Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ”Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz”. Çiçekler, çiçekler… Su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğun deve tabanı Hepten hüzünlü bu günlerde Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye Masada tabaklar neşesiz Koridor ıssız Banyoda havlular yalnız Mutfak dersen – derbeder ve pis Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş Vantilatör soluksu Halılar tozlu Giysilerim gardropta ve şurda burda Memo’nun oyuncak sepeti uykularda Mavi gece lambası hevessiz Kapı diyor ki açın beni, kapayın beni Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi Radyo desen sessiz Tabure sandalyalardan çekiniyor Küçük oda karanlık ve ıssız Her şey seni bekliyo,r her şey gelmeni İçeri girmeni Senin elinin değmesini Gözünün dokunmasını Ve her şey tekrarlıyor Seni nice sevdiğimi….
sustum kimse bilmiyor içimdekileri susmalıydım artık konuştukça batıyordu yüreğim kelimeler birbirine giriyordu sen kelimesini dudaklarıma almamalıydım içimden söküp atamasamda seni bu acımla savaşmalıydım
gittin bende bittim ve bu aşkıda bitirmeliydim seni hatırlatan her şeyi yırtmalıydım yakmalıydım artık pembe gözlüğümü çıkardım hayata simsiyah bakıyorum kendimi kandırmamalıydım her biten şey yeni bir başlangıçın habercisiymiş nerde ozaman bak ağaçlar bile yaprak döküyo her sonbaharda her yeni güne birkaç yaprağını feda ediyo senin beni feda ettiğin gibi yalan her şey sahte gülücüklerim gibi senin beni sevdiğin yalanı gibi gerçek olan sadece yaşamak zorunda oluşum son nefesimi verene dek yüreğim sen diye çarpsada bunu senin bilemeyeceğin benim sevgim benim aşkım tek gerçeğim ve şimdide susmalıyım gittiğinde kal gitme diyemedim
ama şunu unutma ben sen beni sevdin diye sevmedim aşkımız sen de bitti diye bende biteremezsin…
… İNADINA SEVECEĞİM … Bugün kaçıncı sigaramın dumanında hayalin canlanır bilmiyorum… Ya da kaçıncı kadehte gözlerin değer gözlerime Hangi şarkıda, hangi türküde düşersin dilime Belki bağlamanın tellerin de belki bir keman taksimin de Belki de bir neyin özünde ne zaman dolarsın ruhuma Ne zaman dolupta taşarsın gözlerimden Alırsın beni benden Salarsın diyarlara, çöllere, dönüşü olmayan yollara Bunu da bilmiyorum…. ♥ Ama bildiğim bir şey var; Seni sevmenin bedeli Her gün tükenmekse, her gün biraz daha ölmekse Mecnun misali yürekte bir yangınla dolaşmaksa, Bu bedeli her gün paşa paşa öder, yine de severim seni… Sana, kadere, hayata inat Sırf gıcıklık olsun diye İnadına seveceğim seni Şair: Mecnun Turgay ÖZTÜRK
♥♥♥
Sensizlik Taciz Eder Durur Ruhumu, Kirlenir Düşlerim Gidersen…Yanarım Ateşinle ve Bir Akşam Vakti Ege Denizine Savrulur Küllerim… Gidersen Gözümdeki Işıkta Gider, Beynimdeki Yarınlarıda Götürürsün Gidersen, İçimdeki Çoçuğu da Öldürürsün…Bende ki Seni Öldürürsün Örneğin Beni Öldürürsün…Yani Gidersen Bizi Öldürür…sün…Sen Yine de Kimse Ölmesin Diye Zorlama Kendini Kalmaya. Ben Alışkınım Sevdiğim Simurg Gibi Ölüp Ölüp Doğmaya…
Yıldırım Aşkı Şiirleri Yıldırım Aşkı Yıldırımlar Aşkı Şiir
Yıldırım Aşk
yıldırım düştü dedin kalbime. ne biçim yaktı seni, söylesene. böyle bir sevgi de hiç görmedim. ne hale geldiğini gördüm söylemedim. sevgi sözcükleri düşmez oldu ağzından. ne biçim yıldırımmış birşeyler aldı hayatından. yıldırım aşkı diyorlar buna, seni fena çarptı. sarhoş gibiydin fena kapıldın bu aşka. aşk güzeldir birlikte yaşandığında. bence bu yıldırım aşkı at içinden. seni yıpratmasına izin verme hiçbirzaman. heyecan önce, insana mutluluk verir. daha sonra da aşkın, acıya dönüşür. ateş düştüğü yeri yakar derler. sende ki ateş ise, yalnız seni yakar. bence yıldırımlar dan koru kendini. yakmasın bir daha senin içini. ne biçim aşkmış bu, anlayamadım. bir türlü çözüm bulamadım. adına yıldırım aşk diyorlar. insanı elektrikten fena çarpıyor. çarpılmak istemiyorsan eğer. sen de vazgeç bu sevda dan. kendine gel kaç bu aşktan.
Menekşe Gülay
Yıldırım Aşkı
İlk görüşte içim tuhaflaştı birden, Ben de anlayamadım acaba neden, Galiba yıldırım aşkı bu gelen, Çarptı beni aniden.
Artık hayatımdaydın sen, Hayallerimde sen, rüyalarımda hep sen, Halâ kendime gelemedim ben, Ne oluyor bana nedir bu acayip neden?
Halâ tanışamadık seninle, Sen de olmak istemez misin benimle, Ama biliyorum bütün hata bende, Cesaretim yok tanışmaya seninle.
Seni başkasıyla görünce, Veda ediyorum içimdeki sevince, Bir gün anlayacaksın sen de, Sevmek nasıl bir işkence.
İncindiğim yerlerden acı bir gerçeklikle sarmalıyor düşkünlüğümü can yangınları. Bir gece daha karanlığa dönüyor isyankar yüzsüzlüğünü. Bir kalem daha tükeniyor ırmak kızıllığından kayıp. Cesetlerini yaralarına basıyor bir er meydanı.. Kayıt/sızı oynuyor bütün gölgeler..
Bir yürek mezata çıkarıyor en günahkar sızılarını. Bedellerinin ödenmişlerini beş para etmez bir alfabeye takas ediyor. Üç harfte susmayı öğreniyor kelâm. Ve sen bir sessizliğe “YAR” oluyorsun…
Yar! Bırakma bu nefesi kan kokan suskunluğu bana. Bir yokuşluk mecali kaldı ümitlerimin. Bölündükçe fazlalaşıyor sana adanmış asal sevdamın kahırları. Her virgülde parçalanıyorum.. Ben parçalandıkça gri bir gürültü akıyor şakaklarımdan.
Ölüm kusan gazab vadilerinden geçiyorum. Son bir umutla, belki açarsın diye, cansız düşüyorum canına.. Sığınmak istediğim tek yer zamandan ve mekandan münezzeh gözlerinken, önüne düşmüş gözbebeklerin kefenini dikiyor satırları senli dualarımın.. Halbuki ne çok istemiştim kaldırabilmeyi, aramızdaki o şarap kızılı karası perdeyi..
Kaç kimsesizlik tükendi bu katli vacip firarsızlığın kararsızlığında? Her yalpalayışta yine sana değil miydi diz çökmelerim? Beni her uğurlamanda kanıma hoş geldin diyen giyotin dişleri değil miydi gecenin? Ne kadar daha uzak tutacaksın ellerine yapışmış balçık sıvalı serüvenini kalbimin? Avuçlarından kaymalarımın cürmünü daha ne kadar taşıyacaksın boynunda? Sana aralanan kapılarımdan is doluyor sana meftun çehresizliğime, görmüyor musun?
Yar! yansın gece!.. Sana kavuşmayan yollar turab olsun!. Madem yoksun, bütün katliamlar suçtur parmak izime.
Yar! Bu sevdayı kan bozardı ancak, şimdi gözbebeklerime kadar kandayım. bir Tahir yetecek gök/yüzünden düşmeye. Bütün şehir helak olacak. Sen ki yoksun, bu laneti mahşerin atlıları paklar ancak. kirpiklerim ki senin küllerinle kapanacak, söktüm bil gözkapaklarımı bu şehrin sokaklarından. Sana değen kızıl benim kanımsa, damarlarını sökerim altından pınarlar akan tûba dallarının. Gök gürlemiş, yer çatlamış ne yazar..
Yar! He de kıyametini fitilleyeyim gecenin. Varım de yok olsun senden gayrı ne varsa.. Ama eğer yoksan. Vakit terk-i diyar. Fikr-i firar..
Çağırma beni .. O ruhumu delen bakışlarını salma geceye Gel deme n’olur… Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun, ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp itaatsizliği maharet bilmedi..
Geceydi.. Pusluydu.. Su uyur düşman uyumazdı. Beklerdi kaotik bir kabusu korkak dişlerini sıkarak yürekler. Sen uykunun kollarında bulurdun bebeksi kokunu, ben sağır yamaçların intihar bekçisi .. Fakat kalp hep bir umuda gebeydi.
Gecenin karanlığı sindi mi zemheriye, dağ taş sen kokardı. Yolların sapasına saklanırdı aşk. Kaç çapraz ateş, kaç kumpas aşmak gerekirdi ona varmak için? Ve ulaşıldıktan sonra aşk ne kadar aşktı? Bu acizin dualarında sabahlayan, aklına her gelişinde saklı bir tebessüme yerini bırakan, bir tel saçına dokunmaktan gayrısı değildi. Şehre inişler bayram vakitleriydi o zamanlar. Kokunun sindiği kaldırımlara kıvrılıp, pencerenden sızan ışıkla ısınmak geceleri. Oralarda olduğunu bilmekti mutluluk. Görebilmeyi değil, görebileceğini bilmeyi umut etmekti ..
Ama benim postallarım hiç yakışmadı şehrin ışıltılı sokaklarına. Yüzümdeki taşralı ifade, alnımdaki bin yıllık yazı ve ensemde soluğunu hissettiğim o ölümcül melek peşimi hiç bırakmadı. Beni dost dualarla uğurladığın her vakit yüzüm caddeye, kanım geceye akardı. Ne senin sevdana benim adım yazılmıştı, ne benim kaderime bir sevgili busesi. düşlemenin bile yasak olduğu senli sabahları yedeğime azık diye aldım ben can .. devriyelerin, apoletlerin, tel örgünün, yumruğun olduğu yere senin adın yakışmazdı.
Pusulası bir kez bile beni göstermeyecek gözlerini gözlerime, tercümesi bir ömür bana susmak olan iki ucu keskin hançer sözlerini yüreğime kazıdım. Yokluğuma rabtettiğim varlığına inat, sonu baştan uçurum bir sevdanın adı “yazık”a çıkmış zavallısı olduğumu kabul etmek için damarlarımdaki bütün seni boşaltmam gerekti. Haklıydın, benim yolum yâre çıkmazdı. Ve asla yüzünü güneşe dönemezdi kan çiçekleri..
Yürüdüm.. Bütün “e” hallerimi “den” haline çevirinceye dek yürüdüm.. Sana uzanan niyetlerimin külleri düştü gözbebeklerime.. her adımda biraz daha karanlık bulaştı sessizliğime. Her adımda biraz daha kan yürüdü parmak izime.
….
Ve şimdi sen bunca birikmişliğime ve kusulası kötücüllüğüme rağmen yaralarımı sarmaya çağırıyorsun. Çağırma can. Gel deme .. Sana düşmek kavgadan, senden düşmek hayattan düşmektir, biliyorsun ..
Canım yanıyor sevgili .. Aklıma düşende hasret kuşanıyorum her hazan. Gözlerim çakmaklanıyor yolların imkansızlığına .. Sana kavuşamadan kavuşuyor ruhum seni yaradana, O’ na seni sormak için sabırsızlanıyorum .. Ve dualar yeminlere bırakıyor yerini. Kan kusuyorum vakit daraldıkça. Yine de, ben de bir kalp sahibiyim. Umutlarımı kardelenlere emanet ediyorum ..
Can.. Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp ebedi yolun herhangi bir yerinde kalbine ulaştığı günü bekleyecek, ve bende sana kavuşamayan ne varsa sonsuza dek senin olarak yüreğine gömülecek .. Andolsun …
gitme desem; kalır mısın? benden gitme. şehrin tüm ışıklarını yakıp söndürme içimde. gerekli olduğun için değil; sevdiğim için kal. özleyeceğim için değil; özlediğim için kal.
okuma bunu… aşkdan söz ediyor bu şiir. sözcüklerin en tehlikelisinden. yalnızlıktan söz ediyor. okuma bunları… kimsesizlikten söz ediyor bu şiir. karanlıktan. ansızın çıkacak gibi durma içimde şaşırtma beni.
okuma bunu… sensizlikden söz ediyor bu şiir… okuma bunu… senden söz ediyor bu şiir… içimdeki karanlıktan ansızın geçip giden senden söz ediyor bu şiir… korkularımdan söz ediyor. okuma beni. sen beni okudukça. gelmeyen mektuplardan söz ediyor… içimdeki senle karşılaşınca neden şaşkınım… sana söylemeden kaç söz sildim yaşamımdan bilmiyorum bir sevdaya kaç şiir sığar.. okuma bunları bunlar benden söz ediyor… eksikliğimden hep bir yanımın kırık oluşundan söz ediyor… sen beni gördükçe ben karşındaki; ben gözlerine bakarkenki çaresizliğimden utanıyorum. arada gözlerini kapa. kapa ki bir anda olsa silineyim yaşamımdan… biten şarkılardan söz ediyorum sana geçmeyen yazlardan susma. devrik cümlelerin yalnızlığı gibi bırakma beni. sen benim, dilimin ucunda. söyleyemediğim sözcüğümsün. en sevdiğim sözcüğü tekrarlamaksın içimde.. tüm sözlerimi rehine bıraktım görebilmek için seni.. içimin kalabalığısın içime göçmen kuşlar gibi konuyorsun bir yanın tetikte.. kendimi zamana rehinliyorum aklımdan geçip gitme.. utanıpda insanlardan GİZLİ AĞLAMALARIMSIN..
Ölüm yanıma gel Benim için tek ol,gelen bir tek sen ol Nehirlerim donmuş, ve etrafımdaki gölgeler kalbimi iğrendiriyor.
Ölüm yanıma gel yanımda kal,sessiz ağlayışımı duy üzüntümün içine saklandım,üzüntüye mıhlandım. ve etrafımdaki acı dünyamı donduruyor. Dünyam soğuk…
Hayatta başarısız oldum. yıllardır feryat ettim. Zamanın içinde dondum.. geride kaldım.. Kederin sevinci tüm bulduğum… Kederin büyük sevinci!
hayatın gölgesinin arkasında kayıp umutlar acı çekiyor. Geceyi arıyorum sevgiyi bulacağımı umut ederek. Yaşamın kısa sonsuzluğunun sessizliği içine boğuldum. Gözyaşları doğru yoldan sapmış kalbimdeki boşlukları dolduruyor
Beni bağrına bas, zevkli rahatlık Eşsiz bir barışın olduğu bir dünya ver bana kalbimdeki umutsuz çığlığı dindir.
Ölüm yanıma gel Bu soğuk dünyadan bu boşluktan kurtar beni Hayat, beni öldürdün ve şimdi beni bu mutsuzluktan ayır beni
Hayatta ağlıyorum , hayattan uzakta uçuyorum bu duvarların içine düşmeyi seçtim. Büyük sevinç.. Kederin büyük sevinci!
Kaybolan masumiyet için göz yaşı dök İçimizde ki ağlayan terk edilmiş ruhlar için… Acıya teslim olan kalpler için… Geride kalmış yanlızlık için ağla.
Acının ve dünyanın kederinin farkına var Bu kabus gibi yerden öte bir yer düşün Gecenin içinde bize sevgi ve birlik veren bir yer Ölüm, yanıma gel ve bize hayat ver!
Bu acı dolu dünyanın yerine ölüm daha iyi Sevgiyi ver bana yada ölümü!
ÖğrendimSensiz yaşamayı da öğrendim en sonunda, Acılara kucak açmayı da, Evet zor oldu belki ama, Zamanın en iyi ilaç olduğunu da öğrendim.
Öğrendim ben de herkes gibi yenilmeyi, Karşılıksız sevilmenin bedelini, Zamana bırakmayı sevgileri ve, Zamanın sevgileri bitirdiğini de öğrendim.
Tutuklanmayı her aşkta, Ve sonra salıverilmeyi nedensiz, Her istediğinin olamayacağını, Olanların da olacak olanlardan farklılığını da öğrendim, Afların aslında daha ağır bir ceza olduğunu, Sonların başlangıç olduğunu da öğrendim.
Susmayı, susmanın en büyük intikam olduğunu, Konuşmanın bir işe yaramadığını da öğrendim, İzinsiz sevilemiyeceğini herşeye rağmen allah’a şükür edileceğini, Ne acı ki beni sevemeyeceğini senden öğrendim.
Geç olsa da asıl öğrenmem gerekeni de öğrendim ne mutlu bana, Karşılıksız allah’i sevecekmişsin kulu değil kulu asla ama asla…
Ayrılık çanları çalsa ansızın Elveda sevgilim diyecek misin? Önünde diz çöksem, gitme kal desem Bakmadan ardına gidecek misin?
Ayrı yönde akan ırmaklar gibi Dalından uçuşan yapraklar gibi Ümitsiz, çaresiz aşıklar gibi Kalbinden aşkımı silecek misin? Son ümidi yere serecek misin?
Kendini boş yere teselli edip Sevdadır nasılsa geçici deyip Yaşlı gözlerini gizlice silip Bakıp da yüzüme gülecek misin?
Parkın tozlu yollarında yalnız dolaşacaksın Mutsuz gökyüzünde bir-iki yıldız, ışık tutacak karanlığına Delikanlının biri uzanacak ellerine ansızın Çaresizliğine, yalnızlığına irkileceksin Ve daha sonra tarakta kalan saçlardan anlayacaksın ihtiyarladığını Dudaklarının pembeliği solacak Cilâsı çıkmış bir mobilya gibi eskiyecek güzelliğin Kahrolacaksın! Ve bir gün gelip, beni anlayacaksın. Oysa; vakit çoktan geçmiş olacak
Ama sen yine de sözlerime aldırma. Gözlerin zamansız ıslanmasın. Çünkü, artık çocuk değilsin Güneşin nereden doğduğunu bilirsin Başka bir İstanbul olmadığını bilirsin Ve seni nasıl sevdiğimi bilirsin Ama gitmek istiyorsan, yine de sen bilirsin…
Bu Nasıl Ayrılık
bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda gözlerin kal diyor, dudakların git. bakışın anahtar, ellerin kilit, gözlerin aç diyor, dudakların git.
ayrılık dönüşü olmayan bir nehir yalnızlık bomboş bir şehir. kaç sevda kül oldu böyle kimbilir, gözlerin kal diyor, dudakların git.
gidersem bir daha dönmeyeceğim, kalırsam kalbime yenileceğim. çözemedim seni delireceğim. gözlerin kal diyor diyor, dudakların git.
duvardan insin mi resimlerimiz, yabancı olsun mu isimlerimiz. ya deli dolu günlerimiz, anılar kal diyor, dudakların git.
bu roman da biter belki birazdan, ne aşklar yıkıldı gururdan nazdan. ağlıyor besteler yine hicazdan, şarkılar kal diyor, dudakların git…
Nankör
Hani ”pazara kadar” değil ”Mezara kadardı” aşkımız Gel gör ki ”Pazartesine” kadar bile sürmedi Senin gibi nankörden Başka ne beklenirdi
En güzel zaman konulu şiirler Zaman ile ilgili şiirler En güzel zaman şiirleri, zaman şiirleri
Sensiz zamana inat senli düşler
Güne doğmamış düşlerle başlıyorum,senli zamanları umut ederek. Sayıkladığım her kelimede senli harfler olan cümleler kurarak, Geçen her zamana seni sığdırmak zor değil aslında, Ama sensizliğe hasretini sığdırmak ağır geliyor. Kaç aşk boyu geliyor ki zaman avuçlarımda ? Kaç rüyaya seni sığdırıyorum uzayan gecelere inat.
Sensizliğime saklanıp sokulurken kuytuluklarıma, Hayat çok ıssız geliyor yokluğunda. Bahar düşüyor gözlerime, Üşüyorum sensiz, sessiz gözyaşlarım ürpertiyor beni. Kuytu köşelere sığınan sonbahar yaprakları düşüyor önüme. Bir yanımda yenilenen umutlar,diğer yanımda hüzünler üşüşüyor. Hayat yalınayak kalıyor bazen sensiz yollarda.
Yokluğunun hüküm sürdüğü gecelerin sabahında, Sen daha gözlerini açmadan güne, süren rüyalarının bir yerinden,aniden Süzülüvereceğim rüyalarına… Yokluğundan arta kalan ,yarına ait olan herşeyi Yakacağım gözlerinde. Senli zamana sımsıkı sarılacağım özlemle.
Senli düşler kurarken sensiz zamanlarda, Gözlerine yakıştıramıyorum hiç bir rengi, Hangi renk olsa ela gözlerin kadar yakmayacak beni. Hangi sevda olsa,sancılara sokmayacak beni senin sevdan kadar. İçim yanıyor bana her bakışında. Alıp başını her gidişinde bir tek gözlerin kalıyor düşlerimde. Sensiz zamana inat,senli düşler kuruyorum bitmeyen yokluğunda…
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. Iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin Fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşiyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacagız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? Içimden bir şey : belki diyor.
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen
Yıldızlara isimler verdim kendimce Biri hayal Biri gurbet Biri hasret Biri hep o güzel memlekettir memleket Sokaklarında büyüdüğüm seninle Buluştuğum gözlerinle O güzel memleket bir yıldıza adını verdi Akşamları göğe kaldır başını seyret Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir Belki resimler kaybolmamıştır Belki isimler unutulmamıştır Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü Bir yıldız göz kırpıyorsa Veya bir ışık kayıyorsa Benim kadehimdir şerefine kalkan Işıklara doğru Sana doğru Şiirler geliyor gökyüzünden Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden
Beni kimse görmedi Ben kimseye el sallamadım Seninle meşguldum Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım
Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum Hayallerimi uçurtma yaptım Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum Adını çağıracağım bir kimse de yok Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda Bir senin adın var aklımda Onu da söyleyemem Onu bağıramam özgürce Adını tutukladım beynimde salıvermek yok Havalandırma bile yasak Voltayı hayallerimde atacaksın Sen kimseye görünmeyeceksin
Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım Azraile satma beni Sana söylerim beni vermezsen ellere İsimleri itiraf ederim Bir konuşsam sarsılırsın
Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Meyhane beğen meyhanelerden Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları Sesim sesine ulaşmaz Aşk buna mı derler Kavuşulmazsa büyür Kavuşulursa erir
Ben seni seyrederdim Köşeden Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi Bizlerle pek oynamazdın Bir yakan toptu son oyunumuz Ellerin ellerimi yaktı Gözlerin gözbebeklerimi Bisikletimde kaldı sıcaklığın Bisikletim yok şimdi
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen Mutlu çocuk Nereye yolculuk bile demeden Gittin evlendin Seslenemedim Seni hiç görmedim Ben ölmedim Sen ölmedin Neredeydin bilemedim Bir tebrik de edemedim
Şimdi eski dostlara rastlıyorum Herbiri bir yerde Kimi okumuş kimi zengin Kimi mutlu Kimi bezgin
Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi Şiirler yazdım ona şarkılar oldu Bu kadeh onunla doldu Seni inattan soruyorum herkese Daha neler var bu şiir devam ederse
Bırakma hayallerimi Hayal güzelim Ben akşamcıyım Sen akşamsın Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim Bir özlemsin bitiremediğim Dün gibi herşey oysa Dün gibi ama Zamana şehir de dayanamamış Yıkılmış Sokaklar süklüm püklüm Ağaçlar büyümüş ve çürümüş Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar Sokaklarda maziyi arıyoruz Yanılıyoruz dostum Yanılıyoruz Zaman geldi biz ayrılıyoruz Ben sana alıştım hayat Darılırım gidersen Bir daha yüzüne bakmam Şerefsizim yanına bile gelmem
Bu şiir uzayacak Hayal güzelim Yorulduysan git Laf lafı Laf mısrayı açıyor Bende uyku yok Zaman azaldıkça Uykum kaçıyor Daha uzun kalmak ayakta Sanki daha uzun yaşamak gibi Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı Aldanmak mı yoksa hayallerim Ömür nedir Hayat nedir hayal nedir İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir Ben bilmem o da dünyada ben de Belki o sedir daha bir kıymetlidir Herşey izafi hayal sevgilim Güzel Çirkin İyi Kötü Uzun Kısa Ve daha neler neler Adına sıfat dediğin ya da nitelik Asıl olan Mutlakla birliktelik
Sazlıklarda bir kamış O kamış neye yaramış Diye sorma Kamış kamış olmuşsa mutlaka Birşeye yaramıştır Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır Palavra gayrısıdır Ben bıkmadım yaşamaktan Yaratan bıktırmasın Aşk ile yansın yüreğim Ayakkabım sıktırmasın
Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları
Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için Elyüz kan içinde elin oğlu şenli Bizi bize kırdırttın Güzeller güzeli Hayal şehrin hayal kızı Helal olsun sana Akan kanlar yoluna şerbettir senin
Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim Ötekiler ne oldu bilmem Biri emekli olmuş Öbürü elini tornaya kaptırmış Biri de terörist dediler En akıllısı manifaturacı, müteahhit Kapatmış hayal şehrin arsalarını Sonra önüne gelene satmış
Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi
Parasız mey satarım karşılığında muhabbet Ben sana hapsoldum müebbet Yine de diyorum kendime be adam haline şükret Ya idam olsaydı cezan Af da etmezdi devlet
Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin Ne işim varsa beni alıp bitirsin Sesler uzakta kaldı Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara Aklımı bırakıp Aşkımı bırakıp Bir de yakamı bıraksam Kurtulacağım Sana bir sepet çiçek yollayacağım İsimsiz Bir kucak şiir Bitimsiz
Ellerimde güller açmış Sabah çiğleri üzerinde Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır Çocukluğumun istüne Uyanmak ne de zordur okul varsa Sen uykularımı bölerdin Buğdaylı rüzgar kokusuyla Büyüdük herşeyi büyüttük Aşkı Hasreti Milleti Sen neredesin ey sevgili
Caner Mardin
Yüreğim Aşkına Susuz
Seyit Ahmet Uzun
Susuz kaldı yüreğim aşkına çöl oldu duygularım hani nicedir özlediğim sen bir bıçağın altında kanımı akıttım nemli toprağına dudaklarım kupkuru kalbim atmıyor sanki
aynaya baktım bugün alnımda kan aşkına hüküm giydim demiştim ama kalbim o kadar kirli ki girmek istemedin sanki nazlı bir kuş gibi penceremde süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini
ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine acır da bağışlarsın değil mi?
nice yüzler gördüm ki kanlı nice yüzler gördüm ki maskeli nice yüzler gördüm ki aşksız ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi yapmacıksız ve sade aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim. nefretleri eritiyorum sabah güneşinde kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı iki yüzlülükleri ve kibirleri sahtekarlık kokan ibadetlerimi sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum. al sevgili al boya beni aşkının sularına
Geldi pınar başına, Bir elinde güğümü. Çattı yay kaşlarını Görünce güldüğümü Bağlamıştı gönlümü Saçlarının düğümü Bilmiyordum bu örgü Acaba bir büğü mü? Sordum:”Nerdedir yerin? Nedir senin değerin? Yedi kral vurulmuş. Ne bu ceylan gözlerin? Hangisine varırsın Bu yedi ünlü erin? Şöyle dedi bakarak Göklere bakarak deri derin: Kralların taçları Beni bağlar büğü mü? Orduları açamaz Gönlümdeki düğümü Saraylar da süremem Dağlarda sürdüğümü Ve… Bin cihana değişmem Şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ…
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım adını söylemek istemiyorum Rüveyda dediğim zaman anla ki, senin için yürüyor kelimeler çığlığımın atardamarlarından
hangi yıldızdır bilmem, gözlerin kayar da üzerime Rüveyda önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime sonra açılır önümde ıstırab vadileri silik renkleriyle adımlarıma çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir hayalin bittiği menfeze doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda oysa Rüveyda baştan başa ben kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden bir anlatsam nasıl utandığımı bir doğrulsam eğrildiğim yerden ağarır tanyeri nilüferlerin alaca bir at koşar içimde ezer toynaklarıyla anılarımı
sular köpürmemeliydi Rüveyda kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin ben zehire alışkınım, şerbete değil rüyalar nefret eder avare duruşumdan kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş yargılamak için zeval kayıtlarını inkilap bekliyorum
hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin uzanır da gönlüme Rüveyda derinden bir ok saplanır bağrıma beynimi çağıran bir sese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
artık eskisi gibi bakamıyorsun göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin güneş bir ane gibi dururdu başucunda artık dokunamıyor kakülün bulutlara karalara bürünmüş saçlarında dolunay BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA
hangi ressamı vurur bilmem, endamın sarar da benliğimi ben beni tanımam kaldırımlarda kafesleri yutan kafese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına duydun mu orkideye dua eden birini bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda bu yapmacık bebekler gözyaşı akıtırken gülenler yok mu beni kahrediyor geceler boyu
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklarından öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda amansız bir ütopya üfleyen pencereler lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi önümde, haksızlığın hesaba çekildiği hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer arkamda, kare kare ömrümü belirleyen hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere kim giydirir başıma tacını nihayetin kim takar bileğime hürriyet künyesini karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı asırlardır köhne barınaklarda küflenen, çürüyen çığlıklarımı
at vuruldu içim paramparça Rüveyda gölgelerin ardına sakladım kusurumu sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin ben burda damla damla eriyip akıyorum yine de, çiğnetmem kimseye gururumu istenmediğim yeri sessizce terk ederim hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
sevgililer günü şiir, Sevgililer gününe özel Şiirler, 14 Şubat sevgililer günü şiir,
BENİ UNUTMA
Bir gun gelirde unuturmus insan En sevdigi hatiralari bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurdugu zaman Beni unutma Cunku ben her gece o saatlerde Seni yasar ve seni dusunurum Hayal icinde perisan yururum Sen de karanligin sustugu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gulusun Bir avuc su gibi icime, ey yar Senin de basinda o cilgin ruzgar Deli deli esiverirse bir gun Beni unutma Ben ayagimda carik, elimde asa Senin icin su yollara dusmusum Senelerce sonra sana donusum Bir mahser gunune de raslasa Beni unutma Hala duruyorsa yesil elbisen Onbir gun benim icin giy Saksidaki penbe karanfilde cig Ve bahcende yorgun bir kus gorursen Beni unutma Buyuk acilara tutustugum gun Cok uzaklarda da olsan yine gel Bu olurcesine sevdigine gel Ne olur Tanriya kavustugum gun Beni unutma.
Ümit Yaşar Oğuzcan
ROMANS
Kök olsam gövdem ol isterim seni Bir göl olsam gümüşten Yüce bir çam ol koru beni Usul uçan kartal olsam Sen, özlemli şarkım ol derim Bir yolcuyum yeryüzünde Hep gexerim izinde.
(Nicoloe Dragos)
İSTİYORUM GİDEYİM SEVDİĞİMLE
İstiyorum gideğim sevdiğimle. İstiyorum boş vereyim sonu ne olacak. İstiyorum düşünmeyeyim iyi mi kötü mü. İstiyorum bilmeyeyim beni seviyor mu? İstiyorum gideyim sevdiğimle.
(Bertold Brecht)
ADSIZ BİR ÇİÇEK
Rengini dunyaya ilk defa sunan Adsiz bir cicek gibi parliyorsa gozlerim Sevgilim Bana ‘sen bir sairsin’ dedigin zaman.
Yalniz sana yaziyorum bu siiri Istersen bir siir gibi okuma Cunku her yil yeniden yazacagim onu Sogukllar baslayince havalanip Millerce yol katettikten sonra Guneyi tadan bir kusun sevinciyle.
Ve yazmis olacagim bir de Her donemde her cagda Sevdanin kendine ozgu diliyle
Edip Cansever
Seviyorum Seni
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi
Ölebilirim genç yaşımda, En güzel şiirlerimi götürebilirim. Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda, Sevgilim, Seni bir akşam üstü düşündürebilirim.
(Özdemir Asaf)
YALIN
Her seven Sevilenin boy aynasıdır Sevmek Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
Seni Düşünmek
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum
Nazım Hikmet Ran
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerin kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum
bırakıp gittin beni bütün kapılarda bütün çöllerde tek başıma kodun şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim vardığım hiç bir yerde değildin sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği
bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden
başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç bana bakıp görmediğin için ben yokken içini çektiğin için
Ah gidemem Gidemem gayrı senden uzaklara sürgün edemem kendimi İçimde bir ülke gibisin her gün yeni toprakları keşfedilen Gözlerinin masumluğunu kirlettim Beni affet Ama gitme Kal iklimimde Kal ki yeniden bahara seninle kavuşsun hazanında olan ömrüm Ey yerimin Ey göğümün Ey güzelliğin Ey masumiyetin Ey kifayetsizliğimin Ey sahipsiz ruhumun Sahibi sevdam gitme
Biliyorum hoyrat bir yüreğin sahibi olduğumu Nasırlı bakışlarım nazenin tenini incittiği Kimsesiz bir isimsizim Ama bil ki aşktır aşım Katıksızdır dokunuşlarım Ama yaralıyım yaralarımdan sana sığınırım Merhem et bakışlarını bana Merhamet et kalbinde bana Devrik bir isyanım Cümlelerim sana doğru gelirken unutuyor imlasını
Ey yar Gitme Gidişle hüsranın karanlığında beni yalnız koyma Ama Gidiyorsun ya şimdi Bende gidiyorum Üzdüğü için seni dilim Kalbimi karanlıkta bırakıp gidiyorum
Kusura bakma sevgilim Senden sakladığım bir şeyi de itiraf edip de gidiyorum
Ben karanlıktan korkuyorum Işık hep açık yatıyorum Ama Sen geldin mi bütün korkularıma seninle beraber isyan ediyorum Ama Sen gidiyorsun ya Korkularım gidişinle isyan ediyorlar bana
Teninin rahiyasını düşünüyorum Gözlerinin ışığını usuma çakıyorum Karanlık düşlerden Seninle aydınlanıyorum Ama gidiyorsun ya
Git Bende olsam giderdim Kendim den İşte seninle beraber Bende senin yaptığını yapıyorum Gidiyorum Ardım sıra bir ceset bırakarak Bende gidiyorum
Bedenim yürüyecek Konuşacak Koklayacak Ağlayacak Ama Ben gidiyorum ya seninle
Ruhum Sana dair gün yüzü görmemiş lahzalarımla Masamda senden gelen mumlarla Bir tütsü sarhoşluğunda gidiyorum Ama biliyor musun? Gidişimin vuslatı sensin