Posts Tagged ‘büyür’

Doğruyu Yanlışı Öğrenmek İçin Duâ,

Cumartesi, Haziran 23rd, 2012

Doğruyu Yanlışı Öğrenmek Duâsı,

Doğruyu Yanlışı Öğrenme Duâsı,

Dua:“Allahümme erinel hakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahu ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehu bi-hurmeti Seyyidil-beşer “

Manası: Yâ Rabbî! Doğruyu bize doğru olarak göster ve ona uymağı bize nasip et ve yanlış, bozuk olan şeylerin yanlış olduklarını bize göster ve onlardan sakınmamızı nasip et! İnsanların en üstünü hurmetine bu duâmızı kabûl buyur!

aşk mı buyur

Cuma, Haziran 22nd, 2012

bari bir acı olarak kal içimde

Madem ki birtanem değilsin
Bari bir acı olarak kal içimde
Ona da razıyım ben

Ölene dek çekerim
Sanma bir gün nefret ederim
Aksine seni öyle de severim
Sırf seni hissetmek için

Ister baş ağrısı ol
Ister kalp ağrısı ol
Istersen de ölümcül bir hastalık ol
Hiç yakamı bırakma
Ama yeter ki bir şekilde içimde ol

Belki çok inlerim
Dayanamaz hale gelirim
Belki de güzel bir şarkı der
Ölene dek dinlerim
Sanma bir iki satırı silerim
Ne varsa içime çekerim
Hemde bir nefes misali

Sana söz veriyorum
Hayat içime siner
Zaten gerçek aşık
Kendini böyle ifade eder

BİTANEM

birtanem sabahı bekledim saatlerce
ama ya sonra
sen yoksun ya şimdi
korktum belki sabah olmaz diye
olsa da sen yoksun diye…

Sevdam İstanbul, kırık hayallerin şehri…
Uzaklara prangasın…
Masum çocuğun hüzünleri sarar yoksan beni…
Yakacağım…
Yoksun sen…
Geçtiğin her yeri…
Huzun ve sevda

Şimdi bir gündönümündeyiz artık
Ve elveda demenin zamanıdır hüzne
Çok zor bir aşk aratıyorsun,
Gözlerine her bakışımda beni ağlatıyorsun. Ben tayfun
Birtanem bu aşkı benim bedenimde parçalıyorsun.

Acımıyorsun söylerken,
Ama sana şunu belirteyim hayatım:
Ben aşkı seninle yüceltip,seninle alçattım.
Kahpe dünyamda,bana gerçeğinde oyun olduğunu anlattın.KN

En tatlı rüyalarımdan birini görüyorum;
Sıcak bir kumsalda,
Ay ve yıldızlar şahidimdirki ben seni çok SEVİYORUM

Kumsala düşen sızı…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

KUMSALA DÜŞEN SIZI…

Deniz körpeliğinden sıyrılırken
Bir esrik düş büyür de büyür
Ve güneşten daha çok kavurur bizi
Upuzun olsa da gece
Uykularımız şafağa varma telaşına teslim olur

Ve iki ayrı ürperiş
Usulca çıkar uzaklardan
Sarmaşıklar gibi dolambaçlıdır özlem
Ilık ilk yaz sabahının birinde
Kavuşma sevinciyle parlar gözlerimiz…
Bir bulut beyazlığı altında buluşur ellerimiz

Hangi seher
Sıcaklığında konuk eder bizi
Ve hangi esrarlı dokunuş
Böylesine apak yapar
Geceden arta kalan esmerliğimizi
Hangi şairin şiirlerinde vardır böylesi vuslatlar?
Hangi ressamın tablosunda
Birbirine bakan mahmur gözlerden
Lime lime dökülür yaşlar
Sevi başlıbaşına bir tümlenişse eğer
Bizden başka kim bilebilir
Nerden gelir ve nasıl başlar?

Sesler ulaşır zambak kokuları gibi usuldan usuldan
Sonsuzluğa doğru birlikte dolanır akreple yelkovan
Dalgalar can bulduğu yerden vururken körfeze
Islanır ayak
Rengarenk çakıl taşlarına düşer gölgeler
Kızıllıkta belirir iki silüet,
Arzuları sivriltiyorken kutsanmış sözler
Sevi’nin sağanaklarından ıslanır tüm bölgeler

Kaç günlük uzaklıkta saklanır durur ayrılık
Kaç arşındır yol gözleyen nar kırmızısı yakınlık.
Bir duman seli kalkmaya görsün
Bir tını cömertçe kurar sofrasını
İşte o an sunulur ötelerden tutunuşlara katık

Ordaydık
Ağırdan ağırdan yırtılılırken yalnızlık
Bir çarpışma an’ıyla büyür demlenişler
Bir var oluşla dile gelir hiç söylenmemişler
Alçalıp yükselirken iç çekişler
Gün kurusu kıvamından alırız haz
Yeni bir muştuyla avutulur yaz
Bir kıvılcımla başlar ya orman yangınları
Biz de öylesine yanarız biraz

O ses bizimdir
O kıvılcım biziz
Odlarla kavrulan hevesi barındırır nedenlerimiz
İlk seherde yaralı yürekler demlenir
O yerlerden semaya uzanırken eller
Ertelenen zaman için kimsenin bilmediği
Göklere uzanan bir yakarı filizlenir

Sen ne soylu can eriğisin ey gülüş
O öyle bir mayadır ki sevinin gizine bulanır
Tüm dereler boz bulanık akarken
Gerçeğin ritmiyle bezenir diriliş…

Uzanır boylu boyunca efkar
Kumsala düşer sızı
Oyuna kanmaz çocuklar gibi afacan
Tutuşur iki gönül hırsızı

Uğradığı yurtlara bereketler sunan his
Sonrasızlığı barındıran nankör sis
Gölgede yürüyen düş
O şarkıyı çalan ıslık
O son öpüş…
O olan her nefes
An biterken suskunlukta yorulur
Odlarda kavrulan iki heves..
Eşkalini bırakmadan kaybolur

Artık
Deniz işvelidir,kumsalda oynaşır
Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır
Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır

Necdet Arslan

Tutsam ellerinden ağlarsın

Cuma, Haziran 22nd, 2012

TUTSAM ELLERİNDEN AĞLARSIN

Tutsam ellerinden ağlarsın.
Benek benek büyür karanlığım.
Nokta nokta korkutur seni.
Tutsam ellerinden; ağlarsın

Toprak kokar avuçlarım , kan kokar.
Ben hoyrat gecelerde boy atmış fidan,
Boz bulanık sularda yıkanmış , arınmışım.
Geceleri çok yakınım yıldızlara,
Işığa çıkınca bir karışım.

Tutsam ellerinden ağlarsın.
Doğduğum köyü bir bilsen.
Gece gecemden büyük,
Acısı acımdan derin.
Tutsam ellerinden, üşür ellerin!

Cahit Sıtkı Tarancı

Atatürk şiirleri 2. sınıf

Cuma, Haziran 22nd, 2012

2. sınıflar için Atatürk şiirleri
Atatürk şiirleri
2. sınıf düzeyi Atatürk şiirleri

Atatürk

Şimdi bir deniz varsa
Pamuk tarlaları
Rüzgarlar altında
Şimdi bir tren geçiyorsa ovalardan.

Buğday sarısı güneşte
Bir kuş uçuyorsa
Şimdi bir bayrak dalgalanıyorsa
Aylı yıldızlı…

Yaşamak seninle güzel
Yaşamak bunun için büyük
Sevgili Atatürk.

Adnan ARDAĞI

Atatürk şiirleri, 2. sınıflar için Atatürk şiirleri
ATATÜRK

Adını adımdan önce,
Heceledim, öğrendim,
Duvarları, kitapları,
Senin resminle beğendim.

Binbir biçim içinden,
Bir anda seçerim yüzünü,
Kimse alamaz içimden,
Gözlerinin gündüzünü.

Bütün bildiklerimden,
daha yakınsın yüreğime,
Alfabeyi hecelerken,
“Atatürk” yakıştı elime.

Seni yazdım, okudum,
Seni belledim yürekten,
Her törende birlikteyiz,
Bayrağın içinde sen, ben.

Daha iyi anladım her yıl,
Açıldıkça düşüncelerim,
İlk sevgim büyür, büyür de,
Seni daha da severim.

Her yön sen olursun sen,
Kitap, tren, şapka, kravat,
Sen Türkiye’mi uçuran,
En büyük tanrısal kanat.

Her On Kasım’da gözlerimiz,
Bir daha ağlarken sana,
Bir kez daha inanırız,
Her yerde yaşadığına.

İbrahim Zeki BURDURLU

2.sınıflara uygun Atatürk şiirleri

Atatürk

Atatürk dedim iptida
Önümü ilkledim

Nasıl söylerim öldüğünü,
Atatürk’üm karşımda.
Yatmış uyumuş karlar üstüne
Kalpağı başında.

Nasıl söylerim öldüğünü,
Elinde beyaz tebeşir
Geçmiş tahta başına,
Atatürk’üm ders verir.

Nasıl söylerim öldüğünü,
Başında yeni şapkası
Yola çıkmış yürümüş,
Kalabalık arkası.

Nasıl söylerim öldüğünü nasıl,
Bir ışık vurmuş yüzümüze.
Atatürk’üm bakıyor besbelli
Çeki düzen verelim üstümüze.

İlhan DEMİRASLAN

Atatürk

Düşmanların elinden
Bizi kurtaran sensin.
Bu toprağı yeniden
Özenle kuran sensin.

Ünümüzü dünyaya
Mertçe duyuran sensin.
Gündüz gün, gece aya
Benzer kahraman sensin.

Adını büyük, küçük
Anıyoruz her zaman,
Adı büyük Atatürk
Anlı şanlı kahraman.

Nabzımızda atansın
Ey ! ölmeyen atamız.
Gönlümüzde yatansın
Seni unutamayız.
Mehmet Necati ÖNGAY

Kirpik Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kirpik ile ilgili Şiir
kirpik şiirleri

Ağlayan Kirpikler

Gözlerimden kaçırdığın bakışları
Eline vereceğim bugün
Yağmurlarınla ıslattığın ruhumla
Gidip gelen düşlerimi
Kalbime gömüp,
Dualar okuyacağım ölen huzuruma…

Düşerken içimin aynaları,
Gösterirken hayata seni,
Ömrümü gizleyip (içime)
Ağlatacağım kirpiklerimi…

Gönlüm geçip giden baharın arkasından
Yolların gizemli yanlarına bakarken
Elimde titrettiğim ‘sen dokunuşlarına
Bir nefeslik soluk aldırıp,
Şiirime yerleştireceğim…

Yüzüme çarpan ayın gölgesinde
Paramparça olan umutlarımı
Terk ediliş namına edilen
Feryat figan nidaları (vedaları)
Toplayıp,
Gece rüzgârına çalacağım…

/Son trenin son yolcusu gibi
Bineceğim bu geceki rüyalarına
Göreceksin aşkın tesirini
Ve sen!
Hissedeceksin bendeki aşkın nasıl nefretleştiğini/

Teninde ayrılığın soğuk dokunuşları varken (dururken)
Bendeki senin götürdüklerini
Eline alıp,
Bin parçaya böleceksin ettiğin yeminleri…

Çıkarken kırık, dökük ‘sen köprülerinden
Dokunduğun her yer,
Yanık aşk kokusu olacak,
Kapkaranlık hayallerimin gizinin
Anlaşılmaz görünüşünden
Ölü kalbimi görüp,
Toprak alacaksın üstünden…

Usulca yalvarırken Tanrıya,
Güneş kokulu aşkları dileyip,
Meleklerden aldığım hazla,
Seni isteyeceğim yaratandan
Kabul olur musun?

Bilemem

Söylesene bana,
Sessizce isyanım yetersizken
Yüreğin hissedecek mi?
(Hissedemediklerini)

Bilmem ki?

İlknur Karaca

Kömür karası kirpiklerin

Karanlık bir gece gibi kirpiklerin

Sımsıkı kapanmış perdeler gibi

Bekledikçe kararır ruhum

Kışlara döner umutsuz

Beklerim aralansa

Bir aralansa da değse ruhuma gözlerin…

İçim çıkarcasına sabırsız,

Sabırsızlığım arttıkça çaresiz…

Ve nefretim büyür

Yolmak isterim tek tek

Kömür karası kirpiklerini…

Sonra umutsuz, düşerim boşluklara

Aklım gelir birden

Nasıl da unutmuşum

Bir zamanlar aşıktım

Ben onlara…


KİRPİKLERİN UCUNDA

Hasretlik kirpiklerinin ucunda
Düştü düşecek tam yüreğin ortasına
Bakıp derin bir iz bıraktığında
Hesap soracağım senden kalanlara

Damlacıklar düşer arka arkaya
Her şeyden habersiz al yanaklara
Düşer ta içlere kadar insafsızca
Vardığı yeri yaralar derman yokçasına

Gözleri buğulu bitmez oldu yaşlar
Birisinin ardından ince ince akar
Delip geçer sineyi hesapsızca bakar
Deyse deli gönül deyse etmez de inkâr

nihal atalık

Ömer Seyfettin Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

ömer seyfettin aşk şiirleri

Ömer Seyfettinin Şiirleri


Nişanlı

Korularda bülbüllerin rüyası,
Açılmayan güller ile süslenir;
Odasında yalnız kalan şu esir,
Şu genç kızın nedir acab hülyası?

Mavi ipek divanına uzanmış,
Yuvasında hasta yatan kuş gibi
Sessiz, sakin, hıçkırıyor… Sebebi
Söylenilmez, ne acıklı saklayış…

Korularda bülbüllerin rüyası,
Açılmayan güller ile süslenir;
Odasında yalnız kalan şu esir,
Şu genç kızın nedir acab hülyası?

Şu genç kızın bilinmeyen hülyası,
Belki şimdi oralarda çarpışan,
Oralarda can vererek şan alan
Bir isimsiz kahraman…

Yalnızlık

Güneş batmakta… Ovada gecenin
Gölgeleri büyür, büyür, sararır…
Ağaçlıklar, akan sular bir serin
Rüzgar ile dalgalanır, kararır.

Kuşlar ötmez, yuvalar boş, görünmez
Bir ışıltı uzaklarda; yazık ben
Öksüzüm şimdi bu yolda giderken.
Gök bile yıldızlarına bürünmez!

Eski izler, çirkin, korkunç lekeler
Kılavuzluk eder. Zavallı atım
Şüphelenir bu gidişten ve kişner…

Gece gelir, ıssızlık sanki solur
Ve ruhum uyur, uyanır, her adım
Atımın nal sadası ninni olur!..

Doğduğum Yer

Buralardan çok uzakta bir köydü!
Beyaz, billur bir derecik içinden,
Hıçkırırdı, sevinerek geçerken.
Kenarında vardı birçok söğüdü…

Ben işte bu söğütlerin susmayan
Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz
Tenha idi; ne yabancı, ne bir iz…
Bahçemizdi yakındaki o orman.

Bir ses, “sevin!” derdi gülen rüzgarda,
Sevinçlere yoktu orda nihayet.
Sanılırdı bu ses gümüş dallarda

Görünmeyen bülbüllerin öğüdü!
Doğduğum yer, doğduğum yer… O cennet
Buralardan çok uzakta bir köydü!..

Kızılırmağa

Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun?
Dalgaların coşmuş, bilmiyor durmak,
Çöktü yüzbin ocak, anlıyor musun?
Ben geldim başına, isterim sormak:

Yüzlerce yıl evvel üstünden geçen
Türklerin başına nedir bu gelen?
Yasasız kalmışlar serserilikten
Kaçmak isterlerse yol verme, sen ak!

Ak, boğulsun kaçan, acıma ona.
İster misin yurda baykuşlar kona?
Geçmek lazım ise yok mudur Tuna?
Geriye bırakma, ak Kızılırmak!

ÖMER SEYFETTİN

Nereye?

Bir kahraman gördüm, gençti, güzeldi.
Atlamış maziden binlerce seddi,
Kır atıyla sanki canlı bir yeldi.
Sordum: “Nereye?” – “Ben giderim” dedi,
“Tarif olunamaz bir şana doğru…”

Güneş doğuyordu, maviden sisler,
Çiçekler açılmış, ötüyordu her
Dalda bir yavru kuş… “Aşk nuru yer yer”
“Tutuşurken böyle nereye sefer?”
Diye sordum, dedi: “Türkân’a doğru…”

“Yalnızsın yiğidim! Yolda kalırsın,
“Maksatların ölür, onulmaz yasın,
“Yol gösteren lazım, öne katılsın!”
Dedim. “Düşman varsa” dedi, “atılsın,
“Yolumun uğradığı Kur’ân’a doğru…”

“Uzak ufuklarda karlı dağlardan
“Aşarken sellerden, ormandan, yardan
“Yoldaş ister insan, değil Yaradan;
“Yalnızlık O’nundur…” dedim. “Dost yardan
Geçmez” dedi, “yolum yarâna doğru…”

Sürünce doğuya o kır atını,
Kılıçının çarptı taşlara kını,
Altun kıvılcımlar bu hoş akını
Gaybederken gördüm bu genç taşkını;
Dedi: “Uçuyorum Turan’a doğru!..”

Koşma

Ey Türk Genci! Aç gözünü azıcık
Etrafına bir dikkat et, gördüğün
Hayal değil, hakikattir, pek açık,
Pusu kurmuş herkes sana bak bu gün!..

Medeniyyet ateş, demir eliyle
Kan taşırtan, yuva yıkan seliyle
İlerliyor elektrik piliyle,
Yapılır mı uçurumda hiç düğün!

Artık uyan, keyif zamanı değildir,
İçtiklerin bade değil, hep zehir,
Kuvvetlenip Garb’i korkut ve sindir,
Galip gel de, sonra, Türk’üm de öğün!..