____SeninAdınAşk___ Aşkının ateşi yaksın yok etsin herbir zerremi Hayelin heran her dakika dursun yanıbaşımda Yalnızca suskunluğun anlatsın Aşkın adını ve sadece gözlerin söylesin en güzel şarkıları Çok özlediğimde bile Ellerinin kokusu kalsın bende tükenmek bitmek nedir bilmesin İlkkez yaşıyor gibi yaşayalım her günü ve Nedeni olmasın hiçbirşeyin sadece adın aşk olsun senin
Sensiz Ne Yapacağımı Bilemedim Sensiz ne yapacağımı bilemedim.. Senin için inlemedim…Hergun. Kurşun gibi deldi kalbimi.. sanki aşkın.. Ne yapıcam dedim..Fikir veren, olmadı..
Sevdim..Ama kimse anlamadı.. Söyledim ama, deli dediler…Hor gördüler.. Ağlamam..Gururum var , benimde.. Sevdim ben sevdim…Anlayan yok!
Yüreğim sızlar, sen diye.. Seviyorum diyip gelmedin diye.. Sevdim ben sevdim… Her geçen gün öldüm..
Seni seviyorum…… Seni sevdim, yanlız biliyorsun bunu Ellerim boş, bitsin artık oyunun.. Nedendir bilmem, kalbim çıkacakmış gibi çarpar İllede ölmem gerek anladım bu gece
Seni Seviyorum Sevdim kardaş sevdm..Tek günahım bu.. Ekledim bir yıldız..daha gökyüzüne Var, olan bir kalbim vardı oda gitti İllede ölmem gerek anladım bu gece Yalnızda,yaşarım ben yalnızda Onun bunun lafına inandım yapayalnız bıraktın beni Rüzgar,sevgimi alıp götürdü artık Umutlarımı bırakıp gittim ben..Sensizliği kabullendim Melek, gibi yüzün
Nedendir bilmem ama Bugün her zamankinden daha çok ihtiyacım var sana…
El versen belki acılarım dinecek Baksan gözlerime belki ruhum güçlenecek…
Eksiğim bugün yine eksiliyorum git gide Kayboluyor umutlarım, dirençlerim Batan güneşle birlikte…
Çözülmeyen düğüm, bitmeyen acı Dinmeyen sancı, sinsice iç kanaması Faili meçhul bir cinayet Ha işlendi ha işlenecek…
Nedendir bilmem ama Bugün her zamankinden daha çok ihtiyacım var sana…
Dokunsan belki arş’ta yürüyeceğim Elimi tutsan belki mağlupsuz savaşlar vereceğim…
Hüzzam makamında gecem Yas bağlamış hanem Yüreğim yangın yeri matem Bir yanar dağ lav’ı ayaklanmış öfkem Nerdesin Nedenini bilmiyorum ama çok koydu bugün sensizlik Nedendir bilmem ama Bugün her zamankinden Daha çok ihtiyacım var sana… …Nerdesin…
Nasıl söylesem bilmem, Ve anlatsam ne ile? Bu öyle bir duygu ki Gelmez kaleme, dile… Sen varsın bakışımda, Her nefes alışımda, İçimde ve dışımda, Günahlarımda bile!
Gözümde, hayalimde Hiç sorma ki neler var… Sendedir ufukları Ve ancak sana kadar…
Dünyayı iki şeyden İbaret bilirim ben; Biri, her şey olan sen! Biri, sen olmayanlar!
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım adını söylemek istemiyorum Rüveyda dediğim zaman anla ki, senin için yürüyor kelimeler çığlığımın atardamarlarından
hangi yıldızdır bilmem, gözlerin kayar da üzerime Rüveyda önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime sonra açılır önümde ıstırab vadileri silik renkleriyle adımlarıma çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir hayalin bittiği menfeze doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda oysa Rüveyda baştan başa ben kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden bir anlatsam nasıl utandığımı bir doğrulsam eğrildiğim yerden ağarır tanyeri nilüferlerin alaca bir at koşar içimde ezer toynaklarıyla anılarımı
sular köpürmemeliydi Rüveyda kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin ben zehire alışkınım, şerbete değil rüyalar nefret eder avare duruşumdan kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş yargılamak için zeval kayıtlarını inkilap bekliyorum
hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin uzanır da gönlüme Rüveyda derinden bir ok saplanır bağrıma beynimi çağıran bir sese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
artık eskisi gibi bakamıyorsun göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin güneş bir ane gibi dururdu başucunda artık dokunamıyor kakülün bulutlara karalara bürünmüş saçlarında dolunay BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA
hangi ressamı vurur bilmem, endamın sarar da benliğimi ben beni tanımam kaldırımlarda kafesleri yutan kafese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına duydun mu orkideye dua eden birini bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda bu yapmacık bebekler gözyaşı akıtırken gülenler yok mu beni kahrediyor geceler boyu
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklarından öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda amansız bir ütopya üfleyen pencereler lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi önümde, haksızlığın hesaba çekildiği hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer arkamda, kare kare ömrümü belirleyen hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere kim giydirir başıma tacını nihayetin kim takar bileğime hürriyet künyesini karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı asırlardır köhne barınaklarda küflenen, çürüyen çığlıklarımı
at vuruldu içim paramparça Rüveyda gölgelerin ardına sakladım kusurumu sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin ben burda damla damla eriyip akıyorum yine de, çiğnetmem kimseye gururumu istenmediğim yeri sessizce terk ederim hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
“Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek Giryemi füzun eşkımı hun etti felek Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek “
Günümüz Türkçesi:
Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki Gözümü kan içinde bıraktı, askımı artırdı Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.
Bu şiirin neden yazıldığında dair hikaye için TIKLAYIN>>>
Cahit Sıtkı Tarancı Bütün Şiirleri – Cahit Sıtkı Tarancı Şiirleri
Aşk İle Cahit Sıtkı Tarancı
Baktım ki gökyüzü baştan başa bulut Unut diyor o güzel günleri unut Baktım ki deniz her dalgasıyla düşman Kuşlar av peşinde balıklar pusuda Çok gerilerde kalmış cıktığım liman Yok görünürde sığınacak bir ada
Baktım ki o musibet gün gelip çatmış Yolcusunda tayfasında şafak atmış Ne yelken kar eder ne kürek ne istim Dayandım aşk ile yürüttüm gemiyi Aşk ile koskoca dağları düz ettim Avladım sonunda o civan kekliği
Kulak Ver Ki… Cahit Sıtkı Tarancı
Kulak ver ki havasında bahçemizin, Gök maviliğinden, dal yeşilliğinden Bir türkü söylenmede kendiliğinden; Nasıl dinlersen öyle, sen veya hazin.
Kulak ver, dolaşan ruhumuzu tel tel; Dallardaki tomurcukları ürperten Bir türkü söylenmede kendiliğinden; Dinlenmedikçe ömrün artar, öyle güzel!
Korktuğum Şey Cahit Sıtkı Tarancı
Gün çekildi pencerelerden; Aynalar baştan başa tenha. Ses gelmez oldu bahçelerden; Gök kubbesi döndü siyaha.
Sular kesildi çeşmelerden; Nerden dolacak bu taş nerden, Nergislerin açtığı yerden Ey kuş uçurtmıyan ejderha?
Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyorum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden
Karasevda Cahit Sıtkı Tarancı
Bir kere sevdaya tutulmaya gör; Ateşlere yandığının resmidir. Aşık dediğin, Mecnun misali kör; Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Dünya bir yana, o hayal bir yana; Bir meşaledir pervaneyim ona. Altında bir ömür döne dolana Ağladığım yer penceresi midir?
Bir köşeye mahzun çekilen için, Yemekten içmekten kesilen için, Sensiz uykuyu haram bilen için, Ayrılık ölümün diğer ismidir. İlk Aşk / Cahit Sıtkı Tarancı
Felek ne kadar kahretse kalbimize, Zaman zaman hatırladığımız olur, Hangi dilber ilk aşkı tattırdı bize; Bir bahtiyarla yaşadığımız olur.
Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz! Balkonundan gül atan cömert sevgili! Aşkınla deli divane olduğumuz, Sarmaşığa tırmandığımızdan belli.
Belki bugün bu yaşta tekrar olunmaz, İlk aşk gecesinin masum yeminleri, Fakat nerde ilk öpüşün verdiği haz? Saadet bilmiyorum o hazdan gayri.
Abbas / Cahit Sıtkı Tarancı
Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün söyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Otuz Beş Yaş / Cahit Sıtkı Tarancı
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünüyorsunuz; Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim: Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar. N’eylesin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak. Taht misali o musalla taşında
Eğer yeniden hayata başlayabilseydim; İkincisinde, daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. İlkinde olmadığım kadar neşeli olurdum, Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik asla sorun olmazdı. Daha fazla risk alırdım hayatta. Daha fazla seyahat ederdim. Daha çok güneş doğuşunu izler, Daha çok dağa tırmanır, Daha çok nehirde yüzerdim. Daha çok görmediğim yere giderdim. Daha az bezelye ve doyasıya dondurma yerdim, Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardanım ben. Elbette mutlu anlarım oldu ama, Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkındamısınız bilmem. Hayat budur zaten: Anlar sadece anlar. Sizde anı yaşayın. Heryere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan Gitmeyen insanlardandım ben. Eğer hayata yeniden başlayabilseydim; Yanımda hiç bir şey taşımazdım. Eğer yeniden başlayabilseydim, İlk baharda pabuçlarımı fırlatır atar, Ve sonbahar bitene kadar çıplak ayaklarla yürürdüm. Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı, eğer. Ama işte 85’indeyim ve biliyorum… Ölüyorum.
Ankara dediler yavrum götürdüm Haftalarca hastanede yatırdım Bırakmadım başucunda oturdum Çaresiz diyerek attın Ankara
Ankara’da hiç hastane koymadım Kaçını gezdimse bilmem saymadım On beş günde hiç elbise soymadım Gözümde bir hiçsin bittin Ankara
Yirmi yıl getirdim Ankara sana Hiç umut vermedin çareden bana Hep zorluk çıkarttın yavrumdan yana Beni ciğerimden ettin Ankara
Bu kalbin yarası seni bitirir Gün geçtikçe kalp ritmini yitirir Gücü kalmaz tehlikeye götürür Sonsuz karanlığa ittin Ankara
Başkentte dediler ciğer çalışmaz Ankara tıp dedi dermanı kalmaz Hacettepe dedi fazla yaşamaz Ver artık yavrumu yettin Ankara
Yoğun bakımdayken dardı odası Bir kural koymuşlar girmez babası Kapısında ağlar garip anası İster Ali’sini nettin Ankara
Bu acıyı gözyaşında aradım Her köşede gizli gizili ağladım Akan yaşla mendilleri suladım Geri ver Ali’mi çattın Ankara
Ben bu derdi Ankara da azdırdım Param yoktu beş de altın bozdurdum Bilet aldım veresiye yazdırdım Refiki Ali’den ettin Ankara
Refik Kutlu
Ankara Şiiri
Ankara’da doğdu gün; Öğün Türk oğlu öğün. Tan yeridir Türklüğün, Bahtı ak, taşı kara Adı büyük Ankara.
Ordu kuruldu, Düşman orda vuruldu. Türk’e bir kale oldu. Bahtı ak, taşı kara Yurdun kalbi Ankara.
Harp meydanı orası Başkomutan ovası Bahtı ak, taşı kara Can evimiz Ankara.
H.Ali YÜCEL
Ankara Marşı
Ankara, Ankara, güzel Ankara, Seni görmek ister her bahtı kara. Senden yardım ister her düşen dara, Yetersin onlara güzel Ankara.
Burcuna göz diken, dik başlar insin, Türk gücü orada her zoru yensin, Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin, Varolsun toprağın, taşın Ankara.
Halil Bedii YÖNETKEN
27 Aralık
Yirmi yedi Aralık’ta, Atam geldi, Ankara’ya. Ülkem kalmış, karanlıkta, Merhem oldu, her yaraya.
Atam, Ankara’da durdu, Meclisi, buraya kurdu. Kurtuluşa, karar verdi, Hep toplandık, bir araya.
Düşmanları, yurttan attı, Türklüğüme çok şan kattı. Ankara’yı, başkent yaptı, Hemşeri oldu, buraya.
Atatürk’ü, çok severiz, Onun yolundan gideriz. Uygar ülke, hedefimiz, Örnek olalım, dünyaya.
Hüseyin Celep
Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi
Dokuzyüz ondokuz aralık ayı Dikmen sırtlarına vardı Atatürk Tüm seğmenler karşıladı Ata’yı Milleti bağrına sardı Atatürk
Vatan aşkı ile düş olduk nara Zafer türkün oldu sarıldı yara Bir yüce ses dedi Başkent Ankara Millet meclisini kurdu Atatürk
Koca dünya şaştı eyledi hayret Tükenmedi azim ihtikat gayret Artık hiç kimseye eylemem minnet Bana lisanımı verdi Atatürk
Sefil ERÖKSÜZ’üm vatan can bağım Cumhuriyetliktir tarihim çağım Göklere taht kurdu şanlı bayrağım İstiklal gülünü derdi Atatürk
Mehmet Ali Eröksüz
ANKARA
Ey insan arşı yayla! Ey bozkır! Ey Ankara! Seslen bana: Ben senden nasıl uzak yaşarım; Bahtım, senin bağrından ayrıldığım an kara, Ben sendeki gözlerden feyz alarak yaşarım.
“Halep ordaysa arşın burda.” dersen ne çıkar? Sende al atım için meydan da cirit de var. Başka yerin sahrası hız almaya bile dar! Ben sende heyecanım şahlanarak yaşarım!
Koşarım bozkırlarda gem bilmeyen bu tayla, Hislerim sürü sürü benim, bağrım da yayla. Ana gibi, yar gibi kaynaştım Ankara’yla, Alnım gökten yukarı, mermerden ak yaşarım.
Fatih’in gemileri nasıl kaydı karada? Nasıl bir sızı vardır şerefli bir yarada? Ben böyle imkânsızlık içinde Ankara’da, Hayatımı sürerim, hislerimi yaşarım.
Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna, Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna, Bilmem şahin sığar mı avuçların ucuna, Ankara’da ben böyle çırpınarak yaşarım.
Tugbam sitesinde en güzel Asker Mesajları sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Asker Mesajları Asker Mesajları
_BU VATAN BIZIMDIR FERMAN GEREKMEZ, ASKERIN OLDUGU YERE YABANCI GIREMEZ.
_DAGLARIN TEPESINE, ESKIYANIN ALNINA, KIZLARIN KALBINE OLUMSUZ MEHMETCIK YAZACAGIM.SAFAK DEGIL SENSIZLIK BENI ACITAN! SENI COK OZLEDIM BIRTANEM.
_Biz komando değilizki her dağda leşimiz olsun biz bahriyeli değiliz ki her limanda sevgilimiz olsun biz jandarma değiliz ki sırtımızda çantamız olsun biz HAVACI yız kızım bırak bizimde havamız olsun.
_Dağlara çizmişler resmimi komando koymuşlar ismimi belki birgün geri dönemem diye göndermişler sana resmimi. Dağlarda çiçekler soldu zaman, göklere bulutlar doldu zaman, yağmurlar sel olup aktığı zaman inanki bir tanem ben ağlıyorum..
_Sevme kızım ben ‘ASKERİM’ ben toz toprak kokarım. Elini uzatsan silah gibi tutarım, benim gözlerime bakma sana düşman gibi bakarım, ben uyku nedir bilmem geceleri nöbet tutarım, gece gelme bana parola işaret sorarım, ben disko dans bilmem yürüyüş kararı sayarım. Çünkü ben JANDARMA’yım. Elbet biter sayılı günler
_eyy bizi korumak icin topraga düsmüs asker… 1000 kere öpsem o pak anlini deger kandili muhaber tasindan aksin gel tarihe gömelim desem seni sigmasin.
_BILMEDIN YAR YAGMUR GIBI INMEDIN YAR SEN BELKI BASKAYDIN BASKA BIR ASKA INANMADIN KANATLANIP UCSAN O KUSU DA TUTSAN KAFESINI ACSAN DA BENI ALDATTIN BANA GOZUN GIBI BAKSAN EL USTUNDE TUTSAN BANA DOST BILE OLSAN DA BENI ALDATTIN BENI ALDATTIN..