Bak uzaklaştırdın güneşi bizden, Yeşili soldurdun sarı Sonbahar. Haber verirsin soğuk kışı güzden, Bağımı yoldurdun sarı Sonbahar.
Sapsarı ettin yeşil yamaçları, Yerlere indirdin yaprak taçları, Çırıl çıplak soydun gör ağaçları, Dalımı öldürdün sarı Sonbahar.
Sen gelince ölüm kokusu kokar, Bir yaşamın bitişi yüreğmi yakar, Acımasız tavrın canımı sıkar, Halime güldürdün sarı Sonbahar.
Ambardan, silodan dolar boşları, Tembele ders verir soğuk kışları, Sarılığndan korkar göçmen kuşları, Kuşumu saldırdın sarı Sonbahar
Sarı güzelliğne doymuyor gözüm, Katarsın yaşama tat aşım tuzum, Başlattın eğitimi yükselir hazım, Hayatı yeldirdin sarı Sonbahar.
Güzün DOĞANİ’ye verdin tahılı, Bereket katarsın evime malı, Sen olmazsan olmaz arının balı, Arımı kaldırdın sarı Sonbahar.
Ben En Çok Sonbahar’ı Seviyorum
Ben en çok sonbahar’ı severim. Ben en çok baharın sonunu severim. ne kış kadar üşütür sonbahar nede yaz kadar yakar içini. hep bana yakındır çünkü sonbahar, hep benden yanadır, bana döker için. yapraklar bile iple çeker gelişini toprağa değebilmek için. Hele kuşlar, onlar bile yolunu gözler sevdiğine kavuşmak için. Sonbahar gelsede göç etsem sevdiğimin yanına diye. güneş kendi halinden memnun zaten her zaman. O hep aynı ısıtır. Ama sonbahar bunun adı. Onuda kandırır. çaktırmadan… ben en çok sonbahar’ı severim. yaz da güzeldir… kış da beğenir kendisini bazen. o bahar yokmuuu. Aklı sıra kafa tutar sonbahar’a… Ama dedim ya ben en çok sonbahar severim… Çünkü; Ben seni Sonbaharda tanıdım
ADIM SONBAHAR
Nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar
Attila İlhan
Sonbahar
Her ilkbahar yeşerir yapraklar dallarda Sevgi ile sarılır tüm ağaca Sonbahar gelsin istemez yapraklar Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır, özlemdir,hasrettir
Hep kalmak isterler dallarda ayrılmaksızın Tıpkı bize benzerler yapraklar Ben sensizliği nasıl istemezsem yapraklarda Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır,özlemdir hasrettir
Her yeni gün doğacak güneş gibi Kalmak isterler dallarda Düşmek istemezler yapraklar toprağa Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır,özlemdir,hasrettir
Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Yağan yağmurların seni bana getirmesini beklerim Islak sokaklarda yürürken Beynimin hasret dolu sokaklarında yürüyüşümü düşlerim Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Kabaran dalgalarda kaybolmak Bir sonbahar günü yok olmak isterim Düşen her yaprakla beraber biraz daha hüzne gömülürüm Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Yaşamdan koparım tamamen Kendi dünyama gömülürüm birden Karanlıklar içinde bir ışık bulamam ben Sensiz günlerde ölmek isterim HER SONBAHAR GELDİĞİNDE SENİ ÖZLERİM
Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Senin kim olduğunu en çok bilerek İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin Dört nala açan kiraz çiçeklerinin Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Sarı bir hüzün kızıl bir gurur Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim Gülün dikeninden değil Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım Topraktan söz açacağım Akan su gelmeyecek kelimelerime Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Bilmek istemeden Alaattin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi Ve ne dilersem dilememi isteseydi Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi Bedeli her şeyim olsa bile Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki Tek geride kalmış hesap benim için Bu dünyadaki tek yük Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek Kürek mahkumu için kürek neyse Benim için de sana seslenmek o Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu Öbür yandan bileklerimden sızan kanların Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim Atalarım bana kadınlara gökyüzünü Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler Sen kürekleri yağlı urganları Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak Göstermek istedim Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri Ama senin vaktin yoktu Ben bunu hiç anlayamadım Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok Siyah apletleri sevebileceğini
Sana sesleniyorum Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor Kürekleri bırakamıyorum Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için Kalemi bir an elimden düşürmüyorum Ankara Kalesi’nin önünde Sana sesleniyorum Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık Seviyorum seni ama dedin Hoşçakal diye ekledin Şimdi gitmeye mecburum Belki yine gelirim, umarım gelirim Son söz oldu
Cennet ve cehennemin dillerini Savaş naralarını ve aşk şiirlerini Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım Senin sözlerinin anlamını öğretmediler Hiçbir şey söylemeden gittin Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın Yine yeniden sadece sana sesleneceğim Müebbet bir aşk dışında Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim Sana sesleneceğim yine Seni sadece kuru bir sevgiyle değil Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun Mütevazi bir sevgiyle değil Küstah bir aşkla sevdim seni Ben Osmanlı gibi Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı Kışın üşümemek için şal yaptın kendine Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de Sana inanırım bilirsin Zamanla unutursun demiştim Niye daha derinleşiyor öyleyse Derinleşiyor özlemin Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları Coşturuyor ayrılık sözlerin Öfkelerimin kararlılığını Aşka katık ederek konuşacağım Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
Öyle sanıyorum ki Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için Benden uzun yaşayacaksın Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin Küstah bir aşkla seveceğim seni Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim Ömrün geri kalınında Sana sesleneceğim yine Ben seni beyrut gibi sevdim ama Sana ne Mağribi ne de Manhatten’i anlatamadım Bağdat ve Şam’ı işgale yeltenmişken Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana Senin kim olduğunu hiç bilmeden Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Senin kim olduğunu en çok bilerek Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke Hüznün beni aşan taşkınlığını Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını Anlayabilseydin Anlatabilirdim sana Seninle yaşanan bir aşktan sonra Ayrılığın ölüm bile olsa Mavi bir ölüm olacağını
Bırak.. Gün olur ben bile unuturum, Neymiş seni sevmek, senden bahsetmek… Efkarım diner içimde bir gün. Bir kız ölür içimde, Onu bile unuturum çıkmadan kırkı.
Bırak.. Gün olur ben bile severim başkalarını Acım diner, yaşım diner, sancım diner… Gün olur ben de yaşlanırım, Başkalarının başında dizlerim titrer…
Bırak.. Gün olur ben bile uyanırım Senden sensizliğe cesaretle, güçle… Sendelemeyecek gibi asla, tutunurum yaşama. Git şimdi uzatma… Vedalar bize göre değilmiş. Yine anlaşalım beraber, Yarın yine görüşecek gibi ayrılalım. Başkaları dokunana kadar uyanmayalım. Öyle sitem etmesin gözlerimiz. Yudum, yudum iç sigaranı. Ellerini ellerimden hemen ayırma. Bitene kadar gün, Gidene kadar yanımdan… beni bırakma. Sonra… sonra… bırak…
Bırak.. Gün olur avlanır yine ceylan gibi yüreğim. Yalnız bir aslanın pençelerine. Ruhum söndü derken kıvılcımlanırım ben yine. Tam elimi ayağımı çekmeden senden, Son kez gülümseyerek bak gözlerime, Bir iki satır yazsın gözlerin beynime. Gidince eve, öldü diyeceğim resimlerimize. Dualar edeceğim huzur bulman için. Güzel sözler edeceğim sana. Baştan aşağı süzeceğim hatıralardaki bebeğimi. Bir mezar kazacağım anılarımın tam ortasına, Kefensiz koyacağım seni içine. Son giysine sarılıp ağlamak için, Çalacağım onu senden.
Bırak.. Gün olur başkaları için bile yazarım şiirler. İltifatlarım olur onlara da birkaç kelime. Gün olur doğarım yine. Hem… hem belki sahiden, Öpebilirim de birilerini. Dokunduğumda yangın hissederim yine bir tende.
Hadi git şimdi… Son yalancı tebessümünü koy dudağına, Kokunu son kez ver bana, Ellerimi bırak hadi. Aynı anda birbirimize dönelim arkamızı. Hadi son kez değilmiş gibi de Dünyada en sevdiğim o sözü, “Seviyorum seni” de, yalan olsa bile… yapabildiğin en güzel rolü yap şimdi hızlandır kalp atışlarını ben hızlandırmışım gibi… durduracağım kalbi hissetmek istiyorum. Tamam işte, şimdi vakti geldi, Yum gözlerini bana ve düne. Arkanı dön şimdi, Üç adım at büyük büyük, Sonra da arkana bakmadan koşmaya başla, Bensizliğe, yalnızlığa…
Bırak.. Gün olur, Ben olmam, Sen olmazsın. Bilmiyorum ne olur?!
çünkü her sabah kalktigimda bir günü daha seninle geçirecek olmanin mutlulugunu yasatiyorsun bana. Ben güne seninle basliyorum ve her gün hayati yeniden kesfediyorum.
Seni seviyorum, çünkü gökkusaginin her tonunu gölgede birakan en parlak renksin sen. Hersey senin rengini tasiyor ve benim için ancak o zaman anlamli oluyor.
Seni seviyorum, çünkü soguk günlerde içimi isitan meltemsin. Sicak günlerde ise ferahlik veren kuzey rüzgari. Iliklerime isleyerek esiyorsun.
Seni seviyorum, çünkü herseyde sen varsin. Nasil olmayacaksin ki? Sanki sen dogdugumdan beri içimdeydin. Yüregimin en derin kösesindeydin. Sanki ortaya çikmak için beni bekliyordun. Ve ben orada oldugunu fark edince hakettigin yere çikardim seni.
Seni seviyorum, çünkü hep benimlesin. Seni görmem için yüzüme bakmam gerekmiyor. Gözümü kapatsam ordasin. Gördügüm her yüz aslinda sensin.
Seni seviyorum, çünkü gözlerinin içindeki binlerce yildiz, gecenin karanligini delip geçiyor. Sen bana bakarken ben kendimi yildizlara bakiyor gibi hissediyorum. O yildizlarin parlakliginda kaybediyorum kendimi. Gözlerim kamasiyor ama sikayetçi degilim aydinligindan. Günes dogmasa, yildizlar kaybolmasa diyorum, ama biliyorum ki günesim de sen olacaksin gecenin sonunda. Bu kez daha parlak, daha aydinlik çikacaksin karsima.
Seni seviyorum, çünkü saçlarin ellerimin arasinda kayip giderken , dünyadaki cenneti bulmus gibi hissediyorum kendimi. Cennetin sahibi sensin ve biliyorum ki sadece izin verdiklerin girebilir o cennete. Ben o cennette kalmaya kararliyim.
Seni seviyorum, çünkü her gülümseyisin içime yeniden yasama sevinci dolduruyor. Her gülümseyisin, karamsarligi yikiyor, umutsuzlugu parçaliyor. Bir çiçek bahçesine çeviriyor çorak dünyayi.
Çiçek dedim ya, bir çiçek adi verseydim sana papatya olurdun. Açisiyla dünyaya, insanlara baharin geldigini müjdeleyen papatya. Iddiasiz ama güzel. Güzel ama kibirsiz.
Seni seviyorum, çünkü seni sevmeyi, sana dokunmayi, seni dinlemeyi, sana bakmayi, seni koklamayi, seninle paylasmayi seviyorum. Seninle birlikte insana dair ne varsa onlari da seviyorum. Seni sevdigimi anlatmaya çalisirken ne kadar çaresiz oldugumu da görüyorum. Her sözcükten sonra durup tekrar tekrar düsünüyorum, seni yeterince anlatabildim mi diye.
Biliyorum ki yetmeyecek, bu kadar sözcükten sonra bile sana sevgimi anlatamamis olacagim. Sözcüklerin bittigi yerde gözlerime bak. Onlar bu sevgiyi çok daha iyi anlatacaktir sana…
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım. Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım.. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını,anladım.. Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım.. Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım.. ”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım.. Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.. Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım.. Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…
Hiç sevmedim kimseyi senin kadar Yüreğim yanmadı hiç bu kadar Çok yanlızım seninle bir yarım Yok söylemeden olmaz Ben sana aşığım ahhh ah ben sana aşığım
Eğer elindeyse ne olur çal kapımı Eğer yüregindeysem ne olur sil göz yaşımı
Sen bilmezsin alırım haberini Yollara küsmüşsün hissettin mi gittiğimi Ahhh hissettin mi gittiğimi.. Buralar cehennem oldu inan bana Yanıp kavrulsamda seninle güzel ankara Ahhhh seninle güzel ankara Güneşimiz bu aşk yakar yüreğimizi Her dolmuş gözlerimizle göremeyiz hiçbirşeyi
Eğer elindeyse ne olur çal kapımı Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı..
Benim kara haberim senindir Eğer Leylan ölmüş derseler gelme sakın İstanbul’a Bulamazsın ki beni buralarda Bir bulut olup git Ankara’ya Yağ istediğin kadar toprağıma Ben bizim bahçede olacağım Tam siyah kordonlu saatin yanında O zaman bensiz dünyaya istediğin kadar bağırabilirsin Sensiz bu dünyayı sevmiyorum sevmiyorum sevmiyorum diye Ama şimdi ne olursun gel Leylan hayatta ve İstanbul’da Nefes almakta zor gelecek mi bir gün bana? Tek hayalim hissettiğim son nefesleri seninle alıp vermek Hissettiğim son nefesleri seninle alıp vermek nefeslerimi seninle alıp vermek Ahhhhhh ben sana aşığım…
Ufkumda bulutlar kümelerken kara bahtım, Ben her gönül ufkunda doğan sabahtım. Devran herkese taslarla zehir sundu da birden Ben herkese bir neşe yarattım o zehirden. Bir köprü kurup, zulmetin ardında, seherle, Bildim gülüp eğlenmeyi ömrümce kederle. Alnımdaki her çizgi beyaz bir gece saklar, Bir başka şafaktır saçımın gördüğü aklar. Farkım ne, emel kaynağı bir körpe çocuktan, Mademki henüz gelmedi son yolcum ufuktan? Ömrümce neden yılları zincir gibi çektim, Mademki bir aşk uğruna can vermeyecektim? Bir müjde taşır her gün uzaktan bana rüzgar; Elbet gelecek, gelmedi, bir beklediğim var!
Son beklediğim gelmeden, ölsem de yüzünde, Devran bulacak yar ile ağyarı hüzünde. İsmim gezecek pembe dudaklarda elemle, Gözler dolacak bir çocuk ölmüş gibi nemle, Bir günde doğup can veren altın kelebekler, Bizden daha genç bir şair öldü diyecekler!
Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok. Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum… Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum… Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda…
Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz ama umutlu hasretine… Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum, imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor… Bir çocuk gibi isteklerimi bastıramıyorum… Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum… Bende olan seni, hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum…
İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum! Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı… Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında… Isınabilmek için onlara sarılıyorum… Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum… Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı…
Belki de görmeyi istemek gerekiyordu… Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma… Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş itiraf etti sonunda… Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil… Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi, dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de hiç niyetin yoktu aslında… Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum…
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor… Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana… Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda… Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi… Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki? Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana…
Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım… Ayak uyduramadım yorgunluğuna… Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım…
Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın; dokunuşlarında kendini bulan… Ama! En çok da imkânsızın oldum…
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum… İnanamadığın, Yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum… Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum… Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum… Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum… Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim… Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?
Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk… Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini, öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum… Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum… Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi… Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak…
Söylesene unutulmak kime yakışıyor? Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor …
Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor… Görüyorsun işte, aşk’a ve sana ihanet etmiyorum benim kırgınlığım aşk’a… Sen üstüne alındın…
Dünyanın En Eski Aşk Şiiri Dünyanın ilk aşk şiiri 1889′da Bağdat’ın 150 km uzağındaki Sümer kenti Nippur’da bulunmuş 4 bin yıllık bir tablet üzerindeki şiirdir. ABD’li sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından 55 yıl önce okunan tableti Türkçe’ye Muazzez İlmiye Çığ çevirdi. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral’ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Ellil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu.
İçimde Bi burukluk var bu aralar.. Yoklugunun buruklugu belki.. Geçer Diyorum hep geçer… Kim Ölmüş ki Aşktan ben öleyim diye avutuyorum kendimi. Gerçekten ölmem dimi diye affallıyorum sonra. Ölüm korkusu sarıyor herbir yanımı İçim dahada burkuluyo,yaralarım gene kanıyo Düşünüyorumda Ölüm kadar acı degil ya yoklugun..
Yitirişlerim bitti artık.. Yitirecek birseyim olmadıgından degil,Bedenimin yorgunlugundan.. Seni yitirmemin sebebide bu degilmiydi aslında. Kalbimin yenikligi,Duygularımın Acizliği degilmiydi..
Bazen gözlerimi kapatıyorum annem geliyo aklıma “Yapma kızım ! Ağlama..” diyor. Peki anne diyecek oluyorum hıçkırıklarım durduyo beni. Elim telefona gidiyor annemin sesini duymak istiyorum omzunda ağlamak istiyorum.. Sonra asıl sözleri geliyor aklıma “Askı bu kadar iğrençlestirdiniz “diyor bana O an ne gülümsemesi kalıyor hayalimde nede varlıgı Yerin dibine giresim Geliyor.. Midem bulanıyo.. Kalbim sancıyo Dahada vuruyorum içkiye kendimi.. İçmek… İçmek.. İçmek istiyorum.. Ben yapmadım anne,aska zararım dokunmadı sadece sevdim Nasıl anlatacagımı bilemedikçe içiyorum içiyorum içiyorum.. Hiçbirşey uyuşturmuyo beynimi Artık midem beni bile kaldırmıyo
İçimdeki burukluk bir kez daha sancıyo.. Bizim yaptıklarımız hem seni, hem beni… … Hemde askı kirletmiş simdi anlıyorum…
Bana her bakışın aşk bulaştırdı üzerime, Senin için umutlar büyüttüm çocuksu düşlerimde, Sana gelirken yüreğimde umut vardı. Şimdi bir demet hüzün bıraktın bende…
İlk yıkılışım değil bu, İlk hayal kırıklığı, İlk kaybediş değil. Mavi bir göğü olmadı hayallerimin, Sen yüreğimi çaldın hırsız gözlerinle. Bana kaldı hayat denilen intihar, Bir demet hüzün bıraktın yüreğimde…
Oysa ben avuç avuç sevgi topladım yürüdüğün yollardan. Görmedin sana titreyen dalı, Yollarına serdiğim gençliğimin üzerine basıp geçtin…
Sen mahrem düşlerimi çaldın benim. Dar günlere saklanmış umutlarımı,
El gün için biriktirilmiş tebessümlerimi, Biliyorsun,
Herkesin saklanmış bir yarası vardır hayatta.. Sen bütün yaralarımı sattın çarşı-pazar, Zaten yaralıydı yüreğimde, bir de sen… Bir demet hüzün bıraktın bende…
Söyle neden?
Neden beni katladın üçe dörde? Yüze beşyüze neden böldün beni? Bir han gibi kilit vurdun yüreğime, Neden bir demet hüzün bıraktın bende…?
Belki de ucuz kahramanlar gerek sana, Ben yüreğimi bir kartvizit gibi yakamda taşımam ki… Cebimde bozuk para değildir ki aşk… Bir yanım çocuk masumluğudur bu yüzden, Bir yanım baba merhameti…
Ben seni gerekçesiz ve neticesiz sevdim. Ve nasıl sevmişsem seni, Böyle dolu dizgin, Ulu orta, Öylece hüzne belenmişim işte! Bir demet hüzün oldun bende…
Sen çocuksu düşlerimin katili, Başı sonu belli bir cinayetin meçhul maktülü. Üşüttün beni ateşlerde, Yağmurlarda yaktın. Hüzün oldun…
Bundan sonra ihlal ediyorum yürek yasalarını ve ilan ediyorum. Gülüm. Sen bir demet hüzünsün yüreğimde büyüttüğüm…
Bak senin için şiir doldu gözlerim, Şairce ağlayacağım. madem ki; söndürdün lambaları, O zaman yakma!
Yokluğun kadar hissediyorum varlığını Beni hissettiğin kadar yoruluyorum seni sevmekten soğukluğun söndürdükçe yürek yangınımı, sözlerin şah çekmeden mat ettikçe beynimi, Çırpındıkça batarken umursamazlığının denizinde Sonunu görüyorum başlayamadığım sevdanın Bir çiçeğin tabiata seslenemediği gibi, haykırıyorum seni sevdiğimi Susarak… Hiçbir yere ulaştıkça daha bi seviyorum seni Toprağın altında tohum sana olan aşkım, çaresizliğimin gözyaşlarıyla suluyorum ama Bakışının, gülüşünün güneşi olmadan Açamıyorum sevgimi sana. Bir çığ altında kalıyorum,seni gördüğüm her rüyadan uyandıkça Aslında baktığım her yerde gördüğüm kadar uzaksın bana, kokladığım her çiçekte hissettiğim kadar daha da yalnızım şimdi, okuduğum her dua kadar savunmasız kalbim Dönüşü olmayan bir yolun son durağında indirdim, İçimde biriktirdiğim sevgi sözcüklerini Ruhumdan akan çürümüş bir isyan bulandırdıkça umutlarımın rengini, İntihar kokmaya başlıyordu bütün güller. Artık son sözlerini söylüyordu hayat, son kozlarını oynuyordu mutluluğa karşı.. Varsın olsun , Ben bir ölüme gülerim, bir gülüme ölürüm…
Eteğimden kırmızı karanfiller döküldüğünden bu yana Gözlerimden vapurlar kalkıyor İçimdeki maviyi yara yara Yağmur vurgunu mevsimlerden kalma! /
Tanı beni, Zarfımın pullu köşesine astığım hayallerimden, Bulutların yukarısına çıkan merdivenin ilk basamağından, Haritamın üzerine çizilmiş denizlerden, Bin beyitli bir şiirin son dizesine gizlenmiş sözcüklerden, Ve aşka dair ipucu veren her şeyden, Tanı beni!
Sen, veçhesiz acılardan gözlerime damlarken Ben, şiirimin bittiği yerde ellerimi çoktan kaybettim. Demiştin ya,
Aç kollarını da rüzgâr sarsın sevgimle ruhunu
Sırf rüzgâra dokunmak için adımladım sokaklarını Sırf kollarımı iki yana açmak için durdum bir tepenin ucunda. Söz dizdim saçlarına eklenen iğfal edilmez isyanın türküsüne Sen, bir nevi ağıt de buna, Bir nevi mevt! Kaçış söylevleri dilimin altında Karanfile değdiğince yanıyor ellerim
Gözlerinin alacası dağ yeşili / iki dağ yeşili gözlerin Yokluğun dibe vurdu, aşkın yükseltti beni Tökezlenmiş acılarımın diliyle Kirpiğimden düşen kelimelerin bedelini sırtlandı gece Sen öyle sere serpe, öyle uçsuz bucaksız bir alevdin ki Meydanlara muttasıl öfkemi partizan pankartlara astılar
Sana hiçbir ismi yakıştıramıyorum / üç harf müstesna / Sen öyle yakışıyorsun ki aşk a! Hiçbir şey ötelere âyinem değil sen kadar
Sen, en çok âşina bana!
Karanfil çizdim avucuma Al al seni resmettim Az yazdım, çok ağladım Derdime senden başka derman bulamadım Aman yandım! Yâr ben seni ta-nı-dım!!
Sana bin bir yerden çiçekler getirdim İnan bana hiçbiri senin kadar güzel değil
Hiçbiri senin kadar dünya mı aydınlatamıyor Hiçbiri senin bana verdiğin huzuru vermiyor Her biri seni kıskanırcasına sana bakıyor Senin güzelliğin arasında solup ortada kalıyorlar Ben sana aşığım bitanem elden ne gelir ♥ Dünyamı aydınlatan güneşimsin Her baktığımda beni başka diyarlara götüren meleğimsin Aşığım anla beni güzel yüzlüm her şeyde sensin Güzel günlerin anısına bugünde yanımda olsan ne olur Ben sana aşığım bebeğim anlasana ♥ Güvendiğin tek insan olmak istiyorum Her şeyinle benim olmanı istiyorum Her anımda yanımda olmanı istiyorum Güzel günler için sevdiceğim her şey Sen yanımda olduktan sonra ölümden bile korkmuyorum Anla beni güzel gözlüm ben sana aşığım ♥ Bir gün gelirde beni anarsan sevdiğim nerde dersen Kalbinin tam ortasına bak kimseyi almaz orası Dokun kalbine ve de beni an Andığın an beni göreceksin karşında Bilki bu aciz kul sana âşık
işte ben sensiz geçen bir güne daha merhaba diyorum. Tadı yokki bir somun ekmeğin,suyun, Soluduğum havanın, Tadı bile yok ne şekerin ne tuzun. Yokki sevenim, Ben çiçekleri bile sevemem korkarım dikenlerinden. Ben aşık olmadım,belki oldum göründüm. Yaşamımdaki aşkı, içemedim ki o duyguyu acımı tatlımı. Sabır, sabır çektikçe ufalanır parçalanır yüreğim… Beni bugün benimle bırakın acılarımla, Tükenip giden umutlarımla. Uğraşmayın benimle, Acımayın boş çuvallar gibi atın. Atın ne fark eder ki… Vurun be vurun; Birde siz vurun,ne yani vurulmadık yerim mi kaldı? Korkmuyorum ölmekten, Artık ölüm bile bana boş geliyor. işte ben bunlerı yaşıyorum. işte ben denizim. Azgın dalgalara kapılmış bir gemi, Yokki yok gidecek hiç bir yeri.
Aşkım bu mısraları içimden geldiği gibi yazıyorum Biraz duygusal oldu ama bu gece şairliğim tuttu. Ve ağlıyorum AĞLIYORUM..! Seni bilmesemde görmesemde ne fark eder ki ben senın o tertemiz yüreğini seviyorum.
seni ilk gördüğüm gün okul elbiselerin vardı, seni ilk gördüğüm gün kalbim alevler içinde kaldı, seni ilk gördüğüm gün allahtan istedim sei bana versin diye seni ilk gördüğüm gün vurulmuşum ela gözlerine seni ilk gördüğüm gün tutulmuşum can yakan tatlı sözlerine…
üşüdüğümde yorganım oldun bazen ıssız gecelerde, yürüdüğüm de yoldaşım oldun bazen sessiz bom boş sokaklarda düşündüğümde seni buldum hep hayallerimde bu can var oldukça sen varsın her her yerimde…
bir su damlası kadar yalnız ama bir yağmur damlası kadar kalabalığım bir kelebek kadar kısa ömrüm ama bir tarih kadar ebediyim bir harf kadar anlamsız ama bir cümle kadar sonsuz AŞKIM…
gözlerimdeki özlemim kalbimdeki en büyük yerin sana olan bu sevgim hiç bir zaman dinmeyecek!! içimi ısıtan sözlerin ruhumda atan kalbin uçsuz bucaksız mehtap gibi gözlerin hiç bir zaman ölmeyecek!!…
aslında gece gündüze sevdalıdır gündüz geceye, bu yüzden en çok şafaklarını severler zamanın gündoğumlarında gece gündüzü dinler günbatımlarında gündüz geceyi, insanlara duyuramasalar da seslerini ikisinin de tek şey vardır söyledikleri birbirlerine: Özlüyorum Seni..
(ve ben şimdi ne seni yazacak kadar özgürüm ne yazamayacak kadar deli.)
seni kalbime yazdım aşkımı şiirlere bir sana yenildim ama bir de sana kıyamadım kendi hayatıma kıydığım gibi…
seni yıllara yazdım yıllarca sevdim yıllarca bekledim ve her yıl bir asır oldu sensiz her anın yıl olduğu gibi…
seni camlara yazdım her yağmur arkasından ve her yağmurda ağladım bulutlarla sana ve aşkıma ağladım öksüz bir çocuk gibi…
seni şarkılarıma yazdım söylendin mısralarda ama ne yazık ki hep kederli şarkılar meylere meze olanlardan benim aşkına ziyan olduğum gibi…
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak….
Seni özlemenin Ne demek olduğunu sor bana, Yetmiş iki dilde anlatabilirim Kitabını yazabilirim sayfalarca. Yalnızlığın rezilliğini Kokuşmuşluğunu Ve çıplaklığını da. Ama hiç kimse Kavuşmanın güzelliğini Sormasın bana / anlatamam. Ben sana hiç kavuşmadım ki!
Bilmiyorum Dudakların nasıldır. Sıcak mı ateş topu kadar, Yoksa soğuk mu Buza kesmiş bir bardak su gibi? Kıvrımlarına, Kırmızı karanfiller mi tutunmuş, Küle gizlenmiş kor mu var? Tenime değdiğinde dudakların Cemre mi düşer bedenime, Mızrap değen bir saz teli gibi Titrer mi yüreğim bilmiyorum. Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki!
Bir kadını sardığında kolların, Ürkek ceylânlar Nasıl kurtulur tuzağından? Dolu yemiş yaprak gibi Nasıl titrer bir yürek? Ellerin nasıl okşar bir bedeni, Goncalar Nasıl güle döner sıcaklığınla / bilmiyorum. Hiç sana sarılıp yatmadım ki!
Ama hiç kimse / kavuşmayı, İki derenin birbirine karışıp Sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu Sormasın bana ,anlatamam. Çünkü seninle ben, Ayrı kaynaktan doğmuş Sularında hasretleri taşıyan Başka denizlere koşan iki ırmağız. Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları Aynamızda ayrı gökleri yansıtırız. İşte onun için İki dere nasıl karışır birbirine Nasıl sığar iki nehir bir yatağa /bilmiyorum. Seninle Hiç aynı yatakta coşmadım ki!
Sen bana /yalnızca Ve sadece Kahpe sensizliği sor Rezil beklemeyi , özlemeyi sor. Tanrı şahidimdir Kurda kuşa Dağa taşa bile anlatabilirim. Demem o ki uzaktaki yakınım: Vuslatlara yabancıyım, Ama, Seni özlemenin kitabını yazabilirim….