Kürt kökenli olan Ayşe Şasa, 1941 yılında İstanbul’da doğdu. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudu, 1960 yılında mezun oldu. Robert Kolej’in İdari Bilimleri Bölümü’ne devam etti(1963-1965). 1963 yılından itibaren senaristlik yaptı. Bu yıllarda kendisini Marksist olarak tanımlıyordu. Kemal Tahir ile güçlü bir dostluk kurdu ve bu dostluğun onun üzerinden derin etkileri oldu. Son Kuşlar, Ah Güzel İstanbul, Utanç ve Gramofon Avrat gibi filmlere imza attı. 1993 yılında sinemayla ilgili Yeşilçam Günlüğü adlı denemeleri yayınlandı. Bu ana kadar başından 2 evlilik geçti. İkinci evliliğini Ünlü Yönetmen Atıf Yılmaz ile yaptı.
Ömer Seyfettin 1884 yılında Balıkesir’in Gönen ilçesinde dünyaya gelen Ömer Seyfettin, öğrenimine Gönen’de başladı. Daha sonra Ayancık’ta ve İstanbul’daki Mekteb-i Osmaniye’de devam etti. 1893 yılında Askeri Baytar Rüşdiyesi’ne geçti ve 1896 yılında bitirdikten sonra, babasının asker olmasının da etkisiyle, Kuleli Askeri İdadi’sine kayıt oldu. Bir süre sonra Edirne Askeri İdadisi’ne geçti ve eğitimini bu okulda tamamladı.
Ömer Seyfettin 1900 yılında Edirne Askeri İdadisi’nden mezun olduktan sonra İstanbul’daki Mekteb-i Harbiye’ye kayıt oldu ve buradan piyâde asteğmeni rütbesiyle mezun oldu. Teğmen rütbesiyle 1903-1909 yılları arasında İzmir’de, üsteğmen rütbesiyle de Rumeli’de görev yaptı.
Askerlikten ayrılmasının ardından Selanik’e geçen Ömer Seyfettin, Genç Kalemler dergisinde yazı yazmaya başladı. İlk yazısı “Yeni Lisan”, 1911 yılında Genç Kalemler dergisinde yayımlandı. Balkan Savaşının başlaması üzerine askerliğe geri döndü ve bir yıl süreyle Yunanlıların elinde esir kaldı. Esaret hayatı süresince okumaya ve yazmaya önem verdi. Bu dönemde yazdığı en önemli hikayeler olan “Mehdi” ve “Hürriyet Bayrakları” Türk Yurdu dergisinde yayımlandı.
1913 yılında esirlikten kurtuldu ve İstanbul’a döndü, kısa bir süre sonra da askerlikten yine ayrıldı. Hayatına yazarlık ve öğretmenlik yaparak devam etmeye başladı. Türkçü bir akım izleyen “Türk Sözü” dergisinin başyazarlığına getirildi. 1914 yılında Kabataş Lisesinde edebiyat öğretmeni olarak başladığı görevini ölümüne kadar sürdürdü.Ömer Seyfettin 6 Mart 1920 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Ömer Seyfettin’in Eserleri
Roman:Ashâb-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe
Öykü:Harem, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabed, Beyaz Lale, Asilzâdeler, İlk Düşen Ak, Mahçupluk İmtihanı, Dalga, Nokta, Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür
Hic bir duygumu ertelemedim ben, Yapacagim hicbir seyi sonraya birakmadim,, Sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cünkü.. Hep yarina dair hayaller kurmak, Gelmesi mümkün olmayacak zamanlari beklemek benim isim degil…
Ask zamana meydan okur, ama sen karsi koyamazsin ona! Orada durup öylece bekleyemezsin gelecegi,, Bir adim atmalisin, bir el uzatmalisin aska dogru.. Askin anahtari cesaret degil mi bitanem? Cesur olmak gerekmez mi.. Bir sevdayi yasamak, Bir sevdayi büyütmek icin? kac gece yanliz gecti hesaplasana! Kac gece sonraki günü düsünerek gecti? Neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik düsünsene! Her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.. Sensizlikten yorgun düsmüs yüregimi.. Seninle yeni bir güne hazirlayabilirdim! Gözünü acar acmaz ilk gördügün sey ben olurdum Ve sen benim yüzümde mutlulugu görürdün. Bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik! Girmedigimiz sokak kalmazdi, Bakislara aldirmadan sokagin ortasinda sarilip öperdim seni! Bir sarkinin sözlerini bilmesek bile..bagira cagira söyleyebilirdik. Sonra bir filme gider,bir kitap okur,denize bakar, bir martinin bir lokma simit koparabilmek icin, Vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu izleyebilirdik..! Paylastigimiz her an beynimize, bir daha cikmamak üzere kazinirdi.. Özlerdik birbirimizi delicesine,, Bir saati yanliz gecirsek,bir sonraki saati iki saatlik yasardik, yasamadigimiz o bir saatin acisini cikarmak icin. Peki biz ne yaptik?Aski bir bekleyisin sirtina yükleyip, Ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aski yasamak varken, hergün birbirimizi yeniden kesfetmek varken, bu yolda birer kasif olmak varken, Sürgünleri yasamaya mahkum ettik birbirimize..! Bu sürgünlüge son vermenin zamani geldi artik! Sana huzur vaad etmiyorum..Askta huzur arayan yanilir! Ben tutkunum, en koyu, en deli sevdanin sözcüsüyüm! Onlar adina konusuyorum. Yarini olmayan zamanlarda, hicbir seyi düsünmeden erimek adina konusuyorum! Gözlerinin icine bakip,”Seni Seviyorum” demek istiyorum! Askin akisina kapilip, hicbir kaygi duymadan, gidebildigi yere kadar gitmek istiyorum,, Kokunu icime cekmek, Sesinin sicakliginla irkilmek istiyorum. Yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum. Seni istiyorum…
Ahmet Hamdi Tanpınarın şiirleri Ahmet Hamdi Tanpınara ait şiirler
Ayna Derin sularında bu ayna her an Sizden bir parıltı aksettirecek Kah çıplak bir omuz sessiz düşecek Eriyen bir kuğu beyazlığından
Bazen bir tebessüm, tutuşmuş mercan Rüyasıyla sanki bir kızıl çiçek Ve saçlar öyle ümitsiz yüzecek Olgun akşamların ağırlığından
Başımızın Üstünde Bir Bulutun
Başımızın üstünde bir bulutun Güneşe asılmış gölgesi, Uzakta toz halinde dağılan Yoğurtçu sesi, Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi.
Bursa’da zaman
Bursa’da eski bir cami avlusu, Küçük sadirvanda şakırdayan su. Orhan zamanından kalma bir duvar… Onunla bir yasta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü. Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinde gülüyor bana derinden. Yüzlerce çesmenin serinliğinden Ovanın yeşili göğün mavisi Ve mimarilerin en ilahisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim: Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşiyor sihrini geçmis zamanın Hala bu taşlarda gülen rüyanin Güvercin bakışlı sesszilik bile Çinliyor bir sonsuz devam vehmiyle. Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye, sabrın acı meyvası, Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, Türbeler, camileri eski bahçeler, Şanlı hikayesi binlerce erin Sesi nabzim olmuş hengamelerin Nakleder yadini gelen geçene.
Bu hayalde uyur Bursa her gece, Her şafak onunla uyanır, güler Gümüş aydınlıkta serviler, güller Serin hülyasıyla çesmelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtısından Billur bir avize Bursa’da zaman,
Yeşil Türbesini gezdik dün akşam, Duyduk Bir musikî gibi zamandan Çinilere sinmiş Kur’an sesini. Fetih günlerinin saf nesesini Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle Başbaşa uyumak son uykumuzu, Bu hayal içinde… ve ufkumuzu Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk, Havayı dolduran uhrevi ahenk. Bir ilah uykusu olur elbette Ölüm bu tılsımlı ebediyette Belki de rüyası büyük cetlerin, Beyaz bahçesinde su seslerinin.
Bütün Yaz
Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede… Sen zambaklar kadar beyaz Ve ürkek bir düşüncede, Sanki mehtaplı gecede, Hülyan, eşiği aşılmaz Bir saray olmuştu bize; Hapsolmuş gibiydim bense, Bir çözülmez bilmecede. Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede.
etkileyici facebook şiirleri kısa facebook şiirleri kısa etkileyici facebook şiirleri en etkili facebook şiirleri
Ve ne kadar sevinirim bilseniz? Bir yılan girer de mezarıma, Göğüs kafesimin içinde, kış uykusuna yatarsa
Sunay AKIN
Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar
Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni Bırak vehmimde gölgeni Gelme artık neye yarar.
Necip Fazıl Kısakürek
Ağlasam, sesimi duyar mısınız mısralarımda? Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu, Bu derde düşmeden önce Bir yer var, biliyorum. Her şeyi söylemek mümkün, Epeyce yaklaşmışım, Duyuyorum, Anlatamıyorum..
Gökte zamansızlık hangi noktada? Elindeyse yıldız yıldız hecele! Hüküm yazılıyken kara tahtada İnsan yine çare arar ecele!
Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; Nefsim doymamaktan dünyaya küstü. Eser darmadağın, emek yüzüstü; Toplayın eşyamı, işim acele!
Necip Fazıl Kısakürek
Ömrümün güzel çağı! İçimdeki bin heves, Her güzelin ardından, tükendi nefes nefes….! Artık sevda yolunda ne dilimde bir dua, ne mızrabımda şevk var ne sazımda eski ses, her güzelin ardından tükendi nefes nefes….
ALINTI
Tenine dokunabilmek mi..? Haşa..! Gözüm göz menziline girsin yeter..! …Hadi düş düşlerime.. Tutmayana aşk olsun.. (alıntı)
Söylemek istesem gönüldekini Dilime dolanan ızdırap olur Yazsaydım derdimin bir tekini Ciltlere sığmayan bir kitap olur
Ah ne yaman çileli bir insanmışım Sunulan her zehri şifa sanmışım Ah ne aldanmışım Aldanan gönülde aşk serap olur
ALINTI
Niceleri geldi, neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler: Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler
Söylemek istesem gönüldekini Dilime dolanan ıstırap olur Yazsaydım derdimin ben bir tekini Ciltlere sığmayan bir kitap olur
Ah ne yaman çileli bir insanmışım Sunulan her zehri şifa sanmışım Ah ne aldanmışım, ne aldanmışım Aldanan gönülde aşk serap olur
Dostlar atışır da yiğitler susar mı? Elma ilen armut, biftek yerini tutar mı? Adem olan layt marul yutar mı? Er kişi hazzetmez kepekten liften Zarar gelmez hiç ufak bir göbekten
Doymuş ile doymamış bir olur mu? Sıratta kaloriden sual olur mu? Hiç layttan baklava olur mu? Er kişi hazzetmez kepekten liften Zarar gelmez orta boy bir göbekten
Ömrümün güzel çağı
Ömrümün güzel çağı İçimdeki bin heves, her güzelin ardından tükendi nefes nefes
Artık Sevdâ yolunda ne dilimde bir Dua ne mızrabımda şevk var ne sazımda eski ses, her güzelin ardından tükendi nefes nefes
Gençlik geldi geçti bir günlük süstü Nefsim doyamamaktan dünyaya küstü
Coşar bu deli gönül börek,mantı,pizayla
Ürkütme gözünü hiç hacimle,enle,boyla Elastik bir hayvandır mide olur yayla Er kişi hazzetmez kepekten liften Zarar gelmez hiç tahterevan bir göbekten
Çiçek dalda güzeldir, kuzu şişte Üç beyazı tartışmak boş bu işte Fikirler değişir her yiyişte Er kişi hazzetmez kepekten liften Zarar gelmez kimseye muhteşem bir göbekten.
Notlarım Biçim Biçim Ölürüm Bir Beş İçin Hocam Bana Düşmandır Kopya Çektiğim İçin
Hele Loy Loy Loy Yine Kaldık Sınıfta Oy Oy Hele Loy Loy Loy Yine Kladık Sınıfta Oy Oy
Kopya Çektim Sırada Hoca Geldi O Anda Tam Bir Beş Alırken Sıfır Çıktı Karşıma
Hele Loy Loy Loy Yine Kaldık Sınıfta Oy Oy Hele Loy Loy Loy Yine Kaldık Sınıfta Oy Oy
Hocanın Boynu Kopa Babamdan Yedim Sopa Dokuz Zayıf Getirdim Yine Kaldık Sınıfta
Hele Loy Loy LOy Yine Kaldık Sınıfta Oy Oy Hele Loy Loy LOy Yine Kaldık Sınıfta
HOCALARI TAKMADIK BOŞA GEÇTİ BU SENE SİZDEN ADAM OLMAZ DESEN DE ANIL HOCA BİZİ GEÇİRSENE
RESİM DERSİ DEDİN SEVDİRTTİN GNLÜK DEDİN KAHRETTİN OLMAMIŞ DEYİP MAHFETTİN BÖYLE GEÇTİ BU SENE FATMAGÜL HOCA BİZİ GEÇİRSENE
WHAT İS YOUR NAME? DEDİK MY NAME İS ALPER. DEDİN GÜL YÜZÜNLE İNGİLİZCEYİ SEVDİRTTİN BÖYLE GEÇTİ BU SENE ALPER HOCA BİZİ GEÇİRSENE
Korkma, bu sınıf toptan kalacak Sınavlarda hep sana yardımcı olacak Birler, ikiler karnede parlayacak Onlar senindir hocam, senin eserindir ancak.
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı baba Kahraman evladına bir gül ne bu öfke bu ceza Olsun senin uğruna bu canım feda Haklıdır derslerden kalan öğrenci daima.
Ben ezelden beridir ZAYIF aldım zayıf alırım Hangi hoca bana beş vermiş şaşarım Ben her gün zayıflarla yatıp kalkarım Yırtarım karnemi aileme göstermem atarım
Yavuz Sultan Selim Hân’ın önünde Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı, Bu yüksek tepeye dikti bu taşı O Gaazî Hünkâr’ın mutlu gününde..
Vezir, molla, ağa, bey, takım takım, Güneşli bir nîsan günü ok attı. Kimi yayı öptü, kimi fırlattı; En er kemankeşe yetti üç atım.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü. Titrek elleriyle gererken yayı, Her yandan bir merak sardı alayı. Ok uçtu, hedefin kalbine düştü.
Hünkâr dedi ‘Koca! Pek yaman saldın, Eğerçi bellisin benim katımda, Bir sır olsa gerek bu ilk atımda. Bu sihirli oku nereden aldın? ‘
İhtiyar elini bağrına soktu, Dedi ki: ‘İstanbul muhâsarası, Başlarken aldığım gazâ yarası, İçinden çektiğim bu altın oktu!..’
Yahya Kemal Beyatlı
AŞK HİKAYESİ
Ah o akşam o tirenden gülüşün! O gülüş kalbime aksettiği an Duymadım ilk ateşin düştüğünü; Şavka benzer bir ışık zannettim. Macera başlamak üzereymiş o gün. Sürecekmiş bu ateş yıllarca.
Bir taraftan Yakacık, mor dağlar… Bir taraftan da deniz, şuh adalar… O gün ömrümde, kader Geçecek aşkı resimleştirmiş Bu güzel çerçevede.
Yine dün geçtim o yoldan; Aynı raylarda tirenler geçiyor… Karşı dağlar, hep o dağlar… Kıyı hep aynı kıyı Ve deniz aynı deniz; O gülüşten bir eser yok yalnız; O güzel çerçeve bomboş! Belki kalbim daha boş!
Yahya Kemal Beyatlı
SES
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum, ‘Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!’ diyordum. His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı? Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te; Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!.. Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam; Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu; Bir neş’eli hengâmede çepçevre yamaçlar Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar; Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal, Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;
Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle, Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle, Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi: Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi. Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım. Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım, Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde; Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü, Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.
Bir yoldu parıldayan gümüşten, Gittik… Bahs açmadık dönüşten.
Hulyâ tepeler hayâl ağaçlar… Durgun suda dinlenen yamaçlar…
Mevsim sonu öyle bir zaman ki Gâip bir mûsikîydi sanki.
Gitmiş, kaybolmuşuz uzakta… Rü’yâ sona ermeden şafakta.(1)
Yahya Kemal BEYATLI
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
Bir Başka Tepeden
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan
Yahya Kemal Beyatlı
AKINCILAR
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi “ilerle” Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
YAHYA KEMAL BEYATLI
ENDÜLÜS’TE RAKS
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı… Şevk akşamında Endülüs üç def’a kırmızı…
Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir. İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.
Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri…
Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır; İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.
Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü, Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü…
Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir; İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.
Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi…
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli… Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..
Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle, Her kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’
YAHYA KEMAL BEYATLI
ERENKÖY’DE BAHAR
Cânan aramızda bir adındı, Şîrin gibi hüsn ü âna unvan, Bir sahile hem şerefti hem şan, Çok kerre hayâlimizde cânan Bir şi’ri hatırlatan kadındı.
Doğmuştu içimde tâ derinden Yıldızları mâvi bir semânın; Hazzıyla harâb idim edânın, Hâlâ mütehayyilim sadânın Gönlümde kalan akislerinden.
Mevsim iyi, kâinât iyiydi; Yıldızlar o yanda, biz bu yanda, Hulyâ gibi hoş geçen zamanda Sandım ki güzelliğin cihanda Bir saltanatın güzelliğiydi.
İstanbul’un öyledir bahârı; Bir aşk oluverdi âşinâlık… Aylarca hayâl içinde kaldık; Zannımca Erenköyü’nde artık Görmez felek öyle bir bahârı.
YAHYA KEMAL BEYATLI
EYLÜL SONU
Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa… Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa…
İçtik bu nadir içki’yi yıllarca kanmadık… Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
YAHYA KEMAL BEYATLI
GEÇMİŞ YAZ
Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle Her anını, her rengini, her şiirini hazdan. Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden; Mehtap… iri güller… ve senin en güzel aksin… Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!
YAHYA KEMAL BEYATLI
HATIRLATAN
Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi, Seslendi pek vakitsiz… İçim yandı ansızın.
Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi, Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.
Hicran gün ortasında neden böyle seslenir, Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?
Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir. Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?
Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile, Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.
YAHYA KEMAL BEYATLI
HAZAN BAHÇELERİ
Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
MEHLİKA SULTAN
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı: Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı.
Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü’yalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler: ”Belki bu son akşamdır”
Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür: Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika’nın kara sevdalıları Vardılar cikrigi yok bir kuyuya, Mehlika’nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri…..” Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.
Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine.
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
YAHYA KEMAL BEYATLI
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık; Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
YAHYA KEMAL BEYATLI
ÖZLEYEN
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde, Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde! Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde, Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi, Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi, Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirleri YÜREK Şiire Yorum Yapın Yumruk biçiminde bir şey Kan kırmızı et parçası Gümbür gümbür atar durur Göğsümün sol tarafında
Hayat, aşk, iyilik, cesaret Ne varsa bu yürektedir Bu yürek durmayagörsün Kodunsa bul dünyaları
Yüreğim benim bir tanem Velinimetim, efendim Durma, çarp, vur, ses ver aman Aşık kulağım sendedir.
ABBAS Şiire Yorum Yapın Haydi Abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalb ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumana, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
AKŞAM VAKTİ Şiire Yorum Yapın Neden öyle sessiz duruyorsun öyle? Şarkın mı tükendi dersin, biten günle, Yoksa gün mü bitti şarkınla beraber?
Çığlıklar, içinde can verdiği bu an, N’olur, gözlerine geceler dolmadan, Bana altın gibi bakışlarını ver…
ŞAŞIRDIM KALDIM Şiire Yorum Yapın Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım; Gün kasvet gece kasvet. Bulutlar, sisler içinde bunaldım; Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım, Ummamak senden medet. Suyun dibine vardı ayaklarım; Suyun dibinde zulmet.
Kalmadı ümidin soluk ve cılız Işığında bereket. Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız Bir at oldu nihayet.
TREN Şiire Yorum Yapın Nereye bu gece vakti? Güzel tren, garip tren? Düdüğün pek acı geldi, Hatıra neler getiren. Çokmudur mendil sallamam; Her yolcu az çok aşinam, Haydi, yolun açık olsun; Geçtiğin köprüler sağlam, Tüneller aydınlık olsun.
ANNE NE YAPTIN? Şiire Yorum Yapın Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim? Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim.
Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün? Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı? Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün. Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı?
Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat? Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi? El aç yalvar gündüze geceye boyun uzat Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi?
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim Anne istemiyordum ne tacı ne sarayı Anne karnında fazla yaramazlık mı ettim? Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? AŞK ADAMI Şiire Yorum Yapın Dolaştığım denizlerce düşünüyorum, Bineceğim son gemi değil midir Hayır sahibi omuzlarda giden tabut. Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer, Derdim ki: ‘Elbet bir ağlayanım olur benim de; Ramazan geceleri Yasin okuyanım, Baharda kabrime menekşe getirenim de.’
Fakat bütün bunlar da olur, Yine tasa etmem, Yine kırılmam kimseye. Ben aşk adamıyım, Sevmeye geldim insanları, Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye; Hesapsız, karşılıksız, Ayrılık gayrilik gözetmeden. Gün gelip gidersem şayet, Öyle severekten gideceğim ki, Karanlık kıyılardan bile olsa, Candan selamlarım, Civarımdan geçecek gemileri; Güneşli gemileri; Şarkılı gemileri; İçlerinde kendim varmışım gibi!
AŞK İLE Şiire Yorum Yapın Baktım ki gökyüzü baştan başa bulut Unut diyor o güzel günleri unut Baktım ki deniz her dalgasıyla düşman Kuşlar av peşinde balıklar pusuda Çok gerilerde kalmış çıktığım liman Yok görünürde sığınacak bir ada
Baktım ki musibet gün gelip çatmış Yolcusunda tayfasında şafak atmış Ne yelken kâr eder ne kürek ne istim Dayandım aşk ile yürüttüm gemiyi Aşk ile koskoca dağları düz ettim Avladım sonunda o civân kekliği
BAHAR SARHOŞLUĞU Şiire Yorum Yapın İlk sevgilimin gülüşüne benzer Bir Nisan havası değil mi esen? Zincirlere, kelepçelere inat, Kanatlarımı açmak zamanıdır; Allahaısmarladık kaldırımlar.
Giyenler düşünsün dar elbiseyi; Ölçülü sözü, hesaplı adımı Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan; Saltanat sürer gibi uçuyorum, Erk ağacı gelin olduğu gün.
Hayranım bu şehrin bacalarına. İrili ufaklı, hep bir ağızdan, Nasıl derinden gökyüzüne doğru Bir türkü söylüyorar öyle sessiz! Dmanı daim olsun güzel baca!
Yuvası saçakta kalan kırlangıç, Yuvası dallara emanet serçe. Derken camiler üstünde güvercin, Minareler katında geçiyorum, Gökyüzü mahallesi istanbul’un.
Süt beyaz bir martıyım açıklarda. Gemilere ben yol gösteriyorum, Buğday ve ilaç yüklü gemilere. Bir kanat vuruşta bulutlardayım; Bir süzülüşte vatanım dalgalar! BATAN GEMİ Şiire Yorum Yapın İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim! Sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum; Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim; İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
Gittikçe kabarıyor,amanın,bu dalgalar; Ufuk sise gömülü,ne gelen var ne giden. Kaptan imdat düdüğü durmadan çalar! Kaptan imdat düdüğü beyhude çalar!
Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman! Bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden. Batacağım galiba bir limana varmadan! Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman. BAHAR YELİ Şiire Yorum Yapın Nihayet damlarda leylekler göründü Upuzun gagalarını takırdatan Vefasız sandığımız turnalar döndü Geçen yıl gittikleri meçhul diyardan
Çiçek açmış ağaçlara bak ne güzel Gel bizim olsun serçelerin neşesi Gel seninle kırlara açılalım gel Neler vadetmiyor akar suyun sesi
Şu yeşilliğin ta sonuna gideriz Ne olduğumuzu unutuncaya dek İstersen havadan sudan bahsederiz Yalnız adımlarımızla sevişerek
Uzamaya başladı günler sahiden Güneşin batmak istemediği belli Eteğini havalandırarak esen Kış boyunca düşündüğüm bahar yeli AŞK! Şiire Yorum Yapın Açınca baharın dişi gülleri Bir başka rüzgar eser bahçelerde Dinle çılgınca öten bülbülleri Sorma niçin düştüğünü bu derde
De ki: -Aşktır şadeden gönülleri Perişan, berbat eden gönülleri Aşk söyletir en yanık türküleri Ay buluta girdiği gecelerde