1951 yılında Ankara’da doğdu. Sanat yaşamına babasının (ünlü ressam Cemil Eren) resim atölyesinde başladı. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro öğrencisi olduğu yıllarda da yine aynı atölyede resim, seramik ve vitray çalıştı.
Vitray çalışmalarından oluşan ilk sergisini 1972 yılında ORAN yönetimine bağlı Sanat Galerisinde açtı. 1976 yılında Konservatuarın yüksek bölümünü bitirerek Ankara Devlet Tiyatrolarında oyuncu olarak çalışmaya başladı. 1982 ‘de Berlin’e yerleşen sanatçı, 2006 yılına kadar resim ve tiyatro çalışmalarına bu kentte devam etti.
2000 yılında Berlin’de kurulan Türk-Alman Sanatçılar Derneği ikinci başkanlığını da üstlenen Barış Eren, 2006’ da Türkiye’ye dönerek Devlet Tiyatrolarında rejisör oldu. Berlin, Rostok, Hamburg, Hannover, Lyon, İstanbul, Ankara ve Bodrum olmak üzere toplam 28 kişisel resim sergisi açtı, çeşitli karma sergilere katıldı.
Barış Eren, çalışmalarında genellikle kağıt üzerine karışık teknik uygulamaktadır.
Baba Cemil Eren, kızı Zeynep ve oğlu Barış Eren’in çocukluklarını şöyle anlatıyor:
” Oğlum Barış, tiyatroya başlamadan önce, atölyemde hep yanımdaydı. Kız kardeşi Zeynep‘le beraber yaptığım her çalışmanın içinde idiler. Bana yardım ederlerdi. Zaman zaman kendileri de bir şeyler üretirlerdi. Okul öncesi her ikisinin de çizimleri çok iyi idi. Benim yaptığım sergilere de ‘biz de katılacağız’ diyerek, sergi için bir kaç eser yetiştirip, benim tablolarımın yanına kendi yaptıkları tabloları da asarlardı. Daha çocukken para da kazanıyorlardı. Ben tiyatroyu çok severdim. Sık sık gittiğim tiyatro ve konserlere onları da götürürdüm. Küçük yaşta tiyatro ve müzikle tanıştırdım onları. Barış çocukken çok iyi taklit yapardı, çok güzel konuşur, kendini dinlettirirdi. Her ikisi de küçük yaşta hem benim yanımda hem de tiyatro ve konserlerle sanatın hep içindeydiler.”
Barış Eren sanatla tanışmasını anlatıyor:
Çamura şekil verdikten sonra boyayıp fırına atardım…
1951 Ankara doğumluyum. Babam Cemil Eren ressam olduğu için sanatla ilk tanışmam babam sayesinde oldu. Onun atölyesinde boya ve çamurla tanıştım. Bilinçsiz olarak onun çalışmalarını izlerken resme ve seramiye ilgi duymaya başladım. Çamura şekil verip, boyalarla boyayıp fırına atardım. Bu çalışmalar ilk başlarda babama yardımla başladı. Daha sonra desen ve figur çizimleri gibi ciddi çalışmalara başladım. Ve gittikçe resim hayatımda rol oynamaya başlamıştı.
Tiyatroya ilgim ise…
Tiyatro ise yine çocukluğumda seyirci olarak başladı. Babam her gittiği oyunlara bizleri de beraberinde götürürdü. Babam bir süre Ankara Devlet Tiyatroları’nda dekoratör olarak ta çalışmıştı. Onunla beraber Ankara Devlet Tiyatroları’ndaki oyunlara gide gele gönlümü tiyatroya kaptırdım. Ve 1971 yılında konservatuar imtihanlarına girdim, tiyatro bölümünü kazandım. Bu döneme kadar hiçbir oyunda oynamadım.
Cüneyt Gökçer, Metin And, Bozkurt Kuruç, Sevda Şener… gibi değerli öğretmenlerim oldu…
Öğretmen yönünden çok şanslı idim. Cüneyt Gökçer, Bozkurt Kuruç, Mahir Cenova, Nusret Şenbay, Metin And, Sevda Şener, Can Gürzap, Yücel Erten ve Ahmet Levendoğlu gibi değerli hocalardan ders aldım. Bunlar bize tiyatroyu sevdirdiler.
Sınıf arkadaşlarım arasında Zuhal Olcay, Mehmet Ali Erbil, Haluk Bilginer… vardı…
Beş sene süren Ankara Devlet Konservatuarı eğitimim sırasında Mehmet Ali Erbil, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Selçuk Yöntem, Levent Öktem, Derya Baykal, Nihat İleri gibi değerli sınıf arkadaşlarım oldu.
Mehmet Ali Erbil okulun tatlı belası idi…
Mehmet Ali Erbil şimdi nasılsa o zamanlar da aynı idi; okulumuzun tatlı belası idi; kimse ona kızamazdı. Onunla beraber çok güzel anılarımız oldu. Aynı evde kaldık, beraber tatil yaptık. Hiç unutmam; 1978’ler de sanıyorum. Beraber Bodrum’da tatil yapıyoruz. Bir gece Han Restorant isimli içkili bir yerde idik. Mehmet Ali Erbil sürekli karşı masadaki bir beye devamlı laf atıyor; şimdi olduğu gibi… Laf attığı bey ise yanındaki bayanla dans etmeye kalktı. Yalvardım “yapma” diye; dinleyen kim; devam ediyor. Yanımıza bir kişi geldi, bizi uyararak “siz onun kim olduğunu biliyor musunuz? O albaydır. Ben de onun emir eriyim. Sarkıntılığa devam ederseniz, sizin için iyi olmaz!..” dedi. Mehmet Ali durur mu; susacağına daha çok laf atmaya devam etti. Bir söylediyse üç söylemeye başladı. Sonunda bizi yaka paça dışarı attılar. Zor kurtulduk. Fakat Mehmet Ali hem kaçıyor hem de ha bire adamlara laf yetiştiriyordu. Mehmet Ali Erbil, o zamanlar da şimdiki gibi deli dolu bir kişiydi…
Tiyatro sahnesinde ilk oyunum…
Okulu bitirdikten sonra, Ankara Devlet Tiyatroları’nda oyuncu olarak çalışmaya başladım. İlk oyunum “İzin Günü” adlı bir oyundu. Haldun Marlalı’nın sahneye koyduğu bu ilk oyunumda Zuhal Olcay, Engin Şenkan, Haydar Gültepe rol almışlardı. Bundan sonra Semih Sergen’in “Bütün Oğullarım”da rahmetli Alev Sezer’le beraber oynadım. Daha sonra “Türkmen Düğünü” adlı müzikli ve danslı oyunda Enis Fosforoğlu, Derya Baykal ve Sermet Hürmeriç gibi değerli oyuncular rol arkadaşlarım oldu. Bu arada bazı televizyon ve film çalışmalarım da oldu. Yine bu yıllarda ressam olan babam Cemil Eren’in atölyesinde resim ve seramik çalışmalarıma devam ettim. İlk kişisel seramik ve vitray sergimi 1979’da açtım.
1981 yılında Berlin’e geldim…
Öğrencilik yıllarında çok ilgimi çeken Alman tiyatrosunu incelemek için 1981 yılında Berlin’e geldim. Niyetim 1-2 sene incelemeden sonra tekrar Türkiye’ye dönmekti. Ancak hala buradayım. İlk önce Schaubühne Tiyatrosu’nda bir Türk projesinde oyuncu olarak iki yıl çalıştım. Bu proje Peter Stein döneminde gerçekleştirilmişti. İlk katılanlar arasında Tuncel Kurtiz, Beklan Algan, Ayla Algan ve Kerim Afşar gibi sanatçılar vardı. Burada birkaç oyunda bu sanatçılarla çalışmalarım oldu. Tuncel Kurtiz’in sahneye koymuş olduğu Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin oyunu, Küçük Karabalık, daha sonra ise Sevdalı Bulut oyununda oynadım.
Berlin’de yaptığım tiyatro çalışmaları…
Peter Stein yönetimindeki gruptan bazı sanatçılarımız Türkiye’ye dönünce proje dağıldı. Akabinde bir Türk tiyatrosu kurulma çalışmaları başladı ve 1984 yılında Tiyatrom kuruldu. Ben de Tiyatrom’da oyuncu olrak çalışmaya başladım. Paralel olarak ta Schiller Tiyatrosu’nda oynuyordum. Tiyatrom’da “İnsanlığın Lüzumu Yok”, “Bozkır Dirliği”, “Bir Ceza Avukatının Anıları”, “Suçsuzlar ve Suçlular”, “Düğün Dernek Kreuzberg”, “Bir Uşak/Türk ve İki Efendi”, “Polisler”, “Resimli Osmanlı Tarihi”, “Sakıncalı Piyade”, “Azizname”, “Tartüf”, … gibi oyunlarda oynadım. Türkiye ile beraber yaklaşık 50 oyunda oynadım. 1996’dan itibaren “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye”, “Köprüden Görünüş”, “Kırkından Sonra”, “Uçurtmanın Kuyruğu”, “Kocamı Nasıl Öldürebilirim?”, “Şahane Düğün” … gibi oyunların dışında, “Avcıyla Ayı”, “Sınav” ve “İşsiz Palyaço” adlı çocuk oyunlarını yönettim. Bir de, TÜFOYAT grubuna Sadık Şendil’in “Yedi Kocalı Hürmüz” adlı müzikali sergiledim.
Tiyatro dışındaki çalışmalarım…
Tiyatroculuğumun dışında 20 yıldır aktif olarak resim yapıyor, sergiler açıyorum. Şimdiye kadar, Ankara, İstanbul, Bodrum, Berlin, Hannover ve Hamburg olmak üzere 25 kişisel sergi açtım. Almanya Türk Kültür Sanat Birliği ikinci başkanlığını yapıyorum. Kreuzberg Yüksek Halk Okulu’nda ve Radyo Metropol FM’de diksiyon, fonetik ve sahne dersleri veriyorum.
Ankara Devlet Tiyatroları’na yönetmen olarak dönüşüm…
“Şahane Düğün” adlı yönettiğim oyundan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Yeni Sahne’de bir polisiye oyun sahneleyeceğim. 2004’ün Aralık ayında çalışmalarım başlayacak. 2005′ Şubat’ında bu oyunun prömiyeri yapılacak. İngiliz bir yazarın oyunu. 1976 yılında mezun olduğum Ankara Devlet Tiyatroları’na yönetmen olarak gidiyorum. Mezun olduktan sonra 5-6 sene oyuncu olarak görev yaptıktan yaklaşık 25 sene sonra yönetmen olarak ilk çalışmam olacak; çok heyacanlıyım…
(Söyleşi: Adem Dursun/Merhaba/Berlin)