Archive for Haziran, 2012

Taner Öngür

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1949’da İstanbul’da doğan Öngür, müzik hayatına 16 yaşında Volkanlar isimli grupla Kontra bas çalarak başladı. Daha sonra sırasıyla, Meteorlar, Okan Dinçer Kontrastlar ve Erkin Koray dörtlüsü ile çalıştı.

1969 yılında Moğollar’a katılan Öngür, grupta Bas gitar çalıyordu. 1974 yılında Moğollar’dan ayrılarak Tank isimli bir grup kurdu. Fakat bu grup fazla uzun ömürlü olamadı. Daha sonra Cem Karaca Dervişhan grubuyla çalışan Taner Öngür, 1980 yılında Almanya’ya gitti. Frankfurt’ta Figo Andaç ile Baba isimli bir proje üzerinde 10 sene elektronik, psycodelic deneyler yaptılar.1991 yılında Türkiye’ye dönen Taner Öngür, 1993’te Alarm isimli bir solo albüm yaptı.

Ender Doğan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1970 Malatya doğumlu olan Ender Doğan’ın müzik hayatı 1984’te Eyüp Musiki Derneğinde başladı. Klâsik Türk Musikisi camiasından birçok sanatçının yetiştiği sanat ocağı olan üniversite korosunda 5 yıl boyunca Süheyla Atmışdört hocanın rahle-i tedrisinde bulundu. Kendisini, hem iyi bir neyzen hem de Klâsik Türk Musikisi icra üslubunu benimsemiş iyi bir okuyucu olarak yetiştirdi.

1994 yılında TRT İstanbul Radyosunun yaptığı ses yarışmasında İstanbul Bölgesi ikinciliğine layık görüldü. Aynı yıl TRT İstanbul Radyosuna “Neyzen” olarak girdi. 1996’da İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu ve 1998’de İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarında master kazandı.

Ender Doğan, ney sazı ile 1987’de tanıştı. Bu alanda önemli üstad şahsiyetlerden feyiz aldı. Niyazi Sayın, Aka Gündüz Kutbay gibi meşhur hocaların kasetlerini dinleyerek kendisini geliştirmeye çalıştı, özellikle Neyzen Süleyman Erguner’in Ney metodundan eksiklerini tamamlamaya çalıştı. Ve son yıllarda Neyzen Sadreddin Özçimi’den büyük istifadesi oldu. Amatör bir ruh ile çalışmalarını sürdüren sanatçı birçok grup içerisinde Neyzen veya ses sanatçısı olarak görev almıştır. İstanbul Fasıl Topluluğu, Dergah Tasavvuf musikisi topluluğu, Grup Dervişan bunlardan birkaçıdır.

Ender Doğan, bu topluluklarla birlikte Almanya, İsveç, Hollanda- Hırvatistan, Malezya gibi ülkelerde konserlere iştirak etti. Ayrıca Hollanda, Fransa, Avusturya gibi ülkelerde de solo konserler verdi. Yapımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığınca gerçekleştirilen İstanbul Şarkıları, İstanbul Türküleri, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek şiirlerinden bestelenmiş eserlerin icra edildiği CD ve kasetlerde görev aldı.

Neyzen Ender Doğan, daha çok Tasavvuf musikisine gönül vermiş ve bu alanda, “Dost Aşkına, Hoş Avaz, Sufi Nağmeler” gibi birçok albüme imza atmıştır. İki adet Ney CD ve kaseti olan sanatçı, üçüncü Ney Taksimleri CD’sini hazırlamaktadır. Sanatçı ayrıca Ney ve Kudüm imalatı ile uğraşmaktadır. Eyüp Sultan’da küçük, münzevi atölyesinde Ney ve Kudüm yapımını sürdürmekte ve Ney dersleri vermektedir.

Kerem Görsev

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

28 Haziran 1961’de İstanbul’da doğan Görsev, 1967 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’na girip Rana Erksan’dan piyano dersleri aldı. 1972 yılında İstanbul Devlet Konservatuarı açılınca bu okulda Gönül Gökdoğan’la keman, Prof. Özer Sezgin’le viola çalıştı. 1981 yılında askerlik görevini yaparken tanıştığı arkadaşı gitar sanatçısı Ercüment Ateş ile Ankara’da Kızılay Orduevi’nde dans ve yemek müziği çalan bir grupta ilk caz denemelerine başladı. 1983 yılında terhis olan Kerem Görsev 1983 / 1988 yılları arasında çeşitli kulüplerde dans müziği ve eşlik orkestralarında çalıştı. 1989 yılında Korukent Jazz Bar’da çalışmaya başlamasıyla yurt dışından gelen pek çok müzisyenlerle çalma imkanına kavuştu. Ed Howard, Rubin Kanyata, Doris Troy, Steve Hall, Vinnie Night, Kenny More bu sanatçılardan bazılarıdır. 1993 / 1995 yılları arasında TRT İstanbul Radyosu Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’nda görev aldı.

İlk beste denemelerine 1990 yıllarında başlayan Görsev, 1994 yılında ilk albümü olan “Hands and Lips” in kayıtlarını bitirdi. Kerem Görsev’in hayatında yeni bir sayfa sanatçı Eric Revis ile tanışınca açıldı. 1996 yılında ikinci albümü “I Love May”, 1997 yılında üçüncü albümü “For Murat’” an sonra dördüncü albümü “Relaxing” 1998 yılında tamamladı.. Bu yıllarda Kerem Görsev, Eric Revis ve Can Kozlu’dan oluşan üçlü konserler ve festivallerle geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bu dönem içerisinde çalıştığı sanatçılar; Allan Harris, La Verne Butler, Harvey Tompson, Clifford Jarvis, Bob Demeo, Eric Revis, Can Kozlu, Ateş Tezer ve Volkan Hürsever oldu.

Kerem Görsev – Allan Harris ortak çalışması “Laid-Back” 1950 ve 1960’ların Broadway film müzikleri ve Amerika’nın caz standartlarından oluşan beşinci albümü olarak 1999’da bitirdi. 1998 yılında kendi adını taşıyan caz kulübünü açan Görsev 2001 yılına kadar burada Steve Kirby, Keith Hall, Alvester Garnett, Russel Gunn, Anna Lisa, Ron Affif, Claudia Acuna gibi sanatçılarla birlikte çaldı.

1999 yılında St. Petersburg’a giden sanatçı St. Petersburg Philarmonic Orchestra ile kendi bestelerinden oluşan “November in St. Petersburg” albümünün kayıtlarını yaptı. Orkestrayı Erol Erdinç yönetti, orkastra düzenlemelerini Kamil Özler yaptı. Bu albüm 2000 yılında çıktı. Ve İstanbul Caz Festivali’nde St. Petersburg Philarmony Orchestra ile birlikte bu albümün ilk konserini gerçekleşti. Kerem Görsev 2001 yılının sonbaharında çıkan yedinci albümü “Warm Autumn”un kayıtları New York’da yaptı. Müzikal danışmanlığını Eric Revis’in yaptığı albümde Russell Gunn, JD Allen, Jason Jackson, Eric Revis, Alvester Garnett, Kahlil Kewane Bell çaldılar. Kerem Görsev halen Türkiye’nin bir çok şehrinde klasik orkestralarla birlikte “November in St.Petersbourg” projesini çalmakta ve üniversitelerde konserlerinde devam etmektedir.

Erol Parlak

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1964 yılında Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde doğan Parlak, ilk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Müziğe küçük yaşta bağlama çalarak başladı. 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet konservatuarı’na girdi. 1985 -1986 öğretim yılında öğrenimini tamamladıktan sonra aynı kurumda dört yıl süreyle öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etti. İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1987 yılında başladığı Yüksek Lisans eğitimini1990’da ‘Bozlaklar’ konulu tezi ile tamamladı.

Aynı yıl TRT İstanbul Radyosu’na sınavla ‘yetişmiş sanatçı’ olarak girdi. Sekiz yıl sürdürdüğü bu görevinden 1998’de istifa ederek ayrıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1992 yılında başlamaya hak kazandığı ”sanatta doktora” eğitimini 1998’de tamamladı. Anadolu’nun değişik yörelerinde özellikle ”bağlama çalış teknikleri, saz ve ses tavırları” konusunda araştırma incelemeler yaparak yurt içi ve yurt dışında katıldığı konferans,seminer ve konserlerde tanıttı.

1000’e yakın halk ezgisi derledi. Anadolu’ da unutulmaya yüz tutmuş”el ile bağlama çalma tekniği” (şelpe)nin yeniden gündeme getirilmesi konusunda başta Ramazan Güngör, Nesimi Çimen olmak üzere birçok usta üzerinde çalışmalar yaptı. Özellikle Batı, Güneybatı Anadolu’da yaptığı araştırmalarla Anadolu ve Orta Asya müziği arasındaki temel benzerliklere bağlı olarak çeşitli sesler üzerinde yoğunlaştı. 1995 yılında Arif Sağ ve Erdal Erzincan ile birlikte bağlama üçlüsü oluşturarak dünyanın çeşitli yerlerinde konserler verdi. 1996 yılında Köln Filarmoni Orkestrası eşliğinde Köln Filarmoni salonunda verilen ve büyük ilgi gören konser bunlardan biridir. Neşet Ertaş’dan Davut Sulari’ye kadar Anadolu’nun önemli birçok ustasını yorumlamasıyla tanınan sanatçının müzik dinleyicilerine sunduğu bir adet Arif Sağ ve Erdal Erzincan’la üçlü, iki sözlü, bir enstrümantal olmak üzere dört albümü bulunmaktadır.

”Türkiye’ de El İle (tezenesiz) Saz Çalma Geleneği ve Çalış Teknikleri” adlı iki kitabı T.C. Kültür Bakanlığı, Şelpe (El İle Bağlama Çalma) Tekniği Metodu Ekin Yayınları tarafından yayınlandı. Yayına hazır “Bozlaklar” adlı bir kitabı bulunmaktadır. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak görev yapmaktadır.

Mevlüt Şafak

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Mevlüt Şafak (İhsani), 1928 yılında, Erzurum’un Şenkaya ilçesi Bardız bucağı Çermik köyünde doğdu. Yedi yaşında bir oyun sırasında gözlerini kaybetti. Evli ve yedi çocuk babasıdır. Geçimini âşıklık geleneğini devam ettirerek sağlayan şafak kendi deyişlerini söylemektedir. Şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmaktadır. “Çağlayan Dere” adlı bir kitabı da vardır.

Göz yaşımla mektup yazdım rüzgara
Yellere sana ne söyledi bilemem
Seni hatırlarım günde yüz kere
Eller sana ne söyledi bilemem
Lalelerin rengi ayvalaştı mı
Muhannet dikene gül dolaştı mı
Bülbül menekşeye fısıldaştı mı
Güller sana ne söyledi bilemem
Hayat geçidine taşlar dökülmüş
Gönül pınarına yaşlar dökülmüş
Ah çeke ah çeke saçlar dökülmüş
Yıllar sana ne söyledi bilemem
Her gelen dünyada bir dava yapmış
Ne yapsa insana masiva yapmış
İnsanlar ne saray kuş yuva yapmış
Dallar sana ne söyledi bilemem
Mevlüt ihsanî de yandıkça yandı
Hayatından bıktı candan usandı
Gönül yaylasını gezdi dolandı
Çöller sana ne söyledi bilemem

Özlem Adıgüzel

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

İzmirli keman sanatçısı Özlem Adıgüzel, dünyaca ünlü La Scala Tiyatrosu Orkestrası’na katılarak, bu tiyatroda çalan ilk Türk müzisyen oldu. Dünyanın en ünlü sopranolarından olan Leyla Gencer de bu tiyatroda ders veriyor.

Arena di Verona Orkestrası’nda çalıştığı sırada açılan sınavda başarılı olarak bu tiyatro orkestrasına katılan Özlem Adıgüzel, orkestranın dünyanın en önemli şefleri ve sanatçılarını barındırdığını, burada çalmanın kendisini çok heyecanlandırdığını ifade etti.

Adıgüzel, “Bir müzisyen olarak bu mesleğin zirvesindeki bir orkestraya dahil olmak gurur verici. Orkestrada ağırlığı Avrupa’dan olmak üzere çeşitli ülkelerden müzisyenlerle ortak müzik yapmak heyecan verici. 1778 yılında kurulan tiyatroda çalan ilk Türk müzisyen olmak, gurur verici. Bu durum beni sevindiriyor ve ayrı bir sorumluluk veriyor” dedi.

Dünyanın en ünlü sopranoları arasında yer alan Leyla Gencer’in bu tiyatroda halen ders verdiğini belirten Adıgüzel, La Scala’ya kabul edilmesi sonrası karşılaştıkları Gencer’in kendisini kutladığını söyledi.

Babası Bando Şefi
2005 yılında vefat eden babası Ali Adıgüzel’in Güney Deniz Saha Komutanlığı Bandosu Şefi olduğunu, müzikle iç içe bir ortamda büyüdüğünü belirten Adıgüzel, keman çalmaya 11 yaşında İzmir Devlet Konservatuvarı’nda Candan Nicolai ile başladığını, 1987 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan en yüksek dereceyle mezun olduğunu anlattı.

Fransa’daki Genç Akdenizliler Orkestrası’nda çaldıktan sonra Norveç’te orkestra eğitimi gördüğünü, daha sonra Maryland Üniversitesi’nden burs kazandığını ifade eden Adıgüzel, bundan sonraki dönemde çalışmalarını İtalya’da Cristiano Rossi ve Dora Schwartzberg ile devam ettirdiğini söyledi.

İtalya’da Da Cameristi Lombardi, Artura Toscanini orkestralarında çaldığını, resital ve oda müziği konserleri verdiğini, 1998 yılında Arena di Verona Orkestrası’nın açtığı yarışmada birçok Avrupalı müzisyeni geride bırakarak kadrolu keman sanatçısı olduğunu kaydeden Adıgüzel, 2007 Mayıs ayında La Scala Tiyatrosu’nun açtığı sınavda da başarılı olarak bu orkestraya dahil olduğunu belirtti.

Mayıs ayında sahneye konan Shastakovich’in “Lady Macbeth” operasıyla başladığı La Scala’da, Lorin Mazzel, George Pretr, Ricardo Chailly, Oren gibi ünlü şefler, Pavarotti, Andrea Bocelli, Domingo gibi ünlü tenorlarla ve Slomo Mintz, Kavakos gibi ünlü kemancılarla birlikte çalışma fırsat yakaladığını söyleyen Adıgüzel, dünyada alanında en iyilerle aynı ortamda bulunmanın kendisini motive ettiğini ifade etti.

Müzik kariyerinde vefat eden babasının büyük etkisinin olduğunu belirten Adıgüzel, “Benim için çok büyük planları vardı. Vefat ettiğinde Verona Orkestrası’nda çalıyordum. Şu anda tek üzüntüm babamın beni La Scala’da çalarken görememesi” diye konuştu.

Sait Uçar

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Sait Uçar 03 Nisan 1962 tarihinde Trabzon Maçka-Hamsiköy’de doğdu. ilk ve orta öğrenimini Hamsiköy İlköğretim okulunda tamamladı. Öğrenimine Trabzon Ticaret lisesinde devam etti.

Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Radyosunda devam etti. Daha sonra TRT’nin açmış olduğu ses ve saz sınavına katıldı. İlk albümü “TÜTMEZDİ BACALARI” 1980 yılında HARİKA MÜZİK YAPIM dan çıkardı. SAİT UÇAR’ın Kemençeye olan iligisi çocukluk yıllarına dayanmaktadır.

24 albümünde sözü ve müziği tamamen kendisine ait olan SAİT UÇAR , İlk bestesini ortaokul yıllarında yaparak dikkatleri üzerine çekmiştir.

‘Askere Gidişin’,’Almanya Paraları’,’Vurun Benim Sevdamı’,’İlacım Var Ellerde’,’Düşme El Ocağına’,’Rüyalarım Çok Acı’,’Gadırga Geceleri’, ‘Elimde Değil Gülmek’,’Yorgunum yorgun Deli’,’Yeşimim’,’Ben Köyümü Özledim’,’Benim İlacım Yayla’,’Davacıyım Yıllara’,’Evi Yakan Başkası’, ‘Tubaların Tubası’,’Madur mudur’,son albümü ise ‘YALANCI’yı çıkartarak çok iyi bir tiraj elde etti.

YALANCI Albümünün ilk klibini ”Bir Sağdan Bir Soldan ” parçasına YÖNETMEN SERDAR SEKİ tarafından çekmiştir.

Aynı zaman da bu klipde kendisine DÜNYA’ca ünlü kemençe sanatçıların dan Biri olan YUNAN asıllı İLLEKTRA eşlik etmiştir.

Yaklaşık 23 yıldır profesyonel olarak müzikle iç içe olan KARADENİZ müziğinin usta ismi SAİT UÇAR’ın her çıkardığı albümü yüzbinler sattı.

İSMAİL TÜRÜT, HÜLYA POLAT, FADİME, BİZİM GÖNÜL ve daha birçok Karadenizli sanatçının albümünde besteleri ile de yer almıştır…

”Davalı” adlı kasedi çok iyi bir traj yakaladı. Bugüne kadar ilk defa karadenizli bir sanatçı roman havasıyla kemençeyi bir araya getirdi.

Engin Yörükoğlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1945’te İstanbul’da doğan Yörükoğlu, müziğe 1963 yılında Gölcük’te başladı. Daha sonra Selçuk Alagöz’ün grubuna girdi. Moğolları kurana kadar, Cahit Berkay ile burada çalıştı. Moğollar’la gittiği Paris’te gruptan ayrıldı ve Barış Manço’nun kurduğu Kurtalan Ekspres’te bir süre görev aldı. Daha sonraki yıllarda Jazz müziğine yönelen Yörükoğlu, Cahit Berkay ile Paris’te çeşitli çalışmalar yaptı. Çeşitli triolar ve Quartetler kurdu.

1991’de Türkiye’ye dönen Yörükoğlu, halen İstanbul/Beyoğlunda Jazz Stop isimli bir Jazz ve Rock kulübü ve Bodrum Kızılağaç Köyü’nde de bir restaurant işletmektedir.

Tori Amos

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

22 Ağustos 1963’te Kuzey Caroline’da dünyaya gelen; üç çocuklu, son derece dindar metodist bir ailede büyüyen dahi çocuk Tori Amos, piyano çalmaya iki buçuk yaşındayken başladı. Dört yaşında kilise korosunda hem piyano çalıyor, hem de şarkı söylüyordu. Beş yaşında son derece prestijli bir kurum olan Baltimore’daki Peabody Konservatuarı’na öğrenci olarak davet edildi.

Burada klasik piyano eğitimine devam ederken pop şarkıları yazmaya başladı. Mezuniyet sınavında kendi bestelerini çalmakta ısrar edince bursu geri alındı. Amos, 13 yaşındayken şarkılarını, Washington DC’deki kulüplerde babasının gözetiminde çalıp söylüyordu. 1984’te rock yıldızı olma hayaliyle Los Angeles’a taşındı ve ismini Tori olarak değiştirdi.

Üç yıl sonra Atlantic plak şirketiyle anlaştı ve 1988’de kendi kurduğu rock grubu “Y Kant Tori Read” ile birlikte kendi adını taşıyan bir albüm yaptı. Grupta, eski Guns n’Roses davulcusu Matt Sorum da bulunuyordu. Albümün kapağındaki tehditkar bir tavırla kılıç sallayan fotoğrafı ve kızıl saçlarıyla Tori, biraz da olsa dikkat çekmeyi başardı. Albüm, genelinde başarısız oldu ve Tori kendi hayatının özel anlarını anlattığı açık sözlü ve çarpıcı şarkılar yazmaya başladı.

Büyülü piyanosuyla sözleri birleşince ona tapan hayranları, yerkürenin her yerinde daha ‘kötü’ ve daha ‘bunalımlı’ bir ruh haline bürünüyorlar. Karmaşık ve gizemli sözlerini çözmek için yüzlerce web sayfası açılıyor ve Tori hikâyeleri yayınlanıyor. Yapılan yorumlar birçoğunun otobiyografik olduğu yönünde. Amos da bunlardan bir kısmını kabul ediyor ancak şarkılar yayınlandıktan sonra basında çıkan haberleri de hiçbir zaman okumuyor. Şarkı sözlerinin nereye vardığını görmek istemiyor. Otobiyografik izler taşıyan çalışmaları arasında; kendi kendinden nefret ettiğini söylediği, evliliğinden izler taşıyan ve babasını bir şeytan olarak gördüğünü anlattığı şarkılar bulunuyor.

1992’de çıkan ilk solo albümü “Little Earthquakes”teki (“Küçük Depremler”) popüler şarkısı “Me and a Gun”, bu konuda en çarpıcı örneklerden biri. Şarkı, Tori Amos’un yaşadığı bir tecavüz olayını anlatıyor.

İlk albümden sonra Tori, plak şirketinin de desteğiyle Londra’ya gitti ve oradaki kulüplerde söylemeye başladı. İngiltere’deki ünü hızla arttı ve “Little Earthquakes” 1992’nin sonunda İngiltere’de altın plak ödülüne layık görüldü. Bir yıl sonra çalışma, Amerika’da da aynı başarıyı gösterdi. Çoğunlukla coverlardan oluşan EP “Crucify”, Nirvana’nın “Smells Like Teen Spirit” şarkısını da barındırıyordu.

1994’te “Under the Pink”, 96’da “Boys for Pele” ve “Hey Jupiter” albümleri geldi. İki sene sonra piyasaya sürülen 1998 çıkışlı “From The Choirgirl Hotel”, Amos’un en maceracı ve olgun albüm çalışmalarından biriydi. Sanatçı, daha sonra, “To Venus and Back” ve bazı ilginç cover parçalar da içeren “Strange Little Girls”ü dinleyenlerine sundu. Bu düzenlemeler arasında Beatles’ın “Happiness Is A Warm Gun”, Stranglers’ın albümle aynı adı taşıyan “Strange Little Girl” ve Eminem’in “97 Bonnie & Clyde” çalışmaları da bulunuyordu.

2002’nin Temmuz ayında Epic Records ile sözleşme yapan ve ardından bazı kesimlerce onun en iyi albümü olarak kabul edilen “Scarlet’s Walk”u çıkaran Tori Amos, güzel sesi ve etkili yorumuyla uzun yıllar müzik dünyasının gündeminde kalacak gibi görünüyor.

Tamburacı Osman Pehlivan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1847’de Tırnova’da doğdu, 1942’de öldü. 93 muharebesi sırasında ailesiyle birlikte İstanbul’a göçtü. Müziği ilk kez babasından işitmiş 13 yaşında saza başlamıştır. Pehlivanlığa merak sarmış, çağının en iyi ağır sıklet güreşçilerinden biri olmuştur ve “Pehlivan” adıyla nam salmıştır. Çok renkli bir kişi olan tamburacı sazında virtüöz olmakla birlikte çok iyi bir bahçıvanlık, buharlı gemi kaptanlığı, çarkçılık, marangozluk, saz yapımcılığı, müneccimlik, berberlik, avcılık, balıkçılık gibi işlerde başarılı olmuş, sazı ve sohbetiyle aranan, sevilen biri olarak yaşamıştır.

Çerkez Havası

Osmanlı imparatorluğu içinde barındırdığı kavimler ve dinler bakımından yeryüzündeki çok uluslu ve çok kültürlü devletlerin en önde gelenleri arasında yer almaktadır. Çeşitli halkların birbirleriyle entegre olduğu bu topraklarda kültürlerin de iç-içe geçerek çeşitlendiği ve renklendiği bilinmektedir. Bir Çerkezin ezgisini Kürt, Laz’ın ezgisini Türkmen icra ederek ilginç bir kültürel platform yaratılmıştı.

Ses kayıt tarihimizin ve musiki kültürümüzün ilginç ve önemli simalarından biri olan Tamburacı Osman Pehlivan bu musiki çeşitliliğini sazıyla sese dönüştüren önemli bir sanatkârdır. Aslında Rumelili bir göçmen olan Osman Pehlivan tamburasıyla zeybek, türkü, bengi, kaşık havası gibi pek çok türü -farklı yörelerin karakteriyle- plaklara icra etmiştir. Tamburacı Osman Pehlivan Anadolu’daki Çerkez’lerin daha çok Akordion veya Garman’la çaldıkları ezgileri Kafkasların sert ve canlı müzik edası içerisinde bütünleştirerek tamburasıyla icra etmiştir.

Ersen

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Anadolu Rock’ın önemli temsilcilerinden Ersen, Haziran 1950’de İstanbul Fatih’te doğdu. Annesi Karadeniz’den, babası ise Selanik taraflarından İstanbul’a gelip yerleşmişti. Ersen, ilk olarak müzik çalışmalarına amatörce bir müzik öğretmeninden mandolin dersleri alarak başladı. Daha sonra, gitarın yavaş yavaş ülkemize girmesiyle birlikte Fatih Fener’de Rum asıllı hocası Koçamedanis’ten klasik gitar dersleri almaya başladı. 5-6 sene de klasik keman dersleri aldı.Ersen, bir yandan da amatörce şan dersleri alıyor ve sürekli kendini geliştirmeye çalışıyordu. Ersen, artık düğünlerde, pavyonlar da çalmaya başlamıştı. 1970 yılına gelene kadar birçok ünlü orkestrada çaldı. Bunlar arasında, Milli Orkestra ve Şerif Yüzbaşıoğlu’nun Orkestrası da vardı.

Önceleri, dans orkestralarında çalan Ersen, bir fuar döneminde İzmir Fuar’ındaki Numune Gazinosu’nda Cem Karaca ve Moğollar’la tanıştı. Her ne kadar, Cem Karaca’yı İstanbul’dan tanısa da burada gerçek anlamda tanıştılar ve Cem Karaca, ona kartını vererek İstanbul’da yanına uğramasını söyledi. 1969 yılında ilk 45’liği “Olvido/Ak Güvercin” Türkofon’dan piyasaya çıktı. Gitarda Ünol Büyükgönenç’in eşlik ettiği bu plağı, ikinci 45’liği takip etti: “Sevmek Günah mı?/Tek Kadın”.

1970 yılında bir yandan kendi adına 45’likler çıkartan Ersen, diğer yandan da Moğollar’ın “Ternek/ Haliçte Güneşin Batışı” 45’liğinde vokalist ve elektro kemancı olarak yer aldı.1972 yılında Hürel kardeşlerle, Diskotür adına son 45’liği “Dertli Kaval/Beni Hor Görme Kardeşim”i kaydetti. Bu albümün ilgi görmesi üzerine Şerif Yüzbaşı Orkestrası’dan ayrılan Ersen, yüklü bir ücretle Şahinler Plak’a transfer oldu ve “benim en büyük müzikal çıkışım” dediği “Kozan Dağı” isimli 45’liğini yayınlandı. Kozan Dağı gerçekten gördüğü ilgi ile kısa sürede listelerde bir numaraya tırmandı ve Ersen’in ilk bir numara 45’liği olarak Türk müzik tarihinde yerini aldı. Seyhan Karabay’ın bass, ıklığ, akustik gitar; Taner Öngür’ün bass, akustik gitar, kaşık ve Hüseyin Sultanoğlu’nun bateri, bongo çaldığı bu 45likten sonra “Sor Kendine/Garip Gönlüm” 45liğini piyasaya sürdü. Bu 45’likten sonra Türk ve dünya müzik piyasasında eşine benzerine rastlanmayacak bir olay olur ve Kardaşlar’la beraber çalışmakta olan Cem Karaca Moğollar’a; Moğollar’la çalışmakta olan Ersen Kardaşlar’a girer.

Kardaşlar’la iki single çıkarttıktan sonra, grubun isminin değişmesini kararlaştırdılar ve Ersen, “kuzeyin kardaşları varsa doğunun dadaşları var” deyip “Ersen ve Kardaşları”, “Ersen ve Dadaşlar” olarak değiştirdi. Artık, “Cem Karaca ve Moğollar” ile “Ersen ve Dadaşlar” vardı ve tatlı bir rekabet başlamıştı. Bu dönemde, Ersen ve Dadaşlar, Zeki Müren’in program kadrosuna dahil oldular. Ersen ve Dadaşlar, bu programda da başarılı oldular ve Zeki Müren’in iltifatını kazandılar.

Aşık Veysel’in, Aşık Mahsuni Şerif’in, Muhlis Akarsu vd. eserlerinin yanında söz ve müziği kendine ait parçalarıda seslendiren Ersen Dadaşlar’ın 45’liklerini şöyle sıralayabiliriz: “Gafil Gezme Şaşkın/Güzele Bak Güzele”, “Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm/Yedin Beni”, “Dostlar Beni Hatırlasın/Üç Kız Bir Ana”, “Ekmek Parası/Zalım”. Uzun süre, listelerde hep zirvede kalan grup, bir süre sonra müziğe ara verdi.

80’li yıllarda Rock müziğin içindeki çıkmazdan dolayı Dadaşlar’sız yola devam Ersen, bir ara arabesk müziği tarzında da çalışmalarda bulunmasına rağmen, 1993 yılındaki “Ersen Ustadan Kuru Fasulye” isimli albümünden sonra müzik çalışmalarına nokta koydu.

45’likler :
1) Olvido – Akgüvercin (1969) (Türkofon 1001 )
2) Sevmek Günah mı? – Tek Kadın (1969) (Türkofon)
3) Unutma Sakın/Süreyya (1970) (Yonca 008)
4) Ternek/ Haliçte Güneşin Batışı (1970) (DT 5006)
5) Çakıl Taşları\Aşkın Rüyası (1970) (DT 5015 Diskotür Stüdyo Orkestrası)
6) Pekiştirme/Oy Gülem (1971) (Grafson)
7) Dertli Kaval/Beni Hor Görme Kardeşim (1972) (DT 5049 )
8) Kozan Dağı/Kara Yazı (1972) (Şahinler 164)
9) Sor Kendine/Garip Gönlüm (1972) (Şahinler 175)
10) Çakmağı Çak/Güneşe Dön Çiçeğim (1973) (Şahinler 204)
11) Metelik/Yine Seni Tanırım (1974) (Şahinler 225 )
12) Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm/Yedin Beni (1974) (Şahinler 230 )
13) Döne Sevdiğim/Derman Bulunmaz (1974) (Şahinler 237 )
14) Dostlar Beni Hatırlasın/Üç Kız Bir Ana (1975) (Şahinler 244)
15) Gafil Gezme Şaşkın/Güzele Bak Güzele (1975) (Şahinler 249 )
16) Dostlar Merhaba/Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin (1976) (Şahinler 254)
17) Ekmek Parası/Zalım (1976) (Şahinler 259 )
18) Gurur/Kalbimdeki Acı (1976) (Şahinler 262 )
19) Ömür Biter Yol Bitmez (Mutluluk Dünyası)\Yalvarırım Dinle (1977) (Şahinler 266 )
20) Ne Kadar Güzel\Akla Karayı Seçtim (1978) (Bip 7001)
21) Takma Kafana Arkadaş/ Takıl Bana/ Mutlu Ol Yeter/ Falcı (Falcı Da Farkında) (1981) (Oscar-214) (12 Inch Single)
Albümler :
1) Dünden Bugüne (1977) (Şahinler-13)
2) Ersen 2 (1978) (Şahinler-19)
3) Bu Da Bizlerden (1979) (Bip-8007)
4) Hatamızı Bilmeden Çekiyoruz (1980) (Erenler-208)
5) Mucize (1981) (Oscar-209)
6) Anadolu Pop (1983) (Oscar-230)
7) Vatan Bizim Ülke Bizim El Bizim (1985) (Özer kardeşler-002)
8) Geçti Borun Pazarı (1986) (Şahinler (MC)-Özer Kardeşler)
9) Ersen Dadaşlar 88 (1988) (Şahin Özer (MC)-Şahin Özer)
10) Paşa Gönlün Bilir (1992) ((MC)-Şahin Özer)
11) Ersen Ustadan Kuru Fasulye (1993) ((MC)-Şahin Özer)

Kazım Koyuncu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Karadeniz müziği, Anadolu Rock, nitelikli müziğe inanlar, önemli bir ismi en verimli olabileceği dönemde yitirdi. Otuz üç yaşındaydı Koyuncu; yıllardır müziğin içinde olmasına karşın 2000’li yıllarda Gülbeyaz, Sultan Makamı gibi televizyon dizilerine yazdığı müziklerle ünlenmişti.

Karadeniz’in hırçın çocuğu diyorlardı ona; demokrasi adına atılan bir çok adımda müziğiyle, fikirleriyle yer alıyor; Fırtına Deresi’ne yapılacak santrali protestodan, insan hakları ihlallerine karşı çıkmaya kadar bir dolu etkinliğe destek veriyordu.

Müzikte de, birkaç halk müziği sanatçısının tekelinde kalmış Karadeniz bölgesinin müziğini, evrensel normlarda yayımlamayı deneyerek, önemli çıkış yapmıştı.

1972 Artvin/Hopa doğumlu Koyuncu, yirmi yaşında Dinmeyen adlı müzik grubu’na katılmış, 1993’de Mehmedali Barış Beşli ile, Lazca müzik yapmak amacıyla Şuku grubunu kurmuştu. İki arkadaş bir yıl sonra aralarına İlhan Karahan ve Metin Kalaç’ı da alarak grubun adını Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) dönüştürmüş ve 1995 başında Va Mişkunan (Bilmiyoruz) albümüyle Lazca rockın ilk örneğini vermişti. Lazcayı yaşatmak amacıyla Lazca rock yapıyorlardı. Plak şirketleri ise bu soundu ‘Soft Laz Rock’ diye tanımlıyordu.

O günlerde grup elemanları Lazca dilinin yaşatılmasına rock yoluyla katkıda bulunmayı amaçladıklarını, rock müzikteki dinamizmle yöre insanının enerjisinin örtüştüğünü görünce heyecanlandıklarını anlatıyor, Lazca’nın rockın sert söyleyişine de uygun olduğunu belirtiyorlardı.

Dört yıl içinde Zuğaşi Berepe, kamuoyuna pek yansımasa da önemli işler yaptı ve konserlerle hedefini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu etkinliklerden Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları, kısıtlı sayıda bastırdıkları Bruxel Live (1998) adlı albümde bir araya getirdiler.

Gruptaki eleman sayısı arttıkça müzikal yapı da güçlenmişti. Kazım Koyuncu (vokal, akustik gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (elektrikli gitar), Uğurcan Sezen (klavye), Zülküfil Murat Dilek (davul), Metin Kalaç (kayıt) Lazcayı yaşatmanın yanında aşk şarkılarına katılan sert söylemli yapıtlar ve modern rock anlayışı üzerine oluşturdukları çizgiyle de kabul görmeye başlamışlardı.

Zuğaşi Berepe, Va Mişkunan albümünden dört yıl sonra İgzas (Gidiyor) adlı albümüyle bu çabayı listelere taşıdı. Yedi Lazca, bir Hemşince, bir de Türkçe sözlü parçadan oluşan albümün müzikal zenginliği, rockın çeşitli tonları arasında akıllıca gidip gelen sounduyla 1998’in en iyi yerli yapıtlarından biri oldu. Lazca’nın öne çıktığı kültürel bir misyonun yanında sıkı bir rock albümü özelliği de taşıyordu İgzas (Parçaların Türkçe anlamları kapakta verilmişti). Bu albümde Kazım Koyuncu (vokal, gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (gitar), Uğurcan Sezen (tuşlular), Zülfikil Murat Dilek (davul), Mahmut Turan (tulum), Metin Kalaç (kayıt), Mehmedali Barış Beşli’den (vokal) oluşan grubun, doğayı katledecek Çamlıhemşin’deki Fırtına Deresi’nin üzerine yapılacak santrale karşı kampanyayı desteklemesi de İgzas’ın diğer bir özelliğiydi.

Grup 2000’lerin başında dağılınca, kuruculardan Kazım Koyuncu yoluna tek başına devam etmeyi kararlaştırdı ve solo albümleri Viya (2002) ile Hayde’yi (2004) yayımladı. Anadolu Rock’a kayan soundla ürettiği müziği kısa sürede büyük ilgi görüp, yaptıkları geniş kitlelere tam ulaşmaya başlamıştı ki hastalandı Koyuncu. Akciğer kanserine yakalanmıştı.

Pes etmiyordu; tedaviyi sürdürürken Trabzonspor için marş bile yazmıştı. Ancak günden güne direnci zayıflıyordu; adına düzenlenen konsere çıkamamıştı. Sonunda 25 Haziran tarihinde ajanslardan şöyle bir başlık düştü: ‘Karadeniz’in genç sesi sustu’

Agahi

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1860 yılında Şarkışla’nın Kılıççı köyünde doğan Agahi’nin asıl adı Veliyüddin’dir. Ancak genellikle Veli olarak bilinir. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1875, ölüm tarihi ise 1916 olarak verilmektedir. Aslen Arapkir’den Şarkışla’ya göçen bir ailenin çocuğu olan Agahi, aşıklık geleneğini ve şiiri, asıl adı Mahmut Derviş olan Zileli Vacit’ten öğrendi. Bazı kaynaklara göre okur yazar olmayan ve Alevi dergahlarında kendini yetiştiren Agahi’nin şiirleri Anadolu’nun çeşitli yerlerinde söylenmektedir.

Şiirlerinde uzun bir süre Veli mahlasını kullandığından aynı adlı öteki şairlerle/aşıklarla karıştırılmaktadır. Agahi mahlasını ise ne zaman ve kimden aldığına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Şarkışlalı Agahi genellikle dini içerikli taşlama konularına ağırlık vermesine karşın duygu ve sevgi şiirlerinden de birçok örnek bıraktı. Dönemin Beyrut Valisi aracılığıyla Sivas Valisi Reşit Akif Paşa tarafından bir dönem Şarkışla Tahsildarlığı görevine getirilen Agahi, İstanbul’dan Rodos’a, Adana’dan Halep’e dek birçok yeri dolaştı.

1911 yılında Pınarbaşı tahsildarlığına geçti ancak bir süre sonra ayrılarak köyüne döndü. Sonraki 5 yıl köyünde yaşadı. Yakalandığı kolera hastalığından 1921 yılında öldü. Bazı araştırmacılara göre, mezarı Şarkışla’dadır. Ayrıca yine Şarkışla ve Rumeli yörelerinde yaşamış Agahi adlı başka aşıkların olduğu varsayılmasına karşın bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Prof. Dr.Filiz Ali

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Prof. Dr. Filiz Ali, 1937 İstanbul doğumlu piyanist ve müzikbilimcidir. Gazeteci-yazar Sabahattin Ali‘nin kızıdır.

Ankara Devlet Konservatuarı piyano bölümünü bitiren sanatçı Ferhunde Erkin’in sınıfından 1958 yılında mezun oldu, ABD’de çalışabilmek için Fulbright bursu kazandı. Boston, Massachusetts’de David Barnett’le öğrenim gördüğü New England Conservatory of Music’te (Yeni İngiltere Müzik Konservatuarı) ve New York’taki Mannes College of Music’te (Mannes Müzik Koleji) Frank Sheridan’la çalıştı. Müzikoloji alanındaki hocaları, New England Konservatuarı’nda Daniel Pincham, Londra Üniversitesi’nde Brian Trowell’dir.

Yurda döndükten sonra sırasıyla Ankara Devlet Konservatuarı, Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü ve MSÜ Devlet Konservatuarı’nda piyano ve korrepetisyon dersleri veren Filiz Ali’yi müzik eleştirisine özendiren, Bülent Arel ve Faruk Güvenç olmuştur.

Öte yandan sanatçıYI 1962-65 yılları arasında piyanist Greta Gilmartin ile “Piyano ikilisi” ve 1970-80 yılları arasında soprano Karin Görgün ile “Lied” resitalleri verirken görüyoruz. Bu konser etkinlikleri ve öğretim üyesi olarak çalışmaları, onun müzikolojik araştırmalarını kısıtlamamıştır. Eleştirmenimizi 1962’den 1985 yılına kadar olan dönemde usta bir “radyo programcısı” kimliğiyle tanıyoruz. Yaptığı programların genel başlıkları şöyledir:
“Her Ülkeden Halk Şarkıları”,
“Yeni Dünyadan Halk Şarkıları”,
“Dünya Folkloru”,
“Piyano Edebiyatından”,
“Vokal Müzik”,
“Günümüzde Caz”.

1989-92 yılları arasında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel sanat yönetmenliğini yapan Filiz Ali’nin müzik yazılarını topladığı iki kitabı şunlardır:
– “Müzik ve Müziğimizin Sorunları”, İstanbul 1987;
– “Dünyadan ve Türkiye’den Müzisyen Portreleri”, İstanbul 1994

İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi‘nin 1990-2005 yılları arasındaki Müzikoloji Bölümü‘nün başkanıydı ve aynı zamanda Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi‘nin kurucu ve 1998’den beri direktörüdür.

TRT için 1962-1995 yılları arasında müzik programları yaptı ve Cumhuriyet, Hürriyet, Yeni Yüzyıl ve Radikal gazeteleri için müzik eleştirmenliği yaptı.

Mimar Sinan Üniversitesi’nden emekli oldu. Artık Sabancı Üniversitesi’nde haftada bir gün “müziğin baş eserleri” isimli dersi veriyor. Zamanının büyük bölümünü Ayvalık’taki akademiye ayırıyor. Bir yandan da Milliyet Gazetesi‘nde müzik yazıları yazıyor.

Balkan Müzik Forumu‘nun bir üyesidir, Uluslararası Müzik Konseyi ve Avrupa Müzik Konseyi‘nin temsilcisidir.

Müzik ve müzisyenler hakkında yedi kitabın yazarıdır.

Jean Michel Jarre

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

24 Ağustos 1948’de Fransa’da doğan Jean Michelle Jarre, ünlü bir Fransız bestecisi olan babasının etkisiyle küçük yaşlardan itibaren piyano dersleri almaya başladı ve eğitimine devam etmek üzere Paris Konservatuara girdi. 1970’lere geldiğinde, Fransız sanatçıların peşinden koştuğu yenilik akımına uyan Jarre, o dönemlerde pek de sık rastlanmayan elektro-akustik müziğin öncülerinden oldu ve o dönemden sonra ürettiği müziklerde genellikle elektronik müzik aletlerini kullandı.

Günümüzde, dünya genelinde verdiği konserler ve milyonları aşan hayran kitlesiyle New Age ve elektronik müzik tarzları arasında müzik yapan önemli isimlerin başında gelmektedir.

Albümleri:

·La Cage (Disques Dreyfus, 1974)

·Deserted Palace (Disques Dreyfus, 1975)

·Oxygene (Disques Dreyfus, 1976)

·Equinoxe (Disques Dreyfus, 1978)

·Le Chant Magnetique (Disques Dreyfus, 1981)

·Les Concerts En Chine (Disques Dreyfus, 1982)

·Synthesis (Disques Dreyfus, 1983)

·Zoolook (Disques Dreyfus, 1984)

·Rendez-vous (Disques Dreyfus, 1986)

·Live (Disques Dreyfus, 1987)

·Revolutions (Disques Dreyfus, 1988)

·Huston Lyon (Disques Dreyfus, 1989)

·Live (Disques Dreyfus, 1989)

·En Attendant Costeau (Disques Dreyfus, 1990)

·Images (Disques Dreyfus, 1991)

·Chronologie (Disques Dreyfus, 1993)

·Hong Kong (Disques Dreyfus, 1994)

·Jarremix (Disque Dreyfus, 1995)

·Oxygene 7-13 (Epic, 1997)

·Odyssey (Disque Dreyfus, 1998)

·Metamorpohese (Epic, 2000)

Maçkalı Hasan Tunç

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Maçkalı Hasan Tunç, 1912 yılında Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Mağura (Örnekalan) Köyü’nde doğdu. Babası İbrahim Bey, annesi Ayşe Hanım’dır. Yedi kardeşin en büyüğüdür. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Hasan Tunç ilkokulun üçüncü sınıfına kadar okuyabilmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olması onun daha fazla tahsil yapmasını engellemiştir. Bu durum daha sonraki yıllarda onun sosyal yaşamında önemli sorunlara neden olmuştur. Dokuz yaşındayken geçirdiği bir kaza sonucu sağ gözünü kaybeder.

Hasan Tunç, gurbete çıkmadan önce uzunca bir süre annesiyle birlikte yaylacılık yapar. Annesine göre Hasan “hovarda” bir yapıya sahiptir (O ufak yaştan beri “sevdalık edeyi” ifadesi annesine aittir). Bu özelliği ona türkü söyletmiş ve kemençe çaldırmıştır. 1930 yılında 18 yaşındayken aile ortamından ve köy yaşamından kopan Hasan Tunç gurbet kervanına katılarak İstanbul’a gelir. Karadeniz insanı için gurbet denince İstanbul akla gelir. Diğer bir ifadeyle gurbet demek İstanbul demektir bir Karadenizli için.

Hasan Tunç, İstanbul’a kendisinden önce gelen babasının Koca Mustafa Paşa’daki yorgancı dükkanında çırak olarak işe başlar. Burada Maçkalılar’ın önemli bir özelliğini belirtmek yararlı olacaktır. Eski dönemlerde İstanbul’a gelen her Maçkalı, üç meslekten birini seçerdi. Ya yorgancı, ya kalaycı ya da bakırcılıkla uğraşırdı. Hasan Tunç’un da ilk mesleği yorgancılıktır. Aslında bugün bile İstanbul’da ne kadar kemençe sanatçısı varsa çoğunluğunun ilk meslekleri hep aynıdır.

Hasan Tunç dokuz yılını bu mesleğe vermiştir. Bu meslek ona bir yerde şans kapısını da açmıştır. Şöyle ki; Hasan Tunç’un yorgancı olarak çalıştığı mahallede dönemin gözde ismi Türk Sanat Müziği sanatçısı Hamiyet Yüceses ikâmet etmektedir. Hasan Tunç’un bir vesile ile bu sanatçıyı tanıması onun yaşamının bir dönüm noktası olur ve Hamiyet Yüceses’in aracılığı ile İstanbul Radyosu’na bölge sanatçısı olarak kabul edilir. Hasan Tunç ilk evliliğini 25 yaşlarında iken halasının kızı Havva ile yapar. Bu evlilikten Mehmet adlı bir oğlu olur. Ancak bu evlilik uzun sürmez, boşanma ile sonuçlanır. Daha sonra teyzesinin kızı Emine ile ikinci evliliğini yapar. Bu evlilikten Bahtiyar, Mahture adlı kızları ile Yılmaz adlı oğlu olur.

Hasan Tunç, Hamiyet Yüceses’i tanımasının ardından yorgancılığı bırakır ve Haseki Hastanesi’ne memur olarak girer. Ancak burada fazla çalışmaz, kısa bir süre sonra bugünkü adıyla Çapa Tip Fakültesi (Yukarı Gureba) Hastanesi’ne girerek; aralıksız 34 yıl çalışır ve 1973 yılı başlarında emekli olur. Özellikle çalışma yaşamında insani değerleri daima ön planda tutması, onun çevresinde sayılıp, sevilmesini sağlamıştır. Hasan Tunç’un kemençe çalmayı öğrendiği bir ustası olmamıştır.

SANAT YAŞAMI ve ESERLERİ:

Hasan Tunç’un türkü çalıp söylemesi 12-13 yaşlarında başlar. İlk denemelerine kastel denilen olgunlaşmış mısır fidanından kesilerek yapılan ve ince sesler çıkaran basit bir çalgı ile başlamıştır. Daha sonraları kendi yaptığı kemençe ile çalıp-söylediği bilinmektedir. Hasan Tunç’un kemençe öğrendiği bir ustası yoktur. Ancak birlikte çalıp-söylediği yakın dostları olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında Salim Akpınar (Kastoroğlu), ve Ocaklı (İspela) Köyü’nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanınmışlarıdır. Hasan Tunç’un kemençe sanatçısı olmasında annesinin yanık ve güzel sesinin etkili olduğunu söyleyenler vardır. Annesinin tarlada çalışırken söylediği türkülere, kemençe ile eşlik ederdi. Eğlence yerlerinde, düğünlerde de çalıp söyleyen Hasan Tunç, genç kızlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman genç ve güzel kızların da kendisine türkü attığı olurdu. Bu türkülerden birisi şöyle:

Ha buradan yukari
Bineyim Taradumi
Eğil öpeyim seni
Alayım muradımi

Hasan Tunç sadece sevmemiş, sevilmiştir de, şu dörtlük bunun ifadesi olsa gerek;

Oy kör Hasan kör Hasan
Kör gözünde kaynasam
Bir derum alsam seni
Bir de derum almasam

Hasan Tunç yaylacılık yaptığı dönemlerde gönlünde yer eden bir komşu kızı için yaylada söylediği bir türkü;

Bağırıyi sığırlari
Sığırların anasi
Benum ufak yavrumun
Var bir kara danasi

Daha peşine gelur
Masti kolominasi
Daha peşine gelur
Suna elifinasi

(Türküde geçen “kalomina, elifina” hirer hayvan ismidir. Rumcadır.)

Hasan Tunç İstanbul’a geldiği yıllarda birkaç taş plak doldurdu. Odeon şirketinde doldurduğu ilk plağındaki türkülerden biri de şudur;

Bu Maçkali Hasan’ın
Yoktur mali, melali
Giyinip de kuşansa
Olur daha belali

Gerek plak çalışmaları sırasında gerekse radyoya girdiği dönemlerde Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacı, Fatma Türkan Yamacı, Ömer Akpınar, Metin Eryürek gibi sanatçılarla yakın dostluklar kurar. Özellikle Cemile Cevher’in onun sanat hayatında ayrı bir önemi vardır. Bazı türküleri birlikte ürettikleri gibi, bunları çeşitli yerlerde yorumlamışlardır da.

Hasan Tunç’un sanat yaşamında hiç unutamadığı olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayı’na çağırılarak Atatürk tarafından dinlenilmiş olmasıdır. Sahnede kemençe eşliğinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü’nden bir ekip horon oynamaktadır. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç’un sıkıldığını fark etmiş olacak ki kendisini gösteri sonunda yanına çağırır ve kendisine “çal, çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim milli havalarımızdır” der. Bu ifade onu çok duygulandırmıştır.

Radyodaki çalışmalarına 1960’lı yıllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini de Radyoevi müzesine hediye etmiştir. 1983 yılında Karadeniz kültürüne ve Türk halk müziğine yapmış olduğu katkılardan dolayı Kültür Bakanlığı’nca ödüle layık görülmüş ve ödüllendirilmiştir. Hasan Tunç, 1 Mayıs 1986’de Şehremini’deki evine giderken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Mezarı Yedikule’deki aile kabristanındadır.

İhsan Öztürk

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

İhsan Öztürk, 1947 yılında Şarkışla’nın Gültekin Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlk ve orta okulu Şarkışla’da bitirdi. Ortaokul öğrencisi iken ilk dersleri ağabeyinden (Ahmet Öztürk) alarak bağlamayla tanıştı. Okulun Halk Müziği korosunda ve okul gösterilerinde solist ve korist olarak sürekli görev aldı. Ağabeyinin Astsubay olarak Ankara’ya atanmasıyla öğrenim için Ankara’ya geldi ve Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrenimini sürdürürken 1963 yılında profesyonel müziğine ilk adımını attı. Başlangıçta aile bütçesine katkı olsun diye sahnede çalışan İhsan Öztürk’ün daha sonraki gelişmeler okulu bırakmasına ve müziği meslek olarak seçmesine neden oldu. Çok kısa bir süre sonra o yılların ünlü sanatçılarına şef sazlık yapmaya başladı (Nurettin Dadaloğlu, Aliye Akkılıç, Yıldıray Çınar vb.). 1967 yılında Mamak Muh. Okulu Bando Bölüğünde askerliğini yaptı. Askerlik döneminde müzikle daha çok ilgilenme nota ve müzik bilgisini geliştirme olanağı buldu.

Askerlikten sonra dönemin önemli solistleriyle şef olarak çalışmayı sürdürdü. (İzzet Altınmeşe, Bedia Akartürk, Hülya Süer, Belkıs Akkale, Selahattin Alpay, İbrahim Tatlıses, vb.). 1974 yılında önce Coşkun Güla’nın yönettiği Halk Müziği topluluğunda çalışmalarına başlayan İhsan Öztürk daha sonra kendisine müzik yaşamında oldukça katkısı olan sayın Nida Tüfekçi’nin yönettiği Halk Müziği topluluğunda çalışmalarını sürdürdü. İlk kez bu grupla televizyon programına katılan Öztürk 1975 yılından başlayarak 8 yıl TRT’de yayınlanan yönetmenliğini Erşan Başbuğ’un sunuculuğunu Cemile Kutgün’ün yaptığı ve Hoy-Tur Derneğinin Halk Oyunları ile renk kattığı ve birçok sanatçıyı şöhret yapan “Bizden Size” programının THM bölümünü yönetti.

1978 yılında Ankara’da kurulan Yağmur Plak Şirketi’nin müzik yönetmenliğini uzun bir süre sürdürdü. O yıllardan başlayarak İzzet Altınmeşe, Belkıs Akkale, Selahattin Alpay, Erkan Sürmen, Atakan Çelik, Gülşen Kutlu, Hülya Süer, Canan Başkaya ve daha birçok solistin plak ve kasetini yönetti. Solist olarak ilk kez TRT’de yayınlanan “ilden ile” adlı programa katıldı, daha sonra “Ayrılık Hasreti” ve “Özümüz Sözümüz” adlı iki kaset çıkardı. Yaptığı derleme çalışmalarıyla; Gel Gidelim Dosta Gönül, Yürü Yalan Dünya, Bedir, Hac’eli Obası, Ayrılık hasreti, Şu Diyar-ı Gurbet Elde, Gam elinden, Gelin Oy, Bir Ay Doğar İlk Akşamdan Geceden, Gel Seninle Danışalım Sevdiğim vb. birçok güzel türküyü THM repertuarımıza kazandırdı.

Profesyonel sanatçılığının yan sıra müzikle amatörce uğraşan gençlere yardımcı olabilmek amacıyla okul, dernek ve özel kurumlarda koro ve bağlama gruplarını çalıştırdı. Sırasıyla Folk-Tur, Hoy-Tur, Tur-Hoy, Derneklerinde eğitmenlik; ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu’nda 4 yıl boyunca Halk Müziği Eğitmenliği ve Şeflik, Ankara Büyükşehir Belediyesi THM Topluluğu’nda 5 yıl, Yeni Mahalle Belediyesi THM Topluluğu’nda 8 yıl şeflik yaptı.

Halen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren İhsan Öztürk Müzik Merkezi’nde birikimlerini öğrencilerine aktarmak amacıyla nota, bağlama ve ses eğitim dersleri veren Öztürk bugüne kadar yaptığı araştırma ve derlemeleri de kitap haline getirme çalışmaları içindedir.

Zileli Ceyhuni

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Aşık Ceyhuni, Ceyhuni Baba ve Ceyhuni diye de anılan Zileli Ceyhuni, 1847’de Zile’nin Çıkrıkçı mahallesinde doğdu. Asıl adı Ömer’dir. Babası Çördükoğulları’ndan Ahmet’tir. (Kimi yazarların Ceyhun’yi Çorumlu göstermeleri yanlıştır, belki de bu, onun Çorum’da Kahyaoğulları’ndan Meryem’le evlenmesinden doğmuştur.) Ceyhuni bir süre Aşık Tokatlı Nuri’ye çıraklık etti. (Ceyhuni adını da kendisine ustası takmış.) İyi saz çalan Zileli Ceyhun, geçimini bu yolla sağlardı. Düğünlerle derneklerde, kahvelerde çöğür denen 12 telli sazı beceriyle kullanırdı. Çevre köyleri, kentleri dolaşır, sık sık yolculuğa çıkardı. Bu arada Sivas, Çorum, Ankara ve İstanbul’a kadar gitmiş.

Çayırcı ve Veliefendi çayırları ile semai kahvelerinde saz çalmış, karşılaşmalara katılmıştır. Ankara’da iken Vali Faik Memduh Paşa Aşık Cemali ile onu konağına çağırmış, saz çaldırıp bağışta bulunmuştur.Ceyhuni, Tokatlı Nuri ile Erzurumlu Emrah’ı çok sever, ikisini de ustası sayardı. Kendisi de birtakım şairlere ustalık etmiştir: Niksarlı Bedri ve Cesuri, Zileli Mevci ve Nagami, Tokatlı Cemali ve Hicri, Yozgatlı Mes’udi ve Seyhuni, Sivaslı Pesendi vb. Bu ünlü çıraklar Ceyhuni’nin çevrede ne denli sevildiğini ve etkili olduğunu göstermektedir. Ceyhuni, 1912’de Çorum’un Alaca ilçesine bağlı İsa Hacılı köyünde vefat etti.

Bektaşiliğe bağlanan Ceyhuni şiirlerinde, hem inançlarını yansıtmış, hem de aşk, doğa, ayrılık temlerini işlemiştir. Arada bir çevresinde ki olaylardan (sıtma vb.) söz etmiştir. Dilinde Osmanlıca sözcüklere de yer vermiştir. Gazeller ve şarkılar da yazmıştır.
YAPITI
Ceyhuni’nin şiirleri cönklerle dergilerde (Çorumlu, No.6-7; Yeni Türk, No.37; Halk Bilgisi Haberleri, No.9 vb.) kalmıştır, kitaplaşmamıştır.

EL VURUP TABİBE İNCİTME BENİ

El vurup tabibe incitme beni
Zira aşk derdine derman bulunmaz
Ne derttir bilmezem sızlatan beni
Can gider visüle canan bulunmaz

Var iken sinede hezaran dağlar
Aşk oduna düştüm can evim yanar
Yar ile sine saf olacak dağlar
“At bulunur meydan bulunmaz”

Çok gördüm feleğin serencamını
Murat üzere kimler aldı kanımı
Kanda nuş ederse ecel camını
Göçen Ceyhuni’ den nişan bulunmaz

SEVDANA TUTULDUM BEN BİLE BİLE

Sevdana tutuldum ben bile bile
Ey nar-ı muhabbet yan içerimde
Firak-ı mihnetle derd-i hasretle
Uyuştu bağrımda kan içerimde

Dilber zülfü gibi aklım perişan
Gezerim alemi mest ü sergerdan
Yarı ağyar ile gördüğüm zaman
Boğazıma gelir can içerimde

Ceyhun elde teber başta bir külah
Gezerim alemi dergah-be-dergah
Zeminden semaya çıktı suz u
Bir külhan-ı aşk var san içerimde

Can Kozlu

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

1954 yılında İstanbul’da doğdu. Müzik yaşamına 6 yaşında piyano dersleri alarak başladı. Saint-Joseph Lisesi’nin hafif müzik orkestrasında davul çaldı. Paris Sorbonne Üniversitesi’nde ekonomi ve CIM Müzik Okulu’nda iki yıl boyunca caz teorisi dersleri aldı. Aynı dönemde Kenny Clarke, Bob Guilotti, Godwin Agbeli, Abulhakari Lunna ve Ragmand Raghavan gibi ustalarla çalıştı.

Müzik kariyerine devam etmek isteyen Kozlu Amerika’ya geçerek Berklee Müzik Akademisi’nde vurmalı çalgılar üzerine yoğunlaştı. 1986’da müzik eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli topluluklarla Fransa, Avusturya, Kuzey Afrika, Karayipler, Amerika ve Türkiye’de konserler verdi.

Birlikte çaldığı isimler arasında Mike Zwerin, Mick Goodrick, Barney Kassel, Rick Ford, Chris Woods, Tiger Okoshi, Aydın Esen ve Hal Crook gibi ünlü müzisyenler sayılabilir.

Cengiz Özkan

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Türkiye’nin yetiştirdiği bağlama ustalarından biri olan Cengiz Özkan, 1967 yılında Sivas’ın Divriği ilçesinde doğdu. İlköğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1980 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü’ne girdi. 1991 yılında mezun olduktan sonra İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Müziği Ana Sanat Dalı’ında bölümünde Yüksek Lisans eğitimine başlayarak 1993 de mezun oldu.

1988-1991 yılları arasında İ.Ü. THM İcra Heyeti’nde saz sanatçısı olarak çalıştı. 1989 yılında girdiği TRT İstanbul Radyosu’nda akitli saz sanatçısı olarak çalışmaya başladı. 1998  yılında TRT İstanbul Radyosu’nda kadrolu saz sanatçısı olarak göreve  başladı. İlk resitalini 1998 yılında Muzaffer Sarısözen’in anısına Atatürk Kültür Merkezi’nde verdi.

Kırmızı Buğday 1997, Ah İstanbul 1999, Yare Dokunma 2001, Saklarım Gözümde Güzelliğin (Aşık Veysel Türküleri) 2003 adlı albümleri yayınlandı. 2002 yılında hocası Nida Tüfekçi anısına ikinci resitalini verdi. Kadıköy, Kartal, Eminönü, Zeytinburnu, Beşiktaş, Beyoğlu ve Amasra Halk Eğitim Merkezlerinde çeşitli dönemlerde usta öğretici olarak çalıştı.

Yurtdışı ve yurtiçinde birçok festivallere katıldı. Evli ve bir kız babası olan Cengiz Özkan, TRT İstanbul Radyosu’nda saz sanatçısı olarak görevine devam etmektedir.