Posts Tagged ‘arasında’

Özgürlük Şiirleri Kısa

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kısa Özgürlük Şiirleri,
Özgürlük Şiiri,
Özgürlük Şiirleri

Özgürlük Hakkında Şiirler


Özgürlük Şiir

Özgürlük bir kuş olsa,
Kalbimden yola çıksa,
Uçsa sonsuzluğa..

Özgürlük bir çiçek olsa,
Şehirde,ovada bulunsa.
Hiç solmasa
Polenlerini dağıtsa,
Tohumlarını saçsa,
Tüm dünyaya.

Özgürlük bir öğretmen olsa
Her okulda her sınıfta
Özgürlüğü anlatsa
Ballandıra,ballandıra…..

Deniz Çetin

ÖZGÜRLÜK

Bir uygarlık yolundayız,
Tek kozumuz cumhuriyet
Amacımız özgürlük
İlelebet ,sonsuza dek.

Sadece umut var gözlerimizde
Birazda endişe,
Vatan aşkıyla süslenmiş
Ağzımızdan çıkan tek hece.

Bir bütün gibiyiz
Bitmez bir bütün
Sadece tek bir şey var
Bitmez tükenmez özgürlük.

TUĞÇE GUCUK

Özgürlük

Nereye Kadar
Cahile özgürlük fazla,
Özgürlük nereye kadar!
Suçlular çoğalır hızla.
Özgürlük nereye kadar!

Eğitimsiz toplum cahil,
Disiplinsiz olmaz ehil.
Okuyan cahiller dâhil,
Özgürlük nereye kadar!

Dürüstler çekmesin ceza,
Haksıza olmasın meze.
Denetimsiz olmaz keza.
Özgürlük nereye kadar!

İçten içe çürüyoruz.
Edep erkân arıyoruz.
Eğri doğru yürüyoruz.
Özgürlük nereye kadar!

Yarın için kaygımız yok.
Büyük küçük saygımız yok.
Bir insanca duygumuz yok.
Özgürlük nereye kadar!

Zulmedenin elinde kâr!
Mazlumun kalan ahı var.
Olmazsa olmaz bir ayar.
Özgürlük nereye kadar!

Sığırtmaç vurur döşüne,
Sebebin gider hoşuna.
Haksızsam dizin kurşuna.
Özgürlük nereye kadar!

ÖZGÜRLÜK

Beni, öpebildiğin kadar öp, ey özgürlük
Yerden yere sürükle, duvarlara çivile
Mavi ufuklarını yitirmede, bu körlük
Bilinçsizce bir yaşam, dünyamız oldu çöplük.

Özgürlük savaşlarda, parmaklıklar ardında
Bir annenin karnında, nefes alır özgürlük
Çaresiz zamanlarda, denizler ortasında
Uçuşan bulutlarda, şarkılarda özgürlük.

Beni, sevebildiğin kadar sev, ey özgürlük
Okşa ak saçlarımı, bir anne şefkatiyle
Parsellenmiş ormanlar, cahiliyet kötülük
Delinmiş bir gökyüzü, dünyamız oldu küllük.

Özgürlük ateşleri, yakılıyor dağlarda
Bir kuşun pençesinde, kıvranıyor özgürlük
Kurumuş yapraklarda, savrulan rüzgarlarda
Politik baskılarda, can çekişir özgürlük.

Ey Özgürlük
Su gibi,
Kana kana içmekmidir,
Hasretle kucaklamak özümsemek,
Midir özgürlük

Bir kuş gibi maviliklerde,
Kanat çırpmak,
Süzülmek özgürce,
Sonra bir atmacanın pençesinde,
Son bulmakmıdır özgürlük,
Başıboş sessiz ve derinden,
Bazende deli dolu akan bir,
Irmak gibimidir özgürlük,
Sonra bu ırmağın önüne,
Biryerlerde gem vurmakmıdır özgürlük,

Duydunuzmu? ,
Vurdular özgürlüğü kanatlarından,
Kanatlanmasın özgürlüğe doğru,
Vuruldu kahpe kurşunlarla,
Upuzun yerlerde,
Kolsuz kanatsız özgürlük,
Bazende son bulur,
Darağacının koynunda,
Sonsuza doğru,
Sallanan cansız bedende özgürlük,

Uysal koyun olmakmıdır,
Kan uykularda uyumakmıdır? özgürlük,
Efendiler için yaşamakmıdır?
Yoksa,
Kendimiz için ölmekmidir özgürlük,

Köroğlunun narasından,
Yankılanan dağlarmıdır özgürlük,
Kış gecelerinin kurt ulumaları karışmış,
Tipinin sesinde midir özgürlük,
Yoksa,
Yavrusunu doyurmak için,
İmkansızlıklarla boğuşan ananın,
Kurumuş göz yaşlarındamıdır özgürlük,

Eyy… Özgürlük,
Nerdeysen çık ortaya,
Yaşam özgürmüdür,
Namlular arasında,
İnsanlık özgürmüdür,insanlar arasında,
Ben mehmet,sen Hasan,O Ali,
Neye eşdeğerdir özgürlüğün bedeli,
Olma namert safında ağırdır vebali,

Eyy… Özgürlük,
Nerdeysen çık ortaya,
En ağır bedeller senin için ödenir,
Adına ne türküler söylenir,
Taçlar düşer,Tahtlar gider uğruna,
Kınalı gelinler bile kurban eylenir,

Eyy… Acıları bal eyleyen özgürlük,
Hasretinden prangalar eksiltilen özgürlük,
Nerdeysen çık ortaya,

Uysal koyun olmakmıdır? ,
Kan uykularda uyumakmıdır,
Efendiler için yaşamakmıdır.?
Yoksa,
Kendimiz için ölmekmidir özgürlük.

Suskun Yüreğime Sessiz Kelimeler Dökülür Şimdi

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Suskun Yüreğime Sessiz Kelimeler Dökülür
Suskun Yüreğime Sessiz Kelimeler Dökülür Şiiri

Suskun yüreğime sessiz kelimeler dökülür şimdi Dost olur bana yalnızlığım
Ağlayan gözlerime ışıklar vurur şimdi
Hayali yansır pencerelerime sonsuzluğun Ve bir umut olsun isterim düşen her yağmur tanesi..
Suskun yüreğim olsun çığlığın ifadesi.

Aslinda susmanında bir dili vardı dinlemesini bilenlere.
Bir yalnızlığı, bir sevdayı belkide bir acıyı anlatırdı suskunluğum
Yalancı kelimeler arasında kendine ayrı bir yer buldu suskunluğum
Ve sakladığı sonsuz manaları gözlere yükledi sonsuzluğum Ve bir acı oldu yüreğimde Onsuzluğum.

Yasandı hep SON lu sevdalar Sonrasına ise atıldı anlamsız noktalar
Íçim üşüyor simdi “SON” larin soğuk diyarında…
Yüreğim dayanamıyor ayrılık yıllarına
Suskunluğum taşıyor umutlarımı vuslat yollarına
Bir ses olmak istiyorum ama duyulmuyor sahte sözler arasında
ve yine bana kalıyor yalnızlığım ve suskunluğum.

Simdi bir yaprak tanesinde taşınır benliğim
Gözyaslarımı yüklenir bulutlar
Umulmaz ve unutulmazları yaşarken yüreğim, çarpar gözlerime kıyısız dalgalar
Ve görülür denizlerden gönüllere bir sevda akışı
Anlatır aslında her seyi bir aşığın bakışı
Neler yasanır gönüllerinde ve ne dünyalar saklıdır o suskun yüreklerinde

Eğer aşığa onun gibi bakarsan görürsün parlayan ışığı gözlerinde

Bir gecede yıldızların ışıltısında yakamoz olurda yeşerir umutlar
Haber getirir bugünlere yarınlar
Hasrete ait bir söz olur gözden damlayan yaşlar Ve erir gözden damlayan yaşla taşlar

Susar kalır diller ve aşığı yalnız aşık anlar

Bilirmisiniz suskunluk coğu kez ardında yılları saklar
Yaşanmışlığın verdiği sessizliktir suskunluk
Ölümün gözlerde yansımasıdır
Kimbilir belkide ölüm sessizliğinin son provasıdır suskunluk

Yaşamlar sunuldu insanlara
Ama öldürdü onlar yaşamlarını ve ne acıdır ki yaşadıklarını sandılar

Sözler sunuldu dillerine Ama yalanlara sarıldılar ve de başardıklarını sandılar

Sevdalar sunulur hislerine Ama onlar kilit vururlar gönüllerine
Íste bu gönüllere cevaptir suskunlugum.
Hani yürekler kanatıldı hep
Acıtıldı ve küstürüldü sevdalar
Umutla bakan bakişlara savruldu yalan dünyalar
Yollarımıza kondu hep dikenler…
Sevdamızdan korktular yüreklerini hazmedemeyenler

Ama yinede umutluyuz hep ve umutlu kalacağız
Onların dünyası “SON” lu olsada biz SONSUZ luklara bakacağız
Bulutların göbeğinde ateşli gönüllere yağacağız
Bir gül olup aşıklar yanında açacağız
Íste budur beni umuda iten bundandır yolculuğum

Acılara inat bir çığlıktır benim suskunluğum
.. ve sorgunun ötesinde sorulmusluğun ifadesinde bir cevaptır suskunluğum
Susuyorsam anla gözlerimde saklıdır sonsuzluğum..

Dinle beni yüreğim
ve gömül suskunluğa
Sadece izin kalsın, seni bulmak isteyen aşığa

Alıntı

Hacı Bayram Veli Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hacı Bayram Veli Şiiri


Hacı Bayram Veli’nin Şiirleri

Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş-i Veli Hazretlerinin yoldaşı Türk mutasavvıf ve şair. Türbesi, Ankara’da Hacı Bayram Câmii’nin bitişiğinde bulunmaktadır.

Hacı Bayram Veli Türkçe şiirler yazmış bir mutasavıftır. Onun günümüze kadar gelen şiirlerinin sayısı, dörttür. Çeşitli kaynaklardan tesbit edebildiğimiz şiirler, üslub olarak musiki kıvraklığındadır. Tesbit edilen bu dört şiir şunlar..

İLAHİ

1.Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı.

2.Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.

3.Kim bildi efalini,
Ol bildi sıfatını.

4.Anda gördü zatını,
Sen seni bil, sen seni.

5.Görünen sıfatındır,
Anı gören zatındır.

6.Gayrı ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni.

7.Kim ki hayrete vardı,
Nura müstağrak oldu.

8.Tevhidi zatı buldu,
Sen seni bil, sen seni.

9.BAYRAM özünü bildi,
Bileni anda buldu.

10.Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.

İLAHİ ZİKİR

1.Noldu bu gönlüm ,noldu bu gönlüm?
Derdü gam ile doldu bu gönlüm.

2.Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.

3.Gerçi ki yandı gerçeğe yandı,
Rengine aşkın cümle boyandı.

4.Kendi de buldu kendi de buldu,
Matlabını hoş buldu bu gönlüm.

5.Elfakru fahri elfakru fahri,
Demedi mi alemlerin fahri.

6.Fakrını zikret fakrını zikret,
Mahv u fenada buldu bu gönlüm.

7.Sevda-yı a’zam sevda-yı a’zam,
Bana k’oluptur arş-ı muazzam.

8.Mesken-i canan mesken-i canan,
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm.

9.Bayrami imdi bayrami imdi,
Yar ile bayram eyledi şimdi.

10.Hamd senalar hamd-ü senalar,
Yar ile bayram etti bu gönlüm.

İLAHİ TAKSİM

1.Çalabım bir şar yaratmış,
İki cihan arasında.

2.Bakıcak Didar görünür,
Ol şarın kenaresinde.

3.Nagihan bir şara vardım,
Anı ben yapılır gördüm.

4.Ben dahi bile yapıldım,
Taş ve toprak arasında.

5.Şakirtleri taş yonarlar,
Yonup üstada sunarlar.

6.Mevlanın adın anarlar,
Taşın her paresinde.

7.Ol şardan oklar atılır,
Gelür sineme batılır,

8.Aşıklar canı satılır,
Ol şarın bazaresinde.

9.Şar dedikleri gönüldür,
Ne alimdür ne cahildür.

10.Aşıklar kanı sebildür,
Ol şarın kenaresinde.

11.Bu sözümü arif anlar,
Cahiller bilmeyüp tanlar.

12.Hacı Bayram kendi banlar,
Ol şarın minaresinde.

İLAHİ SAVT

1.Hiç kimse çekebilmez,
Pektir feleğin yayı.

2.Derdine gönül verme,
Bir gün götürür vayı.

3.Gelür güle oynaya,
Al (da)dır seni çapüktür.

4.Bir bunculayın fitne,
Kande bulurarayı

5.Bir fani vefasızdır,
Kavline inanma hiç.

6.Gah yoksulu bay eyler,
Gah yoksul eder bayı.

7.Çün yüzün dündürdü,
Bir lahza karar etmez.

8.Nice seri pay eder,
Döner ser eder payı.

9.Denir vahit vahdette,
Kasretde kanı tefrik.

10.Hızr ermedi bu sırra,
Bildirmedi Musa’yı.

11.Hayran kamu alimler,
Bu ma’ninin altında.

12.Kaf’dan Kaf’a hükmeden,
Bilmez bu muammayı.

13.Miskin Hacı Bayram sen,
Dünyaya gönül verme.

14.Bir ulu imarettir,
Alma başa sevdayı.

Kalp Kapağı Hastalıkları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dünyada tüm ölümlerin %1-2’sinin sorumlusu olan hastalığın kalp üzerindeki olumsuz etkileri genellikle hastalığın kalbi tahrip etmesinin ardından ortaya çıkıyor. Bu nedenle hastalığı bilip, erken dönemde tedavi olmak çok önemli…
Kalp kapağı hastalıkları özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada, gerek yaşam kalitesine, gerekse de yaşamın kendisine karşı ciddi bir tehdit boyutunda varlığını koruyor. Esasen dünyada tüm ölümlerin %1-2’sini kalp kapağı hastalıkları oluşturuyor.
Bunun da ötesinde kimi zaman koroner kalp hastalıklarına eşlik eden kalp kapağı hastalıkları rahatsızlığın boyutunda artışa yol açarken, kalp kapağı hastalıkları zemininde oluşan kalp yetmezlikleri, kalp atışlarında düzensizlikler (ritm bozuklukları) insanlarda ciddi yakınmaların oluşumuna yol açabiliyor.

KALP KAPAKLARI NEDİR

Kalp, gevşeme ve kasılma hareketleri yaparak kanı sürekli ileri doğru pompalayan en hayati organımız. Birbirinden kaslarla ayrılan dört odacıktan oluşan kalp içinde kanın, vücutta yaptığı gibi hep ileri doğru hareket etmesi, geriye kaçmaması gerekiyor. İşte bu ileri hareket sağlayan yapılara kalp kapakları deniyor. Malp kapakları motorlardaki karbüratörlerin valflerine benzetilebilir.
Kalbin alt ve üst odacıklar arasında yer alan iki kapağının sağdakinin ismi triküspit, soldakinin ise mitral kapaktır. Kanın kalbi terkettiği noktalarda, yani kalp ile ana atardamarlar arasında yer alan diğer iki kapağın sağındakine, akciğer ana atardamarları ile kalp arasında yer alır, pulmoner kapak, soldakine ise ki bu da aort dediğimiz temiz kanı vücuda taşıyan büyük atardamar ile kalp arasında yer alır, aort kapak denir. İşte kalp kapağı hastalıkları bu kapakların etkilendiği tüm hastalıkların genel ismidir. Kalp kapağı hastalığında kaşımıza üç tip bozukluk çıkar.

Birinci tipte kapakların açılımı kısıtlanmıştır.
Kapak açılamadığından darlık oluşmuş, normalde geçmesi gereken kan miktarından az bir kısım ileri doğru geçebilmektedir. Hortumun ucunu sıktığınızı düşünün, suyun geçişi ne kadar tazyikle olur, su akamadığı için geride göllenir, oluşan zorlanma belki de hortumun musluktan çıkması ile sonuçlanır. İşte kalp kapak darlıklarında da bu meydana gelir. Kapak darlığına bağlı olarak yeterli miktarda kan ileriye geçemediğinden kan basıncı düşer (hipotansiyon), çoçuklarda gelişme gerilikleri, erişkinlerde nefes darlığı, çabuk yorulma yakınmaları, bazı tiplerde de göğüs ağrıları oluşur.
Açılamayan kapağın gerisinde ise kan göllenmeye, artan basınçla bu kalbin bu bölümleri genişlemeye başlar. İleri akamayan kan ve sıvılar kimi zaman akciğerde kimi zaman ise çevre organlarda birikir. Bu nefes darlığı, ayaklarda ödem, şişme gibi tablolara yol açar. Kapak darlıklarında bulgular oluşum mekanizmasına da bağlı olarak erken dönemde ortaya çıkar.

İkinci tipteki kalp kapağı hastalıkları kapakların açılımında değil ama kapanmalarındaki bozukluk ile oluşur.
Kapakların asli görevleri kanın hep ileri doğru akışını sağlamaktır demiştik. İşte bu görevdeki aksama kapakların tam kapanamaması sonucu oluşur ve kapak kaçakları meydana gelir. Yine bahçe hortumu ile sulama örneğini verirsek; hortumda büyük bir delik olduğunu varsayalım. Bu durumda hortumun ucunu daraltmasak bile yeterli suyu sağlamayacağız. Aynı tablo kalp kapak kaçaklarında vücudun başına gelir. Eğer kaçak fazla ise dokular yine yeterli miktarda kana kavuşaz, kan basıncı düşmeye meyleder.
Öte yandan ileri doğru gidemeyen kan kalp boşlukları içinde birikir, bu sefer basınç, tazyik artışı ile değil ama hacim artışı ile kalp kaslarını gererek büyütür ve zaman içinde kalbin pompalayabilme, yani kasılıp gevşeme özelliğine zarar verir.
Bu kalp kapağı hastalığının zemininde, kalp yetmezlikleri gelişir. Kalp kapak kaçakları özellikle yavaş seyirli ise uzun süre belirgin şikayet oluşturmaz. Belirgin yakınmalar oluştuğunda kalp çalışmasındaki bozukluk artık iyileşmez düzeye gelmiş olabilir. Bu yüzden kalp kapak kaçakları kapak darlıklarına göre daha tolere edilebilen ancak sinsi ilerleyen rahatsızlıklardır.

Kalp kapak hastalıklarının üçüncü ve en sık görülen tipinde, hem kapağın açılması hem de kapanması kısıtlanmıştır.

En fazla yakınma oluşturan bu tipteki kalp kapağı hastalıklarıdır. Hakim olan lezyon, açılım ya da kapanmadaki sıkıntı, kişinin şikayetlerinin tipini de belirler.

NEDENLERİ

Kalp kapağı hastalıklarının nedenlerine gelince; kalp kapağı hastalıklarının içinde en önemli yeri (ülkemizde de en önde gelen sebeptir) çoçukluk çağında, boğazda yerleşen, üst solunum yolu infeksiyonuna yol açan özel bir tipteki mikroplara karşı vücudda oluşan savunma mekanizmasının yanlış bir yola girerek vücudun kendi organlarına (başta kalp ayrıca böbrekler, beyin ve eklemler) zarar vermesi ile oluşur. Aslında biraz da kafa karıştırıcı olacak şekilde “romatizmal kalp kapak hastalığı” olarak adlandırılan bu grup kalp kapağı ameliyatlarının da önde gelen nedenidir.
Hayatın ileri yaşlarında özellikle kalbin sol tarafında yer alan kapakların etkilendiği kireçlenmelere bağlı kapak hastalıkları, kalbi besleyen koroner damarlardaki tıkanmalar yani kalp krizleri sonucunda özellikle mitral kapağın çalışmasını sağlayan kasların hasarlanması sonucu gelişen mitarl yetmezlikleri kalp kapağı hastalıklarının önde gelen sebebleri arasındadır. Toplumun önemli bir kısmını, %2-5’sini etkileyen, kapak yapısının daha esnek, daha elastik, bir kısmında da süngerimsi bir kalınlaşmanın eşlik ettiği “mitral kapak prolapsusu” özellikleri nedeni ile ayrı bir yazı konusudur.
Doğumsal kalp hastalıkları kalp kapağı hastalıklarına neden olan ayrıcalıklı başka bir gruptur.

TANI

Kalp kapağı hastalıklarının tanısı günümüzde çok kesin ve net olarak, risksiz bir tetkik yöntemi olan kalp ultrasonografisi, yani ekokardiografi ile konur. Yaklaşık yarım saat süren bu inceleme ile kalbin anatomisi, yani yapısı bu arada performansı incelenir. Kalp kapaklarının yapısı, açılımı ve kapanması izlenerek varsa kaçakların miktarı, kalp odacıklarının boyutları, yani kalbin büyüyüp büyümediği, kalp içi ve damarlardaki basınçlar saptanıp kalbin pompa gücünde azalma olup olmadığı araştırılır.
Kimi zaman ek bilgiler edinilmek istendiğinde yemek borusuna endoskopiye benzer bir yöntemle ince bir tüp konarak yapılan transözofajiyal ekokardiografiye, kimi zaman da ilaç ya da koşu bandının kullanıldığı stress ekokardiografiye başvurulur.

TEDAVİ VE TAKİP

Tanı konup rahatsızlığın ciddiyeti ortaya çıkarıldıktan sonra artık sıra tedavi ve takip sürecine gelir. Takip için belli aralıklarla ekokardiografi işlemi tekrar edilir. Ekokardiografi ve kişinin kliniği, yani şikayetlerinin derecesi, efor yapabilme kapasitesi tedavide strateji geliştirmede kullanılan iki temel unsurdur. Tedavi seçenekleri arasında medikal yani ilaçla tedavi ayrıca girişimsel tedavi yer alır. Kimi zaman bu iki seçeneğe aynı anda başvurulabilir. İlaç tedavisinde anlaşılması gereken esas, ilaçların kapaktaki mekanik rahatsızlığın kendisini ortadan kaldırmayacağıdır. Çoğu zaman ilaçlar kapaktaki rahatsızlığın ilerlemesini engellemekten de acizdirler. Ancak kapak rahatsızlığının kalp üzerindeki olumsuz etkileri ilaçla büyük oranda engellenebilir. Kalp kapak hastalığı zemininde gelişen kalp yetmezliklerinin ve ritm bzoukluklarının tedavisinde de çoğu zaman ilaç tedavisi tek başına yeterli olur.

Girişimsel yöntemler

İlaç tedavisi yetersiz olduğu anda ya da kalp kapağı hastalığı kalbe belirgin bir şekilde olumsuz etkimeye başladığında, kalbi büyüttüğünde, kalbin çalışmasını bozmaya başladığı zaman girişimsel yöntemlere sıra gelir. Girişimden kasıt genel olarak cerrahi ve kateter yolu ile yapılan balon işlemidir.

Cerrahi yani ameliyat gündeme geldiğinde yapılan şey genel olarak kapağın tamir edilmesi, bu mümkün olmuyorsa bozuk kapağın çıkartılıp yerine protez, yapay bir kapak takılmasıdır. Kapak tamiri daha ziyade kaçak oluşan, kapak yapısında fazla kireçlenmenin olmadığı mitral ve triküspit kapaklara başarı ile uygulanır. Bu işlemin yapılamadığı durumlarda, kapak darlıklarında, özellikle kireçlenmenin ön planda olduğu kapak rahatsızlıklarında ise kalp kapakları protez kapaklarla değiştirilir. Kişinin özelliğine göre tamamen ****lik kapaklar ya da kısmen organik madde içeren bioprotez kapaklar kullanılır.
Kapak yapısında fazla kireçlenmenin yer almadığı açılım kısıtlılıklarında başka etkin bir girişim yöntemi kateter yani anjiografi yöntemi ile yapılan balon işlemidir. Hemen ertesi gün kişinin taburcu edilebildiği, genel anesteziye ihtiyaç duyulmayan bu yöntemde ince bir tel ile kasıktaki damarlardan girilip kalbin içine dek ilerlenir, açılımında kısıtlama gelişmiş kapağın hizasında şişirilen bir balon ile yeterli açılma sağlanır.Sonuçları iyi olmakla beraber bu işlem daha ziyade zaman kazanmaya yöneliktir. Zaman içinde kapakta yeniden açılım kısıtlılığı gelişebileceği gibi balonla açma sırasında gelişen yırtılmalarla bu sefer kaçak problemi ortaya çıkabilir. Bu durumda ameliyat her zaman için yapılabilir bir seçenek olarak hazır bekler.

Kapak hastalığının girişim zamanlaması çok önemlidir. Zamanı gelmeden kapağın protez kapakla değiştirilmesi protez kapağın yaratabileceği riskleri gereksiz yere daha uzun bir sure yaşamak anlamına gelir. Aslında protez kapak cerrahisi bu konuda çok deneyimli ve ünlü cerrahın dediği gibi “bir hastalığı başka bir hastalık yaratarak tedavi etmektir”. Öte yandan gerektiği halde girişime başvurulmaması kalpte geriye dönüşümsüz değişikliklerin oluşmasına yol açar ve kişinin hayatını çok ciddi anlamda önlenemez bir risk ile karşı karşıya bırakır.
Aslında esas olan, tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi kalp kapağı hastalıklarında da oluşmadan önüne geçebilmek

-Alıntı-

VSD Nedir?

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kalp anatomik olarak iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere dört odacıktan oluşur. Kalpteki karıcıklar arasındaki kanın geçişini engelleyen duvarda doğumsal nedenli defekte bağlı açıklık olmasına ventriküler septal defekt denir .

Bundan dolayı sol kulakçıktaki temiz kanın bir kısmı sağ kalbe geçiş yapar. Sol kulakçıkta kan basıncı yüksektir ve sağ kulakçığa yüksek basınçta kan geçişi olur. Yıllar içinde akciğere giden kanın artmasına bağlı olarak akciğer damarları ve kalp kasında hasara sebep olabilir. Yenidoğanlarda doğumsal kalp hastalıkları arasında % 20 oranında en sık görülen kalp hastalığıdır.

Yaşa Göre Kalp Atış Hızı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kalp Atış Hızı Yaşa Göre

Yaşa Göre Kalp Atış Sayısı

0 – 1 yaş arası dk 120 – 140
1 – 3 yaş arası dk 90 – 120
3 – 7 yaş arası dk 90 – 100
7 – 20 yaş arası dk 80 – 90
20 yaşından sonra dk 60 – 80 arasında değişir.

Her yaş grubunda; normal atışın 1 fazlası kalbin hızlı attığını gösterir.

alıntı

Kalbin yapısı vücudumuzdaki işleyişi ve görevi

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İnsan vücudundaki atardamartoplardamar ve kılcal damarların toplam uzunluğu yaklaşık 96000 km uzunluğundadır ve dünyanın çevresini iki defa dönebilecek uzunluktadır

Erişkin insan kalbi her dakika 5 litreher gün 9000 litre kanı vücuda pompalamaktadır

Kalp her gün yaklaşık 100 000 defa atmaktadır

Ortalama 70 yıllık bir yaşam süresince 25 milyar defa kalp atmaktadır

İnsan kalbinin ağırlığı kadında 250 erkek de 300 gram kadardır

Bir çocuğun kalbi yaklaşık sıkılı bir yumruk kadarerişkin kalbi iki yumruk kadar büyüklüktedir

Kanın %78’i sudur

Kan yaklaşık 20 saniyede tüm beden yolculuğunu tamamlamaktadır

Kalbin yapısı ilk defa 1706 yılında bir Fransız anatomi profesörü olan Raymond Viessens tarafından tanımlanmıştır

Elektrokardiyografi aygıtı bir Hollandalı fizyolog olan Einthoven tarafından 1902’de keşfedilmiştir

Kalbin Yapısı

Normal kalp yumruktan biraz daha büyük kas yapısında güçlü bir pompadır Günde ortalama 100 000 kez kasılarak 8000 litre kanı sürekli olarak dolaşıma pompalar

Kalp dört boşluktan oluşur Üstte sağ ve sol olmak üzere iki kulakçık altta ise sağ ve sol olmak üzere iki karıncık vardır

Kalpte dört kapak bulunur: Triküspid kapak sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında pulmoner kapak sağ karıncık ile akciğerlere

kan taşıyan büyük damar (pulmoner arter) arasında mitral kapak sol kulakçık ile sol karıncık arasında ve aort kapağı sol karıncık ile ana atar damar / şah damarı (aort) arasında bulunur

Kalbin Görevi

Organlardan gelen ve oksijeni az olan kirli kan toplardamarlar ile sağ kulakçığa dökülür buradan triküspid kapak aracılığı ile sağ karıncığa geçer Sağ karıncık kirli kanı pulmoner kapaktan pulmoner arter aracılığı ile akciğerlere pompalar Akciğerlere gelen kan oksijenden zenginleşir Oksijenden zenginleşen temiz kan akciğer toplardamarları ile sol kulakçığa buradan da mitral kapak aracılığı ile sol karıncığa geçer Sol karıncığa gelen temiz kan aort kapağından geçerek aort aracılığı ile tüm organlara pompalanır Sol karıncıktaki kanın basıncı kolda ölçülen kan basıncına eşittir

Boy Uzatma Yolları

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Boy Uzatma Yolları Hakkında Bilgiler
Boy Uzatma Yolları Nelerdir

Çocukluk döneminde tüketilen besinler boy uzunluğuna etki etmektedir. Bu sebeple aileler boy uzatma yöntemleri hakkında evlatları daha küçükken bilgilenmeye başlamaktadır.

Süt tüketiminin boyu uzattığı yönündeki kanı kısmen doğru olmakla birlikte süt içmenin doğrudan boy uzunluğu üzerinde etkisi olduğunu söylemek bireyi yanılgıya düşürecektir. Boy uzatma yolları arasında elbette ki gelişim döneminde süt tüketmek ve gerekli besinleri gerektiği miktarda almak bulunmaktadır.

Boy uzatma yolları arasında ortopedi ve özellikle travmataloji dalında oldukça sık kullanılan ‘İlizarov’ yöntemi yer alıyor. Bu yöntem ile doğum sırasında ya da sonradan ayak üzerindeki deformasyonlara çözümler üretilmekte ve boy uzatma konusunda yararlanılmaktadır. Uzmanlık gerektiren özel bir yöntem olan İlizarov yöntemi, boy uzatma yöntemleri arasında yer almaktadır ve alanında başarılı doktorlarca hastaya uygulanmalıdır.

Boy uzatma ameliyatlar gibi zahmetli yollara her zaman başvurmak durumunda kalmıyoruz. Elbette ki daha pratik yöntemler de mevcut ve bunlar da boy uzatma yolları arasında yer almaktadır.

Bir diğer yöntem ise kemik içerisine çivi yerleştirmek suretiyle boy uzatma yoluna gidilmesidir. Günlük olarak daha önceden belirlenen miktarda kemiklerde uzama sağlanıyor.

Boy uzatma yöntemleri arasında ayrıca belirtmek gerekirse televizyon ekranlarında da karşılaşabileceğiniz doğal besin takviyeleri yer alıyor. Fakat kemik dokunun oluşumunu tamamladığı yaşlardan sonra bu ürünlerin kullanımı pek de faydalı olamayabiliyor.

Boy kısalığı bazılarımız için büyük bir sorun olabilir Ama size vereceğimiz tarif sayesinde büyük değil çok küçük bir sorun haline gelecek boy kısalığı Sorun etmeyin kısa olmayı yaşamı sevin yaşamla olmayı , kompleks haline gelmesin boy kısalık sorununuz. Sizlere şifalı bitkilerle yardımcı olmaya çalışıyoruz..

1 tatlı kaşığı toz çemen otu diğer adıyla boy otu
1 çay kaşığı toz karabiber
Bir miktar sızma zeytinyağı

Bir miktar zeytinyağına belirttiğimiz miktarlarda çemen otu ve karabiberi karıştırdıktan sonra 5 gün bekletin. Elde edilen yağ ile de eklem yerlerine, dizlerine, dirseklerine, topuklarına sürerek masaj yapın.

Alıntıdır

Alkol Bağımlılığı Tedavisi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Alkolizm Tedavisi

İçki Bağımlılığı Tedavisi

Çoğunlukla alkol bağımlısı olan kişinin eşi, çocukları, anne-babası, çalışma arkadaşları sorunu daha çabuk farketmektedir. Bu nedenle tedavi talebi çoğunlukla önce aile üyeleri tarafından gelmektedir. Alkol kullanımı ile ilişkili sorunlar arttıkça ve alkol bağımlısı olan kişi alkol kullanımı ile yaşadığı sorunlar arasında bir bağ kurdukça kendi de tedavi arzusu duymakta ve tedaviye başvurmaktadır. Bağımlılık tedavisi kişinin arzusu olmadan gerçekleşemeyecek bir tedavi olduğu için, alkol kullanım sorunu olan kişinin bırakma arzusunun olması gereklidir. Alkol bağımlısı bir kişinin bırakma isteğinin olabilmesi için ise yaşadığı sorunlar ile alkol kullanımı arasında bir bağ kurması gerekmektedir. Alkol bağımlılığında tedavi iki aşamadan oluşmaktadır.

– Alkolden arındırma (detoksifikasyon)
– Psikososyal tedavi

alıntı

Ayasofya Müzesi Dilek Taşı

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Dilek Taşı Ayasofya,
Ayasofyadaki Dilek Taşı,
Ayasofya Müzesindeki Dilek

Ayasofya Müzesi Dilek Taşı hakkında bilgi; Ayasofya Müzesinde Terleyen sütun olarak bilinen ve hakkında sayısız rivayet bulunan bu sütun günümüzde dilek dileme yeri olmuştur. Dilek dilemek isteyenler elinin başparmağını sütundaki deliğe sokup elleriyle bir daire çizerler. Delik taşı sütuna geçirilmiş bronz bir plakanın ortasında yer almaktadır.

Yapının kuzeybatı yönünde terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılan bronz levhalar ile kaplı, ortası oyulmuş bir sütun yer almaktadır.
Bazı kaynaklarda, bu sütunun, zaman içerisinde halk arasında kutsallık kazandığı belirtilmektedir. Doğu Roma döneminde insanların iyileşmesine yardımcı olduğu konusunda rivayetler oluşmuş; efsaneye göre, yapının içersinde şiddetli bir baş ağrısıyla dolaşan İmparator Justianos, başını bu sütuna yaslamış ve bir müddet sonra baş ağrısının geçtiğini fark etmiştir. Bu olayın halk arasında duyulması üzerine, sütunun şifa özelliğinin olduğu söylencesi yayılmıştır. Bu nedenle insanlar, parmaklarını sütundaki bu oyuğa sokup, ıslanan parmaklarını, hastalığı hissettikleri yerin üzerine sürdüklerinde iyileşeceklerine inanmışlardır. Başka bir efsanede ise bu ıslaklığın Meryem’in gözyaşları olduğu söylenmektedir.

Osmanlı Dönemi’nde, Ayasofya camiye çevrildiğinde Fatih Sultan Mehmed ve mahiyeti, Hocası Akşemseddin imametinde ilk cuma namazını kılmak için secdeye varmış, ancak, yapının yönü Kâbe’ye dönük olmadığı için namaza bir türlü başlayamamışlardır. Tam o sıra da Hızır Aleyhisselam’ın geldiği ve bu sütundan güç alarak yapının yönünü Kâbe’ye çevirmeye çalıştığı fakat halktan biri tarafından görülmesi üzerine, caminin yönünü çeviremeden kaybolmak zorunda kaldığı söylenir. Günümüzde ise, insanlar sütundaki bu oyuğa soktukları başparmaklarını saat yönünde tam bir tur döndürerek dilek tutmaktadırlar.

Kaynak: ayasofyamuzesi.gov.tr

Ayasofya Müzesi Kaça Kadar Açık

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Ayasofya Müzesi Kaça Kadar Açık
Ayasofya Müzesi Hangi Günler Açık

Ayasofya Müzesi


Ziyaret Gün ve Saatleri:
Pazartesi günleri dışında her gün 09.00-18.00 saatleri arasında açıktır.

İstanbul Çinili Köşk Müzesi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

çinili köşk müzesi
çinili köşk hakkında bilgi
çinili köşk istanbul
çinili köşk resimleri

Çinili Köşk

Çinili Köşk Topkapı Sarayı’nın dış surlarının içinde yer alan 1472 yılından kalma bir köşktür.[1] Osmanlı sultanı II. Mehmed tarafından yazlık saray ya da köşk olarak yaptırılmıştır.[1] Mimarı kesin olarak belli olmasa da bazı kaynaklar Mimar Atik Sinan tarafından yapıldığını belirtmektedir. Sırça Köşk ya da Sırça Saray olarak da adlandırılır.

1875 ile 1891 yılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak hizmet vermiştir. 1953 yılında Türk ve İslam Sanatları Müzesi olarak kamuya açılmıştır. Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bünyesine katılmıştır. Müzede Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma İznik çinisi ve seramik örnekleri sergilenmektedir.

Hattuşaş Antik Kenti Çorum

Perşembe, Haziran 21st, 2012

çorum Hattuşaş Antik Kenti
hattuşaş nedir,hattuşaş resimleri
hattuşaş hakkında bilgi
Hattuşaş Antik Kenti nerede

Hattuşaş Antik Kenti Çorum

Hattuşaş, Hititler’in geç tunç çağı dönemindeki başkentidir. Çorum ilinin 82 km güneybatısındaki günümüzdeki adıyla Boğazkale ilçesinde bulunmaktadır.

Kent, tarih sahnesinde, Hitit İmparatorluğu’nun MÖ 17. ile 13. yüzyıllar arasında başkenti olarak yer almıştır. Hattuşaş’a 1986 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine dahil edilmiştir. Hattuşaş Çorum’un Sungurlu ilçesinin güneydoğusunda Boğazkale ilçesinin 4km doğusundadır.

İstanbul Bukoleon Sarayı

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Bukoleon Sarayı istanbul
Bukoleon Sarayı nerede
Bukoleon Sarayı hakkında bilgi
Bukoleon Sarayı resim

Bukoleon Sarayı, İstanbul’da, tarihî yarımadanın Marmara Denizi kıyısında bugünkü Cankurtaran ile Kumkapı arasındaki Çatladıkapı mevkiinde, Küçük Ayasofya’nın hemen doğusunda bulunan ve bugüne yalnızca kalıntıları ulaşmış olan Bizans sahilsarayı.

Hıristiyanlık öncesi dönemlerden geldiği sanılan ismine bakılırsa, tarihinin çok eskilere gittiği düşünülebilir (Bukoleon Limanı). Fakat saray hakkındaki ilk bilgi orta Bizans dönemine (9. yy’ın ortalarından 13. yy başına kadar) aittir. Buna göre Bukoleon Sarayı İmparator II. Theodosios (hükümdarlığı 408-450) tarafından yaptırılmıştır. Bilinen ve halen görülebilen bölümleri ise büyük olasılıkla Teofilos zamanında (829-842) eklenmiştir.

Faros denilen fener burcu ile imparatorluk iskelesi olarak kullanılan burun arasında, surların üzerinde uzanan Bukoleon Sarayı’nın temelinde ilkçağdan kalma mermer bloklar kullanılmıştı. Sur duvarlarının arasında görülebilen yaklaşık 300 m uzunluğundaki ön cephe, başlıca iki bölümden oluşuyordu. Öndeki küçük limanla sarayı birbirine bağlayan ve güney-kuzey doğrultusundaki kısa bir duvarın içinden geçen anıtsal bir merdiven, bu iki parçayı birbirinden ayırmaktaydı. Sarayın batı parçası 1870’lerde demiryolu yapımı yüzünden tahrip olmuştur. Bu bölümün her iki yanında, oturan aslan heykelleri ile süslü bir cumba bulunuyordu. Sarayın doğu yakası ise halen ayaktadır. Buradan görüldüğü kadarıyla, dış cephe, birbirini izleyen tuğladan tonozlarla örtülü mekanlardan oluşmaktadır. Bir dizi mermer çerçeveli pencere ve kapı ile Marmara’ya açılan sarayın önünde, duvara saplanmış mermer konsollarla taşınan boydan boya bir balkonun uzandığı anlaşılmaktadır.

Faros yakasındaki mekanlar, zengin bezemelere sahip sütunlarla süslenmişti. Bunlara ait paye gövdelerinden birkaçı, halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Doğu yakasında ayrıca değişik biçimlerde zarif süslemeli başka sütun başlıkları da vardı. Bunlardan birkaçı bugün çevrede korumasız olarak durmaktadır. Korumasız duran saray kalıntıları yağmaya açık durumdadır.

Kalp Ameliyatı ve Sonrası

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Hastanedeki ilk gün nasıl geçiyor ?
Ameliyattan bir gün önce aç olarak gelen ve yatış işlemleri önceden yaptırmış hastalara kan, idrar tahlilleri, EKG, solunum fonksiyon testi ve röntgen filmi gibi tetkikler yapılır. Doktor hastayı yatağında muayene eder. Ameliyat öncesi anestezi değerlendirmesi de hastanın yatağında yapılır. Ameliyat ve yoğun bakım konusunda doktorlar hastayı bilgilendirir. Ameliyat öncesinde hasta tıraş edilir. Koroner ameliyatları için boyundan ayak ucuna kadar cinsel bölge ve kollar dahil tıraş edilirken, kapak ameliyatları için boyundan dizlere kadar tıraş edilmesi yeterlidir. Damar ameliyatları için göbekten ayak uçlarına kadar tıraş edilir. Tıraş sonrası duş yaptırılır ve hastanın vücuduna pudra veya losyon sürülür. Doktor tarafından başka şekilde belirtilmediyse ameliyattan önceki akşam saat 24′ten itibaren kesinlikle bir şey yenmemelidir. Ayrıca hastaya bağırsak temizliği için ilaç verilmesi veya lavman yapılması gerekebilir. Hastaya gece rahat uyuyabilmesi için sakinleştirici Haç verilir.

Kişi ne kadar ameliyatta kalır ?

Ameliyat süresi hastanın durumuna, seçilen cerrahi yönteme ve eşlik eden diğer cerrahi müdahalelere (kalp kapak hastalığı, tıkalı/daralmış boyun damarına müdahale gibi) göre ortalama olarak 2- 4 saat arasında değişir.

Bypass ameliyatı yapılması riskli kişiler var mı ? Kimler ?

Normal koşullarda bir bypass ameliyatında ölüm riski % 0.5-2 arasında değişir. Bazı hastalarda bu risk artar. Daha önce miyokardiyal enfarktüs (kalp krizi) geçirilmesi, daha önceden geçirilmiş kalp ameliyatı, kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarında bozukluk, çok ince çaplı ve birçok darlık içeren koroner arterler, böbrek, karaciğer, akciğer fonksiyon bozuklukları, ileri yaş, şeker hastalığı, pıhtılaşma bozuklukları gibi problemler ameliyat riskini az veya çok arttırırlar. Hastaları bu açıdan daha objektif olarak değerlendirmek amacıyla çeşitli “Risk Skorları” geliştirilmiştir. Bu skorlamalarda hastaya ait her önemli faktör bir tabloda işaretlenerek toplam ağırlıklı risk değerleri hesaplanmaktadır. Günümüzde birçok merkez, bu skorlarlamaları kullanmaktadır. Örneğin, şu anda en yaygın kullanılan skor-lama sistemi “Euroscore” dur.

Bypass’da kaç damar değiştirilebilir ?
Bazen greft olarak kullanılan tek bir damar aynı koroner arterde birkaç darlığı birden veya farklı dalları bypass etmek için kullanılabilmektedir. Bu teknik kullanıldığı takdirde 5-7 damara kadar bypass yapılabilmektedir. Ancak, genel olarak bypass yapılan damar sayısı 2-4 arasında değişmektedir.

Hasta ne kadar hastanede yatar ?
Yine kullanılan ameliyat yöntemine göre değişmek üzere hastalar ameliyattan sonra 5-7 gün içinde taburcu edilebilmektedirler (yoğun bakımda kalış süresi bir veya iki gündür).

Ağrısı, acısı olur mu ?
Ameliyata bağlı olarak keşi yerlerinde ve sırtta geçici ağrılar olabilir. Bu ağrılar genellikle ağrı kesiciye yanıt verirler. Bunun dışında, bazı hastalarda göğüsten çıkartılan damar nedeniyle göğüs kemiğinin sol veya sağ kısmında ve damar çıkartılan bacakta diz altından itibaren uyuşma, karıncalanma olabilir.

Değişen damarlar vücudun nerelerinden alınıp kalbe gidiyor ?
Bypass amacıyla kullanılacak damar vücudun değişik yerlerinden çıkartılabilir. En çok kullanılan göğüs içi arteri (internal mammariyal arter) damarlarıdır, ikinci sıklıkta bacaktan çıkartılan toplardamar (safen veni) kullanılır.

Bunların dışında koldan (radiyal arter), mideden (gastroepiploik arter), karın adalesinden (epigastrik arter) çıkartılan atardamarlar da kullanılabilir.

Seyrek olarak kullanılabilecek başka atardamarlar da vardır.
Bu damarların çıkartılması, ilgili organların beslenmesini bozmaz. Hangi vaka ve damar için hangi greftin kullanılacağına cerrah karar verir.

Ameliyat sonrası yaşam

Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1-3 gün arasındadır. Hastanede kalma süresi ise hastalığın seyri ve iyileşme durumuna göre 4-10 gün arasında değişir

Ameliyat günü neler olur ?

Ameliyat saati geldiğinde hastanın eğer varsa gözlükleri, takma dişleri ve diğer protezleri, iç çamaşırları ve ziynet eşyaları çıkartılarak yakınlarına teslim edilir. Hasta özel bir gömlek giydirilerek sedyeye alınır ve ameliyathaneye götürülür. Hasta yakınları da kafeterya veya lobide bekleyerek ameliyatla ilgili bilgi alabilirler. Hastanın ameliyathanede geçirdiği sürenin tamamı ameliyat süresi olmayıp öncesi ve sonrasındaki hazırlık sürelerini de içermektedir.

Ameliyat sonrası yaşam nasıldır ?
Hasta ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine alınır. Anestetik ilaçların etkisi altındaki hastalar uyansalar bile başlangıçta ellerini, ayaklarını oynatamayabilirler. Bu kısa sürede düzelir. Etraftaki birçok cihaz ve alarm sesleriyle hasta kendisini alışkın olmadığı bir ortamda hissedebilir. Bu aşamada hasta, hemşireler tarafından bilgilendirilir ve sakin olması yönünde telkinde bulunulur.

Ameliyat öncesinde ilaçları vermek için damar yollan ve kataterlcr yerleştirilecektir. Yine hasta uyandığında göğsünde tüpler olacaktır. Bunlar yoğun bakımdan çıkmadan Önce çıkarılır. Bu dönemde hastanın ağrı duymaması için ilaçlar verilir. Eğer ağrısı olursa hemşireye bildirmesi tavsiye edilir. Ameliyat öncesinde takılan sonda ile hastanın ayağa kalkmadan idrarını yapması sağlanacak ve böbrek fonksiyonları da takip altında olacaktır. Yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1 – 3 gün arasındadır. Ancak herkesin hastalığı, iyileşme süresi ve tedaviye cevabı değişebilmektedir.

Sürekli faaliyet içinde olan, ışıkların yandığı ortamda hasta zaman kavramını kaybedebilir.
Özellikle geceleri zihin bulanıklığı ve sıkıntı hissedebilir, buna hazırlıklı olmaları gerekir. Bu durum geçicidir, özellikle de hasta odaya çıktığında hızla düzelir. Odada dinlendikçe normal uyku alışkanlığına tekrar döner ve halsizlik de ortadan kaybolur.

Suriyenin Turistik Yerleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

suriye turistik yerler

Suriye Turizmi

Suriye’nin başkenti Şam, aynı zamanda Arap dünyasının en eski ve kalabalık şehirlerinden birisidir. Deniz seviyesinden 690 m. Yükseklikte Barada Nehrinin oluşturduğu bir vahada yer alan Şam, Arapça Dimeşk ismiyle de tanınır. Coğrafi olarak Ortadoğu’ya oldukça hakim bir noktadadır. Beyrut’un 110 km. güneydoğusunda, Amman’ın 210 km. kuzeyinde, Bağdat’ın 600 km. batısındadır. Bütün bu kentlere oldukça iyi karayolu ağıyla bağlıdır.
Halep’te olduğu gibi Şam’da da zengin Suriye mutfağının Türk zevkine hiçte yabancı olmayan lezzetlerini denemek için her keseye uygun çok sayıda lokanta, restoran ya da kebapçı bulunur. Nüfusu 4 buçuk milyonu aşan Şam’da görülmesi gereken tarihi eserlerin arasında Emeviye Camisi ve Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesi ilk sırayı alır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi, Hamidiye Kapalı çarşısı ve Hicaz demiryolu istasyonu kentteki belli başlı Osmanlı eserleridir. Şam Valisi Esad El Azim Paşa’nın Müze haline getirilen 17 odalı saray yavrusu taş konağı Kasr’ül Azm ile Suriye Milli müzesi yine bu şehirdeki önemli eserlerdendir. Sadece Şam’da 120 civarında Türk eseri bulunmaktadır.

İşte Suriyenin bazı Turistik Yerleri

Palmyra

Kent, Humus Valiliği’nin, Palmira İli’ne bağlı bulunmaktadır. Şam’ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus’un 155 km doğusunda ve Fırat’ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle “Çölün Gelini” de denilen şehrin isminin bulunan ilk bilgilere göre Tedmur, Tedmür, Tadmur veya Tudmur [1] olduğu Mari’de bulunan Babil tabletlerindeki kayıtlardan anlaşılmıştır.[2] Fransız arkeologlar tarafından 1933 yılından itibaren antik Mari şehrinden çıkarılan 25.000 tabletten anlaşıldığına göre Palmira’nın tarihi M.Ö. 19. yüzyıla kadar gerilere gitmektedir. Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.

Lattakia (Lazkiye)

Hatay sınırının 80 km kadar güneyinde bulunan Suriye’nin önemli liman kentlerinden biridir. Şenköy’de bulunan tarihî türbesi ve cumbalı evleri ile; ayrıca Görentaş köyü de Suriye ile sınır oluşturan göleti bölgenin önemli turistik yerlerindendir. Lazkiye’nin kuzeyinde Balluran Baraj Gölü vardır. Keseb Köyü ve Şat-ul Ezrak turistler tarafından tercih edilen sayfiye yerlerindendir.


St. Simeon Manastırı/Kalesi

Suriye Samandağ arasında yer alan dağın yamaçlarına kurulan St.Simon manastırı,hatayın en çok ziyaret edilen ve ilgi gören hazinelerinden sadece birisi.

Krak de Chevalier (Qala’at al-Hosn)

Krak de Chevalier, Tartus-Homs (bizdeki adıyla Humus) karayolunun ortalarında bir noktadan kuzeye sapıldıktan sonra yaklaşık 10km tırmanan bir dağ yolu (asfalt) ile gidilen, çevredeki en hakim tepe üzerine kurulmuş ve kimilerinin iddiasına göre de (bu “kimileri”nden birisi de Arap Lawrence) “dünyanın en güzel kalesi”.

Türkiyenin En Güzel Evleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Türkiyenin En Güzel müze Evleri
Türkiyedeki En Güzel Evler

ÇAKIROĞLU KONAĞI (Birgi, Ödemiş)

Ağa, İzmirli ve İstanbullu hanımları hasret çekmesin diye iki şehrin resmini yaptırdı

Çakıroğlu Konağı’na yolunuzun düşmesini beklemeyin, yolunuzu düşürün. İzmir’e yaklaşık 120 kilometre mesafede, Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi, 15’inci yüzyıl başlarında Osmanlıların eline geçmiş. Özellikle 15 ve 16’ncı yüzyıllarda Anadolu’daki önemli kültür, sanat merkezlerinden biri olmuş. 16’ncı yüzyıldan itibaren önemini yitirmeye başlamışsa da, sahip olduğu kültür mirasının büyük kısmını korumayı başarmış. Bu şirin kasabada Aydınoğulları ve Osmanlı dönemini günümüzde yaşatan çok sayıda güzel tarihi bina bulunuyor. Bugüne ulaşabilmiş en önemli eserlerden biri Çakıroğlu Konağı. Üç katlı bina 1761’de Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış ancak konağın renkli ve zengin süslemelerine bakanlar 19’uncu yüzyılda elden geçtiğini hemen anlıyor. Ahşap malzemenin kullanıldığı yapının her katındaki biri düz, biri kemerli ve vitraylı iki sıra pencere ile konağın dış yüzeyini kaplayan boyalı bezekler görenlerin ilk dikkatini çeken detaylar. Gezerken, duvarlar ve tavanları süsleyen kalem işlerine ilgi göstermeyi unutmayın, ait oldukları sanatın zarif örnekleri arasında sayılıyorlar. Konak, döneminin tüm özelliklerini yansıtan bir sivil mimari örneği. Geniş bir iç bahçesi var ve zemin kat taşlık, mutfak, hizmetçi odaları, misafir bekleme odası ile ahır ve samanlık için ayrılmış. İkinci kat kışlık olarak kullanıldığı için alçak tavanlı, bu yüzden ara kat olarak da tanımlanıyor. Burada bütün odaların açıldığı geniş bir salon karşılıyor sizi. Kışın ısıtma için şömine yapılmış. Bir iç merdivenle çıkılan daha yüksek tavanlı üst kat yazlık olarak kullanılıyormuş. Tavan ve duvarları süsleyen bitki ve meyve motiflerine dikkat edin, o dönem sanatının tüm zarafetini taşıyorlar. Bu katta misafirleri karşılayan iki panonun ilginç bir hikayesi var; konağın sahibi biri İstanbullu diğeri İzmirli iki hanımla evlenmiş. Eşlerinin hasret çekmesini önlemek için de her iki şehrin resmini yaptırmış. Konağı gezdirenlere bu düşünceli beyefendinin o zamanlar geçerli olan “dört hak” anlayışıyla iki hanımla aynı zamanda mı evli olduğunu, yoksa birini kaybettikten sonra mı diğeriyle evlendiğini sorduk ama ne yazık ki cevap üzerinde kimse ortak bir fikre varamadı. Ev 1950 senesine kadar konut olarak kullanılmış. Daha sonra Kültür Bakanlığı binayı devralmış. Aslına sadık kalınarak elden geçirilen konak, 1995 yılında ziyarete açıldı, geçen yıl restore edildi.

LATİFOĞLU KONAĞI (Tokat)

Tavan ve duvarlardaki ahşap işçiliği oya gibi

Bu harika Osmanlı evi Anadolu’daki konakların hemen hepsinden en güzel özellikleri bünyesinde toplamış. 19’uncu yüzyıla ait olan L planlı iki katlı yapı, o tarihlerde zenginlerce yaptırılan konakların tipik örneği. Son derece zarif ahşap işçiliği ve alaturka kiremitli çatısı binaya yaklaşırken ilk dikkati çeken özellikler. Geniş ve özenle düzenlenmiş avlusunda bir de havuzu var. Aşağı katta tüm donanımıyla birlikte, bu tür evlerin karakteristiği olan mutfağı görebilirsiniz. Henüz yukarı çıkmamışken, aynı kattaki hamama da bir göz atın. Soğuk, ılık ve sıcak bölümlerinden oluşan hamam evin en ilginç bölümlerinden biri. Bu katı beğendiyseniz bir de üst katı deneyin çünkü evin en güzel kısımları sizi orada bekliyor. İkinci kat, haremlik, selamlık ve yatak odalarına ayrılmış. Kalem işleri ve çeşitli motiflerle süslenen bu kat ev sakinlerinin hayatını şenlendirirken, sanki gelen misafirleri de eve hayran bırakmak üzere tasarlanmış. Kapılar ve dolap kapaklarındaki ince ahşap oymalarla duvarlar ve tavanlardaki işçilik Anadolu kadınının göz nuru akıtarak yaptığı oyalar ile yarışacak nitelikte. Havuz başı odası ise kendi konseptine yaraşır şekilde çiçek motifleriyle donatılmış. İstanbul’u tasvir eden panolar yöre zengininin büyük şehre olan özlemini anlatıyor gibi. Bu kattaki bir oda ise “evin mücevheri” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Paşa Odası ailenin erkek üyelerinin bir araya toplandığı ve misafirlerin kabul edildiği yer. Odanın etrafı açılınca yatak olan sedirlerle çevrilmiş, o dönemlerde keten çarşaflar yüklüklerde saklanırmış. Paşa Odası’nı süslemede kullanılan barok detaylar, çeşitli bezemeler, vitraylar ve tepe pencereleri gözünüzden kaçmayacak. Tepe pencerelerinde göreceğiniz motifler ise o dönem süsleme sanatında sıkça kullanılan Mühr-ü Süleyman motifleri. Davut Yıldızı’nı anımsatan Mühr-ü Süleyman akla bir atasözünü getiriyor: “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” 1990 yılında ziyarete açılan müze evde, geçmişte yörede halkın günlük yaşamda kullandığı bazı aletler de sergileniyor.

MEMİŞ AĞA KONAĞI (Sürmene, Trabzon)

Ağa odasının tavanı rüzgarda dönüyor

Trabzon’dan Rize’ye doğru giderken ana yolun yanında devasa bir kayalığın üzerinde göreceksiniz bu etkileyici evi. Sürmene ilçesinin Kastel köyünde bulunan yapı, zaman içinde köyle özdeşleşip halk arasında “Kastel” olarak adlandırılmış. Kimi vakur duruşundan ötürü kimi de kullanılan taş malzemenin yaptığı çağrışımdan olacak, görenlerin çoğu bu konağı kaleye benzetiyor. Eve yaklaşırken saçaklarının dışarıya normalden fazla uzandığını fark edeceksiniz. Bu saçakların görevi, evi bölgenin aşırı yağmurlarından korumak. Taş ve aralıklı iksa ile inşa edilen konağın zemin katındaki zindan o dönem suçlularının korkulu rüyasıymış. Zemin kat ayrıca mutfağa ve kilere de ev sahipliği yapıyor. Mutfağın her iki yanında göreceğiniz odalar ise burada çalışanlara ayrılmış. Hane halkının asıl yaşam alanı üzeri süsle kaplanmış bir merdivenle çıkacağınız birinci kat. Haremlik ve selamlığa ait odalar bu katta bulunuyor. Binaya halk arasında “Döner Tavanlı Konak” adının verilme sebebini de bu kattaki odalardan birinde göreceksiniz. Odanın tavanına bir milin etrafında dönen bir parça yerleştirilmiş. Çatının dışına çıkan milin esen rüzgarla dönmesi ve bir pervane gibi odayı serinletmesi sağlanıyormuş. Tavandaki bu parça odanın dekorasyonuyla uyumlu olacak şekilde aynı süslemelerle bezenmiş. Hemen bütün Anadolu konaklarında olduğu gibi burada da bir “Baş Oda” var elbette. Taş oymalı şömine ve dolapla duvarlardaki renkli süslemeler ve tavandaki ahşap kabartmalar evin reisinin önemi ve gücünü de yansıtıyor. Süslemelerin nispeten daha sade olduğu odanın ise evin hanımlarına ayrıldığı düşünülüyor. Ahşap bezeme sanatı cömertçe kullanılmış konakta, kapı kolları, pencere parmaklıkları bile bu sanatın tüm inceliklerinden nasibini almış. Konağın dekorasyonunda görev alan çiçek ve meyve freskleri de göz kamaştırıyor. Binadaki özel hamam sisteminin bir görevi de merkezi ısıtmayı sağlamakmış. Konağı gezebilmek için görevliyi bulmanız gerektiğini unutmayın.

GÜPGÜPOĞLU KONAĞI (Kayseri)

Bursalı ustalar süslemelerinde Memlük sanatından esinlenmişti

Eski Kayseri’nin yüksek bazalt duvarlar arkasındaki tarihi evlerinde mermer ve ahşap gibi malzemelerin nasıl dantel gibi işlenebileceğini görmeye hazır olun. Tarihi 15’inci yüzyıl başlarına kadar uzanan bu muhteşem konak, şair, bestekar ve hükümet görevlisi Ahmet Mithat Güpgüpoğlu’na ev sahipliği yapmış. Yapıldığı dönemde Mısır’da hüküm süren Memlüklerin sanatından izler taşıyan konak, 19’uncu yüzyıl aile hayatına da ışık tutuyor. Binada kullanılan kesme taşlardaki üslup bizi Bursalı ustalara götürüyor, konağı yapan ustanın Bursalı olduğunu yazan kayıtlar da bu bilgiyi doğruluyor. Haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan konak sedef kakmalar, yerden tavana kadar yükselen ahşap oymalar ve renkli bezemelerle misafirlerini kendine hayran bırakıyor. Güzelliğiyle günümüz Kayseri mimarisinden dağlar kadar uzakta olan yapı restore edildikten sonra 1995 yılında müze olarak halka açılmış. Müzede eskiden günlük hayatta kullanılan eşyaların yanı sıra yöresel kadın ve erkek kıyafetleri de sergileniyor. Odalardan birinde Osmanlı dönemi sikkeleri, halıları ve el yazmaları, bahçede ise mezar taşları koleksiyonu görülebilir.


HACI ABDULLAH BEY KONAĞI (Savur, Mardin)

Savur’un şahin yuvası

Savur çoğu zaman ziyaretçilerin gözünden kaçan küçük ve şirin bir ilçe. Sırtını dağa yaslayan yerleşim bir kültür beşiği, tarihi Hititlere kadar uzanıyor. Üzüm, kiraz ve fındık da dahil olmak üzere hemen her türlü ürünün yetişebildiği bir ilçe olan Savur’un bir sürprizi daha var: Mardin’dekilere benzeyen birçok büyük taş konak. Kasabanın tam tepesinde muhteşem bir manzaraya hakim, Hacı Abdullah Ağa Konağı, soyları Hz. Muhammed’e dayanan bir aileye ait. 200 yaşında ve yöreye özgü taş işçiliğinin doruk noktası olarak niteliyor. Yapıyı görenler bir kaleye benzetiyor. 22 odası, taş fırını ve hamamı olan konak, sahiplerinin bir zamanlar burada nasıl yaşadığını, yemek pişirdiğini ve banyo yaptığını gösterecek şekilde büyük bir titizlikle restore edilmiş. Eğer istiyorsanız konakta gecelemeniz bile mümkün. Gece kalmasanız bile yörenin ünlü yemeklerinden olan bumbarı bir de burada tatmanızı tavsiye ederiz.hürriyet

Beypazarı Evleri



Nevşehir Evleri

Ayasofya Müzesi Hakkında Özet Bilgi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Ayasofya Müzesi hakkında kısa bilgi
Ayasofya Müzesi hakkında bilgi
Ayasofya Müzesi ile ilgili bilgiler

Ayasofya sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan biri olup, dünyanın 8. harikası olarak gösterilmektedir.
Bu yapı daha 6.yy’da Doğu Romalı Philon tarafından da, dünyanın 8.incisi harikası olarak nitelendirilmiştir.

Bugünkü Ayasofya aynı yerde fakat öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılmış olan üçüncü yapıdır. Bu yapı, İmparator Justinianos tarafından (527-565) dönemin iki önemli Mimarı olan Tralles’li (Aydın) Anthemios ile Miletos’lu (Balat) İsidoros’a yaptırılmıştır. Yapım çalışmaları sırasında iki baş mimar ile birlikte 100 mimar ve her mimarın emrinde 100 işçi çalıştığı kaynaklarda geçmektedir. Yapımına 23 Şubat 532’de başlanmış, 5 yıl 10 ay gibi kısa bir sürede tamamlanarak büyük bir törenle, 27 Aralık 537′ de ibadete açılmıştır.

916 yıl kilise olan yapı, 1453 Yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethiyle camiye çevrilerek, 482 yıl cami olarak kullanılmıştır. Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu’nun Kararı ile ise 1935 yılında Ayasofya müze olarak kapılarını ziyarete açmıştır.

Ayasofya Müzesi Pazartesi günleri hariç her gün ziyarete açıktır. Kış tarifesine göre, müzeye son giriş 16.00 olmak üzere 09.00-17.00 saatleri arasında; yaz tarifesine göre ise, müzeye son giriş 18.00 olmak üzere 09.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilmektedir. Müze Kartları müze gişesinden temin edilebilmektedir.
(ayasofyamuzesi.gov.tr)

Ağrı Aşıklar Bayramı 1-3 Ocak

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Ağrı Aşıklar Bayramı ne zaman
Ağrı Aşıklar Bayramı

Ağrı Aşıklar Bayramı 1-3 Ocak

aşıklık kültürünün yaşatılması için ilki 1931 yılında sivas’ta kutlanan bayramdır. uzun bir süre kutlanmayan bu bayram şimdilerde 1-3 ocak arasında ağrıda çeşitli etkinliklerle kutlanılmaktadır.

Regl Dönemi Kaç Gün Sürer

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Normal Regl Dönemi Kaç Gün Sürer

Regl Dönemi Kaç Gün Sürmesi Gerekir

Regl (Adet) kanamasının 2-7 gün arasında sürmesi normal kabul edilir.

Sadece 1 gün kanama olup bitmesi az miktardadır ve sebebin araştırılması gerekir. 7 günden fazla süren kanamalar da uzun kabul eedilir ve nedenin araştırılması gerekir. Miktarına gelince bunun ölçümü ve normal olup olmadığının değerlendirilmesi biraz daha zordur çünkü her kadının ped değiştirme sıklığı değişiktir. Ancak genel olarak günde 3-5 pedden fazla değiştirilmesi fazla kabul edilir.

Regl’inin sıklığı ne kadar olmalı Kaç günde bir adet olmalıdır

Adetlerin başladığı tarihler arasında en az 21 gün en fazla 35 gün olması gerekir. Her kadının tam 28 veya 30 günde bir adet görmesi gerekmez, 21 – 35 gün arasındaki süreler normal kabul edilir. Burada dikkat edilmesi gereken bu süre sayılırken bir adetin ilk gününden diğer adetin ilk gününe kadar geçen sürenin sayılmasıdır. Adetler arasında temiz kalınan günlerin sayılması doğru değildir.