1967’de Eskişehir’de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Maden Mühendisliği bölümününden 1991 yılında mezun oldu.
Mühendislik Fakültesinde okurken aynı zamanda sinema ve televizyon sektörlerinde de çalıştı. Anadolu Üniversitesi Sinema-TV bölümü’nde meslek, TGRT’de montaj, İHA’da uydu sistemleri kurslarına katıldı.
1992 yılından başlayarak TGRT , Kanal 7, NTV, İHA, Kanal D, Tv8, Türkmax, Kanaltürk, TRT Haber gibi kanallar ile çeşitli yapım şirketlerinde kameraman, kurgu yönetmeni ve yönetmenlik görevlerinde bulundu.
Evli ve iki çocuk babası olan Aydın Aydemir;“Haberleşme Teknolojileri ve Küreselleşme“ konusunda çalışmalar yaptı. Yerel kültürün, küreselleşme karşısında yitip gitmemesini amaç edinen bu çalışmalarını, değişik konferanslarda kamuoyuna sundu.
1963 yılında Nevşehir’de doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’a geldi. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.
1992 yılına kadar haftalık dergilerde editörlük yaptı ve yayın kurullarında bulundu. 1995 yılından bu yana bir özel televizyon kanalında kadın ve çocuk programları sorumlusu olarak çalışıyor.
2005-2008 yılları arasında “Duvarların Arkasında/Müslüman Ülkelerde Kadın” ismi ile 13 İslam ülkesini kapsayan belgeseller yaptı. 2008-2011 arasında “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“ “Hayme Ana”, “Orhun Yazıtlarından Nobel’e Türk Edebiyatı”, “Kitaba Adanmış Bir Ömür/Ali Emiri Efendi” yapımcılığını yaptığı belgesel projeleri arasında yer alıyor. Halen yapımcılığın yanında Yeni Şafak gazetesinde yazıyor. Ak Parti kurucusu ve MKYK üyesidir.
Yaptığı programlar Yazarlar Birliği ödülü ile Mevlana büyük ödülüne layık görüldü ve çeşitli sivil toplum örgütlerince de ödüllendirildi. Evli ve üç çocuk annesi.
Uzm. Dr. Baki Dökme, 1947’de Silifke’de doğdu. 1975’de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi.
1975-78 ve 1980-84 yılları arasında Almanya’ da anestezi ihtisası ve akupunktur öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndüğü 1984 yılından beri İstanbul’da akupunkturla ilgili çalışmalarına devam etmektedir.
Dr. Baki Dökme Akupunktur Üst Komisyon üyeliği yaparak, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Akupunktur Yönetmeliği’nin hazırlanmasında katkıda bulunmuştur
Evli ve üç çocuk babası olan Dr. Dökme ‘nin çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış makaleleri ile, akupunktur kurslarında öğrenim kitabı olarak kullanılan Kulak Akupunkturu I, Kulak Akupunkturu II , Kulak Akupunkturu III ile ; Sorularla Akupunktur ve Sohbetlerim adlı kitapçıkları mevcuttur.
İstanbul Akupunktur Derneği’nin yayın organı olan Akupunktur Dergisi’nin genel yayın müdürlüğünü yürüten Dr. Dökme, aynı zamanda İstanbul Akupunktur Derneği’nin Kurucu Üyesi ve Genel Sekreteri’dir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Kutlama Mesajları
Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır.
Çocuklar yurdumuzun temelidir.
Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir.
Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılırlar.
Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.
Çocuklar geleceğimizdir.
Milletimizin ve Cumhuriyetimizin teminatı olan çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en içten duygularımla kutlar, gözlerinden öperim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının …….. yılını coşkuyla kutladığımız bu günde, varlıklarıyla hayatımıza neşe katan çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en kalbi duygularımla kutluyor selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur.
Ulusal egemenlik, ulusun namusudur, onurudur, şerefidir.
Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar yok olur.
Özgürlüğün de, eşitliğin de adaletin de dayanağı ulusal egemenliktir.
Korku üzerine hakimiyet bina edilmez.
Yeni Türkiye Devleti’nin yapısının ruhu, milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Birinci Meclisimizin kahraman üyelerini ve milli mücadelede emeği geçmiş olan herkesi en derin saygı ve rahmetle anıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ……… yılını ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en içten duygularımla kutluyorum.
Mili iradenin kalbinin attığı yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının …….. yılını ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı canı gönülden kutlar, bizleri bu günlere getiren başta Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, vatanımıza hizmeti geçmiş bütün ecdadımızı saygıyla yad ederim.
3 Yaşında Erkek Olduğunu Reddetti 3 Yaşında Erkek Olduğunu Reddeden Çocuk
İngiltere’nin Essex kentinde yaşayan 4 yaşındaki Zach Avery 1 sene öncesine kadar erkek çizgi film kahramanlarına özeniyor ve tipik erkek çocuk davranışları sergiliyordu. 3 yaşına bastığında erkek çocuk gibi yaşamayı reddeden Zach saçlarını uzattı ve annesinden saçlarına kurdele takmasını istedi.
Zach’in anne-babası Theresa ile Darren Avery oğullarını doktora götürdüklerinde gerçeği öğrendi. Zach İngiltere’nin “Cinsiyet Kimlik Bozukluğu” hastalığına yakalanan en küçük hastalarından biriydi.
Zach’in dışında 3 çocuğu daha olan Theresa oğlunun bir gün gelip kendisine “Ben kızım” dediğini söyledi. Theresa sözlerine şöyle devam etti: “Erkek kimliğini reddettiğini ilk duyduğum zaman şaka yaptığını sandım. Neticede sadece 3 yaşında bir çocuktu. Fakat daha sonra cinsel organından rahatsız olduğunu onu kesmek istediğini söylediğini duyunca işin ciddiyetinin farkına vardım.”
Zach’in özel durumu yüzünden okulda zorluk çekmediğini, arkadaşlarının Zach’i Zach olduğu için sevdiklerini belirten Theresa şöyle konuştu: “Zach’in okulu bize çok destek oldu. Kızların da tercih edebildiği pantolonlu bir üniforma var. Şimdi onunla okula gidiyor. Ayrıca okul hem kızların hem de erkeklerin kullanabileceği bir tuvalet yaptırdı. Dolayısıyla şu an okul açısından Zach‘i rahatsız edebilecek bir konu gündemimizde yok.”
Ağaç yaşken eğilir, demiş geçmişteki bilge atalarımız. Kurumuş ağaç kolay kolay eğilmez, zorlansa da kırılır. İnsanlar da tıpkı ağaç gibidir. Kişilikleri daha küçükken şekillendiği için gelişimin hızlı olduğu dönemde istenilen değişiklik yapılabilir ve verilmek istenen şekil oluşturulabilir. Fakat belli bir yaştan sonra çocuğun kişilik yapısı oturduğu için, artık değiştirmek güç olur, hatta imkânsız olabilir.
Özellikle temizlik alışkanlığı çocukluktan itibaren verilirse, yaşam boyu temizliğe önem veren biri olur; ama bu alışkanlığı kendisi kazanır diye düşünülürse, çocuğun bu alışkanlığı kazanması zor olur.
Çocuklukta temizliğin önemi kavratılmamış birey, bütün yaşamında bu önemi anlayamaz ve temiz olma adına pek bir gayret gösteremez. Yemeklerden önce ellerini yıkama alışkanlığını çocukken edinemeyen kişi, yetişkinlikte de bunu edinemez. Eğer sosyal bir ortamdaysa, mahcup olmamak için yıkar; ama yalnızken ellerini yıkama gereği duymaz. Banyo yapmanın önemini çocukken kavrayan biri, yıkanmak için çok sık banyo yapar, ama bu alışkanlığı olmayan birey, eşinin veya başka birinin dayatmasıyla banyo yapar.
Her konuda olduğu gibi temizlikte de çocuklar, büyüdükleri ortamlardaki insanları model alırlar. Eğer örnek aldığı kişiler düzen ve temizliğe gereken önemi veriyorlarsa, çocukta da bu alışkanlıklar gelişir. Temizlik ve düzen alışkanlığının en iyi edinildiği yer, aile ortamıdır. Ailedeki bireylerin temizliğe verdikleri önem ölçüsünde çocukta temizlik alışkanlığı gelişir. Ailede temizlik fazla önemsenmiyorsa, çocuk da temizliğe gereken önemi vermeyecektir. Eğer okulda çocuğun öğretmenleri temizliğin gerekliliğini çocuğa kavratırlarsa, bu alışkanlık gelişir; ama istenilen düzeyde olmayabilir; çünkü bu tür alışkanlıklar okul öncesi dönemde kökleşir ve kalıcılık kazanır. Ayrıca okulda kazandırılmak istenen alışkanlık evde desteklenmezse, o alışkanlığın olumlu yönde gelişmesi güç olur.
Çocuğa temizlik alışkanlığı kazandırmak çok kolaydır; çocuğun kişilik gelişimi yeni oluştuğu için, söylenen her şeyi çok çabuk kavrar ve birkaç kez tekrar ettirilen davranışı alışkanlık haline getirmekte zorlanmaz. Yediği çikolatanın ambalajını yere atan çocuk, doğru bir biçimde yönlendirilmezse davranışı süreklilik kazanır. Birkaç kez uyarılarak ne yapması gerektiği söylendiğinde ise, çocuk doğru davranışı kısa sürede öğrenir.
Temizlik ve düzen konusunda ebeveyn tarafından obsesif davranışlar sergilenmesi de çocukta olumsuz bir temizlik anlayışı geliştirir. Bu nedenle ölçüyü kaçırmamakta her zaman yarar vardır. Çocuğu takıntılı bir kişilik kazanmasına yol açabilen bazı davranışlar şöyle sıralanabilir:
Üstü başı kirlenmesin diye çocuğun sokakta oynamasına izin verilmemesi,
Çocuğun üzerindeki küçük ve önemsiz bir lekenin abartılması,
Günde birkaç defa banyo yaptırma,
Bir kere giydiği giysiyi yıkamadan giydirmeme vb.
Belli aralıklarla çocuğa banyo yaptırılmalı, kendi yemeğini yiyecek bir duruma geldiği zaman, yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması sağlanmalı, giysileri gerekli durumlarda değiştirilmeli ve temizlikle ilgili diğer temel alışkanlıkları kazanması sağlanmalıdır. Düzenli olmak, temizlikle doğrudan bağlantılı bir alışkanlık olduğundan dolayı, temizlikle beraber düzen alışkanlığının da çocuğa kazandırılması gerekir. Temizlik alışkanlığı gelişen bir çocuk düzenli olur, temizliğe önem vermeyen çocuk, düzenli de olamaz. Çıkardığı çorabı evin herhangi bir köşesine atan, yemek yedikten sonra masayı olduğu gibi bırakan, banyodan sonra banyoyu dağınık halde terk eden, yatağını toplamayan bir çocuğun temizlik anlayışı da sağlıklı gelişmez.
Düzen kavramı da temizlik gibi çocukluktan itibaren kazandırılmalıdır. Çocuk, üç yaşına geldiğinde annesiyle birlikte yatağını toplamaya başlamalıdır. Kullandığı eşyaları olması gereken yerlere bırakmalıdır. Birçok anne vardır ki, bütün zamanını çocuklarının döküntülerini toplamakla geçirir. Bazı anneler çocuklarının yaptıkları işi beğenmezler, çocuk işi yaptıktan sonra, anne aynı şeyi yeniden yapar. Bu durum çocukta özgüven kaybına yol açabilir; çünkü kendisine verilen işi beceremediğini düşünür. Ayrıca kendisinden sonra annesi yaptığı için diğer bütün ev işlerinde de gereken özeni ve önemi
Çocuk, verilen işi istenilen düzeyde bağımsız yapıncaya kadar anne çocukla birlikte yapmalıdır. Örneğin yatağı toplarken, sofrayı kaldırırken, banyoyu temizlerken anne çocuğa yardım etmelidir. Bu tür işlerde çocuk annesiyle birlikte çalışırsa, işi daha çabuk öğrenir ve alışkanlık haline getirir.
Çocuğa verilmesi gereken öncelikli temizlik alışanlığı, kişisel bakımla ilgili olmalı; yani el-yüz, baş, vücut ve giysi temizliği. Sabah uyanır uyanmaz elini-yüzünü yıkamalı, yemeklerden önce ve sonra ellerini yıkamalı, tuvalet temizliğini yapmalı, tuvaletten sonra ellerini bol su ve sabunla yıkamalı, belli aralıklarla banyo yapmalı, kirlenen giysilerini değiştirmelidir.
Diş temizliği de oldukça önemlidir. Diş fırçalama alışkanlığı edinebilmesi için, çocuğa iki yaşından itibaren sadece fırçayla dişlerini fırçalaması öğretilmeli, 3–4 yaşından itibaren de çok az miktarda macunla dişlerini fırçalaması sağlanmalıdır.
Temizlik alışkanlığı, bireyin hem beden sağlığı hem de sosyal hayata uyumu için gereklidir. Temizliğe dikkat etmeyen kişi, hem çok sık hastalanır hem de yaşadığı sosyal çevre tarafından dışlanır.
Çocuklara dikkat! 25 yaşındaki adam Facebook’u çocuklara sapıkça tuzaklar kurmak için nasıl kullandı.
ABD’de 25 yaşındaki bir adam Facebook.com internet platformunu çocuklar ile cinsel ilişkiye davet etmek için kullandığından dolayı 35 sene hapis cezasına çarptırıldı.
Chicagotribune.com’un bildirdiğine göre fail web sitesinde kendini küçük yaşta bir kız olarak tanıttı. 25 yaşındaki adam sahte hesap ile reşit olmayan erkek çocuklarla irtibata geçerek cinsel ilişkide bulunmak için bir buluşma ayarladı. Kurbanlara kız ile (bu kendisi oluyor) buluşmak için öncelikle onun erkek arkadaşıyla ilişkiye girmek zorunda oldukları anlatan sapık, bu yolla erkek çocuklarını kandırarak ilişkiye girdi.
Facebook sapığı girdiği cinsel ilişkileri kaydedip bunlarla kurbanlarına baskıda bulundu. Çocuk adama karşı çıktığında ise kendi videolarının yayınlanmasıyla tehdit edildi.. Fakat, ikinci kez ilişkiye girmek istediği 15 yaşındaki bir erkek çocuğu durumu polise haber verince Facebook sapığı yakalandı. Mahkeme faili çocuk pornosu ile ilgili 6 olaydan, cinsel tacizle ilgili 2 olaydan suçlu buldu ve cezalandırdı. Ayrıca 35 senelik ağır cezasından sonra da devlet gözetiminde tutulacak.
O günün her saatinde saklanıyor, Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
O sana acıların en büyüğünü tattırıyor, Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
Boşuna aldatma kendini, Onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde, Dudağındaki sigarada , Okuduğun kitapta, Mırıldandığın şarkıda, Söylediğin şiirde, Gördüğün rüyada Ve yaşaman icin Ciğerlerine doldurduğun havada O yoksa; Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan; Onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa, Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının, Mavi maviliğinin farkında değilse, Beyaz yalnız o giydiği zaman Güzelliğini haykırmıyorsa, Sabahları onu görünceye kadar Güneş doğmuyorsa Ve onsuz gökyüzü geceleri Aya, yıldızlara hasret değilse Onu sevmiyorsun demektir.
Sokakta gördüğün her yüzde Ondan birşeyler aramıyorsan, Güzel bir manzara, Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, Uykudan uyandığın zaman Yaşamakta olduğundan önce Onu hatırlamıyorsan, Omuzlarına dökülmüş saçları, Bir sis perdesinin ardında Her zaman gülen, Işık sacan gözleri Aklına gelmiyorsa, Durup durup avuçlarının Sıcaklığını özlemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir.
Dünyada yaşıyan öteki insanların Senin için hâlâ bir değeri varsa , Ona karşı tutumunu Toplumun köhne ve manasız Kurallarına göre ayarlıyorsan Ve açık açık Sanki var olduğunu haykırırcasına Sevgini söylemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir.
Yok o senin icin Herşeyden değerliyse, Gözünü yumduğun anda Onu görebiliyorsan, O bütün şarkılarda, Bütün şiirlerde, Bütün resimlerde ise, Ona muhtaç olduğunu Söylemekten utanmıyorsan, Senin içten ve büyük sevgine Karşılık vermiyeceğinden Korkmuyorsan, Bütün bencil duygularından Sıyrılabilmişsen Onun için herşeyi, Ama herşeyi yapacak gücü Kendinde buluyorsan, Her hali sana Ayrı ayrı güzel geliyorsa, Karşıisında kendini Bir çocuk gibi hissediyorsan, İstediği anda onun için Ölebileceksen, Onun için yaşıyorsan Ve yine onun için Bildiğin bilmediğin Bütün düşmanlıklara Karşı koyabileceksen, O her geçen dakika Sende biraz daha büyüyorsa Ve kendi kendine bile Çok sevdiğini bütün Samimiyetinle, İnanmışlığınla İtiraf edebiliyorsan, Bir gün o seni hiç, Ama hic sevmediğini söylese bile , Senin sevginde azalma olmayacaksa Ve ölünceye kadar onu aşkların En olumsuzu ile sevebileceksen; İşte o zaman Onu seviyorsun demektir.
O sana sevmeyi, Gercek aşkı öğretti. Sen onu hep sevecek Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.
O , hiç sen olmasan bile, Seni bir parça sevmese bile….
Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok. Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum… Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum… Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda…
Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz ama umutlu hasretine… Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum, imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor… Bir çocuk gibi isteklerimi bastıramıyorum… Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum… Bende olan seni, hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum…
İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum! Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı… Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında… Isınabilmek için onlara sarılıyorum… Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum… Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı…
Belki de görmeyi istemek gerekiyordu… Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma… Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş itiraf etti sonunda… Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil… Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi, dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de hiç niyetin yoktu aslında… Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum…
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor… Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana… Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda… Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi… Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki? Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana…
Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım… Ayak uyduramadım yorgunluğuna… Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım…
Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın; dokunuşlarında kendini bulan… Ama! En çok da imkânsızın oldum…
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum… İnanamadığın, Yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum… Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum… Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum… Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum… Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim… Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?
Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk… Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini, öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum… Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum… Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi… Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak…
Söylesene unutulmak kime yakışıyor? Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor …
Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor… Görüyorsun işte, aşk’a ve sana ihanet etmiyorum benim kırgınlığım aşk’a… Sen üstüne alındın…
Tutsak bu yürek seninle dolu Sevgisiz öksüz bir çocuğun gözyaşı gibi Çaresiz sensiz ama benimle Ben sen olmuşum ben sendeyim Yokluğunda var olmak zormuş sebebim Sensiz bir çocuk gibi ağlar gözlerim Çaresiz ayıplardan gel kurtar beni Kaybolmuş kayıplarda tutsak yüreğim
Salıncak Bir çocuk bahçesi düşün; Bir salıncak, Ve içinde bir çocuk sallanan, Bir tane daha salıncak, Ve içinde bir çocuk daha, Ne gam, ne de keder; Sarkaçta boncuk, sallanan.
Durup bir sayalım şu bahçeyi, Kaç kere çocuk? Kaç kere salıncak? Salıncak kere çocuk, Salıncak çarpı toprak, Kaç eder Çocuk kere çocuk?
Ne şenlik baksana; bunlar sadece çocuk, İpleri kopsa küflü demirlerin, Kuşlar gibi ufka kaçacak, Salıncakta dünya kadar mutlular, Yıldızlar kadar da ufak, Bahçede dalgalanıp uçacak sanki, Hepsi de yaldızlı sancak.
Eğriyi bilmeden çember çeviren, Gerçeği sormadan doğruyu bilmeyen, Yay çizerek sallanan bu çocuk; Bir kere çocuk.
O bir çocuk! O daha çocuk! Salıncak ne ister? Sadece bir çocuk…
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. Iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin Fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşiyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacagız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? Içimden bir şey : belki diyor.
Geceler karanlık; gündüzler soğuk. Ben, ıslak kaldırımlar üzerinde bir çocuk. Üşüyen bedenimde şarapnel izi. Sokulacak bir kuytu arıyorum. Ruhumu kucağına alıver anne.
Sesim titrek; gözlerim donuk. Ben, bahçesine yangın düşmüş bir çocuk Burnumda ağır barut kokusu, Koklayacak çiçekler arıyorum. Kokunu yüreğime salıver anne.
İçimde firak korkusu; yüreğim buruk. Ben, savaşın ortasında bir çocuk. Bomba sesleryle uyanıyorum. Ve uzakta annelerin acı çığlığı; korkuyorum. Sesinle düşlerime dalıver anne
Ve ben sevgiyi arayan çocuk. Umut bahçesinde açmış bir tomurcuk. Bir fecir vaktinde ışığı arıyorum. Savaştan acıdan uzak bir dünyada, Güneş olup üzerime doğuver anne.
23 nisan çocuk bayramı şiirleri,23 nisan bayramı şiir,23 nisan ile ilgili şiirler,23 nisan şiirleri,23 nisan çocuk şiirleri,ulusal egemenlik şiirleri
DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI
Kiminin saçı siyah, Kiminin saçı sarı… Ankara’da buluştu, Dünyanın çocukları.
Her Yirmi Üç Nisan’da Tekrarlanır bu olay. Buluşma nedenini, Açıklamak çok kolay.
Bu kocaman dünyada Ülke sayısı çoktur. Oysa ki hiç birinin Çocuk Bayramı yoktur.
Dünyanın çocukları Yurdumuza koşuyor, Her Yirmi Üç Nisan’da Cıvıldaşıp coşuyor.
Türkiye konuklarla, Kalpler sevgiyle dolsun. Dünya Çocuk Bayramı Herkese mutlu olsun!
Altan ÖZYÜREK
23 NİSAN GÜNÜ
Bayram yapar çocuklar, 23 Nisan günü Büyük bir sevinç kaplar, Bütün yurdun üstünü
Bin dokuz yüz yirmide Duyuldu halkın sesi Açıldı bu tarihte Büyük Millet Meclisi
Bugün edildi ilan Yeni bir Türk devleti Bundan, 23 Nisan Sevindirir milleti
İ. Hakkı SUNAT
BİZİM BAYRAMIMIZ
Bu gelen bizim bayram Yükseldi bak ünümüz. 23 Nisan bizm En şerefli günümüz!
Al bayrağı açalım, Gel gidelim törene. Bin teşekkür, bizlere Bugünleri verene…
Bizim için harcanan Boşa gitmez bu emek, Çünkü her Türk çocuğu 23 Nisan demek…
İsmail Hakkı SUNAT
EGEMENLİK ULUSUNDUR
Egemenlik ulusun olduğu günden beri, Her gün daha çok artan bir zevkle yaşıyoruz. Biz seyredenlerin kamaşıyor gözleri, Asırları yılların içinde aşıyoruz…
Artık maziye gömdük mesafeyi, zamanı; Her geçen gün andırır bir 23 Nisanı. Kalplerde inkılabın bilinçli heyecanı, Mukaddes hedeflere hızla yaklaşıyoruz.
Yolumuzda ışıktır demokratik meş’ale, Biz milletçe bağlıyız ulusal ülkülere. Heybetli bir çığ gibi bütün ulus el ele. Yeni bir medeniyet için uğraşıyoruz.
Bugün yirmi milyon Türk bir tek kalp, bir tek vücut; Hepsinde aynı hamle, aynı güvenli umut. Yuvalar şenlik dolu, gönüller ferah, mesut… En kutlu bir hayatın zevkini taşıyoruz.
Halil Refet TANIŞIK
23 NİSAN
Bu ne duru sabah, ne temiz hava, Geliyor her yandan Nisan kokusu. Sevinçten deliye dönmüş her yuva, Sarmış gönülleri vatan duygusu.
Gelincikler gibi al al bayraklar, Evlerden sarkıyor, gökler de dolu. Nabızlar pek hızlı, coşkun yürekler, Sanki aslan bugün her Türk’ün oğlu!
Şu mini miniler tombul yanaklı, Yerlerinde bile duramıyorlar. Hepsinin elleri çifte bayraklı, Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var.
Yeniden oluyor her şey, yeniden, Yanıyor Atatürk içimizde bak! Atatürk, bu kara günü ak eden, Atatürk; andımız, en kutlu sancak.
Eğlenin yavrular, gülün çocuklar. Coşsun gönlünüzde Türklük duygusu. Havanın bile bir coşkun hâli var, Her yönden geliyor nisan kokusu.
Hasan Latif SARIYÜCE
23 NİSAN
Bugün bir başka aydınlık yeryüzü, Bir başka ağaçların, evlerin yüzü. Bugün çocuklar güzel. Bugün sokaklar güzel… Elimizden tutan her el Daha sağlam Daha mavi gökyüzü; Bayraklar daha yakın. Bakın: geçiyor yarının büyükleri; Şarkılar tutuyor gökleri.
Çanakkale Zaferi Şiirleri En Güzel çanakkale Şiirleri Çanakkale Şiiri Mehmet Akif Ersoy Çanakkale şiiri dur yolcu
Bir Yolcuya Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda İstiklal uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed’in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanının akıttığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti Yaptığı bu tümsek, amansız çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil ONAN
Çanakkale Destanı Bir destan yazılmıştı, Çanakkale isminde, Bin dokuz yüz on beşin, Mart’ın on sekizinde. O bir destan değildi, masal sayılır destan, Ölüm kalım savaşı, kurtuluştu kaostan. Bu savaş milletimin, varlık yokluk savaşı, Savaşan Mehmetçiğin, koltuğundaydı başı. Üşüştü başımıza, dünyanın yabanisi, Her birisi sanki de, cehennem zebanisi. Mahşeri aratmıştı, o günde Çanakkale, Kurdular her cephede, etten, yürekten kale. Haçlı haçın altında, hedef almış hilali Geldiyse de top yekun, yaşadı izmihlali. Bir mühür basılmıştı, dünyanın tarihine Kim ki şehit düşmezse, küserdi talihine. Düğüne gider gibi, gittiler şahadete, Koştular seve seve, en büyük ibadete. Vatan uğrunda canlar, fedadır birer birer Şehittir o yiğitler, ölmezler diridirler, Cephedeydi neferi, duadaydı hastalar, Kimi yetmiş den fazla, kimi çocuk yaştalar. Semadan yağmur gibi, yağıyorken kurşunlar, Sevindiler giderken, Allah’a kavuşanlar. Nerde mal mülk sevdası, canlarından geçtiler Kurşun kurşun, şehadet şerbetini içtiler. Ne Yâr var akıllarda, nede çocuk hayali, Hedef tek, canı verip, yüceltmekti hilali. Birkaç gazisi kalan, tek savaştır cihanda, Kanatlanıp uçtular, cennete hep bir anda. Toprak kan kustu o gün, denizler demir yuttu, Şehitleri O Nebi, kucağında uyuttu. Ne gerek mezar taşı, ne gerek ona mezar Bugün tarih onları, altın harflerle yazar. Namazsız ve Kur’an sız, düşse de bir yanına, Kefensiz, kanlı yelek, şahittir imanına. Bir damla şehit kanı, bütün dünyaya değer, Bir toprak parçasıdır, vatan değilse eğer. Kurtarıp boğazları, şehadete erdiler, Dünyaya yiğitliğin, bir dersini verdiler. Gafiller ucuz sandı,oysa paha biçilmez Sonunda anladılar, Çanakkale geçilmez. Vatana göz dikenler, azdırdıkça azdılar, Aslanlar savunmanın, destanını yazdılar. Okusun bütün dünya, oturup ezberlesin, Artık ininden çıkıp,yurduma göz dikmesin Bu vatanın evladı, kurbandır toprağına, Çakallar rüzgar olsa, değemez yaprağına. Bir Hilal ki bağrında, yaşatır bu milleti, Binlerce güneş feda, yaşasın Türk Devleti.
Kasım KAPLAN
Çanakkale Geçilmez Çanakkale dediğin manasızdır sanma sen Ordaki şehitlerdir tarihlere şan veren Vatan toprağı için can ile serden geçen Korkuyor bu kafirler tüyleri diken diken
Su üstü mayın dolu nusret toplar mayını Bir yandan Elizabeth düşünüyor canını Komayacağız yerde şehitlerin kanını Korku bilmez bu millet artıracak şanını
Mehmedoğlu Seyyid’in mermiyi kaldırışı Dünya durdu, dönmüyor seyreyliyor yarışı Anlayacak kafirler bucağı ve karışı Türküm başkaldırdı ki zaferdir haykırışı
Gaza, cihad nasib et Türk milletine ya Rab! Anzak, Hindu, İngiliz… Hepsi harab ve bitab Her renk, her dil, her kıta bilsin ki bu kutlu ab Çanakkale suyu bu ne Rum dinler ne Arab
Anafarta, Dardanos, Boğalı, Seddülbahir Türktedir bu topraklar dünyada evvel ahir Kayboldu İngilizler bilinmiyor nerdedir ‘Çanakkale Geçilmez’ bu da açık gerçektir
Samet Mehmet Bora
Çanakkalede otuzbin şehit
Çanakkalede otuzbin şehit, Hepsi bir birbirinden yiğit, Bundan sonrasını tarihler yazar, Çanakkale de analar ağlar.
Derdim derdim garip halim, Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım, Ne analar ne bacılar, Çanakkalede zaferler yatar.
Düşman pusu atmış çanakkale yollarına, Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara, Yol vermesen küserim yara, Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.
Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne, Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde, Mekanınız cennet olsun ebediyetde, Çanakkalede şehitler yatar diz dize.
– Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader
– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta
– Olur Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz Çocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz
Hâlâ Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi
– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme… Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa
– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa – O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor… – Ya sakın O gelmeden ben ölüsem
Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek Uğulduyordu…
– Yarın yavrucak nasıl gidecek
Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak İlerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak – şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid Eliyle engini güya işaret eyleyerek Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda… Yürü!” Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… Ölüyor Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle Bütün felaketinin darbe-i hasariyle Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler… Tevfik Fikret
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az öceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
akarsuya bırakılan mektup hasan hüseyin korkmazgil akarsuya bırakılan mektup sözleri Hasan Hüseyin Korkmazgil Akarsuya Bırakılan Mektup şiiri
Akarsuya Bırakılan Mektup
incecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç