Melik Duvaklı / Salih Bilici haberi
Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.
Kürt meselesine dair siyasi çözüm arayışlarının “resmi” olarak başlatıldığı Demokratik Açılım süreci üçüncü yılını geride bırakmak üzere. Bir dönem “Kürt yoktur/vardır” tartışmalarının yaşandığı Türkiye, bugün Kürt meselesinde anayasal çözüm önerilerini tartışacak noktaya geldi. Ancak, sorunun şiddet ve terör boyutu da hâla sıcak gündemi işgal etmeye devam ediyor. Siyasi çözüme dair tartışmaların yeniden alevlendiği son bir ayda verilen şehit sayısı otuzu geçti. Peki, tam olarak ne oluyor?
“DELİ BİR NEHİR GİBİ AKIYOR BU ÜLKE”
Bu sorunun cevabını bulmak için gazeteci Ahmet Altan’ın “Deli bir nehir gibi akıyor bu ülke.” sözleri ile yorumladığı son gelişmelerin peşine düşüp yola koyulduk. İstanbul, Ankara, Diyarbakır üçgeninde neler olup bittiğini anlamaya çalışırken daha ikinci durağımızda umuda akan süreci kesmeye çalışan, nehrin yönünü yine kaosa, belirsizliğe ve kana çevirmeyi amaçlayan Dağlıca saldırısı ile sarsıldı ülke. Üçüncü durağımız olan Diyarbakır’a vardıktan birkaç saat sonra ise iki polis ve bir sivilin yaralandığı terör saldırısının silah sesleri ile kulaklarımız tırmalandı. Süreci anlamaya çalışırken yaşadıklarımız aslında üç yıllık açılım döneminin de özeti gibiydi. Son üç yılda da çözüme dair umutların kabardığı her zaman dilimi ya Habur olayı gibi medyanın da katkıda bulunduğu psikolojik manevralar veya Silvan saldırısı gibi kanlı eylemlerle kesintiye uğradı. Bu tespit aslında Türkiye’nin PKK ile mücadele ettiği 30 yıllık süreç için de geçerli. Buna rağmen son üç yıldaki açılım sürecini ayrı olarak ele aldığımızda üç kez kesintiye uğrayan süreç dördüncü yılın başlangıcında bir kez daha perdesini araladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz” sözleri ile başlayan, CHP Genel Başkanının çözüm önerileri, seçmeli Kürtçe derse izin verilmesi, Leyla Zana’nın “Başbakan’ın Kürt meselesini çözeceğine inanıyorum” çıkışı ile yeniden başlayan süreci yine PKK’nın kanlı eylemleri takip etti. Aslında bu gelişme şaşırtıcı da olmadı. Zira, PKK barış terminolojisini bile terör üzerinden kuran bir örgüt profili çizdi şimdiye kadar. Açılım sürecinde hükümetin büyük siyasi risk alarak başlattığı görüşmelerin tıkanma nedeni de buydu.
DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN: HAMASET FAYDA VERMİYOR
Ancak bu sefer çok da öngörülmeyen bir şey oldu. Bundan önceki her çözüm iradesini kanlı eylemlerle akamete uğratmayı başaran PKK bu sefer amacına ulaşamadı ve arzuladığı sertlik iklimini oluşturamadı. ‘Kan sendromu’ olarak adlandırabileceğimiz sosyopolitik reaksiyon oluşmadı. Siyaset, medya ve toplumsal refleks daha dingin, soğukkanlı ve kararlı bir noktada konumlandı. Çözüme dair beklenti ve umut kesilmedi. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Çoskun da bu noktaya dikkat çekerek şu tespitte bulunuyor: “Son Dağlıca olayında eskisi kadar siyaseti hamaset üzerinden yürüten bir dil oluşmadı. Daha önce böyle bir olay olduğunda çok sert mesajlar verilirdi. Ama bu olaydan sonra Başbakan ‘elbette ki güvenlik tedbirlerini alacağız ama bu sorunu mecliste çözeceğiz’ dedi. Kılıçdaroğlu, ‘bu kadar genç ölüyorsa siyasetin sorumluluğu var’ dedi. Dolayısıyla siyasetin dili de değişiyor.”
ENSARİOĞLU: ÖRGÜTÜN NİYETİ SÜRECİ SABOTE ETMEK
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun son Dağlıca olayına ilişkin değerlendirmeleri de örgütün kanlı eylemlerinin amacına ulaşamadığını gösteriyor: “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir. Hükümete çözümden koparıp güvenlikçi politikalara yönelmesini sağlamaktır. Burada bunların niyetini boşa çıkarmak lazım. Hükümet bir yandan terörle mücadelesini sürdürürken diğer taraftan da demokratik çözümleri kararlılıkla yürütüyor.”
BAŞBAKAN’IN SİYASİ BAŞDANIŞMANI YALÇIN AKDOĞAN: TERÖRÜ DAYATTILAR
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını Türkiye’ye açıkladı.
Kürt meselesi ile ilgili yeni çözüm arayışlarının dillendirildiği bir süreçte Dağlıca saldırısıyla sarsıldık. Bu eylemin zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik umutlar ne zaman yeşerse terör örgütü devreye giriyor ve süreci sabote edecek provokatif eylemler yapıyor. Adeta sorununun çözümsüz kalması, ümitlerin kırılması isteniyor. Oslo sürecini devre dışı bırakan Silvan saldırısını Murat Karayılan, ‘yerel unsurların kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği bir olay’ olarak yorumladı. Oysa böyle önemli bir süreci havaya uçuran bu olay, kendi kendine gelişmiş münferit ve kontrol dışı bir hadise olarak değerlendirilemez. PKK içinde iki anlayışın zaman zaman öne çıktığını görüyoruz. Birincisi Karayılan ve Öcalan’ın terörü görüşme sürecinde gerekli bir dayatma aracı olarak görmesi ve hem terör-hem müzakere demesi… İkincisi her türlü çözüm girişimini devre dışı bırakarak kendi örgütsel ütopyası için tek yolu silahlı mücadele olarak gören anlayış. PKK içindeki bu kanat Devrimci Halk Savaşı adı verdikleri büyük bir başkaldırıyla amaçlarına ulaşabileceklerini düşündü, ama planları tutmadı.
Yani terörü asıl amaç için ana yöntem olarak görenler mi var?
Gelişmeler onu gösteriyor. Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün son bulmasını istemedi ve her aşamada terörü daha fazla koz için devrede tuttu. Yani kimi zaman devleti masaya çekebilmek için, kimi zaman daha maksimalist talepleri kabul ettirebilmek için. Fehman Hüseyin, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibiler ise terörü ve silahı başlı başına kutsuyorlar ve diğer seçenekleri kandırmaca olarak görüyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Aynı anlayış demokratik siyaseti ve BDP’yi de kendi yöntemleri açısından bir tehdit olarak görür. Çünkü sorunun siyasi zeminde çözülebilmesi demek, silahın devre dışı kalması demektir.
Öcalan’a rağmen örgüt içinde kimse farklı tutumlar takınabilir mi?
Normalde takınamaz. Ama Öcalan cezaevinde olduğu ve kendilerine alan açtığı için farklı inisiyatifler ortaya çıkabiliyor. Geçmişte kimi karanlık ilişkilerin tezahürü olarak farklı eylemlerin de yapılabildiğini gördük. Öcalan da durumunu bildiğinden refüze olmamak için genel hatlar çizmeye çalışıyordu. Ama Silvan saldırısı Öcalan’ı da anlamsızlaştırdı. Öcalan’ın da bugün nasıl bir tutum takınacağını bildiğini sanmıyorum. Bugün örgüt ve iç içe geçmiş ilişkili yapılar tam anlamıyla bir şaşkınlık içinde görünüyor. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse bence son Dağlıca saldırısı da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı.
Terörle netice alınamayacağını görmüyorlar mı?
Bütün senaryo silahlı mücadele konseptine dayandığı için farklı yöntemleri örgütün tasfiyesi olarak algılıyorlar ve terörü netice almak için kaçınılmaz görüyorlar. Örgüt, toplumda bir kopuş, bir bölünme meydana getirmeyi, etnik ayrışma yaşanmasını sağlamaya çalışıyor. Ama 30 yıldır bunu başaramadı. Hala toplumsal doku kardeşlik temelinde ayakta duruyor.
Başbakan Erdoğan, ‘silah bırakmayı’ bir önşart olarak zikretti. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Silahlı mücadelenin artık miadını dolduran bir yöntem olduğu, netice almayı bir yana bırakın çözümün önünü tıkadığı daha iyi görülüyor. Demokrasimizin imkan ve kabiliyetleri bugün her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, çözecek seviyeye ulaşmıştır. Sorun, PKK’nın böyle bir demokratik çözüme inanmaması, kendi ütopyasını silah zoruyla dayatmasıdır. PKK nasıl bağımsız devlet projesinin başarısız olduğunu gördüyse, bu tür anlayışlardan da vazgeçmelidir. Bugün için PKK’nın her eylemi Kürt sorununu derinleştirir, Kürtlerin kazanımlarına zarar verir. PKK, Kürtlere zulüm etmeye başlayan bir örgüt görümündedir.
KCK operasyonları olduğu sürece dağa çıkışın süreceği yönünde yorumlar var.
Hangi iktidar, paralel bir devlet yapılanmasına izin verebilir? Siz silah zoruyla halkı haraca bağlayacaksınız, yargılama yapacak, yol kesecek, dağa adam kaldıracaksınız, seçilmiş belediye başkanlarını kuklaya çevirmek isteyeceksiniz, devlet de buna müsamaha mı gösterecek? Bu tür yorumlarda bulunanlar PKK’nın eylemlerini mazur göstermeye çalışmış olurlar ve vebale ortak olurlar. Bu yüzden olması gereken öncelikle PKK’nın eylemlerini durdurması, sınır dışına çekilmesi ve silah bırakmasıdır.
Türkiye Gazetesi