On yedi çocuklu bir sabun ve mum imalatçısının onuncu oğlu olarak dünyaya geldi. On yaşında okulu bıraktı. 12 yaşındayken basımevi yöneten ve liberal bir gazete yayınlayan ağabeyi James’in yanına çırak olarak girdi. Basımcılık mesleğini öğrendi ve edebiyat çalışmalarına başladı. 1730’da Philadelphia’da bir basımevi ve gazete kurdu. Poor Richard’s Almanac’ı (Fakir Richard’ın Almanak’ı) yayınlamaya başladı. 1732-1757 yılları arasında yönetmenliğini yaptığı Almanac’da Richard Sounders imzasıyla yazılar yazdı. Siyaset, felsefe, bilim, iş ilişkileri gibi konuların tartışıldığı Junto adlı bir kulüp; kütüphane, hastane ve yangına karşı sigorta şirketi kurdu. Basımevlerini çoğalttı.
Franklin, 1736’da Philadelphia meclis sekreteri oldu ve siyasete atıldı. 1750’de Pensilvanya meclisine seçildi, arazi vergisine karşı olan büyük ailelerle mücadele etti. İngiliz Amerikası postalarının genel müdürlüğüne getirildi. Posta servisinde çeşitli düzenlemeler yaptı. Özellikle elektrik olaylarıyla ilgili araştırmalar yapan Franklin, elektrik yüklerindeki artı ve eksi uçlarını keşfetti ve elektrik yükünün korunumu ilkesini ortaya attı. Fırtınalı bir havada uçurtma uçurarak gerçekleştirdiği deneyi sonunda şimşeğin elektriksel bir olay olduğunu keşfetti[2]. Elektrikten etkilenmeleri sebebiyle kendisinin kurtulmasına rağmen iki yardımcısının öldüğü bu deneyden yola çıkarak paratoner’i keşfetti, güneş ışığından daha fazla yararlanmak için saat uygulamasını başlattı.
1757’de Kuzey Amerika Sömürgeler isyanının başlangıcında sömürgelerde yaşayanlar Franklin’i, şikayetlerini Londra’ya iletmekle; 1765’te de damga resmi kanununa karşı itirazları Lord Grenville’e bildirmekle görevlendirdi. 1772’de Massachusetts Valisi Hutchinson’un sömürge halkına karşı hakaretlerle dolu mektuplarını ele geçirerek yayınladı. Sömürge halkı karşısındaki itibarı arttı. Amerikan Kongresi’ne milletvekili seçildi. 1776’da Thomas Jefferson ve John Adams ile birlikte bağımsızlık bildirgesini hazırladı. Eylül 1776’da kongre, ekonomik ve askeri yardım istemek üzere aralarında Franklin’in de bulunduğu üç kişilik bir komisyonu Fransa’ya gönderdi. Franklin, Fransız dışişleri bakanı Charles Gravier ile görüşmelerinde çok başarılı oldu. 1775-1783 Amerikan Bağımsızlık Savaşı sonunda İngiltere ile barış görüşmelerini sürdürmek üzere seçilen diplomatlardan birisi olarak İngiltere’ye gitti. İngiltere ile barış antlaşmasının imzalanmasından sonra 1785’te Amerika’ya döndü. 1787’de Philadelphia Anayasa Kurultayının çalışmalarına katıldı. Bir müddet sonra da öldü. Onun renkli yaşamı, bilimsel ve politik başarıları Amerika’nın en etkili Kurucu Babaları olarak, Franklin para ve onur gördü; savaş gemileri; birçok şehir, ilçe, eğitim kurumları, namesakes bir isim ve şirketler ve ölümünden sonra fazla iki yüzyıl, sayısız kültürel referanslara onun adı verildi.
Franklin, 17 Nisan 1790 tarihinde, 84 yaşında hayatını kaybetti. Onun cenazesine yaklaşık 20.000 kişi katıldı. Onun ölümü Benjamin Franklin of Dr. John Jones ve hesabından aktardığı kitapta açıklanmıştır:
Ne zaman ağrı ve nefes alma zorluğu tamamen başlasa ve Akciğerlerinde bir imposthume, aniden tüm umutlarını ve gururunu kaybetti ve önemli bir miktar o gücü vardı; ama solunum organları yavaş yavaş baskı gördü ve başarısız oldu. 17 Nisan, 1790 tarihinde gece usulca, seksen dört yıl ve üç aylık uzun ve faydalı ömrü bitti.
Deniz Gezmiş 27 Şubat 1947 tarihinde Ankara’da doğdu. Liseyi İstanbul’da okuyan Deniz Gezmiş İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1968′de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.
Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin işgaline öncülük etti. Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipleyen Deniz Gezmiş 1969 yılında Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü. THKO örgütünü kuran Deniz Gezmiş bu örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı. Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalı’nın kaçırılması eylemine katıldı.Deniz Gezmiş Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı. Ardından Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.
Kaldırımda yürüyordu yetişkin bir adam. Yanında da küçük bir kız. Oyuncakçının yanından geçerken. Vitrine yaklaştı kız, adamın ellerinden çekerek. Bir eliyle vitrini gösteriyor. Diğer elle de adamı içeri iteliyor. Gösterdiği de şirin bir oyuncak kedicik Baba al. İlle de. Al da…
Geç kalıyoruz dedi adam. Annen de merak eder. Bak havada soğuk. Dinlemiyordu onu küçük kız. Dayadı ellerini buz gibi cama. Soğuktan kızarmış elleri ile Baba al. İlle de. Al da…
Havada kararmak üzer. Adamda acele ediyor ama. Şöyle bir yokladı cebini. Var bir milyon, oyuncak da on milyon lira. Derince bir yutkundu. Sıkıca tuttu kızın elinden. Hissetti küçük kız da o eli. Ürkekçe bakarak adama. Baba al. İlle de Al da…
Zoraki uzaklaştırdı adam küçük kızı oradan. İlerde bir bakkala girdi. İyice baktı etrafa, gördü sakızların olduğu yeri. Yanaştılar. Dayanamadı küçük kız, sakızları göstererek. Baba al. Dedi tekrarlayarak. Gülümsedi adam, tabi alırım kızım diyerek. Kasaya yanaştı ödedi ve çıkarken gözlerini saklıyordu. Anca yetiyordu parası bir sakıza.
Nazım Hikmet Atatürk Şiirleri Nazım Hikmet Atatürk İle İlegili Şiirleri
KUVAYI MILLIYE’DEN Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri Kim bilir onlar ne kadar büyük ne kadar uzundular? Birçoğunun adini bilmiyordu yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında birdenbire beş adim sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar: “Üç” dediler, Sarisin bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun basına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı. Nazim Hikmet
BÜYÜK TAARRUZ
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birden bire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar `üç’ dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun kenarına kadar, eğildi durdu. Bıraksalar ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon Ovasına atlayacaktı…
Nazım Hikmet KURTULUŞ SAVAŞI DESTANINDAN
Düşündü birden bire kayalarda ki adam Kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri Kim bilir ne kadar büyük, Ne kadar uzundular? Bir çocuğun adını bilmiyordu, Yalnız, Yunandan evvel ve seferberlikten evvel Geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek Dağlarda tek Tek Ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki Çayak kalpaklı adam Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden Güzel, rahat günlere inanıyordu Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, Birden bire beş adım sağımda onu gördü. Pazarlar onun arkasındaydılar O, saati sordu. Paşalar:” Üç”dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü çakmak başına kadar Eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.