Posts Tagged ‘düştüm’

Hacı Bayram Veli Edebi Kişiliği

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hacı Bayram Veli Edebiyattaki Yeri

Hacı Bektaş Veli’nin Edebi Kişiliği

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte değer yargılarında önemli değişmeler ortaya çıktı. Türk kültürü, İslami kültürün getirdiği etki ile yeni ve farklı bir kimliğe büründü. Anadolu’da İslamiyet öncesi inanç sistemleri ve İslamiyet yeni bir sentez oluşturdu.

Hacı Bektaş Veli ikliminde gelişen edebiyat, birçok bakımdan orijinal bir edebiyattır. Bu özelliği ile diğer edebiyat ürünlerinden ayrılır. Adına genel olarak Alevi-Bektaşi edebiyatı da denilen bu yapı kendine özgü edebi türler oluşturmuştur. Din ulularını över, onlara ait menkıbeleri şiirleştirir, usûlden erkandan ayinden bahseder.

Alevi ve Bektaşi teolojisinin ana kaynakları hiç kuşkusuz menakıbnameler ve velayetnamelerdir. Menakıp, tasavvuf
tarihinde sufilerin ortaya koydukları inanılması güç doğaüstü olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikayeler anlamında tahminen IX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bu yüzden IX. yüzyıldan itibaren kaleme alınan tasavvuf kaynaklarında, veli anlayışına paralel keramet anlayışı geliştirilmiş ve bunun teorisi oluşturulmaya çalışılmıştır. XI. yüzyıldan sonra yazılmış bazı tasavvuf kaynaklarında keramet teorisinin daha da gelişmiş olması sonucunda ilk defa kerametlerin bir tasnife tabi tutulduğunu görüyoruz.

Anadolu’da tasavvufi eserlerin yanı sıra bir de menakıpname edebiyatı oluşur. Anadolu’da kaleme alınan evliya menakıpnamelerinin ilk örnekleri doğal olarak Anadolu Selçukluları dönemine aittir. Bu dönem Kadirilik, Rifailik, Kazerunilik, Kalenderilik, Vefailik vb. gibi dışarıdan gelme pek çok tarikatın yerleşme ve kendini kabul ettirme dönemi olduğu kadar Mevlevilik gibi yeni bir tarikatın oluşmaya başladığı bir zaman dilimini ifade eder. Anadolu’nun birçok yerinde çeşitli dedelerin, şeyhlerin açtığı tekkeler ve zamanla buralarda ortaya çıkan türbeler göz önüne alınırsa Anadolu Selçukluları döneminde sayıca oldukça fazla menakıpnamenin kaleme alındığı tahmin edilebilir.

En önemli menakıpnamelerden biri, II. Bayezid dönemlerinde yaşamış Uzun Firdevsi lakabıyla tanınan Hızır bin İlyas’ın yazdığı Hacı Baktaş menakıbıdır. Bu menakıpname Hacı Bektaş’ın doğumunu, Horasan’da ki çocukluk dönemini ve Ahmet Yesevi ile ilişkilerini anlatmakla başlar. Daha sonra Anadolu’ya gelip Sulucakaraöyük’e yerleşmesi, buradaki yaşamı, o dönemdeki tasavvuf erleriyle ilişkileri ve sonuçta ölümü anlatılır. Hacı Bektaş’ın halifelerinin menkıbeleriyle eser son bulur. Bu menakıpnamenin Hacı Bektaş hakkındaki bilgilerin ana kaynağı ve özellikle Ahmet Yesevi ile ilgili anane ve menkıbelerin Anadolu’daki metinlerini içeren en eski yazılı kaynak olması sebebiyle önemi büyüktür.

Bektaşi edebiyatında menakıpname ve vilayetnamelerin dışında deyiş – duaz – nefesler de önemli bir yere sahiptir.

Deyiş
Alevi Bektaşi ozanlarının söylediği ve ayin-i cem de kullanılan tasavvufi eserlerin tümü olarak bilinmektedir.

“Hareket nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne ara isen kendinde ara
Kudus’te, Mekke’de, hacda değildir”

Hünkar Hacı Bektaş Veli Alevi kültüründeki şiirler 7′li, 8′li veya 11′li hecelerle hece vezni ile yazılmış ve bestelenip söylenmiştir. Deyişler belli kurallara, kalıplara ve belli düşüncelere bağlı şiir biçimidir. Ölçüde kafiyede, ayakta, nazım biçimleri aşık edebiyatı özellikleri gösterir

Alevi-Bektaşi şiirlerinin ortak özelliği, dinsel inanış temelleri, tasavvufi yorumlar, ayet ve hadislerden yola çıkılarak ortaya konmuştur. “Ölmeden önce ölmek”, yani hayatta iken nefsi öldürmek, hakka ulaşmak, Peygamberin, Hazreti Ali’nin on iki imamların sevgisine nail olmak, dünya malına değer vermemek sıklıkla işlenmiştir.

Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Hatayi, Virani, Kul Himmet, Teslim Abdal mahlaslı deyişlere sıkça rastlamaktayız.

Köylerde Alevi dedelerinin bulunduğu ortamda saz eşliğinde deyişler söylenir. Deyişleri zakir veya dede söyler. Bektaşi tekkelerinde Bektaşi babasının nezaretinde genellikle Türk Sanat Müziği makamları ile nefesler söylenirdi. Nefesler ayin-i cem denilen muhabbet sofrasında (Ali sofrasında) mürşidin izni ile söylenir.

İşitin ey yarenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül
Bir kara taşa benzer

Taş yürekte ne biter
Dilinde Ağu tüter
Nice yumuşak söylese
Sözü savaşa benzer
Yunus Emre

Bu adem dedikleri
El, ayakla, baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil

Adem oldur ey hoca
Gıdası mana ola
Maksut ademden ahi
Hayal ile düş değil
Kaygusuz Abdal

Deyişlerin, nefeslerin, nutukların son kıtasına gelindiğinde mahlastaki şahsa hürmeten sağ el kalbin üzerine götürülüp daha sonra elin baş ve işaret parmakları dudağa değdirilerek onun ruhuna olan saygı belirtilir, gönüllerde olduğu ifade edilir.

Akil gel beru, gel beru
Gir gönüle nazar eyle
Görür göz, işitir kulak
Söyler dile, nazar eyle

Baştır gövdeyi götüren
Ayak menzile yetüren
Dürlü maslahat bitüren
İki ele nazar eyle

Hatayi eydür ya Gani
Veren Mevla alur canı
Evvel kendü kendin tanı
Sonra ile nazar eyle (Hatai)

Duaz (düez – düvaz)

Duaz, Duazdeh’in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki anlamına gelmektedir

Duaz, cem ayinlerinde söylenen ve On İki İmamların adlarının geçtiği deyişlerdir. Duazlar bir nevi dua olarak da algılana bilinir.

Bu deyişlerde On İki İmamların yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevi ulularının adları geçmektedir.

“Allah medet ya Muhammed ya Ali
Yusuf kuyusunda zindana düştüm
Gülbankı çekilen Bektaşi Veli
Yok mu gayretiniz dermana düştüm

Fatıma Ana’dan el etek tuttum
Şerver Muhammed’e göz gönül kattım
İmam Hasan ile çok metan sattım
Şah Hüseyin ile dükkanına düştüm

Zeynel’i sevdim de aşnaya yettim
Bakır’ı sevdim de musahip tuttum
Cafer’i sevdim de göz gönül kattım
Naci deryasında ummana düştüm

Kazım Musa Inza’ya eriştim
Tamam, asker ile hayli sürüştüm
Kerbela; çölünde cenge karıştım
Sinem yaralandı alkana düştüm

Taki Naki Şah Askeri nurumuz
Mehdi mağarada gizli sırrımız
Cebrail önümüzce rehberimiz
Kırkların ceminde erkana düştüm

Oniki imam dergahında umum var
Dünü günü sohbetim var demim var
Günahım yok ama neden gamım var
Ali gibi Şahı Merdan’a düştüm

Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı
Şirin lezzet verir muhabbet tuzu
Ali’nin alnında Zühre yıldızı
Meyli muhabbeti Selman’a düştüm

Nefes
Alevi-Bektaşi şairlerince söylenenayin-i cem’lerde, diğer toplantılarda kendine has bir beste ile okunan, böyle okunmak için yazılmış şiirlere denir. Şekil itibarı ile koşmalar gibi dörtlüklerle yazılır. Konusu ekseriya tasavvuf, tarikat akideleri ile ilgilidir. İçlerinde lirik mahiyet gösterenleri de vardır. Nefeslerin dili genellikle sade bir Türkçedir. Başta 11′li hece vezni olmak üzere 7′li, 8′li hece vezniyle yazılırlar. Aruz vezni ile yazılmış olanları da vardır. Alevi-Bektaşi öğretisinin nesilden nesile aktarılmasında nefeslerin önemli bir işlevi vardır. Nefeslerde konular her zaman özel bir anlatım tarzıyla, kelimelerin mecazi kullanımlarıyla işlenmektedir. Örneğin, çok kullanılan içki (dem, bade, dolu) manasına gelen kelimeler mürşidin irşadı; meyhane, irşad alınan yerdir.

Bu mecazi kullanımın Bektaşi öğretisini Bektaşi olmayanlardan saklama ya da nasipli Bektaşinin aklını kullanarak yolun öğretilerini algılamalarını sağlamaktır. Burada katlı anlatım” olarak tanımlanan anlatım tekniği söz konusudur: “Bektaşi dilindeki “katlı anlatım” özelliği nedeni ile bir kelimenin bazen birden çok anlamı bulunmaktadır. Dinleyen kişinin yorumlayabilme seviyesine göre bu kelime anlam kazanmaktadır.

Şu fani dünyaya geldim giderim
Bin yılda bir çiçeğin bittiğin gördüm
Ana rahminden geldim cihana
Nice bin yıl yattığın gördüm

Atamın belinde boyandım kana
Al yeşil nurundan indim kandile
Atam bahane oldu geldim cihana
Erenlerin ikrar verdiğin gördüm

Sülük sohbetinin ya sünneti kaç
Eğer kamil isen; gel bir irfan aç
Dünya kurulmadan güveren ağaç
Güverip; hurmanın bittiğin gördüm

Gülün emri neydi? gül şaha çekti
Bülbülü de gülün oduna yaktı
Bunca melaike seyrana çıktı
Ol Şems-i Tiflis’in öttüğün gördüm

Ol deryada balığın yatağında
Peydah oldum Muhammed’in dağında
Evvel kul yoğudu Cennet bağında
Getirip Cebrail’in diktiğin gördüm

Seyyit Mehemmed’im bu sıraya kattım.
Yalan dünya sana çok gelip gittim
Adem Safiyullah’la arzuhal ettim
İnsanları katere çektiğin gördüm.

kaynak:toplumdanısmanı

Elif Şafak Sözleri

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Elif Şafak Sözleri

Tugbam sitesinde en güzel Elif Şafak Sözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Elif Şafak Sözleri
elif şafak yazıları
Elif Şafak Güzel Sözler
En Güzel Elif Şafak Sözleri
Kısa Yeni En Güzel Sözler Elif Şafak

Elif Şafak Sözleri

‘Aşk’ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır Aşk!
Ya tam ortasındadır,merkezinde…
Ya da dışındasındır,hasretinde!…”

”Zira her ne kadar başkaları aksini iddia etse de aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir…”

”Sen,sen ol kelimelere fazla takılma.Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir.Aşık dilsiz olur.”

”Peki ama o halde nedenn analyamadığım,açıklayamadığım bir boşluk var içimde?Öyle bir boşluk ki günbegün büyümekte.Fare gibi sinsice,sessizce,hırslı ve haris,bu eksiklik duygusu ruhumu kemirmekteçNereye igtsem içimdeki boşluk da benimle gelmekte.İnsan bu kadar tam iken gene de hala eksik hissedebilir mi?Ya da mutluyken kederli de olabilir mi?.”

”Ya aşkı öğret bana ya da aşkın yokluğuna üzülmemeyi.”

”İnanç aşk gibidir.İspat şstemez.Mantıksal bir açıklama beklemez.Ya vardır,ya da yok.
Beni dindar biri olarak saymışsın.Halbuki değilim.Dindar olmakla inançlı olmak aynı şey değil.!”

”Her hakiki aşk,umulmadık dönüşümlere yol açar.Aşk bir milad demektir.Şayet ‘aşktan önce’ ve ‘aşktan sonra’ aynı insan olarak kalmışsak,yeterince sevmemişiz demektir.Birini seviyorsanonun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir.O kadar çok değişmelisin ki sen,sen olmaktan çıkmalısın!..”

” ”Rüzgarla gelmedim.” demişti Şems,”ki rüzgarla gideyim senin hayatından!…” ”


”Beni sevebilir misin?” diye sordu.
”Seni zaten seviyorum.” dedi Aziz gülümseyerek.
”Ama daha beni tanımıyorsun bile…”
”Seni tanıyorum.” diye üsteledi Aziz emin bir sesle.
”Benimle ilgili bilmediğin o kadar çok şey var ki..”
”Seni tanımam için çok şey bilmeme gerek yok.Senin özünü görüyorum..” dedi Aziz.
Ve Ella bu cümleyi bir yerden hatırladı.Sanki ağzından çıkan kallavi cümleler beklemediği anlarda ona geri dönüyordu.Çember gibiydi hayat.Ne verirsen aynen iade ediyordu.Çılgınlıktı bu.!.. ”

Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Bir silgi gibi tükendim ben
Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa.
Ben, kurşunkalem silgisiydim..Azaldığımla kaldım…

İçim acıyor herkese ve her şeye…
Faniliğimiz, zayıflığımız, zaaflarımız…İnsan olmanın,
insan olamamanın ağırlığı ciğerlerime doluyor…
Nefes a l a m ı y o r u m ..

dönüp dolaşıp vardığım yerde /
senden / bir senden /uzak düştüm / ayrı düştüm /
belki de ilk kez /o zaman bölündüm…