Posts Tagged ‘değil’

Dostluk İle İlgili Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dostluk İle İlgili Şiirler Yeni,

Dostluk Şiirleri Kısa;

SEN GÜZEL DOST

Yazdın onca eserleri
Aydınlattın beyinleri
Topladın tüm verileri
Bir mürşittin, sen güzel dost

Savunurdun evrenseli
Mertebenle, oldun veli
Tinde esen, bir sam yeli
Bir önderdin, sen güzel dost

Boyun kadar kitapların
Dost söyledi, hep dillerin
Olmadı hiç ödünlerin
Ödünsüzdün, sen güzel dost

Araştırdın, sorguladın
Yaşam boyu, hiç durmadın
Tarih yazdı, senin adın
Ölümsüzsün, sen güzel dost

Anadolu bilgesiydin
Gerçeklerin gür sesiydin
Dervişlerin nefesiydin
Filozoftun, sen güzel dost

Verdin Cevri mahlasını
İnsanlığın en hasını
Kamilliğin manasını
Öğretmiştin, sen güzel dost

Gidecektir bir gün gelen
Eserlerdir baki kalan
Üretendir, soru soran
Hep ürettin, sen güzel dost

Yol gösterdin, Zamanım’a
Hizmet sundun, insanlığa
Dünyada ki, tüm canlara
Değer verdin, sen güzel dost

DOSTLUK

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Dost!

Yollarımız ayrılsada…
Yüreğim dost kalır sana!
Habersiz gitsen uzağa…
Arar bu can seni,ey dost!
Bulur bu can seni,bil dost!
Dost…

Çatlamış topraklar gibi,
Susamışsa dostun dili,
Sular seller, yağmur gibi…
Akar bu can sana, ey dost!
Yağar bu can sana,bil dost!
Dost…

Arar insan,arar dostu!
Bulursa o gerçek dostu,
Gönlümde tapulu yurdu…
Kurdu bu can sana,ey dost!
Kurar bu can sana,bil dost!
Dost…

Açılır kapılar sana…
Sen de kapılar aç bana!
Dost olan dostundan yana…
Gelir bu can sana,ey dost!
Koşar bu can sana,bil dost!
Dost…

Gerçek dostlar unutur mu?
Gezer o dostun yurdunu…
Derdin dost derdim olurdu,
Devam sen de,bilesin dost!
Özün gerçek,sözünse dost!
Dost…

DOSTUM

Hayat akıp giderken,
Düşler birer birer biterken,
Ben kendime bir dal ararken,
Seni buldum DOSTUM.

Şimdi çok mutluyum.
Hatta uçuyorum.
Adeta kendimi,
Bir cennette sanıyorum.

İyiki varsın bitanem,
İyiki yumuşak kalbin var,
Denizler kadar derin,
Güzel gözlerin var.

Ben seninle olmaktan,
Seninle dertleşmekten,
Seninle gülmekten,
İnan çok mutluyum.

DOST DEDİĞİN

Dost dediğin
Dostun yüreğinden geçeni bilmeli
Dost dediğin
Dostunu karşılıksız sevmeli
Dost dediğin
Verecekse almadan vermeli
Dost dediğin
Yüreği kan ağlarken, dost için gülmeli
Dost dediğin
Kara toprak gibi sadık kalabilmeli
Dost dediğin
Sığınacak yerin yoksa kucağını açabilmeli
Dost dediğin
Güne sıcak bir güneş olup doğabilmeli
Dost dediğin
Geceye parlayan yıldız olabilmeli
Dost dediğin
Sırtını yasladığın asırlık bir çınar
Dost dediğin
Gerektiğinde bir kalkan olabilmeli
Dost dediğin
Kahpe kurşuna göğsünü siper yapabilmeli
Dost dediğin
Velhasıl dost olduğunu bilmeli
Dost dediğin

Dostluk

Dostluk; yemek,içmek,eğlenmek değil
Dostluk; fedâkarlık,dostluk emektir
Dostluk; bir nefeslik dinlenmek değil
Dostluk; kötü günde birlik demektir

Acıyı paylaşmak,kederi silmek
Yerinde bir lokma ekmeği bölmek
İçten duygularla sevmeyi bilmek
Dostluk can istese,canı vermektir.

Dostluk; sığınılan liman olmalı
Dostluk; nefes,nefes kalbe dolmalı
Dostluk; yaşadıkça baki kalmalı
Dostluk; dost bağından çiçek demektir

Dostluk kolay olmuyor

Dost dediğin dostu ile yoldaştır
Belki arkadaştır belki kardeştir
Belki ana baba belki de eştir
Dost dediğin kolay bulunmuyor ki…

Dostluk insanlarda gönül bağıdır
Dostluk duyguların olgun çağıdır
Dostluk yemeklerin tuzu yağıdır
Dostluklar çabucak kurulmuyor ki…

Dostluk para ile alıp satılmaz
Elinin tersiyle hemen itilmez
Dostluk bozulursa rahat yatılmaz
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki

Elemde kederde, güzel şeylerde,
Dağlarda şehir de belki köylerde,
Yaşamın sürdüğü her türlü yerde,
Dosttan uzaklarda yaşanmıyor ki…

Dostuna güvenir rahat edersin
Her şeyi konuşur her şeyi dersin
Dostluk çok önemli sen de bilirsin
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki….

Ömer Seyfettin Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

ömer seyfettin aşk şiirleri

Ömer Seyfettinin Şiirleri


Nişanlı

Korularda bülbüllerin rüyası,
Açılmayan güller ile süslenir;
Odasında yalnız kalan şu esir,
Şu genç kızın nedir acab hülyası?

Mavi ipek divanına uzanmış,
Yuvasında hasta yatan kuş gibi
Sessiz, sakin, hıçkırıyor… Sebebi
Söylenilmez, ne acıklı saklayış…

Korularda bülbüllerin rüyası,
Açılmayan güller ile süslenir;
Odasında yalnız kalan şu esir,
Şu genç kızın nedir acab hülyası?

Şu genç kızın bilinmeyen hülyası,
Belki şimdi oralarda çarpışan,
Oralarda can vererek şan alan
Bir isimsiz kahraman…

Yalnızlık

Güneş batmakta… Ovada gecenin
Gölgeleri büyür, büyür, sararır…
Ağaçlıklar, akan sular bir serin
Rüzgar ile dalgalanır, kararır.

Kuşlar ötmez, yuvalar boş, görünmez
Bir ışıltı uzaklarda; yazık ben
Öksüzüm şimdi bu yolda giderken.
Gök bile yıldızlarına bürünmez!

Eski izler, çirkin, korkunç lekeler
Kılavuzluk eder. Zavallı atım
Şüphelenir bu gidişten ve kişner…

Gece gelir, ıssızlık sanki solur
Ve ruhum uyur, uyanır, her adım
Atımın nal sadası ninni olur!..

Doğduğum Yer

Buralardan çok uzakta bir köydü!
Beyaz, billur bir derecik içinden,
Hıçkırırdı, sevinerek geçerken.
Kenarında vardı birçok söğüdü…

Ben işte bu söğütlerin susmayan
Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz
Tenha idi; ne yabancı, ne bir iz…
Bahçemizdi yakındaki o orman.

Bir ses, “sevin!” derdi gülen rüzgarda,
Sevinçlere yoktu orda nihayet.
Sanılırdı bu ses gümüş dallarda

Görünmeyen bülbüllerin öğüdü!
Doğduğum yer, doğduğum yer… O cennet
Buralardan çok uzakta bir köydü!..

Kızılırmağa

Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun?
Dalgaların coşmuş, bilmiyor durmak,
Çöktü yüzbin ocak, anlıyor musun?
Ben geldim başına, isterim sormak:

Yüzlerce yıl evvel üstünden geçen
Türklerin başına nedir bu gelen?
Yasasız kalmışlar serserilikten
Kaçmak isterlerse yol verme, sen ak!

Ak, boğulsun kaçan, acıma ona.
İster misin yurda baykuşlar kona?
Geçmek lazım ise yok mudur Tuna?
Geriye bırakma, ak Kızılırmak!

ÖMER SEYFETTİN

Nereye?

Bir kahraman gördüm, gençti, güzeldi.
Atlamış maziden binlerce seddi,
Kır atıyla sanki canlı bir yeldi.
Sordum: “Nereye?” – “Ben giderim” dedi,
“Tarif olunamaz bir şana doğru…”

Güneş doğuyordu, maviden sisler,
Çiçekler açılmış, ötüyordu her
Dalda bir yavru kuş… “Aşk nuru yer yer”
“Tutuşurken böyle nereye sefer?”
Diye sordum, dedi: “Türkân’a doğru…”

“Yalnızsın yiğidim! Yolda kalırsın,
“Maksatların ölür, onulmaz yasın,
“Yol gösteren lazım, öne katılsın!”
Dedim. “Düşman varsa” dedi, “atılsın,
“Yolumun uğradığı Kur’ân’a doğru…”

“Uzak ufuklarda karlı dağlardan
“Aşarken sellerden, ormandan, yardan
“Yoldaş ister insan, değil Yaradan;
“Yalnızlık O’nundur…” dedim. “Dost yardan
Geçmez” dedi, “yolum yarâna doğru…”

Sürünce doğuya o kır atını,
Kılıçının çarptı taşlara kını,
Altun kıvılcımlar bu hoş akını
Gaybederken gördüm bu genç taşkını;
Dedi: “Uçuyorum Turan’a doğru!..”

Koşma

Ey Türk Genci! Aç gözünü azıcık
Etrafına bir dikkat et, gördüğün
Hayal değil, hakikattir, pek açık,
Pusu kurmuş herkes sana bak bu gün!..

Medeniyyet ateş, demir eliyle
Kan taşırtan, yuva yıkan seliyle
İlerliyor elektrik piliyle,
Yapılır mı uçurumda hiç düğün!

Artık uyan, keyif zamanı değildir,
İçtiklerin bade değil, hep zehir,
Kuvvetlenip Garb’i korkut ve sindir,
Galip gel de, sonra, Türk’üm de öğün!..

Aslan İle İlgili Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Aslan İle İlgili Şiirler

Aslan İle İlgili Şiirler

Meydan Kedisi

Her ortamda baş gösterir yalaka,
Söz dinlemez fayda etmez salaka,
Leke sürer alnı açık yüzü aka,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

İyi kötü kimdir görmez kör deve,
Dürüst doğrulara layık yetki merteve,
Alın teri ekmek götürmek için eve,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Vermez yalakalar bozuk huzurlar,
Dürüst çalışanın sonun hazırlar,
Kovar dokuz köyden kökün kazırlar,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Yalakalar bazen aşar çizmeyi,
Hiç hoş değil taşa vurur kazmayı,
Dünya fani bence değmez üzmeyi,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Düzen bozuk düzen bozuktur çarkı,
Her insan yerinde beydir yok farkı,
Ayrım kayrım yapıp sorulmaz ırkı,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Düşün Adem baba Havva anamı,
Hep kardeşiz garez kinin banamı,
Gerçek dersem kapa dersin çenemi,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Her olur olmaza neden eğilem,
Varsa içinde kurdun bende ne bilem,
Senin gibi olmaktansa aç ölem,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Akrep hisli iki ayaklı kediler,
Veysel derki; pay etmeden yediler,
Çoktur memlekette böyle adiler,
Aslan boğar aslan meydan kedisi.

Veysel Şimşek

Aslan Kayapınarlı

Tarih yazarsın sen şanlı
Haydi aslan Kayapınarlı
Sen azimli, sen kararlı
Haydi aslan Kayapınarlı

İlk sanatımız çerçilik
Gömleğinde yoktu ilik
Bize yapsalar bencillik
Haydi aslan Kayapınarlı

Gurbet gurbet gezdin durdun
Bazan aç, kimi gün yorgun
El kapısında uyudun
Haydi aslan Kayapınarlı

Hep gördüler bizi cahil
Cahil gören oldu gafil
Sıra bizde işte delil
Haydi aslan Kayapınarlı

Mastır yapan ögretmenler
Yetişiyor bak şair’ler
Avrupada var vekiller
Haydi aslan Kayapınarlı

Birlik beraberlik olsun
Gönlümüz hep neşe dolsun
Her günümüz, Bayram olsun
Haydi aslan Kayapınarlı


ASLAN MEHMED’İM

Umudun yarına, seferi için
Bayrağı tutandır, aslan Mehmed’im
Barışın dünyada, zaferi için
Yüreği atandır aslan Mehmed’im

Tırnakla, diş ile siperler kazıp
Tarih sayfasına, destanlar yazıp
Oynanan oyunu, sabırla bozup
Feleğe çatandır aslan Mehmed’im

Düşmana her yerde, göğsünü gerip
Anafartalar’da ihtarı verip
Nusret’le denize mayınlar serip
Boğaza katandır aslan Mehmed’im

Tabyadan tabyaya, durmadan koştu
Yüreği inançla, sel gibi coştu
Zaferdi emeli, gerisi boştu
Tek derdi vatandır aslan Mehmed’im

Cesurdur yiğittir, çeker soyuna
Şehitlik yakıştı, fidan boyuna
Anzak’la beraber, koyun koyuna
Şerefle yatandır aslan Mehmed’im

Sevim Aslanalp


Aslan

Kuyruğu var yelesi var
Önü geniş arkası dar
Görkemli bir gövdesi var
Hayvanlar kralı aslanın
Ormanda yüzlerce cariyesi
Binlerce kölesi var

Parkları meydanları
Müzeleri süsler yontusu
Ağzı mağara kapısıdır
Dişleri diş değil hançer
Yoktur kimseden korkusu

Ali YÜCE

2 Kıtalık İstanbul Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İstanbul Şiirleri


İstanbul Şiirleri 2 Kıtalık


İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul

BENİM ADIM İSTANBUL

istanbul benim şehrim
aynaya yansıyan yüzüm
istanbul benim şehrim
durmadan kanayan yaram

istanbul aglayan kadınım
aldatan erkek
istanbul aglayan kadınım
aglayarak ürkek


SULTAN ŞEHİR

İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem,
Bilir misin dostum İstanbul olur benim, benim şehzadem,
Ya İstanbul beni alır, ya da ben İstanbul’u alırım be diyen,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.

Söylesene, İstanbul değil miydi, böyle asırlarca özlenen,
Söylesene, İstanbul değil miydi böyle asırlarca beklenen,
İstanbul Galata Kulesi’dir, Hezarfen Ahmet Çelebi diyen,

CENNETTEN BİR KÖŞE İSTANBUL

Yerde sararmış bir yaprak görürsen eğer,
İstanbul seyretmeye değer,
Gel ara beni,
Gel İstanbul,
İstanbul canım İstanbul,
İstanbul Mevla dan almış güzelliğini,
Sana borçluyum güzelliğimi,
Ah! Canım İstanbul,
Gel ara beni,
Bul,İstanbul,
Tepelerin var,tane tane,
Geceleri pişer sokaklarında kestane,
Canım İstanbul,
Şarkılarda dolanır dillere,
Bebek ve Aşiyan,
Ne mutludur senin ile iç içe yaşayan,


İSTANBUL, İSTANBUL

İstanbul, hayallerim
İstanbul, emellerim
İstanbul, sevdiklerim
İstanbul, İstanbul

İstanbul, emek
İstanbul, ekmek
İstanbul, sevmek
İstanbul, İstanbul

GÖRDÜN MÜ İSTANBUL

Sen böyle acı gördün mü İstanbul
Sen böyle yalnızlık gördün mü
Öfke kusan,damar damar kan akan
Böyle ölüm gördün mü İstanbul

Geceleri bana mahrum ettin İstanbul
Geceleri beni mahkum ettin İstanbul
Sen böyle zulüm gördün mü İstanbul
Sen böyle aşk gördün mü İstanbul
Neler istiyorum İstanbul biliyormusun


HEP İSTANBUL

Nereye bakarsam karşımda hep o
Dağlarda İstanbul,yolda İstanbul;
İlmek,ilmek nakış,nakış işlenmiş
Kovanda istanbul,balda istanbul

Ellerimi açsam dualarımda
Gözümü kapasam rüyalarımda,
Her sabah her akşam hülyalarımda,
Tavırda İstanbul,halda İstanbul

En Anlamlı Ayrılık Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ayrılık Şiirleri


Anlamlı Ayrılık Şiirleri

Ayrılık

Sessiz köşelerin arkadaşı ayrılık
Karanlık gecelerin sırdaşı ayrılık
Umutsuz kişilerin yoldaşı ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Anlamsız cümlelerin öznesi ayrılık
Zamansız bitişlerin gözdesi ayrılık
Oransız sevmelerin yüzdesi ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Zamansız ölüm kadar yakındır ayrılık
Hücum sözüyle kalbe akındır ayrılık
Kaşındıkça kanayan acındır ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Doğduğun gün yazılan kaderdir ayrılık
Nöbetini bekleyen askerdir ayrılık
En beterinden bile beterdir ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Muhterem Aslan

Ayrılık Ayrılık

Kaderin prangası değil mi ayrılık,
Gözünde ki o yaşlar zaten ayrılık,
Baharını kışa çevirir ayrılık ayrılık,
Kaderin prangası değil mi ayrılık.

Gözlerinin dalıp gitmesidir ayrılık,
Yârin, selamı salıp gitmesi ayrılık,
Sıradağlarla yollar değilmi ayrılık,
Kaderin prangası değil mi ayrılık.

Bacadan tüten, değilmidir ayrılık,
Gözünde tüten, değilmidir ayrılık,
Eriyip biten biten değil mi ayrılık,
Kaderin prangası değil mi ayrılık….

Yusuf Önder Bahçeci

Ayrılık iki sevgiliye

Ayrılık afet gönüllere
Ayrılık hasret gözlere
Ayrılık uzak diyarların nağmesi
Ayrılık sevgililere bir ceza
Ayrılık başa düşen ateş
Ayrılık bir fırtına limanda
Ayrılık çıkmaz sokaklar
Ayrılık ağlayan bir iç dünya
Ayrılık erezyon iki sevgiliye
Ayrılık muhabbete felaket
Ayrılık bir kılıç duygulara
Ayrılık bekleyiş iki sevgiliye
Ayrılık dinmeyen yara iki sevgiliye

Durdu mehmet güneş

AYRILIK

Özlemi derinlemesine yaşamaktır ayrılık
Hüzünlerin kesiştiği uzak noktadır ayrılık

Hatırlanacak güzelliklerin belirsizliğinde
Geride ne bıraktığını bilememektir ayrılık

Sevda üstüne türküler hayal etmek
Söyleyecek söz bulamamaktır ayrılık

Bülbülün güle yanışını hissiz seyretmek
Nedenini bilmeden iç çekmektir ayrılık

Aynı hayat boyutunda yatay seyretmek ama
Hava boşluğunda gibi vurgun yemektir ayrılık

Kış gecesi ıssız sokakta üşürken
Yüreğinde çöl ateşini hissetmektir ayrılık

Bir gayeye yönelip doğru yolda yürürken
Nereye gittiğini bilememektir ayrılık

Sevda ateşinden kurtulmaya bir bahane
Boğulmak için aşk denizine dalmaktır ayrılık

Eline kalem alıp şairlere özenmek
Gülmeye ya ağlamaya karar verememektir ayrılık

Mehmet Akif Çeçen

Ayrılık

Ayrılık Derdinin Dermanı Nedir
Uğrum sıra giden Boz Atlı Hızır
Ayrılık derdinin dermanı nedir
Şu iki aleme olmuşsun nazır
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Sığanmıştır ağca kolda bilekler
Hak katında kabul olsun dilekler
Arş yüzünde secde kılan melekler
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Küseyim de ben yarime küseyim
Siyah zülfün mah yüzüne asayım
Kerbela’da yatan İmam Hüseyin
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Hani şu dünyanın toprağı taşı
Akıttım gözümden kan ile yaşı
Urum illerimin Hacı Bektaş’ı
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Ak saya giyinmiş incedir beli
Ben pirimi gördüm tatlıdır dili
Tanrı’nın arslanı Hazret-i Ali
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Gıcılar da dağlar başı gıcılar
Çıkmaz oldu içerimden acılar
Arafat Dağı’ndan gelen hacılar
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Dünyayı sorarsan bir dipsiz anbar
Ali’nin yoldaşı Zülfikar Kanber
Kabe’yi yaptıran Halil Peygamber
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Deryanın yüzünde dönen üç gemi
Yiyelim içelim sürelim demi
Geminin sahibi ol Hızır Nebi
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Pir Sultan Abdal’ım içtim cür’adan
Okudum ağını bilmem karadan
Yeri göğü cüml’alemi Yaradan
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Pir Sultan Abdal

SENSİZLİK ÇOK ACI

Sensizlik öğle acı veriyor ki bana
Dalıp dalıp gidiyorum bak uzaklara
Kalbim derinden sızlıyor ağrıyor işte
Küsüyorum işte ben bu yalnızlığıma
Perişan olsam da yaşadığım bu hayatta
Mutlu olacağım belki öbür dünyada
Senden önce yaşamadım ki ben sevdayı
Sen öğrettin bana sevmeyi ve de aşkı
Bense kıymetini bilemedim belki de
Bilmelisin sen varsın sadece hayatımda
Sensizlikten ötesi nedir ki zaten bana
Ben bir kere sevdim bunu anlasana
Başkasına nasıl veririm kalbimi bir daha.
Onun sadece sende olduğunu anlasana
Beni sevecek bir başkası olamaz hayatımda
Sensizlik çok acı veriyor inan ki bana.
Bir kez daha benim yanımda olsana.

Ayrılık

Ayrılık kıskançlığın ta kendisidir
Ayrılık güvensizlikten kaynaklanır
Ayrılık savaşın en büyük göstergesidir
Ayrılık ölümdür, ölüme kucak açmaktır
Ayrılık gururdandır, onurdandır
Ayrılık sevimsizdir
Ayrılık göreslemektir
Ayrılık düşünmektir
Ayrılık yolculuktur
Ayrılık gitmektir
Ayrılık şaşkınlık yaratır
Ayrılık en değersiz unsurdur
Ayrılık kavgayla başlar
Ayrılık umuda kaçmaktır
Ayrılık dört duvar arasındadır
Ayrılık aykırılıktır
Ayrılık bedeninden kopmasıdır insanın
Ayrılık deniz milidir, insanın pusulasıdır
Ayrılık zamandır
Ayrılık üzülmektir
Ayrılık şımartılmıştır
Ayrılık iki ipin ucuna tutunamamasıdır
Ayrılık sevdadan başlar
Ayrılık bir ezgiden başlar
Ayrılık bir anlamda doğruluktur
Ayrılık yanlışa neden olur
Ayrılık bir öyküde, bir şiirde, bir kitapta başlar
Ayrılık dağların tomurcuklarındadır
Ayrılık çiçek açtırmaz
Ayrılık yitirmektir
Ayrılık gece olunca başlar
Ayrılık gündüzün konuşmalarıdır
Ayrılık tutuklu kelimelerin imgesidir
Ayrılık şairlerin başını yakar
Ayrılık edebi yolculuğa çıkarır insanı
Ayrılık kimsesizliktir
Ayrılık beyazdan kararır
Ayrılık mutluluğa yol açacağını düşünür
Ayrılık kendini kandırmasıdır insanın
Ayrılık yabancılaştırılmıştır
Ayrılık eser, estirir
Ayrılık çözümsüzlüğü bitirir
Ayrılık ihtiyaç duyarsın
Ayrılık değişimdir
Ayrılık insanın elini şaraba uzatır
Ayrılık gözetmeksizin…
Ayrılık ilktir
Ayrılık hiç düşünmediğin yerde karşına çıkar
Ayrılık pazarlıktır
Ayrılık öfkeden başlar
Ayrılık mektuptadır
Ayrılık cesarettir
Ayrılık yasalara karşı değildir, içindedir
Ayrılık kanundur
Ayrılık insanın insana verdiği cezadır
Ayrılık gözyaşıdır
Ayrılık gül değil, gülün dikenidir
Ayrılık inanmaktır
Ayrılık yalnızlaştırmaktır
Ayrılık inadınadır, inadına…
Ayrılık küfürdür, küfürden başlar
Ayrılık insanı hasta eder, ilaçlaştırır
Ayrılık kültablasının içine sığınmasıdır insanın
Ayrılık yazmaktır
Ayrılık bu şiir gibi saçmalıktır

Erdal eksert

En Anlamlı Ayrılık Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

En Anlamlı Ayrılık Şiirleri

Anlamlı Ayrılık Şiirleri

Dünyayı Gezdim Dolaştım

Dünyayı gezdim dolaştım
Ayrılık gibi dert olmaz
Tatlı canımdan usandım
Ayrılık gibi dert olmaz

Kaçan döndüm yâre baktım
Çözümden kanlı yaş döktüm
Gezdim her belayı çektim
Ayrılık gibi dert olmaz

Hilal kaşı keman değil
Zülfü ahir zaman değil
Be yarenler yalan değil
Ayrılık gibi dert olmaz

Kullar başına gelmesin
Kimse göz yaşın silmesin
Hak, düşmanıma vermesin
Ayrılık gibi dert olmaz

Bana inanmayan varsın
Aşık’ın yüreğin yarsın
Neler çektiğini görsün
Ayrılık gibi dert olmaz

Aşık Paşa

Ayrılık

Özlemi derinlemesine yaşamaktır ayrılık
Hüzünlerin kesiştiği uzak noktadır ayrılık

Hatırlanacak güzelliklerin belirsizliğinde
Geride ne bıraktığını bilememektir ayrılık

Sevda üstüne türküler hayal etmek
Söyleyecek söz bulamamaktır ayrılık

Bülbülün güle yanışını hissiz seyretmek
Nedenini bilmeden iç çekmektir ayrılık

Aynı hayat boyutunda yatay seyretmek ama
Hava boşluğunda gibi vurgun yemektir ayrılık

Kış gecesi ıssız sokakta üşürken
Yüreğinde çöl ateşini hissetmektir ayrılık

Bir gayeye yönelip doğru yolda yürürken
Nereye gittiğini bilememektir ayrılık

Sevda ateşinden kurtulmaya bir bahane
Boğulmak için aşk denizine dalmaktır ayrılık

Eline kalem alıp şairlere özenmek
Gülmeye ya ağlamaya karar verememektir ayrılık

Mehmet Akif Çeçen

Ayrılık

Gitmek, ayrılık demekmiş
Ayrılık, hazan
Hazan, yaprak dökümü
Yaprak dökümü, tükenmek
Tükenmek, yok olmakmış
Hiç olmak bir anlamda

Aşkı ayrılık beslermiş
Ayrılık uzadıkça
Aşk hiç bitmek bilmezmiş

Elveda Sevgilim

Sana gitme beni bırakma,
demiştim ya,
Artık gitmeni istiyorum,
Biliyorum beni hiç sevmediğin.

Bu yüzden gitmeni istiyorum,
Seni her ne kadar çok seversem seveyim.
Sen benim olmayacaksın,
Beni sevmeyeceksin.

Ben senden asla ümidimi kesmeyeceğim,
Seni hep beklicem ve seveceğim.
Sana sarılmayı, ilerde birgün karşılaşmayı dileyeceğim,
Elveda sevgilim.

Ayrıldık Değil mi

Efkar bastı gönlüme yine
Tat vermiyor bu hayat niye
Canıma işlemiş sevgin gönlüme
Söküp atamıyorum neden

Biliyorum olmayacak hayal benim kisi
Seviyorum desem ne kıymeti var ki
Unutamıyorum diye dert yansam önemlimi
Kendim ettim kendim buldum delilik benimkisi

Hasret çekmekle olmuyor güzelim
Seni rüyalarda görmek yetmiyor ki
Zaten mutluluk benim için bir hayaldi
Ayrıldık işde eller sevinsin değilmi?

Elveda

Elveda demenle yıkıldım o an
Hayal mi gerçek mi anlayamadım
Gözümün önündeydi o yüzün bir an
Ağlamak istedim de ağlayamadım

Şimdi beni istiyorsan neden geleyim
Kalbimi kırmana bir daha nasıl izin vereyim
Bakma öyle gözlerime sen beni kaybettin
Bir daha asla seni sevmeyeceğim

alıntı

En Anlamlı Güzel Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

En Anlamlı Şiirler,

En Anlamlı En Güzel Şiirler,

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Korkma!

Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz!
Düşermi tek teşı sandın harim-I namusun?
Meğer ki harbe giren son nefer şehit olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıpda kaplasa afakı bir kızıl sarsar;
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek… yılmaz.!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz

Mehmet Akif Ersoy

KARACAAHMET

Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!

Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?

Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta…

Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.

Varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık.

Ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.

Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm…

Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taşlarda donmuş sukuta sebep?

Kavuklu, başörtülü, fesli, başacık taşlar;
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar,

Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor, sahi diye toprağa basanları.

Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.

Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.

Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
Taşlarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ANNEME MEKTUP

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

NECİP FAZIL KISAKÜREK

UYAN YARİM

Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yarim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı ayrılık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

NECİP FAZIL KISAKÜREK

DAYAN KALBİM

Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.

Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!

NECİP FAZIL KISAKÜREK

KALDIRIMLAR

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

NECİP FAZIL KISAKÜREK

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

AHMED ARİF

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.

Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek,
Dostlar beni hatırlasın.

Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir,
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

AŞIK VEYSEL

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

ATAOL BEHRAMOĞLU

Kolay Gazel Örnekleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Basit Gazel Örnekleri

Gazel Örnekleri Kolay

Matla’ Gitdün amma ki kodun hasret ile canı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile

Hüsn-i matla Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdur sensüz
Mey-i zehrâb-ı sitem sâgar-ı gerdanı bile

Bağa sensüz bakamam çeşmüme âteş görinür
Gül-i handanı degül serv-i hırâmânı bile

Hüsn-i makta’ Sîneden derd ile bir âh ideyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşânı bile

Makta’ ve Talıallüs Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazînün vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldı girîbânı bile

Neşâtî

____________________________________________

Dostum alem seninçün ger olur düşmen bana
Gam degil zira yetersin dost ancak sen bana

Aşka saldım ben beni pend almayıp bir dosttan
Hiç düşmen eylemez anı kim ettim ben bana

Can ü ten oldukça benden derd ü gam eksik degil
Çıksa can hak olsa ten ne can gerek ne ten bana

Gamze tigin çekti ol mah olma gaafil ey gönül
Kim mukarrerdir bu gün ölmek sana şiven bana

Ey Fuzuli çıksa can çıkmam tarik-i aşktan
Reh-güzer-i ehl-i aşk üzre kılın medfen bana

Fuzuli

___________________________________

Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım

Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım

Ma’mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım

Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef’î
Yoksa sözünü hep senin i’câz sanırdım

__________________________________________

Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Kamû bîmârınâ cânan devâ-yî derd eder ihsan
Niçin kılmaz banâ derman benî bîmâr sanmaz mı

Gamım pinhan dutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî vefâ bilmen inânır mı inanmaz mı

Şeb-î hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım
Uyârır halkı efgaanım karâ bahtım uyanmaz mı

Gül’î ruhsârına karşû gözümden kanlu âkar sû
Habîbım fasl-ı güldür bû akar sûlar bulanmaz mı

Değildim ben sanâ mâil sen etdin aklımı zâil
Bana ta’n eyleyen gaafil senî görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bû ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Doğa ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Doğa şiirleri,doğa ile ilgili şiirleri, doğa hakkında şiirler, tabiat şiirleri, en güzel doğa şiirleri,doğa konulu şiirler

Doğa Şiiri

Doğa, şarkısını söylemeye başladı
Yeşillere büründü ormanlar
Mavi elbisesini giydi sevgili deniz

Doğa, ilahisini dilllendirmeye başladı
Çeşit çeşit türde hayvan
Renkli renkli yerde bitki

Doğa, kavuşmak için açtı bağrını
Sevdiğini barındırdı yüzyıllarca
Sevmediğini ezdi geçti bir çırpıda

Doğa, verilen gucleri sahiplendi
Kabul edeni yaşattı sorunsuzca
Resti çekenin, bakmadı gözyaşına

Doğa, sevda yüklü analar gibiydi.
Yeri geldi, merhametini gösterdi
Yeri geldi, kırdı, yıktı, geçirdi.

Doğa, İlah’ın kurduğu eşsiz mekan
Milyonlarca yıldır devam eden hazine
Kim yaşadı, kim yaşıyor, kim yaşayacak?

Abdülhamit Aydın

Dağlar

Daglari sevelim
Tepesinde gezelim
Deresinde yüzelim
En büyük hayalim

Daglari asalim
Üzerinde kosalim
Ormanina dalalim
Bulutlari tutalim

Huzur verir insana
Dag basina cikinca
Temiz hava alinca
Kalmak ister hayatinca

Okuyunca bunu her an
Besir demir yazardan
Güven buluyor o an
Daga cikinca insan

Yıldızları Seyrettim

Tek başına göçebe, mehtaplı bir gecede,
Efsunlu bir şekilde, bir ardıcın dibinde,
Oturdum saatlerce, hayal sessizliğinde,
Meçhul bir sevgiliyi bekleyen, aşık gibi

Ateş böcekleriyle, kurbağaların sesi,
En güzel orkestradan, daha güzel ahenkli,
Akan dere kadar gür, huzur sardı içimi,
Bir başka gezegende, bir başka biri gibi

Anıların içinde, kendimce geziyordum,
Aradığını bulmuş, şimdi nasıl mutluydum,
Yer ve zaman seçmeden, özgürce uçuyordum,
Boşlukta yuvarlanan, bir tüy gibi, ruh gibi

Bütün ışıklar söndü, vakit gece yarısı,
Saçlarım diken diken, yüzüm ayva sarısı,
Bin kapılı sarayın, kapanmış her kapısı,
Süleyman’ın Mühürü açmaz, birini gibi

Yeryüzüne uzandım, kulağımı dayadım,
Arzın kalp atışını, ilk bu gece dinledim
Kendimi alamadım, heyacana bulandım,
Yıldızları seyrettim, uykusuz derviş gibi

AĞAÇLAR AZALIYOR

Bütün ağaçlar yıkılıyor,
Yerine evler yapılıyor
Oksijenler azalıyor,
Hastalıklar çoğalıyor

Ne oluyor bu ağaçlara?
Ormanlar tükeniyor
Kalemler olmuyor
yazı yazılmıyor

Baharın İlk Sabahları

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum
Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”
Şairliğimle yetinir,
Avunurum

Orhan Veli Kanık

DOĞAYA..

Doğaya bakarsam aşık olurum
Doğayı seversem maşuk olurum
Doğayı korursam ışık olurum
Aşık maşuk ışık doğa değil mi

Doğaya kulak as biraz sevgi ver
Aşkın çilesini çektiğimiz yer
Nefes aldığımız verdiğimiz yer
Bizim için nefes doğa değil mi

Doğaya zulmeden kendine eder
Yaşam kaynağını dibinden budar
Kendisi yok olup ortadan gider
Her zaman kalıcı doğa değil mi

Doğa verir sana ekmek aşını
Üstünde görürsün her bir işini
Zulmeden belaya sokar başını
Doğayla barışan güler değil mi

Doğa da kurala uyan kazanır
Çok mutlu yaşayıp ömrü uzanır
Herkes kendisini çok güçlü sanır
Doğa hepimizden güçlü değil mi

Yeri göğü insan kirletmiş neden
Ozon tabakası delinmiş birden
Buna sebep olmuş uzaya giden
Dünya da sıcaklık artar değil mi

Kuzey de sıcaktan buzul eridi
Eskiden doğal bir düzen varidi
Ozon tabakası delinmiş miydi
Fazla ışın kanser yapar değil mi

Herkes ne yaparsa kendine yapar
İnsanlar yolundan ne çabuk sapar
Şu kara toprak da çok insan yatar
Doğa çok güçlüdür doğru değil mi

Erol Duran

Ahmet Arifin Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ahmet Arifin Şiirleri


Ahmet Arif Şiirleri


OTUZÜÇ KURŞUN

1.

Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı…

Yiğitlik inkar gelinmez
Tek’e – tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yana, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…

2.

Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.

Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
Ilk atımda uçuran
Usta elleri…

Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi…

3.

Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…

4.

Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…

5.

Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…

Anadolu

Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri…
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda…
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

Sevdan Beni

Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…

Uy Havar

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni…

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım…
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni…

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni.

Kemoterapinin yan etkileri nelerdir?

Perşembe, Haziran 21st, 2012

– Kemoterapi tedavisi nasıl gerçekleştiriliyor?

Kemoterapi, kimyasal ya da biyolojik maddeleri vücuda vererek yapılan bir tedavidir. Burada amaç kanser hücrelerinin çoğalmasını engellemek. Kanser hücresinin DNA sentezi yapmasını ve mitoz bölünmesini durdurmak için bazı ajanlar kullanılıyor. Bunlar hem ağız yoluyla hem de damar yoluyla verilebiliyor. Kemoterapi basit bir şey değil. Kişinin yaşı, diyabet, tansiyon gibi kansere eşlik eden diğer hastalıkları gibi konuların çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Yani tümörün bulunduğu yer ve hastanın özelliklerine göre, kemoterapi uygulamasının nasıl olacağı şekilleniyor.

– Kemoterapi hastalık ilerlemiş dahi olsa iyileşme sağlayabiliyor mu?

İleri evrede dahi, hastalık yayılmış olsa da bazı kanser türlerinde başarı sağlanabiliyor. Özellikle germ hücreli kanser olarak tanımlanan testis kanserlerinde. Bu tümörler akciğer ve karaciğere yayılmış dahi olsa kurtarma şansımız çok yüksek. Bu çok önemli. Testis kanserleri, over kanserlerinin bazı türleri, lenf kanserleri, lösemiler de ve bazı sarkomlarda başarı sağlanıyor. Bunların dışındaki kanser türlerinde 4. evrede tam kür sağlamak mümkün değil. O zaman da amaç mümkün olduğu kadar sağ kalımı, hatta hastalıksız sağkalımı artırmak oluyor.

– Hastanın yaşı tedavinin başarısını etkiliyor mu?

Kemoterapi her yaşta yapılabilmesine karşın çok yaşlı kişiler kırılgan yapılarından dolayı daha fazla etkileniyorlar. Ancak yaşlı hastalarda da kemoterapi yapmak mümkün. Önemli olan yaşlı hastanın performansı. Bunun yanı sıra hastanın kansere eşlik eden farklı hastalıklarının bulunması da ilaç uygulamasını kısıtlayıp sonucu etkileyebiliyor.

– Kemoterapi tedavisinin planlaması neye göre belirleniyor?

Yaptığımız tedavide beklentilerimiz var. Başarı oranımızın ne olacağını yaklaşık tahmin edebiliriz. Amacımızı en başından belirleriz. ‘Hastanın yaşamını mı uzatacağız’, Yaşam kalitesini mi yükselteceğiz’ planlamasını yaparız. Hastanın yaşam süresini artırırken, kalitesini düşürmemek için çok hassas değerlendirmeler yapıyoruz. Medikal onkoloji uzmanı olarak bizler aynı zamanda iç hastalıkları uzmanıyız. Hastalığını değil, hastayı tedavi ediyoruz, onun için hastayı bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

– Kemoterapinin yan etkileri neler?

Kemoterapi sırasında kemik iliğinin baskılanması ile kemik iliğinde üretilen akyuvarların (lökositlerin), alyuvarların (eritrositlerin), trombositlerin sayısı düşüyor. Bu da kişinin kendini çok daha yorgun hissetmesine neden oluyor. Lökositlerin belirli bir düzeyin altına inmesi de enfeksiyonlara karşı yatkınlığın oluşmasına neden oluyor. Bu nedenle hasta takip edilirken tüm bu olasılıklar da değerlendiriliyor.

Kemoterapi alması gereken hastalarda en fazla karşılaştığımız sorunlardan birisi önyargılar. Ancak her hastanın hastalığının farklı olduğunun unutulmaması gerekiyor. Her hastaya kullanılan ilaçlar ve bunların yan etkileri birbirinden farklıdır. Hastaları en fazla etkileyen çevreden duydukları kanser ilaçlarının saç döktüğüne dair söylemler oluyor. Evet, kanser ilaçlarının büyük bir kısmı saç döker ama bu saç da sonradan çıkar. Yine bir başka önyargı bulantı ve kusmada oluyor. Halbuki bu da yanlış bir yaklaşım ve bunu yenmek gerekiyor.

Kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın önemli bir kısmı da psikolojik oluyor. Önyargılar kemoterapiye verilen reaksiyonu artırıyor. Bu yüzden biz hastalara çevreden gelen duyumlara kapalı olmalarını öneriyoruz.

Anadolu Sağlık Merkezi
Onkolojik Bilimler Koordinatörü
Prof. Dr. Haluk Onat

Moda Üzerine Söylenen Sözler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Efsane Moda Sözleri


Moda Üzerine Söylenmiş Altın Sözler

Moda üzerine söylenip efsane olmuş sözlerden sizlere harika sözler hazırladık Bazıları güldürüyor, bazıları ise işte bu tıpa tıp ben dedirtiyor insana

Rahatlıkla, şıklık arasında bir seçim yapmam gerekse, rahatlıkla şıklığı seçerdim. Florde Apanas

Şıklık, üzerinizdeki kıyafetten çok, bir kişilik meselesidir. Jean-Paul Gaultier

Bir kadın, siyah küçük elbise ile asla fazla veya az şık giyinmiş olmaz. Karl Lagerfeld

“Söylendiği gibi üç bin tane ayakkabım yok, sadece 1060 tane var Imelda Marcos

Amaç insanları değiştirmek değil, kim olduklarını kıyafetlerle anlatma fırsatı vermek Dries Van Noten

Şıklık, üzerinizdeki kıyafetten çok, bir kişilik meselesidir. Jean-Paul Gaultier

Bir kadın, siyah küçük elbise ile asla fazla veya az şık giyinmiş olmaz. Karl Lagerfeld

Söylendiği gibi üç bin tane ayakkabım yok, sadece 1060 tane var Imelda Marcos

Elbise bir kadının vücudunun hatlarını takip etmeli, vücut elbisenin hatlarını değil. Givenchy

Sadece çok akıllı kadınlar, sade bir stile sahip olmayı başarabilirler. Stendal

Tüm dünyada kadınlar benzer bir sebeple giyinir, diğer kadınları rahatsız etmek için. Elsa Schiaparelli

Stil ve moda arasındaki fark, kalitedir. Giorgio Armani

Moda, sadece tahammül etmesi çok zor bir çeşit çirkinliktir, bu yüzden her 6 ayda bir değiştirmek zorundayız. Oscar Wilde

Hayal edebildiğiniz herşey, gerçektir.Pablo Picasso

Modadan ayrılmayan bir kadın, kendine aşık olmuş bir kadındır. La Rochefoucauld

30 yılımı kadın ruhunu araştırmakla geçirdim, ancak hala cevabını bulamadım. Cevaplanması gereken büyük soru şu: Bir kadın ne ister? Sigmund Freud

Regl Döneminde Sivilceler Neden Artar

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Regl Döneminde Sivilceler Artarmı


Regl Döneminde Sivilceler Neden Çoğalır

Regl döngüsünün sivilcelere etkileri üzerine yapılmış en kapsamlı araştırma bu etkinin gerçekten var olduğunu ortaya koyuyor. 12 ile 52 yaşları arasındaki 400 hastanın üzerinde yapılan araştırmaya göre hastaların %44’ünün âdet öncesi dönemde sivilceleri artıyor.

3 yaş ve üstü kadınlarda gençlere oranla âdet dönemi esnasında daha fazla sivilce çıktığı görülüyor. Etnik kökenlerin ise sivilce oluşumunda bir etkisi olmadığı gözleniyor. Adet döngüsünün sadece mevcut lezyonları değil ayrıca iltihaplanmayı da arttırdığı görülüyor.

Regl döneminde ki sivilcelerden kurtulmak için aşağıdaki sivilceler için özel tarifi uyguluyabilirsiniz..
Bir çay kaşığı kuru maya,

Bir toz haline getirilmiş Aspirin ve

Bir çay kaşığı oksijenli suyu karıştırın.

Bunu sivilceli bölgeye sürüp 20 dakika bekletin. Ilık su ile cildinizi temizleyin.

23 Nisanın Bize Kazandırdıkları

Perşembe, Haziran 21st, 2012

23 Nisanın Bize Kazandırdıkları Nelerdir
23 Nisanın Bize Faydaları

Bayramlar için yazı yazmak kadar güzel daha ne olabilir ki? Coşkuların, sevilerin, barışın,kardeşliğin, esenlik dileklerinin yürekten seslendirildiği başka kaç gün vardır? Ulusal ya da dini özel günlerimiz, bayramlarımız her zaman bir başka anlam taşır gönüllerde….

“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”, TBMM’nin 23 Nisan 1920’de kurulmasının onuruna, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece Türk çocuklarına değil, tüm dünya çocuklarına ithaf ettiği hem milli ve hem de milletler arası bir bayramdır.

Atatürk, 23 Nisan 1924’te, 23 Nisan gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiş ve bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da çocuklara hediye etmiştir. 23 Nisan, ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

23 Nisan 1920, aynı zamanda “Ulusal Kurtuluş Savaşı” mızın bir getirisi olarak yönetme yetkisinin ulusa verilmesine, ulusal egemenlik kazanımına, kişisel irade yerine milli iradenin gücüne tanıklık eden bir tarihtir.

23 Nisan, çocukların günümüz dünyasında yaşadıkları ya da yaşamak zorunda bırakıldıkları savaş, yoksulluk, sefalet, şiddet ve benzeri problemler yerine, sevgi, barış ve kardeşliğin aşılandığı çok özel bir gündür.

23 Nisan’a katılan çocukların temsil ettikleri ülkelerde, coğrafi, siyasal ya da ekonomik oluşuma göre, rahat bir yaşam tarzına sahip çocuklar kadar, ne yazık ki açlık, sefalet ve şiddet dolu bir ortamda varlıklarını sürdürmeye çalışan arkadaşları da vardır. Ancak bu bayramdaki ortak payda, evrensel dostluğa atılan özel bir köprü ile, geleceğin dünyasını karşılıklı yardımlaşma, dostluk, kardeşlik, sevgi ve barış içinde planlayabilmektir.

Yarım milyara yakın çocuğun yetersiz beslendiği;tarım, sanayi ve hizmet sektöründe çocuk işçilerin kullanıldığı; çocuk haklarının sürekli ihlal edildiği; bir dünyada yaşıyoruz.” İnsan öldürmek için harcanan para, yaşatmak için harcanandan kat be kat daha fazla”. Dünyada silahlanmaya ayrılan para ile açlık ve sefaleti ortadan kaldırmak olasıyken, açlık ve sefalet arttırılarak silahlanma teşvik ediliyor.

Çocuk hakları, insan hakları içinde değerlendirilmesi gereken önemli bir konu.
Bugün, dünyanın birçok yerinde var olan insan hakları ihlalleri, çocuk hakları açısından daha vahim boyutta. Çocuk hakları ile ilgili olan uluslararası belge “20 Kasım 1989” tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve 193 ülke tarafından onaylanmış olan “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”. Bu tarihten 60 (23 Nisan 1929) yıl önce Atatürk’ün önemine işaret ettiği çocuklar, halen gerçek değer ve önemini bulabilmiş değil..!

Sanat İle İlgili Şiirler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Sanat Şiirleri

Sanat İle Alakalı Şiirler

SANAT

Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyârımız da binbir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.

Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini…

Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.

Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en hazin bir musikî yerine!

Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Sanat
Sanat sanat içinse
Sanat bana göre değil
Sanat toplum içinse
Sanat bana göre değil

Bir fikrin ışığında
Edebin eşiğinde
Olmazsa döşeğinde
Sanat bana göre değil

Haktan bahsetmiyorsa
Hakkı hissetmiyorsa


SANAT

Sanat ilmi zevk haline getirmektir.
Sanat derini görmek, göstermektir..
Sanat üstün emektir
Sanat ince elektir
Sanat ilmek ilmektir
Sanat ruha girmektir
Sanat iyi örnektir
Sanat doğal petektir
Sanat koza, ipektir
Sanat büyük şelektir
Sanat çelik yelektir
Sanat demir bilekti

Sanat
Sanat nedir size tarif edeyim:
Düşünceye duygu katmaktır sanat
Bazen kör kötürüm öksüz ve yetim
Kimsenin elinden tutmaktır sanat.

Sanat zalimlere ihtar vermedir
Maddede de olan ruhu görmedir
Bazen sanat kırgın gönle girmedir
Güneş gibi doğup batmaktır sanat.

Dağlarca yükselip toprakça olmak
Güllerle açılıp son gülle solmak
Garibin mazlumun derdiyle dolmak
Çilede neşeyi tatmaktır sanat

alıntı

Kısa Bayrak Şiiri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Bayrak Şiiri Kısa

Kısa Bayrak Şiirleri

AL BAYRAK

Dalgalan Bayrağım dalgalan,
kan var üzerinde kan,
Atalarımın emeğini düşünerek dalgalan!
Ay’lı Yıldız’lı al renkte şehitlerin kanının,
Ayın yıldızın beyazının,
Şehitlerimi düşünerek dalgalan

BAYRAĞIM

Atalarım gökten yere
İndirmişler ay yıldızı,
Bir buluta sarmışlar ki
Rengi şafaktan kırmızı

Onun ateş kırmızısı,
Ne gelincik ne de gülden,
Türk oğlunun öz kanıdır,
Ona bu al rengi veren

Ay yıldızı, gökyüzünün
Ayla, yıldızından yüksek,
Türkün ün alın yazısıdır,
Türk’tür onu yükseltecek

Bayrak Altında

Bu gün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan,
Uzanıp yatsak da çardak altında,
Boruyu çalınca yarın borazan,
Hemen toplanırız bayrak altında.

Bizi hiç tasalı görmez bu yerler;
Yiğitler, ölürken bile gülerler,
Yeter ki yaşayan er oğlu erler,
Bizi çiğnetmesin ayak altında.

Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça,
Gözlerde zaferin nuru yandıkça;
Üstünde bu bayrak dalgalandıkça,
Gönlümüz rahattır toprak altında.

Önce İnsan

Ulusları ulus yapan
Gönderde bayrak değil
Önce insanlardır

Bayrakları bayrak yapan
Uğruna dökülen kan değil
kültürü ne olursa olsun
Kucakladığı canlardır

Bayrakları bayrak yapan
Savaş meydanları değil
Yüreğinin gönderinde
Dalgalandıranlardır

Hayrettin Turan

Sait Faik Abasıyanık O Ve Ben Şiiri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

O Ve Ben Sait Faik Abasıyanık Şiiri

Sait Faik Abasıyanık O Ve Ben Adlı Şiiri

O ve Ben

Sana koşuyorum bir vapurun içinde
Ölmemek, delirmemek için.
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak….

Hayır değil, değil sıcak
Dudakların hatırası;
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.

Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı,
Gözlerine bakmalıyım,
Sesini işitmeliyim.
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam onsuz edemem.

Bana su, bana ekmek, bana zehir;
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım.
Sensiz edemem.


Sait Faik Abasıyanık

Janjanlı sözler

Çarşamba, Haziran 20th, 2012

Janjanlı sözler

Tugbam sitesinde en güzel Janjanlı sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Janjanlı sözler
Altımda Araba Gidiyorum hayat Kumarına Fazla Şansını Zorlama Bağlarsın Kolpaya..

Bizim Havamız Sana Suyumuz Sana Destek Olanlara yeter.

Fazla Kaptırma Kendini Sanal Aleme Yalan Oluğ Çıkarsın Sözlerinle!

Sen Rüzgar Gibi Hızlı Olsanda Ben Kasırga gibi Aklını Alırım Korkma 🙂

Aşkı Senden öğreneceğime Trafik Polisinden Motor Dersi Alırım Daha iyi :p

Güzel Olsan Ne fayda? Benden Ekmek çıkmaz Sana Kendini zorlama Boşuna.

Seni Tekniğimle Değil Fikirlerimle Döverim..

Sosyetik mekanlarda Olmuşsun Kukla Kendini Kaybetmişsin Bir Yalan Sevda Uğruna..

Gözlerindeki Yaşı Sil Ağlamaı bile beceremiyosun..

uçan kaçan Bizden Sorulur, Sürünmeye Çalışma Hayat yolun Kısa Olur.

Çok Nazlı Gördüm Seni, Alırm Senden O güzelliği.

Senin Hayatın Dakika uzatmaları oynatırım sana yalvarma boşuna..

Bir Minik Sevda Kuşuyum Dolanırım Amansızca Kalplerde, Çok Havalı Gördüm Seni Rahat ol Alırım Nefesini.

5 Kuruşluk bedenine 10 Kuruş vericem Seni rezil Edicem.

Yunan Askeri Gibi Durma Karşımda Nefretim Büyüyor Denize Atıcam Senide Sonunda..

Yatak Odası Gibisin Kiminle Yatıp Kalktığın Belli Değil.

Sendeki Namus Benim Köpeğimdeki Asaletten Azdır.

Ezberlediğin Cümleleri Unutturucam Sana…

Yıkıcı sözler

Çarşamba, Haziran 20th, 2012

Yıkıcı sözler

Tugbam sitesinde en güzel Yıkıcı sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Yıkıcı sözler
Unuttum Sanma ihanetini Sana en büyük Mutluluğu Veriyorum Ayrılıklarımla Sana Güle Güle..

Adını yazdığım Yollarda Şimdi Ağlıyorum Nefret ediyorum Senden Dünyamı Yıktın Zalim!

Ben Yıkılmış Dünyamın içinde Kazazedeyim Senin Sayende hayatımdaki göçül Duygularımın Altında Can Çekişiyorum.

Güzel Olan Neye Yarar Artık hayatımda Sözlerinle Yıktın Yaşama Sevincimi Şimdi bana gel Diyorsun Buna Kendin inanıyormusun?

Aşkı Seninle Değil Yıkılmış dünyamda Yaşamak istiyorum Yıkılan hayallerime Gülerek inanmak istiyorum kendi dünyamda Yıkılmak istemiyorum Artık Çıktın hayatımdan.

Bir Kalbim Vardı umutlar besleyen gözlerim vardı geleceğe inanan şimdi yıkılan umutlarımı topluyorum tek tek! bırak çek git istemiyorum seninle geleceğe yürümek!

Küçük umutlarla baktığım geleceğime şimdi yıkılmış gözlerle bakıyorum senden bir medet ummuyorum hayatımda olma bunu istiyorum!

insan yaşamak için savaşlara girer hayatında, sevmek için kalbine sözler yazar her gece! sen kalbimi yaşayacak kadar mükemmel değilsin hayatımı zehir edicek kadar şerefsizsin.!!!

Müzikler Şiirler Artık olmaz yıkılan hayallerime çare sadece duygularım kaldı bir tek elimde hayata gülüyorum yinede…

Yıkıcı Sözlerine Ağlasada Bu GönüL, unutup Giderim gülüm! sen bak eğlenmene yıkılacaksın sende günün birinde, ozaman görücem seni bende!!!

Çektim Duygularımı hayatından şimdi git kime istiyorsan ver duygularını sormam neden diye! Ama Unutma Adımı Hatırlıyacaksın Her Hareketinde!

Yıkıcı Değil yapıcı Olamaya Çalıştım bu hayatta beni Bir Sen Anlamadın Birde Sevgi bilmeyen kalbin Anlamadı, Günün birinde Anlasanda geç Olucak Ağlıyacaksın…

unutma beni Kırdığın Sözleri çıldıracaksın gözlerinden yaş dinmeyecek üzülüceksin her gece ozaman Beddualarımla hayatına Çizgi Çekeceğim bunu unutma!

ben Seni Nasıl Sevmişim Şimdi Anlıyorum Kör Olmuşum Seninle Geçirdğim hayata yanıyorum! Zaman Ağlıyor Bana Derlet Çoğalıyor Dünyamda Ama Sana lanetim bitmeyecek Bunu Asla Asla unutma!

Sen Artık Kısa Cümlelerimin Sonunda Keşke Olmasaydın Hitabında Cümlelerimsin, Sen Asloında Keşke Olamayacak kadar Aciz Hatırlanmayacak kadar Değersizsin!

Başkasını Sevdinde Mutlumu Oldun Gözlerinden Yaşlar eksikmi Oldu? Seni Seveni Değil Seni Kötü Amaçları için Sevenle mutlumu Oldun Şimdi Anladınmı Sevenin Değerini Şerefsiz!

Yoluma Çıkma Sakın üzülürsün! Adımı Anma Sakın Sana Olan nefretimle Yanarsın! Senin Adını Sildim ben Artık tek başınasın!

Gece öldürdün beni yarınlarımda Süründüm Ama Sonunda Yürümeyi yeniden öğrendim! Şimdi Git Başka Kucaklara üzüldüğünde Anlıcaksın Neler Sildiğini Sosyetik Aşklar Adına..

ben Seni Temiz Yüreğimle Sevdim! Sen Beni Kötü Emellerinle hep süründürdün, Kalbe Söz Geçmesede güLüm Nefretim Seninle Adım takıntı Olacak hayatında!!!

Kime Kullandıysan bana Kullandığın Aşk Nagmelerini Şimdi Git Kullandığında Ara Sevgiyi, Sen bana Ulaşamazsın Artık! Yıktım Seninle birlikte yalan Hayallerimi Şimdi yeni gerçek geleceğe Yatırım yapıyorum.

Ne Oldu boşmu çıktı yalan Sevdaların, üzülme Sen Bunlara layıksın Dert etme Zaten Sende yalansın!

Sen hayatıma Güneş gibi Doğsanda, Yanlışların Affedilmez Artık Sabrım taştı Ne güneş ne Ay umrumda Değil Battın hayatımda, yeni Aşklara yelken Açtım..

Sen yalansın Sözlerin Duman, Sen hayalsin yalan dünya içinde kalmış yalan dünyaya bağlanmış birisin benim için..

Boşuna yalan Sözler Söyleme Bana Sözlerin Destekli yalan Söylesede gözlerin Açıklıyor herşeyi Sana elveda…

Benden Kaçırıyorsun Gözlerini cesaret edemiyorsun Duygularını Açıklamaya Yalan Yok benşm hayatımda Sana Elveda!

Sen şarkılarımda Ne bi Prens Olabilirsin Neden Şiirlerime Destan Olabilirsin Sen Sadece yalan Sevgilerin yalan insanı Olursun YALANCI!

Benden uzaklarda yaşamaya Alış Artık, Sana Kalmadı kalbimde bir ışık, Sana yeni Yılışık Sevdalarında Mutluluklar Diliyorum…

Sen Benim için Bir ışık Değilsin Sen Sadece Bir ışığın Yansıması olmuşsun hayatımda, Sana Değil Sana Verdiğim Zamana Acıyorum…

Yalnızlığım kalıcı Olsada Beddualarım hem Seninle Olucak, O Vicdanın Asla rahat Durmucak geceleri Kabusun Gündüzleri Yürüdüğün Yollarda Lanetin olucam!!!

Kaliteli Sözler

Çarşamba, Haziran 20th, 2012

Kaliteli Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Kaliteli Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Kaliteli Sözler
Kaliteli Sözler
Kardeşlerimi tanrı yarattı; fakat dostlarımı ben buldum. ( Goethe )

Şans, verimli çalışmaya bağlıdır. ( iran Atasözü )

Ateşe ateşle karşılık verenlerin ellerinde kalan, genellikle küldür. ( A. V. Bruen )

Bir adam en çok sevgilisini, en iyi şekilde ailesini, en uzun da annesini sever.( irlanda Atasözü )

İhtiyaç buluşun anası, hoşnutsuzluk da ilerlemenin babasıdır. ( D. Rockefeller )

Küçük kazançlar servet getirir.

Bekarken iki gözünü aç, evlendikten sonra birini kapat. ( Jamaica Atasözleri )

Suyun taşı delmesi gücünden değil, sürekli akmasındandır. ( Anonim )

Vaadler memleketinde insan açlıktan ölür. ( Danimarka Atasözleri )

Herkesle arkadaşlık yapın, ama sadece erdemlilerle dost olun. ( Konfüçyüs )

Sağır bir kocayla,kör bir kadın mutlu bir çifttir.

Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir. ( Seneca )

Bir gün su içeceğin çeşmeye çamur sıçratma. ( Musevi Atasözleri )

Analık sanatının ilk şartı çocuk uyuduktan sonra uyumaktır. ( A. Franca )

Mert düşman, kötü huylu bir dosttan daha iyidir.

Silahlanma dünyanın en pahalı hurdalığıdır. ( L. Paulıng )

Büyük adamın hatası da büyük olur.

Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız. ( Anibal )

Mandayı nalladıklarını gören kurbağa da ayağını kaldırmış. ( Bulgar Atasözleri )

Bir milletin Türkülerini ben yazsam da, kanunlarını kim yazarsa yazsın.

Parlayan her şey altın değildir.

Bütçe, kuşkuların matematiksel teyididir. ( A. A. Latimer )

Eti tadan çoban köpeğinden hayır gelmez.

Kendini başkalarından daha az akıllı kabul et, ama öyle olma. ( Jean Cocteau )

Kış güneşine,kadın gülüşüne inanç olmaz.

Eğitimsiz zeka, madendeki gümüş gibidir. ( Mark Twain )

Torbada ne varsa,çorbada da o vardır.

İnsan için en değerli olan şey yine insandır. ( Spınoza )

Aç köpekle sürü beklenmez.