Archive for Haziran, 2012

Pixies

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Nirvana‘nın 90‘lı yıllarda yarattığı patlamanın tabanını hazırlayan gruplardan biri olan Pixies, belki de bu patlamada Nirvana‘dan bile daha çok pay sahibi. Boston‘lu dörtlü punk-rock kökenli inide rock ve alternatif akımlarını müzik piyasasının dikkatini çekecek seviyeye getiren ve bir çok grubun da önünü açan gruplardan biri.

Surf –rock, punk-rock, guitar pop ve bazen de klasik rock kalıpları gibi kolay dinlenir tarzları vokalist ve şarkı yazarı Francis Black’in sex, din, UFO’lar ve insanların karanlık iç yönleriyle ilgili yazdığı anlaşılmaz lirikleri ve bazen 60’ların sweet-pop vokalleri gibi söylediği, bazen de insan ses sınırlarını zorlayan çığırtkan vokalleriyle söylediği muhteşem sesiyle ve ona melek gibi sesiyle eşlik eden basist vokalist Kelley Deal ile beraber Pixies modern rock dünyasının tanıdığı en önemli ve orjinal gruplardan biri. Joey Santiago’nun gürültülü kopuk ve bir o kadar melodik sololarının da Pixies sounduna kattığı ayrıcalıkta unutulmaması gerekilen bir ayrıcalıktı.

The Pixies, 1986 yılında Boston‘da Charles Thompson ve oda arkadaşı Joey Santiago tarafından kuruldu. Massachusetts Üniversitesi’nde antropoloji dalında uzman olduktan sonra Puerto Rico‘ya giderek burada 6 ay boyunca İspanyolca öğrenen (ki bu grubun liriklerine de yansır) Thompson Amerika‘ya geri dönerek grup kurmaya karar verir. Santiago‘yu ikna ederek grubu kuran Thompson bir gazete ilanı vererek Kusker Du ve Peter, Paul & Mary seven bir basçı aradıklarını duyurdular. Bu ilan onlara Ohio‘lu ve ilerde grubun soundunda da çok büyük etkisi olacak olan Kim Deal‘i kazandırdı.

Ardından Deal‘in tavsiyesi ile gruba baterist olarak David Lovering katıldı. Iggy Pop‘dan etkilenen Thompson ise adını Black Francis olarak değiştirdi ve grup Santiago’nun sözlükten rastgele seçtiği bir isim olan Pixies‘i grup ismi alarak müzik hayatlarına başladılar.

Throwing Muses‘in alt grubu olarak çıktıkları bir konserde prodüktör Gary Smith tarafından çok beğenilen grupla hemen bir demo kaydeden Smith, demoyu İngiltere‘nin ünlü indie plak şirketi 4AD‘ye göndererek grubun burayla anlaşmasını sağladı. 1987 yılında grubun bu demoda yer alan parçaları “Come On Pilgrim“ EP‘si olarak yayınladı. Grup ilk EP‘leri için indie-rock‘in en önemli prodüktörü Steve Albini ile çalıştılar. Albini, gruba daha keskin ve sert bir sound kazandırırken pop melodilerini de korudu. Albüm “Surfer Rosa“ adını taşıyordu ve özellikle İngiliz müzik basını tarafından çok büyük ilgi görürken Amerika inide radyolarında hit olmuştu.

Grup bu başarının üzerine 4AD‘den ayrılarak Elektra‘ya geçti. Bir sonraki albümleri için İngiliz prodüktör Gil Norton ile çalışan grup daha temiz ve daha başarılı bir albüm olan “Doolitlle“ ile geri dönerek listelere oldukça iyi bir giriş yaptı. Albümden çıkan ‘Monkey Gone To Heaven‘ ve ‘Here Comes Your Man‘ gibi parçalar modern rock klasikleri olurken grubu da oldukça önemli bir konuma taşıdı. Ancak bu noktada grup içi uyumsuzluklar ve çekişmeler baş göstermeye başladı ve grup elemanları kısa süreli bir ayrılık yaşayarak solo çalışmalara yöneldiler. Black Francis solo turnesine çıkarken, Kim Deal Throwing Muses gitaristi ve arkadaşı Tanya Donnely ile birlikte “Breeders”i kurarak Steve Albibi ile beraber “Pod“ albümünü kaydettiler.

Bir sonraki albümleri daha çok Francis Black ‘in metaryalleri üzerine kuruluydu ve onun surf tutkusunu yansıtıyordu. Albüm Pixies‘in önemini bir kez daha vurguladığı gibi “Veloria“ ve “Dig For Fire“ gibi klasikler içeriyordu. Albüm, grubu Avrupa‘da daha da popüler hale getirdi ve o yıl ki Reading Festivali’nin öncü grubu oldu. Turne başarılı olsa da grup içindeki Deal ve Francis arasında süre gelen uyumsuzluk belirgin bir şekilde açığa çıkmaya başladı.

Grubun dağılacağı yönündeki söylentiler çoğalsa da grup dördüncü albümünü bir kez daha Gil Norton ile beraber kaydederek sürpriz sayılabilecek bir geri dönüş yaptılar. Albümde Captain Beefheart ve Pere Ubu klavyecisi Eric Drew Feldman‘da yer alıyordu. “Trompe Le Monde“ ismini alan albüm oldukça detaylı işlenmiş bir albüm olmasına karşın grubun eski sounduna bir dönüş olarak nitelendirildi. Albüm turnesine U2‘un alt grubu olarak çıkan Pixies, turne dönüşü dağıldıklarını açıkladılar. Kim Deal grubu Breeders geri dönerken, Black Francis adını Frank Black olarak değiştirerek solo kariyerine başladı. Bu sırada Joey Santiago ve Lovering The Martinis adında bir grup kurdular ancak bir albüm yayınlamadılar.

Pixies’in stilinde göze çarpan şey, Francis ve Deal’in vokallerindeki uyum ve gitar, bas ve davulun sesinden çıkan ahenktir. Francis ve Joey Santiago’nun gitarları, Kim Deal’ın basıyla birlikte Pixies, sıkı Rock’n Roll melodilerini yakalayıp onu geliştirdi. Grubun gitar çalışmaları, Hüsker Dü’nün puslu gitar sound’undan izler bulunduruyor.

Genellikle bir çok biçimsel tekniklere, amatörce yaklaşan Pixies’in stili, her zaman karanlık atmosferlerden oluşan düzenlemelerin ana temasını oluşturuyor. Punk’ın açık sözlü öfkesi veya metalin tehditkar izlenimleri yerine Pixies sound’u, isyanı veya şeytanla işbirliği içinde olmak yerine, soğuk ve karanlık bir dünyanın köşelerinde sürünen dinleyicilerinin hayal güçlerine kolay olmayan bir aşinalıkla yaklaşıyor.

Pixies genelde, bilim kurgusal çerçeve etrafında yazılan şarkı sözlerinin yanı sıra, terör ve tehditlere yer vermeden, güncelliği araştırıp şarkı sözlerine ekliyor. ‘This Monkey’s Gone To Heaven’ gibi parçaları doğa üstü ve karanlıktan bahsederken, ‘Debaser’, modern insan tarafından henüz keşfedilememiş gerçekleri ima ediyor. Sinema severlerin de yakından bileceği bir baş yapıt olan ”Fight Club / Dövüş Kulübü” filminin sonunda giren “Where Is My Mind?” şarkısı Pixies’ ait.

Şüphesiz indie-rock‘in bugünkü konumunu borçlu olduğu gruplardan biri Pixies. Hatta Kurt Cobian’in söylediği “Smells Like Teen Spirit kötü bir Pixies taklidinden başka birşey değil esasında” sözünü düşününce Pixies‘in modern rock’taki konumunu bir kez daha düşünmek gerekiyor.

Radiohead

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

90’lı yıllara adını yazdıran birkaç başarılı alternatif-rock gruplarından biri olan Radiohead, Oxford Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarından arkadaş olan gitarcı/solist Thom Yorke, gitarcı/solist Ed O’Brien, gitarcı Johnny Greenwood, basçı Colin Greenwood ve davulcu Phil Selway tarafından 1988 yılında kuruldu.

Parçalarındaki içe dönük, kaygı dolu, hüzünlü tavrı ve uçuk hikayeli lirikleriyle epik kapsamı son derece geniş boyutta olan grup, solist Tom Yorke’un hüzün dolu lirikleri ve kullanılan üç gitarın yarattığı atmosfer açısından My Bloody Valentine ve Pink Floyd, virtüözite açısından R.E.M. ve Pixies’e benzerlik taşıyor.

Önceleri “On A Friday” diye adlandırılan grup, müzik kariyerlerindeki ilk ciddi çalışmalarına 1992 yılında piyasaya sürdükleri “Drill” kısa-çalarıyla başladı. Grup, bu kısa-çalardan sonra EMI/Capital plak şirketiyle anlaştı ve R.E.M ve Nirvana esintili, gürültülü akortlu hit parçası ‘Creep’in single’ını piyasaya sürdü. ‘Creep’ son derece ılımlı ve başarılı bir çalışma olmuştu. Bunu takip eden iki single çalışması, ‘Anyone Can Play Guitar’ ve ‘Pop is Dead’, bu başarıyı korumasına rağmen, grup, İngiltere müzik piyasası tarafından pek fazla benimsenmedi.

1993 yılında piyasaya sürdüğü ilk albümü “Pablo Honey”, grup için sadece potansiyeli sorgulama niteliği taşıyordu. Bu sorgulama sürecine göre bu ilk çalışma son derece başarılıydı; Radiohead’in bu ilk albümünden çıkan ‘Creep’ parçası uluslararası bir başarı kazandı. İçe dönük, hüzünlü ifadeler içeren lirikler ve yarattığı melankolik atmosfer, bu parçayı alternatif-rock piyasasının değişilmez efsane parçaları arasına soktu.

Daha sonra “Pablo Honey” albümünün Avrupa turnesine çıkan Radiohead’in ‘Creep’ şarkısı Amerika müzik piyasasının hit parçası oldu; modern-rock radyolarda ve MTV’de uzun süre çalındı. Bu parçasının üstün başarısından sonra Amerika turnesine çıkan grup, Belly ve Tears for Fears gibi grupların konserlerine ön grup olarak çıktı. ‘Creep’, Radiohead için iyi bir tanıtım ve başarı oldu. Creep 1993 sonunda İngiltere’de yeniden piyasaya sürüldü. Bu sefer, single bir Top Ten hiti oldu ve grup 1994 yazını dünyada konserler vererek geçirdi. Grubun bu başarısına rağmen pek çok müzik gözlemcisi, Radiohead’in tek parçalık bir grup olduğunu ve geleceğinin parlak olmadığını savundular.

Prodüktör John Leckie ile stüdyoya giren grup, 1995 yılının baharında piyasaya sürdüğü ikinci albümü “The Bends”de gösterdiği performansla bütün bu acımasız eleştirileri sildi attı. Müzik otoriteleri ve dinleyen kesim tarafından oldukça olumlu eleştiriler alan grup, büyük bir hayran kitlesi topladı. Eleştirilerden sınıfı geçen grup, tek parçalık grup imajını sildi. Her ne kadar iyi eleştiriler alsa da, bu eleştiriler grubun albüm satışlarında pek etkili olmadı. Grup bu albümle derin, melankolik ve olgun karakterinin temellerini iyice oturttu.

Bir önceki albüme kıyasla son derece başarılı olan albüm, İngiltere brit-pop ve Amerika müzik piyasasında yine pek kabul görmedi. Daha sonra bu albümün turnesine çıkan grup, hiç aralıksız konserlerine devam etti ve yüksek beğeni kazandı. Bu turneden sonra albümün başarılı parçaları ‘Street Spirit’ ve ‘Just’a çekilen klipler Radiohead için çok iyi bir reklam oldu. Bu reklamlar sayesinde “Bends” albümü, İngiltere müzik piyasası tarafından yılın en iyi albümü seçildi. Değeri ancak fark edilen grup, 1996 yılında listelere aynı albümle girdi ve İngiltere, Amerika müzik listelerinde uzun süre üst sıralarda yerini aldı.

1996 yılının ortalarında yeni stüdyo çalışmaları yapan grup, 1997 yılının yazında, en iddialı ve başarılı albümlerinden biri olan “OK Computer”ı piyasaya sürdü. Melankolik, ruh-altı karakterini bu albümle pekiştiren Radiohead, ‘Paranoid Android’, ‘Karma Police’, ‘No Surprises’, “Let Down” gibi hit parçalarıyla başarısını devam ettirdi. Albümün ve grubun en başarılı parçalarından ‘Paranoid Android’e çekilen son derece başarılı ve özgün video-klip, gruba birçok ödül kazandırdı.

Grubun dördüncü albümü “Kid A”, 2000 yılının Ekim ayında piyasaya sürüldü ve çoğu eleştirmeni şaşırtarak Amerika albüm listelerine 1. sıradan giriş yaptı. Single çıkartmayan ve klasik turne aşamalarına dahil edilmeyen albüm, “uzak ve radyo-karşıtı bir albüm gibi” çok farklı ve karışık yorumlarla karşılaştı.

Haziran 2001’de Radiohead, Kid A hazırlanırken yapılanan ve aynı müzikal materyale sahip olan “Amnesiac”ı piyasaya sürdü. Çok satış yapacak bir albüm olmamasının pek bir götürüsünün olmayacağı konusunda açıklama yapan grup, ayrıca Amnesiac’ın çok ayrı ve açık bir konsepti olduğunun söylediler inatla. Albüm yine şaşırtarak listelere İngiltere’de 1. ve Amerika’da ise 2. sıradan giriş yaptı.

Bu arada 3. single için düşünülen I Might Be Wrong, düşüncenin geliştirilmiş hali olarak bir live “mini-albüm” şeklinde Kasım 2001’de piyasaya sürüldü. 13 ayda 3. piyasaya sürüşünü yapan grup, son mini-albüm için şarkıları Avrupa’da dört farklı mekanda yapılan şovlardan topladı ve bonus olarak “True Love Waits” adında piyasaya sürülmemiş bir şarkı daha içerdi.

Yaptıkları müzikle daha bugünden efsane olan grubun altıncı albümü olan “Hail To The Thief”, 2003 yılında piyasa sürüldü. Albüm piyasaya sürülür sürülmez ABD ve Avrupa listelerine tıpkı önceki birçok albümü gibi bir numaradan girdi. Alışıla geldiği gibi bu albümde de müzikal denemelerinin yanı sıra fikirlerini dile getirdikleri sözlere yer veren grup albümünün adını Bush’un Florida’daki şüpheli seçim zaferi ile ilgili bir kitabın adından esinlenerek koymuş.

Mercan Dede

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mercan Dede (nam-ı diğer DJ Arkın Allen), doğuya özgü Sufi müziğinin ilahi geleneğini çağdaş müziğin tınılarıyla incelikli bir biçimde harmanlayarak, eski ile yeniyi, Doğu ile Batı’yı birleştirdiği bir müziğe imzasını atıyor.

Topluluğun kurucusu ve lideri Arkın Ilıcalı olarak 1966 yılında Türkiye’de dünyaya geldi. Ney, bendir, davul ve vokal sanatçısı olma yolunda müzik eğitimini geleneksel yollardan tasavvuf müzik ustalarından aldı. Öğretmenleri arasında Usta Nezih Uzel ve ney sanatçısı Ömer Erdoğdular sayılabilir. Ayrıca sanatçı, ebru sanatını öğrendiği büyük ney üstadı Niyazi Sayın’dan da fazlasıyla etkilendi.

Ebru sanatını eğitmen olarak Concordia Üniversitesi’nin Studio Arts programında devam ettiren Mercan Dede, 1998 yılında Kanada’ya göç etti. O yıldan bu yana değişik Sufi gruplar ile Avrupa, Kanada, ABD ve Türkiye’de müzik çalışmalarına devam eden sanatçı, The University of Saskatchewan’da Profesör David Kaplan ile Dünya Müziği üzerine çalıştı.

Mercan Dede Topluluğu, Dede’nin son on yıl içindeki kapsamlı müzik birikiminin bir sonucu olarak, 1997 yılında kuruldu. İlk albümleri “Sufi Dreams” gerek Kuzey Amerika, gerekse Avrupa’da yoğun bir ilgi gördü. Alman televizyonu Saarlandischer Rundfunk’un yapımcıları Sufi Müziği ile ilgili hazırladıkları belgeselde başrolü Mercan Dede’nin üstlenmesine karar verdiler ve belgeselin müziğinin de aynı sanatçı tarafından yapılmasını istediler. Belgesel 1999 Şubat’ında Alman televizyonunda yayınlandı ve büyük bir yankı uyandırdı.

Sanatçının ikinci albümü “Journeys of a Dervish”, 1999 yılında yayınlandı. Mercan Dede’nin bir sonraki albümü “Seyahatname”, 2001 yılında yayınlandı. Albüm reji ve koreografisini Beyhan Murphy’nin gerçekleştirdiği ve Modern Dans Tiyatrosu tarafından sergilenen Seyahatname 2001 adlı gösteri için bestelenen müziklerden oluşmakta.

Temmuz 2001’de dünyanın en önemli festivallerinden biri olarak kabul edilen Uluslararası Montreal Jazz Festivali’nin General Motors Big Event gecesinde, ‘Doğu ile Batı Buluşuyor’ başlıklı konserde, Burhan Öçal ve Jamaaladeen Tacuma ile Mercan Dede Trio olarak 100.000 kişiyi aşan bir izleyici karşısına çıktı. 2002’de çıkardığı “Nar” albümünde klasik Türk müziğinin önemli isimleriyle çalışan Mercan Dede, bu albümle daha önceki albümlerine göre çok daha büyük kitlelere ulaştı.

Ali Cengizkan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

29 Ekim 1954 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaöğrenimini TED Ankara Koleji’nde tamamladı. 1978 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre serbest mimarlık yaptı. 1981 yılında ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde eğitim asistanı olarak çalıştı. 1994-1998 yılları arasında aynı bölümün başkanlığını yürüttü. Bu bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

İlk şiir kitabı olan “Senlere” (1980) ile 1981 yılında Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü kazanan Ali Cengizkan, Türkiye Yazıları ve Yarın dergilerinin yazı kurullarında görev aldı. Şiirlerinde çağdaş Türk toplumunun sorunlarına, bireysel ve toplumsal duyarlılığını ustaca birleştirerek eğildi (“Bağımlı Şiir”, 1986). Şairliğinin yanı sıra, şiir üzerine yazıları ve şiir çevirileriyle de tanınan Cengizkan, yapıtlarını Türkiye Yazıları, Adam Sanat, Broy, Gösteri, Oluşum, Somut, Türk Dili, Varlık, Yazın, Yusufçuk gibi dergilerde yayımladı. Şairin, olgunluk yıllarında yazdığı şiirlerde, içerik bakımından daha evrensel bir tutumu benimsediği ve oluşturmaya çalıştığı yeni şiirin içeriğine uygun bir biçem arayışına yöneldiği gözlenmektedir (“Öğle Suyu”, 1997).

Yapıtları

Senlere, (1980)
Çocuk Ömrümüz, (1982)
Yunan Dosyası, (1983)
Yürüyüşler ve Duruşlar, (1984)
Bağımlı Şiir, (1986)
Ankara Ankara Güzel Ankara, (1987)
Sürek Avında Dünya, (1994)
Öğle Suyu, (ODTÜ Ormanı’nın 40. yılı için 40 metin, 1997)
Şairin Nergisi, (2000)

Ödülleri

1981 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü
1982 ODTÜ Edebiyat Kulübü Ödülü
1983 Toprak Şiir Ödülü (Hasan Hüseyin Jüri Özel Ödülü)
1983 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü
1995 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü

Celal Esat Arseven

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Resim,Mimarlık, arkeoloji alanlarındaki yapıtları ve oyunlarıyla tanınan yazar.Mülkiye, Sanayi-i Nefise harbiye mekteplerini bitirdi.Avrupa’ya devletçe öğrenime gönderilenler arasındaydı.Türkiye’ye dönünce askerlikten ayrıldı.

( 1908 ) Uzun yıllar akademide mimarlık tarihi ve şehircilik dersleri veren ( 1920-1941) Arseven,İstanbul ( 1942 ) ve Giresun ( 1946) milletvekilliklerinde bulundu.Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nda üyelik ve başkanlık yaptı.

( 1951-58) 1971’de Devlet Kültür Armağanına ve İstanbul Teknik Üniversitesince fahri doktor ünvanına değer görüldü. 1897-1900 yıllarında  resim öğretimi kitapları yayımlanan Arseven, sonraki yıllarda Sanat Kamusu( 1926), Türk Sanatı    (1928,1973)  Sanat ansiklopedisi ve arkeoloji alanında da incelemeler yayımladı.Tiyatroyla da ilgilendi. Oyun ve operetler yazdı: Selim-i Salis ( 1909)Büyük Yarın ( 1925) eserlerinin bazılarıdır.

Gözem Yıldırım

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Gözem Yıldırım Ankara Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Pera Güzel Sanatlar Akademisi’nde iç mimari eğitimi gördü. Ardından da Domus Academy’de yüksek lisans yaptı.

Birinciliği
addresistanbul, 2008 yılının ilham verici yönlerine dikkat çekmek için bir yılbaşı ağacı tasarım yarışması düzenledi. 4 Aralık 2007 günü aralarında ünlü tasarımcı Aziz Sarıyer, İTÜ öğretim görevlisi Yr. Doç. Dr. Şebnem Timur Öğüt, ETMK İstanbul Şube Başkanı Sertaç Ersayın ve tasarımcı Hatice Armağan’ın yer aldığı bir jüri, bu ağaçlar arasında bir değerlendirme yaparak ilk 3’ü belirledi.

Bu yarışmanın sonucunda birinciliği, Yüksek içmimar Gözem Yıldırım kazandı. “Origin” isimli ağacı tamamen askı ve led ışıklar kullanılarak tasarlayan Yıldırım, kendini şöyle ifade etti:
Ben bir askıyım aslında / ağaçtan gelen özüme geri döndüm / yeni yılda beni yaratana hayat verdim.

Levent Timurhan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1955 yılında Ankara’da doğdu. 1980 Admma Mimarlık Fakültesinden mezun oldu. Öğrenciliği  yıllarında Behruz Çinici Mimarlıkta çalıştı. 1986 yılında DHMİ yarışmasından aldığı 1.ödül ile Timöz mimarlık ltd.şti. ni kurdu. Yerli yabancı katılımcılarla birlikte Çalışmalarını gerçekleştirmekte ve
Mimari ,görsel sanatlar yarışmalarına katılmaktadır.

Mimari yaratıcılığında, çevreye saygılı, yenilikçi, çağdaş, geçmişten öykünmek değil, geçmişin zenginliğinden yararlanabilmek adına ilham kaynaklarını kullanmayı tercih etmektedir.

Ödüller;

-Klasik ve Orijinal Türk Mimarisinin Mekan ve Estetik Olarak Çağdaş Yorumu
 Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali Çarşı Merkezi Mim.proje yarışması‘1.Ödül.’’
-Petrol Ofisi  Mimari Proje Yarışması. ‘Satın alma Ödülü.’
-Uluslararası İzmir Kültür Park Çevre Düzenlemesi Ve Fuar Kompleksi
 Mimari Proje Yarışması /İzmir. ‘1.Mansiyon Ödülü.’
-Bilintur A.Ş.Bilkent Oteli Banket Salonları ve Yüzme Havuzu
 Davetli Mimari Proje Yarışması./Ankara. ‘1.ödül.’
-Vakıflar Bankası davetli mimari proje yarışması ‘2.ödül.’
-50 Yıl Parkı Şehitler Anıtı Kompleksi Kentsel Tasarım,Peyzaj Mimarlığı,Plastik Sanatlar
 İçerikli Mimari Proje Yarışması/Ankara ‘1.Mansiyon Ödülü.’
-T.C Kültür Bakanlığı Fatih Sultan Mehmet Anıtı Plastik Sanatlar İçerikli Mimari Proje
  Yarışması/İstanbul. 1. ödüle değer  proje bulunmuştur…
-Anadolu Üniversitesi 50.Yıl Anıtı Proje Yarışması  ‘Seçilen Eşdeğer 5 Ödül ’İçindedir.

Nail Çakırhan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1910 yılında Muğla’nın Ula ilçesinde doğan Nail Çakırhan, ilköğrenimini Ula’da, ortaöğrenimini de Konya’da tamamlar. 17 yaşında 1927 yılında Konya’da “Kervan” dergisini çıkarır, daha sonra İstanbul’a giderek “Resimli Ay” dergisinde çalışmaya başlar.

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümüne devam eden Çakırhan, bu arada Nazım Hikmet Ran’la tanışır. Nazım Hikmet’le dostlukları kısa sürede ilerler, 1930’da ortak kitapları “1 1=Bir”i çıkarırlar.

Hayranlık duyduğu sosyalizmi tam olarak öğrenebilmek için Sovyetler Birliği’ne giden Çakırhan, Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli sağlık sorunları yaşar.

1970 yılında, doktor tavsiyesine uyarak eşiyle birlikte Akyaka’ya yerleşen Çakırhan, burada iki ustanın yardımıyla projesini kendi çizdiği evler yapar. Yaptığı evler beldede yaşayan insanların ve turistlerin ilgisini çeker. Ardından çok sayıda insan, “Nail Çakırhan Mimarisi” adı verilen bu evlerden yaptırmaya başlar.

Geleneksel mimariyi korumak için yoğun çaba harcayan ve insanlara örnek olan Çakırhan’a 1983’te, dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden “Ağa Han Uluslararası Mimarlık ödülü” verildi.

Mimarlık eğitimi almamış, kendi kendini yetiştirmiş birinin böylesi önemli bir ödüle layık görülmesi akademik çevreleri ayağa kaldırır. Mimarlıkta alaylı-mektepli, geleneksel-çağdaş tartışmaları yıllarca sürer.

Ödülden gelen parayle Muğla’daki eski bir hanı “kültürevi” olarak restore eder. Ardından otel inşaatları, Letonia, Montana gibi büyük tatil köyleri gelir.

Akyaka, Dalyan, Bodrum, Muğla, Datça, Fethiye’deki birbirinden güzel yapılarıyla geçmişin değerlerini günümüze ve geleceğe bağlayan bir ad olarak efsaneleşir.

Ünlü şair, edebiyatçı ve mimar Nail Çakırhan 10 Ekim 2008 tarihinde Muğla’da vefat etti. Mimarlık eğitimi almayan Çakırhan, Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanmıştı.

Muğla’daki Özel Yücelen hastanesi’nde 16 gündür kolon kanseri tedavisi gören Nail Çakırhan, 98 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çakırhan, Pazartesi günü tedavi gördüğü hastanede düzenlenen cenaze töreninin ardından, Akyaka beldesinde bulunan aile kabristanında toprağa verildi.

Ali Cengizkan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Ali Cengizkan Ankara’da doğdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlik Fakültesi’ni bitirdi, aynı Fakülte’de yüksek lisans öğrenimi gördü.

Seyfi Arkan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1904 yılında Üsküdar’da dünyaya gelmiştir. Cumhuriyet döneminin önemli modernist mimarlarından biri olarak anılan Arkan, profesyonel mimarlık hayatının en etkin dönemi olan 1930-40 yılları arasında pek çok farklı projeye imza atmış ve bu yapılarında Batılı anlamda modern bir çizgi tutturmaya özen göstermiştir. Sade üslubunun yanısıra yapılarında öne çıkan mekânsal kurguların ve malzemelerin zenginliği ile Türkiye’nin belki de ilk çağdaş mimarlık örneklerine imza atmıştır. Hakkında pek fazla belge ve araştırma bulunmayan Arkan’ın sıkça bahsedilen en bilindik özelliği, Atatürk ile kurduğu yakın ilişki ve aynı dönemlerde hem Güzel Sanatlar Akademisi’nde hem de mimarlık ortamında bulunan Sedad Hakkı Eldem ile yaşadığı kişisel ve mesleki gerilimdir.

Seyfi Arkan’ın mimarlık eğitim hayatı Galatasaray Lisesi’nin orta kısmını tamamladıktan sonra kayıt olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi ile başlar. Zeki Sayar, Şevki Balmumcu, Burhan Arif ve Sedad Hakkı Eldem ile aynı dönemde Akademi’de mimarlık eğitimi gören Arkan, o dönem Akademi’de ders veren iki hocadan Vedat Tek’in (diğeri Mongeri) grubuna katılmıştır. Öğrencilik hayatı sırasında İdare-i Fenniye adıyla bilinen bir şirket için çalışarak detay çizimleri ürettiği bilinen Arkan’ın, 1928 senesinde Akademi’den mezun olarak, 1929 senesinde kazandığı Çanakkale Şehitleri Abidesi Yarışması’nda aldığı derece sayesinde Almanya’ya gönderildiği bilinmektedir. Berlin’de Technische Hochschule’ye konuk öğrenci olarak katılan Arkan, bir yandan da Hans Poelzig’in atölyesinde çalışmıştır.

1933 senesinde Türkiye’ye dönen Seyfi Arkan, aynı sene Akademi’de Celal Esat Arseven’in yanında şehircilik dersleri vermeye başlamış ve Mısır Krallığı Hanedanı’ndan Nermin Hanım ile evlenmiştir.

Mimarın Türkiye’ye döndükten sonra tasarladığı bilinen ilk yapısı Suadiye’deki İhsan Sami Garan Villası’dır. Aynı sene Ankara’da yapılacak olan Hariciye Köşkü için açılan kısıtlı yarışmayı kazanan Arkan, bu sayede hem Ankara’da bürokratlar çevresinde tanınmaya başlamış, hem de Atatürk ile belirli bir yakınlık kurma şansına erişmiştir. 1933-34 yıllarında inşa edilen Hariciye Köşkü’nden hemen sonra Florya Deniz Köşkü tasarımı da Arkan’a verilmiştir.

Arkan’ın profesyonel mimarlık hayatındaki en verimli yılları olan 1930-40 yılları arasındaki on senelik dönemde; Gümüşsuyu’nda inşa edilen Üçler Apartmanı, Makbule Atadan Villası (Çankaya Camlı Köşk), Suadiye’de Salih Bozok Villası, Taksim Talimhane Apartmanı gibi yapılarının yanısıra, katıldığı Sümerbank Genel Müdürlük Binası, TBMM Binası gibi pek çok yarışmada aldığı ödüller de bulunmaktadır.

Arkan’ın çağdaş tutumu, üzerinde çalıştığı projelerin çeşitliği üzerinden de izlenebilir. Türkiye’nin öncü sosyal konut örneği olan Zonguldak Üzülmez ve Kozlu-Kılıç işçi sitelerinin yanısıra pek çok kent ve kasaba için hazırlanmış yerleşim planları, tip konut çalışmaları Türkiye’nin içinde bulunduğu döneme ait sosyal ve ekonomik durumun da göstergeleridir.

Hariciye Köşkü ve Makbule Atadan Villası için tasarladığı mobilya ve aydınlatma elemanları ise, onun bu çok yönlü mimarlığının önemli örneklerini oluşturmaktadır.
1933-1934 yıllarında açılan Çankaya Hariciye Köşkü Yarışması’nda birinciliği Seyfi Arkan’ın projesi aldı. Bu projeyle iyi bir uygulama örneği veren sanatçı bir süre sonra Atatürk’ün özel mimarı olarak görevlendirildi.

1940’lı yıllardan sonra hem kişisel hem de profesyonel hayatında bir kırılma yaşayan Arkan, bu dönemde ilk eşinden ayrılmış, ülkede baş gösteren ulusalcılık akımları ve değişen siyasi rejim karşısında mevcut işveren profilini de yitirmiştir. Bu dönemden sonra oldukça azalan mimari üretimi mimarın hem maddi hem de manevi anlamda çöküşüne neden olmuştur. Bu dönemde kendisine sipariş edilen THY Genel Müdürlük binası ve Tozkoparan Terminal binası gibi prestijli projelerin de iptal edilmesinden sonra kariyerinde hızlı bir düşüşe geçen mimar, meslek hayatını Elmadağ’da K Han’da bulunan ofisini zorlukla ayakta tutmaya çalışarak sürdürmüştür. Bu düşüş döneminin sonucunda 15 Temmuz 1966 tarihinde sağlık problemleri nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir. Borcundan dolayı mahkeme kararıyla tasfiye edilen bürosunda bulunan mimara ait çizimler ve belgeler de bu şekilde tarihe karışmıştır.

ÖNEMLİ YAPI VE PROJELERİ
1933 – Doktor İhsan Sami Garan Villası
1933-34 – Hariciye Köşkü, Ankara
1934 – Gündüz Villası
1935 – Zonguldak Kömür İşleri Büro Binası
1936 – Üzülmez Sitesi’nde: 30 Mühendis Evi, 60 Evli İşçi Evi, 65 Memur Evi, 8 Bekar İşçi Blok Evlerinin İnşası
1936 – E. Dahiliye Vekili Bay Şükrü Kaya Villası
1936 – Sümerbank Umum Müdürlük Binası
1936 – Kozlu Kömür- İş İdare Binası ve İşçi Evleri Sitesi
1936 – Florya Deniz Köşkü, İstanbul
1936 – Gümüşsuyu Üçler Apartmanı, İstanbul
1937 – Makbule Atadan Villası, Ankara
1937 – Dahiliye Vekili Köşkü
1937 – İller Bankası / Belediyeler Bankası Genel Müdürlüğü
1937 – Cemal Bey (Foto) Apartmanı
1937 – Prof. Selim Sırrı Tarcan-Villa Apartmanı
1939 – Taksim Talimhane Ayhan Apartmanı, İstanbul
1939 – İzmit Halkevi Binası
1940 – Suadiye Salih Bozok Villası, İstanbul
1940 – Edincik İmar Planı
1940 – Cemal Nevrol Villası
1940 – Bay Muhsin Erdener, Villa Apartmanı
1941 – Selim Ragıp Emeç Villası
1942 – Ekrem Uşaklıgil, Villa Apartmanı
1943 – Yozgat İmar Planı
1944 – Silahtarağa İlave Santral Binası
1944 – Hüseyin Kara Apartmanı
1950 – Türk Ticaret Bankası İkramiye Evleri
1951 – Akhisar Tütüncüler Bankası
1953 – Feneryolu’nda Bir Köşk
1956 – Halk Plaj Evleri

Emin Halid Onat

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mimar. 1908 yılında İstanbul’da doğdu. Anıtkabir’in tasarımında çalıştı. Beyazıt Numune Mektebi ve Vefa Sultanisi’nden sonra 1926’da Mühendis Mektebi’ne (sonradan Yüksek Mühendis Mektebi) girdi. Üstün başarısı nedeniyle üçüncü sınıftayken bu okula öğretim üyesi olmak üzere seçildi ve eğitimini tamamlaması için İsviçre’deki Zürich Teknik Üniversitesi’ne gönderildi. Otto Rudolf Salvisber’in öğrencisi oldu. Mimarlık eğitimini 1934’de tamamlayarak Türkiye’ye döndü.

1935’te Yüksek Mühendis Mektebi Mimarlık Şubesi’ne müderris yardımcısı olarak atandı. 1938’de profesör oldu ve bu okulun mimarlık Şubesi başkanlığına getirildi. 1943’te Yüksek Mühendis Okulu İTÜ’ye dönüştürülünce, yeni kurulan Mimarlık Fakültesi’nin ilk dekanlığına seçildi ve iki dönem bu görevi sürdürdü. 1950-1953 yılları arasında İTÜ’nün rektörlüğünü yaptı. 1954-1957 yılları arasında İstanbul Milletvekilliği yaptıktan sonra üniversitedeki görevine döndü.

Emin Onat genel olarak tasarımlarını akılcı ve işlevci doğrultuda gerçekleştirmiş bir mimardır. İsviçre’de ilk öğrenciliği sırasında yapıyı işlevlerinden yola çıkarak biçimlendirmeye yönelik çağdaş mimarlık ilkelerini tanımış, bunları daha sonraki tasarımlarında uygulamıştır. Onun bu özelliği, çağdaş yapılarda eski Türk mimarlığına özgü öğelerin kumlanılmasıyla, ulusal bir mimarlık yaratılabileceğinin düşünüldüğü bir dönemde, mimarlar arasında bir denge sağlaması açısından önem taşır.

Gerek H. Eldem ile ortak çalışmalarında, gerekse çeşitli etkileri özgün ve çağdaş bir bireşime dönüştürme başarısını gösterdiği Anıtkabir tasarımında, bu yaklaşımının olumlu izleri açıkça görülür.

Emin Onat, Türk mimarlarını uluslar arası alanda da temsil etti. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Türkiye kesiminin çekirdeğini kurdu ve 1948’de İlozan’da yapılan ilk genel kurula katılan Türk mimarları arasında yer aldı. Mimarlık alanındaki çalışmaları nedeniyle, 1946’da Britanya Kraliet Mimarlık Enstitüsü (RIBA) tarafından onursal yazışman üyeliğene seçildi. Emin Onat 1956’da da AFC’deki Hannover Teknik Üniversitesi’nden onursal doktorluk ünvanı alan Emin Onat 17 Temmuz 1961 tarihinde İstanbul’da öldü.

Vedat Tek

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mimar Vedat Tek 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Girit’li Sırrı Paşa ile Türk edebiyat ve musikisinde değerli eserler bırakan Leyla Hanım’ın oğludur. Çocukluk yıllarını geçirdiği konakları, o devrin en seçkin sanatçılarının toplandığı bir kültür yuvasıydı.

Küçük yaşlarda öğrenim için Paris’e gönderilen Vedat Tek, Ecole Centrale’den matematik lisansı aldıktan sonra Ecole des Beaux Arts’da mimari öğrenimi yaptı. Türkiye’ye dönünce mimar Kemalettin Bey ile birlikte Türk mimarisini milletleştirme çabalarına girişti. Sultan Reşat tarafından devlet baş mimarlığına atanan Vedat Tek, Şehremaneti Posta ve Telgraf Nezareti mimarlığında bulundu. Emanet Heyeti Fenniye reisliği yaptı. Birinci Dünya Savaşı’nda da Harbiye Nezareti kıtaatı fenniye baş mimarlığına getirildi. Bir yandan da Sanayi Nefise Mektebi’nde ve Yüksek Mühendislik Mektebi’nde ders veriyordu.

Topkapı dışında bir çiftlik binası ile Yenikapı’da Şehremaneti Kantar Müdüriyeti’nin ahşap iskelesi Vedat Tek’in ilk yapılarıdır. İstanbul’da Yeni Postahane, Harbiye’deki bazı evler, Sultanahmet’te Tapu ve Kadastro binası, Sirkeci’de Mesadet Hanı, Karaköy Denizyolları Acentesi, Fatih Tayyare Şehitleri Anıtı, Haydarpaşa ve Moda Vapur İskeleleri, Ankara Mebussan Kulübü, Türkiye Büyük Millet Meclisi binası , eski Çankaya köşkü ekleri belli başlı eserleridir.

Yapılarında plâna büyük önem veren, uygulamada en küçük bir toprak parçasının bile ziyan edilmemesine ve gereksiz masraflara girilmemesine dikkat eden Vedat Tek, biçimsiz arsalar üzerinde uyguladığı plânlarıyla arazinin bütün kusurlarını gizlemesini bilmiştir. Çalışmalarında milli mimariye dönüş açıkça kendini gösterir.

Prof. Dr.Orhan Arda

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1911 yılında İskeçe’de doğan Orhan Arda Anıtkabirin iki mimarından biridir. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olan Yüksek Mühendis Okulu’nu 1936’da bitirdi. 1938’de aynı okulun İnşaat şubesine asistan olarak girdi. 1939’da doçentliğe yükseldi, 1945’e değin Ord. Prof. Emin Onat ile birlikte, bu tarihten sonra da tek başına mimari proje dersleri verdi.

1954-55’te Almanya, İsviçre ve İtalya’da mesleki incelemelerde bulundu. 1960’ta profesör oldu. Anıtkabir için açılan uluslararası yarışmaya Emin Onat ile birlikte katıldı. Hazırladıkları tasarım, 49 proje arasında birinci seçildi. 1942 yılında Arda, Anıtkabir’in yapımı sırasında ayrıca 1944-52 arasında da, uygulama projelerinin düzenlemesini ve inşaatın kontrolünü Emin Onat ile birlikte yürüttü.

Jorn Utzon

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Jorn Utzon 9 Nisan 1918 tarihinde Danimarka’da doğdu.

Danimarka medyası, Sydney Opera Binası’nın tasarımcısı Jorn Utzon’un, kalp krizinden öldüğünü duyurdu. Sydney Opera Binası, 2007 yılında BM örgütü UNESCO tarafından dünya mirası listesine eklenmişti. Utzon, Kuveyt Ulusal Meclisi’nin yanısıra ülkesi Danimarka’da da kimi binaları tasarlamıştı.

Utzon, 1957 yılında beklenmedik biçimde Sydney Opera Binası’nın tasarım yarışmasını kazanmıştı. Utzon, 2003 yılında dünyanın önde gelen mimarlık ödüllerinden Pritzker Ödülü’ne de layık görülmüştü.

Farklı mimarisiyle dünyaca tanınan Sydney Opera Binası’nın Danimarkalı mimarı Jorn Utzon, 29 Kasım 2008 günü 90 yaşında öldü.

Sydney Opera Binası, 183 metre uzunlukta ve 118 metre genişliğinde, 1.8 hektarlık bir alanı kaplıyor. Benzersiz çatısı 67 metreye dek yükselirken, İsveç’ten getirilmiş 1 milyon 56 bin adet beyaz seramik fayansla bezenmiş durumda.

580 adet beton ayak, yerin 25 metre derinine dek inerek yaklaşık 160 bin ton ağırlığındaki yapıyı taşıyor.

Nerkis Kural

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Nerkis Kural 1945’de Ankara’da doğdu. İlkokulu TED Ankara Koleji’nde, ortaokul ve liseyi İzmir Amerikan Kız Koleji’nde okudu. 1968’de ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden Lisans (B.Arch ), 1974’de yine ODTÜ Şehir Planlama Bölümü’nden Master (M.C.P.) derecesini aldı.

1968-1970 arasında Şevki Vanlı Bürosu’nda OR-AN Şehri’nin vaziyet planlamasında çalıştı. 1971’de Amerika’da 2 sene Duncan and Jones Şehir Planlama Bürosu’nda San Rafael Şehri planlamasında rol aldı.

Türkiye’ye dönüşünde kendi bürosunda imar planı çalışmaları yaptı. Bu arada ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde ders verdi. Pek çok imar planı, plan raporu, vaziyet planı çalışmaları, kampüs planlama çalışmaları, muhtelif gazete ve kitaplarda yayınlanmış yazıları vardır.

Uzun süre öğretim görevlisi olarak çalıştığı Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık Bölümü’nden 2007 yılında emekli olan Nerkis Kural, bir yandan ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmekte, diğer yandan da planlama konularında danışmanlık yapmaktadır.

Ödül Aldığı Yarışmalar

  • Çocuk Çekim Merkezi Dünya Bankası Yaratıcı Fikirler Yarışması, Ödül, 2005
  • Büyük Mısır Müzesi Mimari Proje Yarışması, Mısır Kültür Bakanlığı Bilimsel Komite Özel Seçimi, 2003

Yazıları

  • Çankaya’ya Dikilmek İstenen Kule ve Çevre (Miliyet Gazetesi, 01/1986)
  • Trafik ve Kavaklıdere Kavşağı’nda Unutulan Halk (Miliyet Gazetesi, 07/1978)
  • Kavaklıdere Kavşağı ve Kuğulu Park Sorunu (Günaydın Gazetesi, 06/1978)

Hakkındaki Kitaplar

  • Türk Mimarları 2000 (Aslı Özbay, 1999)

Eğitim Çalışmaları

  • Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi , full-time öğretim görevliliği (1995 – Sürüyor)
  • Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi , part-time öğretim görevliliği (1989 – 1995)
  • Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi , “Vaziyet Planlaması Prensipleri” (1985 – 1995)

Projeleri
Ottoman Life Konak Evleri (2007)
MESA Altınoluk Yerleşmesi (2005)
Lodumlu Konut Kooperatifi (2005)
Büyük Mısır Müzesi Uluslararası Yarışma Projesi (2002)
Mehmet Genç Evi (2001)
İstanbul Maltepe Evleri (1999)
Çeşme Hanımeli Sitesi Sosyal Tesisleri (1999)
MESA Urla Evleri (1996)
Mesa Akdeniz Evleri Yerleşmesi (1991)
Demir Tatil Sitesi (1989)
Mordoğan İzmir’de Yazlık Ev (1977)

Hasan Çalışlar

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Hasan Çalışlar 1969 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Saint Michel Fransız Lisesi’nin ardından 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu.

Mesleki araştırmalar yapmak üzere gittiği Fransa ve İspanya’da çeşitli mimarlık büroları ile işbirliği içine girdi. Yurda döndükten sonra çeşitli büro ve şantiyelerde çalıştı.

Stand-Art Design adlı bir firma kurdu. 1999 yılında ‘Siyasi İrade ve Mimari Ürün İlişkileri’ üzerine yazdığı tezi ile yüksek mimar unvanını aldı.

Çalışmalarını 1993 yılından beri kurucusu olduğu Erginoğlu-Çalışlar Ltd’de Kerem Erginoğlu ile birlikte sürdürmektedir.

Koca Kasım Ağa

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Arnavut asıllı Koca Kasım Ağa, devşirme olarak İstanbul’a getirildikten ve belirli devlet kademelerini geçtikten sonra hasbahçeye alındı. Mimarlığı Davud Ağadan öğrendi. Adı ilk defa 1597 yılında Dikilitaş yakınındaki Validesultan Hamamının onarımı sırasında duyuldu. Mimarbaşı Hasan Ağanın ölümü üzerine 1622 yılında başmimarlığa getirildi. Altı ay süren bir çalışmadan sonra Topkapı sarayının en güzel kasırlarından biri olan, Sepetçiler köşkünü yeniden yaptı.

1598’de Mimar Davud Ağa’nın planı ile başlanan ve dört mimar tarafından tamamlanan Yeni Caminin yapımına yardımcı oldu. Yaşının ilerlediği yıllarda “Koca Mimar” adı ile anılan Kasım Ağa, mimarlık yeteneği ve çalışmalarından çok, o devirde saraydaki siyasi faaliyetleriyle ve vezirlere öğütler vermesiyle tanındı. Sultan Birinci İbrahim zamanında sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın yakın dostluğunu kazandı. Kara Mustafa Paşa, Sultan Birinci İbrahim’in yönetimi sırasında öldürülünce, Kara Mustafa Paşanın yakınlarıyla birlikte Kasım Ağa’nın da malı mülkü elinden alındı ve Mimarbaşılıktan azledilerek, 1644 yılında Gelibolu’ya sürüldü. Sarayda nüfuzu artan Cinci Hocanın aracılığıyla, bir yıl sonra İstanbul’a döndü. Köprülü Mehmed Paşa’nın sadarete getirilmesine ve böylece Osmanlı tarihinde Köprülüler devrinin açılmasına sebep olan Koca Kasım Ağa’nın bu siyasi etkisi, mimar olmasından çok siyasi kişiliğinin ön planda kalmasına neden oldu. 1659 yılında vefat etti.

Frank Lloyd Wright

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Gerçekleştirdiği 300’ü aşkın yapıyla 20.yüzyılın başında mimarlığın yeni bir görünüme kavuşmasında etkili olan Frank Lloyd Wright, “Organik Mimarlık” adı verilen, doğal biçimlerden yola çıkarak iç ve dış mekanın bütünleşmesini temel alan bir mimarlığın ilkelerini ortaya koymuş, betonarmenin kullanım alanlarını geliştirerek Modern Mimarlık tarihininin en önemli kişiliklerinden biri olarak tarihe geçmiştir. New York’ta tasarladığı Guggenheim Modern Sanat Müzesi mimari gücünü tüm dünyaya kanıtlamıştır.

20. yüzyılın en önemli mimarlarından olan Frank Lloyd Wright, 8 Haziran 1867’de Wisconsin’de dünyaya geldi. Mühendislik eğitimi gören Wright, gençlik yıllarında Conover ve Silsbee gibi tasarımcıların yanında profesyonel deneyim kazanmaya başladı. 1888 yılında, Louis Sullivan ve Dankmar Adler’in yanında çalışmaya başlayarak önemli projelere dahil edilmeye başlandı. Wright, 1892 yılında Şikago’da inşa edilen Charnley House’ın yapımında önemli rol oynadı. Bu çalışma sürecinde Sullivan’dan çok önemli dersler alan Wright, yazar Henri David Thoreau’nun aşırı bireyselciliği ve Thomas Jefferson’ın natüralizmini yakından inceleme fırsatı buldu.

Ruskin’in Arts and Crafts ve Violet le Duc adlı eserlerinden büyük ilham alan Wright, Richardson, Bruce Price ve McKim, Mead & White gibi isimlerden de çok etkilendi. Çalışmalarının başında “Ecole des Beaux Arts”, yani güzel sanatlar tarzına uyum sağlamakta zorluk çeken Wright’ın bu dönemini yansıtan çalışması Milwaukee Kütüphanesi olarak bilinmektedir. Ancak daha sonra tamamen anti-klasik ve anti-Avrupai bir yaklaşımı benimseyerek Amerikan kültürünün bağımsızlığını simgelemeye çalıştı. Bu tarzın ismi ise “Organic Architecture” olarak bilinmektedir.

Kendine Has Çizgiler

1893 yılında Sullivan ve Adler’le çalışmasına son veren Wright, Cecil Corven ile ortaklık kurdu. Bundan üç sene sonra tamamen bağımsız çalışmak üzere Oak Park’da kendi atölyesini kurdu. Ancak 1894’de tasarladığı Winslow House adlı eseri yine de hocası Sullivan’ın etkilerini taşımaktadır. Bu çalışması aynı zamanda kendine özgü stilinin ilk belirtilerini taşıyan tasarım olarak da bilinmektedir.

Asimetrik mimari tasarımı ile horizontal çizgilere verilen ağırlık, Wright’ın yeni çizgisinin ipuçları olarak görülmektedir. 1901 yılında ‘Ladies Home Journal’ adlı yayında açıklanan The Prairie Houses isimli projesini tanıttı. Bağımsız bir aile evi şeklinde, yeşilliklerle çevrili bir ortama yerleştirilen bu ev, Kuzey Amerikan çiftlik evlerinin asaletini ve sadeliğini yansıtmaktaydı. Bu tasarımda mekânı sadece fonksiyonel tasarımlar için kullanan Wright, sembolik ve kullanışsız tasarımlara karşı olduğunun da altını çizmiş oldu.

1902 yılında Highland Park’ta inşa edilen Willitz House’da da asimetrik çizgilerin altını çizdi. Riverside’da inşa edilen Tomek House ve 1904 yılında Buffalo’da inşa edilen Buffalo House’da horizontal pencerelere ağırlık verdi. 1907 ile 1909 yılları arasında, Şikago’da inşa edilen Robie House ise bu serinin sonuncusudur. Bu sıralarda Frank Lloyd Wright’ın ilgisini çeken, 1904 yılında New York-Buffalo’da inşa edilen ve 1949’da yıkılan Larkin Binası terkedilmiş durumdaydı. Bu binayı ofis olarak seçen Wright, kendine özgü stili ile, eski Mısır’ı anımsatacak bir tasarımla hayata döndürdü.

Wright’ın Avrupa’yı Keşfi

Wright, 1909 yılında karısı ve altı çocuğunu bırakarak bayan Cheney ile Avrupa’ya seyahate çıktı. İtalya’da ve Almanya’da sergilere katılan Wright, Ernst Wasmuth’un yayınladığı ve H. P. Berlage’in de yer aldığı bir portfolio ile adını duyurdu ve Avrupa mimarisini önemli derecede etkiledi. Wright’ın çalışmalarından etkilendiği gözlenen isimler, Walter Gropius ve Mies Van Der Rohe gibi modernist tasarım ve düşüncelerin babalarıydı. Amerika’ya dönüşünde sakin bir hayata çekilen Wright, yeni çalışmalar için Wisconsin’e yerleşti. 1913 yılında Midway Gardens adlı restoran ve eğlence yeri olarak tasarladığı bina, Wright’ın yeni teknikler denediği bir yapıttı. Ancak 1929 yılında yıktırıldı. 1914 yılında bayan Cheney’nin ölümünden sonra kendini evinin tasarımına adayan Wright, maddi sıkıntıya girmişti.

Japonya’daki Sıkıntılı Dönem

1915-1922 seneleri arasında Tokyo’da Imperial Otel’in inşasını üstlenen Wright, Antonin Raymond ve mühendis Paul Mueller ile birlikte depreme dayanıklı bir binanın inşasına imza atmıştır. Japonya’da altı sene geçiren Wright, aynı zamanda kendi iç dünyasındaki bunalımlı yıllarını da burada yaşadı. Bu sürecin sonucunda Wright’ın mimari çizgisinde önemli değişiklikler gözlendi. 1917-1920 yılları arasında çalıştığı Los Angeles’da bulunan Barnsdall House’da Maya medeniyetinin etkileri olduğu gözleniyor. Ayrıca binanın avlusunda, Wright’ın mimarisinde ilk defa rastlanan çizgiler de dikkat çekici.

Yine Kaliforniya’da bulunan Milliard House veya La Miniatura olarak da bilinen eseri Wright’ın yeni icadı olan ‘Textile üniteleri’ tekniğinin sergilendiği ilk örnektir. 1928 yılında Arizona çölünde inşa ettiği Ocatillo Çöl Kampı, çölün içine dalmak için tasarladığı geçici bir yapıt olarak bilinmektedir.

Frank Lloyd Wright’ın başarısının doruğa ulaştığı bir eser olan Kaufmann House’da organik mimari ile kübist mimarinin sentezi gözlenmekte. Bir şelalenin üzerindeki bu ev, kayalar üzerine oturtulmuş. Bu ev, Wright’ın ideal ev kavramını da yansıtmakta. Zira doğayla iç içe olan bu ev, ideal hayat tarzını tarif etmekte. Ancak bu yapıttan sonra imza attığı işler şehir yaşamının ortasında olmuştur.

1936 yılında bir kimyevi madde fabrikasının çalışmasına başlayan Wright, binalarının dışarıyla bağlantısı olmayan ilginç mimari tasarımlara imzasını attı. 1937 yılında Arizona’nın Scottsdale şehrinde kendi evini inşa eden Wright, artifisyel doğayla bu yapıtı süsledi. Enteresan bir mimarisi olan bu yapıta önceden tasarlamış olduğu Ocatillo çöl eviyle zaten hazırlıklıydı.

Fantastik Eserler

1925 yılında Maryland’da bir Planeteryum binası için bir nevi bilim kurgu mimarisi tasarlayan Wright, spiral şeklini uygulamıştı. 1943 yılında New York’da inşa edilen Solomon R. Guggenheim müzesinde bu spiralleri geliştirip bir galeri tasarladı. Müzeyi ziyaret edenler merdivenle en üst kata çıkıp spiralin etrafından yürüyerek aşağıya ineceklerdi. Bu binanın yapımı tam bir olay oldu. New York’da St. Marks Tower, National Insurance Company’nin Chicago’daki binası ve Pensilvanya’daki Beth Shalom Sinagogu’na da imzasını attı.

1956 yılında atom enerjisinin başarısıyla heyecanlanan Wright, Chicago’nun Illinois kentinde yapılmasını öngördüğü 528 katlı, 130.000 kişinin yaşayabileceği bir gökdelen projesinde, atom enerjisi ile işleyen asansörler ve merdivenler tasarladı. 60 yıllık bir iş hayatı olan Frank Lloyd Wright, çok çeşitli tasarımlar ve fikirlere imza attı. Kendi kendini hiç durmadan yenilemeyi başaran Wright, bunu bireyin çevresiyle ilişkisini devamlı gözden geçirip kendini güncelleştirmesi gerekir diyerek açıklıyordu.

Wright’ın Yarattığı Etki

Wright’ın bireysel çalışma tarzından dolayı çevresinde yetiştirdiği öğrencileri olmasa da, bir sürü akıma büyük etkisi oldu; Expresyonizm’den Rasyonalizm’e, Amsterdam Okulu’ndan De Stijl’e çeşitli mimari akımlara ilham verdi. Çok sayıda yapıt tasarlamış olan Wright’ın bir çok konferansa da katılmış olması, dünya çapında tanınıp referans verilmesinin en önemli nedenidir. Bunun yanı sıra, eserlerinin çoğunu yayınlamış olması ve fikirlerini çeşitli kitaplarda beyan etmiş olması Wright’ın, dünyanın tüm otoriteleri tarafından gelmiş geçmiş en önemli mimarlar arasına girebilmesinde büyük önem taşımıştır.

Frank Lloyd Wright 9 Nisan 1959’da, 92 yaşında Arizona’da hayata gözlerini yumdu.

Kerem Erginoğlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Kerem Erginoğlu 1966’da Zonguldak’da doğdu. İstanbul Saint Joseph Lisesi’nin ardından 1986 yılında Mimar Sinan üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde mimarlık öğrenimine başladı.

1990 yılında bölüm birincisi olarak mezun oldu. 1991 yılında dil eğitimi görmek ve mesleki araştırmalar yapmak üzere ABD’ye gitti. Yurda döndükten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde ‘Tarihi Doku’da Bina Tasarımı’ üzerine yüksek lisans çalışmasına başladı.

1996 yılında tamamladığı çalışması ile yüksek mimar unvanını aldı. 1993 yılından bu yana Hasan Çalışlar ile birlikte kurucusu olduğu Erginoglu-Calışlar Mimarlık Ltd. de çalışmalarını sürdürmektedir.

Turgut Cansever

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Turgut Cansever, 1920 yılında Antalya’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde okuyan Cansever, 1951’de mimarlık bürosu kurdu.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden sanat tarihi doktoru ve doçent unvanını alan Cansever, 1959-60 yılında, kuruluşunda bulunduğu Marmara Bölgesi Planlama Teşkilatı Başkanlığı ve 1961’de İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Cansever, 1974-75’te Dünya Bankası İstanbul Metropol Planlama Projesi’ne başkanlık yaptı.

1974-1976 arasında Avrupa Konseyi Türk Delegasyonu üyeliği yapan Cansever, 1975-1980 arasında İstanbul Belediyesinde, 1979’da Ankara Belediyesi metropol planlama, yeni yerleşmeler, kent merkezleri ve koruma danışmanlığı görevlerinde bulundu.

Turgut Cansever’in yayımlanmış kitapları arasında ”Şehir ve Mimari”, ”Ev ve Şehir”, ”Kubbeyi Yere Koymamak”, ”Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler” ve ”İstanbul’u Anlamak” bulunuyor.

-ÖDÜLLERİ-
2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamında mimari dalında büyük ödüle, 2007 yılında TBMM Üstün Hizmet Ödülü’ne ve 2005’te Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünce mimarlık dalında Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülen Cansever, 1999 Marmara depreminin ardından ”İstanbul Deprem Çalışma Grubu”nu oluşturmuş ve ”Depreme Karşı Yeni Şehir Üretimi Projesi”ni hayata geçirmişti.

Cansever, Aga Han Mimarlık Ödülü’nü de 3 kez almıştı.

Bir mimar hakkında arşiv değerinde belgelere dayanılarak hazırlanan ilk sergi olan ”Turgut Cansever: Mimar ve Düşünce Adamı” başlıklı sergi, 2007 yılında İstanbul’da açılmıştı.

89 yaşında İstanbul’da vefat etti.
Kadıköy Çiftehavuzlar’daki evinde 22 Şubat 2009 günü öğle saatlerinde vefat eden Cansever’in damadı mimar Mehmet Öğün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kayınpederi Turgut Cansever’in beslenme bozukluğu ve yatağa bağlı kılan addison hastalığı nedeniyle bir süredir tedavi gördüğünü bildirdi.

Mehmet Öğün, 2000 yılından beri kalp pili takılı kayınpederi Cansever’in, geçen Temmuz ayından itibaren yatağa bağlı hale geldiğini ve bütün sorunlarının beslenme bozukluğundan kaynaklandığını söyledi.

Öğün, evinde tedavi gören Cansever’in başında 24 saat nöbet tutan sağlık ekibinin bulunduğunu ve doktor talimatıyla hareket edildiğini sözlerine ekledi.

Turgut Cansever’in cenazesinin, 23 Şubat 2009 günü Fatih Camisi’nde ikindi namazından sonra kılınacak cenaze namazının ardından Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verileceği öğrenildi.