Nirvananın 90lı yıllarda yarattığı patlamanın tabanını hazırlayan gruplardan biri olan Pixies, belki de bu patlamada Nirvanadan bile daha çok pay sahibi. Bostonlu dörtlü punk-rock kökenli inide rock ve alternatif akımlarını müzik piyasasının dikkatini çekecek seviyeye getiren ve bir çok grubun da önünü açan gruplardan biri.
Surf rock, punk-rock, guitar pop ve bazen de klasik rock kalıpları gibi kolay dinlenir tarzları vokalist ve şarkı yazarı Francis Blackin sex, din, UFOlar ve insanların karanlık iç yönleriyle ilgili yazdığı anlaşılmaz lirikleri ve bazen 60ların sweet-pop vokalleri gibi söylediği, bazen de insan ses sınırlarını zorlayan çığırtkan vokalleriyle söylediği muhteşem sesiyle ve ona melek gibi sesiyle eşlik eden basist vokalist Kelley Deal ile beraber Pixies modern rock dünyasının tanıdığı en önemli ve orjinal gruplardan biri. Joey Santiago’nun gürültülü kopuk ve bir o kadar melodik sololarının da Pixies sounduna kattığı ayrıcalıkta unutulmaması gerekilen bir ayrıcalıktı.
The Pixies, 1986 yılında Bostonda Charles Thompson ve oda arkadaşı Joey Santiago tarafından kuruldu. Massachusetts Üniversitesi’nde antropoloji dalında uzman olduktan sonra Puerto Ricoya giderek burada 6 ay boyunca İspanyolca öğrenen (ki bu grubun liriklerine de yansır) Thompson Amerikaya geri dönerek grup kurmaya karar verir. Santiagoyu ikna ederek grubu kuran Thompson bir gazete ilanı vererek Kusker Du ve Peter, Paul & Mary seven bir basçı aradıklarını duyurdular. Bu ilan onlara Ohiolu ve ilerde grubun soundunda da çok büyük etkisi olacak olan Kim Deali kazandırdı.
Ardından Dealin tavsiyesi ile gruba baterist olarak David Lovering katıldı. Iggy Popdan etkilenen Thompson ise adını Black Francis olarak değiştirdi ve grup Santiagonun sözlükten rastgele seçtiği bir isim olan Pixiesi grup ismi alarak müzik hayatlarına başladılar.
Throwing Musesin alt grubu olarak çıktıkları bir konserde prodüktör Gary Smith tarafından çok beğenilen grupla hemen bir demo kaydeden Smith, demoyu İngilterenin ünlü indie plak şirketi 4ADye göndererek grubun burayla anlaşmasını sağladı. 1987 yılında grubun bu demoda yer alan parçaları Come On Pilgrim EPsi olarak yayınladı. Grup ilk EPleri için indie-rockin en önemli prodüktörü Steve Albini ile çalıştılar. Albini, gruba daha keskin ve sert bir sound kazandırırken pop melodilerini de korudu. Albüm Surfer Rosa adını taşıyordu ve özellikle İngiliz müzik basını tarafından çok büyük ilgi görürken Amerika inide radyolarında hit olmuştu.
Grup bu başarının üzerine 4ADden ayrılarak Elektraya geçti. Bir sonraki albümleri için İngiliz prodüktör Gil Norton ile çalışan grup daha temiz ve daha başarılı bir albüm olan Doolitlle ile geri dönerek listelere oldukça iyi bir giriş yaptı. Albümden çıkan Monkey Gone To Heaven ve Here Comes Your Man gibi parçalar modern rock klasikleri olurken grubu da oldukça önemli bir konuma taşıdı. Ancak bu noktada grup içi uyumsuzluklar ve çekişmeler baş göstermeye başladı ve grup elemanları kısa süreli bir ayrılık yaşayarak solo çalışmalara yöneldiler. Black Francis solo turnesine çıkarken, Kim Deal Throwing Muses gitaristi ve arkadaşı Tanya Donnely ile birlikte “Breeders”i kurarak Steve Albibi ile beraber Pod albümünü kaydettiler.
Bir sonraki albümleri daha çok Francis Black in metaryalleri üzerine kuruluydu ve onun surf tutkusunu yansıtıyordu. Albüm Pixiesin önemini bir kez daha vurguladığı gibi Veloria ve Dig For Fire gibi klasikler içeriyordu. Albüm, grubu Avrupada daha da popüler hale getirdi ve o yıl ki Reading Festivali’nin öncü grubu oldu. Turne başarılı olsa da grup içindeki Deal ve Francis arasında süre gelen uyumsuzluk belirgin bir şekilde açığa çıkmaya başladı.
Grubun dağılacağı yönündeki söylentiler çoğalsa da grup dördüncü albümünü bir kez daha Gil Norton ile beraber kaydederek sürpriz sayılabilecek bir geri dönüş yaptılar. Albümde Captain Beefheart ve Pere Ubu klavyecisi Eric Drew Feldmanda yer alıyordu. Trompe Le Monde ismini alan albüm oldukça detaylı işlenmiş bir albüm olmasına karşın grubun eski sounduna bir dönüş olarak nitelendirildi. Albüm turnesine U2un alt grubu olarak çıkan Pixies, turne dönüşü dağıldıklarını açıkladılar. Kim Deal grubu Breeders geri dönerken, Black Francis adını Frank Black olarak değiştirerek solo kariyerine başladı. Bu sırada Joey Santiago ve Lovering The Martinis adında bir grup kurdular ancak bir albüm yayınlamadılar.
Pixiesin stilinde göze çarpan şey, Francis ve Dealin vokallerindeki uyum ve gitar, bas ve davulun sesinden çıkan ahenktir. Francis ve Joey Santiagonun gitarları, Kim Dealın basıyla birlikte Pixies, sıkı Rockn Roll melodilerini yakalayıp onu geliştirdi. Grubun gitar çalışmaları, Hüsker Dünün puslu gitar soundundan izler bulunduruyor.
Genellikle bir çok biçimsel tekniklere, amatörce yaklaşan Pixiesin stili, her zaman karanlık atmosferlerden oluşan düzenlemelerin ana temasını oluşturuyor. Punkın açık sözlü öfkesi veya metalin tehditkar izlenimleri yerine Pixies soundu, isyanı veya şeytanla işbirliği içinde olmak yerine, soğuk ve karanlık bir dünyanın köşelerinde sürünen dinleyicilerinin hayal güçlerine kolay olmayan bir aşinalıkla yaklaşıyor.
Pixies genelde, bilim kurgusal çerçeve etrafında yazılan şarkı sözlerinin yanı sıra, terör ve tehditlere yer vermeden, güncelliği araştırıp şarkı sözlerine ekliyor. This Monkeys Gone To Heaven gibi parçaları doğa üstü ve karanlıktan bahsederken, Debaser, modern insan tarafından henüz keşfedilememiş gerçekleri ima ediyor. Sinema severlerin de yakından bileceği bir baş yapıt olan Fight Club / Dövüş Kulübü filminin sonunda giren Where Is My Mind? şarkısı Pixies ait.
Şüphesiz indie-rockin bugünkü konumunu borçlu olduğu gruplardan biri Pixies. Hatta Kurt Cobian’in söylediği Smells Like Teen Spirit kötü bir Pixies taklidinden başka birşey değil esasında sözünü düşününce Pixiesin modern rocktaki konumunu bir kez daha düşünmek gerekiyor.