Posts Tagged ‘beni’

Güneşimi Vurdular

Cuma, Haziran 22nd, 2012

dalgalar sırılsıklam, dökülmüş elleri kolları
yorgun argın, güneşi kıyıya sürüklüyorlar
kıran kırana vuruşuyor hüzün mavisi ışıkları
ıskalayan tüm kurşunlar onda karar kıldılar
çoktan gelmiş olmalıydı göğün ak kanatlıları
beni alıp götürmedi, neden bu sabah sular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

denize düşerken gördüm aldırmıyordu insanlar
bulutların arasından yuvarlandı koya
önce burna çarptı çığlık çığlığa kayalıklar
sonra can havliyle devrildi suya
ah…bayram etti cümle balıklar
ama bir gariplik var, hiç ağlamazdı kuşlar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

ışıktan öpücük konduruyor sahile sular
ellerim hatırassı, güneş bulaşıığı ellerim
abdest organlarımda hâlâ izi var
şafağın bitmesini boşuna beklemişim
gözlerime ne oldu, neden bir tuhaf oldular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

ne geceler atardım önüne, hepsini de yerdi
ayrılığı felaket, yanımdayken burnuma tüterdi
eyvah ki yalnız beni değil yıldızları da kırdılar
onlarsız yapamaz, bilirim, hep koynunda yatardı
geç oldu, hâlâ anlayamadım, saati niçin sordular?
Sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

tam alır yerinden yemiş kurşunu güneş
melekler her ahından bir cehennem yontarlar
güneş ki masum kadınların iffetine eş
göklerin maksadı ne ki kırılıyor gerdanlar
neden beni okşayan melekler uykudalar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular.

1992-96

Mustafa İslamoğlu

Vergi Haftası İle İlgili Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Vergi Haftası Şiirleri
Vergi Konulu Şiirler
Vergi Haftası Şiir

Vergi Borcu

Hükümetler verir ayar
Beni yaktı vergi borcu
Kanun çıkmış ceza koyar
Beni yaktı vergi borcu

Ödüyorum yetmez para
İçimdeki derin yara
Düşünürüm kara kara
Beni yaktı vergi borcu

Memur gelir laf anlamaz
Ceza keser hiç dinlemez
Derdi olmayan inlemez
Beni yaktı vergi borcu

Borcum borçtur, ceza büyük
Sırtımda var ağır bir yük
Bağrım, başım oyuk oyuk
Beni yaktı vergi borcu

Vatandaş hâlini sorun
Kangren olmuş yara, görün
Bu işe bir çözüm verin
Beni yaktı vergi borcu

Çobanoğlu sabır deyip
Dükkân gitti, işim kayıp
Böyle vergi almak ayıp
Beni yaktı vergi borcu

Şevki Çobanoğlu

************************************************** ****

Vergi verin

Derman olmaz laf yerine
Vergi verin, kaçırmayın
Hedef bulmaz gaf yerine
Vergi verin, kaçırmayın

Dış borçları silmek için
Yarınlara gülmek için
Aşı helal bilmek için
Vergi verin, kaçırmayın

Ele muhtaç işsizleri
Eve mahkum güçsüzleri
Düşünerek öksüzleri
Vergi verin, kaçırmayın

Vicdanları durdurmadan
Oyun,düzen kurdurmadan
Mazeretler uydurmadan
Vergi verin, kaçırmayın

Gelin canlar bir olalım
Malımızdan kir alalım
Cennetlere kurulalım
Vergi verin, kaçırmayın

Kral yoksa,taç neylesin
İman yoksa,hac neylesin
Malın çoksa, aç neylesin
Vergi verin, kaçırmayın

Yükü azalt ey devletim
Rahatlasın oy! milletim
Gürsel kapansın zilletim
Vergi verin, kaçırmayın

Gürsel Güveloğlu

************************************************** **

Dağa Taşa Vergi

Sayın Başbakan getirdi
Dağa vergi taşa vergi
Vatandaşını bitirdi
Sıra uçan kuşa vergi

Helal sana bakan ağa
Haber saldı sola sağa
Margarine zeytinyağa
Yemeklere aşa vergi

Hükümete doğdu güneş
Her şey hazır her şey beleş
İşçi kardeş memur kardeş
Öde paşa paşa vergi

Örtünme hiç yorganını
Tak boynuna urganını
Bağışlama organını
Ciğerlere başa vergi

Ne olur hiç sorma soru
Varsın olsun benzin sarı
Makyaj yapma sakın karı
Göz üstünde kaşa vergi

Bebeklerin mamasına
Gelinlerin kınasına
Şehitlerin anasına
Gözden akan yaşa vergi

Yanlış yola hiç sapmayın
Karınıza göz kırpmayın
Sakın ola seks yapmayın
Banyo ile duşa vergi

Saçlarımız kırlaşıyor
Bütçemiz çok darlaşıyor
Evlenmek de zorlaşıyor
Karı koca eşe vergi

Hayal oldu artık murat
Hiç kimsede gülmez surat
Sazını hiç çalma üstat
Piyanoda tuşa vergi

Hayat çok zor imiş meğer
İnsana hiç yokmuş değer
Nefes alacaksan eğer
Ağzındaki dişe vergi

Ülke düzelecek güya
Ne yapalım umut buya
Sakın görme gece rüya
Hayallere düşe vergi

Vergi vermek bizlere farz
Bunlar yetmez bir daha yaz
Elektik, su, doğalgaz
Yaza vergi kışa vergi

ALİ der; bu resmen çile
Bu bir kazık bu bir hile
Tuvalete gitmek bile
Ikınmaya çişe vergi.

Ali Dilki

Bugün Pazar

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bugün pazar…
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben…
Bahtiyarım…

Nazım Hikmet Ran

Turizm haftası şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Turizm Haftası İle İlgili Şiirler
Turizm Haftası Konulu şiirler
15-22 Nisan Turizm haftası Şiirleri
Turizm Şiirleri

Ülkemiz

Bu ülke bizim ülke,
Tertemiz olmalıyız.
Böyle yakışır Türk’e,
Ve böyle kalmalıyız.

Güler yüzlü milletiz,
Severiz misafiri.
Çok güçlü bir devletiz,
Koruruz turistleri.

Dünya bizi tanısın,
Tanısın ülkemizi.
Gittiği yerde ansın,
Dürüstlük ilkemizi.

Şanlıdır tarihimiz
Onurlu, guruluyuz,
Parlak istikbalimiz,
Uygarlık yolundayız.

Kasım KAPLAN

****************************************

Turizm’dir Mesleğim

Turizm’dir mesleğim,
Güleryüzdür görevim.
Gece gündüz çalışır,
Harekettir bereketim.

Uluslararasıdır hedefim.
Ama vatandaşımdır önceliğim,
Ayşe, Fatma, Hasan, Mustafa
Sizleride beklerim.

İşletmenin öz kişiliği,
Sevmektir mesleğini.
Yarınlardır geleceği,
Yine bekleriz derken.

Güzel anılarınızı bırakırken,
Hatırlanmak isteriz.
Size hoşçakalın derken.

*******************************************

Cennetim Türkiyem

Cennetim Türkiyem.
Doğu ayrı bir güzeldir,
Etsunlanmış gibidir, Van Kalesi,
Ortasında gölünün, AHTAMARA adası,
Gaziler diyan Antep,
Halil Ibrahim Sofrası,Balıklıgöl,
Tüm mevsimlerin bir arada yaşandığı Hakkâri,.
Zap suyundan geçilemese de
Bakir bir güzeldir Çölemerik.
Kapadokyada. ihlara vadisi,
Gözel bir rüyadır, Peri bacaları,
Toroslardan inilince Güneye
Akdeniz kucaklar bembeyaz suIarıyla,
Karadenizin HA UŞAKLARİNİ unuttum sanma!
Yeşilden başka renk tanımayan,
Finduklar, çaylar, hamsiler diyarı
Cennetim TÜRKİYEM

Münevver Erilmez

******************************************

Hayat Turizm

O gider
Sen seyredersin sadece..
Elini kaldırdığında durmaz dinlemez
geri dönüşlerin yoktur hep gidersin..
Mola veremez
camından baktığın kadardır gördüklerin
Birisi inmişse eğer
Belki en iyi yol arkadaşın
Belki sana uzak ama yine mekanı paylaştığın,
Bilirsin ki son görüş, son sözcükler, son bakışlardır..
Hep birileri iner,belki yüreğin gider
kalanlarla yetinir, yolun sonuna dek görmeye umarak geçer..
Geçer zaman..
Camdan güneş vurur bazen değerini bilmezsin, bunalır kaçmak istersin
Sonra bir fırtına çıkar
Kaçırdığın güneşe üzülürsün..
Belki yine görürüm umuduyla gözün gökyüzünde..
Yolculuğun seni boğsa da
Bunaltsa da
İnmek istesen de inemezsin..
Bilmelisin ki bitmeden yolculuk
Sen içindekileri bitirmemelisin..
Ömründür çıktığın yolculuk..
Her dakikanı ayrı güzel ayrı yaşa..
Bil ki her koltukta bir anın olacak..
her camda seni bir kez daha görmek isteyenler..
Gökyüzünde uğurladıkların…
Ömrün bu
Bildiğin gibi doyasıya yaşa…

Duygu İdemen

***************************************

Tarsus’un Çağlayanı

Gelir kıvrıla kıvrıla,
Artar yavrula yavrula,
Düşer savrula savrula,
Tarsus’un çağlayanı.

Akar devrile devrile,
İner çevrile çevrile,
Oyar sivrile sivrile,
Tarsus’un çağlayanı.

Üzeri aynadır kırılır,
Taht yapar kendi kurulur,
Bulanır bulanır durulur,
Tarsus’un çağlayanı.

Suyun hırslanıp dinişi,
Köpüğün köpüğe binişi,
Parsın merdivenden inişi,
Tarsus’un çağlayanı.

Gökten elene elene,
Yerden dolana dolana,
Sudur ki çıkmış törene,
Tarsus’un çağlayanı.

Behçet Kemal ÇAĞLAR

************************************

Yurt Türküsü

Güzel yurdum dağlarını,
Uzaktan göresim gelir.
Keskin esen yellerine,
Kendimi veresim gelir.

Gözümde tüter damların,
Sakız kokulu çamların,
Türkü söyler akşamların,
Bana kendi sesim gelir.

Su içtim kaynaklarından,
Gölgelerinde uyudum.
Kuşlarının söylediği
Şen türkülerle büyüdüm.

Ninniyle salladın beni,
Şefkatle kokladın beni,
Sevginle bağladın beni,
Güzel yurdum, güzel yurdum.

Vasfi Mahir KOCATÜRK

19 Mayıs Bayramı şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

19 Mayıs Bayramı şiirleri
19 Mayıs Şiirleri
19 Mayıs Bayramı ile ilgili şiirler
19 mayıs Atatürk’ü anma ve spor bayramı şiirleri


19 Mayıs Bayramı şiirleri

19 Mayıs

Bugün 19 Mayıs
Gençlik bayramı var
Bugün samsun ufkundan
Yeni bir güneş doğar

Karanlığa gömülmüş
Vatana nur oldu o
Yas bağlayan ruhlara
Yüreklere doldu o

O bir yaman volkandı
Baş buğdu kahramandı
Bu günü kuran odur
Yurdu kurtaran odur

Bugün 19 Mayıs
Gençlik bayramı var
Bugün samsun ufkundan
Yeni bir güneş doğar

BEKİR DORUK

ŞU SONSUZ KOŞU

Samsun’a ayak basmış Kahraman bugün,
Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda
Davul zurna sesinde şahlanır düğün,
Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.

Ata’nın rüyasına gelincikler sun,
Emek bahçelerinin güzel gülünü…
Biz sonsuz bir sabahtayız… O uyusun,
Sevincimiz coşturur O’nun gönlünü.

Nasıl çıkmış bir sabah Samsun’dan yola,
Dağlardan dağlara o zafer türküsü,
Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola,
Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.

Al bayrağın Ankara Kalesi’nde hür,
Dalgalanmakta altın bir çağa doğru,
Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür,
Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.

On dokuz Mayıs’ın hür başına çelenk,
Kiraz mevsimi, gençlik ay’ı, gül ay’ı,
Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk,
Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.

Ceyhun Atuf KANSU

19 MAYIS

19 Mayıs günü,
Yaşıyor kalbimizde,
Atatürk güneş gibi,
Her zaman içimizde.

Tembellik yasak bize,
Parolamız ileri,
Dünyaya örnek olsun,
Çalışkan Türk gençleri.

Ülkü verir, hız verir.
Bize 19 Mayıs.
Yurdumuzu kurtaran,
Ata’yı unutmayız.

Tembellik yasak bize,
Parolamız ileri,
Dünyaya örnek olsun,
Çalışkan TÜRK GENÇLERİ

F. ELMALI

ATATÜRK’TEN SON MEKTUP

Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş “yıl 1919, Mayısın 19’u” diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.

Mustafa Kemal’i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,

Mustafa Kemal’i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,

Mustafa Kemal’i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.

Mustafa Kemal’i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.

Mustafa Kemal’i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç
ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek
dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız
gülen,

Mustafa Kemal’i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,
yeter,

Mustafa Kemal’i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Halim Yağcıoğlu

Yokluğuna Doyamadım / Varlığında Öldür Beni

Cuma, Haziran 22nd, 2012

“ Sen sustukça tenhalarda,
Yirmi dokuz harf, iki yürek
Bilmediğin kalabalıklara seni anlatacağım “
Kapat tüm kapılarını.
Sadece dinle,
En sevdiğimiz şarkı radyoda çalınıyor bak..
Uzaklığına inat
Sen ellerini uzat bana
Gözlerini kapat kirpiklerime.
Saçlarını bırak yüreğime.
Ve sokul nefesimin sen kokan nefesine.
Kelimeler bir şiire başlamışken
Yüreklerimiz
Sevdanın raksına dursun.
Suskunluğuna doyamadım sevgili.
Varlığında öldür beni.
Seni anlattığım yerden sor bilmediklerimi
Anlatma beni.
Yorma kendini.
Sen sustukça,
Ben sustuğun yerde yüreklendiririm harflerimi.
Seni anlatabildiğim kadar yaşatırım cesedimi.
Seni anlatamadığım gün,
Sonsuzluğa bağışlarım yufka gençliğimi.
Adının harfleri and olsun ki,
Gövdemin en körpe yerinden koparırım yaralarımı.
Sen beni suskunluğuna bahşet yeter ki,
Sustuğunda bıraktığın her boşluktan
Ben bir hayatı bağışlarım sevda gözeneklerine.
Sustuğun yerde,
İçime bir başka çekiyorum seni sevgili.
Adının tüm harfleri ıslak dudaklarımda.
Şiirlerim sevdanda ıslanmayı bekliyor
Mürekkebimin en taze yerinde.
“ Beni sesinin yokluğuna alıştıran yüreğine “
Seni sensiz de yaşatabilecek kadar güçlü yüreğime “
İsmail Sarıgene

alıntı

deme can! demlen ..dinle..dinlen ..din, ey can!..

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sana anlattıklarım.. sustuklarımdır..
Yüzde ısrar etme
doksan da olur ..!
İnsan dediğin noksan da olur ..!
” Bir ben varım deme ”
yoksan da olur ..!
dinlemedin beni..dinlenmedin..dinemedin..

Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen,
Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor..
bak,gördün mü..anlatamadıklarım,neleri haykırdı ?

alıntı

Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Seçtiğim şiirlerden diğeri.. Bakalım beğencek misiniz? Kulak tıkayabilirsiniz..

Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

Nazım Hikmet

Özgürlüğe Doğru

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bırakıyor ardından belalara beni
Tedbirim öldü gövdemin binası geçti

Göğsümde ince gergin çelik bağcık
Tenimi bastıran içerilere

Bağırıyor leylaklarım ağlıyor ağlıyor duvarlar
Çatlayacak gibi susuz düzgün ve biçimli sanatlar

Çocuk yığılıyor kalp kalp üstüne konuyor
Bir baba damarı vuruyor sökülen nabzım

Şimdi batar birkaç nesil azdıran bozgun
Simsiyah aklım ve beyaz bir nokta kalbim

Kader akışı alkışlanıyor her kârım
Nazlı buluş git git kabarıyor dalgalar

Çare yok gür gür bağıracağım yoksa bu sefil
İsyan yüklü gemi zor kayalıklarında gönlün

Harp. Ezilen etim söğülen köpekliğin için değil
Güzel ölçülü zulmetmeden yeterince öldürüşüm

Harp geliyor bir güzel bilendin mi kardeşim
Binlerce cilt tutuyor kılıçların hançerin

I believe in you believe in we believe in
In la ilahe illallah la ilahe illallah

Şimdi halk yüceldin guslet suyun götürmesiyle kuşan
Yüzün kolların ateş yakmaz başın ince ayakların

Dünya bir konak bir konuk ölümsüz hayat içre
Geçildikçe hor öpüldükçe soyunur şehvete

Şehvet ahırı değil yeryüzü
Domuz ahırı değil yer toprak

İki bakışımın arasında bulduğun toprak
Dört köşe duvarlar siyah örtü ve göç sesleri

Kapanıyorum kabul et öyle buyur
Bin açılı örtüye daha sar beni

Bin yıl bin daha
Dursam kapında

Sayısız perdeden bir perdecik kalksın için
Başım yüzüm kızarır haddim olmaz aslında

Sakin ve gövdemin mızraklarını döken bir geliş
Vara gele ancak birkaç ağaç alıyor göğsüm

Sakin ve daha sakin mızraklarım dökülsün daha
Aniden çıkıp havlayan köpekte emanet bugün

Binbir helak ve Allah selamıyla girilen ovada
Bir dağ gibi diz çök kendine ırmak ol tut tut bırak yıldırımları

Sakin daha sakin kımıltı yok bakışında
Bırak toprak altında göl olsun gözyaşın

Bir çeşit isyandın gönül ağlaması ilacın
Destur. Nice uzlet makamından geçersin şimdi

Şimdi çağırıyor o güzel aşka beni yalvarıyor beni
Duruyorum ve çeşit çeşit ölüm omuzumun binileri

Bu ova cennet olmalı sayımızca bir cennet safı
Bu çukur ateş olmalı sayımızca bir cehennem safı

Ya bu yol. Ayağın sahibi gövdeden habersiz yürüdüğü
Gövdenin ayağa merbut ayağa dönük ayak kesildiği

Sen gönlünü yukarıya bil

Bir dağ nasıl söylerse öyle söyle
Bir dağ nasıl inlerse başla öyle

Ey zarif sen de ata yoluna meylettin
Korkarım binbir belaya dayanmaz sıkletin

Cahit ZARİFOĞLU

Şiir ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Şiir Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman
Bahattin Koç
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahattin KARAKOÇ

Baba Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar Günü İle İlgili Şiirler,Babalar İçin Şiirler,
Babalar Günü Şiirleri

20 Haziran Babalar Günü Şiirleri

Bir babanın dilinden

Baba olmak dağ gibi
Baba olmak gönlü saray gibi
Baba olmak her derde şifa gibi
Baba olmak bir rüya gibi

Baba olmak değildir cismi
Baba olmak değildir resmi
Duyulunca evde ismi
Kucağına atlamalı çocukların her birisini

Baba rahmet
Baba merhamet
Baba aş baba ekmek
Babaya düşer çile çekmek

Baba koruyucu
Baba kollayıcı
Baba dert baba acı
Baba tüm dertlerin tek ilacı

Baba huzur
Baba bereket
Baba eli nasırlı
Babanın kalbi yumuşak

Güngör Celep


Baba

Sığmazsın bilirim bir kaç mısraya,
Anlatmak isterim seni dünyaya,
Acelen neydik uçtun şemaya,
Mezarının başında ağlarım baba,

Gururu sevgiyi senden öğrendim,
Mis gibi kokunu özledim baba,
Bu kadar genç yaş da ölmemeliydin,
Hasretin ciğerimi deliyor baba,

Bu kadar acıya nasıl dayandın,
Sabırlı olmayı öğrettin baba,
Bu koca dünyaya neden sığmadın,
Geride bıraktın bizleri baba,

Hastane yolları kaderin oldu,
Yanında biz varız üzülme baba,
O kanser illeti ecelin oldu,
Mevla dan ümitler kesilmez baba,

Sen gittin kimsemiz kalmadı şimdi,
Bizi terk etmeye hakkın yok baba,
Dostum dediklerin düşmandır şimdi,
İyi ki namerdi görmedin baba,

Ağlarım gizlice sensiz günlerde,
Faydasız bilirim ağlamak baba,
Yaşamak isterdin sende bizlerle,
Sensizken mutsuzuz inan ki baba,

Sigaran elinde kaşların çatık,
Nasılda sevdiğini gizlerdin baba,
Bir dilim ekmeğe soğanı katık,
Çayı da çok fazla severdin baba,


Baba

Sevgisiz çıkarsan hayat yoluna
Dünyada tek başına kalırsın baba
Unutma ki bizler hep biriz
Birlikten güç doğarmış baba

Karanlık yüreğinin efendisi olmuş
Bizi karanlığa neden sokarsın baba
Yüreğin korkuyla beslenir olmuş
Bizi neden korkutursun baba

Neden bu şiddet bu celal
Biz sana ne yaptık ki baba
Her zaman kanımız sana helal
Bizi neden yaraladın ki baba

Bunca yıl umutla bekledik
Umutlarımız acıyla söndü baba
Ufacık gülüşüne bile sevinirdik
Artık bize gülmez oldun baba

Baba şefkati nedir bilmez misin
Bunu neden bize çok görürsün baba
Dayanışma nedir bilmez misin
Neden hiç yanımızda değilsin baba

Baba olmaya hiç çalışmadın
Aldırış bile etmedin baba
Sende alıp başını gidersen bir gün
Kin nefret ayırmasın bizi baba

Tanju Göçmen

Dünyanın En Güzel Babası

Sensin,beni gezdiren,
Parka götüren.
Şakalar yapan,
Sensin,benim canım babacığım.

Beni güldüren,
Bize dondurma alan,
Bizi seven,
Sensin,benim canım babacığım.

Küçüklüğümde şakalar yapan,
Gıdıklayan.
Güldüren
Sensin,benim canım babacığım.

Sümeyye Bezgin

Babalar günüyle ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar günü şiirleri, babalar günü ile ilgili şiirler

sığmazsın bilirim bir kaç mısraya,
anlatmak isterim seni dünyaya,
acelen neydiki uçtun semaya,
mezarının başında ağlarım baba,

gururu sevgiyi senden öğrendim,
mis gibi kokunu özledim baba,
bu kadar genç yaşda ölmemeliydin,
hasretin ciğerimi deliyor baba,

bu kadar acıya nasıl dayandın,
sabırlı olmayı öğrettin baba,
bu koca dünyaya neden sığmadın,
geride bıraktın bizleri baba,

hastane yolları kaderin oldu,
yanında biz varız üzülme baba,
o kanser illeti ecelin oldu,
mevladan ümitler kesilmez baba,

sen gittin kimsemiz kalmadı şimdi,
bizi terketmeye hakkın yok baba,
dostum dediklerin düşmandır şimdi,
iyiki namerdi görmedin baba,

ağlarım gizlice sensiz günlerde,
faydasız bilirim ağlamak baba,
yaşamak isterdin sende bizlerle,
sensizken mutsuzuz inanki baba,

sigaran elinde kaşların çatık,
nasılda sevdiğini gizlerdin baba,
bir dilim ekmeğe soğanı katık,
çayıda çok fazla severdin baba,

Şenol Mersin

Babama

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

O küçük kıza götür beni baba
Götür bir daha gelmeyeyim…

Tut ellerimden baba tut
Uçurumun kenarındayım…
itildim, düştüm düşeceğim!

Baba yüreğim alazlarda
yandı! yanıyor!

Sevda çöl dedin… dikkat et dedin
Bir an için unuttum bana, sevdim
Şimdi çöl ortasında yalnızlığımla susuyorum mutluluğa

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

Acılar şımartmasın beni artık
sen şımart!

Uzaktaki hayallerimide al
Beni sallayarak uyut
Hayallerimden bir oyuncak yapıp
Başucumda tut
Kayıp giden tüm hayallerimi tut baba!

Olmayan hayallerin gölgesinde ağlamaktan yoruldum
Çocukluk düşlerimi özledim

Götür baba
Beni çocukluğuma götür


Babalar Günü

Bizimde günümüz varımış meğer,
Babalık duygusu dünyaya değer,
Katlanır herşeye buynunu eğer.
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Hiçbir zaman öne çıkmadı kendi,
Yuvası uğruna ömrü tükendi.
Her türlü güçlüğü alt edip yendi,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Ademden bu yana ata dediler,
Ufacık kusura hata dediler.
Sevgimize bile, kota dediler,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Başında kasketi sekiz köşeli,
Çoğu üzgün gezer,bazan neşeli.
Geçim denen derde düştü düşeli
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Baba şefkatinde yoktur hilesi,
Çalışır çabalar,bitmez çilesi.
Tek amacı doldurmaktır filesi,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Yuvaların, tutan orta direği,
Yorulsada sevgi dolu yüreği.
Nasırlı elleri tunçtan bileği,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Yarın dede,bu günlerin babası,
Evladı içindir bütün çabası.
Her şeyden az alır,yükün cabası,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

Kalem tutan eller,kürekte tutar,
Bildirmez kimseye,içine atar.
Gün olur aç,susuz,çıplakta yatar,
Kutlu olsun bu günümüz babalar.

ÖZDEMİR der babalara saygım var,
Endişem var gelecekten kaygım var.
Birgün değil,her daima duygum var,
Kutlu olsun bu günümüz babalar

Babalar İle İlgili Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar İle İlgili Şiir
Babalar İle İlgili Şiirler
Baba Şiirleri

Bir Babanın Dilinden

Baba olmak, dağ gibi
Baba olmak, gönlü saray gibi
Baba olmak, her derde şifa gibi
Baba olmak, bir rüya gibi

Baba olmak, değildir cismi
Baba olmak, değildir resmi
Duyulunca, evde ismi
Kucağına atlamal,ı çocukların her birisi

Baba rahmet
Baba merhamet
Baba aş, baba ekmek
Babaya düşer, çile çekmek

Baba koruyucu
Baba kollayıcı
Baba dert, baba acı
Baba tüm dertlerin tek ilacı

Baba huzur
Baba bereket
Baba eli nasırlı
Babanın kalbi yumuşak

Hikmet Baba

Hikmet baba Hikmet baba
Bu ne hiddet himmet baba
Yıllardır bu can feda sana
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Sen konuştun ben hep sustum
Yedin içtin hep kan kustun
Sen vurdukça ben hep pustum
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Kemer sıktım inandım sana
Katık; bir bardak çay bir sigara
Sabrım taştı taşacak ha
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Bu düşmanlık neden bana
Kafirlik mi var soyunda
Bıçak kemiğe dayandı ha
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Kutsal saydım memleketi
Hem vatanı hem milleti
Düşünmedim ihaneti
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba


Baba

Sevgisiz çıkarsan hayat yoluna
Dünyada tek başına kalırsın baba
Unutma ki bizler hep biriz
Birlikten güç doğarmış baba

Karanlık yüreğinin efendisi olmuş
Bizi karanlığa neden sokarsın baba
Yüreğin korkuyla beslenir olmuş
Bizi neden korkutursun baba

Neden bu şiddet bu celal
Biz sana ne yaptık ki baba
Her zaman kanımız sana helal
Bizi neden yaraladın ki baba

Bunca yıl umutla bekledik
Umutlarımız acıyla söndü baba
Ufacık gülüşüne bile sevinirdik
Artık bize gülmez oldun baba

Baba şefkati nedir bilmez misin
Bunu neden bize çok görürsün baba
Dayanışma nedir bilmez misin
Neden hiç yanımızda değilsin baba

Baba olmaya hiç çalışmadın
Aldırış bile etmedin baba
Sende alıp başını gidersen bir gün
Kin nefret ayırmasın bizi baba

Hastahane içinde

Hastahane içinde
Cadı kazanı.
Kaynar ha baba
Kaynar ha baba
Kaynar ha baba.

Hastahane içinde
Hasret ocağı
Tüter ha baba,
Tüter ha baba,
Tüter ha baba.

Hastahane içinde
Acı çomağı,
Batar ha baba,
Batar ha baba,
Batar ha baba.

Hastahane içinde
Bir günah yumağı,
Allah de baba
Allah de baba
Allah de baba.

Hastahane içinde
Sabır duası, şükür duası
Dile ha baba,
Dile ha baba,
Dile ha baba.

Hastahane içinde
Sen benden dertli, ben senden dertli
Dert çok ha baba,
Dert çok ha baba
Dert çok ha baba.

Hastahane içinde
Bir kimsesizlik, bir yokluk
Tövbe de baba,
Tövbe de baba
Tövbe de baba.

Hastahane içinde
Gözyaşları acı bir çeşme,
Akar ha baba,
Akar ha baba,
Akar ha baba.

Hastahane içinde
Çok deli dumrul eli sopalı.
Sallar ha baba
Sallar ha baba
Sallar ha baba.

Hastahane içinde
Kutlu Ozan’da kalem
Yazar ha baba
Yazar ha baba
Yazar ha baba.

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

O küçük kıza götür beni baba
Götür bir daha gelmeyeyim…

Tut ellerimden baba tut
Uçurumun kenarındayım…
İtildim, düştüm düşeceğim!

Baba yüreğim alazlarda
Yandı! yanıyor!

Sevda çöl dedin… dikkat et dedin
Bir an için unuttum bana, sevdim
Şimdi çöl ortasında yalnızlığımla susuyorum mutluluğa

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

Acılar şımartmasın beni artık
Sen şımart!

Uzaktaki hayaller…

Tut Yüreğimden Ustam ..

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ustam!
Aklım firarda.
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sukut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin.

Ustam,
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden.

Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.

Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne

Müthişşşş yaaaaaaa
SERKAN UÇAR

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

Cuma, Haziran 22nd, 2012

“Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya. Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca”
Böyle başladı ruhumun öyküsü…
Ne zaman gördüm seni? Ne zaman baktın bana?
işte o gün bu gündür anladım.
Nasıl da gülümsermiş. Nasıl da “sen de bizdensin…” dermiş.
Nasıl da dertleri unuttururmuş meğer hayat.
Bir gün bana sevgiyi anlatsalar anlamazdım. Hatta inanmazdım.
Olmayacak kadar uzaktı bana çünkü.
Tutunamayacağım kadar uzak. Büyüyemeyen bir gönül ve onun ardına saklanan aşk.
İçim öylesine kapalıydı, bilmeceydi.
Birbirlerine bu kadar yakın ama bir o kadar kopuk olabilir mi? Gönülle aşk…
Kopuktu benim işte. Düğüm kaldırmaz bir kopukluk. Yama yapılmaz bir açıklık.
Sevdasızlık her yanımdaydı. Kaçışlar esas oğlandı.
Umut uvertür olarak bile sahne almıyordu.
Hayat ise derin bir uykuda, gözlerini kaybetmiş gibiydi, beni mi görecekti?
Ancak ne olduysa oldu, sen çıkageldin.
Poyrazı mı yoksa lodosu mu aldın ardına?
Olsa olsa ada poyrazıdır ardındaki
Zira bu kadar şiddetli bir giriş yapamazdın hayatıma.
Acımasız pike.
İlk önceleri umursamadım.
Geldiği gibi gider melankolime sığındım hemen.
Bir korku, anlaşılmaz bir kaçış, beni böyle düşünmeye sürüklüyordu.
Yoksa, sevip, doyasıya sevilmeyi hangi insan istemez.
Ben bu korkularla haşır neşir olurken sen boş durmuyor adeta ruhumun temellerini atıyormuşsun.
Anlayamadım.
Çıkagelmenin ardında, nereden geldiği belli olmayan, o derin fakat ruhumu ehlileştiren bakışlarını kilitledin gözlerimin umursamaz köşelerine. Hatta inanmaz kuytularına.
Ya kalbime verdiğin geçici olmayan hasar?
Tabela bile asmadın “Verdiğim geçici olmayan hasar için affet” diye.
Her gece kalp sızlamalarıyla koyuyorum başımı yastığa. Sonra da göz kapaklarımla amansız bir mücadeleye tutuşuyorum.
Onlar diyor ki; “kapanmayacağım”,
Bense; “kapanın artık” demekten helak oluyorum.
Nefesim beni terk etmiş, seni solur olmuş zaten.
Nefessizim.
Bedenim hareketsiz.
Dokunmalarını beklercesine mahzun.
Dilim susmuş, adından başka bir kelime yokmuşçasına.
O çok şikayetçi olduğum hayat ise bıyık altından gülümsüyor, sevimli olma çabaları içinde.
Şimdilerde bana “ben sana söylemiştim” demelerde.
“Bendensin” derken ciddiymiş hani.
Gerçekten de ondan oldum artık.
Böyle şeylerden sürekli şikayet eden ben artık edemez durumlardayım.
Elim ayağım kesilmiş, beni terk etmişler sanki.
Beynim kalbimin oyununa gelmiş ve uzun süreli beraberlik yaşamaya başlamışlar adeta.
Sen böyle süzüldün ruhuma işte.
Ne bir haber ne de bir uyarı.
Fütursuzca geldin, sana has tavrınla.
Korkak hatta kaçışlara kapılmış ruhumu alt üst ettin.
Olsun.
Olsun ki seni yaşıyor,
Olsun ki bedenime söz geçiremiyor ruhum.
Geldin ve dedin ki;
“Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya.
Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca”
Tüm korkaklığıma ve kaçmalarıma karşın;
Nasıl yaşamam seninle?
Nasıl yaşlanmam?
Nasıl kaybolmam ruhunda?
Söyle nasıl..

Alıntı

Gece Nöbeti ; Murathan Mungan

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Gece Nöbeti

Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..

Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..

Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..

Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
İyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..

Murathan Mungan

Gözlerimden Çok Yaramı Sevdim…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri… Yeryüzüne gönül indiremez onlar… Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar…Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez…Gönüllü sürgündür onlar…Gizliden gizliye hissederler bunu…Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere…Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir…Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri…Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını…
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden…Yorulur kendisini anlatamamaktan…Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir…Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır…O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır…İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır…İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer…Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık…Kaybolmuşluğa çok yakındır…Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır…Daha az acı çekiyordur artık…Ama daha mutsuzdur eskisinden….Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden…
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü…Kaybolmuşluğa yakındım…İçimdeki acı hızla eksiliyordu…Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi…Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi…Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi…Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı…
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil….Gerçekten değil…Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor….Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor…
Konuşmaya susamıştık…Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye…Oysa böyle bir şey yoktu…Hep buradaydık…Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde…O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde…Hep o soluksuz kaldığımız yerde…Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde…
Belki aynı gece,belki yıllar boyunca konuştuğumuz yerden bana geldik…susuz ve yorgun…Yaşamaya köpekler gibi aç,ama ölüme dünden razı…
Bana geldik…Belki içimizdeki acıyı avutur,koptuğumuz ışığı ikna eder,biraz olsun hiç yaşamamış,hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapar,içimizden bir ömür çalar,yitirdiğimiz ve anlayamadığımız ne varsa uzakta bırakır,buradan,bu hayattan yolumuza devam ederiz,sanmaya geldik…
İçtik,şımardık,ağladık,hayatı özledik,çığlık attık;ardımızda bıraktığımız ve bir kez olsun sahiden dönüp bakmadığımız onca kırıl kalp,onca vazgeçiş,onca erteleyiş,onca unutuş bir gecede bağışlanır sandık…
Ama olmadı…Bunu ilk ve son kez sevişirken anladık…Birbirimizin çıplak bedenlerine dokunduğumuzda…Aynı anda,belki de peş peşe,derinden,çok derinden öksüz kalan bir çocuk gibi kesik kesik ağlamaya başladık…Engel olmaya çalışsak da,yine de kahredici bir hoşluğu vardı bu ağlayışın içimizde…Bu hayatta sevgili olarak birlikte gidecek bir yerimiz yoktu…Geçmişimiz bizi geri çağırıyordu…Gidecek bir yerimiz yoktu,ama kaybolmamıştık…Bu yüzden kahredici bir boşluğu vardı göz yaşlarımızın…
Sonra sabah oldu…Sonra acı ve özlemin yerini utangaç bir boşluk aldı…Bütün o eksik hazların yerini derin bir suçluluk duygusu aldı…
Sonra o gitti,yaramda hiç unutamayacağım bir ürperti bırakarak gitti…Yaram ki,kimse onun kadar beni anlayamaz,yaram ki onun kadar kimse beni sevemez…Gözlerimden çok içimdeki yaramı sevdim ben…Çünkü ondan başka kimse bana beni gösteremedi…Herkese,ama herkese yalan söyledim,ama bir tek o biliyordu hepsini…Bir tek o gördü beni kendimi aldatırken…Onu unutmaya çok çalıştım…Yok saymaya…Hayat diye içine girmediğim akvaryum kalmadı…Her mevsim mutluluk modaydı…O akvaryumların içinde mutluymuşum gibi yaptım…Yaramı unutup herkes ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım…Akvaryumun içinde,herkes gibi camların dışında bir yeri özledim…Bana ait olmayan bir hayatta,hiçbir ortak yanım olmayan insanlarla akvaryumun dışını özledim…Yaramı unutup,neyi özlediklerini bilmeyen insanların özleyişlerini sevdim…Bilmiyorum,belki bunu da kendi yaramı unutmak içim yaptım hep…Anladım ki,nereye gitsem sonunda yarama dönüyorum…Ne yapsam,ne etsem döndüğüm tek yer yine o eski kalbim…Bütün o oyunlardan bana kalan o eski yadigar…Ne kadar sevse de insan,tükenip,yorulduğu bir saat var…Herkesin bencil bir ömrü var…İşte en çok o zaman hatırlarım o eski kalbimi,onca insana kendimden öç alırcasına dağıttığım kalbimi,çok sevdiğim bir yabancı gibi hatırlarım…Mahcup bir özlemle çağırırım onu dağıttığım yerlerden;hayatlardan,yorgun ve bencil sevgilerden… Utanarak…Sanki kendi kalbimi geri çağırmak bir suçmuş gibi çağırırım…Güzellik ve soyluluk saklıdır o kalpte…Kalbimdeki kimsesiz kalmış güzelliğe ve soyluluğa vurgunumdur ben…Onu her arzulayışımda karşıma Tanrı çıkar…Beni böyle eksik,böyle yarım,böyle susuz,böyle bir başına O bırakmıştır…Tanrı vardır ve benim bu sonsuz susuzluğum ondandır…
Bu susuzluğu hissettiğim andan beridir hayattan korkmamayı öğrendim…Kime dokunsam Tanrı’ya sonsuz bir yakarış;kime dokunsam o büyük kopuşun sancısıydı;kime dokunsam kendimdeki ilk ağrıya dokunuş gibiydi…Kime dokunsam eksik,ve yanlış bir Tanrı’ya dokunmak gibiydi…
Tanrı’yı unutmak,içimdeki aşkı unutmak gibidir bazen…Böyle zamanlarda kalkıp giden her şeyin peşine takılırım…Bütün zamanların,bütün trenlerin,bütün vaatlerin ve hızların arkasından giderim…Farklı olmak adına,kendim olmak adına,herkes gibi olmak adına koşarım giden her şeyin ardından…İçimdeki Tanrı’yı,içimdeki aşkı soluksuz,kimsesiz bırakarak koşarak giderim her şeyin ardından…Kendimi hatırlamamak için her anımı,her dakikamı tıka basa bu hayatla doldururum…içimdeki aşkı,içimdeki susuzluğu unutabilmek için bir projeye,bir yaz boz tahtasına dönüştürürüm kendimi…Her yerde ve herkesle olmak için kendimi boşlukta bir yerde yeniden yaratmaya çalışırım…Herkesle ve her yerde olmak için,beni her yere bir an önce yetişmek için,kendime bana ait olmayan bir kalp,bir yüz alıp kimsenin bilmediği,uğramadığı bir boşluğa yerleşirim…Herkes ve her şey olmaz için,beni çağırdıkları her yerde olmak için bu boşlukta yaşadım kimsesiz,bu boşlukta yüzüme çarpan kapılar,bu boşlukta hızlandıkça geciktiğim,bu boşlukta çırpındıkça yitirdiğim her şey bana aşksız geçen yıllarımı hatırlatır…Bana Tanrı’sız ömrümü,yüzümden yoksun geçen anlarımı hatırlatır…Böyle zamanlarda defalarca çiğneyip geçerim kendimi…Verdiğim sözleri,ettiğim yeminleri…Atarım kendimi herkesin ortasına…Gizlerimi atarım hoyrat gözlerin önüne…Önce ben başlarım kendimi yağmalamaya…O güvenmediğim hayatı ve zamanı yanıma alarak gizlediğim ne varsa ortaya dökerek…Öç alırcasına kendimden…Dökerim her şeyi ortaya…Herkesin kendinden kurtulmak için kışkırttığı yurtsuz ve kimsesiz bir gece için…
Böylesi gecelerde herkes o eski yarasına haksızlık etmiştir;böylesi gecelerin sabahında herkes ezbere ve çabuk çabuk konuşur ve kimse kimsenin gözlerine korkusuzca bakmaz…Herkes bir an önce,eksik ve yanlış da olsa bir gece önceki ömrüne dönmek ister…Herkes susuz bıraktığı o eski kalbine dönmek ister…
Bunları bilince,bunları hissederek yaşayınca kimseye kızamıyor insan…Öfke dönüp dolaşıp geliyor yine içte patlıyor…İçimde patlıyor…Çünkü kime kızıp,kimi lanetlesem en sonunda onu içimde buluyorum…Suçladığım herkeste biraz ben varım…Kimi yargılasam elimde kanı var…Kime bağlansam onda haksızlık ettiğim ömrüm ,susuz bıraktığım Tanrı’m var…Kime koşup sarılsam onda kolları bağlı erdemim var…Başkalarını yargıladıkça kendini tutsak eden,başkalarını küçümsedikçe küçülen sevgim var…Oysa ne yapsam o yurtsuz gecem,susuz bıraktığım aşkım beni hiç unutmaz…Sorar hesabını…Defalarca gidip gelerek ömrümden,kimlerdi,diye sorar o kanayan yüz bana,kimdi bütün gece onda yargıladıkların…İtildiğim ve sığındığım yüzümden tek bir yanıt çıkar,tek bir ses…O ses der ki,bütün gece yargıladıkların aslında sensin…Bilirsin ki o ıssız gecede bunu sana söyleyen senin sesindir…Sahibini ancak bu ıssız gecede bulmuştur…İçinde soluksuz bıraktığın Tanrı’nın sesi,içinde öyle kimsesiz,öyle kanlar içinde bıraktığın sahipsiz yüzünün sesidir…Ne olur sus ve öfkelenme der bu ses bana…Boyun eğ bu sese…Kabullen onu…Bir kez olsun kendi sesinin önünde eğil der…Bir kez olsun kulak ver ona…Kulak ver ona,onun neleri yitirdiğini,neleri sonsuza dek kaybettiğini bir kez olsun anların ağzından duy…Yüzünden akan kanı bir kez olsun öp…Sadece gözyaşı değil onlar…Dokun onlara,dokun kendi kanına,yitirdiğin ve özlemini çektiğin her şeyi kendi kanında bulacaksın…Orada bütün yargıladıkların var…Orada reddettiğin bütün ömrün var…Bu hayattan tiksinip lanetlediğin ne varsa,hepsi kanında saklı…Seni terk edip ihmal edenler,seni bir türlü anlamak istemeyenler,seni yargılayıp dışarıda bırakanlar orada…Orada,seni deliler gibi sevenler ve senin içine bir türlü giremeyenler…Ne olur bir kes olsun onca insana dağıttığın kendini geriye çağır…Ne olur bir kez olsun anla,ömründen daha uzağa gidemezsin…Onca yıl susuz bıraktığın Tanrı’ndan daha uzağa gidemezsin…Ne olur anla,onca yıl kimsesiz bıraktığın yüzünden daha uzağa gidemezsin…Ne olur bir kez olsun anla,yarını yok sayarak hiçbir yere gidemezsin…
Yaşamak ne ki,hem kendini,hem sevdiklerini durmaksızın kimsesiz bırakmak değil?..Yaşamak yüzünü onca yemine rağmen ortada bırakmak değil mi?Yaşamak her gittiğin yerde bıraktığın yüzleri kanayarak özlemek değil mi?..
Yaşamak,içindeki o sonsuz ve tesellisiz acının tesellisini bu hayatta aramak değil mi?..
Bu hayatın ne yengisi,ne yenilgisi teselli etti beni…Ne zaman kazandım,ne zaman,artık kurtuldum,desem,daha derin bir boşluk açıldı önüme…Bu hayatın kurallarıyla ne zaman çıksam yola,kazandıkça kaybettim,yükseldikçe alçaldım…Ne aklımdan kurtuldum,ne delirdim…
İçimdeki erdem öylesine soluksuz kalmıştı ki,ne zaman aşkın bir güzellik görsem ertelediğim hayatım gelirdi aklıma…İçimdeki erdemi suç ve günahla sınamaya geç başlamıştım çünkü…
Çünkü ne zaman yasadışı bir gece yaşasam anlamsızca ve kimsesiz bir ağlayış gelirdi içimden…
Ne zaman beni bana hissettiren birine sarılsam;çok uzaktan,çok eski bir duygu bana rağmen,bana inat yanımdan geçip giderdi…Kimi sevsem hiç olmadığı kadar yalnızlaşırdı…Kimi sevsem bütün o yanlış hayatım gizlendiği yerden çıkıp gelirdi…Kimi anlamaya çalışsam hayatımın boşluğu çarpardı yüzüme…Kime elimi uzatsam o unutulmuş ömrümle karşılaşırdım…
Kendimi daha fazla ne kadar tüketebilirdim…Kime sarılsam verip de tutamadığım sözler çıkardı karşıma…
İnsan her sabah doğan güneşten utanır…İnsan er ya da geç gelen mevsimlerden utanır…
İnsan onca yıl susuz bıraktığı Tanrı’sından utanır…
İnsan bunca işarete,bunca özleme rağmen bir türlü gidemediği yerden utanır…
İnsan yalan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğine utanır…

Cezmi Ersöz

Ey hayat ; Yılmaz Odabaşı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)

yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın…

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın…

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın…

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

Gülümser ; Yunus YAŞAR

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yanı başlı bir sevda
Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü
Gel desen bütün korkunç yargılar susacak
Katmerli günahlarda ezilecek zaman
Gel desen
Aşk anımsanmaz oysa
Yaşanır tıpkı şiirler gibi
Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda
Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem
Yatılı bir yokluğun kalır içimde
Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim
Karaçam gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin
Sevgilerim büyük olurdu
Evreni sığmazdı hasretliğim
Gel dinle beni
Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz
Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu
Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep aynalarda kal dicem gülümser
Tutki usuma perçinlemişim seni
En ağır sevgilerle
Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana
Kınadılar beni,kınadılar beni
Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser
Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı
En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça
Piri reis vapuruna yüklendi bu akşam liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün
Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun
Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini
Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola
Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman
Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir
Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim
Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları
Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa
Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin
Adresimdir yüreğin
Herkes bilsin istiyorum
Sevmenin böylesini
Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Y.Sultan Selim Şiiri 2

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi füzun eşkımı hun etti felek
Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek

Günümüz Türkçesi:

Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki
Gözümü kan içinde bıraktı, askımı artırdı
Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken
Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.

Bu şiirin neden yazıldığında dair hikaye için TIKLAYIN>>>