilk şarkısını yazdı ve Philidelphia’daki Kulüp Fever’da sahne almaya başladı. Yıldızı burada parlamaya başlayan genç kız, her zaman programına dahil olduğu bu kulüpte, sıradan bir cuma akşamında, MCA Kayıt Şirketi yetkililerinin dikkatini çekti. Yeteneğini ölçmek için Basic Instinct isimli bir grupla kısa süre birlikte çalıştırdıkları Alecia’yla çalışmaya devam etmediler. Bu geçici hayal kırıklığı, genç kızın moralini bozmadı. Çünkü o, herhangi bir topluluğa ait olduğunu düşünmüyordu.

Çok kısa bir süre sonra, referansları arasında Toni Braxton ve TLC gibi önemli isimleri de bulunduran ünlü LaFace Plakçılık’la birlikte Choice adlı bir R&B topluluğunda çalışmalara başladı. Topluluk, müzik zevkleri ve tarzlar arasındaki uyumsuzluk nedeniyle yoluna devam edemese de Pink’in LaFace ile olan bağları güçleniyordu. Choice ile Atlanta’da yaptığı çalışmaları sırasında yazdığı şarkılarla yeniden keşfedilmişti. Daryl Simmons ile “Just To Be Loving You” isimli parçaya sağladığı katkılar da yeteneğini kanıtlar niteliğe sahipti.

R&B’nin popa dönük olduğu tarza ilgi duyan Pink, kısa süre sonra L.A. Reid’e, yazdığı şarkıları gönderdi ve ilk kez ‘solo çalışma’ yapmak üzere harekete geçmiş oldu. Reid, Pink’in çalışmalarından çok etkilenmişti. Artık genç kız, başarılarla dolup taşacak olan kariyerine gerçek bir giriş yapmak üzereydi. Reid sayesinde; She’kspeare, Babyface ve 112 gibi önemli isimlerle birlikte çalışarak besteler üretme şansına sahip oldu.

Pink’in ilk albüm çalışması olan “Can’t Take Me Home” böyle oluştu. Amerika’da En İyi 40 sıralamasına girmeyi başaran albüm, satış rakamlarıyla da çift platin ödülün sahibi oldu. Eleştirmen Christopher John Farley, Time dergisinde “20 yaşındaki bu kızın müziği adından kesinlikle daha güzel” yorumunu yaparken, Bob Brunner ise albüm tanıtımında şarkıların “özgün müzikal etkiler bıraktığı” şeklinde görüş belirtmişti. “Can’t Take Me Home”, çıkardığı hit şarkılarla da uzun süre gündeme damgasını vurdu. “There U Go”, “Most Girls” ve “You Make Me Sick” gibi parçalar Pink’in başarısını pekiştirirken genç şarkıcı, aynı yıl, MTV Video Ödülleri’nde de “En İyi Yeni Şarkıcı” dalında aday gösterilmişti.

2001 yılında Pink; “Moulin Rouge” isimli sinema filmi için 70’lerin Patti LaBelle klasiği olan “Lady Marmalade”i, Christina Aguilera, Mya ve Lil’ Kim gibi ünlü isimlerle birlikte seslendirdi. Tüm dünyayla birlikte ülkemizde de büyük ilgi gören yeniden düzenleme çalışması, etkili video klibiyle de dikkat çekti. Pink’e; “MTV Yılın En İyi Videosu” ve “Yılın En İyi Film Videosu” ödüllerinin yanısıra “En İyi Pop Birlikteliği” dalında Grammy de kazandıran “Lady Marmalade”, şarkıcının müzik listelerinde bir numaraya yükselen ilk parçası olarak da önem taşıyor.

Pink, aynı yıl çıkardığı “M!ssundaztood” albümüyle kayıt şirketinin “altın kuralı”nı çiğnedi. Jim Farber’ın bu şekilde nitelendirdiği madde, “tarzınızı, stilinizi veya imajınızı değiştirerek hayranlarınızın aklını karıştırmayın” ifadesini içeriyordu. Ancak Pink, kumar oynar gibi yaptığı bu değişiklikten alnının akıyla çıkmayı başardı.

Yaşadığı ve yaşattığı değişikliklerin temelinde, 4 Non Blondes’un lideri Linda Perry ile birlikte yaptığı işbirliği çalışması bulunuyordu. Pink; albümün çoğunluğunda yardımcı yazar ve yardımcı yapımcı olarak görev alan Perry için, “Onu çok sevdim. Sanırım 13 yaşındayken aynen öyleydim!” diyor. Birlikte oldukları çalışma sürecini ise “ilham verici, özgür ve hayret verici derecede güzel” olarak nitelendiriyor.

“Bu albüm, benim kim olduğumu ve nasıl işler yaptığımı bildiklerini düşünen insanlarda şok etkisi yaratacak.” diyor Pink “M!sundaztood” için. Albümde genç şarkıcı, etkileyici sözleri ve yapımdaki başarısıyla dikkat çekiyor. “Don’t Let Me Get Me” (Beni Benden Almama İzin Verme), kendinden nefret etme konusunu ele alan, ilginç sözlere sahip bir şarkı. En önemli çıkış parçalarından biri olan “Family Portrait”te ise anne ve babasının ayrılıklarından söz ediyor. “My Vietnam”‘da, yaşadığı kişisel sorunlarla savaşı karşılaştırdığı akıl dolu diziler yer alıyor.

Pink, daha sonraki çalışmasını, Charlie’nin Melekleri: Tam Gaz (Charlie’s Angels: Full Throttle) adlı sinema filmiyle gerçekleştirdi. Filmde kısa bir rolü de bulunan genç şarkıcı, “Feel Good Time” isimli parçasıyla izleyenleri müthiş bir hareketliliğe hazırlıyor.

Hande Yener

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Ünlü şarkıcı Hande Yener, 12 Ocak 1973 yılında İstanbul’da doğdu. Liseyi İstanbul’da bitirdikten sonra evlendi ve Çağın adını verdiği bir oğlu oldu. Evliyken bir giyim mağazasında satış elemanı olarak çalışmaya başlayan sanatçı, çalışırken 1992 yılında Sezen Aksu ile tanışarak hem vokalisti hem de asistanı oldu. “Deli Kızın Türküsü” albümüyle birlikte yaklaşık 40 konserde, sahnede Sezen Aksu’ya vokal yaptı.

Yener, 1993 yılında Sezen Aksu‘nun yanından ayrıldı ve Erdem Siyavuşgil’den şan dersleri aldı. Aynı dönemde Cem Özer’in televizyon programında şarkı söyledi. 1994 yılında boşandı. Daha sonra Antalya’da çeşitli barlarda 3 yıl süreyle şarkı söyledi. İstanbul’a dönerek İstanbul’da sahne almaya başladı. 2000 yılında çıkardığı ilk albümü “Senden İbaret” ile müzik piyasasına bomba gibi düştü.

Albümleri:
2000 yılında Senden İbaret
2001 yılında Extra
2002 yılında Sen Yoluna Ben Yoluma
2004 yılında Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor
2006 yılında Apayrı ve Hande Maxi
2007 yılında Nasıl Delirdim
2008 yılında Hipnoz
2009 yılında Hayrola
2010 yılında Hande’ye neler oluyor

..::: Ödülleri :::..

YılÖdül veren organizasyonKategori
200028.Altın Kelebek ÖdülüYılın en iyi çıkış yapan sanatçısı
2001Magazin Gazetecileri Derneği 8. Altın Objektif ÖdülleriUmut veren kadın şarkıcı
2002Kral Tv Video Müzik ÖdülleriEn çok satan albüm
2002Kral Tv Video Müzik ÖdülleriEn iyi pop bayan sanatçı
2004İstanbul FM TürkiyeAltın ödül
2004MÜYAP Türkiye Müzik Endüstrisi ÖdülleriAltın albüm
2007Powerturk TV 2007 Müzik ÖdülleriEn iyi şarkıcı
2007Siyaset DergisiYılın şarkıcısı ödülü
200711. İstanbul FM Altın Ödülleri (İFA)Pop kadın
200711. İstanbul FM Altın Ödülleri (İFA)En iyi kadın albüm

..::: Diskografi :::..

Hande Yener

 

Senden İbaret

01-Yalanın Batsın
02-Bunun Adı Ayrılık
03-Güvenemiyorum
04-Yoksa Mani
05-Haykırdım Seni
06-Senden İbaret
07-Anlamadın ki
08-Bitmesin Bu Rüya
09-Güvenemiyorum (Remix)
10-Yalanın Batsın (Remix)

Hande Yener

 

Extra

01-Sürünüyorum
02-Yalanın Batsın
03-Senden İbaret
04-Güvenemiyorum
05-Bitmesin Bu Rüya
06-Yalanın Batsın (Club Mix)
07-Sürünüyorum (Club Mix)

Hande Yener

Sen Yoluna… Ben Yoluma…

01-Şansın Bol Olsun
02-Duyduk Duymadık Demeyin
03-Sen Yoluna… Ben Yoluma…
04-Yanmışız
05-Üzgünüm O Kadın Ben Değilim (Ü.O.K.B.)
06-Küs
07-Evlilik Sandalı
08-Elin Diline Sakız Ederim
09-Sözün Söz müdür
10-Hadi Geçmiş Olsun
11-Mendil
12-32 Kısım
13-Bakarım Keyfime
14-Bana Olanlar
15-Kazanamadık
16-Sen Yoluna… Ben Yoluma (Dans Version)
17-Duyduk Duymadık Demeyin (Alaturka)
18-Yanmışız (Ud Version)
19-Yanmışız (Greko Latin)

 

Hande Yener

Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor

01-Kırmızı
02-Bedenim Senin Oldu
03-Bir İz Gerek
04-Acele Etme
05-Bu Yüzden
06-24 Saat
07-Armağan
08-Hoşgeldiniz
09-Yanındaki Var Ya
10-Acı Veriyor
11-Acısı Çıkıyor
12-Savaş Sonrası
13-Bence Mutluyduk
14-Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor
15-Savaş Sonrası [Remix]
16-24 Saat [Remix]

 

Hande Yener

Apayrı

01-Yola Devam
02-Apayrı
03-Nasıl Zor Şimdi
04-Kelepçe [Club Version]
05-Kim Bilebilir Aşkı
06-Bugün Sevgililer Günü
07-Şefkat Gibi
08-Aşkın Ateşi
09-Kanat
10-Unut
11-Düş Bozumu
12-Sakin Olmalıyım
13-Sorma
14-Kelepçe [Clip Version]
15-İnsanlar Çok

 

Hande Yener

 

Hande Maxi

01-Biraz Özgürlük
02-Deri Eldiven
03-Heey Çocuk
04-Kelepçe (New Version)
05-Kim Bilebilir Aşkı (New Version)
06-Yola Devam (New Version)

Hande Yener

Nasıl Delirdim

01 Kibir (Yanmam Lazım)
02 Ne Yaparsın
03 Yalan Olmasın
04 Romeo
05 Fırtına
06 Şu An Erken
07 Paranoya
08 Nasıl Delirdim
09 Kurtar Beni
10 Kötülük
11 Sen Anla
12 Aşkın Gücü
13 Naciye
14 Seni Seviyorumlar…Yok
15 Kibir Remix(Cd Bonus Track)

Petek Dinçöz

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Petek Dinçöz 29 Mayıs 1980 tarihinde İzmir’de Sağlık Hastanesi’nde doğdu. 14 yaşına kadar İzmir’de yaşadı. Kıbrıs’ta düzenlenen güzellik yarışmasında dereceye girdi. Ardından aldığı dizi teklifleriyle ve “Sırılsıklam” adlı diziyle oyunculuğa başladı. Daha sonra “Zehirli Çiçek”, “Bir Yıldız Doğuyor” ve “Nehir” adlı dizilerde oynadı. Dizilerle birlikte sahne hayatı da başladı ve sahneye ilk kez Günay’da çıktı ardından Maksim’de assolist olarak sahne aldı.

Nişanlısı olan Can Tanrıyar, 8 yıldır birlikte olduğu Petek Dinçöz’e, 11 Ocak 2008 tarihindeki canlı yayın Beyaz Şov’da evlenme teklif etti. Beyaz’la birlikte Petek Dinçöz’e sürpriz yapan Can Tanrıyar, evlenme teklif ederken oldukça heyecanlıydı. Evlilik teklifini “Burada herkesin ve milyonlarca izleyicinin önünde benimle evlenir misin?” diyerek yapan Tanrıyar’a Dinçkök’ün teklifi “evet” oldu.

Teklif sonrası yine bir sürpriz; Kutsi programa katıldı ve “İlanı aşk ediyorum” şarkısını söyledi. Şarkıyla dans eden çiftin, gözyaşlarını tutamadığı gözlendi. Dinçöz, Tanrıyar’ın programa getirttiği gelinliği reklam arasında giydikten sonra nikah masasına oturdu.

Petek Dinçöz’ün nikah şahitliğini RTÜK Başkanı Zahid Akman, Can Tanrıyar’ınkini ise Mehmet Ali Birand yaptı.

Dinçöz dizi oyunculuğu ve ses sanatçısı olarak çalışmalarına devam etmektedir.


Petek Dinçöz Video Kliplerini izlemek için tıklayınız


Diskografi
Bende Kaldı, (2001)
Aşkın Tam Sırası, (2002)
Sen Değmezsin, (2003)
Şaka Gibi, (2004)
Doktor Tavsiyesi, (2005)
Kördüğüm, (2006)
Remixlere Nonstop İstanbul Geceleri, (2006)
Yolun Açık Olsun, (2007)
Arım Balım Peteğim,(2007)

Filmografi
Sırılsıklam
Zehirli Çiçek
Bir Yıldız Tutuldu
Nehir
Keloğlan Kara Prens’e Karşı (Can Kız)

Bedih Yoluk

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Kazancı Bedih lakabıyla tanınan Bedih Yoluk 1929 yılında Şanlıurfa’nın Siverekli Mahallesinde doğdu. Babası Dalyanlardan Culhacı (Dokumacı) Halil, annesi Şatıroğullarından Zemzem’dir. Evli olup, Halil, Mehmet, Şükran, Naci, Remziye, Nihat ve Müzeyyen isimlerinde 7 çocuk babasıdır. Asıl mesleği kazancılıktır. Bu nedenle kendisine “Kazancı Bedih” denilmektedir. Herkes kendisini bu lakapla tanır. Kazancı olarak ilk ustası Hasan Diyar’dır ve uzun zaman bu ustanın yanında çalışmıştır.

Daha sonra Aziz ve Kadir Ucar ustaların yanında kazancılık yapmıştır.  1949 yılında askere gitmiş, Bingöl’de, ve Elazığ’da Bando Bölüğünde askerliğini tamamlamıştır. Bilahare belediyeye girmiş ve 26 yıl çalıştıktan sonra 1986 yılında emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra Hacca gitmiştir. Boş gezmemek ve günlük nevalesini çıkarmak için Eski Hal pazarı civarında demlik ve cezve tamiriyle ilgili küçük bir dükkan açmış halen bu işi yapmaktadır. Ayrıca bir mevlüt grubuyla birlikte mevlütlere gidip ilahi ve gazel okumaktadır.

Şanlıurfa’nın yetiştirmiş olduğu en ünlü gazelhanlardan biridir. Fuzuli, Nabi, Nezihe, Furugi, Abdi gibi çeşitli şairlerin gazellerini Şanlıurfa makam geleneğine uygun olarak, davudi ve etkileyici sesiyle okur. Bir güfteyi farklı makamlarda icra edebilme meziyetine sahiptir. Ud, tambur ve cümbüş çalmasını fevkalade iyi bilir.

Nezih meclislerin sayılan sevilen ve takdir edilen kişilerin başında gelir. Gazelin yanında çok güzel meye, hoyrat ve türkü de okumaktadır. Çok güzel okuması nedeniyle, gazelin sevilmesinde ve gazel okuma geleneğinin yaygınlaşmasında çok büyük hizmetleri olmuştur. Eserleri kendine has bir tavırla okur. Çok bilinen bir maya kazancı Bedih’in okuyuşuyla bambaşka bir havaya dönüşür. Ses tonu gazel okumaya çok elverişlidir. Sesi çok etkileyicidir ve sesini iyi kullanır.

İbrahim Tatlıses, Selahattin Alpay gibi birçok ünlü sanatçı da dahil olmak üzere kendisinden sonra yetişen bir çok eses sanatçısı gazel okurken Kazancı Bedih’i taklit ederek onun tavrında okumaya çalışırlar.

Kazancı Bedih gazelleri çok güzel okuduğundan dolayı kendisine “Pir” denilmektedir.

1996 yılında yapımcı Mine VARGIN, yönetmen Yavuz TUĞRUL, aktör Şener ŞEN’in başrolünü oynadığı EŞKİYA filminin bir sahnesinde sıra gecesine yer verildi, Eski bir avlulu ev ve KAZANCI Bedih (Yoluk) in bir gazel okuması istenmiş. Urfanın etrafı dumanlı dağlar türküsü ve ardından da dillere düşen güzel bir gazel, Gazel Şanlıurfalı şair mirine hoca’nındır, Mahlası Lütfü’dür.
Hicaz makamında okunan gazel şöyledir.
Nice bu hasreti dildar ile giryan olayım
Yanayım aşkın ile büryan olayım
Görmedim gül yüzünü âhü fiğan etmedeyim
Akıdıp göz yaşımı dert ile nalan olayım
Kapladı bu nârı firkat cismi ğem âludemi
Korkarım heşre keder böylece suzan olayı
Sevdiğim rağmet yeter incitme artık kalbim
Gerilerdesin yusufu asa bendi zindan olayım
Lütfüyüm bülbül gibi gülşende feryat edlerim
Vusleti yâr ile ancak şâdi ğendan olayım

Şanlıurfa’ya özgü gazel okuma geleneğinin son temsilcisidir.

Son yıllarda birkaç kaseti ve CD’si çıkmıştır.

Kazancı Bedih ve eşi, 20 Ocak 2004 günü Şanlıurfa’daki evinde uyurken katalitik sobadan sızan gazdan zehirlenerek öldü.

Bedih Yoluk ve eşi için Hasanpaşa Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Vali Şükrü Kocatepe, Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan, Emniyet Müdürü Kutlay Çelik ile sanatçılar Mahsun Kırmızıgül, Mahmut Tuncer ve Sellahattin Alpay’ın yanı sıra çok sayıda vatandaş katıldı.



MÜZİK YAŞANTISI
Müzikle ilgisi küçük yaşlarda başlayan Kazancı Bedih ailenin tek çocuğu olduğundan babasının ısrarıyla 14 yaşında evlendi gençlik yıllarında babası onu beraberinde Mecbelbahır’a götürdü. Mecbilbahır Balıklıgöl’den çıkan suyun bir kanalla Hasan Paşa camiine geçtiği yerde ağaların ve yeşilliğin olduğu bir yerdi. Orayı çay bahçesi olarak çalıştıran kişi müziğe çok meraklı idi. Oraya kurduğu gramofondan müşterilerine günün en sevilen sanat müziği parçalarını, Hafız Burhan, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla gibi ünlü sanatçıları dinletirdi. Yine zaman zaman Mukim Tahir gibi o devrin ünlü sanatçıları dinlenmeye oraya gelir, zaman zamanda okurlardı. Akşam serinliğinde çaylarını ve nargilelerini içmek, müzik dinlemek için Mecbelbahır’a giderlerdi. Kazancı Bedih’te babasıyla Mecbelbahır’a gider, gramofondan ünlü sesleri ve ustalarının sohbetlerini dinlerdi.

Müziğe olan merakı bu şekilde gelişti ve cümbüş çalmaya merak sardı. Hafız Ahmet, Hafız Culha, Hafız Dellek Mahmut ve Şükrü Hafız’ı çeşitli müzik meclislerinde dinledi. Bir kısmı ile müzik meclislerine katıldı.

Şanlıurfa’da eskiden müzik gruplarına “Takım” denirdi ve bir tere çağrıldığında herkes takımı ile giderdi. Kazancı Bedih’in de Mehmet Çelik, Ali Kanun, Hasan Diyar, Necip Şıbe, Çırçır Mahe, Şıhmüslüm Görgün, Nacar Celal, Mustafa Usta takım arkadaşlarıydı. Daha sonra tenekeci Mahmut, Aziz Çekirge, Gacı İmam Kayıs, Cuan Mahe ile çeşitli müzik meclislerine katıldı. Bunların dışında Seyfettin Sucu, demir İzzet, Mahmut Coşkunses, İbrahim Tatlıses, Kadir Sema gibi birçok ses sanatçısı ile müzik meclislerinde bulunmuştur.

Hiç plak yapmadı. Kasnak teyibin Şanlıurfa’ya gelişinden sonra bant yapma meraklılarının aranan kişisi oldu ve yüzlerce mahalli banta herhangi bir ücret almadan gazel, maya ve türkü okudu.

Kazancı Bedih, müzik meclislerinde birçok şairin gazelini kendi tavrına göre çeşitli makamlarda okur. Makamları ve makamlarındaki geçkileri çok iyi bilir.

Sık sık okuduğu gazelleri şöyle sıralayabiliriz. Nezihe Hanım’dan Gümrahlarını goncayı zibaya değişmem”, “Sabret gönül eyyamı yare de kalmaz”, Kuddus’den, “Aldanma gönül devleti ikbale güvenme”, Abdi Efendi’den “Hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi”, “Nice bir nar’ı  aşkınla ciğer yansın kebap olsun. Fuzuli’den “Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir”, Nabi’den “Sakın terk-i edepten kuy-umah-bubu hudadır bu”, Baba Kani’den “Gamı Aşkın-la ahvalim perişan oldu gettikçe” Ruhi’den “Nice bir dağdağa ile berbad olalım”, Muharrem hoca’dan “Karadan ağa dönüp dest-i dilara okuruz” ve daha bir çok şairin gazellerini okumaktadır.

Okur yazar olmadığı için önceleri gazelleri dinleme yoluyla ezberleyen ama uzun gazelleri bu şekilde öğrenmek zor olduğu için gece mektebine giden Kazancı Bedih, pek iyi olmasa da şimdi okuyabiliyor, meramını anlatabilecek kadar da yazabiliyor.

Sesi pes ve kendine has güzelliktedir, bu nedenle gazelleri ve mayaları o kadar güzel okur ki dinleyen onun sesinin tonunu ve okuma tarzını unutamaz.

Uzun havaları ve türküleri kendi tavrında okur. Bazen sanat müziğinden bir şarkısı kendi üslubunda, değişik bir yorumla uzun hava gibi okur. Buna örnek olarak “Kara gözlüm efkarlanma gül gayri” adıl rast makamındaki şarkıyı gösterebiliriz. Bu şarkıyı başka makamda uzun hava olarak bir çok meclislerde okumuş ve dinleyenlerin beğenisini kazanmıştır. Bundan başka “Yeşil kurbağalar” “Eminem”, “Atıma verdiler sarı samanı”, “Neyleyim de Karamanın elini”, “Kara göz” gibi uzun havaları kendi uslubuyla çok güzel şekilde okumaktadır.

Yüzlerce mahalli kasetin yanında İstanbul’da doldurulan kasetlerde de gazel, maya ve türkü okumuştur. Urfa gecelik isimli kasetler dizisinde okuduğu gazeller yurt çapında çok beğenilmiştir.

Kazancı Bedih, radyo ve TV programlarına da katılmıştır. İbrahim Tatlıses’in hazırladığı “İbo Show “ daki programı, Selahattin Alpay’la yaptığı program ve Ali Bozkurt’un hazırladığı “Bizim Eller” programları bunlardan birkaçıdır..

Bugün gazel okuyan bir çok kişiyi yetiştirmiştir. Birçok kişi de mahalli bantlarını dinleyerek ondan faydalanmıştır ve onun tavrında söylemeye çalışmıştır. Yetiştirdiği kişilerden biri de oğlu Naci Yoluk’tur. Oğlu da kendisi gibi ud çalıp, gazel okuyarak gazel okuma geleneğini sürdürmektedir. Sesi ve okuma tavrı babasına çok benzemektedir.


Şanlıurfa Halk Müziğinin Önemli Diğer Kaynak Kişileri

AHMET ALAYBEYİ
1935 yılında Urfa’da doğdu. Babasının ismi Celal, annesinin ismi Hayriye’dir. Bir devlet kurumunda muhasebecilikten emekli oldu. Babası ve ağabeyi müziğe meraklıydı, kendisi de ailesindeki müzik ortamında yetişti. Gençlik yıllarında Tenekeci Mahmut’tan istifade ederek müzik bilgisini ilerletti. Urfa’da çeşitli dönemlerde üç musıki cemiyetinde çeşitli çalışmalarda bulundu. Talebeler yetiştirdi. Makamları ve Urfa makam geleneğini çok iyi bilmektedir. Urfa tavrında bağlama çalar. Derlediği türküleri TRT repertuarına alınmıştır. 1976 yılında MİFAD’ın Şanlıurfa’da yaptığı ve 340 adet türkü ile uzun havanın derlendiği çalışmada kaynak kişi olarak, diğer kaynak kişilerle birlikte kendisinden de istifade edildi.

AHMET UZUNGÖL (Ahmet Hafız)
1930 yılında Urfa’da doğmuş ve 1992 yılında vefat etmiştir. Babasının adı Bozan, annesinin adı Emine’dir. Evli ve altı çocuk babası idi. Müzik merakı, küçük yaşlarında başlamış ve meşhur ustaları dinleyerek makamları öğrenmiştir. Daha sonra Şanlıurfa’nın ünlü müzik ustalarıyla fasıllara katılmış; okuduğu gazel ve hoyratlarla Şanlıurfalıların gönlünde taht kurmuştur. Birçok mahalli kasette okuduğu gazellerle, gazel okuma geleneğini devam ettirmiş ve gazeli sevdirmiştir. Kasetlerde okuduğu gazeller, dinleyenlerin çok takdirini kazanmış ve halen sevilerek dinlenmektedir. Urfa’da “çifte” denen ilâhileri de çok güzel okumuş ve Urfa’da bu konuda yapılan derlemelerde kaynak kişi olarak kendisinden faydalanılmıştır.

BAKIR YURTSEVER (Bekçi Bakır)
1909 yılında Urfa’da doğmuş ve 1985 yılında Şanlıurfa’da vefat etmiştir. Musıkiye küçük yaşlarda başlamıştır. Ustası Pehel’in Ahmet Hafız’dan makamları öğrenmiştir. Hacı, Nuri Hafız’dan da mevlüt okumasını öğrenmiştir. 30 sene kadar mevlüthanlık yapmıştır. Bekçilik yaptığı için kendisine “Bekçi Bakır” denilmiştir. Muzaffer Sarısözen’in hazırladığı “Yurttan Sesler” programına zaman zaman çağrılmıştır. Ayrıca radyoda çeşitli Şanlıurfa programlarına katılmıştır. TRT repertuarında derlemeleri yer almaktadır. Birçok plak yapmıştır.

CEMİL CANKAT
1913 yılında Şanlıurfa’da doğmuş 1976 yılında Şanlıurfa’da vefat etmiştir. Babası Onbaşı Mehmet, annesinin adı Ayşe’dir. Evli olup 3 çocuğu vardır. Esas mesleği şoförlüktür. 19 yaşında “Pencereden kar geliyor” adlı ilk plağını doldurur. Okuduğu plak çok sevilince, plaklar birbiri ardına gelir ve 300 civarında plak yapar. Ünü yurt sınırlarını aşmıştır. Bilhassa Arap ülkelerinde sevilerek dinlenmiştir. Halep, Şam ve Kahire’de konserler vermiştir. Ses sanatçılığının yanında aynı zamanda da bestekârdır. Plağa okuduğu eserlerin çoğunu kendisi bestelemiştir. Birçok filmde başrol ve yardımcı rollerde oynamıştır.plaklara okuduğu eserlerden bazıları TRT repertuarına alınmıştır.

HALİL UZUNGÖL (Halil Hafız)
1928 yılında Şanlıurfa’da doğmuş, 1992 yılında vefat etmiştir. Evli ve 6 çocuk babası idi. Çeşitli camilerde müezzinlik ve imamlık yapmıştır. Babası meşhur gazelhanlardan Bozan Emmi’dir. Şanlıurfa’nın son yıllarda yetiştirmiş olduğu en güzel ses, en güzel tavıra sahip kişilerden biridir. Sesi çok temiz, parlak, etkileyici ve yüksektir. Usta bir mevlüthan, gazelhan ve hoyrat okuyucusudur. İlk hafızlık derslerini kurra Mehmet Hafız’dan, makam derslerini de Hacı Nuri Hafız’dan almıştır. İyi bir edebiyatçı olup gazeller yazmıştır. Farsça’yı da bilirdi. Ramazan’da, bayramda ve yağmur dualarında okuduğu dualar dinleyenleri ağlatırdı.

HAMZA ŞENSES
1904 yılında Şanlıurfa’da doğmuştur. Tanburacıoğulları’ndandır. Ses sanatkârı ve bestekârıdır. Müziğe üç telli saz çalarak başlamış, bilahare tanbura ve cünbüş çalmasını öğrenmiştir. Sesi çok dik, temiz ve etkileyicidir. Mukim Tahir’le aynı dönemlerde yaşamıştır. Şanlıurfa’da Halkevi Sahnesi’nde ve Aynzelha gazinolarında programlar yapmıştır. Bir müddet de İstanbul sahnelerinde çalışmıştır. Çok temiz giyinen ve modern görünüşlü bir kişiydi. “Kışlalar doldu bugün”, “Aşkın ne derin yaralar açtı ciğerimde”, “Ne hoş olur mahpushâne havası”, “Kız adın Fatma güzel”, “Nazmiyem gel beni yakma”, “Adanalı esmer olur can yakar”, “Duman duman olmuş karşıki dağlar” Taş plağa okuduğu eserleridir.

MAHMUT GÜZELGÖZ (Tenekeci Mahmut)
1919 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1988 yılında vefat etmiştir. Babasının adı İbrahim, annesi İslim’dir. Esas mesleği tenekeciliktir. Kütüphâne memurluğundan emekli olmuştur. Şanlıurfa’nın folklor tarihinde en büyük müzisyen ve kaynak kişilerden biridir. Devrin en büyük ustalarından istifade etmiştir. Şanlıurfa repertuarında icra edilen türküleri, hoyratları, gazelleri bilir ve makam esasına göre eksiksiz okurdu. Şanlıurfa ile ilgili; hikâye, masal, mani, gazel, atasözleri ve benzeri folklorik bilgilerin hemen hemen hepsinde söz sahibi idi. Büyük bir halkbilimcisi ve müzik üstadı idi. Şanlıurfa adına birçok türküyü TRT repertuarına kazandırmıştır. Ayrıca MİFAD tarafından Şanlıurfa’da yapılan derleme çalışmalarında kendisinden kaynak kişi olarak faydalanılmıştır.

MEHMET ATAÇ (Aliçine Mehmet)
1931 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1994 yılında vefat etmiştir. Babasının ismi Reşit’tir. Evli ve 4 çocuk babası idi. Cünbüş ve ud çalar. Ustası Mukim Tahir’dir. Müzik toplantılarında edindiği bilgileriyle içinden gelen duyguları bestelere döküp sevilen eserler yaptı. Yaptığı eserler birçok sanatçı tarafından kasetlere ve plaklara okundu. “Derbederim yoktur yuvam”, “Felek hançerini almış eline” sevilen eserlerindendir.

ŞÜKRÜ ÇADIRCI (Şükrü Hafız)
1917 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1993 yılında vefat etmiştir. Türk Halk Müziği ve Sanat Müziği dalında 70 civarında eseri vardır. Şanlıurfa’nın yetiştirmiş olduğu en ünlü bestekârlarından biridir. İki yaşında iken gözlerini kaybetmiştir. Devrin birçok ustalarından faydalanmıştır. Devrin birçok klasik ve halk türküleri sanatçıları eserlerini severek icra etmiştir. 1938 yılında Şanlıurfa’ya derleme yapmaya gelen Muzaffer Sarısözen, kendisinden “Küstürdün barışamam”, “Bülbüller düğün eyler”, “Seherde girdim bağa” adlı türküleri derlemiştir. TRT repertuarında eserleri bulunmaktadır.

TAHİR OTURAN (Mukim Tahir)
1900 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1945 yılında Zonguldak’ın Yenice ilçesinde vefat etmiştir. Babası Mukimlerden Hacı Abdurrahman’dır. Ailece sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir aileye mensuptur. Küçük yaşlarda bolluk içinde yetişti, ömrünün son döneminde yoksul düştü. Okuduğu gazel, hoyrat ve türkülerinde Urfa şivesini en mükemmel bir şekilde kullandı. Bağlamayı ve darbukayı çok iyi çalardı. 1938 yılında Muzaffer Sarısözen, Şanlıurfa’da yaptığı derleme çalışmalarında, kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiştir. 1944 yılında 35 kişilik bir ekiple Türkiye’de konser turnesine çıkmıştır. Taşplağa okuduğu eserleri; “Ayağında kundura”, “Kapıyı çalan kimdir”, “Elleri pambıh”, “Kırmızı kurdele”, “Hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi”dir.

YUSUF BİLGİN
1920 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Babasının adı Halil, annesinin adı ise Zemzem’dir. Esas mesleği helvacılıktır. Şanlıurfa makam geleneğini bilir. İlahi ve gazel okumada ustadır. Arûz vezniyle yazdığı şiirleri vardır. Keskin bir zekâya sahip olup yüzlerce beyit gazeli eksiksiz olarak ezbere bilir. Çok geniş bir ilâhi repertuarı vardır. Şanlıurfa’nın ünlü ustaları Mukim Tahir, Kıde Hafız, Ahmet Hoca, Dede Osman ve Tenekeci Mahmut’la birlikte birçok meclislerde bulunmuştur. Kültür Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurum ve araştırmacı kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiş ve kendisinden Şanlıurfa’da okunan ilâhiler derlenmiştir.

YUSUF KUŞÇUOĞLU
1911 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1989 yılında vefat etti. Babasının adı Reşat, annesinin adı ise İsmet’tir. Evli 8 erkek, 7 kız olmak üzere 15 çocuk babasıdır. Maddi yönden varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Buğday Pazarı’nda zahirecilik yapmaktaydı. Daha sonra Ankara’ya yerleşerek kuşçuluk yaptı. Gençlik yıllarında müziğe olan merakından dolayı Mukim Tahir gibi devrin müzik ustalarının meclislerine katılarak onlarla birlikte okudu. Hafızası çok kuvvetliydi; bir defa duyduğu eseri hafızasına kaydederdi. Repertuarında çok sayıda şarkı, türkü ve gazel bulunmaktaydı. “Küçük hanım bere giymiş başına” türküsü gibi birçok türkü, kaynak kişi olarak kendisinden derlenmiştir.

DAMBURACI DERVİŞ
1877 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1957 yılında vefat etti. “Tamburacı” lakabı dayılarından kendisine gelmiştir. Kendisi baba tarafından Timuroğulları’ndandı. Esas mesleği oturakçı (Bedesten’de halıcı) idi. Küçük yaşlardan beri müziğe meraklıydı. Devrin birçok ustalarına hizmet etti ve olgunlaştı. Ustaları; Mehış’ın oğlu Ali Hafız, Hacı İbiş, Cürre Mehemet, Mehsim’in oğlu Mehmet’tir. Bütün makamları ve makam geleneğini çok iyi bilirdi. En çok sevdiği ve okuduğu makamlar Rast, Hicaz, Segâh, Sâbâ ve Araban’dır. Günümüzde okunan gazel, hoyrat ve anonim türkülerimizin oluşmasında çok önemli katkıları olmuştur. Birçok ustalar yetiştirmiştir.

OSMAN ÖZSOY (Bandocu Osman)
1908 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Babası Hacı Ali, annesinin adı Adile’dir. Çocukluk ve gençlik yılları Şanlıurfa’da geçmiştir. 1972 yılında vefat etmiştir. Bursa Sanat Okulu’nda 2 yıl Musiki Nazariyatı dersleri aldı. Daha sonra Urfa Sanat Okulu’nun bando kısmına devam ederek Yüzbaşı Mehmet ve Ali Rıza Bey’den solfej ve armoni dersleri aldı. Notayı, solfeji ve diğer müzik bilgilerini ileri düzeyde öğrendi. 1934 yılında Mardin’de, daha sonra da Urfa’da bando takımını kurdu. 1950 yılına kadar bu görevi yürüttü. Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir. Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili türkü ve oyun havaları derlemiş; derlediklerini “Urfalı Musikişinaslar ve Halk Türküleri” adlı bir defterde toplamıştır. İcracı ve ekip şefi olarak birçok konserlerde bulunmuştur. 1946 yılında Gaziantep’ten başlayıp İstanbul’a kadar birçok ilde konserler veren Şanlıurfalı sanatkârlardan oluşan bir ekibin şefliğini yapmıştır.