Posts Tagged ‘başlıyor’

Kanal D Şebeke Programı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kanal D Şebeke

Şebeke Programı Kanal D

Kanal D’nin yeni eğlence programı Şebeke ekranlara bomba gibi düştü. Geçtiğimiz hafta ilk bölümü yayınlanan Şebeke şimdiden bir fenomene dönüştü.

Kahkaha Garantili Şebeke

İlk bölümüyle insanları ekrana kilitleyen programın hikayesi ise şöyle:
Bir kadın ya da erkek, yeni partnerini ailesi ile ilk defa tanıştırmaya götürüyor. Kendisine tuzak kurulduğundan habersiz olan taraf, ilk karşılaşmayı mümkün olduğunca rahatsız hale getirecek olan ailenin bulunduğu ve içinde 32 gizli kameranın kayıt yaptığı eve giriyor. Böylece hayatının en eziyetli birkaç saatini yaşayacağı oyun da başlıyor.
Çünkü aileyle yeni tanışacak olan partnerin bilmediği ufak ( ! ) bir detay var. Tanışılacak aile üyelerinin hepsi aslında profesyonel birer oyuncu.

2 saat dayanan, 10 bin TL ödül kazanıyor!

Çift, eve girdiği andan itibaren zaman işlemeye başlıyor. Oyundan habersiz olan taraf, bu anormal aileye tahammül edip, işkenceden (!) kurtulabilirse, 10 bin TL ödül kazanıyor. Yok eğer, evden uzaklaşır, gider ya da kaçmaya çalışırsa, ödülü kaybediyor. Partnerin, final ile yüzleştiği anda ise gerginlik de doruk noktasına ulaşıyor. Partner, kalacak ve ödülü kazanacak mı?

Yoksa bu baskı, oyunun ve ilişkinin sonunu göremeden kaçmasına mı neden olacak? soruları ise program boyunca ve her an tansiyon yükselerek yanıt arıyor. “Şebeke”nin ilk bölümünde üç ayrı oyun var “Şebeke”nin her bölümünde, partnerine tuzak kuranın ailesi hep aynı oyunculardan kurulu olacak ve gerçek isimlerini kullanacaklar ancak, aile bireyleri her bölümde başka bir senaryoyu oynayacaklar.

Facebook’tan mesaj atmak mı? E-posta göndermek mi?

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yapılan araştırmalar sonucu,e-postanın popülerliğini farklı bir mecraya devrettiğini söylüyor. E-postanın yerini almaya başlayan iletişim yöntemi ne olabilir?

Sosyal ağlar günümüzün büyüyen akımı olabilir.Fakat bu kadar ileri gidebileceklerini kimse düşünmüyordu. Yapılan araştırmalara göre Facebook, Orkut ve benzeri sosyal ağ uygulamaları kullanıcılara daha hızlı ve pratik bir iletişim imkanı sağladığı için, nispeten hantal ve zahmetli kalan e-postanın yerini almaya başlıyor.

Oranlar Çok Yakın

İngiltere’de yapılan araştırmada çıkan oranlar, kullanıcıların %65,1’inin e-posta kullandığını ama sosyal ağlar üzerinden iletişim kuranların ise %66,8 oranında olduğunu gösteriyor.Peki Facebook’tan mesaj atmak mı daha etkili yoksa e-posta göndermek mi?

facebook kullanıcıları Dikkat!

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Facebook kullananlara kırmızı alarm!

Facebook şifrenizi değiştirmeniz konusunda bir e-posta alırsanız dikkat edin: Virüs çıkabilir!

Hacker’ların gözü Facebook’un 300 milyonu aşan kullanıcısına çevrildi…
Son günlerde pek çok internet kullanıcısı Facebook’tan gelen ve site üzerinde kullandıkları şifreyi değiştirmeleri ile ilgili e-posta almaya başladılar. Fakat Facebook’tan geliyor gibi görünen bu e-posta aslında virüs içeriyor!

Bredolab Truva Atı adı verilen bu virüs, hacker’ların gönderdikleri sahte e-postanın eklentisinde bir .ZIP veya .EXE dosyası olarak geliyor. Facebook_Password_2rd17.zip veya Facebook_Password_2rd17.exe gibi bir isme sahip olan virüs dosyasının son bölümündeki “2rd17” kısmı, rastgele oluşturuluyor ve her alıcı da değişiklik gösterebiliyor.

Eğer kullanıcı dosyayı indirecek olursa, Bredolap kullanıcı bilgisayarında bir log dosyası ve isqsys32.exe adlı bir uygulama yerleştiriyor ve hem virüs hemen çalışmaya başlıyor. Saniyeler içerisinde kullanıcının bilgisayarını bir bot’a dönüştüren virüs, aynı sahte e-postayı yeni bulaştığı bilgisayar üzerinden göndermeye başlıyor.

Facebook yetkilileri, virüsün site üzerinden değil e-posta ile dağıtıldığı için bu konuda yapabilecek bir şeyleri olmadığını ama her Facebook kullanıcısının mutlaka Facebook’un güvenlik sayfasını ziyaret etmesi gerektiğini söylüyorlar.

chip.com.tr

Aşkta Yarin Yoktur Sevgili !!

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çağır beni çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım!
Adım adım büyür yalnızlık yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik!
Dur!Ne olur Sende gitme!
Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor.
Buradayım baksana karanlığın tam ortasında.
N’olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var.
Kurtulmak istiyorum ama koşamıyorum.Çaresizlik öyle bir bulaşmışki bu sokaklara takılıp düşüyorum.
Off.. bu kadar mı zor sen bu kadar mı zor sensizlik!! Canım o kadar çok acıyor ki.. Artık bağırmak istiyorum sesimin yettiğince.
Bağıra bağıra ağlamak ve haykırmak istiyorum “Anla artık anla!! seni seviyorum” diye.
Ama olmuyor işte. Ve yine o şarkı başlıyor bir uğultu misali;
“gitme nolur gitme itirazlar elimde değil
yalnızım yalnızız yalnızlıklar elimde değil
düşerken son birkez yalana benimsin benim
yalansan yalanı severim elimde değil..”

Biliyormusun…..
“Seyirci kaldıysam bu yürek yangınlarına..Her yıla bir nefes tutar oldum..
Arta kalan küllerden..Kurşuni sevdalara bir adım var..
Lakin..
Yüreğime adım geçmiyor..
Ömür defterimden hüzün yapraklarını yırttım..
Ama..
Yüreğine adı’mı astım..”

can dündar’dan

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu,
ateşin yaktığını…
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını…
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
10´una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla
öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda
kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.
15´inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden,
değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği
odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını
hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her
türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor;
ille seviyor, inadına seviyor.
20´sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor. Her şey ona küçük
görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
“Dünya küçükmüş; büyük olan benim” efelenmeleri başlıyor. Lakin dünya bunu
bilmiyor.
25´inde ayaklar biraz yere değiyor. Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp
grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden
vurularak evleniyor genelde… 5 yıl önce uzak bir ülke olan “istikbal”,
daha yakına geliyor. “Bir denizde yangın çıkarma” hayali erteleniyor.
“Dünya zor”laşıyor.30´unda muhasebeye başlıyor insan:
“Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum”
dönemi…
Mevcut bilgilerin sorgu yeri…
Kuşkunun beyliği…Tehlikeli yaşlar: “Bunun nesine hayran oldum ki ben”
pişmanlıkları, “Hakkımı yediler” sızlanmaları, sırta saplanan hançerler,
çelmeler, dost kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı…
35, yolun yarısı…
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda
uyanmadan 20´sine gelenler için gecikmiş telafi çağları…
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan
yaşlar… Olgunluğun karasuları…
40´ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp
ölmeye başladığında bocalıyor insan…
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve
ikisini birden yeni sevda hayallerine…
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla
çare aranıyor.
45´inde “istikbal” denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan…
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor. Eski
dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini
merhamet alıyor. “Keşke”ler “iyi ki”lerle, hırslar hazlarla yer
değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten
vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra…
Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.
Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

Can DÜNDAR

Murathan Mungan Yalnız Bir Opera

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Murathan Mungan Yalnız Bir Opera şiiri
Yalnız Bir Opera Murathan Mungan

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
“Eylül’de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen” notunu buldum kapımda.
Altına saat:16.00 diye yazmıştın, ve 16.04’tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Herşeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak…
Böyle zamanlarda herşey birbirinin yerini alır
Çünkü herşey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Herşey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da herşeye nasıl iyi geldiğinden
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen zaman sizi kanatır olmuş
Saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız herşeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her çağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çiçek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe…Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk…Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de…
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri…
panayır yerleri…
Ölü kelebekler…
Ölü kelebekler…
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır herşeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde herşey
Şimdi herşey doludizgin ve çoğul
Şimdi herşey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi herşey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Herşeyi hayata dönüştüren.

İstanbul – 1987

Neşeli Sözler

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Neşeli Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Neşeli Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Neşeli Sözler
Neşeli sözler kısa
Neşeli mesajlar facebook

Hayatımın Anlamı Oluyorsun Hergün Daha çok bana Yakınlaşıyorsun SeninLe neşeliyim Seninle Mutluyum.

Mütevazi olun! Ben mükemmelliğimi Mütevaziliğime borçluyum

Bugün Yüzümde Gülücükler Var iLk Defa Gülmeye Başladım gülmenin Anlamını Kazandı Suratım Bugün Neşeliyim Sayende Seninle

Seninle Birlik oldu Duygularım Seninle Neşeli Bu hayatım Seni Seviyorum yemin Ediyorum

Hayatımda yaşadığım Bütün Güzelliklere BedelSin Çünki Sen hayatımın Birtanesisin.

Dertli hayatımı Attım Sayende 1 Köşeye Neşeli Günlerime Gidiyorum Seninle Geleceğimde bir ışık var renkli Görüyorum işte Sen Ordasın umutlarım Ellerinde Seni Seviyorum.

Sen benim gülümsün ben Seni Okadar Çok Seviyorumki her Geçen gün kalbim Senin için daha çok Atmaya Başlıyor Sevgilim.

Adın Gibi Neşelisin Hayatıma Neşe Veriyorsun neşe Gibisin Neşelisin ve benimSin hayatımın Biricik Neşesisin!

Yaktım gemileri Yeni umutlara Yelken Açtım Sneinle mutlu ve huzurlu bir hayatım var Seninle Neşeliyim Seninle Ben bir bedenim

Güzelliklerin bütün neşesi sende toplansın senin için bütün acıları ve dertleri çekmeye razıyım sadece sen neşeli ol yeter sevgilim.

Sen Benim Sadece Hayatım Değilsin Mutluluklarımın başlangıcısın Aşkım.

Hayat Seni Karşıma Çıkardı Sen benim Canımsın Sen Benim diğer yarımsın ve sen benim neşe kaynağımsın.

Neşeli Sözlerin Gelir Aklıma Gülerim Hafif bir tebessümle Hatıralarıma, Şimdi Daha iyi anlıyorum hayatımda Neşe ve mutluluk Varsa oda Seninle birlikte geliyor bana.

Ufacık Umtlarımın Sahibi Oldun Minik neşelerimin Sevinçlerimin Başlangıcı oldun Şimdi içimdeki Seni durduramıyorum içimde gi gide büyüyorsun bebeğim.

Sen benim Biriciğimsin Sen Benim Damarlarımdaki Neşeli Hayat Akışımsın Sen benimsin Bunu Bilmeni isterim Sevgilim.

Kalbim Seninle mutlu Kalbim Senin yanında Atmaya Başlıyor ve Kalbim Seninle Aşkı Yaşıyor Seviyorum Seni Aşkım Sen benim Tek Neşemsin Mutluluğumsun ve Sevinçlerimsin.

Biraz Neşe Biraz Mutluluk İşte Onun Adı Sensin Senin Adın nemi tabiiki benim Aşkım

Hadi gül yüzüme eskisi gibi Estetik Ameliyatı Başarılı geçmiş En Azından Güldüğünde bende güleceğim

İçindeki güzellik dışına vurmuş, gözlerinde atıyor adeta kalbin

okadar güzel konuşuyorsunki At Yarışı Spikerleri yanında halt etmiş

Senin Kadar Güzel ve Çekici Olsam benim gibi tipsiz birine parada olsa bakmazdım

Seni Okadar Çok Seviyorumki Kalbimin Dili olsada Konuşsa

Senden Başkasına bakarsam eğer çek Cumhuriyeti Türkiye Maçındaki Gibi yenileyim

Hayatım Seni Okadar Çok Seviyorumki Anlatamıyorum dilim tutuluyor anlatırken okadar çok yani

Sen Benim biricik bebeğimsin Senin için Saçlarımı Süpürge yaptım Aşk Hayatımda Yemedim yedirdim içmedim içirdim nankör Sevgili

Neşeli Günlerimin Baştacısın Seninle Neşelenirim Seninle Hüzünlenirim.

Kalbim Seninle mutlu Kalbim Senin yanında Atmaya Başlıyor ve Kalbim Seninle Aşkı Yaşıyor Seviyorum Seni Aşkım Sen benim Tek Neşemsin Mutluluğumsun ve Sevinçlerimsin.

Biraz Neşe Biraz Mutluluk İşte Onun Adı Sensin Senin Adın nemi tabiiki benim Aşkım