Archive for Haziran, 2012

Vincent Van Gogh

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Vincent Van Gogh, bir papazın oğlu olarak 1853 yılında Hollanda’nın güneyinde bir köyde dünya’ya geldi. 19.yüzyılın yazgısı en trajik sanatçılarından biri olan Van Gogh, içinde sürekli bunaltılar yaşar ve hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapma, bir çıkış bulma isteğidir bunaltılarının nedeni. Acı çeker, mutsuzdur, huzursuzdur ve yalnızdır ama resimleriyle neşe ve sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çalışmıştır.

İnsanların yalnızlık, hüzün ve acı içindeki hallerinden etkilenip bunları da resimlerinde yansıtmıştır. Acı çekenlere ilgi duymuştur; içinde yaşadığı dünyada kendisini uyumsuz hisseden bütün melankolikler gibi. Mutsuz olması yalnızlığındandır. Hiçbir zaman hiçbir şeyi başaramayacağına olan inancı, kendisinden kuşku duyması, trajik yazgısı, yaşamına son vermesidir onu melankolik yapan.

Dünyada kendisini alçalmış, sevgilerden uzaklaşmış görmüştür Van Gogh. Yararsızlığının kendi elinde olmadığını, yazgının çizdiği olaylar dizisi sonucu bir kafese tıkıldığını, bir şeyler yapmak istediğini ama bunun yolunu bulamadığını yazar Theo’ya mektuplarında. Daha sonra yapacağı işi bulmuş ve kendini tamamıyla ona adamıştır büyük bir coşkuyla.

 “Acı duymak gülmekten iyidir, zira acı insanın yüreğini arıtır. İnsanları diri diri gömercesine kilitleyip çevrelerinde duvarlar örenin ne olduğu bilinmez ama yine de bir takım duvarların, tel örgülerin, demir parmaklıkların varlığı hissedilir. Bütün bunlar bir kuruntu, bir hayal midir? Sanmıyorum. Ve insan kendi kendine sorar; Tanrım bu uzun süreli mi, temelli ve herkes için geçerli olan bir ebediyet midir?”

İlk dönem karakalem çalışmalarında maden işçilerini, köylüleri ele almış, patates yığınları, dokuma tezgahı gibi konuları işlemiş bir yandan da kasvetli gökler ve koyu renklerle iç karartıcı manzaralar resmetmiştir. Patates Yiyenler tablosu bu kasvetli ve iç karartıcı dönemini simgeler ( Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). 1885 tarihli resimde iç mekanda günlük yaşam konu edinilmiştir. İşçiler kendi ektikleri patatesleri paylaşarak yerken gösterilmişlerdir. Tek ışık kaynağı yukarıdan sarkan bir lambadır. Lambanın ışığı patatesleri aydınlatır. Resmin genelinde aynı renk ve tonlar hakimdir. Yeşilin ve kahverenginin koyu tonları. Patatesin tozlu rengini elde etmeye çalışıyordu. Bütün resme hakim olan renk yabani patates rengiydi. Resmin kasvetli ve karanlık görünümü ve insanların yüzleri, yoksulluğu melankolik bir atmosfer yaratıyor. Bu tür insanları gözlemleyen Van Gogh da yoksulluğun ne demek olduğunu biliyordu Bu dönemlerde kardeşine yazdığı bir mektupta ” Böyle devam ederse hedefime varamayacağım. Bu kadar uzun zaman aç kalmasaydım bünyem daha kuvvetli olurdu. Fakat her seferinde daha az çalışmak ya da aç kalmak şıklarından birini seçmem gerektiğinde ben hep aç kalmayı tercih ettim. Bir insan buna nasıl dayanabilir? Açlığın etkisini resimlerimde öylesine görebiliyorum ki geleceğim için kaygılanıyorum”.

1882 tarihli Hüzün adlı taşbaskısında oturan çıplak bir kadın tasvir edilmiştir (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Kadının başı dizine doğru eğilmiştir ve kolları arasında kalmıştır. Koyu renk uzun saçları çıplak sırtından aşağıya dökülmektedir. Saçlar ten rengiyle kontrast oluşturur. Figürün dış hatları belirginleştirilmiştir. Kolları arasında kalan yüzü görülmez ama büyük ihtimalle ağlamaktadır ya da üzgün bir ifade içindedir. Tek başına bırakılmış, çaresiz bir durumu vardır. Kederleriyle birlikte yapayalnızdır, itilmiştir. Kederin dokunaklı bir ifadesine tanık oluyoruz. Buradaki kadın Van Gogh’un birlikte yaşadığı alkolik, gebe ve fahişe Sien’dir. Bu resmin bir de karakalemle yapılmış deseni vardır.

Van Gogh’un 1890 yılında Sonsuzluğun Eşiğinde – 1890- adlı resminde de yine kederler içindeki bir insanın tasviri vardır (Rijksmuseum Kröller Muller, Otterlo ). Resimde sandalye üzerinde oturan mavi pantolon ve gömlekli yaşlı bir adamın derin acısı yansıtılmıştır. Yaşlı adam yumruk yaptığı elleriyle yüzünü kapamış, dirseklerini bacaklarının üzerine dayamış ve öne doğru eğilmiştir. Gözleri ve yüzü görünmüyor ama o da ağlamaklı ve yıkılmış bir durumdadır. Yine aynı yıl yaptığı Doktor Gachet’in Portresi -1890- adlı resimde de masaya dirseğini dayamış oturan bir adam görülür (Musee du Jeu de Pavme,Paris). Beyaz kasketli figürün yumruğu yanağında be başını destekler. Düşünceli ve kederli görünümlü Doktor Gachet’in kendisine sinirli olduğu kadar hasta göründüğünü de belirtir Van Gogh. Figürün yüzünde melankoli, hüzün, çaresizlik ve umutsuzluk hakimdir. Bu hüzün resmin her yanına yayılır. Bütün renkler ve çizgiler bu melankolik atmosfere uyar. Figürün çizgileri kasvetli görünümü izler ve bu duygusal ruh halini açığa vurur. Üzerindeki lacivert ceket ve arka planın koyu mavi rengi ve yüzün solgunluğu ifadeyi güçlendirir.

van Gogh resimde kendini yaşamdan koparıp alacak yolu arıyordu. Coşkusunu, içinde kopan fırtınaları, hüzünleri, aşırı hislerini portrelerine yansıtan ikinci bir ressam daha yoktur. Kendisiyle sürekli hesaplaşan, bir türlü emin olamayan, bir başkasının eline bakmaktan dolayı sürekli ezik ve hassas olan ama gittiği, inandığı yoldan vazgeçmeyen, çevresindekiler tarafından anlaşılamamış bir Van Gogh. Acılarıyla, mutsuzluğuyla, huzursuzluğuyla, arayışları, hırsı, coşkusu, sonsuz yalnızlığı, sevgiye açlığı, yoksulluğu, yaptığına duyduğu saygı, kısa yaşantısına sığdırdığı onca yapıtı, erkek kardeşi Theo‘ya yazdığı mektuplar, hastalığı, krizleri, bir tas çorba ile boya tüpü arasındaki seçimleri onu Van Gogh yapanlar. “Çoğu zaman 30 yaşında olduğuma inanamıyorum. Çok daha yaşlı hissediyorum kendimi. En çok beni tanıyanların çoğunun bana ‘rante’ gözüyle baktıklarını düşündüğümde ve bazı şeyler değişmezse belki de haklı çıkacaklarına inandığımda içim kararıyor, sanki bu şimdiden gerçekleşmişçesine bir umutsuzluğa kapılıyorum”

Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece -1888- adlı manzarasında yıldızlı gecenin tasviri göz kamaştırıcıdır. Işık saçan yıldızlar, kıyıdan denize vuran yapay ışıklar ve lacivertle mavi tonları resmin bütününe yayılır. Ön planda yürüyen bir çift görülür. Buradaki ve başka resimlerinde görülen çiftlerden erkek olanı kızıl saçlı olarak tasvir edilmiştir. Hayatı boyunca yalnız olan ressam gerçek hayatta asla bulamadığı eşini resimlerinde hep yanında çizmiştir. Figürler manzarada çok küçüktür ve yüzleri seyredene dönüktür. Bir mektubunda ” Gece manzaralarını ve gece ortamının özelliklerini, gecenin gerçek karanlığı içinde ve yerinde tuvale aktarma sorunu beni her taraftan kuşatmakta” diye yazmıştı. Gökyüzündeki yıldızlara gitmek için ölümün bir araç olduğunu belirtir. Ölümle ulaşılan yıldızların erişilir olabileceğini düşünüyordu. Gece karanlıktır, korkudur, ölümdür, uykudur, yalnızlıktır, hüzündür.

Bulutlu Göğün Altındaki Buğday Tarlası -1890-resmi için “bunlar kasvetli gökyüzünün altında uzanan uçsuz bucaksız buğday tarlaları…derin kederi ve sonsuz yalnızlığı ifade etmekte zorlanmadım” diye yazar Theo’ya mektubunda. (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Ancak ona göre üzüntü ve üzgün yine de iyileştiricidir ve neşelidir. Resmin yarısından çoğunu kaplayan koyu mavi tonların hakim olduğu gökyüzü altında sarılar ve yeşiller beyazlarla ışıklandırılmış tarlalar uzanmaktadır. Önde birkaç küçük gelincik başı vardır. “Kanımca somurtkan yeşil renkler toprak rengi tonlarıyla iyi bir uyum içinde; bunda sağlıklı ve bu yüzden itici bulmadığım bir üzüntü havası var”

Buğday Tarlası ve Kargalar ‘ da -1890-yine kasvetli ve karanlık bir gökyüzü tasviri vardır (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Van Gogh bu resimle de yine kederini ve aşırı yalnızlığını iletmeye çalışmıştır. Geniş tarladan üç ayrı yol ayrılır. Seyreden resmin köşesinde veya tarlada patikanın sonunun ve ufkun nerede olduğunun bilinmezliğiyle sarsılır. Geniş açık tarlaların normal perspektif kurgusu tersine dönmüştür. Çizgiler resmin önünde buluşmak için ufuktan kaçar. Vincent bu resmi yaparken önünde malzemeleriyle ufka doğru yükselen iki yolun böldüğü buğday tarlasının – üçüncü yol resmin sağ alt köşesinde kalmıştır- karşısında yere çökmüş ve önce sola sonra sağa iki kez ateş etmişti. Kara kuşlar ölümü çağrıştırır. Fırtınalı alçak gökyüzünde uçuşan kargalar ve gökyüzünde belirgin mor fırça vuruşları izleyende yalnızlık ve keder duygularını uyandırır. 29 temmuz 1890 da kendini vuran Van Gogh iki gün sonra ölmüştür. Ölümünden sonra üzerinde bulunan kardeşine yazdığı ama göndermediği mektupta ” kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim” diye yazmıştır.

Reha Yanlızcılık

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1950 yılında İstanbul’Da doğdu. 1975’te Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik sanatlar bölümünden mezun oldu.

Bugüne kadar 61 kişisel 100’ün üzerinde karma sergi gerçekleştirdi. 1988-1989 yıllarında televizyondan çocuklara resim dersi verdi.

Eserleri UNICEF ürünlerinde yer aldı. Grafik sanatlarının çeşitli dallarında aldığı ödüller dışında 1997 Çocuk Vakfı tarafından “Son 40 Yılın Çocuk Resimlerine Katkı Ödülü”, 2001’de Inepo’nun ilk kez dağıttığı “Çevre Sanat Ödülleri”nden resim ödülüne layık görüldü.

Özdemir Yemencioglu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1948 yılında Balıkesir’de doğdu. Uzun yıllar aynı şehrin Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’ni yönetti.

Avusturya Hükümeti’nin verdiği bursla (Salzburg) yurtdışında da eğitim alan Özdemir Yemencioğlu, Anadolu Uygarlıklarından günümüze ulaşan değerleri, insanlığın çağlar boyunca oluşturduğu tarihsel tortu olarak gördüğü ve bu kaynaktan beslendiğini ifade eder.

Emel Yalın

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Eskişehir doğumlu Emel Yalın, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1979’da mezun oldu.8 yıl avukatlık yaptıktan sonra resim çalışmalarında yoğunlaşmak için avukatlığı bıraktı. Dört yıl Devlet Sanatçısı ressam Kayıhan Keskinok’un öğrencisi oldu.

Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümü’nde bir yıl konuk öğrenci olan Yalın, Bilkent Üniversitesi Resim Bölümü’ne birincilikle girdi. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği Üyesi ve Turkish Paintings Com’un asil üyeleri arasında olan sanatçı, 11 kişisel sergi açtı, pek çok karma sergiye katıldı.

1995 yılında Üç Dokuz Sanat Galerisi’nde resim dersleri verdi.

Timur Kocagözoğlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1948 de İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar tekstil imalatı ve ticareti ile uğraştı. 1972’den itibaren dostları olan ressam hocaların  atölyelerine devam ederek onların katkıları ile resim bilgisini geliştirdi.

1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri- Wisconsin-Door  County’de bulunan john Balistreri Gallery’de davetli olarak sergi açtı. Resme emek verdiği 35 sene içinde 19 kişisel sergi oldu ve pek çok karma sergiye katıldı.Halen Küyad Kültür  ve Sanat Merkezi’nde sanat danışmanı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Ertuğrul Ateş

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1977 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl İngiltere’ye giderek Kingsway Princeton Collage ve Bethnal Green Institue’de sanat eğitimine devam etti. William Blake ve diğer İngiliz romantiklerinden etkilenerek, romantik sanat üzerine yoğunlaştı, İngiltere’deki çalışmalarını 1979 yılına kadar sürdürdü.

İstanbul’daki ilk sergisini 1980 yılında açtı. 1987 yılında A.B.D’ ye giderek New York’a yerleşti. Ayni yıl New York’ta açtığı ikinci sergisinden hemen sonra başta Ahmet Ertegün olmak üzere 10 kişilik bir koleksiyon grubu ile anlaşma imzaladı. 1989 yılında, New York Japon Kültür Merkezi’nde bütün dünyadan sanatçılarla karma bir resim sergisine katıldı.

Mayıs ayında Ismael Art Gallery’de İlk kişisel resim sergisini gerçekleştirdi. Bunu Los Angeles (1990), Ankara (1990), New York (1991), İstanbul (1991), New York (l 992) sergileri izledi. Ünlü 57. Cadde Gale?rileri’nden Terry Dintanfass Galerisi’ne kabul edildi.
Ardından Barselona, Kopenhag sergilerini açtı. Chicago Modern Sanatlar Müzesi’nde ?Yükselmekte olan Sanatçılar? sergisine kabul edildi.

Miami, Dallas, Los Angeles, Chicago, Palm Beach, Boston, South Hampton, New York’ta çok sayıda sergi gerçekleştirdi. Sonraki yıllarda çeşitli ülkelerde sergiler açan Ateş, 2002 yılında M.E.B. Akademi Hayat’ı kurdu. Aynı yıl Hürrem Sultan Dans Gösterisi’ni sahneye koydu.

2003 yılından bu yana yaşamını İstanbul’da sürdürmektedir.

Burhan Özer

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1986’da M.S.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne girdi. 1991’de Adnan Çoker Atölyesinden mezun oldu.

“Doğa İle Sessiz Bir Söyleşi” üzerine 10 adet kişisel Sergi açan Burhan Özer, 2000 yılından bu yana İstanbul ve Ankara’Daki sanat fuarlarına katılmış, 20 civarında karma ve festival kapsamında sergilere iştirak etmiştir. Yapıtlarının büyük çoğunluğunu suluboya resimler oluşturmaktadır.

Çalışmalarını Taksim’deki atölyesinde sürdüren Burhan Özer, Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesidir. Rumeli TV’de haftalık resim programını hazırlamaktadır.

Momunbek Astar

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1952 Bişkek doğumlu olan sanatçı, 1971’de Bişkek Devlet Güzel Sanatlar okulu görsel sanatlar Bölümü’nden mezun oldu.

1978’de Moskova Surikov Devlet Güzel Sanatlar Bölümü’nde “Büyük Boyutlu resim eğitimi aldı. Kişisel sergileri; Da Vinci Sanat Galerisi-Ankara 1997, Dali galerisi 2000,

Necdet Kalay

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1932 yılında İstanbul’da doğdu.İstanbul Ticaret Lisesi’ni bitirdi. Resme ilgisi öğretmeni Faruk Morel’le gelişti. Liseden sonra Yüksek Ticaret Okulu’na devam etti. O yıllarda Şeref Akdik ile tanıştı. 1954-1957 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’ne konuk öğrenci olarak gitti, tanınmış kişilerle tanıştı. Sanat yaşantısı 1958’de başladı. 1958’de, Ankara’da düzenlenen Güzel Sanatlar Birliği Sergisi’ne resmi kabul edildi, ilk kişisel sergisini 1959’da İstanbul’da açtı. Değişik işlerde çalıştı. 1969’da ek İşleri bırakarak geçimini resimle sağladı. Birçok kişisel sergi açtı, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli ülkelerde sergilere katıldı.

Şeref Akdik’le desen temelini pekiştirdi. Hasan Vecih Bereketoğlu ve Hikmet Onat’la doğada çalıştı. izlenimci anlayışı benimsedi. Bir süre ekspresyonist resimler yaptı. Manzaralara ağırlık verdi. Bunun yanısıra, gurbetçiler, köylü kadınlar, yöresel konut mimarisi gibi konulan resimledi. Anadolu bozkırından etkilendi. Yapıtlarında pastel renkleri, grinin tonlarını kullandı.

Ardan Özmenoğlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Ardan Özmanoğlu 1979 yılında Ankara’da doğdu. Lisans ve lisansüstü eğitimini Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde tamamladı. Berkeley, San Francisko, Kala Art Enstitüsü’nde davetli sanatçı olarak çalıştı.

2002 yılından beri yurtiçi ve yurtdışı sergilere katılmaktadır.Sanat eserlerinde, özgün baskı tekniklerini farklı materyal yüzeylerinde kullanmaktadır.

Post-it 3M firmasının düzenlediği tasarım yarışmasında, resim dalı üçüncülük ödülü, Türkiye Omirilik Felçlileri Derneği, afiş ve slogan yarışmasında birincilik ödülü bulunmaktadır. Tasarım ve mimarlık firmalarına projeler üretmiştir.

Özmenoğlu çalışmalarını İstanbul’daki stüdyosunda devam etmektedir.

Serap Özköse

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1963 İzmir doğumlu olan sanatçı 1980’de çocuk gelişimi ve eğitimiyle ilgili eğitim gördü. 1990’de çocuk gelişimi ve eğitimiyle ilgili eğitim gördü.

1990 yılında dekoratif boyama tekniklerine başladı. 2000 yılında resim çalışmalarına başladı. Heykeltıraş ve ressam Feyyaz İnanç ve ressam İbrahim Çiftçioğlu’yla çalıştı. Karma sergilere katıldı.

Emre Baykal

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Emre Baykal 1975 yılında istanbul’da doğdu. Dört yaşından itibaren İsviçre’nin Zürih kentinde yaşamaya başladı, ilk ve orta öğrenimini Zürih’de, yüksek öğrenimini de Montreux’de tamamladı.

2000 yılında Rusya Federasyonu’nun St. Petersburg kentine yerleşti. Orada Reriha Sanat Okulu’nun öğretim üyesi Andrey Malinovskiy ile dört yıl çalıştı. St. Petersburg Güzel Sanatlar Akademisi’nden, ressam Oleg Grechkin’in atölyesinde dört yıl, aynı kurumun Grafik Bölüm Başkanı Andrey Pakhomov’un atölyesinde bir yıl süreyle çalıştı.

Oleg Ivanoviç Grechkin, 1977’den beri üyesi bulunduğu St. Petersburg Sanatçılar Derneği’ne Emre Baykal’ı da takdim etti. Baykal, 2008 yılında bu derneğe kabul edilen ilk Türk sanatçısı olmuştur.

 2002 tarihinden başlıyarak, çoğunluğu kişisel olmak üzere Zürih, İstanbul, Antalya ve Sankt-Petersburg’da pek çok sergiye katıldı. Figüratif resimlerinde yağlıboyanın yanısıra suluboya, pastel ve karakalem çalışmaktadır. Sanatçı ayrıca Plastik Sanatçılar Derneği (UPSD) üyesidir ve çalışmalarını kendi atölyesinde sürdürmektedir.

 

Mustafa Okan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1963 yılında Ankara’da doğdu. 1984 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nü bitirdi.

1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1993 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.

1996 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde sanatta yeterlilik çalışmasını tamamladı. 2006 yılından bu yana Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde çalışıyor.

Sibel Tetik

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1989 yılında Bakırköy Kız Sanat Okulu’nda başladığı resim çalışmalarını İstasyon Sanat Merkezi ile sürdürdü.Ardından sekiz yıllık süreç içerisinde sırası ile Yılmaz Demirdağ Resim atölyelerinde çalışmalarına devam etti.

Abdülkadir Günyaz ile sanat tarihi, Sönmez Soran ile felsefe çalışmalarına katılan Sibel Tetik, Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunudur.Güzel Sanatlar Birliği Resim Derneği Üyesi de olan sanatçı çalışmalarını İstanbul’da kendi atölyesinde sürdürmektedir.

 

Güzin Altan Ayrancıoğlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1966 yılında Samsun’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Samsun’da tamamladı. 1988 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim -İş Eğitimi Bölümünü bitirdi, 1991 yılında Gazi Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim İş Eğitimi Anabilim Dalında Yüksek Lisansını,1997 yılında da doktorasını tamamladı.

3 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma sergiye katıldı. Başta Kültür Bakanlığı olmak üzere özel ve resmi koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Halen Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır.

Bünyamin Balamir

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Bünyamin Balamir Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünden 1978 yılında mezun oldu. 1985’te yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. 1987’de Gazi Üniversitesinden sanatta yeterlik diploması aldı.

Biri uluslararası olmak üzere yirmi yedi kişisel sergi açan ve çok sayıda karma sergiye katılan sanatçı, çeşitli yarışmalarda on sekiz ödül kazandı. Balamir’in şiir ve desenlerinden oluşmuş iki kitabı ile birçok makalesi, eleştiri yazısı ve bildirisi yayımlanmıştır.

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Öğretim Üyeliğinden 2005’de emekli olan Balamir, resimlerini, insan-doğa-yaşam üçgeninde nesne-mekan ilişkileri ile ışık ve rengin arandığı soyut ve somut arası fantastik yolculuklar olarak tanımlamaktadır.

Arzu Kara

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1971 yılında doğan sanatçı, 2001 yılında Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’ne başladı. 2005 yılında bu bölümden İhsan Doğramacı üstün başarı ödülü ile mezun oldu. 2002 yılında Niğde Andaval Konstantin Helena kilisesi  Kurtarma Kazısı çalışmalarına başladı.

8.Altın testi Seramik Yarışması Sergisi’ne katıldı.  2005 yılında Arjantin Buenos Aires’teki 2. Uluslar arası Mozaik Bienali’ne, Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi Mezuniyet Sergisine, 2006 yılında Anart Sanat Galerisi Karma Resim ve Seramik Sergisine katıldı.

Adnan Turani

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1925 yılında İstanbul’Da doğdu. 1953-59 arası Münih GSA’de Fransız Nagel, Stuttgart GSA’de Henninger ve Willy Baumeister ve Hamburg GSA’de Heinz Trökes’le çalışarak öğrenimini tamamladı.

 1973’te doktorasını verdi; 1978’de de “Resimde Geometri” adlı tezi ile doçent doktor oldu. 1990’da profesör doktor olarak emekli oldu. “Estetik, sanat terminolojisi ve plastik sanatlar” alanlarında kitap ve makaleleri yayımlanan Turani’nin resim anlayışı, soyut kurgulu bir etki resmine dayanmaktadır.

Bu nedenle, onun için doğa biçimi değil, doğa biçiminin resimleştirilmiş biçimi önem kazanmaktadır.

 

Nur Esen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Erzincan’da doğdu. 1977 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nü bitirdi. On yıl devlet memurluğu yaptıktan sonra, 1988-1991 yılları arasında Kopenhag’da kaldığı süre içinde çeşitli atölyelerde resim çalıştı. 1991 yılında heykele de yöneldi. Ayrıca çocuklar için yazdığı öykü ve masallardan bazıları çocuk dergilerinde yayımlandı.

Birleşmiş Ressam ve Heykeltıraşlar Derneği üyesi olan ve Ankara’da kendi atölyesinde çalışmalarını sürdüren sanatçının yurt içinde ve yurt dışında bir çok koleksiyonda eserleri vardır.

Mustafa Bulat

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1999-2002  Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcılığına atandı.

1998-2002  Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel Bölümünü kurdu, Lisans ve Yüksek Lisans Eğitimini başlattı. Temel Eğitimi Bölümünü kurdu ve başkanlığına atandı. Temel Eğitimi Bölümü, Temel Sanat Eğitimi Anasanat Dalı Başkanlığına getirildi.

1998 -2008- Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Öğretim Üyeliğine atandı ve Bölüm Başkanlığına getirildi.

1993-1997 – Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalında ?Antik Grek ve Roma Dönemi Yontu ve Kopya Teknikleri? konulu tez ile Doktora eğitimini tamamladı.

1991-1993 – Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Heykel Anasanat Dalında Sanatta Yeterlilik derslerini özel öğrenci olarak aldı ve Atatürk Üniversitesi K?zım Karabekir Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Heykel Anasanat Dalında Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı.

1988-1990 – Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Heykel Anasanat Dalında Yüksek Lisans Eğitimini kazandı ve tamamladı.

1984-1988 – Hacettepe Üniversitesi,Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandı ve mezun oldu