Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Senin kim olduğunu en çok bilerek İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin Dört nala açan kiraz çiçeklerinin Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Sarı bir hüzün kızıl bir gurur Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim Gülün dikeninden değil Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım Topraktan söz açacağım Akan su gelmeyecek kelimelerime Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Bilmek istemeden Alaattin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi Ve ne dilersem dilememi isteseydi Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi Bedeli her şeyim olsa bile Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki Tek geride kalmış hesap benim için Bu dünyadaki tek yük Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek Kürek mahkumu için kürek neyse Benim için de sana seslenmek o Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu Öbür yandan bileklerimden sızan kanların Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim Atalarım bana kadınlara gökyüzünü Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler Sen kürekleri yağlı urganları Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak Göstermek istedim Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri Ama senin vaktin yoktu Ben bunu hiç anlayamadım Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok Siyah apletleri sevebileceğini
Sana sesleniyorum Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor Kürekleri bırakamıyorum Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için Kalemi bir an elimden düşürmüyorum Ankara Kalesi’nin önünde Sana sesleniyorum Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık Seviyorum seni ama dedin Hoşçakal diye ekledin Şimdi gitmeye mecburum Belki yine gelirim, umarım gelirim Son söz oldu
Cennet ve cehennemin dillerini Savaş naralarını ve aşk şiirlerini Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım Senin sözlerinin anlamını öğretmediler Hiçbir şey söylemeden gittin Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın Yine yeniden sadece sana sesleneceğim Müebbet bir aşk dışında Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim Sana sesleneceğim yine Seni sadece kuru bir sevgiyle değil Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun Mütevazi bir sevgiyle değil Küstah bir aşkla sevdim seni Ben Osmanlı gibi Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı Kışın üşümemek için şal yaptın kendine Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de Sana inanırım bilirsin Zamanla unutursun demiştim Niye daha derinleşiyor öyleyse Derinleşiyor özlemin Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları Coşturuyor ayrılık sözlerin Öfkelerimin kararlılığını Aşka katık ederek konuşacağım Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
Öyle sanıyorum ki Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için Benden uzun yaşayacaksın Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin Küstah bir aşkla seveceğim seni Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim Ömrün geri kalınında Sana sesleneceğim yine Ben seni beyrut gibi sevdim ama Sana ne Mağribi ne de Manhatten’i anlatamadım Bağdat ve Şam’ı işgale yeltenmişken Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana Senin kim olduğunu hiç bilmeden Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Senin kim olduğunu en çok bilerek Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke Hüznün beni aşan taşkınlığını Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını Anlayabilseydin Anlatabilirdim sana Seninle yaşanan bir aşktan sonra Ayrılığın ölüm bile olsa Mavi bir ölüm olacağını
aşk bu kolaymı geldiği gibi gidermi sanıyorsun bir başladımı kalbine işler dantel gibi nakış nakış sökemesin söktüğün zaman için acır öyle acır ki ölmek istersin aşk bu kolaymı geldiği gibi gidermi sanıyorsun o ayrılık ölümden beter o öyle bir duygudur ki yüreğini yakar öyle bir yakarki söndüremesin söndürsen bile külü kalır o kül bile yüreğini tekrar yakar ve yüreğin yangın yeri olur gider o öyle bir duygudur ki içini dalgalı fırtınayı bir deniz haline kalbini ise başından karı eksik olmayan ağrı dağı haline getirir aşk bu kolaymı geldiği gibi gidermi sanıyorsun geldiğinde bahar gelir yüreğine çiçekler açtırır ruhunda gittiğinde günlünde sonbahar rüzgarları estirir döker açtırdığı çiçekleri yaprakları savurur her bir yana her düktüğü çiçekle yapraklar içinde bir şeyler alır götürür ve buda sana dayanılması zor acılar yaşatır aşk bu kolaymı geldiği gibi gidermi sanıyorsun
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ”Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz”. Çiçekler, çiçekler… Su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğun deve tabanı Hepten hüzünlü bu günlerde Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye Masada tabaklar neşesiz Koridor ıssız Banyoda havlular yalnız Mutfak dersen – derbeder ve pis Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş Vantilatör soluksu Halılar tozlu Giysilerim gardropta ve şurda burda Memo’nun oyuncak sepeti uykularda Mavi gece lambası hevessiz Kapı diyor ki açın beni, kapayın beni Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi Radyo desen sessiz Tabure sandalyalardan çekiniyor Küçük oda karanlık ve ıssız Her şey seni bekliyo,r her şey gelmeni İçeri girmeni Senin elinin değmesini Gözünün dokunmasını Ve her şey tekrarlıyor Seni nice sevdiğimi….
İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
CEMAL SÜREYA
Kırık Kalp
En iyleşilmez yaramdır aşk benim Çileden,dertten bir habercidir Bir ömrün dökülen son yaprağı Gece kadar uzun,hayat kadar eskidir
Kimbilir bozulan kaçıncı tövbedir bu Bu kaçıncı sancıdır içime saplanan bazen Yağmur yüklü bulutlara benzer Sağanak sağanak dökülür gözlerimden
Firari bir mahkumdur,içimde saklanan Boynum bükük,kalbim kırık,darmadağınım Bir sır saklı gözlerinde,anlamadığım
Hasret yüre, derin sızı Gönlümün sultanı,ömrümün yazı Yaşamak seninle güzel,ölmek seninle Sevmek,sevilmek,dünya seninle güzel Kırdığın kalbimi hasretinle sardım Bir ateş yaktın ki,yandıkça yandım
YASEMİN
Kırık Kalp
Bir başlangıçtı ayrılık Yalnız adımlarım için Düzendi bu kaçık hayat Açılan bir pencere Kırılan bir kalp
Ayrılıkdı ders olan Yalnızlıktı konu Yoktu parlayan yıldız Gülen insanlar Kırılan bir kalp
Yoktu parlayan güneş Kıyıya vuran hırçın dalgalar Umutsuz yaşam Direnecek bir hayat
Yaşamak vardı, kaçamak hayatı Duygusuz bu zamanı Direnmek vardı, mutsuzluğa Yakalamalı, yeni hayatı
Orhan Eren Uncu
KALBİM DİNAMİT KUYUSU
Beni, gözlerin götürür Gözlerin Aşkla, acıyla… Kuşatmışlar Sesimi, soluğumu Kesilmiş Tuz-ekmek payım Vurgunum Ve darda, Gözaltındayım. Dal, kor keser Penceremde açarsa Kuş, vurulur Üzerimden uçarsa. Ve hal böyle böyle, Yol bu yöndeyken Gelir, Ki her gelişinde Daha da içten Gelir, Soluk soluğa Benim olursun. Amansız sarmasında Kollarımın Esrik, Çığlık çığlığa Erir, kar gibi vücudun… Nicedir, Kahpe ağzında Bir salgın, Bir deprem gibi künyemiz. Nicedir, Başımıza zindan dünyamız. Biz ki Yarınıyız halkın, Umudu, yüzakıyız, Hıncı, namusu… Şafakları, Taa şafakları Hey canım, Kalbim Dinamit kuyusu…
AHMED ARİF
DAYAN KALBİM
Seni dağladılar, değil mi kalbim, Her yanın, içi su dolu kabarcık. Bulunmaz bu halden anlar bir ilim; Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.
Sensin gökten gelen oklara hedef; Oyası ateşle işlenen gergef. Çekme üç beş günlük dünyaya esef! Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!
NECİP FAZIL KISAKÜREK
KALBİM UNUT BU ŞİİRİ
Uğuldayan ve hep uğuldayan bir orman kadar üşüyorum şimdi yanlış rüzgarlar esiyor dallarımda yanlış ve zehirli çiçekler açıyor Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğim ne kaldı geride,bilmiyorum uzanıp uyumak istiyorum gölgeme ve sarınmak o kocaman gözlerin uğuldayan rüzgarlarına
Bir acıyı yaşarım ben zehirden çiçekler üretirim kömür karası uçurum kadar bir yalnızlık yaratırım kendime,atlarım Anısı yoktur küçük rüzgarların
Yapraklarım yok artık kuşlarım yok büsbütün viran oldu dağlarım ezberimdeki türküler de savrulup gitti ömrümün karşılığı kalmadı sesimde sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
Yanlış.. daha baştan yanlış bir şiirdi bu, biliyorum ve belki ömrümüzün yakın geçmişi bu kadar doğruydu ancak, kimbilir Kalbim unut bu şiiri AHMET TELLi
AŞK VE KALP
Bir kalb ki onun sevmesi aldanması yok Tutkunluğu yok , bir güzele yanması yok Bin kez yazık olsun sevisiz yüreğe Aşksız geçecek günlerin faydası yok
Tugbam sitesinde en güzel Bomba Sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Bomba Sözler Bomba Sözler 2012,
-UNUTMA! Giden Günü,Geri Getiremezsin. Bulandırdığın Suda,Suretini Göremezsin. Burnun Bu Kadar Kaf Dağındayken,Önünü Göremezsin!
-Aslında çok konuşan kadın yoktur. Karşıdaki hiç bir şey anlamadığı için açıklama yapmak zorunda kalan kadın vardır.
-İyi geçinmek iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur…!
-Biz çocukken; yollar bozuktu, musluklar bozuktu, ziller bozuktu, paralar bozuktu ama adamlar sağlamdı.
-İnsan, hayata iki anlam yükler: Biri ağlarken, diğeri gülerken ve tek bir kere kıymet bilir; O da elindekini kaybederken….
-SEVGİNİN Hakim olduğu EV, Küçük de olsa, Hiç Bir Zaman DAR gelmez İNSANA
-Havalara giren birine hiç dokunmayın.. bırakın, Ne kadar yükselirse o kadar sert düşecektir. .İzleyin ve keyfini çıkarın!!
-Hayatın en güzel anı herşeyden vazgeçtiğiniz ZamanSizi hayata bağlıyan biri olduğunu düşündüğünüz andır….
-ılık bir rüzgar esti, nereden geldi bilmiyorum. nereye gidiyorsun diye sordum özlenen herşeye dedi an aklıma sen geldin çünkü özlenen bir tek sendin!!!
-Baskalarini avutmakla kendi acilarini unutursun!
-Tek tesellim kadehler başka birşey istemez sarhoş etsin yeter ki rakı şarap fark etmez…
-Gönül kimsesiz yapamaz sevebiLeceği bir dost arar. Taşin kaLbi yoktur ama onu biLe yosun sarar….
-Bu masaLar boş kaLmaz gidenin yeri doLar. Bu vazoLara birşey oLmaz yaLniz cicekLer soLar….
-Bazen; susarak ettiğimiz laflar, konuşarak harcadığımız sözlerden daha çok şey anlatır…
-Yüreğini göremeyenlere en güzel hikayeni yaşatma, sen ki birçok kisinin en güzel hayalisin değmeyenlerin hikayesi olma…!
-Vay be !!! İçimizdeki çocuk da gayrı meşru çıktı
– Bir destan yazar gibi durmadan gündüz gece ben hep seni yazmışım yüreğime gizlice
– Aslında insan iki şeyi unutamaz; Sevdiği kişiyi ve onun yokluğunu. İki şeyi de asla saklayamaz: Sarhoşluğu ve aşık olduğunu.
– Seveceksen, yalnız kaldığında aklına geleni değil, Hiç aklından çıkmayanı seveceksin!
Tugbam sitesinde en güzel İnsan Üzerine Güzel Sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa İnsan Üzerine Güzel Sözler İnsan Üzerine özlü sözler insanla ilgili sözler insan ile ilgili güzel sözler insanlık sözleri
Küçük insanlar küçük şeylere çok kırılırlar, büyük insanlar bunların hepsini görür, fakat kırılmazlar