Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları -1 Ahmet Kurucan kaleme aldı.
Yanlış okumadınız; Fethullah Gülen ve Hocaefendi. Genelde bizim örfümüzde herhangi bir şahsa “Hoca; Hocaefendi” nitelemesi iki sebeple verilir; birincisi ve öncelikle dini sahadaki bilgisi ve selahiyeti nedeniyle.
İkincisi de yine ilim ve irfanından dolayı bir saygı ifadesi olarak. Gerçi son bir asırdır gerek temsilcilerinin kifayetsizliğinden, gerekse dine karşı tavır alan kişi ve grupların ideolojik tutumlarıyla amansızca ve sistematik olarak sürdürdüğü düşmanlıktan dolayı neredeyse kavramın içi boşaltılıp itibarı düşük bir hale getirildi. “İtibarsızlaştırma” son asırda dine ve dindara karşı yapılan sistematik bir psikolojik savaş taktiği idi adeta ama bu ameliye bahs-i aher.
Sadede gelirsek; “Hoca” veya “Hocaefendi” gerçekte kelimenin tam anlamıyla alimlere verilen bir sıfattır. Fethullah Gülen, bu vasıfları hakkıyla haiz olduğu için “Hoca” ve “Hocaefendi” onun da sıfatı olmuştur. Fethullah Gülen, zamanla bu vasıfla öylesine bütünleşmiştir ki, “sıfat” ona “isim” olmuş ve bugün Anadolu insanının zihninde “Hocaefendi” dendiği zaman akla gelen Fethullah Gülen olmuştur. Elbette başka hocaefendiler de var.
Halbuki Fethullah Gülen sadece “Hoca”, sadece “Hocaefendi” değildir. Onun entelektüel bir kimliği de var. Çağdaş Batı ve Doğu edebiyatına, siyasi düşünce tarihine, fikir ve felsefe dünyasına yakın âşinalığı var. Dünden bugüne ilim, irfan ve felsefe dünyasını iyi takip eder. Alternatif düşünce üretir, eleştiriler yapar. Kişi, kurum ve olaylar arasında derin analizler, mukayeseler, sür’atle intikaller ve geçişler yapar. Uzun geçmişi düne, dünü bugüne, bugünü de yarınlara ve uzak geleceğe bağlayabilen, ideal ve hatta bir medeniyet projesi üretebilecek seyyal ve kuşatıcı bir zihin dünyası ve kişiliği var. Bu yönüyle entelektüel ve geniş aydın bir kimliği de var.
Diğer taraftan o, yalnızca fikir ve idealleri ile baş başa yaşayan bir entelektüel değildir. Toplumsal pratikte dönüştürücü bir liderlik ve rehberlik profili de var. Özellikle eğitim ve öğretim alanında, küresel düzeyde faaliyet gösteren yüzlerce kurumun öncüsü, yol göstericisi ve rehber hocası olmuştur. Yine toplumsal pratikte dönüştürücü bir aktör olarak çatışan dünyaları barıştırma adına gösterdiği çabalardan hareketle barış gönüllüsü özelliği de vardır. Elbette tüm bunların yanında bir de dünya geneline yayılmış gönüllüler hareketine fikri açıdan mimarlık ve liderlik yapan başka bir özelliği de vardır. Bütün bunlara dayanarak diyebiliriz ki Fethullah Gülen’in “hocaefendi” profili, gelenek ve örfte kullandığımız klasik “hocaefendi” profilini aşmış, daha cami bir profildir. Bu cami şahsı anlamaya çalışırken, çokları bütünden parçaya değil de parçadan bütüne gitmeyi tercih eder ve onun için bu farklı yönlerinden hareketle Gazzali, Mevlânâ ve Nizamu’l-mülk benzetmeleri yapar; kimileri İbni Haldun’u ilave eder; kimileri Seyyid Kutup, Hasanü’l Benna profilinden bakar ama son tahlilde gelinen yer onun cami kimliğidir; işte “Hocaefendi” bunu ifade eder.
Bu kadar uzun girişin sebebi…
Sıfatın isim, ismin müsemma olması bir yana, onun kitaplarını okuma adına bir usul teklif edeceğimiz bu yazıda camiyyetine göre değil, münferid özelliklere göre bir tasnifte bulunacağız. Onun için yazının başlığında bu ayrıma işaretle “Fethullah Gülen Hocaefendi okumaları” yerine, “Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları” demeyi tercih ettim. Burada ilk yalın haliyle onun bütüncül kimliğine, ikinci haliyle de yani “Hocaefendi” nitelemesi ile de din adamı, alim kimliğine vurgu yapmış olacağız. Ağız alışkanlığı gereği hocaefendi nitelemesini her ismi geçtiğinde kullandığımız için burada alim kimliğini kastettiğim yerlerde geçen “Hocaefendi” vasfını tırnak içinde yazacağım ki yaptığım ayırım okuyucu zihninde netlik kazansın.
Peki böyle bir tasnife gerek var mı? Bence var. Çünkü daha sistematik bir okuma için bunun şart olduğunu düşünüyorum. Buna binaen de aşağıda Hocaefendi’nin kitaplarını kategorize ederken onun din adamlığı ve alim yönünü ön plana çıkartan kitaplarını “Hocaefendi” kitapları, sair alanlardaki kitaplarını da aydın, sivil toplum lideri vb. diye nitelendireceğim. Ama elbette bu tasnif biraz daha derin ve sistematik bir okuma için gerekli. Yoksa daha hazmı kolay okuma biçimleri için illa da bir tasnife gitmeye lüzum görülmeyebilir. Zira Hocaefendi’yi her seviyeden insan okuyor. Onu okuma ve tanıma adına farklı düzeylerde yapılacak okumalar için böyle bir tasnifin şart olduğunu bir kez daha tekrarlıyorum.
Yanlış değerlendirmelere kapı açmaz mı bu? Bence açmaz ve açmamalı. Açmaması için meramımı anlatma adına giriş kısmını bu kadar uzun tuttum.
Öncelikle zorlandığımı ifade etmeliyim. İşin zorluğu şurada; onun “Hocaefendi” özelliğini nazara veren yönü çok daha derin bir çalışmayı hak ediyor. Bilindiği gibi bizde “alim” kimliği, tefsir, fıkıh, kelam, hadis, tasavvuf vb. İslami ilimlerin hemen hepsinde vukufiyeti ifade ediyor. Hocaefendi, doğrudan tüm bu alanlarda eser yazmadıysa da bu arka planla konuşan bir alim. Sohbet, makale ve kitapları, bu zengin arka planla dinlenip okunarak ancak hakkıyla anlaşılabilir. Bazı alanlarla doğrudan ilgili müstakil kitapları var. Bunları değerlendirmek ve tasnif etmek nispeten daha kolay. Ama çeşitli sohbet vesileleri ile dile getirdiği ve birçok yazısında öylesine değerlendirmeleri var ki bunların her birinin ayrı ayrı ele alınması gerekir. Nitekim merhum İbrahim Canan hadis, Suat Yıldırım Kur’an, İsmail Albayrak tefsir, Faruk Beşer fıkıh diyerek bu tür eser ve konuşmalarından yola çıkarak müstakil birer eser kaleme aldılar. Selman Ünlü’nün “Fethullah Gülen’in Eserlerinde Dua” kitabının ve akademik konferanslarda tebliğ konusu olan birçok makalelerin de bu çerçevede zikredilmesi lazım. Kaldı ki bunların yeterli olduğunu söylemek de oldukça zor. İhtimal söz konusu kitapların müelliflerine sorsak bu soruyu; onlar da yazdıklarını yeterli görmeyecek, “kapsayıcı olmadı” diyecek, “sadece bir veçheden muttali olduğumuz kadarıyla bazı yönlerini nazara verdik” türü izahlarda bulunacaklardır. Bir de bunlara yukarıda ifade ettiğimiz gibi Hocaefendi’nin “Fethullah Gülen” olarak kaleme aldığı kitapları ilave edecek olursak, işin zorluğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Mevzum Hocaefendi’yi anlatmak değil; ama F. Gülen ve “Hocaefendi” okumaları için bir usul önereceğimiz yazıda baştan bunların bilinmesi lazımdı bana göre. Yukarıda söyledim; sözü uzatmamın sebebi bu.
Madem sözü uzattım; bir hususa daha işaret ettikten sonra yazıya gireyim; Hocaefendi’nin sözlü müdevvenatı. Henüz matbaa mürekkebiyle dahi buluşmamış; kâğıda-kaleme dökülmemiş vaaz ve sohbetlerini kastediyorum. Bunlar o kadar büyük bir yekün teşkil ediyor ki; gerçekten kelimenin tam anlamıyla “müdevvenat” olarak nitelendirmeye değer. Çünkü Hocaefendi’nin özellikle İzmir hayatından bu yana -ki başlangıcı 1967’dir- neredeyse hiçbir sözü yere düşmemiştir. Kahve sohbetlerinden 1980 ihtilaline kadar sürdürdüğü resmi vaizlik sürecinde yaptığı vaazları; dar ve geniş, hususi ve umumi çevrede gerçekleşen sorulu cevaplı sohbetleri de “Fethullah Gülen ve Hocaefendi” okumaları bağlamında müstakil olarak ele alınması gereken, tasnif ve keşfedilmeyi, umuma mal edilmeyi bekleyen ayrı bir hazinedir. Belki aynı zaviyeden “Fethullah Gülen ve Hocaefendi dinlemeleri” başlıklı ayrı bir usul teklifinin yapılacağı kaleme almak gerek.
Şimdi gelelim zor bir iş dediğimiz işin en zor kısmına…
Dindar nesil yetiştirmek Dindar Gençlik yetiştirmek Dindar bir Toplum
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklamasına yönelik
Resul Tosun yazısı: Komünizm ideolojisinin hakim olduğu birkaç ülkeyi ve dini vicdanlara hapseden aşırı laikçi düşünceyi dışarıda tutarsak, dindarlığın bütün dünyada makbul ve teşvik edilen bir olgu olduğunu görürüz.
Çağdaş demokratik, laik/seküler ülkelerde de dinin dışlanmadığını aksine özgürlük alanının son derece geniş olduğunu dolayısıyla da etkin olduğunu müşahede ederiz.
Öyle ki inançsız olanlar bile toplumdan dışlanmamak için kiliseye kayıt yaptırıp aidat ödeme ihtiyacı hissederler.
Devlet dine ne eğitim ne de ibadet alanlarında müdahale etmez. Aksine özgürlük alanını genişletir ve dini müesseselere kolaylık sağlar.
Siyasetçiler de din ve dini müesseselere düşmanlık yapmak yerine onlara saygılı davranmaya özen gösterirler. Muhafazakarlar ve sağcıların yanı sıra artık sosyal demokratlar da dine saygılı olmaya başlamışlar hatta dindar görünme ihtiyacı bile hissetmişlerdir.
Yanlış hatırlamıyorsam on sene kadar önceydi ABD’de yönetim devlet memurlarını dindar olmaya teşvik eden bir broşür bastırıp dağıtmıştı.
Dolayısıyla Başbakan’ın dindar nesil söylemi normal demokratik bir ülkede yadırganmaz aksine takdir edilir. Asıl yadırganacak taraf dindar nesil yetiştirilmesine gösterilen tepkidir.
Türkiye’ye gelince, kabul etmek gerekir ki toplumumuz inançlıdır. Kimileri dinin gereklerini yerine getirmiyor olsa da, yaşanmasına karşı çıkmayan aksine gıpta eden bu itibarla da dindarlığı benimseyen dolayısıyla da özünde dindar olan bir toplumdur.
Toplumun dindarlığı devlete rağmen bir dindarlıktır. Çünkü devlet cumhuriyetten bu yana toplumu dinden mümkün mertebe uzak tutmaya hatta irtica yaftasıyla dine karşı çıkmaya yönelik bir politika izlemiştir. Engel olmaya çalışmıştır.
Toplum buna rağmen dinine sahip çıkmış ve dindarlığı benimsemiştir.
Toplumun dindarlaşmasının arkasındaki asıl güç sivil toplum örgütleridir. Dini cemaatler ve topluma sundukları hizmetlerdir. Aslına bakarsanız dini cemaatlerin kurumları halen kanunen yasaktır. Ama bu yasağa rağmen toplum onlara sahip çıkmakta ve hizmetlerini takdir etmekte, devamı için de her türlü desteği vermektedir.
İşte ben bu bağlamda Başbakan’ın dindar nesil yetiştirme söylemini devletin bizzat nesil yetiştirmeye soyunması olarak değil, özgürlük alanını genişletmesi olarak yorumluyorum.
Demokrasiden yola çıkarak söyleyeceksek, demokratik devlet vatandaşlarına hangi dine inanacaklarını, nasıl inanacaklarını, nasıl ibadet edeceklerini hangi mezhebe iltifat edeceklerini empoze de etmemelidir yasak ve engel de koymamalıdır.
Devlet özgürlük alanlarını genişletmeli, inanç ve inancını yaşamanın önündeki engelleri kaldırmalıdır.
Yeter başka bir şey yapması gerekmez.
Bunca baskılara ve yasaklara rağmen İslam bugün toplumumuzun en belirleyici faktörü haline gelmişse, bu ucundan kenarından verilen özgürlükler sayesindedir.
İslam hak dindir ve önündeki yasaklar kaldırıldığı zaman neşvünema bulur.
Demokrasiden beklenen de bir dini empoze etmesi değil bütün dinler için özgürlük alanını açması ve genişletmesidir.
Özgürlük alanı genişlediğinde Türkiye toplumunun daha da dindarlaşacağından benim zerre kadar kuşkum yok. Eksik olan devletin din eğitimi vermesi değil eksik olan özgürlüktür. Din eğitimi alanında sağlanacak özgürlüğün getireceği rekabet ortamında din eğitiminin de kalitesi yükselecektir buna inanıyorum.
Devlet sadece dindarların önündeki engelleri kaldırsın yeter.
Mesela kamudaki kılık kıyafet sınırlamalarını dindarları kucaklayacak şekilde genişletsin, ve mesela başörtülü hanımlar kamuda rahatlıkla çalışabilsin.
Devlet bunu yapsın yeter.
Benim dindar nesil yetiştirmekten anladığım, devletin dini eğitim vermesi değil fertlere dinlerini öğrenme ve yaşama özgürlüğü sağlaması, özgürlük alanını çağdaş ülkelerde olduğu gibi genişletmesidir. Gerisi sivil toplum örgütlerinin işidir.
Sınava hazırlanırken, en etkili yöntemlerden birisi sınav sırasında karşınıza çıkabilecek soruları bir sınavdaymışsınız gibi cevaplamanızdır. Mümkün olduğunca çok sayıda soru düşünün ve bu soruları cevaplandırmaya çalışın (tabii ki kitabınız kapalı olarak). Bu yöntemi daha da güçlendirmek için, ilk önce kendiniz çalışın ve kendi sorularınızı cevaplandırın, daha sonra ise bir grup arkadaşınızla biraraya gelerek bu soru-cevap yöntemini tekrarlayın. Başkalarının hazırladığı soruları cevaplandırmak kendi sorularınızı cevaplandırmaktan çok daha fazla yarar sağlar. Bu yöntemin tek dezavantajı diğer grup üyelerinin yeterince çalışmamış olduğu durumlarda ortaya çıkar. Çalışma grubu ile harcadığınız zaman pratik yapmaya ayrılmalıdır tekrar yapmaya ya da tartışmaya değil. “Beraber çalışma” yukarıdaki özelliklere dikkat etmediğiniz sürece sadece bir zaman kaybıdır.
Bütün materyalin sınavdan bir gece önce çalışılmasının öğrenciler tarafından tercih edilmesinin en büyük nedeni, son gece bilgilerinin akılda rahat tutulması ve daha çabuk hatırlanmasıdır. Fakat araştırmalar gösteriyor ki, bir zaman dilimine (örneğin 1 hafta) yayılmış bir çalışma, 1 geceki çalışmadan çok daha verimlidir. Bunun nedeni bilginin uzun süreli bellekteki (LTM) yerinin sağlamlaştırılması diğer bir nedeni ise son gece çalışmalarının yarattığı kaygının performansı olumsuz etkilemesidir.
İlk aşka yazılmış duygusal bir mektup Maziye zincirlenmişti birzamanlar kaderim. Kalbime de zincir vurulmuştu sanki. Fırtınalar hep içimde dolmayan bir boşluk ise benimleydi hep. Büşra ın gözyaşları durmadan akıyordu. Oturmuştu bir banka gelene geçene aldırmıyordu hiç. Biraz evvel bir holding binasından çıkmıştı. İlk aşkı ilk sevdiği birzamanlar komşusunun oğlu olan Kaanı ziyarete gelmişti. Senelerdir görmemişti onu. Öyle bunalımdaydı ki Yeni eşinden ayrılmış sanki bir iki laf edecek birini aramış ve Kaanı görmeye gelmişti. Sevinçle girdiği yerden ağlayarak çıkmıştı. Kaanın bir sene önce öldüğünü öğrenmişti. Oysa lisede birlikte okurken üniversiteyi bitirip evleneceklerini söylüyorlardı birbirlerine. Hemen kalemini çıkarıp ağaca bir kalp çizmiş ve içine isimlerini yazmıştı Kaan. Düşüncelere dalmıştı Büşra. Apartopar banktan kalktı. Edinekapı Mezarlığına gitti. Kaanı görememişti ama mezarına gidecekti. Bulacağına inanıyordu. Arkadaşları tarif etmişti. Mezarlığın kapısında ki çiçekçiden ençok sevdiği birzamanlar sevdiğinin verdiği kırmızı gülleri aldı. Kapıda ki görevliye sordu. Birlikte aramaya başladılar. . İçinden durmadan Sonunda buldu mezarı Gözyaşları durmuyordu. Şimdi ben senin için aldım. Nişan yüzüklerimizi bile almıştın. Gençlik işte mantıklı düşünemiyor ki insan. Hem ağlıyor hem konuşuyordu Büşra. Evliliğinde çok acılar çektirmişti eşi. Devamlı aldatıyor ve manevi işkenceler yapıyordu. Sonunda dayanamayıp kızını da alıp annesinin yanına gitmişti. Aslında . Kaandan bir beklentisi yoktu. Çünki Kaanda evli ve iki kızı vardı. Yalnızca arkadaş olarak görmeye gitmişti. Trafik kazasında öldüğünü öğrenmesi onu geçmişe götürmüştü. Ve bizi ayırdı. Belki sen de mutlu olamadın eşinle. Bense hiç olmadım. Bazen seni düşünürdüm. Seninle evli olsaydım mutlu olurdum. Sen beni anlıyan sevgi dolu biriydin. Yine gözlerinde ki yaşlar sicim gibi iniyordu Büşra ın. . Keşke bugün hiç uğramasaydım. İçimde ki aşk kırıntıları kalsaydı yerinde. Ama mazimin saf ve temiz aşkı köz gibi yanacak bundan sonra içimde. Elinde ki gülleri mezarın toprağına tek tek bıraktı. Birzamanlar aşık olduğu deliler gibi sevdiği arkadaşını gözü yaşlı olarak bıraktı. Hayat herzaman süprizlerle doluydu. Bazen böyle acı süprizler de insanın karşısına çıkabiliyordu.
Karşılıksız platonik aşk mektubu Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.
Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.
Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.
Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.
MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.. AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL.
Özlem Mektubu; Sevgilim!.. Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..
Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli…
Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor.
Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.
Yoksun, gittin, tek başına koydun… Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n’olur dayanamıyorum.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte değer yargılarında önemli değişmeler ortaya çıktı. Türk kültürü, İslami kültürün getirdiği etki ile yeni ve farklı bir kimliğe büründü. Anadolu’da İslamiyet öncesi inanç sistemleri ve İslamiyet yeni bir sentez oluşturdu.
Hacı Bektaş Veli ikliminde gelişen edebiyat, birçok bakımdan orijinal bir edebiyattır. Bu özelliği ile diğer edebiyat ürünlerinden ayrılır. Adına genel olarak Alevi-Bektaşi edebiyatı da denilen bu yapı kendine özgü edebi türler oluşturmuştur. Din ulularını över, onlara ait menkıbeleri şiirleştirir, usûlden erkandan ayinden bahseder.
Alevi ve Bektaşi teolojisinin ana kaynakları hiç kuşkusuz menakıbnameler ve velayetnamelerdir. Menakıp, tasavvuf tarihinde sufilerin ortaya koydukları inanılması güç doğaüstü olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikayeler anlamında tahminen IX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bu yüzden IX. yüzyıldan itibaren kaleme alınan tasavvuf kaynaklarında, veli anlayışına paralel keramet anlayışı geliştirilmiş ve bunun teorisi oluşturulmaya çalışılmıştır. XI. yüzyıldan sonra yazılmış bazı tasavvuf kaynaklarında keramet teorisinin daha da gelişmiş olması sonucunda ilk defa kerametlerin bir tasnife tabi tutulduğunu görüyoruz.
Anadolu’da tasavvufi eserlerin yanı sıra bir de menakıpname edebiyatı oluşur. Anadolu’da kaleme alınan evliya menakıpnamelerinin ilk örnekleri doğal olarak Anadolu Selçukluları dönemine aittir. Bu dönem Kadirilik, Rifailik, Kazerunilik, Kalenderilik, Vefailik vb. gibi dışarıdan gelme pek çok tarikatın yerleşme ve kendini kabul ettirme dönemi olduğu kadar Mevlevilik gibi yeni bir tarikatın oluşmaya başladığı bir zaman dilimini ifade eder. Anadolu’nun birçok yerinde çeşitli dedelerin, şeyhlerin açtığı tekkeler ve zamanla buralarda ortaya çıkan türbeler göz önüne alınırsa Anadolu Selçukluları döneminde sayıca oldukça fazla menakıpnamenin kaleme alındığı tahmin edilebilir.
En önemli menakıpnamelerden biri, II. Bayezid dönemlerinde yaşamış Uzun Firdevsi lakabıyla tanınan Hızır bin İlyas’ın yazdığı Hacı Baktaş menakıbıdır. Bu menakıpname Hacı Bektaş’ın doğumunu, Horasan’da ki çocukluk dönemini ve Ahmet Yesevi ile ilişkilerini anlatmakla başlar. Daha sonra Anadolu’ya gelip Sulucakaraöyük’e yerleşmesi, buradaki yaşamı, o dönemdeki tasavvuf erleriyle ilişkileri ve sonuçta ölümü anlatılır. Hacı Bektaş’ın halifelerinin menkıbeleriyle eser son bulur. Bu menakıpnamenin Hacı Bektaş hakkındaki bilgilerin ana kaynağı ve özellikle Ahmet Yesevi ile ilgili anane ve menkıbelerin Anadolu’daki metinlerini içeren en eski yazılı kaynak olması sebebiyle önemi büyüktür.
Bektaşi edebiyatında menakıpname ve vilayetnamelerin dışında deyiş – duaz – nefesler de önemli bir yere sahiptir.
Deyiş Alevi Bektaşi ozanlarının söylediği ve ayin-i cem de kullanılan tasavvufi eserlerin tümü olarak bilinmektedir.
“Hareket nardadır sacda değildir Keramet baştadır tacda değildir Her ne ara isen kendinde ara Kudus’te, Mekke’de, hacda değildir”
Hünkar Hacı Bektaş Veli Alevi kültüründeki şiirler 7′li, 8′li veya 11′li hecelerle hece vezni ile yazılmış ve bestelenip söylenmiştir. Deyişler belli kurallara, kalıplara ve belli düşüncelere bağlı şiir biçimidir. Ölçüde kafiyede, ayakta, nazım biçimleri aşık edebiyatı özellikleri gösterir
Alevi-Bektaşi şiirlerinin ortak özelliği, dinsel inanış temelleri, tasavvufi yorumlar, ayet ve hadislerden yola çıkılarak ortaya konmuştur. “Ölmeden önce ölmek”, yani hayatta iken nefsi öldürmek, hakka ulaşmak, Peygamberin, Hazreti Ali’nin on iki imamların sevgisine nail olmak, dünya malına değer vermemek sıklıkla işlenmiştir.
Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Hatayi, Virani, Kul Himmet, Teslim Abdal mahlaslı deyişlere sıkça rastlamaktayız.
Köylerde Alevi dedelerinin bulunduğu ortamda saz eşliğinde deyişler söylenir. Deyişleri zakir veya dede söyler. Bektaşi tekkelerinde Bektaşi babasının nezaretinde genellikle Türk Sanat Müziği makamları ile nefesler söylenirdi. Nefesler ayin-i cem denilen muhabbet sofrasında (Ali sofrasında) mürşidin izni ile söylenir.
İşitin ey yarenler Aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan gönül Bir kara taşa benzer
Taş yürekte ne biter Dilinde Ağu tüter Nice yumuşak söylese Sözü savaşa benzer Yunus Emre
Bu adem dedikleri El, ayakla, baş değil Adem manaya derler Suret ile kaş değil
Adem oldur ey hoca Gıdası mana ola Maksut ademden ahi Hayal ile düş değil Kaygusuz Abdal
Deyişlerin, nefeslerin, nutukların son kıtasına gelindiğinde mahlastaki şahsa hürmeten sağ el kalbin üzerine götürülüp daha sonra elin baş ve işaret parmakları dudağa değdirilerek onun ruhuna olan saygı belirtilir, gönüllerde olduğu ifade edilir.
Akil gel beru, gel beru Gir gönüle nazar eyle Görür göz, işitir kulak Söyler dile, nazar eyle
Baştır gövdeyi götüren Ayak menzile yetüren Dürlü maslahat bitüren İki ele nazar eyle
Hatayi eydür ya Gani Veren Mevla alur canı Evvel kendü kendin tanı Sonra ile nazar eyle (Hatai)
Duaz (düez – düvaz)
Duaz, Duazdeh’in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki anlamına gelmektedir
Duaz, cem ayinlerinde söylenen ve On İki İmamların adlarının geçtiği deyişlerdir. Duazlar bir nevi dua olarak da algılana bilinir.
Bu deyişlerde On İki İmamların yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevi ulularının adları geçmektedir.
“Allah medet ya Muhammed ya Ali Yusuf kuyusunda zindana düştüm Gülbankı çekilen Bektaşi Veli Yok mu gayretiniz dermana düştüm
Fatıma Ana’dan el etek tuttum Şerver Muhammed’e göz gönül kattım İmam Hasan ile çok metan sattım Şah Hüseyin ile dükkanına düştüm
Zeynel’i sevdim de aşnaya yettim Bakır’ı sevdim de musahip tuttum Cafer’i sevdim de göz gönül kattım Naci deryasında ummana düştüm
Kazım Musa Inza’ya eriştim Tamam, asker ile hayli sürüştüm Kerbela; çölünde cenge karıştım Sinem yaralandı alkana düştüm
Taki Naki Şah Askeri nurumuz Mehdi mağarada gizli sırrımız Cebrail önümüzce rehberimiz Kırkların ceminde erkana düştüm
Oniki imam dergahında umum var Dünü günü sohbetim var demim var Günahım yok ama neden gamım var Ali gibi Şahı Merdan’a düştüm
Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı Şirin lezzet verir muhabbet tuzu Ali’nin alnında Zühre yıldızı Meyli muhabbeti Selman’a düştüm
Nefes Alevi-Bektaşi şairlerince söylenenayin-i cem’lerde, diğer toplantılarda kendine has bir beste ile okunan, böyle okunmak için yazılmış şiirlere denir. Şekil itibarı ile koşmalar gibi dörtlüklerle yazılır. Konusu ekseriya tasavvuf, tarikat akideleri ile ilgilidir. İçlerinde lirik mahiyet gösterenleri de vardır. Nefeslerin dili genellikle sade bir Türkçedir. Başta 11′li hece vezni olmak üzere 7′li, 8′li hece vezniyle yazılırlar. Aruz vezni ile yazılmış olanları da vardır. Alevi-Bektaşi öğretisinin nesilden nesile aktarılmasında nefeslerin önemli bir işlevi vardır. Nefeslerde konular her zaman özel bir anlatım tarzıyla, kelimelerin mecazi kullanımlarıyla işlenmektedir. Örneğin, çok kullanılan içki (dem, bade, dolu) manasına gelen kelimeler mürşidin irşadı; meyhane, irşad alınan yerdir.
Bu mecazi kullanımın Bektaşi öğretisini Bektaşi olmayanlardan saklama ya da nasipli Bektaşinin aklını kullanarak yolun öğretilerini algılamalarını sağlamaktır. Burada katlı anlatım” olarak tanımlanan anlatım tekniği söz konusudur: “Bektaşi dilindeki “katlı anlatım” özelliği nedeni ile bir kelimenin bazen birden çok anlamı bulunmaktadır. Dinleyen kişinin yorumlayabilme seviyesine göre bu kelime anlam kazanmaktadır.
Şu fani dünyaya geldim giderim Bin yılda bir çiçeğin bittiğin gördüm Ana rahminden geldim cihana Nice bin yıl yattığın gördüm
Atamın belinde boyandım kana Al yeşil nurundan indim kandile Atam bahane oldu geldim cihana Erenlerin ikrar verdiğin gördüm
Sülük sohbetinin ya sünneti kaç Eğer kamil isen; gel bir irfan aç Dünya kurulmadan güveren ağaç Güverip; hurmanın bittiğin gördüm
Gülün emri neydi? gül şaha çekti Bülbülü de gülün oduna yaktı Bunca melaike seyrana çıktı Ol Şems-i Tiflis’in öttüğün gördüm
Ol deryada balığın yatağında Peydah oldum Muhammed’in dağında Evvel kul yoğudu Cennet bağında Getirip Cebrail’in diktiğin gördüm
Seyyit Mehemmed’im bu sıraya kattım. Yalan dünya sana çok gelip gittim Adem Safiyullah’la arzuhal ettim İnsanları katere çektiğin gördüm.
Milyonlarca kayıtlı kullanıcısı bulunan Facebook’ta yeni bir açık ortaya çıktı. Detaylar burada…
Bir yazılım geliştiricisi, dünyanın en popüler sosyal ağı Facebook’a ait olan yeni bir uygulamanın kullanıcılara zarar verebilecek bazı javascript’leri çalıştırdığını iddia etti.
Bu iddianın sahibi yazılım uzman, bu platformun Facebook’taki kullanıcı kimliğine ait cookie’leri ve pop-up mesajlarını çalmak için nasıl işlediğini kullanıcılara gösterdi. Buna göre herhangi bir hacker, çok da fazla uğraşmadan bir Facebook kullanıcısının hesabına girmek suretiyle onun adına mesaj gönderebilirken, aynı şekilde mesaj kutusundaki mesajları da kolayca okuyabilir.
Bunun yanında Facebook’un gizlilik (Privacy) ayarlarını da değiştirebilen hacker’ın kullanıcıların arkadaş listesindeki kişileri silebilmesi de mümkün.
Bir oyun geliştiricisi olan Arthur Wachelka’ya göre Facebook’un karşılaştığı bu problem öyle hafife alınacak türde değil ve bir an önce Facebook tarafından gerekenin yapılması gerektiği görüşünde.
Facebook’un sözcüsü ise tüm bu olanlara karşılık sadece Facebook ekibinin bu konu üzerinde araştırmalarını devam ettirdiğini açıklamakla yetindi. Ancak açıklamanın üzerinden günler geçmesine rağmen, Facebook’taki bu ciddi açık hala giderilmiş değil.
“Şimdi değilse ne zaman?”, “Böyle olacağını tahmin edemezdi”, “Göreceksin…”, “Bazen olur öyle” gibi mesajların ne olduğunu kimse anlamaz. Kendi kendine mırıldanır gibi mesajlar yazan bir Facebook modelidir, zararsızdır. Gizemliden ziyade manasız mesajlar yazar.
Spamci Devamlı yeni bir Facebook uygulaması bulup listesindeki herkesi çağırır. Sizi türlü yardıma, sayfaya, gruba ve oyuna çağırıp durur ve “Cheap Viagra” e-postaları kadar spam’cidir. Kötü niyetli değildir ama canı sıkılmıştır.
Quizci Kronik davetkar semptomları da gösterebilen, canı sıkılmış bir başka Facebook gezginidir. Bu can sıkıntısını iyi kötü ayırt etmeden bütün testleri çözmekle geçirir. Aynı zamanda kronik davetkarsa size bütün bu quizleri yollayarak “büyük bir iyilik” yapar.
Zombi “Sabah uyandım”, “Dişlerimi fırçaladım”, “Kahvaltıda yağda yumurta yedim”, “İşten sıkıldım”, “Trafikte sıkıştım”… Ne kadar ilginç mesajlar değil mi? İnsanın gününe renk katıyor böyle şeyler! Karşınızda ne kadar hayatla ve düşünceyle dolu bir insan var artık anlayın.
Pazarlamacı İnsanın başarılarını sevdikleriyle paylaşması güzel bir şey olabilir ama devamlı, devamlı ve devamlı yaptığınız işlerin ne kadar süper olduğundan bahsedenler insanların canını sıkar. Blog’undaki her yazıya bir bağlantı veren, çektiği her fotoğrafı yükleyen, yaptığı tabloyu koyan, sınav notlarını veya iş yerinin yaptığı her kampanyayı Facebook’a koyanlar ve bunu iflah olmaz. Facebook yeteneklerinizi tanıtmak ve pazarlamak için iyi bir yer olabilir ama kimse sadece reklamları izlemek istemez.
Arşivci Sıradan bir Facebook kullanıcısının 100, bilemedin 200 arkadaşı vardır. Ama sosyal kelebeklerin arkadaş sayısı 1000’e kadar çıkabilir. Allah aşkına kim bu kadar insanı tanıyabilir? Ne derece tanıyabilir? Hayatta konuşmayacağı insanları ekleyenler bu kalabalığın içinden hiç kimseyi hatırlamadan boş kalabalık oluşturuyorlar. Hiç konuşmayacaksan niye ekliyorsun?
Haberci “Michael Jackson öldü!!! Bunu ilk benden duydunuz, ben söyledim! Herkes benden duydu! Ben ilkim! Herkese ben haber verdim!” Ne kadar sinir bozucu değil mi? Sanki milyonlarca insanla birlikte haberi televizyonda görmemiş gibi… Bu model sinir bozucu olmanın ötesinde zararlı da oluyor. Yalan yanlış haberler saçarak insanları yanlış yönlendirebiliyor. Daha da kötüsü bir kez yalan haberi belleyenlerin, bu yanlışta diretmeleri.
Patavatsız “Falanca eczaneye basur kremi almaya gitti” türünden mesajlar yazabilen patavatsızlar ne var ne yoksa sayıp döker, insanları rezil ederler. “Filanca geçen falancayla öpüşüyordu” der, ilişkileri parçalar. Dedikoducudur ama art niyetliden ziyade boş gevezedir. İlginç olsun diye kimseyi ilgilendirmeyen iğrenç detaylar anlatabilir.
Türkçe özürlü “Nbr şkrm?” Bu ilk örnek, SMS yazıp durmaktan sesli harfleri yutacak şekilde evrimleşmiştir. Bir başka alt model senelerdir klavye kullanmayı öğrenememiştir veya çok iri parmaklara sahiptir “Abi mne zamna yola ıçkıcas?” Yazım yanlışları bir miktara kadar doğaldır ama kasıtlı olarak “shey bak ne dichem” tarzı konuşanlar… onlar başka bir dünyanın insanı.
İlgi hastası “Bugün çok hastayım”, “Bir gün daha bitti oh be”, “İyi haberlere ihtiyacım var” türü mesajları zaman zaman herkes yazar. Ancak birileri her gün bu tarz mesajlar yazıyorsa ortada bir sorun var demektir. Sempati avcıları gerçekten sorunludur ama yazdıkları sebeplerden değil. Devamlı ilgi ve alaka çekmeye çalışırlar, çocuk gibidirler.
Sessiz takipçi İlgi hastasının zıttı karakterde bir karakter. Ses çıkarmazlar, yazı yazmazlar, durum güncellemezler, fotoğraf yüklemezler. Bununla birlikte herkesi takip ederler. Nereden mi anlarsınız? Denk gelir ve bir gün konuşurken daha önce yazdığınız bir yazıyla veya yayınladığını fotoğrafla ilgili bir yorum gelir. Sessizce takip ederler, bu sessizlik ürkütücüdür…
Paparazzi Facebook’ta çekildiğinin farkında bile olmadığınız fotoğraflara rastladıysanız, bu modeli de anlarsınız. Bir partide sarhoş hallerinizi çekip, sizi etiketlemeden yayınlayabilir. Siz fark etmeseniz de paparazzi her yerde, her şeyi çekmektedir. Bu modelin bir alt kolu da yüzlerce fotoğrafınızı yükleyip sizi etiketler. E-postayla uyarıyı kapatmadıysanız sizi uzun bir temizlik bekliyor demektir.
Ali Güngör O gün, bugündür! Peki ama Facebook’tan kaç kişi çıkacak? İşte cevabı olan şaşırtıcı sayı…
Bugün Facebook’tan çıkma günü
Facebook’un gizlilik ayarlarının değişip durması, yapılan büyük hatalar ve dahası duyarsız açıklamalar kullanıcıları çıldırttı.
500 milyon kullanıcıya sahip Facebook’ta bir dalgalanma oldu ve siteyi terketmeyi düşündüğünü söyleyen insanların sayısı arttı. Daha önce memnuniyetsizlik site tasarımındaki değişikliklerdi ama Facebook geri adım atmamıştı.
Bu defa işler farklı yürüdü ve Facebook yöneticileri “Biz değiştik” diyerek basit, kullanışlı ve işe yarar gizlilik ayarları için söz verdi. Facebook hesabını açanlar şu an yeni ayarları görebiliyorlar.
Kalabalık değiller…
Sophos araştırması, kullanıcıların yüzde 60’ının çıkmayı düşündüğünü gösteriyordu. Ancak bu değişiklikten midir, yoksa kullanıcıların “düşünmekle” kalmasından mıdır bilinmez, Quit Facebook Day isimli etkinliğe katılacağını belirten kişi sayısı oldukça az.
31 Mayıs tarihli etkinlikte Facebook’u terkedeceğini söyleyen kişi sayısı şu an sadece 24.000 civarında. Bu da Facebook kullanıcı sayısının yüzde değil, binde biri bile değil. Elbette kaç kişini çıkacağını etkinlik tamamlandığında ve 31 Mayıs geride kaldığında göreceğiz. chip
Kılıçdaroğlu’nun sitemize yaptığı açıklama ses getirdi, TİB Başkanı son noktayı koydu.
Facebook kapanacak mı? TİB başkanı canlı yayında CNN türk ekranlarında açıkladı. İnternet yasaklarının tartışıldığı programda Facebook polemiği yaşandı…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gerçek Gündem’e yaptığı açıklamalar ses getirdi. TİB Başkanı Şimşek, CNN Türk’te yayınlanan 5N1K programında yasak söylentileriyle ilgili son noktayı koydu. Şimşek, facebook’un kapatılmasının söz konusu olmadığını ifade etti.
CNN Türk ekranları internet yasaklarını tartıştı. İnternet Medyası Derneği Başkanı Hadi Özışık, TİB (Türkiye İletişim Başkanlığı) Başkanı Fethi Şimşek ve İnternet Kurulu Başkanı Serhat Özeren’nin katıldığı programda gündemdeki Facebook yasağı masaya yatırıldı.
TİB BAŞKANI NOKTAYI KOYDU! FACEBOOK KAPANACAK MI?
Özdemir’in TİB başakanı Şimşek’e ısrarla sorduğu soru ise Facebook’un kaderi oldu. Dünyaca ünlü sosyal paylaşım sitesi kapanacak mı? TİB Başkanı Fethi Şimşek rahatlatan bir açıklama yaparak bunun şu anda mümkün olmadığını söyledi.
Cüneyt Özdemir: Facebook’un kapatılma ihtimali var mı yok mu?
Fethi Şimşek: Sadece belli suçlar için alınan mahkeme kararlarında kapatılma söz konusu olur. Burada Kemal Kılıçdaroğlu için yapılan başvuru bu dokuz suç kapsamında değil. O nedenle Facebook’un kapatılması bu dosya kapsamında söz konusu değil.
Hadi Özışık: Biz Vimeo kapatıldığında da en sert tepkiyi gösterdik dernek olarak. CHP’liler Fethi Şimşek’e kızıyorlar ‘Facebook’u neden kapatmıyor’ diye. Ama ben kendisini tebrik ediyorum.
aşk nickleri facebook,facebook aşk sözleri,facebook aşk hakkında heşey
ßẽή ǺگKι گẽήLẽ yǺگǺyǺмǺzگǺм vǺґگıή σLмǺگıή
ÇöLüN,SuYa ÖzLeMi,BeNiM SaNa OlaN AşKıMıN YaNıNdA HİÇ KALIR
Kırıyorsa sözlerim susarım bir daha konuşmam.rahatsız ediyorsa varlığımölürüm karşına çıkmam.rahatsız eden sevgim ise;ÜZGÜNÜM ONA KARIŞAMAM
Kalbim her dakika hızla çarpardı göğsümün içinde ateş var gibi
Aşıkım ek iş olarak da öğrencilik yapıyorum
(ya Yari Dalgali Olmali Deniz)–ya Tam Durulmali , Ya Da Kudurmali,,(yari ümit Vermemeli Sevgiliye)– Ya Adam Gibi Sevmeli , Yada çekip Gitmeli…
Eğer beni bu BİLGİSAYARDA, bu KOLTUKTA, bu şehirde b ulamazsan, Sevgilim bilki ben, gözlerinin daldığı yerdeyim.
Durumum çevrimiçi,Beynim meşgul,Ruhum hemen dönecek,,Aklım dışarıda, Elim telefonda, Kalbim sende
Kalp kırmak o kadar kolay ki bir hata yaparsın hemen kırılır peki ya o kırılan kalbi düzeltmek kırmak kadar kolay mıdır
Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da… Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de… Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek…
Seni bir öpsem iki kıskanır, iki öpsem üç alınır, dört öpsem beşin aklı kalır. Benimle tüm sayıları denemeye varmısın?
Ben seni unutmak için sevseydim, sana olan tutkunluğumu kalbime değil, Güneşin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım.
Bir yudum zehir olsan, biran bile düşünmeden seni içerdim, sırf seninle bir olmak ve seni içimde hissetmek için
Ben sana uzaktan bakmayı ben seni uzaktan sevmeyi ben sen bilmeden seni yaşamayı sevdim bitanem
Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek. Gündüzleri yıldızları görmek marifet, aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet.
Bir gün sevgilim sordu aşk nedir diye biraz zaman istedim düşeneyim diye.ertesi gün gördüm onu bir başkası ile kulağına fısıldadım aşk ızdırapdır diye
Sen ne biçim aşıksın sevdiğine seviyorum bile diyemeyen sen ne biçim aşıksın sevdiğine değer vermeyen nasıl aşıksın be sen nasıl aşıksın
Seni seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et, çünkü aşk sessiz, sevgi dilsizdir..
Senden o kadar nefret ediyorum ki ama o kadarda seviyorum artık unutacağım seni sen de unut beni biricik nefretim…
Bazi rüyalar digerlerinden çok uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel. Benim en uzun ve en güzel rüyam su an bu mesaji okuyor.
Al hadi hançeri eline vur hadi sırtıma acıma canım nasıl olsa kahpelik son modaa !!!
Mesajı okuduktan sonra elini kalbine koy güleceksin. Sana ruhumu yolluyorum birazdan öpüleceksin.
Hiç başlamaması gereken bir aşktı bu zaten. Yasaklarla başlayıp yasaklarla biten. Artık sevmek yok, dönmek yok. Seni yeniden sevmesini bildiğim gibi unutmasınıda bilirim.
Dünyanı tersine döndüreceğim, senide canından bezdireceğim, yaktığın ateşi söndüreceğim ,hesabım bitmedi daha seninle.
Yarı dalgalı olmamalı deniz,Ya tam durulmalı,ya da tam kudurmalı.Yarı ümit vermemeli sevgiliye,Ya değer vererek sevmeli,ya da çekip gitmeli.
Balıkların aşkını bilirmisin dokunamazlar ama yüreklerinde hissederler sevgiyi bende sana dokunamıyorum ama yüreğimdesin BİTANESİ..
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni….
Ben sana “SEVMEYİ” öğretemedim,Sende bana “UNUTMAYI”öğretemedin….
resimli facebook aşk yazıları,facebook için en güzel aşk yazıları,en güzel facebook aşk yazıları,facebook aşk sözleri,facebook aşk mesajları
Sen Gelipte Pismanim Desen Bana Ceza Ver Raziyim Cezama Desen Sana Tek Bir Ceza Verirdim Seninde Benim Gibi Sevmeni Isterdim Seni Gordugum Ilk Ani Hatirliyorum Ve Hic Durmadan Agliyorum
Kimler Icin Dokmedimki Gozyasi,senin Icin Dokuyorsam Ne Cikaromur Temelinden Her Bir Tasi,senin Icin Sokuyorsam Ne Cikar
Dunyanin En Agir Iscisi Benim, Nedenmi? Cunku 24 Saat Seni Dusunuyorum Gecenin Izinde Iz Surdum Seni Aradim Ay Sahidim,karanliklar Ise Isigimdisabahi Yapacak Gunese Ant Olsunki Seni Bulacagim Ve Benim Olacaksin,bir Seher Vakti
Bir Mezarci Olsaydim Seni Topraga Degil Kalbime Gomerdim Sevgilim
Seni Sevdigimi Soyluyorum Ama Bu Yalan,cunku;sana Olan Duygularim O Kadar Ustun Ve Yuceki Askim Onlara Isim Bulamadim
Eger Bir Ucurumun Kenarinda Dusmek Uzere Olsam, Asagida Bir Dal Olsa Ve O Dalin Sen Oldugunu Bilsem,olmekten Degil Bitanem Seni Kirmaktan Korkarim
Daglardaki Ruzgarin Esintisi Nasil Insaniin Icinde Bir Heyecan Yaratiyor Ise Iste Bende Seninleyken O Heyecani Yasiyorum Bitanem
Sen Deprem Gibi Girdin Gonlume Fay Hatti Cizdin Yuregime Enkazlar Biraktin Uzerimde Kalbimde Artcilar Devam Etmekte Ozlenmektesin Gulum 84 Siddetinde
Git Tabi Gitkirpiklerime Bir Kara Diken De Sen Eklehenuz Sokaklarina Bile Alisamadigim Bu Kente Ver Beni Ve Bakisinin Talan Ettigi Yerlerimi Al Oyle Git
Bende Hasret, Hasrette Sen Bildim Sende, Bensiz Ben Var Deprem Yikmaz, Yakmaz Ates Ask Olayim, Askin Kadar
Yurek Vermez Yurekliye Darildim Kustum Yuregimi Sana Getirdim Bir Guvercin Kanadinin Ucuna Denizlerde Tuz Koymadim Yarama Bastim Yuregimi Sana Getirdim Sesimin Ibresi Az Konus Dedi
Belki Yuzum Gulecek Donecegim Saskina Belki Mahkum Olacak Omur Boyu Askina Bu Karari Verirken Sakin Bana Deme Toy Sensiz Ben Yasayamam Elini Kalbime Koy
Dalgalarca Dalgalandim Ruzgarca Estim Yuregimi Sana Getirdim Sen Can Istemissin Candan Da Ote Dostum Yuregimi Sana Getirdim
Bazan Kar Nasil Hazin Yagar Bilirsin Kursuni Bir Gokyuzunden Aglamakli Iste Oyleyim, Kapkarayim Bu Gun Gel En Huzunlu Sesinle, En Dokunakli
Seni Icimden Atiyorum Hergun Biraz Biraz, Ayriliga Da Alisilir Unutmainsaniz Neler Gorecegiz Daha, Senin Sevgin Nedir Ki Koca Dunyada
Carsida Kaybolan Cocugun Elinde Soguyan Anne Sicakligi Hiziyla Ayrildin Benden, Oysa Ben Cay Bardaginda Birakilan Dudak Payi Kadar Bile Ayri Kalamam Senden
Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan özlenen sen, özleyen sen, özleten sen Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum
Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı Bugünden güzel değil bulacağın yarında Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı
Demek o beni sevmiyor demek o beni anlamıyor bana içkimi verin bana kadehimi verin bir daha ölmek istiyorum
Sussun bütün şarkılar, Son bulsun hepsi, Seni hatırlatan ne varsa, Ne kaldıysa geriye, Neyle yetinmişsem bu güne, Yaşamımla birlikte son bulsun, Yeter ki
Günü gece olsun diye yaşıyorum, Çünkü gece hayallerime geliyorsun, Seni beklemiyorum çünkü sen hep benimlesin, Hayallerimde ve kalbimdesin
İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi Paramparça, kırık dökük aşkımız çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü Büyük aşkımız
Unut benden kalan ne varsa Unutmak tesellidir yalnızlığın Güneşi bir kadeh şarap gibi içip Delicesine sarhoş olmak En güzel tarafı imkansızlığın
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kııysındaymış gibi en sakin denizlerin…
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü İşte ellerimde al, diyebilseydim Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.
Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri En karanlıklarda bile uzanır bir el Kendiliğinden açar sabaha perdeleri
Sevdiğine söylenen her söz yürekten gelir Yüreği sevgi dolu, sevgisi süreklidir Kalmazki gönlünde hiçbir şeyin korkusu Aşk yine aşk sevenin ömrüne hayat verir
Şarkıdaki melodi, doğadaki bahar. Kalbimdeki yara, hepsi senin için. Çoğu kez duygular anlaşılmaz ifadeler tutuk. Eğer söyleseydin sevdiğini benim olurdu mutluluk
Düşlerin kanarsa benden sonra Çocuk haylazlığımı al sen koynuna Şarkıların rengine yağmur yağarsa Salma gözlerini uçurumlara
Gözlerine uygun renk bulamadım Hangisi olsa içim yanıyor Tenine uygun çiçek bulamadım Hepsi kokusunu senden alıyor
Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı Bugünden güzel değil bulacağın yarında Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı
Demek o beni sevmiyor demek o beni anlamıyor bana içkimi verin bana kadehimi verin bir daha ölmek istiyorum
Sussun bütün şarkılar, Son bulsun hepsi, Seni hatırlatan ne varsa, Ne kaldıysa geriye, Neyle yetinmişsem bu güne, Yaşamımla birlikte son bulsun, Yeter ki
Günü gece olsun diye yaşıyorum, Çünkü gece hayallerime geliyorsun, Seni beklemiyorum çünkü sen hep benimlesin, Hayallerimde ve kalbimdesin
Sessizliğime saklanıp Dolaşırken kuytularımda Hayat yalınayak bir öpücük, Baharsa düşmekte saçlarından.
Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan özlenen sen, özleyen sen, özleten sen Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
O gecenin sabahında Sen daha gözlerini açmadan, Süren rüyalarının bir yerinden Sokuluvereceğim irem bahçelerine.
Biliyorsun ki Dünden kalan ve de yarına ait Her şeyi yaktım gözlerinde…
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü İşte ellerimde al, diyebilseydim Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.
Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri En karanlıklarda bile uzanır bir el Kendiliğinden açar sabaha perdeleri
Sevdiğine söylenen her söz yürekten gelir Yüreği sevgi dolu, sevgisi süreklidir Kalmazki gönlünde hiçbir şeyin korkusu Aşk yine aşk sevenin ömrüne hayat verir
Şimdi senle sarılıp sımsıkı Poz vereceğiz güneşe ve Ölümsüz kılmak için zamanı Tâb olacağız gökyüzüne.
Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Senin kim olduğunu en çok bilerek İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin Dört nala açan kiraz çiçeklerinin Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Sarı bir hüzün kızıl bir gurur Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim Gülün dikeninden değil Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım Topraktan söz açacağım Akan su gelmeyecek kelimelerime Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim Yine sana sesleneceğim Senin kim olduğunu hiç bilmeden Bilmek istemeden Alaattin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi Ve ne dilersem dilememi isteseydi Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi Bedeli her şeyim olsa bile Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki Tek geride kalmış hesap benim için Bu dünyadaki tek yük Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek Kürek mahkumu için kürek neyse Benim için de sana seslenmek o Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu Öbür yandan bileklerimden sızan kanların Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim Atalarım bana kadınlara gökyüzünü Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler Sen kürekleri yağlı urganları Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak Göstermek istedim Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri Ama senin vaktin yoktu Ben bunu hiç anlayamadım Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok Siyah apletleri sevebileceğini
Sana sesleniyorum Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor Kürekleri bırakamıyorum Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için Kalemi bir an elimden düşürmüyorum Ankara Kalesi’nin önünde Sana sesleniyorum Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık Seviyorum seni ama dedin Hoşçakal diye ekledin Şimdi gitmeye mecburum Belki yine gelirim, umarım gelirim Son söz oldu
Cennet ve cehennemin dillerini Savaş naralarını ve aşk şiirlerini Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım Senin sözlerinin anlamını öğretmediler Hiçbir şey söylemeden gittin Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın Yine yeniden sadece sana sesleneceğim Müebbet bir aşk dışında Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim Sana sesleneceğim yine Seni sadece kuru bir sevgiyle değil Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun Mütevazi bir sevgiyle değil Küstah bir aşkla sevdim seni Ben Osmanlı gibi Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı Kışın üşümemek için şal yaptın kendine Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de Sana inanırım bilirsin Zamanla unutursun demiştim Niye daha derinleşiyor öyleyse Derinleşiyor özlemin Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları Coşturuyor ayrılık sözlerin Öfkelerimin kararlılığını Aşka katık ederek konuşacağım Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
Öyle sanıyorum ki Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için Benden uzun yaşayacaksın Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin Küstah bir aşkla seveceğim seni Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim Ömrün geri kalınında Sana sesleneceğim yine Ben seni beyrut gibi sevdim ama Sana ne Mağribi ne de Manhatten’i anlatamadım Bağdat ve Şam’ı işgale yeltenmişken Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana Senin kim olduğunu hiç bilmeden Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım Senin kim olduğunu en çok bilerek Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke Hüznün beni aşan taşkınlığını Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını Anlayabilseydin Anlatabilirdim sana Seninle yaşanan bir aşktan sonra Ayrılığın ölüm bile olsa Mavi bir ölüm olacağını
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım. Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım.. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını,anladım.. Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım.. Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım.. ”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım.. Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.. Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım.. Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…
Hic bir duygumu ertelemedim ben, Yapacagim hicbir seyi sonraya birakmadim,, Sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cünkü.. Hep yarina dair hayaller kurmak, Gelmesi mümkün olmayacak zamanlari beklemek benim isim degil…
Ask zamana meydan okur, ama sen karsi koyamazsin ona! Orada durup öylece bekleyemezsin gelecegi,, Bir adim atmalisin, bir el uzatmalisin aska dogru.. Askin anahtari cesaret degil mi bitanem? Cesur olmak gerekmez mi.. Bir sevdayi yasamak, Bir sevdayi büyütmek icin? kac gece yanliz gecti hesaplasana! Kac gece sonraki günü düsünerek gecti? Neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik düsünsene! Her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.. Sensizlikten yorgun düsmüs yüregimi.. Seninle yeni bir güne hazirlayabilirdim! Gözünü acar acmaz ilk gördügün sey ben olurdum Ve sen benim yüzümde mutlulugu görürdün. Bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik! Girmedigimiz sokak kalmazdi, Bakislara aldirmadan sokagin ortasinda sarilip öperdim seni! Bir sarkinin sözlerini bilmesek bile..bagira cagira söyleyebilirdik. Sonra bir filme gider,bir kitap okur,denize bakar, bir martinin bir lokma simit koparabilmek icin, Vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu izleyebilirdik..! Paylastigimiz her an beynimize, bir daha cikmamak üzere kazinirdi.. Özlerdik birbirimizi delicesine,, Bir saati yanliz gecirsek,bir sonraki saati iki saatlik yasardik, yasamadigimiz o bir saatin acisini cikarmak icin. Peki biz ne yaptik?Aski bir bekleyisin sirtina yükleyip, Ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aski yasamak varken, hergün birbirimizi yeniden kesfetmek varken, bu yolda birer kasif olmak varken, Sürgünleri yasamaya mahkum ettik birbirimize..! Bu sürgünlüge son vermenin zamani geldi artik! Sana huzur vaad etmiyorum..Askta huzur arayan yanilir! Ben tutkunum, en koyu, en deli sevdanin sözcüsüyüm! Onlar adina konusuyorum. Yarini olmayan zamanlarda, hicbir seyi düsünmeden erimek adina konusuyorum! Gözlerinin icine bakip,”Seni Seviyorum” demek istiyorum! Askin akisina kapilip, hicbir kaygi duymadan, gidebildigi yere kadar gitmek istiyorum,, Kokunu icime cekmek, Sesinin sicakliginla irkilmek istiyorum. Yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum. Seni istiyorum…
Senden sonra hic acim olmadi ne deliligim kaldi sevdadan yana ne de aska inancim bir damla Oysa ben seni severken hic aci cekmemistim ne olduysa sen beni sevince oldu bir zaman varligini arzulayan gonlum yeri geldi yoklugunu aradi durdu yazik sevilme sureni kendin kisalttin artik donmesende olur hem sen yokken daha guzeldim hem sen varliginda tanidigim sen degildin yine sevilirdin bu kadar inan donusune bagli degildi sevdamin agirligi yokluguna ve imkansizligina direnmek herseyden daha anlamliydi eger donmeseydin ne yapar ne eder gozlerini tedarik ederdim bir yerlerden elini en karanliklarda bulup tutardim en azindan oyuncagiyla oynayan cocuk gibi kirmadan kirilmadan kendi kendime severdim seni artik donmesende olur Herseyin ikincisi yenilgidir Her donus ispatidir biraz daha kaybetmisligin maluptur ileriye bakamayan bakamaz ki bir turlu pismanligindan onu tutar geride biraktigi her neyse daha da baglanir ardinda kalana terkedilen cabuk buyur huzun kalana dussede pismanlik hep gidenin payina ayrilik zor zanaat kimse yuzde yuz gulemez kimse yuzde yuz gidemez giden donuyorsa sevdiginden degil kaybettigindendir ve aradigini bulamadigindan donene kapiyi acmayin sevseydi o gitmezdi hic bir zaman iste bu yuzden donene kapilarinizi bir daha asla acmayin ve sen Gelme O kapi hic acilmayacak sana Eski ruzgarlarin sozu gecmez terkettikleri daglara geceye yeni siirler gerek gemiye yeni firtina her eylule baska yagmur kalana taze baharlar lazim ve gidene biraz yurek kacanlar pisman simdi kalanlar sevmeye devam edecek simdi biz ayrildik ya birkac gun sendeleyerek yururum ayagim takilsa da dusmem yine dogrulurum biliyorum yasadigim tum asklarin uzerine yemin ediyorum ben artik senden vazgeciyorum !!!
Çağır beni çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım! Adım adım büyür yalnızlık yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik! Dur!Ne olur Sende gitme! Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor. Buradayım baksana karanlığın tam ortasında. N’olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var. Kurtulmak istiyorum ama koşamıyorum.Çaresizlik öyle bir bulaşmışki bu sokaklara takılıp düşüyorum. Off.. bu kadar mı zor sen bu kadar mı zor sensizlik!! Canım o kadar çok acıyor ki.. Artık bağırmak istiyorum sesimin yettiğince. Bağıra bağıra ağlamak ve haykırmak istiyorum “Anla artık anla!! seni seviyorum” diye. Ama olmuyor işte. Ve yine o şarkı başlıyor bir uğultu misali; “gitme nolur gitme itirazlar elimde değil yalnızım yalnızız yalnızlıklar elimde değil düşerken son birkez yalana benimsin benim yalansan yalanı severim elimde değil..”
Biliyormusun….. “Seyirci kaldıysam bu yürek yangınlarına..Her yıla bir nefes tutar oldum.. Arta kalan küllerden..Kurşuni sevdalara bir adım var.. Lakin.. Yüreğime adım geçmiyor.. Ömür defterimden hüzün yapraklarını yırttım.. Ama.. Yüreğine adı’mı astım..”