Posts Tagged ‘böyle’

1 Kıtalık Aşk Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Aşk Şiirleri 1 Kıtalık



1 Kıtalık Aşk Şiir Örnekleri


Özlem Bitti

Sona erdi fırtınalı günlerim
Özlem rüzgarları çiçek açtı, gel
Doğdu özgürlüğün ısındı içim
Özlem taburları çiçek açtı, gel

Seni Seviyorum

Sana baktığımda nedense içim ısınıyor
Güneşin bile ısıtamadığı bu kalbi,beni ısıtıyosun
Bilmiyorum şuan nerdesin
Belki gezip,tozuyosun ama şunu unutmaki
Yakında benim güneşim olacaksın

***

Demek ben suçluyum bir tek sen haklı
Ben zalim bir düşman sense zavallı
En güzeli alıp beni asmalı
Beni affetmedin affetmiyceksin

***

Zorlama kendini veda etmeye
Zorlama gözünden yaşlar dökmeye
Mecbur değilsin birşey demeye
Hiç bir şey demeden gidebilirsin..

****

Seninde gözlerin ıslanır bir gün
Hele bir ümidin kırılsın da gör
Ne yaşama arzun ne aşkın kalır
Kurduğun hayaller yıkılsın da gör

****

Dumansız bir yangın başlar
Amansız bir deprem kopar
Yıkılır kalırsın bir dağ olsan da
Hele bir sevdiğin terketsin de gör
Bu koca dünyayı yakasın gelir
Eski resimleri yırtasın gelir
Bütün aynaları kırasın gelir
Sırtına bir hançer vurulsun da gör

***

Adımın önünde adın yazılı
Resmimin yanında resmin basılı
Sabrım sabıkalı, sevdam azılı
Hasretin kanıma girdi girecek

****

Hangi mahkum çekmiş böyle işkence
Asmalı mı dersin bu kalbi sence
Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece
Sensizlik kanıma girdi girecek

****

Aldığım her nefes sana yazılı
Korkarım ki sensiz ömrüm sayılı
Yüreğim tutuklu gönlüm cezalı
Hasretin kanıma girdi girecek.

***

Sevmeyi bilemedin
Sevilmeye hakkın yok
Gün sayıp beklemedin
Özlenmeye hakkın yok!
Sevdamla coşmadın ki
Dağ deniz aşmadın ki
Umutla koşmadın ki
Kavuşmaya hakkın yok!

****

Aşk nedir bilmedin ki
Sevildin sevmedin ki
Mutluluk vermedin ki
Mutluluğa hakkın yok

***

Aşk nedir bilmezdim
Aşk boş iş deeer geçerdim
Ben sevmeyi öğrenemedim
Bana sevmeyi öğrettin

İncinsen De İncitme Sen.. / Rıfat ARAZ

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İNCİNSEN DE
İNCİTME SEN…

Gönül, yüz dön kin gütmekten;
İncinsen de incitme sen!..
Dost bîzârdır incitmekten;
İncinsen de incitme sen!..

Nûr nefesin aşk dolanda,
Gülün yanmaz od alanda!..
Sözün başa dert olanda;
İncinsen de incitme sen!..

Can olur mu candan ırak?
Geç ağyârı, sen sana bak!..
O yan çıkan nefsi bırak;
İncinsen de incitme sen!..

Sen ki terki terk eyledin;
Günü dünden berk eyledin!..
Tâ elestte ne söyledin?..
İncinsen de incitme sen!..

Sendedir arz, arş-ı a’lâ;
Böyle yazmış Kadir Mevlâ!..
Bir hikmettir bu dert, belâ;
İncinsen de incitme sen!..

Ma’rifettir hakkı yaymak;
Hatır almak, hatır saymak!..
Sana düşmez gönül koymak;
İncinsen de incitme sen!..

Rıfat ARAZ

Bilmem Neden

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bilmem Neden Bilmem neden böyle oldu
Gül olmadan goncalar soldu
Deniz gözlerine hüzün doldu
Bilmem neden böyle oldu

Bahar gelmeden kış geldi
Ayrılık hasreti yüreğimi deldi
Tek isteğim sevgiyle uzanan bir eldi
Bilmem neden bana hüzün geldi

Yeşili soldu doğanın kalmadı rengi
Bulamadım bir türlü gönlüme dengi
Ben başlatmadım kalbimdeki bu cengi
Bilmem neden gelmez gönlümün dengi

Ne güneşim kaldı ne de ayım
Tükendi sevdadan yana payım
Başladı ömrümde geri sayım
Bilmem neden boşa geçti günüm ayım

Ne dağlar dayandı, ne de yollar
Birbir geçip gitti yıllar
Ağardı bak işte saçlar
Bilmem neden dökülür gözümden yaşlar

Artık ne desem, nere gitsem
Ömrü tutup geri çeksem
Hüzün bağlarına umut eksem
Bilmem neden boşa beklesem

Bilmem neden tükendi gelecek
Kimbilir, kim bilecek
Gün gelecek ağlayan da gülecek
Bilmem neden bu can ölecek
Bunu herkes bildi, kimse bilmeyecek

Sen Vurdun da Ben Ölmedim Mi?

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Sen Vurdun da Ben Ölmedim Mi?

Yokluğunda ne ateşleri hasretinle yaktım da
Bir seni yakamadım,beni yaktığın gibi
Çölde su,mahpusta gün,oruçta ekmek gibi bekledim seni.
Sense araya korkular koydun
Yasaklar koydun
Şimdi neredesin diye sorma!
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara,kasvetli akşamlara
Sen varken,
Bakıp iç çekmezdim tren istasyonlarına,
Otobüs duraklarına
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım.
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim,kalanlara acımazdım
Sen varken böyle üşümezdim,titremezdim.
Masumdum,çocuklar gibi
Böyle delirmezdim,küfretmezdim
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim
Şimdi soruyorum sana
Adı sevmekse bu cehennemin,
Sen yaktın da ben yanmadım mı?
Biliyorsun,
Bütün acılarına “yeşil ışık” yaktım olmadı,
Bütün korkularına “arka çıktım” olmadı,
Dağlara merdiven dayadım, olmadı.
Haziran´da Kar oldum yağdım avuçlarına,olmadı.
Sevdim olmadı,yandım olmadı,taptım olmadı
Artık benden pes!
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes!
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum,git!
Ama ardında,
Ağlayan bir çift göz,
Paramparça bir yürek,
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan;
Çek silahını daya sırtıma!
Titrersem namerdim
SEN VURDUN DA BEN ÖLMEDİM Mİ?

Ahmet Selçuk İlkan

Seni Çok Özledim

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yagmur da var
Çok sevdigim rüzgar da
Bugün Pazar
Daha uyanmadi komsular
Damlarin üzerinde kuslar
Daha rahatlar
Radyolarda eski sarkilar çaliyorlar bu saatlerde
Gönül penceresinden ansizin bakip geçenlere dogru
Yagmur da var
Çok sevdigim rüzgar da
Daha uyanmadi komsular
Bugün Pazar
Ve ben seni çok özledim

Disarı çikmak istiyor canim
Tek basina haytalik etmek
Islanmak Pazar sabahinda yagmurda
Bos caddelerde dolasmak
Vitrinlerine bakmak magazalarin
Sinemalarin afislerine
Sokaklarin isimlerine
Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara
Bir merhaba demek sessizce
Sahilde martilara simit atmak
Otobüslerin ilk seferlerine binmek
Gitmek istiyor canim
Hayatin gittigi yere…

Islik çalip sarkilar uydurmak kendi kendine
Firindan taze ekmek alip
Bugusunu çekmek içine
Ve ben seni çok özledim

Tam böyle bir sey
Çiçege su yürümesi
Bebegin aglamasi
Topragin uyanmasi
Yagmurun yagmasi
Atesin sicagi
Bu Pazar sabahi
Tam böyle bir sey
Bir sabahçi kahvesine ugramak
Bir bardak çay
Taze dem kokusu
Hayatin atardamarlarinda dolasmak
Bölmeden sehrin uykusunu
Bir siir yazmak
Pazar bulmacasinin bos karelerine
Siirde tam da bunu anlatmak delice
Tam böyle bir sey
Hesapsiz gölgesiz bedelsiz kimsesiz
Bir siir yazmak
Bir bardak çay içmek
Sokaklarda gezmek
Yagmurda islanmak
Ve ben seni çok özledim!.

İbrahim SADRİ

Unut…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Unut
Yağmur tanesini
Unut
Saçların rengini gözlerin karasını
Unut
Şarkıları
San defter yapraklarını
Baktığın aynaların arkasını unut
Unut
Kahverengi fotoğrafları
Adresleri unut
Rüzgarı
Rüzgar değince ağlatan saçlarını
Unut
Sil bütün isimleri
Yak şiirleri
Olmasınları olmayacakları olmadıları unut
Bak yoksun
Yokluğunu unut
Bak gitmişin
Gitm…eleri unut
Varsın keşke desin bir ses içinden
Keşkeleri unut oysaları unut
Gözlerini unut
Bu şehri unut
Kor gibiyken içimde
Kendin gidip beni burda kor gibilerini unut
Unut
Unuttuğunu
Islak incir tanelerini
Zeytinin rengini
Ekmeğin buğusunu
Sen mi geldinleri unut
Unut işte
Unutmak en iyisi
Unut iyisi mi
Hep ellerin sıcaktı ya
En sıcak ellerindi
Elin elime değdiğini unut
Unut
Yıldız yıldız
İstanbul istanbul
Akşam akşam
Yavaş yavaş
Şarkı şarkı
Nasıl diyorlarsa nereye koyarsın böyle bir aşkı
Öyle unut
Hiçbir yere koyamadığım bu aşkı..!

İbrahim Sadri

Engelliler Haftası ile ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Engelliler Haftası ile ilgili şiirler
Engelliler Haftası Şiirleri
Engelliler haftası Şiir


Engellileri sevmeliyiz

Engelileri sevmeliyiz
Onlar sevilmeyi istiyorlar
İlgi saygı istiyorlar
Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi

Ama insanlar öyle deyil ki
Hor görmesinler hakir görmeyecekler
Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü
Onların da istedigi bu sevilmeyi

İnsanlar gibi çoçular gibi
Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız
Sevmeli saymalı onları
Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım

Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız
Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı
Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu
Engellileri sevmeliyiz

Demet Akkoyun

Hayat Herkese Güzel

Gücünüz yerindeyse,
Sağlıklıysa başınız,
Bir sakat görürseniz,
Sevgiyle yaklaşınız.

İnan kimse istemez,
Eksik olsun bir yeri.
Sağlamsan yavrum şükret,
Değerlendir günleri.

Özürlü kardeşlerim,
Asla üzülmeyiniz.
Hayat herkese güzel,
Bizlerse sizinleyiz.

Mehmet ŞAHİN


Onlar

Tribündeki sesleri
yüreklerinde hissettiler
olmayan bacaklarının yerine
inancı ve umudu koydular
hep ızdırap dolu gözleri
güçlü kolları ile
potaları zorladılar
ve………..
bir rüyayı gerçekleştirmek için
hep birlikte yola çıktılar

Erol Gökçe

Kör ile Kötürüm

— Bak arkadaş, ne ben sağlam
Bir adamım…
— Ne ben tamam
Bir insanım.
— Ben kötürüm,
— Ben de körüm;
Hem anadan doğma körüm,
Ben düşündüm ki ikimiz
Tam bir insan olmak için
Her şeye malikiz: Senin
Kuvvetli bacakların var.
Benim gözlerim de bakar.
Ben senin gözün olurum.
Gecen, gündüzün olurum.

— Ben de sana bacak, ayak
—Öyleyse hiç düşünme, kalk!
Senin için
Ben bakarım ve görürüm
— Ben de seni istediğin
Yere alır, götürürüm.
Böyle işte;
İki mihnet birleşince
Bir teselli hasıl olur,
Mihnetliler de kurtulur.

Tevfik FİKRET


Sen Özürlü Olsaydın

Kader sana ansızın indirseydi tokadı
Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın
Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi
Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi
Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi
Belki sana bir ibret belki bir hisse idi
Felek sana müebbet bir ceza kesse idi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek
Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek
İnsana yakışır mı ondan bana ne demek
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı
Belki onunda vardır senden üstün bir yanı
Asla dilemem ama Allah korusun hani
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım
Çevresine örülmüş duvarları yıkalım
Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

İbrahim Yavuz


Sakatlık

İlahi imtihan gelip çatınca,
Gelirde bedene bir özür olur.
Mevla verdiğini geri alınca,
Kahreder de suçu felekte bulur.

Bütün nimetleri veren Allah’tır,
Birini alınca, kul mahzun olur.
Verdiğini almak Mevla’ya haktır,
Burada anlatmak çok uzun olur.

Katlanıp sabreden ecrini alır,
Sabırlı, şükreden, mümin kul olur
Kimisi dünyaya küsmekle kalır,
Bu, isyana giden, kötü yol olur.

Mevla bir alırsa ikide verir,
Bunları bilirse kul memnun olur.
Sakatlar cenneti görse sevinir,
Anlamazsa çoğu bir mecnun olur.

Sakat Yaratana şükür etmeli,
O zaman Mevla’nın hoşuna gider,
Diliyle kalbiyle zikir etmeli,
Yoksa çektikleri boşuna gider.

Özür insanlara büyük afettir,
Gelirde çok zaman kulları vurur,
Özürlüye yardım dini adettir,
Kaza; sadakayla, duayla durur.

Kasım Kaplan

Bizler özürlüyüz

Kimimiz işitmez, kimimiz görmez
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak gözüm görmezde resim yaparım,
Ben de bu yolları hep adımlarım
Bende bir bireyim her yerde varım
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.

Bak onun kulağı duymuyor, neyler
Hepsi nota bilir, şarkılar söyler
Bize acımasın ağalar beyler
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak burada kolu yok, bacağı sakat
Değnekle geziyor buluyor takat
Yaşamımız zordur, biliriz fakat
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bize imkan verin budur son sözüm
Görün bak ne yapar o zaman özüm
Ürettikçe görür gönülden gözüm
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Nice insan var ki gönülden görür
Yürekten işitir, yürekten yürür
COŞARİ yürekten konuşur durur,
Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.

İbrahim Coşar

Engelliler Haftası Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Engelliler Haftası Şiirleri
Engelliler Haftası ile İlgili Şiirler
Engelliler Haftası Şiir

Engellileri sevmeliyiz

Engelileri sevmeliyiz
Onlar sevilmeyi istiyorlar
İlgi saygı istiyorlar
Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi

Ama insanlar öyle deyil ki
Hor görmesinler hakir görmeyecekler
Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü
Onların da istedigi bu sevilmeyi

İnsanlar gibi çoçular gibi
Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız
Sevmeli saymalı onları
Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım

Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız
Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı
Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu
Engellileri sevmeliyiz

Demet Akkoyun


Hayat Herkese Güzel

Gücünüz yerindeyse,
Sağlıklıysa başınız,
Bir sakat görürseniz,
Sevgiyle yaklaşınız.

İnan kimse istemez,
Eksik olsun bir yeri.
Sağlamsan yavrum şükret,
Değerlendir günleri.

Özürlü kardeşlerim,
Asla üzülmeyiniz.
Hayat herkese güzel,
Bizlerse sizinleyiz.

Mehmet ŞAHİN


Onlar

Tribündeki sesleri
yüreklerinde hissettiler
olmayan bacaklarının yerine
inancı ve umudu koydular
hep ızdırap dolu gözleri
güçlü kolları ile
potaları zorladılar
ve………..
bir rüyayı gerçekleştirmek için
hep birlikte yola çıktılar

Erol Gökçe

Kör ile Kötürüm

— Bak arkadaş, ne ben sağlam
Bir adamım…
— Ne ben tamam
Bir insanım.
— Ben kötürüm,
— Ben de körüm;
Hem anadan doğma körüm,
Ben düşündüm ki ikimiz
Tam bir insan olmak için
Her şeye malikiz: Senin
Kuvvetli bacakların var.
Benim gözlerim de bakar.
Ben senin gözün olurum.
Gecen, gündüzün olurum.

— Ben de sana bacak, ayak
—Öyleyse hiç düşünme, kalk!
Senin için
Ben bakarım ve görürüm
— Ben de seni istediğin
Yere alır, götürürüm.
Böyle işte;
İki mihnet birleşince
Bir teselli hasıl olur,
Mihnetliler de kurtulur.

Tevfik FİKRET


Sen Özürlü Olsaydın

Kader sana ansızın indirseydi tokadı
Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın
Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi
Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi
Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi
Belki sana bir ibret belki bir hisse idi
Felek sana müebbet bir ceza kesse idi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek
Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek
İnsana yakışır mı ondan bana ne demek
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı
Belki onunda vardır senden üstün bir yanı
Asla dilemem ama Allah korusun hani
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım
Çevresine örülmüş duvarları yıkalım
Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

İbrahim Yavuz


Sakatlık

İlahi imtihan gelip çatınca,
Gelirde bedene bir özür olur.
Mevla verdiğini geri alınca,
Kahreder de suçu felekte bulur.

Bütün nimetleri veren Allah’tır,
Birini alınca, kul mahzun olur.
Verdiğini almak Mevla’ya haktır,
Burada anlatmak çok uzun olur.

Katlanıp sabreden ecrini alır,
Sabırlı, şükreden, mümin kul olur
Kimisi dünyaya küsmekle kalır,
Bu, isyana giden, kötü yol olur.

Mevla bir alırsa ikide verir,
Bunları bilirse kul memnun olur.
Sakatlar cenneti görse sevinir,
Anlamazsa çoğu bir mecnun olur.

Sakat Yaratana şükür etmeli,
O zaman Mevla’nın hoşuna gider,
Diliyle kalbiyle zikir etmeli,
Yoksa çektikleri boşuna gider.

Özür insanlara büyük afettir,
Gelirde çok zaman kulları vurur,
Özürlüye yardım dini adettir,
Kaza; sadakayla, duayla durur.

Kasım Kaplan


Bizler özürlüyüz

Kimimiz işitmez, kimimiz görmez
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak gözüm görmezde resim yaparım,
Ben de bu yolları hep adımlarım
Bende bir bireyim her yerde varım
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.

Bak onun kulağı duymuyor, neyler
Hepsi nota bilir, şarkılar söyler
Bize acımasın ağalar beyler
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak burada kolu yok, bacağı sakat
Değnekle geziyor buluyor takat
Yaşamımız zordur, biliriz fakat
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bize imkan verin budur son sözüm
Görün bak ne yapar o zaman özüm
Ürettikçe görür gönülden gözüm
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Nice insan var ki gönülden görür
Yürekten işitir, yürekten yürür
COŞARİ yürekten konuşur durur,
Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.

İbrahim Coşar

Babalar İle İlgili Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar İle İlgili Şiir
Babalar İle İlgili Şiirler
Baba Şiirleri

Bir Babanın Dilinden

Baba olmak, dağ gibi
Baba olmak, gönlü saray gibi
Baba olmak, her derde şifa gibi
Baba olmak, bir rüya gibi

Baba olmak, değildir cismi
Baba olmak, değildir resmi
Duyulunca, evde ismi
Kucağına atlamal,ı çocukların her birisi

Baba rahmet
Baba merhamet
Baba aş, baba ekmek
Babaya düşer, çile çekmek

Baba koruyucu
Baba kollayıcı
Baba dert, baba acı
Baba tüm dertlerin tek ilacı

Baba huzur
Baba bereket
Baba eli nasırlı
Babanın kalbi yumuşak

Hikmet Baba

Hikmet baba Hikmet baba
Bu ne hiddet himmet baba
Yıllardır bu can feda sana
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Sen konuştun ben hep sustum
Yedin içtin hep kan kustun
Sen vurdukça ben hep pustum
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Kemer sıktım inandım sana
Katık; bir bardak çay bir sigara
Sabrım taştı taşacak ha
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Bu düşmanlık neden bana
Kafirlik mi var soyunda
Bıçak kemiğe dayandı ha
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba

Kutsal saydım memleketi
Hem vatanı hem milleti
Düşünmedim ihaneti
Böyle gitmez Hikmet baba
Hikmet baba himmet baba


Baba

Sevgisiz çıkarsan hayat yoluna
Dünyada tek başına kalırsın baba
Unutma ki bizler hep biriz
Birlikten güç doğarmış baba

Karanlık yüreğinin efendisi olmuş
Bizi karanlığa neden sokarsın baba
Yüreğin korkuyla beslenir olmuş
Bizi neden korkutursun baba

Neden bu şiddet bu celal
Biz sana ne yaptık ki baba
Her zaman kanımız sana helal
Bizi neden yaraladın ki baba

Bunca yıl umutla bekledik
Umutlarımız acıyla söndü baba
Ufacık gülüşüne bile sevinirdik
Artık bize gülmez oldun baba

Baba şefkati nedir bilmez misin
Bunu neden bize çok görürsün baba
Dayanışma nedir bilmez misin
Neden hiç yanımızda değilsin baba

Baba olmaya hiç çalışmadın
Aldırış bile etmedin baba
Sende alıp başını gidersen bir gün
Kin nefret ayırmasın bizi baba

Hastahane içinde

Hastahane içinde
Cadı kazanı.
Kaynar ha baba
Kaynar ha baba
Kaynar ha baba.

Hastahane içinde
Hasret ocağı
Tüter ha baba,
Tüter ha baba,
Tüter ha baba.

Hastahane içinde
Acı çomağı,
Batar ha baba,
Batar ha baba,
Batar ha baba.

Hastahane içinde
Bir günah yumağı,
Allah de baba
Allah de baba
Allah de baba.

Hastahane içinde
Sabır duası, şükür duası
Dile ha baba,
Dile ha baba,
Dile ha baba.

Hastahane içinde
Sen benden dertli, ben senden dertli
Dert çok ha baba,
Dert çok ha baba
Dert çok ha baba.

Hastahane içinde
Bir kimsesizlik, bir yokluk
Tövbe de baba,
Tövbe de baba
Tövbe de baba.

Hastahane içinde
Gözyaşları acı bir çeşme,
Akar ha baba,
Akar ha baba,
Akar ha baba.

Hastahane içinde
Çok deli dumrul eli sopalı.
Sallar ha baba
Sallar ha baba
Sallar ha baba.

Hastahane içinde
Kutlu Ozan’da kalem
Yazar ha baba
Yazar ha baba
Yazar ha baba.

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

O küçük kıza götür beni baba
Götür bir daha gelmeyeyim…

Tut ellerimden baba tut
Uçurumun kenarındayım…
İtildim, düştüm düşeceğim!

Baba yüreğim alazlarda
Yandı! yanıyor!

Sevda çöl dedin… dikkat et dedin
Bir an için unuttum bana, sevdim
Şimdi çöl ortasında yalnızlığımla susuyorum mutluluğa

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi…

Acılar şımartmasın beni artık
Sen şımart!

Uzaktaki hayaller…

Sevmeninde Bazen Gitmek oldugunu Bilmektir ask

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bazen bütün haksızlıklara, yok etmelere, yok saymalara susmaktır ve ne olduğunu, ne yaşadığını sadece senin bildiğin ama asla onun bilmediği cehennemlerde yanarken, kan kusarken, seni terk ederken de tebessüm edebilmektir aşk.

Ellerin üşürken tutmasını beklemek, avuçlarının hapsinde kalmayı düşlemek, avuçlarına can çeken parmaklarının isterikliğini durdurabilmek ve her şeye rağmen, teninin yakıcılığını, teninde umut etmek ama son anda da gittiğine dayanabilmektir aşk.

Bazen uzun yolların sonunda kavuştum diye beklerken terk edilmektir aşk.

Ateşler içinde yatarken, bir bakışına kalmışken, bir nefesine can vermeye hazırken, bırakıp gidilmektir ve yine de tutkuyla beklemektir, her şeye rağmen döneceğinden ümidi kesmemektir aşk.

Bazen mutluluğu için, kalbinin seçimine razı gelmektir ve giderken başka bir kolda yeni hayatına, yinede mutluluklar dilemektir aşk. Onun mutluluğu senin ölümün dahi olsa, yaşam olmaktır ve yaşama dair ne varsa onun için düşünmeden yapabilmektir sonrada çekilip köşene sonsuza kadar dua etmektir, sana gelmeyeceğini bile bile yinede büyük bir tutkuyla sevmektir aşk.

Sevmenin de bazen kazanmak olmadığını anlamaktır aşk.

Tamda son anda kaybetmektir, oldu dediğin an “o” aşk karesinden silinmektir ve kavuşmaya susayan, titreyen bedenine, çatlamaya hazır yüreğine “dur!” Demektir aşk. Bazen durmasını bilmekten, bazen susmaktan ama her şeye rağmen bazen karşılıksız delicesine sevmekten geçer aşk.

Bütün olmak zaman ister, belki de bir ömrü feda bekler.

Aşk en az senin kadar tam, en az senin kadar eksiktir ve olgunluk asırlarla bedellendirilmiştir. Senin ömrün yetmese de, birilerininki yetecektir diye beklemek büyük hatadır. Hiçbir devirde aşkla yaşamak, aşkla sonsuz olmak ve aşkla noktalamak mümkün olmamıştır. Hiçbir aşk bir şey olamamıştır, hiçbir şeyi olamayanlarla dolu nice mevsimleri çürütmüştür aşk. Belki de böyle olmalıdır, belki de kavuşamamaktır aşk. Buluşmaların mahşere kaldığı sevmeler hep sonsuzlukla mükâfatlandırılmıştır aşkın “o” volkan bağrında…

Şimdi al eline kalemi ve yaz;

“Ey! Sonsuzluğun tükenmez ıstırap kraliçesi, (ıstırap kralı) biliyorum ki, sen gelmeyeceksin, biliyorum ki, sen hiç sevmeyeceksin aşıkları ve sen böyle mutlusun, biliyorum, çünkü kavuşmalar sende hep mahşere ertelenmiş.

Şimdi gidiyorum volkan bağrından bağıra bağıra, elbet bir gün gelirim, sukutu bulmak, acımasız ateşini söndürmek adına…”

“Sevmenin de bazen yaşamak değil, yanmak olduğunu bilmektir aşk.”

MURAT İNCE

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

Cuma, Haziran 22nd, 2012

“Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya. Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca”
Böyle başladı ruhumun öyküsü…
Ne zaman gördüm seni? Ne zaman baktın bana?
işte o gün bu gündür anladım.
Nasıl da gülümsermiş. Nasıl da “sen de bizdensin…” dermiş.
Nasıl da dertleri unuttururmuş meğer hayat.
Bir gün bana sevgiyi anlatsalar anlamazdım. Hatta inanmazdım.
Olmayacak kadar uzaktı bana çünkü.
Tutunamayacağım kadar uzak. Büyüyemeyen bir gönül ve onun ardına saklanan aşk.
İçim öylesine kapalıydı, bilmeceydi.
Birbirlerine bu kadar yakın ama bir o kadar kopuk olabilir mi? Gönülle aşk…
Kopuktu benim işte. Düğüm kaldırmaz bir kopukluk. Yama yapılmaz bir açıklık.
Sevdasızlık her yanımdaydı. Kaçışlar esas oğlandı.
Umut uvertür olarak bile sahne almıyordu.
Hayat ise derin bir uykuda, gözlerini kaybetmiş gibiydi, beni mi görecekti?
Ancak ne olduysa oldu, sen çıkageldin.
Poyrazı mı yoksa lodosu mu aldın ardına?
Olsa olsa ada poyrazıdır ardındaki
Zira bu kadar şiddetli bir giriş yapamazdın hayatıma.
Acımasız pike.
İlk önceleri umursamadım.
Geldiği gibi gider melankolime sığındım hemen.
Bir korku, anlaşılmaz bir kaçış, beni böyle düşünmeye sürüklüyordu.
Yoksa, sevip, doyasıya sevilmeyi hangi insan istemez.
Ben bu korkularla haşır neşir olurken sen boş durmuyor adeta ruhumun temellerini atıyormuşsun.
Anlayamadım.
Çıkagelmenin ardında, nereden geldiği belli olmayan, o derin fakat ruhumu ehlileştiren bakışlarını kilitledin gözlerimin umursamaz köşelerine. Hatta inanmaz kuytularına.
Ya kalbime verdiğin geçici olmayan hasar?
Tabela bile asmadın “Verdiğim geçici olmayan hasar için affet” diye.
Her gece kalp sızlamalarıyla koyuyorum başımı yastığa. Sonra da göz kapaklarımla amansız bir mücadeleye tutuşuyorum.
Onlar diyor ki; “kapanmayacağım”,
Bense; “kapanın artık” demekten helak oluyorum.
Nefesim beni terk etmiş, seni solur olmuş zaten.
Nefessizim.
Bedenim hareketsiz.
Dokunmalarını beklercesine mahzun.
Dilim susmuş, adından başka bir kelime yokmuşçasına.
O çok şikayetçi olduğum hayat ise bıyık altından gülümsüyor, sevimli olma çabaları içinde.
Şimdilerde bana “ben sana söylemiştim” demelerde.
“Bendensin” derken ciddiymiş hani.
Gerçekten de ondan oldum artık.
Böyle şeylerden sürekli şikayet eden ben artık edemez durumlardayım.
Elim ayağım kesilmiş, beni terk etmişler sanki.
Beynim kalbimin oyununa gelmiş ve uzun süreli beraberlik yaşamaya başlamışlar adeta.
Sen böyle süzüldün ruhuma işte.
Ne bir haber ne de bir uyarı.
Fütursuzca geldin, sana has tavrınla.
Korkak hatta kaçışlara kapılmış ruhumu alt üst ettin.
Olsun.
Olsun ki seni yaşıyor,
Olsun ki bedenime söz geçiremiyor ruhum.
Geldin ve dedin ki;
“Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya.
Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca”
Tüm korkaklığıma ve kaçmalarıma karşın;
Nasıl yaşamam seninle?
Nasıl yaşlanmam?
Nasıl kaybolmam ruhunda?
Söyle nasıl..

Alıntı

Kime Ne ; NESİMİ

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ben yitirdim, ben ararım,yar benimdir kime ne
Gah girerim öz bağıma,gül dererim kime ne

Gah giderim medreseye, ders okurum Hak için
Gah giderim meyhaneye,dem çekerim kime ne

Sofular haram demişler bu aşkın şarabına
Ben doldurur,ben içerim,günah benim kime ne

Ben melamet gömleğini deldim,taktım eğnime
Ar-u namus şişesini taşa çaldım,kime ne

Gah çıkarım gökyüzüne,hükmederim kaf ve kaf
Gah inerim yeryüzüne, yar severim kime ne

Kelp rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah
Ben severim sevdiğimi,günah benim kime ne

Sofular secde ederler mescidin mihrabına
Yar eşiği secdeğahım,yüz sürerim, kime ne

Nesimi ye sordular ki,yarin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım,o yar benim kime ne

Gözlerimden Çok Yaramı Sevdim…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri… Yeryüzüne gönül indiremez onlar… Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar…Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez…Gönüllü sürgündür onlar…Gizliden gizliye hissederler bunu…Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere…Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir…Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri…Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını…
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden…Yorulur kendisini anlatamamaktan…Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir…Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır…O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır…İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır…İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer…Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık…Kaybolmuşluğa çok yakındır…Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır…Daha az acı çekiyordur artık…Ama daha mutsuzdur eskisinden….Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden…
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü…Kaybolmuşluğa yakındım…İçimdeki acı hızla eksiliyordu…Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi…Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi…Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi…Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı…
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil….Gerçekten değil…Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor….Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor…
Konuşmaya susamıştık…Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye…Oysa böyle bir şey yoktu…Hep buradaydık…Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde…O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde…Hep o soluksuz kaldığımız yerde…Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde…
Belki aynı gece,belki yıllar boyunca konuştuğumuz yerden bana geldik…susuz ve yorgun…Yaşamaya köpekler gibi aç,ama ölüme dünden razı…
Bana geldik…Belki içimizdeki acıyı avutur,koptuğumuz ışığı ikna eder,biraz olsun hiç yaşamamış,hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapar,içimizden bir ömür çalar,yitirdiğimiz ve anlayamadığımız ne varsa uzakta bırakır,buradan,bu hayattan yolumuza devam ederiz,sanmaya geldik…
İçtik,şımardık,ağladık,hayatı özledik,çığlık attık;ardımızda bıraktığımız ve bir kez olsun sahiden dönüp bakmadığımız onca kırıl kalp,onca vazgeçiş,onca erteleyiş,onca unutuş bir gecede bağışlanır sandık…
Ama olmadı…Bunu ilk ve son kez sevişirken anladık…Birbirimizin çıplak bedenlerine dokunduğumuzda…Aynı anda,belki de peş peşe,derinden,çok derinden öksüz kalan bir çocuk gibi kesik kesik ağlamaya başladık…Engel olmaya çalışsak da,yine de kahredici bir hoşluğu vardı bu ağlayışın içimizde…Bu hayatta sevgili olarak birlikte gidecek bir yerimiz yoktu…Geçmişimiz bizi geri çağırıyordu…Gidecek bir yerimiz yoktu,ama kaybolmamıştık…Bu yüzden kahredici bir boşluğu vardı göz yaşlarımızın…
Sonra sabah oldu…Sonra acı ve özlemin yerini utangaç bir boşluk aldı…Bütün o eksik hazların yerini derin bir suçluluk duygusu aldı…
Sonra o gitti,yaramda hiç unutamayacağım bir ürperti bırakarak gitti…Yaram ki,kimse onun kadar beni anlayamaz,yaram ki onun kadar kimse beni sevemez…Gözlerimden çok içimdeki yaramı sevdim ben…Çünkü ondan başka kimse bana beni gösteremedi…Herkese,ama herkese yalan söyledim,ama bir tek o biliyordu hepsini…Bir tek o gördü beni kendimi aldatırken…Onu unutmaya çok çalıştım…Yok saymaya…Hayat diye içine girmediğim akvaryum kalmadı…Her mevsim mutluluk modaydı…O akvaryumların içinde mutluymuşum gibi yaptım…Yaramı unutup herkes ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım…Akvaryumun içinde,herkes gibi camların dışında bir yeri özledim…Bana ait olmayan bir hayatta,hiçbir ortak yanım olmayan insanlarla akvaryumun dışını özledim…Yaramı unutup,neyi özlediklerini bilmeyen insanların özleyişlerini sevdim…Bilmiyorum,belki bunu da kendi yaramı unutmak içim yaptım hep…Anladım ki,nereye gitsem sonunda yarama dönüyorum…Ne yapsam,ne etsem döndüğüm tek yer yine o eski kalbim…Bütün o oyunlardan bana kalan o eski yadigar…Ne kadar sevse de insan,tükenip,yorulduğu bir saat var…Herkesin bencil bir ömrü var…İşte en çok o zaman hatırlarım o eski kalbimi,onca insana kendimden öç alırcasına dağıttığım kalbimi,çok sevdiğim bir yabancı gibi hatırlarım…Mahcup bir özlemle çağırırım onu dağıttığım yerlerden;hayatlardan,yorgun ve bencil sevgilerden… Utanarak…Sanki kendi kalbimi geri çağırmak bir suçmuş gibi çağırırım…Güzellik ve soyluluk saklıdır o kalpte…Kalbimdeki kimsesiz kalmış güzelliğe ve soyluluğa vurgunumdur ben…Onu her arzulayışımda karşıma Tanrı çıkar…Beni böyle eksik,böyle yarım,böyle susuz,böyle bir başına O bırakmıştır…Tanrı vardır ve benim bu sonsuz susuzluğum ondandır…
Bu susuzluğu hissettiğim andan beridir hayattan korkmamayı öğrendim…Kime dokunsam Tanrı’ya sonsuz bir yakarış;kime dokunsam o büyük kopuşun sancısıydı;kime dokunsam kendimdeki ilk ağrıya dokunuş gibiydi…Kime dokunsam eksik,ve yanlış bir Tanrı’ya dokunmak gibiydi…
Tanrı’yı unutmak,içimdeki aşkı unutmak gibidir bazen…Böyle zamanlarda kalkıp giden her şeyin peşine takılırım…Bütün zamanların,bütün trenlerin,bütün vaatlerin ve hızların arkasından giderim…Farklı olmak adına,kendim olmak adına,herkes gibi olmak adına koşarım giden her şeyin ardından…İçimdeki Tanrı’yı,içimdeki aşkı soluksuz,kimsesiz bırakarak koşarak giderim her şeyin ardından…Kendimi hatırlamamak için her anımı,her dakikamı tıka basa bu hayatla doldururum…içimdeki aşkı,içimdeki susuzluğu unutabilmek için bir projeye,bir yaz boz tahtasına dönüştürürüm kendimi…Her yerde ve herkesle olmak için kendimi boşlukta bir yerde yeniden yaratmaya çalışırım…Herkesle ve her yerde olmak için,beni her yere bir an önce yetişmek için,kendime bana ait olmayan bir kalp,bir yüz alıp kimsenin bilmediği,uğramadığı bir boşluğa yerleşirim…Herkes ve her şey olmaz için,beni çağırdıkları her yerde olmak için bu boşlukta yaşadım kimsesiz,bu boşlukta yüzüme çarpan kapılar,bu boşlukta hızlandıkça geciktiğim,bu boşlukta çırpındıkça yitirdiğim her şey bana aşksız geçen yıllarımı hatırlatır…Bana Tanrı’sız ömrümü,yüzümden yoksun geçen anlarımı hatırlatır…Böyle zamanlarda defalarca çiğneyip geçerim kendimi…Verdiğim sözleri,ettiğim yeminleri…Atarım kendimi herkesin ortasına…Gizlerimi atarım hoyrat gözlerin önüne…Önce ben başlarım kendimi yağmalamaya…O güvenmediğim hayatı ve zamanı yanıma alarak gizlediğim ne varsa ortaya dökerek…Öç alırcasına kendimden…Dökerim her şeyi ortaya…Herkesin kendinden kurtulmak için kışkırttığı yurtsuz ve kimsesiz bir gece için…
Böylesi gecelerde herkes o eski yarasına haksızlık etmiştir;böylesi gecelerin sabahında herkes ezbere ve çabuk çabuk konuşur ve kimse kimsenin gözlerine korkusuzca bakmaz…Herkes bir an önce,eksik ve yanlış da olsa bir gece önceki ömrüne dönmek ister…Herkes susuz bıraktığı o eski kalbine dönmek ister…
Bunları bilince,bunları hissederek yaşayınca kimseye kızamıyor insan…Öfke dönüp dolaşıp geliyor yine içte patlıyor…İçimde patlıyor…Çünkü kime kızıp,kimi lanetlesem en sonunda onu içimde buluyorum…Suçladığım herkeste biraz ben varım…Kimi yargılasam elimde kanı var…Kime bağlansam onda haksızlık ettiğim ömrüm ,susuz bıraktığım Tanrı’m var…Kime koşup sarılsam onda kolları bağlı erdemim var…Başkalarını yargıladıkça kendini tutsak eden,başkalarını küçümsedikçe küçülen sevgim var…Oysa ne yapsam o yurtsuz gecem,susuz bıraktığım aşkım beni hiç unutmaz…Sorar hesabını…Defalarca gidip gelerek ömrümden,kimlerdi,diye sorar o kanayan yüz bana,kimdi bütün gece onda yargıladıkların…İtildiğim ve sığındığım yüzümden tek bir yanıt çıkar,tek bir ses…O ses der ki,bütün gece yargıladıkların aslında sensin…Bilirsin ki o ıssız gecede bunu sana söyleyen senin sesindir…Sahibini ancak bu ıssız gecede bulmuştur…İçinde soluksuz bıraktığın Tanrı’nın sesi,içinde öyle kimsesiz,öyle kanlar içinde bıraktığın sahipsiz yüzünün sesidir…Ne olur sus ve öfkelenme der bu ses bana…Boyun eğ bu sese…Kabullen onu…Bir kez olsun kendi sesinin önünde eğil der…Bir kez olsun kulak ver ona…Kulak ver ona,onun neleri yitirdiğini,neleri sonsuza dek kaybettiğini bir kez olsun anların ağzından duy…Yüzünden akan kanı bir kez olsun öp…Sadece gözyaşı değil onlar…Dokun onlara,dokun kendi kanına,yitirdiğin ve özlemini çektiğin her şeyi kendi kanında bulacaksın…Orada bütün yargıladıkların var…Orada reddettiğin bütün ömrün var…Bu hayattan tiksinip lanetlediğin ne varsa,hepsi kanında saklı…Seni terk edip ihmal edenler,seni bir türlü anlamak istemeyenler,seni yargılayıp dışarıda bırakanlar orada…Orada,seni deliler gibi sevenler ve senin içine bir türlü giremeyenler…Ne olur bir kes olsun onca insana dağıttığın kendini geriye çağır…Ne olur bir kez olsun anla,ömründen daha uzağa gidemezsin…Onca yıl susuz bıraktığın Tanrı’ndan daha uzağa gidemezsin…Ne olur anla,onca yıl kimsesiz bıraktığın yüzünden daha uzağa gidemezsin…Ne olur bir kez olsun anla,yarını yok sayarak hiçbir yere gidemezsin…
Yaşamak ne ki,hem kendini,hem sevdiklerini durmaksızın kimsesiz bırakmak değil?..Yaşamak yüzünü onca yemine rağmen ortada bırakmak değil mi?Yaşamak her gittiğin yerde bıraktığın yüzleri kanayarak özlemek değil mi?..
Yaşamak,içindeki o sonsuz ve tesellisiz acının tesellisini bu hayatta aramak değil mi?..
Bu hayatın ne yengisi,ne yenilgisi teselli etti beni…Ne zaman kazandım,ne zaman,artık kurtuldum,desem,daha derin bir boşluk açıldı önüme…Bu hayatın kurallarıyla ne zaman çıksam yola,kazandıkça kaybettim,yükseldikçe alçaldım…Ne aklımdan kurtuldum,ne delirdim…
İçimdeki erdem öylesine soluksuz kalmıştı ki,ne zaman aşkın bir güzellik görsem ertelediğim hayatım gelirdi aklıma…İçimdeki erdemi suç ve günahla sınamaya geç başlamıştım çünkü…
Çünkü ne zaman yasadışı bir gece yaşasam anlamsızca ve kimsesiz bir ağlayış gelirdi içimden…
Ne zaman beni bana hissettiren birine sarılsam;çok uzaktan,çok eski bir duygu bana rağmen,bana inat yanımdan geçip giderdi…Kimi sevsem hiç olmadığı kadar yalnızlaşırdı…Kimi sevsem bütün o yanlış hayatım gizlendiği yerden çıkıp gelirdi…Kimi anlamaya çalışsam hayatımın boşluğu çarpardı yüzüme…Kime elimi uzatsam o unutulmuş ömrümle karşılaşırdım…
Kendimi daha fazla ne kadar tüketebilirdim…Kime sarılsam verip de tutamadığım sözler çıkardı karşıma…
İnsan her sabah doğan güneşten utanır…İnsan er ya da geç gelen mevsimlerden utanır…
İnsan onca yıl susuz bıraktığı Tanrı’sından utanır…
İnsan bunca işarete,bunca özleme rağmen bir türlü gidemediği yerden utanır…
İnsan yalan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğine utanır…

Cezmi Ersöz

Gülümser ; Yunus YAŞAR

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yanı başlı bir sevda
Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü
Gel desen bütün korkunç yargılar susacak
Katmerli günahlarda ezilecek zaman
Gel desen
Aşk anımsanmaz oysa
Yaşanır tıpkı şiirler gibi
Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda
Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem
Yatılı bir yokluğun kalır içimde
Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim
Karaçam gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin
Sevgilerim büyük olurdu
Evreni sığmazdı hasretliğim
Gel dinle beni
Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz
Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu
Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep aynalarda kal dicem gülümser
Tutki usuma perçinlemişim seni
En ağır sevgilerle
Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana
Kınadılar beni,kınadılar beni
Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser
Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı
En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça
Piri reis vapuruna yüklendi bu akşam liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün
Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun
Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini
Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola
Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman
Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir
Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim
Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları
Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa
Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin
Adresimdir yüreğin
Herkes bilsin istiyorum
Sevmenin böylesini
Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Atatürk’ün doğumu ile ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

atatürk’ün doğumu ile ilgili şiir,atatürk doğumu ile ilgili şiirler,atatürk doğumu ile ilgili şiir

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumu ile ilgili şiirler

Atatürk’ün Doğum Yılı

Bin sekizyüz seksen bir, her taraf ışık doldu,
Özgürlüğün güneşi selaniklerden doğdu;
O karanlık günlerin hepsini birden boğdu,
İşte o gün tarihte Mustafa Kemal oldu.

Yurdun her tarafını düşman işgal etmişti,
Osmanlı devletinin gücü sona ermişti;
İşte o son günlerde ata başa geçmişti,
Her savaşta bir zafer ordumuza getirdi.

Birden ordu kükredi, aştı dağı, denizi,
Hani o güçsüz ordu? yol etmişti engini;
Dağ, tepe, taş demeden yürüdü son gücüyle,
Ulaşmıştık zafere Atatürkün izinde.

Hani o azgın deniz? nerde kaldı şelale?
Atatürk’ün izinde türk koşmuştu zefere;
Dere, tepe, demedi, sığmadı enginlere,
Asaletli kanını gösterdi milletlere.

Birçok devrimler yaptı, yeni bir devlet kurdu;
Hani kudurmuş düşman? kimden korktuda durdu?
Atatürk tüm milleti bu zaferde coştudu,
Devrimler bir tarafta, cumhuriyeti kurdu:

O günden dek bu güne, önderim dedi türklük,
Her savaşta zafere aynı tempo yürüdük;
Dünyanın he yanından, her kıtadan görüldük,
Atatürk’le beraber böyle doğdu özgürlük.

Bir güneş gibi doğdu, ufuklardan taşlardan,
Her zaman doğumunu kutluyoruz marşlarlan;
Ne yazıkki ayrılık yazılmıştı anlına,
Erdi Atatürk’ümüz yeni bir doğumuna.

Bilin şunu ölmedi! o Mustafa Kemal’ler!
O osmanlar, ahmetler, mehmetler, mehmetcikler!
O ordu milletimin yüreğinden doğmuştu,
İtilaf devletleri denizlerde boğmuştu.

Artık bu ulus onun kanlarından taşıyor,
Ölmedi önderimiz, şahsiyeti yaşıyor!
Çanakkale zaferi tarihlere sığmıyor,
Dünya tarihçileri bunu böyle yazıyor.

Asya ile avrupa bakın neler soyluyor?
Atam ile mehmedi onlar ölmüş biliyor,
Hayır! onlar ölmedi, asla! onlar yaşıyor!
Bak benim damarlarım kanlarını taşıyor.

Erdoğan Büyük

Atatürkün hayatı

1881 de bir güneş doğdu
annesi adını mustafa koydu
önce babası öldü çiftliğe gittier
orada olmayınca
selaniğe döndüler

harp okuluna gitti
akıllı bir asker oldu
okulu bitirince
güçlü bir er oldu

29 ekimde yeni bir devlet oldu
23 nisanda meclis kuruldu
mayısın 19 unda samsuna gitti
30 ağustosta zaferle geldi

yalnız oda fani idi
oldu ölümcül hasta
tüm türkiye girdi
kocaman bir yasa

güneşin battığı gün
10 kasım dünya karardı
saat dokuzu beş geçe
gözyaşını kimse tutamadı,(ağladı)

Temizlik şiirleri temizlik şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

temizlik ile ilgili şiir,temizlik konulu şiirler, temizlikle ilgili şiir, temizlik hakkında şiirler

Temiz Olmak Şiir

Sabah erken kalkalım
Tertemiz el yüz yıkayalım
Temiz olmak çok güzel
Bunun tadına varalım.

Alışalım her zaman buna
Yemekten önce ve sonra yıkamaya
Temizlik huzur verir insana
Temiz olup tadına varalım.


Adnan KIZILTOPRAK

TEMİZLİK ŞİİR

Yüzü gözü karışık,
Kire pasa alışık,
Hem pasaklı, yılışık
Çocukları sevemem.

Böyle işe gelemem!
Çocuk olur temiz pak,
Çirkindir gözde apak,
Bir kerecik bana bak;

Türk çocuğu temizdir.
Vazoda bir filizdir,
Onun için bendeniz
Pek temizim, pek temiz.

Aka GÜNDÜZ

MİKROP

Pis yerleri seversin,
Temizlikten kaçarsın,
İnsanların başına
Ne hastalık açarsın.

Seni yok etmek için,
İçeriz çok çok ilaç,
İşin yoksa bizlere
Sen durmadan korku saç.

DİŞLER

Her sabah uyanınca,
Ben bilirim işlerimi,
Yüzümü sabunlarım
Fırçalarım dişlerimi.

Hiç ağrı çürük yok,
İnci gibi dişlerim,
Boş yere ceplerimde,
Beklemez yemişlerim.

Galip Naşit ARI

YIKANMA

Leğene girdi mi Mine
Kendini ördek sanır
Annesi verir süngeri eline
Hiç ağlamadan yıkanır.

Her yıkanışında Mine
Biraz daha küçülür leğen
Leğen mi küçülür dersiniz
Yoksa Mine mi büyür?

Rıfat ILGAZ

Mikrop

Ne mikrop şeysin sen mikrop…

Hangi yerde olduğuna bakmadan
küçücüksün diye önem vermedim
ellerimi yıkamadan yemek yedim
sen bunu fırsat bildin
Bedenime giriverdin.

Bundan böyle ellerimi
yemekten önce de sonra da
iyicene yıkarsam…

dişlerimi fırçalar
sık sık banyo yaparsam…

aşıdan iğneden kaçmaz
ilacımı alırsam…

Saçlarımı tarayıp
tırnağımı kesersem
olurum şen ve esen.

İşte o zaman canım
gününü görürsen sen!

Fevzi Günenç

İstanbulun fethi destanı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

fetih destanı,istanbulun fethi ile ilgili şiir,istanbul’un fethi destanı,istanbul fethi destanı

Fetih Destanı – İstanbul’un Fethi

Bir mayıs gecesi bir şanlı ordu
Bismillah diyerek yola koyuldu
Sırtında kefenle kavgaya durdu
Can feda edilen yârdı fethimiz

Hücum nidasıyla sarıldı cenge
Alt üst oldu nice kurulu denge
Görenler şaşırdı böyle ahenge
Çağlara mührünü vurdu fethimiz

Duyuldu cihana Türk’ün gür sesi
Ve hayran bıraktı duyan herkesi
Son buldu bizansın o debdebesi
Hain saltanatı kırdı fethimiz

Mehmetçikler vurdu Allah aşkına
Bakmayıp bizansın gözyaşlarına
Türk adı yazıldı her bir taşına
Aziz İstanbul’u sardı fethimiz

O gün gönüllere doğmuştu fetih
Bir yürek bin beden olmuştu Fatih
Sinsi karanlığı boğmuştu fetih
Öz yurttan düşmanı sürdü fethimiz

Yetimdi öksüzdü güzel yurdumuz
Vuslata yürüdü aziz ordumuz
Allah’tan gayrından yoktu korkumuz
Zalimlerden hesap sordu fethimiz

Kimi çok zor dedi kimi imkânsız
Kimiyse ölüme gitmek anlamsız
Bir gerçek var idi şeksiz gümansız
Tüm gönüllere taht kurdu fethimiz

Nerede mazlumu kesip asanlar
Bu toprağa besmelesiz basanlar
Yeri göğü dar eyledi aslanlar
Nice Ulubatlı gördü fethimiz

İstanbul bir aşktı inanan için
Geçilmişti candan bir canan için
Şahlandı yiğitler bu iman için
Resul müjdesine erdi fethimiz

Yazılmış mı aç tarihi bak hele
Var mı böyle şanlı bir mücadele
Bütün cihan saygı durdu hilale
Fetihler içinde birdi fethimiz

Dilden dile söylenecek bu destan
Bir çağ açıp diğerini kapatan
Türklerindir ebede dek bu vatan
Çok şükür hedefe vardı fethimiz

Hasan Konç

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

19 mayıs şiirleri
Atatürk’ü anma gençlik ve spor bayramı ile ilgili şiirler
Anlamlı 19 mayıs şiirler
19 mayısla ilgili şiirler

O GELİYOR

Yıl 1919
Mayıs’ın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren,
Cana heyecan veren
Al yüzlü Oğan güneş.
Takanın burnu nasıl Karadeniz’i yırtar ?
Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu.
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü Oğan güneş.
Bugün Çaltıburnu’ndan gülerek doğan güneş.

Yıl 1919
Mayıs’ın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular.
Uyumak ölüme eş.
Diriltir ruhunuzu,
Ufukta bir gemi var.
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ?
Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ?
Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü !
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır.
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü.
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.

Yıl 1919
Mayıs’ın on dokuzu.
Ufukta duran gitgide yaklaşıyor.
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor.
Üzülmemek elde mi ?
Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.

O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli inleyen her yürek canlanacak.
Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi.
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz.
Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz.
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel !
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel !

Celal Sahir EROZAN

19 MAYIS GENÇLİK MARŞI

Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız.
Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar.
Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız.
Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var…

Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik,
Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak,
Bir emanet taşırız, Ata’mıza söz verdik.
Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak…

Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı,
Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır.
Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı…
Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır.

19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız.
Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ?
Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız,
Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi…

İ. Hakkı TALAS

ŞU SONSUZ KOŞU

Samsun’a ayak basmış Kahraman bugün,
Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda
Davul zurna sesinde şahlanır düğün,
Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.

Ata’nın rüyasına gelincikler sun,
Emek bahçelerinin güzel gülünü…
Biz sonsuz bir sabahtayız… O uyusun,
Sevincimiz coşturur O’nun gönlünü.

Nasıl çıkmış bir sabah Samsun’dan yola,
Dağlardan dağlara o zafer türküsü,
Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola,
Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.

Al bayrağın Ankara Kalesi’nde hür,
Dalgalanmakta altın bir çağa doğru,
Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür,
Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.

On dokuz Mayıs’ın hür başına çelenk,
Kiraz mevsimi, gençlik ay’ı, gül ay’ı,
Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk,
Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.

Ceyhun Atuf KANSU

19 MAYIS

19 Mayıs günü,
Yaşıyor kalbimizde,
Atatürk güneş gibi,
Her zaman içimizde.

Tembellik yasak bize,
Parolamız ileri,
Dünyaya örnek olsun,
Çalışkan Türk gençleri.

Ülkü verir, hız verir.
Bize 19 Mayıs.
Yurdumuzu kurtaran,
Ata’yı unutmayız.

Tembellik yasak bize,
Parolamız ileri,
Dünyaya örnek olsun,
Çalışkan TÜRK GENÇLERİ

F. ELMALI

19 MAYIS

Gençlik şölenimiz var,
Yurdumun dört bucağında.
Meşaleler yanıyor,bandırma vapurunda.
Güneş doğuyor,o güzelim Samsun’un ocağında…

Denizler artık dar geliyor,
Zalim düşmanların yaptıkları,ar geliyor.
Bakın; bakın enginlere,
Mustafa Kemal’imiz geliyor…

Yeşeriyor artık umutlarımız,
Şenleniyor artık otağımız evimiz.
Bakın; bakın,enginlere…
Mustafa Kemal’imiz geliyor

17 yedi yasında bir qenc

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Nasıl bir çiçek koparılıyorsa dalından
Beni de öyle kopardılar insanlığımdan

Mahkum ettiler beni kendi dünyama
Görüş günüm yok mecburum ben böyle yaşamaya..

Vurdular arkamdan kırdılar kalbimi
Soldurdular ömrümün baharında ümitlerimi

Bir hayal dünyasının ortasında ümitlerim
Onlarda gerçekleşmez ki ne yaparım, ne ederim.

Hayatın merdiveninde karanlığa yol alırım
Kaybettim benliğimi gelmeyen mutluluğu ararım

Döküldüm, ezildim tıpkı bir yaprak gibi
Bitirdiler nihayet içimdeki sevgiyi

Artık bir musalla taşı son durağım olur
Bu sefil yaşantım geçmişe hatıra kalır..

İsyan ediyorum istemeden kadere
Sitemler yağdırıyorum ben böyle talihe

17 yaşında bir gencim ölüme kucak açan
Al Allah’ım bu tende kalmasın bu can

Nasıl olsa bıkmışım ben benden herşeyden..
Mezar taşıma yazsınlar
“Oda bir kalp taşıyordu HEMDE EN TEMİZİNDEN…”

Dengeli Beslenme İle İlgili Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dengeli Beslenme ile ilgili şiir
Dengeli Beslenme İle İlgili Şiirler

Öğretmenim anlattı
Hergün farklı yemeyi
Tatlı, tuzlu demeden
Her gıdadan yemeyi
Ispanak demir yaparmış
Havuçla beslenirmiş gözlerim
Eğer süt içmezsem
Kısa kalırmış kemiklerim
Boyum uzasın diye süt içmeliyim
Annem ne verirse hemen
Hapur hupur yemeliyim
Büyüyünce bende
Çocuklarıma bu şiiri söyleyeceğim
Dengeli beslenin
Çabuk büyüyün diyeceğim

*****

Dengeli Beslenme
Malûm ya Nasrettin Hoca,
Her düğünde , dernekte,
Kaçırmazdı hiçbir fırsatı,
Basardı çorbaya kaşığı,
Pilavın da verirdi hakkını…

Yine böyle bir günde,
Öğrencileri ile düğünde,
Sofralar serildi önlerinde,
Hoca , baş köşeye kuruldu

-Hocam , der öğrencilerden biri,
Korumak için sağlığı, bedeni
İnsan ne zaman yemek yemeli ?

Hoca, doğrultarak sofradan başını,
“Bu iş, dedi, kesenize bağlı”

“Hocam, derler anlamadık ne dediğini
Bu cevap bilmece gibi…

Hoca der, “Gayet basit evlâdım,
Şudur sana son cevabım;
Zenginler yemeli acıkınca,
Yoksullar ise fırsatı bulunca,

*****