Posts Tagged ‘değil’

Mehmet Akif Ersoy Dur Yolcu

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dur Yolcu Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu!…
Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu Şiiri

Ey Yolcu

Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!..
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan,
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!

Mehmet Akif Ersoy

Tutum yatırım ve türk malları haftası şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

tutum yatırım ve türk malları haftası ile ilgili şiir
tutum yatırım ve türk malları haftası şiirleri,
tutum yatırım ve türk malları haftası ile ilgili şiirler


Tutumlu Çocuk

Damla damla akan sudan,
Koca göller dolup taşar.
Tutumsuzlar kalır yolda,
Tutumlular dağlar aşar.

Biz tutumlu çocuklarız,
Para dolu kumbaramız.

İnsanlar kara günde,
Kimseye el açmamalı.
Çalışmalı, kazanmalı,
Hiçbir işten kaçmamalı.

Biz tutumlu çocuklarız,
Para dolu kumbaramız.

Hakkı SUNAT

Ben Tutumlu Çocuğum

Ben tutumlu çocuğum.
Bana öğretti anam.
Ben tutumlu çocuğum.
Fazla para harcamam.

Budur tutum usulü,
Koşmalı yerlilere.
Yurdun yerli ürünü
Yakışmalı herkese.

Her gün bilgi atarız,
Kafamız kumbaradır.
Yarın bilgi satarız,
Bu bilgiler paradır.

Bugün derse çalışan,
Sonra para kazanır.
Çalışmaya alışan,
Yarınını kazanır.

Sağlıksız pis olanın,
İyi olmaz yarası.
Böyle başta olanın,
Yoktur ilaç parası.

Sağlıklı, sağlam olmak,
Tutumluluk demektir.
Tutumlu çocuk olmak,
Vatanını sevmektir.

Celal Sıtkı GÜRLER

Tutum

Para kazanmak kolay değil
Harcamaksa zor değil
Geldiği zaman tutmazsan
Sonrası hayal değil

Ağlamak zordur
Gülmek kolay
Yarını düşünmezsen
Gelir başına türlü olay

Hikmet Güner

Tasarruf

Ak akçe kara, gün içinmiş
gelecekte düşersem dara
işime yarar
kazanıp biriktirdiğim para.

Fevzi GÜNENÇ

Kumbara

Kumbara, kumbara, güzel kumbara,
Atarım içine her gün ben para.

Dağıtmam elime geçen parayı,
Parayla doldururum bu kumbarayı.

Birike birike her gün çok olur,
Başım sıkılınca ön ayak olur.

En büyük bir dosttur bana kumbara,
Kumbaram var iken hiç düşmem dara.

K.Nizam BİGALI

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri ve Tarihleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy Tüm Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy Eserleri
Mehmet Akif Ersoy Edebi Kişiliği ve Eserleri

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak…

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,
Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!”
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

Bayram

Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır… önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
“Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
“Alın gözüm buna derler…” sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
“Hak okka çünki bu kantar… Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
“Muhallebim ne de kaymak!
“Şifalıdır macun!”
“Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat…
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar… derken,
Dururdu “Yandı!” sadasıyle türküler birden,
– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.

“Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah…”

Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
– Yetim ayol… Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor…
– Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
– Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.

Bir Gece

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-I dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.
Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O’na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

Bülbül

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl…
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb’ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Evlilik ile ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Evlilikle İlgili Şiir,Evlilik şiirleri,en güzel Evlilik şiirleri,Evlilik ile ilgili şiirler

Evlilik Yıldönümü

Seni tanımadan önce
Yoktu bilmece
Sabah kalkar akşam yatardım
Uyur uyanırdım
Aya bakmazdım
Ellerimi yakmazdım

Ne olduysa, gözlerim
Gözlerinle buluşunca oldu.
Bütün boşluklar doldu.
Anlam kazandı yaşam
Çözüldü bilmece

Kader seni bana yazdı
Gece beyazdı
Mevsim yazdı
Kader beni sana yazdı

Yazıldık çizildik
Ezildik büzüldük
Büyüdükçe büyüdük
Ceylan gibi koştu
Kaplumbağa gibi yürüdü yıllar

İki idik üç olduk
Üç idik dört olduk
Keder olduk dert olduk
Sevinç olduk neşe olduk

Seni tanıdım ya
Çözüldü bilmece

Şimdi her an, her gece
Dilimde hece hece
Sevgin var, aşkın var

Seni seviyorum, seveceğim
Son nefesime kadar.
Cemal Yaman

Evlilik
Dinle beni arkadaş
Hiç sevmemek delilik
Sevdiğinle bir savaş
Vermek değil evlilik

Ya zayıftır ya şişman
Herkes halinden pişman
Birbirinizi düşman
Görmek değil evlilik

Düşsen de bir batağa
Arzun kalkar atağa
Beraberce yatağa
Girmek değil evlilik

Bitince aşk oyunu
Cüce dersin boyunu
Nerdeyse tüm huyunu
Yermek değil evlilik

Görünce bir dilberi
Boşa dökme o teri
İmzalanan defteri
Dürmek değil evlilik

Söndürsen de korunu
Görmelisin torunu
Göz önüne sorunu
Sermek değil evlilik

Başlayınca bir döküm
Azalır mı hiç yüküm
Kral gibi bir hüküm
Sürmek değil evlilik

Muammer Baydere

atatürk şiirleri Atatürk şiir Atatürk konulu şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

ATATÜRK ŞİİRİ

Düşmanların elinden
Bizi kurtaran sensin.
Bu toprağı yeniden
Özenle kuran sensin.

Ünümüzü dünyaya
Mertçe duyuran sensin.
Gündüz gün, gece aya
Benzer kahraman sensin.

Adını büyük, küçük
Anıyoruz her zaman,
Adı büyük Atatürk
Anlı şanlı kahraman.

Nabzımızda atansın
Ey ! ölmeyen atamız.
Gönlümüzde yatansın
Seni unutamayız.

Mehmet Necati ÖNGAY



Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

Atatürk Sevgisi

sen öldüğünde Atam
hüngür hüngür ağlamış
o rahmetli babam
senin şapka devrimin
ilk onu etkilemiş
Çankırı ya getirdiğin fötrü
her halde ilk babam giymiş
hiç çıkartmazdı rahmetli
Atamdan yadigar derdi
sana ilk sarılan
elini ilk öpende oymuş
ben doğar doğmaz hemen
adımı KEMAL koymuş

Fikret Kemal Aslan

ATATÜRK TÜRKİYE

Seni hiç görmedim Atatürk’üm
Sesini duymadım yakından
Seyredemedim bakışlarını bir kerecik olsun
Ama öylesine bizim olmuşsun,
Öylesine dolmuşsun ki içimize…
Her iyi şeye
Her güzel şeye
Atatürk diyesim geliyor,
Tutsak değilsek başka uluslara,
Okuduğumuzu anlıyor,
Yazabiliyorsak kolayca,
Özgürsek,
Düşünebiliyorsak uygarca,
Sana borçluyuz.
En güzel özlemler seninle başlar Türkiye’miz de
Bütün ak düşünceler seninle
Su gider ışık gider yol gider köyleri,
Seni anarız
Heykel,heykel olmuşsun meydanlarda,
Okullarda, kışlalarda
Resim, resim olmuşsun duvarlarda
“Yaman sevmişiz seni Atatürk yaman”
gönlümüze taht kurmuşsun
Eserlerinle dolmuş Türkiye’miz
Sen Türkiye olmuşsun.

SAMİ AYHAN

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir
ATATÜRK İÇİN

Tutun elimizden çıktık sefere,
Kurtardık vatanı, milleti Atam.
Serdik kör denilen talihi yere,
Zaferdir savaşın nimeti Atam.

Dağlar altımızda at oldu bizim,
Sen dedin.-Uyan Türk! Açıldı gözüm.
Sakarya suyunda yununca yüzüm,
Bilindi Türklüğün adı Atam.

Duyarım, dalgalar sahili döğer,
Sen sade bir “Paşa” olaydın eğer
Tine kalbimizde alacaktın yer,
Sensin bu vatanın ziyneti Atam.

Bir eşin varmıydı civanmertlikte?
İyi ettik sana”Ata”dedik te;
Sevgin göğsümüzde, eller tetikte,
Sendin bize Tanrı himmeti Atam.

Her Türk olan”Atam”der de tutuşur,
İşitir emrimi derdi yatışır;
Kâfi bu teselli ona yetişir;
Sana lâyık olmak niyeti Atam

OSMAN ATİLLA

ATATÜRK’E DAİR MISRALAR

SENİ ANLIYORUZ

Alfabenin ilk harfinde, kelimenin ilk hecesinde,
Türkiye’nin her ilinde, yabancının dilinde,
Gencin bitmez gücünde senden izler görüyoruz;
Saygıyla hayranlıkla hep seni anıyoruz…

Sınıfta karşımızda resmin, seninle beraberiz her an,
Ama inan bize içimizde var olan;
Bir buruk acıyı aralıksız duyuyoruz;
Alışmadığımız bir kederle hep seni anıyoruz.

Anlatmakla bitmiyor şerefi hayatın,
Sensin tarihimizin altın yaprakları.
Bizlerse kanınla olmakla daima öğünüyoruz;
Gururla kıvançla hep seni anıyoruz…

Umutsuzluğa düşüyoruz zaman, zaman.
Göğe kaldırıyoruz yaşlı gözlerimizi:
Kara bulutlar arasında bir ışık arıyoruz.
Çaresizlikle, özlemle hep seni anıyoruz…

OSMAN GÜNGÖR FEYZOĞLU

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

SENİ ANAR, SENİ ARARIZ

İçli şarkılar gibi dolaşır
Dudaklarımızda ismin,
Sevgin çiçek, çiçek
Açar gönüllerinizde,
Bir yıldız, bir güneş, bir saman yolu,
Bizim için bir evren oluverirsin,
Seni arar, seni anarız
Ağlayan gözlerimizle.

Düşüncelerin fidan olur, dal olur
Boy, boy filiz sürer, ağaç olur;
Al al, mor mor, sarı sarı
Çiçekler açar vatan vadilerinde
Sonra bahar olur,
Sensiz baharların tadı gelmez;
Baharlar güz olur…
Gönüllerimiz seni anar, seni bekler
Sararan güz gecelerinde…

Ciğerlerimize nefes nefes
Özlem dolar,
Sensiz güller
Solar gönül bahçelerimizde.
Gözyaşlarımız dere olur;
Irmak olur, deniz olur, okyanus olur;
Büyür büyür sonra
Mustafa Kemal olur
Yaralı yüreklerimizde,
Ve asırlaşan On Kasımlarca
Sana ağlar, seni arar, seni ararız
Yattığın yerde, Anıtkabir’de…

OKTAY YİVLİ

ATATÜRK

Ellerin üstünde bir tabut değil,
Yerinden oynayan dağ olmalıydı
O, bizi bırakıp gitmesin diye,
Gönüller sarılıp bağ olmalıydı

Ey dağlar, açınız başlarımızı,
Bağrınıza basın taşlarınızı..
Bulutlar, saçınız yaşlarınızı;
Atatürk, Atatürk sağ olmalıydı!

ORHAN SEYFİ ORHON

ATATÜRK

Yeşil mavi gözlerin ufuklardan çekilip
Tarihinin bir ebedî âlemine çevrildi.
Parçalanmış bir güneş tutuşturup alev alev
Dünyamızın üstüne bir dağ gibi devrildi.

Tarih şimdi ayakta, en uzak çağlarıyla
Gülüyle, baharıyla, bülbülü, bağlarıyla
Dünyayı dört dolaşan eski ortağıyla
Tek bir çelenk halinde baş ucuna çevrildi.

Seni gök yüzlerinde tahayyül edeceğiz,
Seni masallar anarak gideceğiz,
Sihirli ateşinle yanarak gideceğiz,
Diyeceğiz fanilik ayağına serildi.

Senin beşiğin tarih, mezarın tarih olur.
Senin bizlerden soran seni tarihe bulur.
Akla sığınma kaybınla desem tarih kaybolur
Fakat Türk tarihinin tacı sana verildi.

ORHAN RAHMİ

ÖZLEYİŞ

1938’den bu yana
Her Allah’ın günü
Atatürk’ten ayrı olmanın hüznü
Bütün dehşetiyle parlar gözlerimizde,
Ah Atam biz göremedik yüzünü
O mübarek ellerini öpemedik,
Sana “yaşa” diyemedik,
İçimize bir hasret ki anlatılmaz,
Bir acı büyük yüreklerimizde…

Ninnilerimizde senin ismin vardı,
Senin ismin karıştı türkülerimize,
Sen gecelerimizde, gündüzlerimizde,
Sen dağımızda, ovamızda,
Sen şehirlerimizde, köylerimizde,
Sen bütün Türkiye’mizde…

Sen Atatürk,
Yirmi bir milyon kalbi
Eşsiz güzelliğinde doldurmuşsun.,

Sen Atatürk,
Yirmi milyon nabızda
Aynı heyecanla vurmuşsun.

Ve o kadar büyümüş
O kadar büyümüşsün ki içimizde
Faniliğin dar çemberinde kurtulmuşsun.
Dalga dalga, zerre zerre, ışık ışık,
Bayrağımıza, toprağımıza karışıp,
Toprak olmuşsun
Bayrak olmuşsun
Vatan olmuşsun

ÖZKER YAŞIN

ATATÜRK

Başarmayı başaranlar,
Çok azdır bu dünyada.
Öldükten sonra da yaşayanlar,
Ancak sayılır parmakla.
Ey yüce Atatürk!
Sen işte o azlardansın.
Sen başardıklarınla,
Parmakla sayılanlardansın.
Sen her 29 Ekim’de,
Her 10 Kasım’da,
Her 30Ağustos’ta,
Her 19 Mayısta değil
Sen her sınıfına girişte,
Her otobüse binişinde,
Sen her şarkı söyleyişte,
Her kelimede, her hecede,
Hisse diyoruz.
Seni anıyoruz diyemem;
Çünkü anılmak unutulanlara mahsustur.
Seni her özgür düşüncede,
Barışta ve sevgide,
İçimize duyuyoruz.

ZEYNEP KOCADAĞ


ATATÜRK’ÜM

Seninle doluymuş ninnilerim,
Resmini bırakmazmışım elimden
Sana benzemekmiş ilk dileğim
“Yerine ölseydim” dediğim Mustafa’m

Bu senin aydınlığın,
Anlatamazdı annem maviliğini,
Bu senin sıcaklığın
Ne varsa iyi, yeni
Nehirlerde, rüzgarlarda Türk’üm
Kemal’im
Vatan kadar büyüksün

Bir buyruğunla
Akdeniz şahlanırdı,
Bayraklar yarıya inmiş yürekler yanar
Önceleri sanki kanım dalgalanırdı
Gönüllere sığmayan
Atatürk’üm
Her şey sana kucak açar.

Bu vatan seninle dolu
Bölünmez aydınlığı Türkiye’min
Gök kartalsız olur mu?
On Kasım da yaprak, yaprak dökülürüm
Mustafa’m
Kemal’im
Atatürk’üm

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN

ATATÜRK ÇOCUKLARI

Özgürlük şarkısı bizim şarkımız
Yurt için ulus için hep çalışırız
Vatanı yükseltmek tek amacımız
BizlerAtatürk çocuklarıyız

Dostlukla dopdolu yüreklerimiz
Dünya çocukları hep kardeşimiz
Barıştan yana inançlarımız
Bizler Atatürk çocuklarıyız

Çınınlayacak sesimiz dünyada yurtda
Uzanacak ellerimiz evren boyunca
Uygarlık yönünde bir meşaleyi
Bizler Atatürk çocuklarıyız

Şiiri Yazan : ŞEYMA GÜLTEKİN


ATATÜRK YÜREĞİMDE

Atatürk yarın,
Atatürk bugün,
Atatürk dün.

Ben olmuş artık,
Yüreğimde,
Benimle her gün.

İleriye baktığımda,
Mavi mavi,
Atam bakar.

Anadolu kırlarında,
Türüm türüm,
Atam kokar.

Şiiri Yazan : İSMAİL MALATYA

Atatürk’ü Yitirmedik
Yıllar
Üst üste katlandıkça
Acımasız uzadıkça
Çelik mavisi gözlerinde
Her geçen gün
Işığını çoğalttıkça
Güzel vatanımızı
Kurtardığın anıldıkça
Seni yitirmedik ki
Dün olduğu gibi
Bugün de aramızdasın her an
Buna inan Ata’m
Yüzyıllar da geçse aradan
Sen her zaman anılan
Kutsal bir kahramansın

ATATÜRK YÜREĞİMDE

Atatürk yarın,
Atatürk bugün,
Atatürk dün.

Ben olmuş artık,
Yüreğimde,
Benimle her gün.

İleriye baktığımda,
Mavi mavi,
Atam bakar.

Anadolu kırlarında,
Türüm türüm,
Atam kokar.

Şiiri Yazan : İSMAİL MALATYA

Atatürk

Milletin enson lideridir ATATÜRK
Dünya’da gurur kaynağımızdır ATATÜRK
CUMHURİYET’in kurucusudur ATATÜRK
TÜRK’lüğün koruyucusudu ATATÜRK

Medeniyetimin kurucusudur ATATÜRK
Ali Rıza Bey ‘in oğludur ATATÜRK

Başöğretmen Atatürk

Bir güneş gibi doğdun
Vatanımın üstüne,
Millet seninle güldü
İlke devrimlerinle

İlk okuma yazmayı
Sen öğrettin bizlere,
Bugün erdi milletin
Kültürün zirvesine

Başöğretmen Atatürk,
Yurdun ilk eğitmeni
Emanet aldık senden
Kurduğun Cumhuriyeti

Yazar: Birkan Soylu

Hüzün ile ilgili şiir,Hüzünle ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hüzün Şiirleri
Hüzün Konulu Şiirler
Hüzünlü Şiirler

Mor Hüzün

mor bir hüzün indi karakış akşamına
kendi alevlerinde üşüdü ateş çiçekleri

zangoçları yorgun çanları suskun uzak kulelerin
sisli sokak lambalarına asılan ışığım donuk
şehrin yalnızlığına gömülü çocuksu yüreğim

kar duvaklı çatılarda gri bulutlar gibi çoğalan
serçeler
ürkek ve telaşlı alıp başlarını nerelere gittiler

maziden topladığım çileli yollar
binlerce kez yaşanmış ömür kadar kaygan
ruhum kadar kırılgan dökülüyor gözlerimden

-tanıdık yangınları yoklayan sol yanım
kül olmayı da öğrenir elbet-

zaman girdabında boğulan bu kaçıncı düş
bu kaçıncı bahar
buz kırığı sularda titreyen salkım söğüt gölgesi
yoksa seni de mi dallarından vurdular

küf kokulu korunağında zehir biriktiriyor
geceye akrep
kurşun gibi hayal kırığı döküyor umuda
son mevsimde son tufan

ilk değil kutsal bağımdaki bu yağma
bu harami vurgun ilk değil
şimdi çok uzağındayım mutlu coğrafyanın
müzmin yarayım batık kentin kuytularında
gayrı dört yanım çalkantılı deniz
ah düşlerim
yok olmayı çok mu istediniz

HÜZÜN KOYDUN GÖZLERİME

Titrek bir pırıltı ile hüzün koydun gözlerime
Akmasın diye tuttuğum
Gözyaşlarımın coşkusudur
Dalgalanışıdır bu
Ve bu yüzümdeki gülümseyiş
Acı bir sitemdir
Sensizliğimdir
Giderken, hüzün bıraktın gözlerime
Bu dalıp dalıp gidişler
Yağmur bulutlarına el edişler
Ve bu çileler, kahredişler
Sensizliğimdendir
Kolay mı sanıyorsun
Sen
Sensizliği
Kolay mı sanıyorsun bunu
Getirirken o acı sonu
Hüzün doldurdun gözlerime ıslak ıslak
Bak
Alıp, giderken gözlerimden o güzel görüntünü
Paramparça ettin sol yanımda atan bütünü
Hüzün koydun gözlerime
Artık sana bakmıyor, seni göremiyorlar ya
Vah vah! Yazık bu kara gözlerime
Titrek bir ışıltı ile
Hüzün doldurdun
Hüzün koydun gözlerime sıcak sıcak
Ah! Gözlerime
Hüzün
Hüzün koydun…

Mehmet Akif Ersoy vatan sevgisi şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy’un Vatan Sevgisi İle İlgili Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy Vatan Sevgisi
Mehmet Akif Ersoy Memleket Sevgisi Şiirleri

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı,
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şühedâ,
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.”


Korkma!

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Şehitler Abidesi İçin

Gökkubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu toprak için can veren erler.
Hakk’ın bu veli kulları taş türbeye girmez,
Gufrana bürünmüş, yalınız Fatiha bekler.

CENK MARŞI

ey sürüden arkaya kalmış yiğit
arkadaşın gitti haydi sen de git
bak ne diyor ceddi şehidin işit
haydi git evladım uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
uğurun açık olsun uğurlar ola.
eşele bir yerleri örten karı
ot değil onlar dedenin saçları
dinle şehit sesleridir rüzgarı
haydi git evladım uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek on safa geçmiş bulun
uğurun açık olsun uğurlar ola
haydi levent asker uğurlar ola
yerleri yırtan sel olup taşmalı
dağ demeyip taş demeyip aşmalı
sende ki coşkunluğa er şaşmalı
kahraman askerim uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
haydi levent asker uğurlar ola
haydi git evladım uğurlar ola.

Çanakkale Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çanakkale Zaferi şiirleri,Çanakkale savaşı ile ilgili şiir,Çanakkale şehitleri ile ilgili şiirler
Çanakkale savaşı şiirleri,Çanakkale şiiri kısa


ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Gazi şehirlerimden , geçilmez Çanakkale ,
Nice şehitler verdik , fakat düşmedik dile ,
Bizi vuramazlardı , yaptılar birçok hile ,
Ne mutlu Türkiye’me yıkmadı onlar bile.

Ulaşamaz hiçbir güç , onun şeref şanına ,
Güçlü askerlerini topladı hep yanına ,
Çanakkale’yi seçti , kıydı soylu kanına ,
Ne mutlu Türkiye’me , sahipti vatanına.

Kana kan , dişe diş , savaşa koşuyorduk ,
Atlıyorduk ileri , tesadüf yaşıyorduk…
Sanki savaş değil , cennete koşuyorduk,
Ne mutlu Türkiye’me , sığmıyor taşıyorduk…

Bir bitiş miydi bu ? Yoksa diriliş mi ?
Yoksa bir hasat mıydı , ya da biçiş mi ?
Canlardan bir can alış , yoksa veriş mi ?
Ne mutlu Türkiye’me , ona verilen iş mi ?

Yaşanan bu depremin ölçülmedi şiddeti ,
Kimindi belli değil , kemiği ve de eti,
Yine de hep direndi , yıkmadı büyük seti ,
Ne mutlu Türkiye’me , solmadı benzi beti …

Milletim inanmıştı , yarış büyük olsa da ,
Biliyordu sonucu , onlar güçlü olsa da ,
Önüne düşman değil , yanan korlar dolsa da ,
Ne mutlu Türkiye’me “ dirilecek” solsa da …

( Hatice ÖLKE )

İSTİKLÂL ORDUSU ŞEHİTLERİNE

Düne kadar en vakur ölümlere güldünüz,
Bugün bütün milletin gönlüne gömüldünüz,
Rahat uyuyun son aşiyanınızda…

Artık ne gözünüzde köye dönmek emeli,
Ne yaranızı saran ince bir kadın eli,
Belki arkanızda yok bir ağlayanınız da…

Varsın dolu bulunsun bin elemle göğsünüz;
Siz Tanrı’nın övdüğü kullardan büyüksünüz;
Zemzem kutsiyeti var her damla kanınızda…

( Kemaleddin KAMU )

ZAFER TÜRKÜSÜ

Yaşamaz ölümü göze almayan,
Zafer, göz yummadan koşana gider.
Bayrağa kanının alı çalmayan,
Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi,
Gürleyen sesinle doldur gökleri,
Zafer dedikleri kahraman peri,
Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir, ey delikanlı,
Diriler şerefli, ölüler şanlı!
Yurt için dövüşen başı dumanlı,
Her zaman bu şandan, o şana gider.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Doğum günü mesajları şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

doğum günü şiirleri
doğum günü sözleri
doğum günü mesajları
Doğum Günü şiirler Mesajları

Doğum Günü Hediyesi

…Kim derdi ki gün gelip te
ellerin elleri ellerinde terleyecek
ve kim derdi ki
yaşananlar acımasızca
tarihin zalim diliminde silinecek?

Gözler ilk kez sensiz ağlıyor
İlk kez sözler sustuğunda
Dudaklar dudaklarda
Yalnız kalıyor
Oysa doğum günümdü
Mayısın son günü
Beni sevdiğini söylediğinde
Durdu zaman yürüdüğü yolda
Şahitlik yaptı sevgiye,yüzüme güldüğünde

Şimdi çok uzaklardasın
Tarih yine aynı
Yine birşeyler karalıyorum beyaz sayfalara
Tek ilham gözlerin yok odamda

Bu sana sayısız bir şiirim
Bilinmeyenler içinde değil asla
İlk te son da aynı olacak
Hepsinde sen olacak

Ve ilk kez kendi doğum günümde
Bir başkasına hediye veriyorum
Belki bana verdiğin eşsiz hediyenin ışığını
Sana yansıtıyorum…

Doğum günü kutlu olsun sevginin
Kim yaşıyorsa sonuna kadar
Unutulmayanların,için için kanayanların
Tesellisi olsun ölene kadar…

Ferdi Gökharman

Bugün doğumgünün olduğu için farklı ve özel olduğunu mu sanıyorsun sen? Oysa sen benim için sadece bugün değil her gün farklı ve özelsin… Dostluğunun, arkadaşlığının verdiği keyfi sana anlatmam çok zor. Kalbim hep seninle. İyi ki varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…

Sesim güzel olmadığından sana bir doğumgünü şarkısı söyleyemiyorum. Bu yüzdendir ki böyle kısa bir mesaj çekiyorum. Yeni yaşında da hep olduğun gibi sevgi dolu ve neşeli kal. Sana koskocaman mutlu bir yıl dilerim! Gönlünden ne geçiyorsa hepsinin gerçekleşmesi dileğiyle..

Bugün belki de çok kişiden doğumgünü mesajı alacaksın, ancak şu an okuduğun içlerinde en farklısı. Çünkü bu mesajın her harfi tamamen sevgiden oluşuyor. Hayatının her döneminde mutlu ve sağlıklı olmanı diliyorum. Tüm hayallerin gerçekleşsin, hayat güneşi her daim seni aydınlatsın! İyi ki doğdun ve iyi ki varsın…

Dikkat! Bu mesaj sevgi, neşe ve iyi dilek içermektedir. Bir dakika için yaşamın ve seni düşünen birinin olduğunun sevincini hisset ve mutlu ol! Bu mutluluğun her zaman sürsün. İyi ki doğdun. Nice mutlu yaşlara…

Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her daim varolduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Bugün beni göremezsen de bil ki yanındayım! Doğumgünün kutlu olsun… İyi ki varsın varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…

Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan.. Bil ki unutulmadın.. Doğumgünün kutlu olsun!

Doğum Günü

Kutlu olsun doğum günün, kötülükler uzak olsun
Mutlu ol ömrünce, üzülmeler sana yasak olsun
Kalbin kırılmasında, üzerinde kir pasak olsun
Sen üzülme sakın, üzülmelerim sana feda olsun

İyiki doğdun, iyiki vermiş yaradan seni bizlere
Yıldırım gibi çaktın, güneş gibi açtın üstümüze
Söz oldun, mani oldun, saz oldun bestemize
Kutlu olsun doğum günün,nice mutlu senelere

Muhterem Aslan

Uykusuzluk Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Uykusuzluk Şiiri,
uykusuzlukla ilgili şiirler,
Uykusuzluk Şiirleri


Özdemir Asaf Uykusuzluk şiiri

uykusuzluk ve pencerede bir kedi
gece boyu hiç konuşmadan durdu
yağmurlar yağdı, dindi
pencerede hep kedi
ne geceye girdi, ne uyudu
baktı, baktı, baktı
belli değildi doğmadığı, doğduğu

sanki ona bir zaman
hadi şimdi, yola çıkıp bir duygudan
pencerenin dışında duran
bir geceden indi, odaya girdi
dedi
hadi şimdi sende in uykudan

sevdi mi, sevmedi mi, belli etmedi
sürdürüp suskunluğunu
yeni huysuzluğu besledi
aaaa
kedi bu uykunun içindeydi

ankara yolundaydı bir gece
bir gün marmaris yolundaydı kedi
bütün uyku kapılarının önündeydi
mırmırları, tırmalamalarıyla
bir kadının düşlerindeydi
ve bütün hırçınlığıyla
anılarının önündeydi.

Özdemir Asaf


Uykusuzluk Şiir

bir uykusuzluk var içimde
sonra huzursuzluk
çok uzaktayım sanki
yıldızlar kadar yakın,
sen kadar uzak
uyku akıyor gözlerimden
ben değil
hislerim uyuyor.

İsmail Yaprak


HER GECE Mİ BU UYKUSUZLUK?

Her gece mi bu uykusuzluk!
Hele saatin tıkırtısı!
Ya karasinek düşünceler!
Çıldıracağım bu gidişle;
Yatak değil sanki cehennem.

Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan,
Derhal gelebilirsin ölüm;
Kapı açıktır, lamba sönük.

CAHİT SITKI TARANCI

Uykusuzluk

Bir yudum su bazen istediğim
Gecelerin dipsiz kuyusunda boğulurken
Her saat başı kan ter içinde uyanırken kabuslardan
Görmek istediğim sadece sendin
Duymak istediğim sadece bir seni seviyordum
Uyumaya korkuyorum artık gecelerde
Nedenini tam kestiremesem de
Bir teori var aslında bende
Senin varlığın hep hayatımdayken
Yetiyor üç beş saat göz kapama
Bu kadar az saatin sorunu benle
Uyandığımda yaşadğığım herşeyin
Çok güzel bir rüya olması korkusundan
Söyler misin sevgilim beynimde fink atarken düşünceler
Nasıl uyuyabilirim rahatça senin elin olmadan elimde
Zamanda zor geçiyor sensiz her an
Senle olan saatlerse saniyeden farksız
Sen sevgilim
Söyle…
Var mısın benle hayatın dipsizliğine adım atmaya…

Batuhan Öney

Yalnızlık Şiirleri Orhan Veli

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Orhan Veli Yalnızlık Şiirleri,
Yalnızlık Şiiri Orhan Veli Kanık

Yalnizlik Şiiri Orhan Veli

Bilmezler yalniz yaşamayanlar,
Nasil korku verir sessizlik insana;
Insan nasil konuşur kendisiyle;
Nasil koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

*****************

Gerin bedenim gerin
Doğan güne karşı
Duyur duyurabilirsen
Elinin kolunun gücünü
Ele güne karşı.

Bak!Dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen;
İnsanlığın haline karşı.

Durmadan işleyen saatlerde
Dişli dişliye karşı
Dişlilerin arasında
Güçsüz güçlüye karşı
Herkes bir şeye karşı
Küçük hanım yatağında uykuda
Rüyalarına karşı

Gerin bedenim gerin
Doğan güne karşı…

Orhan Veli Kanık

ISTANBUL’U DINLIYORUM

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Once hafiften bir ruzgar esiyor;
Yavas yavas sallaniyor
Yapraklar, agaclarda;
Uzaklarda, cok uzaklarda,
Sucularin hic durmayan cingiraklari;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali.

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Kuslar geciyor, derken;
Yukseklerden, suru suru, ciglik ciglik.
Aglar cekiliyor dalyanlarda;
Bir kadinin suya degiyor ayaklari;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Serin serin Kapali Carsi;
Civil civil Mahmutpasa;
Guvercin dolu avlular.
Cekic sesleri geliyor doklardan;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Basinda eski alemlerin sarhoslugu,
Los kayikhaneleriyle bir yali;
Dinmis lodoslarin ugultusu icinde
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Bir yosma geciyor kaldirimdan;
Kufurler, sarkilar, turkuler, laf atmalar.
Bir sey dusuyor elinden yere;
Bir gul olmali;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Bir kus cirpiniyor eteklerinde;
Alnin sicak mi degil mi, biliyorum;
Dudaklarin islak mi degil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doguyor fistiklarin arkasindan
Kalbinin vurusundan anliyorum;
Istanbul’u dinliyorum.

Orhan Veli Kanık

Tevfik Fikret Sen Olmasan Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Tevfik Fikret Sen Olmasan Şiiri
Tevfik Fikret Sen Olmasan
Sen Olmasan Şiiri Tevfik Fikret


SEN OLMASAN

Puan Ver :
Sen olmasan… Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu?..

Sen olmasan… Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan… Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?…
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat!..
Tevfik Fikret

Mehmet Akif Ersoyun Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy şiirleri
Mehmet Akif Ersoyun yazdığı şiirler

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine Şiiri
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Birlik Şiiri
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Âhiret Yolu Şiiri
Sokakta sâde bir ‘âmîn!’ sadâsıdır gidiyor:
Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;
Denildi: ‘fâtiha!’; âmîni kestiler bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
Deminki zemzemeler bir zaman için dindi…

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Uyan Şiiri
Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.

Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.

Ninni değil dinlediğin velvele,
Kükreyerek akmada müstakbele.
Bir ebedi sel ki zamandır adı,
Haydi katıl sen de o coşkun sele.

Karşı durulmaz cereyan sine-çak…
Varsa duranlar olur elbet helak.
Dalgaların anmadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimak?

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak Şiiri
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır…

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize? Şiiri
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez..
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez!
Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan;
Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan.
Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah,
Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagah…

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Bülbül Şiiri
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Gitme Ey Yolcu Şiiri
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matemki!
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor şimdi
Nasıl yerlere geçmez insan
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu…

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Gönülle Başbaşa Şiiri
Dudakları bir dal ateş, mercan gibi
Bakışları masum bir heyecan gibi
Yürürken titriyen o narin endamı
Pembe bir gül açmış taze fidan gibi
Fark edemiyorum gözle gördüğümü
Saçlarında bağlı aşkın kör düğümü
Bir tatlı rüya mı, bir canlı büyü mü?
Elim dokunuyor, fakat yalan gibi…

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Sultan Yalısı Şiiri
Cosar avizeler atrık köpürür kandiller
Bu ışık çağlıyanından bütün afak inler
Yalının cephesi baştan başa nur
Nim açık pencereler reng ü ziyadan mahmur

Al, yeşil mavi fenerlerle donanmış kıyılar
Serv-i siminler atılmış suya titrer par par
Dalgalardan seken üç çifte kayıklar sökerek
Süzülür sahile şahin gibi; yüzlerce kürek

Bir taraftan bu akın yükseledursun
Bir taraftan, dökülür öndeki saflar saraya
Rıhtımın taşları, zümrüt gibi İran halısı
Suda bitmiş çimen, üstünde de Sultan yalısı

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Süleymaniye Kürsüsünden Şiiri
Bir de İstanbul’a geldim ki: bütün çarşı, pazar
Naradan çalkanıyor, öyle ya… Hürriyet var!

Galeyan geldi mi, mantık savuşurmuş… doğru:
Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru.

Kimse farkında değil, anlaşılan, yaptığının;
Kafalar tütsülü hülya ile, gözler kızgın;

Sanki zincirdekiler hep boşanır zincirden,
Yıkıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden!

Zurnalar şehr ahalisini takmış peşine;
Yedisinden tutarak ta dayanın yetmişine!

Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli,
En ağır başlısının bir zili eksik, belli!

Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük.
Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük!

Kim ne söylerse, hemen el vurup alkışlayacak
-Yaşasın
-Kim yaşasın?
-Ömrü olan.
Şak! Şak! Şak!

Ne devairde hükümet, ne ahalide bir iş!
Ne sanayi, ne maarif, ne alış var, ne veriş.

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri – Zulmü Alkışlayamam Şiiri
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!…
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?

Aşık Veysel Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Aşık Veysel Şiirler
Aşık Veysel Şatıroğlu Şiirleri



AĞLAR VEYSEL ÇIKMAZ SESİ

Ah çektikçe erir gider
Yüreğimin yağı benim
Seni görsem durur gider
Dillerimin bağı benim

Gam leskesi saf saf oldu
Hep sözlerim boş laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gençliğimin çağı benim

Ah belimi büken oldu
Gurbet bana diken oldu
Altı aydır mekan oldu
Dibi kırkkız dağı benim

Sensin derdine düştüğüm
Hayal oldu konuştuğum
Her gün yediğim içtiğim
İçerimde ağu benim

Ağlar VEYSEL çıkmaz sesi
Gine coştu gam deryası
Garip gönlümün yaylası
Güzel hüsnün bağı benim

ANAMA

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı ön gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi köylü kızı kimisi hanım
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü Anam

AŞIKLAR

Karadeniz gibi kükrer coşarsa
Dalgası gelince yaman aşıklar
Hırs gelip de ayranlığı şişerse
Kaybeder irade, dümen aşıklar

Ağzına geleni hemen atarlar
Ben aşığım diye çalım satarlar
Haram demez helal demez yutarlar
Bibersiz baharsız çemen aşıklar

Karanlıkta ayna görse ay sanır
Üryada şarap içse mey sanır
Mezarlığa yol uğrasa köy sanır
Gözleri kararmış duman aşıklar

İyi demez kötü demez metheder
Bakarsın ki bir tel kırmış çat eder
Sorsan baksan aşka binmiş at eder
Yorulup yollarda kalan aşıklar

Şehvetle aşıktır kıza geline
Arı olan tuz katar mı balına
Ebrişimden nazik ipek teline
Tadarlar çeşitli yalan aşıklar

Kabını yumaya bulamaz karı
Hind’ten Hindistan’dan bahseder yari
Beğenmez topalı bulamaz körü
İsterler bir kaşı keman aşıklar

Asıl aşıkların arzu cemaldir
Arifler bilirler ehl-i kemaldir
Aşıklar bizlere yüz yıllık yoldur
Koşsak da peşinden hemen aşıklar

Aşıklar çoğaldı sadık az kaldı
Fikreyle ey Veysel ne zaman geldi
Şiirde ne özet ne bir öz kaldı
Savurur denesiz saman aşıklar


BİR KÜÇÜK DÜNYAM VAR İÇİMDE BENİM

Bir küçük dünyam var içimde benim
Mihnetim ziynetim bana kafidir
Görenler dar görür geniştir bana
Sohbetim ülfetim bana kafidir

İstemem dünyanın saltanatını
Süslü giyimini Arap atını
Bilirsem Türklüğüm var kıymetini
Vatanım milletim bana kafidir

İsterdim hayatta düşmanla savaş
Milletime kurban olaydı bu baş
Nasip değil imiş şehitlik kardaş
İmanım niyetim bana kafidir

Dünya geniş olsun ister dar olsun
Yeter ki kalbimde iman var olsun
Her zaman milletim bahtiyar olsun
Rütbemle mesnedim bana kafidir

İçimde beslerim bir büyük ordu
Çiğnesin düşmanı yükseltsin yurdu
Azmi zihniyeti Veysel’in derdi
İşte bu niyetim bana kafidir

BİR DERD EHLİ BULSAM DERDİM SÖYLESEM

Bir derd ehli bulsam derdim söylesem
İyi olmaz derdlerim halim n’olacak
Hekimler derdime derman bulamaz
Bir değil beş değil derd kucak kucak

El vurma yarama yaklaşma kardaş
Derdimi söylesem tükenmez baş baş
İçimde yanıyor tütünsüz ateş
Ceset soba gibi kalbim bir ocak

Aşıklar alemde gülmez dediler
Akar göz yaşlarım silmez dediler
El elin derdini bilmez dediler
Kimler gelip hatırımı soracak.

Katlan bu cefaya sabreyle gönül
Bu dünyanın işi hep böyle gönül
Başından geçeni sen söyle gönül
Neler geldi geç oldu olacak

Veysel’in derdine bulunmaz çare
Etseler vücudun hem pare pare
Bir arzuhal sundum hakiki yare
O yar gelip yaralarım saracak

HAYAL BANA YAKIN

Hayal bana yakın yar bana uzak
Sevdası başıma dolanır gitmez
Aşkına düşeli yar bana uzak
Yüz bin öğüt versen biri kar etmez

Senin aşkın beni kıldı urusvay
Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay
Kabul et kapında beni de kul say
Dost yoluna ölür aşık ar etmez

Ey beni bu derde giriftar eden
Eski muhabbeti kaldırdın neden
Gönül ister kavuşmayı ölmeden
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez

Beni yakan yansın aşkın narına
Gönül düştü bir zalimin toruna
Bakmaz mısın bu VEYSEL’in zarına
Ah çeker ağlarım yar elim yetmez.

BU ALEMİ GÖREN SENSİN

Bu alemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin

Kainatı sen yarattın
Herşeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar’attın
Cömertliğin nerde senin

Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarkı sema nur sen misin
Bu balkıyan nur da senin

Kilisede despot keşiş
İsa Allah’ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin.

Kimden korktun da gizlendin
Çok aradın, çok izlendin.
Göster yüzünü çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin

Binbir ismin bir cismin var
Oğlun, kızın ne hısmın var
Her bir irenkte resmin var
Nerde baksam orda senin

Türlü türlü dillerin var
Ne acaip hallerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin

Ademi sürdün bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın
Cehennemin var da senin

Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da senin

yeni yıl ile ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

yeni yıl ile ilgili şiirler
yeni yıl ile ilgili şiirler 2012

Bugün Yılbaşı
Gerek yokmuş endişeye korkuya
Bizde uyduk noel denen yortuya
Korkma kardeş burası Türkiye
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Ertuğrul gazinin mağdur miğferi
Utanmalı her türkün neferi
Bunun gizli adı haçlı seferi
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Böyle değil asaletin düzeni
Hile ile kardeşliği bozanı
Unuttunmu yoksa sevr i lozanı
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Doğru giden şu düzeni bozdular
Tarihimizi bile yanlış yazdılar
Dost görünüp kuyumuzu kazdılar
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Zehir eylediler koklanan gülü
Yanlış bellettiler hep doğru yolu
Olmuşuz alkolün paranın kulu
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Sahiplenmek istiyorlar ovayı çölü
Kabarıyor artık gönlümün,gölü
Soykırım tutturmuş ermeni dölü
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Alkolik zannetti bizi hasetler
Eğlence diyor buna necasetler
Bu gece yollarda sarhoş cesetler
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Oyun oynuyorlar bak birileri
Kundaklıyorlar otomobilleri
İş başında şimdi it sürüleri
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Bize kin kustular yıllardan beri
Dağda beslediler hain it leri
Hesap soracak size türk şehitleri
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Aşık Mustafa yım cahil bi yazar
Bu işler vallahi adamı bozar
Canım TÜRKİYEme değmesin nazar
Hadi gülüp eğlenin bugün yılbaşı

Yeni yıl
Bir yaş daha büyüdük
Girdik yeni yıllara
On iki ay yürüdük
Vardık yeni yıllara

Koca bir yıl devrildi
Takvim başa çevrildi
Hoş geldi, safa geldi.
Erdik yeni yıla…

Yarınların yıldızı.
Bu yurdun oğlu, kızı
Çalışma hızımızı
Verdik yeni yıllara.

Yeni yıl kutlu olsun,
İnsanlar mutlu olsun,
Günler umutlu olsun,
Dedik yeni yıllara.

Yeni yıl zehir olmasın
Nedendir niçindir sevinir insan
Sanki biten o gün ömür değildir
Coşar yılbaşıyla her kesim insan
Sanarsın geçen yıl zayi değildir

Alındı biletler beklendi zamanı
Evlerde ki çamların ışıl ışıl dalı
Hayaller yapılmış bırakıp dünü
Aman ha yılbaşı zehir olmasın

Dost akraba birdir o gece evde
Çare kabul edilir biletler derde
Kazanan kazandı amorti nerde
Sormayın yılbaşı zehir olmasın

Gece saat sıfır bir ışıklar söndü
Ekranlar karardı bir cama döndü
Sayıldı geri üç iki bir sıfır sondu
Bırakın bu yılbaşı zehir olmasın

Gariban bu millet TV’ye takıldı
Çoğu için hayaller seneye kaldı
Hayali gerçek bilen inanın yandı
Dikkat edin yılbaşı zehir olmasın

Yılbaşı bahane idi coştuk delice
Kırıldı beli şeytanın işte bu gece
Girdik iki bin ona buruk milletçe
Sakin olun yılbaşı zehir olmasın

Yeni yıl
Öyle çok şey değil
Yeni yıldan beklediğim
Katta, yatta, arabada
Para pulda da gözüm yok.
Şans oyunları: Piyango
Toto loto çıkmasın, istemem
At yarışı zaten oynamam
Bir avuç duadadır ümidim

Çok şey değil yeni yıl
Çok değil senden beklediğim
Bir yudum sevgi
Bir tutam sıcaklık getir yârdan.

Yeni yıl, yeni bin yıl
Nasılsa sende geçip gideceksin
Ömrümden bir parçada sen koparacaksın
Ne isteyeyim ki
Giden yılı aratma yeter.

Yeni yıl
Bir, iki, beş, on derken
Üç yüz altmış beş oldu.
Göz açıp kapamadan
Koskoca bir yıl oldu.

Her gün bir yaprak düştü
Takvimden yavaş yavaş.
Yıl bitti, şimdi biz de
Aldık birer yeni yaş.

Yeni yıl kutlu olsun
Dedim de dün babama,
Sağol, sevgili yavrum
Dedi; unutma ama,

Çalışmak zorundasın
Bu yıl geçen yıldan çok
Artık kocaman oldun,
Boş vakit geçirmek yok.


Atatürk Şiirleri İlkokul

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk Şiirleri İlkokul kısa
Atatürk Şiirleri İlkokul seviyesi


-Onsuz
Ah işte duyuyorum mesut günler içinden
Sana “Sevimli yüzün asla solmasın” diyen
Bütün adınla dolu sevinç şarkıları…
– Sen öldüğün için mi şimdi bayraklar yarı!
Ah işte görüyorum seni gördüğüm günü
Altından, alkışlarla geçiyorsun bir tak’ın
O gün bana gelmiştin babamdan daha yakın.
Meğer duyacakmışım bir sabah öldüğünü…
Meğer görecekmişim bir sabah gidişini
İstanbul’un önünden son defa geçişini…
Bizler seninle nasıl, ah nasıl beraberdik
Bizler ki az sıkılsak “O başımızda” derdik
Nasıl yok bileceğiz, O güzel güneş yüzü
Ana, baba değil bu, bizler Ata öksüzü…
Tatmadık, bilmiyoruz bu bambaşka yarayı
Öğret bize yarabbi, ah O’nsuz yaşamayı…
Ziya Osman Saba

——————————————-

Atatürk’ün Resmi
Kürsünün üstünde bir resim;
Gözleri denizlerden mavi,
Bakışları güneşlerden sıcak.
Bu resimle başlar bizim günümüz,
Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.
Öğretmenimiz kürsüde
Verdiği dersi
Dinler bizimle birlikte,
Atatürk’ün resmi.
Çalışkanız çünkü
Çalışınca,
Bakarız. Atatürk güldü.
Bir yanlışlık yaparsak,
Bulutlanır gözleri,
Anlarız Atatürk üzüldü.
Behçet NECATİGİL

————————————————–

Atatürk
Yapraklar dökülür kasımlarda,
Yeller uğuldar vadilerde, ne çıkar,
Bir özgürlüksün çağlara en güzelinden,
Sen bayrak bayrak fikirsin,
Ölüşün diriliştir yeniden.
Başak saçlarında Anadolu’m,
Gözlerinde yurdumun denizleri,
Sen yarınlara uzanmış ışık,
Savaşta kartal, barışta defne çelengi,
Sen sonu yenmiş zamansın.
Sende çarpar, sende düşünür Türkiye’m,
Sende büyür kucaklar,
Ulusun beyni, toprağın yüreği,
Kemal Paşam, Atatürk’üm !
Sen mayıslarda doğan güneş,
Evrenimin sabahı, damarımın kanı,
Sen mavilerde yeşeren yapraksın,
Bir yolsun sevgi, sevgi
Sen her mevsimde açan baharsın !
M.Güner DEMİRAY

———————————————–

Atatürk Gülümsedi

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Biz sınıfa girince
Dağıldı kara bulutlar
Açıldı gonca.

Baktı ki okul yenidir
Siz yenisiniz, düşünceler yeni
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Saklayamadı sevincini.

Baktı ki gençsiniz, bilgili
Eğitiyorsunuz yolunca, yöntemince
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Sevindi onca.

Baktı ki karışmış aramıza,
Çiziyorsunuz yolu,
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Gözleri dolu dolu.

Anlaşılan bütün yaz.
Atatürk gözünü kırpmamış,
Çünkü boşmuş sıralar,
Çünkü harf okunmamış.

Kapkara bulutlar inmiş
Işıklı gözlerine.
Bora gibi, fırtına gibi Atatürk’üm
Sanırım yönelmiş bilgisizliğe.

Ama baktı ki gün doğmuş,
Bir koşu varmışız okula
Özlemle açılmış kitaplar,
Bir iştah, kızda oğlanda.

Baktı ki zil çalmış,
Sınıfa girmişsiniz
Bütün bakışlar sizde
Günaydın demiş.

Derse başlıyorsunuz
Sımsıcak bir sevgi gözlerinizde.
Baktı ki Türkiye’si Türkiye’miz
Aydın ufuklarda yürüyor hızla.

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Övünüyor bizle.
Dağıldı kara bulutlar
Biz sınıfa girince.

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Kürsüde kendini görünce.
Talat TEKİN

—————————————-

-Sen Varsın
Millet meclisinde bulduk güveni,
Gül eyledin diken ile geveni,
Dünyada ardında bunca seveni,
Az bulunur, aziz atam sen varsın.

Rehber almış yaşlı, gençlik hepsini,
Meclisin yönetsin benim ülkemi,
Bir gün değil, her gün anarken seni,
Kalbimizde hep sen varsın Atatürk.

Yaşatmadın bize hiçbir kederi,
“Bu olmaz!” dedin, Türk’ün kaderi.
Kurmak için yüce cumhuriyeti
Sadakatten taviz vermedin ATAM.
Hakkı ÇEBİ

Atatürk Şiirleri Can Yücel

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Can Yücel Atatürk Şiiri
Atatürk Şiirleri Can Yücel

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Türk, öğün, çalış, güven! demiş a,
Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
Çalışıyor paralıya,
Güvenen varsa, parasına güveniyor,
Üstyanı, öğün babam öğün!
Dövün babam dövün!

Can YÜCEL

Hangi Atatürk?

Kimininki kalpaklı kiminki fraklı, kimi sert kimi güler yüzlü… Herkes kendine göre bir Atatürk portresi çiziyor. Peki bunların hangisi gerçek Atatürk?

Ben gözümle görmedim, anlattılar: Atatürk, Anadolu’nun direniş ruhunun nasıl örgütlendiğinden söz ederken ‘küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar doğabileceğini’ söylemiş.
Sonra bu söz “Küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurur” diye pankart olup asılmış.
Nereye biliyor musunuz?
İtfaiyenin girişine…
Erbakan’dan Çelik’e kadar
Ne demek istediğimizi anlatmak için Atatürkçüler listesine şöyle bir göz atmak yeterli:
Adnan Hoca da Atatürkçü, Doğu Perinçek de…
Popçu Çelik de Atatürkçü, ‘ordu göreve’ pankartı açan gençler de…
Erbakan Başbakanken “En büyük Atatürkçü biziz” demişti; tabii onu hapseden Kenan Evren de…
Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, partisinin başkanı Tansu Çiller’in yarımyüz fotoğrafını Atatürk’ünkiyle eşleştirecek kadar Atatürkçüydü…
Bu kadar farklı eğilimden insan, aynı liderden “Bizim önderimiz” diye söz ediyorsa bu işte bir yanlışlık olmalı.
O zaman da sormak gerekiyor:
Kaç farklı Atatürk var?
Ve hangisi gerçek Atatürk?

Bir liderden kaç farklı kimlik çıkar?
Devrimci Atatürk
Aslında ‘Kuvvacı Atatürk’ demek daha doğru…
Kuvvacılarınki, post bıyıklı, kalpaklı, antiemperyalist bir lider.
Daha 1960’larda Deniz Gezmiş, anti-Amerikan gençlik mücadelesine başlarken babasına şöyle yazıyordu:
“Sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni… Küçüklüğümden beri evde Kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. O zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Biz Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız.” Bu antiemperyalist ve sivil direnişçi ruh, bugün de siyasal alanda pekçoklarına ilham veriyor.
“Ordu göreve” diyen Türk Solu dergisi, kalpaklı Mustafa Kemal kapağıyla çıkıyor.
Kemal Paşa’nın 1920’de bir komünist partisinin kurucusu olması, Lenin’e ‘ezilen milletleri emperyalizmin hegemonyasından kurtarmak için’ mektup yazması ‘Solcu Atatürk’çülerin dayanakları…
Onun Anadolu halkına hitaben yayınladığı bir beyanname elden ele geziyor:
“Müslüman kardeşlerim, komünist arkadaşlar…!
Büyük devletler yeni bir Müslüman kurbanını boğazlıyorlar. Onu yok etmek azmindedirler. Fakat biz, elde silahımız, anavatan topraklarını savunarak ve haklarımızı haykırarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını, yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki, yakın bir zamanda bütün İslamiyet, komünizmle birlik olarak onların intikamını alacaktır.”

Ülkücü Atatürk
Ata’nın sağlığında yazılan tek biyografisinde H. C. Amstrong, ona ‘Bozkurt Atatürk’ ismini takmıştı.
Nazım Hikmet’in tabiriyle ‘sarışın bir kurda’ benziyordu.
MHP Kongresi’nde asılan bir afişte o Atatürk’ü, bıyıkları fırça darbeleriyle sarkıtılmış, sert bakışlı bir asker olarak tanımıştık.
Ülkücülerinki, “Komünizm gördüğü yerde ezilmelidir” dediği önesürülen, daha 1933’te Sovyetler’in ilerde dağılabileceğini görüp “Oralardaki dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimize sahip çıkmalıyız” diyen bir ‘başbuğ’…
Atatürk, 1927’de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık banknotların üzerine bozkurt resmi koydurmuştu.
1930’da tarihçilere ‘Türk tarihinin ana hatları’nı yazdırmaya başladığında, İslam’ın Türk tarihinin sadece bir bölümünü oluşturduğunu, oysa ondan önce de Türklere ait şanlı bir mazi bulunduğunu anlatmıştı. Alfabede, giyside, müzikte Osmanlı’yı çağrıştıran ne varsa silmeye çalışıyordu.
Yıllar önce Celal Bayar’ın damadı Ahmet İhsan Gürsoy’dan dinlediğim bir anıyı burada nakletmekte yarar var. Gürsoy’un anlattığına göre Atatürk, 30’lu yıllarda Türk bayrağını da değiştirmeyi düşünmüş. Çünkü ayyıldız simgesinin Osmanlı’yı ve Arap dünyasını çağrıştırdığına inanıyormuş. Türklere yeni bir ulusal kimlik kazandırmaya çalışırken, ona İslamiyet öncesi köklerini hatırlatan bir bayrağın yakışacağını hesaplamış ve Göktürk’lerin bayrağını düşünmüş.
O proje gerçek olsaydı, bugün Türk bayrağında ne olacaktı biliyor musunuz:
Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt profili…

Kürtlerin Atatürk’ü
Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçtikten sonra Amasya’dan Kâzım (Karabekir) Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
“Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim.”
Bu kararla, Amasya protokolünde ‘Türklerin ve Kürtlerin oturdukları yerler’ diye adlandırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
Meclis’teki ilk tartışmalardan biri Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey’in, “Türklerin sağlığı korunmalıdır” demesiyle patlamış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. O aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve ‘Meclis’in sadece Türklerden değil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu’ vurgulamıştı.
Kurtuluş Savaşı başlarken Kemal Paşa, Kürtlere özerklik verilmesinden bile söz etmişti.
Kürt sorunu yeniden gündeme geldiğinde, şahinler, Dersim isyanını sertlikle bastıran Atatürk’ü örnek alırken, güvercinler Mustafa Kemal’in 1920’lerdeki sözlerini arşivden çıkardılar.

Dindar Atatürk
Bitmek bilmez bir tartışma da Atatürk ve din meselesidir.
Timur Selçuk, Yaşar Nuri Öztürk gibi Atatürkçü müminler Kur’an’la Nutuk’u bir arada saklar kütüphanelerinde… Başuçlarında Ata’nın Meclis açılışında ellerini kaldırmış dua ettiği fotoğrafı asılıdır. Fotoğrafın altında da Ocak 1923’teki konuşması vardır.
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.”
Onlara göre ‘Atatürk dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe ve eskimiş kurumlara karşı tavır almış’tır ve vahiy ile akıl arasında uzlaşmazlık görmemiştir.
Ateistler, buna bir başka Atatürk metniyle karşı çıkar.
Onların elindeki metin, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasıdır: “Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı siyasetler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipler gökten indirildiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”

Demokrat Atatürk
Ve nihayet liberal-demokrat Atatürk…
Özellikle Cumhuriyet’le yaşıt İktisat Kongresi’nde uygulamaya konan ekonomi politikası ve Celal Bayar’ın Başbakanlığı döneminde hayata geçirilen uygulamalar, Atatürk’ü, İş Bankası’nın kuruluşuna imza atmış bir ‘liberal devlet adamı’ yönüyle öne çıkarır.
Hele İsmet Paşa’nın Başbakanlığında iki kez direkten dönen çok partili rejim arayışları onu ‘demokrat’ sıfatıyla bir arada değerlendirenlerin en inandırıcı kanıtıdır.
Her ne kadar Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasiyi askıya alan tüm askeri müdahaleler, Atatürkçülük adına yapılsa da, Cumhuriyet’in asıl hedefinin demokrasi olduğuna inananlar, ‘muhtaç oldukları kanıt’ı, onun Afet İnan’a verdiği el yazısı notlarında bulabilirler:
“Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir.”

Neden bu kargaşa?
Baştaki soruya dönelim: Hangisi doğru bunların? Her biri gerçek belgelere, tanıklıklara, konuşmalara dayandırılan bu politik kimliklerin hangisi gerçek Atatürk?
Bir insan aynı anda hem devrimci hem ülkücü, hem ‘Kürtler’in özerkliğinden yana’, hem Türkçü, hem dindar hem pozitivist, hem otoriter hem demokrat olamayacağına göre bu iddia sahiplerinden biri yalan söylüyor olmalı…
Hangisi?
Sanıyorum, bu zor sorunun yanıtını bulabilmek için 1920’lerin koşullarını ve Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet’in hangi şartlar altında gerçekleştirildiğini iyi bilmek gerek.
Kurtuluş Savaşı verilirken, Anadolu ahalisinin kahir çoğunluğu, nihai amacın Saltanat ve Hilafet’i korumak olduğunu düşünüyordu.
Kürtler’in bazısı özerklik peşindeydi.
Komünistler, Sovyet devrimine özeniyordu.
Bütün bu farklı eğilimlerden, ortak bir mücadele azmi yaratabilmenin yolu, hepsine yönelik sıcak mesajlar vermekten geçiyordu.
O yüzdendir ki, Meclis’in açılışında eller açıldı, dualar edildi, Kürtler’e özerklik vaat edildi, muvazaalı bir resmi komünist parti kurulup Sovyet etkisindeki komünist hareket yok edildi.
Ulus olma sürecinde din yerine tutkal olarak Türklük ruhu gerekiyordu; bozkurtlu bayrak düşünüldü.
Ancak bunlar 1920’lere özgü geçici tedbirlerdi; hiçbiri bugün Atatürkçülük adına savunulamayacak kimliklerdi.
O yüzden zaman zaman birbiriyle çelişen bu sözler, tavırlar, tutumlar kargaşasını, Atatürk’ün olgunluk dönemine ait notlarının, konuşmalarının, eylemlerinin süzgecinden geçirmek şart…
Bu yapılmayıp da 1920’lerin kargaşasından rastgele bir fotoğraf çekince Atatürk, herkesin kullanımına açık “Binbir surat”lı bir lidere dönüşüyor ve ‘bunca yalancı’ içinde kimin doğruyu söylediğini bulmak, hepten güçleşiyor.

Can Yücel

alıntı

Atatürk Şiirleri Fazıl Hüsnü Dağlarca

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan Atatürk Şiirleri
Fazıl Hüsnü Dağlarca Atatürk Şiirleri

ON KASIM’LARDA YÜRÜMEK

Atatürk’üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım ..

Ereceğim sana usta, barışta, başarıda
Öyle
Güçlüsün ki
Güçleneceğim
Öyle yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım ..

Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt
Sanki ellerim gece
Sanki ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım …

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—————————————————-

MUSTAFA KEMAL’İN OĞLU

Mustafa Kemal’in oğlu diyorlardı ona.
Sırtını okşamıştı Mustafa Kemal bir sabah erken.

Geçiyordu paşalarla beylerle,
Su içmişti tarlasından şuncağız.
Öbür çocuklardan ayırmıştı kendini artık,
Adını duyuyordu yüreğinde ateşçe,
Soluk alırken, ekmek yerken..

Köyün yetimiydi, ölmüştü babası Çanakkale’de,
Kale gibi tutardı omuzlarında başını.
İnce bacakları altında koca ayakları vardı
Sarıydı, kuruydu bozkırda bir çalı kadar,
On üçündeydi ama, göstermiyordu yaşını.

Bir zaman sonra top sesleri duyuldu uzaklardan,
Al al oldu dağların moru.
Eli silah tutanlar girmişti cephelere bir bir,
Kadınlar, çocuklar, dedeler toplandı cami avlusuna
Sordu cümlesi birbirine ne yapak?

Ansızın düşman askeri görüldü çayırda,
Geldi çattı köye gavurun zoru.
Devrisi gün bir haber ulaştı evlere, samanlıklara
Alanda ismi yazılacakmış herkesin.

O saat bir yangın sardı Mustafa Kemal’in oğlunu,
Kimi Kadir diyecek, kimi Mıstık, kimi Özdemir..
Ankara’dan gelen rüzgarlar önünde,
Ankara’ya uçan şahinlere karşı,
O, ne desin?
O, Mustafa Kemal’in oğlu, nasıl söyler
Adını, bir avuç düşmana?
Mustafa Kemal’in oğlu yenilmez, tutsak olmaz,
Adını vermez süngüler altında,
Kellesini verse bilem.
Hem ağaç ağaçtır; öküz öküzdür,
İsim yakışmalı cana.

…………

Bayrak mıydı ne, kartal kanadı mıydı ne,
Ses verdi göklerden adı.
O yürüyordu, köylünün dehşeti büyüyordu peşinde,
Büyüyordu gövdesi,
Büyüyordu dağ kadar.
Dur diye haykırdılar, namluları çevirip üstüne,
Durmadı…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

————————————————-

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden ..

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde ..
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola önceden önceden ..

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden ..

İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden ..

Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden ..

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden ..

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep .
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden …

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

————————————————-

KAHRAMAN

Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk’a yalvardığı gün,
Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses,
Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes..

Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da,
Kutlu bir Tanrı oldun güzel Anadolu’da.
O kadar eskisin ki şimdi ruhumuzda sen,
Bulursun bu sevgide asırları istersen.

Ararsan bakışında uzun ovalar erir,
Dinlersen gönül denen yüce dağlar ses verir.
Bir dünya, bir millete düşman olduğu zaman
Sana büyük hızını verdi nabzındaki kan..

Dört sınırın ucunu getirdin bir araya,
Dört bucak sevgisini topladın Ankara’ya.
Sesin, bir tılsım gibi, yurdu dolaştı yer yer
Ve senden öyle keskin hız aldı ki gönüller.

Yüzyılda giden vatan bir anda geri geldi,
Sonra sanki ruhundan kartal sesleri geldi;
Sanki yeni bir ışık süzüldü gözlerinden
Ve bir fert, tek başına, bir millet yarattın sen.

Bastığın yer tarihten yer alırmış, yok, değil:
Bir gününe bir tarih bağışlasak çok değil!
Çok değil, kanımızın rengini süze süze,
İsmini döğmelerle işlesek göğsümüze..

Çok değil göğsümüzün içine çizsek seni,
İsterse bundan sonra ufuk yansın, gök yansın;
Çünkü sen bu milletin umduğu kahramansın..
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk’a yalvardığı gün…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—————————————————-

BÜYÜK MİSAFİR

Bir sevinç incilemiş gözleri yaşlar yerine,
İzi üstünde gül açmış kapanan her yaranın.
Bir bahar yağmuru halinde derinden derine
Çağlıyor her yanı alkışla yeşil Marmara’nın.

Bu misafirdir, inan memleketin neyse varı,
Böyle bir yüz mü görür bir daha fâni ömrün?
Gelin ay Bahr-i Muhit’in köpüren dalgaları,
Kırk asırlık yolu bir hızda alan Türk’ü görün…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

——————————————————

ANIT KABRİN KAPISI

Bu kapı başlar çok uzaklardan,
İzmir’de, Akdeniz’de,
Dört nala köpürürken atlarınız,
Kılıçların parıltısındaki haklardan.

Bayrak bayrak olmuş şafaklardan,
Göklere sığmaz Allah Allah sesleri,
Geçer Hürriyet ebemkuşaklarında
Taklardan.

Mübarek ırmaklardan
Yıkanmış yemyeşil muradınız
Kavaklara sizden varılır şehitler
Mustafa Kemal’e kavaklardan…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin Şiiri
Nazım Hikmet Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin Şiiri Sözleri

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi
halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu
yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması
gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
“Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur
aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak”
yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de
cabası….

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda
duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o
zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…

NAZIM HİKMET

Çanakkale Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çanakkale ile ilgili Şiirleri
Çanakkale Şiirleri

-18 Mart ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
18 mart bugün burada yazıldı çanakkale destanı
çanakkale kurtuldu biz kurtulduk sadece biz değil halk kurtuldu
askerler öldü
mezarlar çoğaldı
çanakkale büyüdü türkiye büyüdü
şehitlerimiz bakıyor bize yukarıdan biz olmalıydık şimdi halkı kurtarmaya
daha çok çalışmalı dünyayı kurtarmalı
çocukları okutmalı
bebeklere bakmalı
diyor bize yukarıdan
biz türk milleti bu dünyada yaşamalı.

-Bir Yolcuya
Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil ONAN

-ÇANAKKALE
1915’de kurtuldu çanakkale
atatürk gitti kurtuldu çanakkale
bu güzel yurdu kurtardı çanakkale
istiklali kazandı çanakkale

bir değil bin şehit var burada
bağımsızlığı bekleyen bin şehit
çanakkaleyi kurtardı
yunanlılara düşman oldu
bu güzel çanakkale

çanakkale korkmadı
bayrağına sarıldı
bu vatanı kurtardı
teşekkürler çanakkale

-Çanakkale Destanı
Yıl 1915
18’indeyiz Martın.
Kendine gel biraz!
Pek tekin değildi Çanakkale’nin suyu,
Geçilmez bu boğaz…
Geçilmez bu boğaz…
Bizi
Ne topun yıldırır,
Ne kurşunun.
Çünkü artık
Başladı cengimiz.
Er meydanında bulunmaz dengimiz…
Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen?
İşte fırladık siperden.
Sırtına yüklenmiş kahraman
Seyit 276 kiloluk mermiyi,
Koşuyor bataryasına ateşler içinden.
Bu mermi denizlere gömecek Elizabet’i Buvet’i…
Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor,
Denizler yanıyor,
Dağlar yanıyor.
Zafer bizimdir artık
Düşman zırhlıları batıyor…
Türk’üm,
Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere.
Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz.
Kimimiz gazi.
Hiç değişmez bu yazı.
Dünyada her yer geçilir belki
Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı..
Fahri ERSAVAŞ

-Çanakkale Geçilmez
Çanakkale dediğin manasızdır sanma sen
Ordaki şehitlerdir tarihlere şan veren
Vatan toprağı için can ile serden geçen
Korkuyor bu kafirler tüyleri diken diken

Su üstü mayın dolu nusret toplar mayını
Bir yandan Elizabeth düşünüyor canını
Komayacağız yerde şehitlerin kanını
Korku bilmez bu millet artıracak şanını

Mehmedoğlu Seyyid’in mermiyi kaldırışı
Dünya durdu, dönmüyor seyreyliyor yarışı
Anlayacak kafirler bucağı ve karışı
Türküm başkaldırdı ki zaferdir haykırışı

Gaza, cihad nasib et Türk milletine ya Rab!
Anzak, Hindu, İngiliz… Hepsi harab ve bitab
Her renk, her dil, her kıta bilsin ki bu kutlu ab
Çanakkale suyu bu ne Rum dinler ne Arab

Anafarta, Dardanos, Boğalı, Seddülbahir
Türktedir bu topraklar dünyada evvel ahir
Kayboldu İngilizler bilinmiyor nerdedir
‘Çanakkale Geçilmez’ bu da açık gerçektir
Samet Mehmet Bora