Güneş kremlerinin cilt kanserinin gelişmesi riskini arttıran ve cilde zarar veren ultraviyole (UV) ışınlarının cilde ulaşmasını engellediğine dikkat çekildi. Araştırmaların SPF 15 güneş koruyucu kremlerin yoğun bir şekilde kullanıldığı taktirde cildi korumak için yeterli olabileceğini öne sürdü..
Doç. Dr. İkizoğlu; Güneş kremi kullanırken tasarruf düşüncesiyle hareket edilmesi etkisini azaltır. Bronzlaşmak isteyenlerin büyük çoğunluğu güneş kremi kullanıyor. Ancak ultraviyole A ve B ışınlarına karşı koruyucu etki yaratacak şekilde vücuda tatbik etmiyor, belirlenen ölçütlerde kullanmaktan kaçınıyor” dedi.
İkizoğlu, güneşlenme sırasında, ışınların dünyaya dik düştüğü saatlerden kaçınılması gerektiğini ve krem alırken koruma faktör derecesine dikkat edilmesi gerektiğini de anlattı:
[B]”Günümüzde, güneş kremi kullanırken 15 faktörden daha düşük kremleri tavsiye etmiyoruz.[/B] Başka bir sıkıntı ise güneş kremini çabuk bitirmemek endişesiyle genellikle az kullanmaya özen gösteriliyor. Halbuki yeteri kadar kullanılmaması halinde istenilen etkiyi göstermeyecektir.
Örneğin, birçay kaşığı dolusu kadar güneş kremi ile sadece yüze uygulama yapılması gerekirken, genellikle bu miktar tüm vücuda tatbik ediliyor. Böyle durumlarda da krem etki gücünü yeterli derecede gösteremiyor.”
Beyaz tenlilere, güneşlenirken daha yüksek koruma faktörlü kremleri kullanmalarını öneren Doç. Dr. İkizoğlu, ”düşük faktörlüler kullanıldığında ise krem sürme sıklığını artırmamız gerekir. Örneğin, düşük faktörlü krem kullanıldığı zaman denize girip çıktığımız zaman veya güneşlenme süresi bir saati geçtikten sonra tekrar krem sürmek gerekir” dedi.
Yetişkinlerde normal sistolik tansiyon 90-140 mmHg aralığındadır.Normal yetişkin diyastolik tansiyon ise 60-90 mmHg arasındadır.
Tansiyon değerleri yaşam boyu sabit değildir; doğumda daha düşüktür, yaşlandıkça aşamalı olarak yükselir.18/19 yaşlarındayken tansiyon,yetişkin seviyesine ulaşır.60 yaşından itibaren daha da yükselmesi gerekir.
Önemle hatırlanması gereken nokta, tansiyonun günden güne, hatta gün içinde saatten saate bile değişmekte olduğudur.Bu değişimler genelllikler doğal sınırlar içindedir ve sistolik tansiyonda gözlemlenir.Tansiyon sabah erken saatlerde daha düşük, gece geç saatlerde daha yüksektir.Egzersiz ve duygusal gerilim tansiyonu yükseltir.
Anne karnındaki bebeğin alyuvarları farklıdır. Bu alyuvarların içerdikleri hemoglobin çeşidi, fetal hemoglobindir. (HbF)Yenidoğan bebeğin, anne karnındaki alyuvarlardan farklı alyuvarlara ihtiyacı vardır. Onun için doğar doğmaz bebeğin kanındaki alyuvarlar hızla yıkılmaya başlar ve yerine yeni hemoglobin (HbA) içeren alyuvarlar yapılır. Ancak, yıkılan alyuvarlardan bol miktarda sarılık maddesi(biluribin) üretilir.
Normalde biluribin karaciğerde işlenerek vücuttan atılacak hale getirilir. Bu kadar fazla üretilen biluribin bebeğin karaciğer kapasitesini aşar ve bebeğin kanında ve dokularında birikmeye başlar ve fizyolojik sarılık ortaya çıkar.Kaynakwh Diğer yandan yenidoğan bebekte, kan yapım hızı anne karnındakine göre oldukça yavaştır. Doğumu izleyen ilk birkaç gün içinde hemoglobin ve alyuvar yapım hızı süratle düşer. Kan yapım hızının düşük, ve alyuvarların yaşam süresinin kısmen kısa oluşu sonucu yaklaşık ikinci ayda hemoglobin değerleri en düşük düzeye ulaşır. (ortalama % 11 gr) bundan sonra yapım hızı artarak üçüncü ayda tekrar yükselir. Çocuklarda yaşa göre normal ortalama kan değerleri:
Eğer diyabetli bir hastaysanız kısa süreli hedefler belirleyip bunlara ulaşarak uzun dönemde çok sağlıklı ve hatta diyabetli olmayan bir bireyden farksız uzunluk ve kalitede bir yaşam sürebilirsiniz. Kısa süreli hedefler genellikle kan şekerini ölçme üzerinde yoğunlaştırılmıştır ve buna evden kan şekerini ölçme adı verilir. Tüm diyabetli hastalar ister Tip 1 ister Tip 2 ister gebelik diyabeti olsun kan şekerlerini ölçerek uygulanan tedavinin uygunluğu ve yeterliliği konusunda bilgi sahibi olmalıdırlar. İnsülin ve oral antidiyatik haplar kan şekerini oldukça etkin biçimde düşüren ilaçlardır. Evde kan şekeri ölçümü bu ilaçların sizin için doğru ilaçlar olup olmadığı ve dozlarının yeterli olup olmadığı konusunda çok değerli bilgiler verir. Kan şekeri ölçümü yemeklerden sonra kan şekerinin nasıl değişim gösterdiğini ve ayrıca egzersiz sırasında ve sonrasındaki oynamaları bize söyler. İlaç kullanan diyabetik hastalar ayrıca düşük kan şekeri açısından da risk altındadırlar. Evden kan şekeri ölçümü hipoglisemiler konusunda bizi uyarır bu nedenle hayat kurtarıcı bile olabilir. Herhangi bir ilaç kullanmayan sadece diyet ve egzersizle tedavi edilen hastalar (bunlar bazı Tip 2 diyabetik hastalar ve bazı gebelik diyabeti hastalarıdır) kan şekeri düşüklüğü açısından risk altında olmasalar da evden kan şekeri ölçümü yine de gereklidir. Çünkü ilaç tedavisine geçme gerekliliği en erken ve doğru biçimde evden kan şekeri ölçümü ile anlaşılabilir. Ayrıca şekerleri iyi giden bir diyabetlinin evden ölçüm yaparak iyi sonuçları görmesi de onun diyet ve egzersiz tedavisine uyumunu artıran çok önemli bir motivasyondur. Ayrıca evde şeker ölçümü diyabetli bir gebenin sağlıklı çocuk doğurmasını sağlayan en önemli ve vazgeçilmez bir metoddur.
Ne sıklıkla evde kan şekeri ölçümü yapılmalıdır? Bu sorunun yanıtı size ve sizi izleyen sağlık ekibinin kararına bağlıdır. Tip 1 diyabetik hastalarda kan şekeri düzeyleri gün içinde önemli oynamalar gösterme eğilimindedir. Bu nedenle Tip 1 diyabetik hastalar günde 4 kez ölçüm yapıp insülin dozu ve yemek planlarını bir önceki ölçüm sonuçlarına göre yapmalıdırlar. Eğer normale çok yakın kan şekeri düzeylerini hedefliyorsanız günde 4 ve hatta 5 kez ölçüm yapmalısınız. Ölçüm saatleri her yemekten önce yatma saati ve en azından bazı günler gece yarısı (sabaha karşı 3.00) olmalıdır. Çalışmalar günlük kan şekeri ölçüm sayısı arttıkça kan şekeri kontrolünün iyileştiğini ve günlük ölçüm sayısı 4’ün altına indiğinde de kötüleştiğini göstermiştir.
Tip 2 diyabetik hastalarda gün içindeki kan şekeri oynamaları daha azdır bu nedenle Tip 2 diyabetiklerin Tip 1 diyabetikler kadar sık kan şekeri ölçümü yapmaları genellikle gerekmez. Ayrıca hap kullanan Tip 2 diyabetiklerin de insülin kullanan Tip 2 diyabetikler kadar sık kan şekerlerini ölçmeleri gerekli değildir. Bu hastalarda sık ölçüm yeni bir tedaviye geçildiğinde, doz ayarlaması yapıldığında ve yaşam biçiminde önemli bir değişiklik olduğunda yapılmalıdır. Bu durumlarda günde en az iki kez ölçüm yapmak gereklidir. (Kahvaltıdan önce ve akşam yemeğinden önce veya yatma zamanı). Bunların kaydedilmesi sizin ve sizi izleyen sağlık ekibinin sizinle ilgili doğru kararlar vermesine yardımcı olacaktır. Kan şekerleri istenen düzeye geldiğinde günde bir veya bazen iki ölçüm yeterli olacaktır. Eğer hap veya insülin kullanmayan bir Tip 2 diyabetli iseniz ve kan şekeriniz kontrol altındaysa günde bir kez veya haftada 3-4 kez ölçüm yapabilirsiniz. Ayrıca örneğin her zamankinden daha ağır bir yemek veya ekstra-egzersiz gibi durumlarda da ölçüm yapılmalıdır.
Bunun dışında ölçüm sıklığı elbette parmağınızı ne sıklıkta delmek istediğiniz, iş yaşamınızda zamanınızın ne ölçüde elverdiği ve maddi durumunuz gibi tıbbi olmayan faktörlere de bağlıdır. Elbette ki her ölçümün size zaman ve para olarak bir maliyeti vardır. Bazen kendinizi iyi hissetmeyebilir ve bunun nedeni hakkında size fikir verebilir. Örneğin 5 km’lik bir koşudan sonra terli olabilir ve titreme hissedebilirsiniz. Bu basitçe yorgunluktan olabileceği gibi kan şekeri düşmesinden de kaynaklanabilir. Eğer kan şekeri ölçümü yapmazsanız şekeriniz yüksek olduğu halde karbonhidrat alabilir ve şekerinizin daha da yükselmesine sebep olabilirsiniz. Pek çok diyabetli hasta kan şekerleri düşük veya yüksekken bunu farkettiğini ve bu yüzden herhangi bir şey hissetmedikleri zaman ölçüm yapmanın gereksiz olduğu iddia ederler. Bunu asla yapmayın ve kan şekeri konusunda hislerinize kesinlikle güvenmeyin, mutlaka ölçüm yapın.
Kadınlarda Şeker Hastalığı Şeker Hastalığı Kadınlarda
Diyabet, mide boşken olduğu kadar, yemekten sonra da kandaki glikoz oranının çok yüksek olmasıdır. Bir birinden farklı iki diyabet türü vardır:
1. II. Tip diyabet veya “yağlı diyabet” Genelde kadınları ellili yaşlarda yakalar ve sonucu olarak kilo fazlalığı görülür. Teknik olarak, pankreasın çok fazla insulin salgılaması olarak açıklanmaktadır. Bu hormonun “kalitesi kötü” olduğundan veya organizmanın hücreleri tarafından tanımlanamadığından çok etkili olmaz. İnsülin fazlalığı, ensüline direnci getirir. İnsülin salgısı, anormal derecede çok yüksek olan glisemiyi düşüremez. Glisemiyi normal oranlara indirmek için kilo vermek daima gereklidir. Montignac Yöntemi‘nin ilkeleri, özellikle bu tip diyabete uyarlanmıştır. Çünkü bildiğiniz gibi Yöntem düşük glisemik endeksine uygun glusid seçimine dayanır. Araştırmalar, besin maddelerinin glisemik endekslerinin yüzde 14 azaltılması ile, diyabet metabolizmasının kontrol altına alındığını göstermiştir. (Yani beyaz ekmek ve patates yerine, entegral ekmek, entegral makarna ve kuru fasulye yemek gibi.) Diyabetiklerin beslenmesinde, lifli ve özellikle eriyebilen lifli besinlere (elma pektini, yosun, fasulye özü gibi) yer verilmelidir. Gıdalar ayrıca yüksek oranda mikrobesin içermelidir (krom, Bj vitamini) çünkü bunlar da glusid metabolizmasını düzeltecektir. Bu besinler işlenmemiş tahıllarda (rafine edilmemiş), bira mayasında ve buğday filizinde bulunur. Diyabetikler doymuş yağlardan (et, şarküteri, tereyağı, tam yağlı süt) uzak durup çoklu ve özellikle tekli doymamış yağlara yönelmelidirler: Saf zeytinyağı, glisemiyi düşürür ve diyabet dengesini düzeltir. Hasta, günde en az 1,5 litre olmak üzere bol bol su içmeyi de unutmamalıdır.
2. I. Tip diyabet veya “zayıf diyabet”: Ensülin bağımlıları Bu hastalık çok erken yaşlarda, çocukluk veya adolesan döneminde ortaya çıkar. Pankreas görevini yapmadığı için hiç ensülin üretmez ve bu yüzden iğne yapılarak ensülin dışardan verilir. Şişmanlama olabilir ama I. Tip diyabetik-lere göre daha az görülür. Bu diyabetikler, her gün belirli bir doz glusid almalıdırlar ve bunu üç öğüne paylaştırmaları gerekir. Yağsız etler olan tavuk ve balık ayrıca glisemik endeksi düşük glusid-ler (mercimek, kuru fasulye, tam pirinç, entegral makarna) tercih edilmelidir. Lif bakımından zengin besinlerin alımı, ensülin dozlarını düşürür ve daima hipoglisemiyi önler. Diyabetik kişilerde daima kalp hastalığı riski mevcuttur. (Buna göz, böbrek ve damar hastalıklarını da ekleyebi-lirz). Bir diyabet uzmanı hekimin kontrolünü ihmal etmeden Montignac Yöntemi izlerseniz bu astalıklan karşı tedbir almış olursunuz. Yöntem size şunları garanti eder: Tekle çoklu doymamış yağ asitlerini tercih ederek, “iyi kolesterolü” yükselir, böylece trigliseritleri düşürürsünüz. Zayıflamak, tansiyonunuzu düzeltecek ve kalbin yükünü azaltacak, fiziksel faaliyetlerinizi kolaylaştıracak böylece de kalp hastalığı riskinizi ortaya çıkaran faktörleri norm aile şterecektir. Mikro besin yönünden zengin (C vitamini, E vitamini beta karoten, çinko, selenyum, polifenol…) gıdalar damarların iç duvarlarını koruyacaktır. Gıdalardaki seçimler ve tercihler diyabette görülen ve tabloyu ağırlaştıran damar komplikasyonlarını önleyebilecek tehirler alacaktır.
Kadınlarda Kasık Ağrısı Nedenleri Şiddetli Kasık Ağrısı sebepleri
Kasık ağrısı neden olur? Sebepleri nelerdir? – Kadın üreme organlarını (rahim, yumurtalık, tüp) ilgilendiren endeksiyonlar, iltihaplar ve abseler. Pelvik enflamatuar hastalık (PID), salpenjit, endometrit, tubaovarian abse v.b… – Yumurtalık kistlerine bağlı veya bu kistlerin burkulması, patlamasına bağlı olabilir – Myom: 2-3 cm kadar küçük myomlar kasık ağrısına nedne olmaz. 5-6 cm ve daha büyük ve özellikle rahmin dış duvarında olan myomlar kasık ağrısına neden olabilir. – Endometriozis – Adenomyozis – İdrar yolu enfeksiyonları, sistit, interstisyel sistit, kronik üretrit – Anormal mesane fonksiyonu (Detrüsör instabilitesi) – İdrar yollarında taş ve kum olması – Apandisit – Barsaklarla ilgili patolojiler, divertikülozis, divetikülit – Fıtık – Gebelikte rahmin büyümesine ve bağların kerilmesine bağlı kasık ağrısı olabilir. – Dış gebelik – Düşük veya düşük tehtidine bağlı kanamalarda kasık ağrısı olabilir – Yumurtlama (ovulasyon) günlerinde kasık ağrısı olması normaldir – İrritabl barsak sendromu – Normal doğum ve sezaryen ameliyatından sonra erken dönemlerde kasık ağrısı olabilir, bir iki haftada sıklıkla kendiliğinden geçer. – Cinsel ilişki sırasında ve sonrasında şiddetli ağrı (disparoni) varsa sebebinin araştırılması için muayene olmanız gerekir. – Daha önce karın ameliyatları (sezaryen, apandisit, kist, myom ameliyatı, barsak ameliyatı v.b) geçirmiş olanlard karın içerisinde oluşan yapışıklıklara bağlı kasık ağrıları olabilir – Pelvik konjesyon sendromu – Pelvik tüberküloz (günümüzde çok nadirdir) – Dismenore (Şiddetli adet ağrısı, adet sancısı) – Servikal stenoz: Geçirilmiş ameliyat veya diğer müdahalelere bağlı rahim ağzının daralması – Endometriyal polipler – İleri derecede organ sarkmaları (sistosel, rektosel, uterin prolapsus…) – Spiral kullanan bazı hastalarda kasık ağrısı meydana gelebilir – Kas ve iskelet sistemine bağlı hastalıklar: Omurga kırıkları, fibromyalji, kasların zorlanması veya burkulması, karın ön duvarı kaslarına bağlı patolojiler… – Kabızlık da sürekli kronik olarak mevcutsa kasık ağrısına neden olabilir – İnflamatuar barsak hastalıkları (ülseratif kolit, chrone hastalığı) – Bel fıtığı ve bu bölgedeki sinirlere bağlı bazı patolojiler – Psikolojik rahatsızlıklar, depresyon, uyku bozuklukları, seksüel taciz…