“Rüya Allah`tan dır Hulm (sıkıntılı rüya) şeytandandırÖyle ise sizden biri hoşuna gitmeyen kötü bir rüya (hulm) görecek olursa sol tarafına tükürsün ve ondan Allah`a istiaze etsin (sığınsın) (Böyle yaparsa şeytan) kendisine asla zarar edemiyecektir”
“Kim görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (kıyamet günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir Kim de kendisinden hoşlanmadıkları halde bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse kıyamet günü kulağına erimiş kurşun dökülür Kim bir sureti tasvir ederse (kıyamet günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir ama üfleyemez”
” Sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur`an`da lanetlenmiş ağaçla sadece insanları denedik” (İsra60) mealindeki ayette geçen “rüya” için şu açıklamayı yaptı: “Bu Resulullah (sav) Mirac gecesinde Beytu`l-Mak-dis`e götürüldüğü zaman gözüyle görmesidir “Kur`an`da lanetlenmiş ağaç” da zakkum ağacıdır”
Resulullah (sav) bir gün: “Sizden bir rüya gören var mı?” diye sual buyurdular Cemaatten bir adam: “Evet ben (şöyle bir rüya gördüm): Sanki gökten inmiş bir terazi vardı Siz ve Ebu Bekir tartıldınız Sen Ebu Bekir`den ağır geldin Ebu Bekir`le Ömer de tartıldılar Ebu Bekir ağır geldiSonra Ömer`le Osman tartıldılar Ömer ağır bastıSonra terazi kaldırıldı” dedi (Adam sözünü bitirince) Resulullah (sav)`ın mübarek yüzlerinde memnuniyetsizlik gördük”
Tirmizi`de Ebu Said`den şu rivayet kaydedilmiştir: “En sadık rüya seher vakitlerinde görülen rüyadır”
“Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle demişti:
“Benden sonra, nübüvvetten sadece mübeşşirat (müjdeciler) kalacaktır!”Yanındakiler sordu: “- Mübeşşirat da nedir`?” ” Salih rüyadır” diye cevap verdi” Muvatta’nın rivayetinde şu ziyade var: “Salih rüyayı salih kişi görür veya ona gösterilir”
“Zaman yaklaşınca, mu’minin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek Esasen mu’minin rüyası, nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzdür” Buhari’nin rivayetinde şu ziyade var: “Nübüvvetten cüz olan şey yalan olamaz”
“Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) sık sık: “Sizden bir rüya gören yok mu?” diye sorardı Görenler de, O’na Allah’ın diledigi kadar anlatırlardı Bir sabah bize yine sordu: ” Sizden bir rüya gören yok mu ?” Kendisine: “- Bizden kimse bir şey görmedi!” dediler Bunun üzerine: ” Ama ben gördüm” dedi ve anlattı()
Hz Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: “Hz Peygamber (aleyhissalatu vesselam)’in şöyle söylediğini isittim: “Ben bu gece, rü’yamda, kendimi Ukbe İbnu Rafi’in evinde imişim gördüm Orada bana İbnu Tab denen cinsten taze hurma getirildi Ben bu rüyayı şöyle te’vil ettim: “Yükselme dünyada bizimdir, ahirette de hayırlı akıbet bizimdir, dinimiz de tamamlanmıştır”
Hz Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: “Rüyamda hücreme üç ayın düştüğünü gördüm Rüyamı babam Ebu Bekr (radiyallahu anh)’e anlattım Sükut etti, cevap vermedi Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edip de odama defnedilince babam Ebu Bekr: “- İşte (rüyanda gördüğün) üç aydan biri ve en hayırlısı!” dedi”
Çapkınlar için Sözler Erkek: Bana isminizi bağışlarmısınız? Kadin: Neden? Sizin yok mu?
Erkek: Size bir içki ısmarlayabilirmiyim? Kadin: Aslinda içkinin parasını direk alsam daha iyi olur.
Erkek: Ben bir fotoğraçıyım ve ne zamandir sizinki gibi bir yüz ariyordum. Kadin: Ben de estetik cerrahim ve ne zamandir sizinki gibi bir yüz ariyordum.
Erkek: Sanirim sizinle daha önce bir kez çıkmıştık ya da iki kez Kadin: Sadece bir kez çıkmış olabiliriz, çünkü ayni hatayi ikinci kez yapmam.
Erkek: Nasıl bu kadar güzel olabiliyorsunuz? Kadin: Sanirim doğarken sizin payinizi da ben almışım
Erkek: Bu cumartesi benimle çikarmısınız? Kadin: Üzgünüm, bu cumartesi başım ağrıyor.
Erkek: Birçok erkeğin basini döndürüyor olmalısınız? Kadin: Siz de birçok kadinin midesini bulandiriyor olmalisiniz.
Erkek: Sizi çok mutlu edebilirim. Kadin: Nasıl gidiyormusunuz?
Erkek: Size evlenme teklif etsem, ne cevap verirdiniz? Kadin: Bir sey diyemezdim muhtemelen, çünkü gülerken konusamam.
Erkek: Sizi sinemaya davet edebilir miyim? Kadin: Ben o filmi gördüm.
Erkek: Hayatım boyunca neredeydiniz? Kadin: Sizden saklaniyordum.
Erkek: Hayatim boyunca neredeydiniz? Kadin: Hayatinizin geri kalaninda da olacağım yer rüyalarınızdır.
Erkek: Sizi daha önce bir yerde görmüş gibiyim? Kadin: Evet, o yüzden artik oraya gitmiyorum.
Erkek: Bu koltuk bos mu? Kadin: Evet, ama oturursaniz bu boşalacak.
Erkek: Ne ile mesgulsünüz? Kadin: Kadin taklidi yapiyorum.
Erkek: Sizi çıplak görebilseydim çok mutlu ölürdüm herhalde. Kadin: Ben sizi çıplak görseydim gülmekten ölürdüm herhalde
RampaLarın UstasIyIm Gözlerinin HastasıyIm…
Bir Sana Bakarım Bir Hayaline Dalarım Güzelim…
Seni Bugun Gördüm Bugün Hayata Döndüm…
Takarım Senin Gibi Hatunu Koluma Çıkarım Caddeye Olurum 10 Numara..
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte değer yargılarında önemli değişmeler ortaya çıktı. Türk kültürü, İslami kültürün getirdiği etki ile yeni ve farklı bir kimliğe büründü. Anadolu’da İslamiyet öncesi inanç sistemleri ve İslamiyet yeni bir sentez oluşturdu.
Hacı Bektaş Veli ikliminde gelişen edebiyat, birçok bakımdan orijinal bir edebiyattır. Bu özelliği ile diğer edebiyat ürünlerinden ayrılır. Adına genel olarak Alevi-Bektaşi edebiyatı da denilen bu yapı kendine özgü edebi türler oluşturmuştur. Din ulularını över, onlara ait menkıbeleri şiirleştirir, usûlden erkandan ayinden bahseder.
Alevi ve Bektaşi teolojisinin ana kaynakları hiç kuşkusuz menakıbnameler ve velayetnamelerdir. Menakıp, tasavvuf tarihinde sufilerin ortaya koydukları inanılması güç doğaüstü olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikayeler anlamında tahminen IX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bu yüzden IX. yüzyıldan itibaren kaleme alınan tasavvuf kaynaklarında, veli anlayışına paralel keramet anlayışı geliştirilmiş ve bunun teorisi oluşturulmaya çalışılmıştır. XI. yüzyıldan sonra yazılmış bazı tasavvuf kaynaklarında keramet teorisinin daha da gelişmiş olması sonucunda ilk defa kerametlerin bir tasnife tabi tutulduğunu görüyoruz.
Anadolu’da tasavvufi eserlerin yanı sıra bir de menakıpname edebiyatı oluşur. Anadolu’da kaleme alınan evliya menakıpnamelerinin ilk örnekleri doğal olarak Anadolu Selçukluları dönemine aittir. Bu dönem Kadirilik, Rifailik, Kazerunilik, Kalenderilik, Vefailik vb. gibi dışarıdan gelme pek çok tarikatın yerleşme ve kendini kabul ettirme dönemi olduğu kadar Mevlevilik gibi yeni bir tarikatın oluşmaya başladığı bir zaman dilimini ifade eder. Anadolu’nun birçok yerinde çeşitli dedelerin, şeyhlerin açtığı tekkeler ve zamanla buralarda ortaya çıkan türbeler göz önüne alınırsa Anadolu Selçukluları döneminde sayıca oldukça fazla menakıpnamenin kaleme alındığı tahmin edilebilir.
En önemli menakıpnamelerden biri, II. Bayezid dönemlerinde yaşamış Uzun Firdevsi lakabıyla tanınan Hızır bin İlyas’ın yazdığı Hacı Baktaş menakıbıdır. Bu menakıpname Hacı Bektaş’ın doğumunu, Horasan’da ki çocukluk dönemini ve Ahmet Yesevi ile ilişkilerini anlatmakla başlar. Daha sonra Anadolu’ya gelip Sulucakaraöyük’e yerleşmesi, buradaki yaşamı, o dönemdeki tasavvuf erleriyle ilişkileri ve sonuçta ölümü anlatılır. Hacı Bektaş’ın halifelerinin menkıbeleriyle eser son bulur. Bu menakıpnamenin Hacı Bektaş hakkındaki bilgilerin ana kaynağı ve özellikle Ahmet Yesevi ile ilgili anane ve menkıbelerin Anadolu’daki metinlerini içeren en eski yazılı kaynak olması sebebiyle önemi büyüktür.
Bektaşi edebiyatında menakıpname ve vilayetnamelerin dışında deyiş – duaz – nefesler de önemli bir yere sahiptir.
Deyiş Alevi Bektaşi ozanlarının söylediği ve ayin-i cem de kullanılan tasavvufi eserlerin tümü olarak bilinmektedir.
“Hareket nardadır sacda değildir Keramet baştadır tacda değildir Her ne ara isen kendinde ara Kudus’te, Mekke’de, hacda değildir”
Hünkar Hacı Bektaş Veli Alevi kültüründeki şiirler 7′li, 8′li veya 11′li hecelerle hece vezni ile yazılmış ve bestelenip söylenmiştir. Deyişler belli kurallara, kalıplara ve belli düşüncelere bağlı şiir biçimidir. Ölçüde kafiyede, ayakta, nazım biçimleri aşık edebiyatı özellikleri gösterir
Alevi-Bektaşi şiirlerinin ortak özelliği, dinsel inanış temelleri, tasavvufi yorumlar, ayet ve hadislerden yola çıkılarak ortaya konmuştur. “Ölmeden önce ölmek”, yani hayatta iken nefsi öldürmek, hakka ulaşmak, Peygamberin, Hazreti Ali’nin on iki imamların sevgisine nail olmak, dünya malına değer vermemek sıklıkla işlenmiştir.
Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Hatayi, Virani, Kul Himmet, Teslim Abdal mahlaslı deyişlere sıkça rastlamaktayız.
Köylerde Alevi dedelerinin bulunduğu ortamda saz eşliğinde deyişler söylenir. Deyişleri zakir veya dede söyler. Bektaşi tekkelerinde Bektaşi babasının nezaretinde genellikle Türk Sanat Müziği makamları ile nefesler söylenirdi. Nefesler ayin-i cem denilen muhabbet sofrasında (Ali sofrasında) mürşidin izni ile söylenir.
İşitin ey yarenler Aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan gönül Bir kara taşa benzer
Taş yürekte ne biter Dilinde Ağu tüter Nice yumuşak söylese Sözü savaşa benzer Yunus Emre
Bu adem dedikleri El, ayakla, baş değil Adem manaya derler Suret ile kaş değil
Adem oldur ey hoca Gıdası mana ola Maksut ademden ahi Hayal ile düş değil Kaygusuz Abdal
Deyişlerin, nefeslerin, nutukların son kıtasına gelindiğinde mahlastaki şahsa hürmeten sağ el kalbin üzerine götürülüp daha sonra elin baş ve işaret parmakları dudağa değdirilerek onun ruhuna olan saygı belirtilir, gönüllerde olduğu ifade edilir.
Akil gel beru, gel beru Gir gönüle nazar eyle Görür göz, işitir kulak Söyler dile, nazar eyle
Baştır gövdeyi götüren Ayak menzile yetüren Dürlü maslahat bitüren İki ele nazar eyle
Hatayi eydür ya Gani Veren Mevla alur canı Evvel kendü kendin tanı Sonra ile nazar eyle (Hatai)
Duaz (düez – düvaz)
Duaz, Duazdeh’in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki anlamına gelmektedir
Duaz, cem ayinlerinde söylenen ve On İki İmamların adlarının geçtiği deyişlerdir. Duazlar bir nevi dua olarak da algılana bilinir.
Bu deyişlerde On İki İmamların yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevi ulularının adları geçmektedir.
“Allah medet ya Muhammed ya Ali Yusuf kuyusunda zindana düştüm Gülbankı çekilen Bektaşi Veli Yok mu gayretiniz dermana düştüm
Fatıma Ana’dan el etek tuttum Şerver Muhammed’e göz gönül kattım İmam Hasan ile çok metan sattım Şah Hüseyin ile dükkanına düştüm
Zeynel’i sevdim de aşnaya yettim Bakır’ı sevdim de musahip tuttum Cafer’i sevdim de göz gönül kattım Naci deryasında ummana düştüm
Kazım Musa Inza’ya eriştim Tamam, asker ile hayli sürüştüm Kerbela; çölünde cenge karıştım Sinem yaralandı alkana düştüm
Taki Naki Şah Askeri nurumuz Mehdi mağarada gizli sırrımız Cebrail önümüzce rehberimiz Kırkların ceminde erkana düştüm
Oniki imam dergahında umum var Dünü günü sohbetim var demim var Günahım yok ama neden gamım var Ali gibi Şahı Merdan’a düştüm
Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı Şirin lezzet verir muhabbet tuzu Ali’nin alnında Zühre yıldızı Meyli muhabbeti Selman’a düştüm
Nefes Alevi-Bektaşi şairlerince söylenenayin-i cem’lerde, diğer toplantılarda kendine has bir beste ile okunan, böyle okunmak için yazılmış şiirlere denir. Şekil itibarı ile koşmalar gibi dörtlüklerle yazılır. Konusu ekseriya tasavvuf, tarikat akideleri ile ilgilidir. İçlerinde lirik mahiyet gösterenleri de vardır. Nefeslerin dili genellikle sade bir Türkçedir. Başta 11′li hece vezni olmak üzere 7′li, 8′li hece vezniyle yazılırlar. Aruz vezni ile yazılmış olanları da vardır. Alevi-Bektaşi öğretisinin nesilden nesile aktarılmasında nefeslerin önemli bir işlevi vardır. Nefeslerde konular her zaman özel bir anlatım tarzıyla, kelimelerin mecazi kullanımlarıyla işlenmektedir. Örneğin, çok kullanılan içki (dem, bade, dolu) manasına gelen kelimeler mürşidin irşadı; meyhane, irşad alınan yerdir.
Bu mecazi kullanımın Bektaşi öğretisini Bektaşi olmayanlardan saklama ya da nasipli Bektaşinin aklını kullanarak yolun öğretilerini algılamalarını sağlamaktır. Burada katlı anlatım” olarak tanımlanan anlatım tekniği söz konusudur: “Bektaşi dilindeki “katlı anlatım” özelliği nedeni ile bir kelimenin bazen birden çok anlamı bulunmaktadır. Dinleyen kişinin yorumlayabilme seviyesine göre bu kelime anlam kazanmaktadır.
Şu fani dünyaya geldim giderim Bin yılda bir çiçeğin bittiğin gördüm Ana rahminden geldim cihana Nice bin yıl yattığın gördüm
Atamın belinde boyandım kana Al yeşil nurundan indim kandile Atam bahane oldu geldim cihana Erenlerin ikrar verdiğin gördüm
Sülük sohbetinin ya sünneti kaç Eğer kamil isen; gel bir irfan aç Dünya kurulmadan güveren ağaç Güverip; hurmanın bittiğin gördüm
Gülün emri neydi? gül şaha çekti Bülbülü de gülün oduna yaktı Bunca melaike seyrana çıktı Ol Şems-i Tiflis’in öttüğün gördüm
Ol deryada balığın yatağında Peydah oldum Muhammed’in dağında Evvel kul yoğudu Cennet bağında Getirip Cebrail’in diktiğin gördüm
Seyyit Mehemmed’im bu sıraya kattım. Yalan dünya sana çok gelip gittim Adem Safiyullah’la arzuhal ettim İnsanları katere çektiğin gördüm.
Ne akılı gördüm deliden de beter Ne deli gördüm akıllı geçinen Bana bakma öyle şaşkın şaşkın Beni sevmek yürek ister
Bazen dalar giderim uzaklara Bazen kendimi bırakırım Rüzğarın kolarına Aklım terketmiş beni kaçarım Kaçarım gerçek sevgiden Sorarım sana Varmı sende benim gibi delilik Sever durursun umutsuzca
Ağız tadım perişan Sigara üstüne sigara yakarım Özlemi hasreti çekerim her seferinde Kendimle hesabım Bilemedin sevginin kıymetini Eğer istersen sende benden sevgimi Beni sevmek yürek ister Beni seveceksen eğer ki Cehennemde yanmayı göze alman gerek
Şu yazdığım gerçek Sana deli saçmalığı gelecek Sanmaki hayat yanlız çekilir Sıcak çorbaya hasret gidersin Kendine lanet edersin Kör olduğun aşk yüzünden Doğru bir karar veremezsin
Şimdi gel desen Bugünüm yarınım ol desen Koşa koşa sana gelebilir miyim Sevgimle duygularımla O büyük aşkımla kadınlığımla
Ben gelmek istesem de Kök salmışım cehenneme
Ben ben olabilmek için yürek ister Beni bende bulmak için emek ister Beni sevmek için cesaret gerek Beni sevmişsen eğer ki
Cehennemde yanmayı göze almışsın Cehennemde yanmayı göze almışsın demek…
Tesadüf ya, yıllardan sonra seni tekrardan gördüm Geçen gün, geçen zaman seni ne çok değiştirmiş Elin elini tutmuş bir de erkek çocuk gördüm Demek ki son aşkın şirin bir meyvesini vermiş
Otuz metre ileriden aheslice yürüdünüz Bir an dayanamayıp, koşup gelmek istedim Lakin, siz ne benim karım, ne de çocuğumdunuz Ve herşeyden habersiz yürüdünüz sakin sakin
Çocuğun da sana benziyor, senin kadar güzel Saçları siyah, yanağı al…Burnu sen değilsin Görmedim ama, belki de babasına çekmiş Bırak şimdi babasını ..Sen, hala çok güzelsin
Hani bizim de böyle çocuğumuz olacaktı Hani kaşları saçları sana, burnu da bana Hani gözü sana, eli bana benzeyecekti Hani, elinden tutup gezdirecektik parkları
Böyle olmadı bir tanem, böyle olmamalıydı Yine geldiğim gibi, geri gitmek zorundayım Sen ellerin olmuşsun, benim umudum kalmadı Gitmeliyim bir tanem, burada kalmamalıyım
Sen unut beni, unut aramızda geçenleri Beni nasıl da seviyordun, öyle sev onları Kocanı sev, çocuğunu sev, koy kenara beni Ben unutmalıyım, unutmalıyım buraları
Yalnız! ..Belki bir gün, ölüm haberimi duyarsan Mezarıma beklerim, unutma seni beklerim Gül gibi yanaklarını toprağıma koyarsan Mezarda bile onu gözyaşlarımla beslerim
Bu adam neyin oluyordu diye sorarlarsa Sevdalımdı de, ben aşağıda seni dinlerim O’nu bu kadar da çok mu seviyordun derlerse Sevdamla öldürecek kadar demeni beklerim
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen
Yıldızlara isimler verdim kendimce Biri hayal Biri gurbet Biri hasret Biri hep o güzel memlekettir memleket Sokaklarında büyüdüğüm seninle Buluştuğum gözlerinle O güzel memleket bir yıldıza adını verdi Akşamları göğe kaldır başını seyret Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir Belki resimler kaybolmamıştır Belki isimler unutulmamıştır Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü Bir yıldız göz kırpıyorsa Veya bir ışık kayıyorsa Benim kadehimdir şerefine kalkan Işıklara doğru Sana doğru Şiirler geliyor gökyüzünden Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden
Beni kimse görmedi Ben kimseye el sallamadım Seninle meşguldum Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım
Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum Hayallerimi uçurtma yaptım Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum Adını çağıracağım bir kimse de yok Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda Bir senin adın var aklımda Onu da söyleyemem Onu bağıramam özgürce Adını tutukladım beynimde salıvermek yok Havalandırma bile yasak Voltayı hayallerimde atacaksın Sen kimseye görünmeyeceksin
Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım Azraile satma beni Sana söylerim beni vermezsen ellere İsimleri itiraf ederim Bir konuşsam sarsılırsın
Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Meyhane beğen meyhanelerden Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları Sesim sesine ulaşmaz Aşk buna mı derler Kavuşulmazsa büyür Kavuşulursa erir
Ben seni seyrederdim Köşeden Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi Bizlerle pek oynamazdın Bir yakan toptu son oyunumuz Ellerin ellerimi yaktı Gözlerin gözbebeklerimi Bisikletimde kaldı sıcaklığın Bisikletim yok şimdi
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen Mutlu çocuk Nereye yolculuk bile demeden Gittin evlendin Seslenemedim Seni hiç görmedim Ben ölmedim Sen ölmedin Neredeydin bilemedim Bir tebrik de edemedim
Şimdi eski dostlara rastlıyorum Herbiri bir yerde Kimi okumuş kimi zengin Kimi mutlu Kimi bezgin
Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi Şiirler yazdım ona şarkılar oldu Bu kadeh onunla doldu Seni inattan soruyorum herkese Daha neler var bu şiir devam ederse
Bırakma hayallerimi Hayal güzelim Ben akşamcıyım Sen akşamsın Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim Bir özlemsin bitiremediğim Dün gibi herşey oysa Dün gibi ama Zamana şehir de dayanamamış Yıkılmış Sokaklar süklüm püklüm Ağaçlar büyümüş ve çürümüş Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar Sokaklarda maziyi arıyoruz Yanılıyoruz dostum Yanılıyoruz Zaman geldi biz ayrılıyoruz Ben sana alıştım hayat Darılırım gidersen Bir daha yüzüne bakmam Şerefsizim yanına bile gelmem
Bu şiir uzayacak Hayal güzelim Yorulduysan git Laf lafı Laf mısrayı açıyor Bende uyku yok Zaman azaldıkça Uykum kaçıyor Daha uzun kalmak ayakta Sanki daha uzun yaşamak gibi Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı Aldanmak mı yoksa hayallerim Ömür nedir Hayat nedir hayal nedir İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir Ben bilmem o da dünyada ben de Belki o sedir daha bir kıymetlidir Herşey izafi hayal sevgilim Güzel Çirkin İyi Kötü Uzun Kısa Ve daha neler neler Adına sıfat dediğin ya da nitelik Asıl olan Mutlakla birliktelik
Sazlıklarda bir kamış O kamış neye yaramış Diye sorma Kamış kamış olmuşsa mutlaka Birşeye yaramıştır Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır Palavra gayrısıdır Ben bıkmadım yaşamaktan Yaratan bıktırmasın Aşk ile yansın yüreğim Ayakkabım sıktırmasın
Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları
Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için Elyüz kan içinde elin oğlu şenli Bizi bize kırdırttın Güzeller güzeli Hayal şehrin hayal kızı Helal olsun sana Akan kanlar yoluna şerbettir senin
Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim Ötekiler ne oldu bilmem Biri emekli olmuş Öbürü elini tornaya kaptırmış Biri de terörist dediler En akıllısı manifaturacı, müteahhit Kapatmış hayal şehrin arsalarını Sonra önüne gelene satmış
Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi
Parasız mey satarım karşılığında muhabbet Ben sana hapsoldum müebbet Yine de diyorum kendime be adam haline şükret Ya idam olsaydı cezan Af da etmezdi devlet
Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin Ne işim varsa beni alıp bitirsin Sesler uzakta kaldı Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara Aklımı bırakıp Aşkımı bırakıp Bir de yakamı bıraksam Kurtulacağım Sana bir sepet çiçek yollayacağım İsimsiz Bir kucak şiir Bitimsiz
Ellerimde güller açmış Sabah çiğleri üzerinde Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır Çocukluğumun istüne Uyanmak ne de zordur okul varsa Sen uykularımı bölerdin Buğdaylı rüzgar kokusuyla Büyüdük herşeyi büyüttük Aşkı Hasreti Milleti Sen neredesin ey sevgili
Caner Mardin
Yüreğim Aşkına Susuz
Seyit Ahmet Uzun
Susuz kaldı yüreğim aşkına çöl oldu duygularım hani nicedir özlediğim sen bir bıçağın altında kanımı akıttım nemli toprağına dudaklarım kupkuru kalbim atmıyor sanki
aynaya baktım bugün alnımda kan aşkına hüküm giydim demiştim ama kalbim o kadar kirli ki girmek istemedin sanki nazlı bir kuş gibi penceremde süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini
ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine acır da bağışlarsın değil mi?
nice yüzler gördüm ki kanlı nice yüzler gördüm ki maskeli nice yüzler gördüm ki aşksız ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi yapmacıksız ve sade aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim. nefretleri eritiyorum sabah güneşinde kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı iki yüzlülükleri ve kibirleri sahtekarlık kokan ibadetlerimi sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum. al sevgili al boya beni aşkının sularına
Cetin bir kis gecesiydi martti soguktu Her taraf bembeyaz gök zifiri karanlikti Icim üsüyordu cocuktum agliyordum Gizli gizli hickira hickira Sesim duyulmasin diye yorganin altina girmistim Cok korkuyordum agliyordum Son kez öpmüstü ablam beni kala kalmistim Sus dedi isaret parmagini dudaklarina degdirerek Hastanelerde gördügüm hemsire ablalarin fotograflarina benzemisti Sakin sesini cikarma Ahmetimi de öp benim yerime annemi de Sizi cok seviyorum Bende dedim icimden Bende seni cok seviyorum abla Bende seni bende seni cok seviyorum Ablam gitmisti Nereye diye soramadim Bi islik sesi duydum inceden Aklimda hep bu ses kaldi o geceden O islik felaketi oldu ablamin Ve yillar süren suskunlugu babamin Iyice icine kapandi babam Mahallede kimselerin yüzüne bakamaz oldu Hayata küstü aylarca yillarca Annem agladi o sustu Hep bir haber bekleyerek gecti günleri Sormuyordu ama bekliyordu Dedikleri dogruydu Ne olursa olsun et tirnaktan kopmuyordu Ablam bir daha dönmedi Kim bilir belki de dönemedi Söz verdim kendime ben hic kopmayacaktim onlardan Evlenmeyecektim Tek umutlari bendim Gözümün icine bakardi babam Bir tane kizim benim der basini öne egerdi Icim titrerdi Pek belli etmezdi ama babam en cok beni severdi Canimi istesinler kizimi istemesinler derdi babam O daha cok kücük kücücük diyerek geri cevirirdi kismetleri Hic büyümeyen kiziydim babamin Sonunda benim de istedigim birine olur dedi babam Hayirlisi olsun Beyaz gelinligimi giyecegim güne kadar hep sustu Agzini bicak acmiyordu Bir gece annemle konusurlarken duydum Acaba dogru mu yaptik hanim Uzaklara verdik kizi gurbet ellere verdik Taht yaptik da baht yapamadik su kizlara Yazik bize yazik diyordu Iyi olur insallah bey dedi annem iyi olur insallah Sikma canini ablasina benzemesin kaderi Nerden bilirdim gurbet ellere gelin gidecegimi Zordu gurbet dedikleri Simdiden yakti icimi Kim bilir nasil özlerim annemi babami kardeslerimi Evimi memleketimi Gözyaslari icerisinde yatagima girdim Yorgani basima cektim Cocuklugumu biraktigim bu evde son gecemdi Agliyordum Bu evde dogmustum Ve ilk defa bu evde aglamistim Duvarlara baktim Sokak lambasindan sizan isikta sararmis aile fotografimizi gördüm Hersey eskimeye mahkumdu demek Hemen yaninda ablamin astigi Orhan Gencebay posteri duruyordu Bir teselli ver yaziyordu üzerinde Ama hic bir teselli vermiyordu Inadina acitiyordu iste Icimde bir seyler kopuyordu Paramparca olmustum Hepimiz paramparca olmustuk Kitapligin üzerine cizdigim cöp adamlari gördüm sonra Nasilda azar isitmistim annemden Bu cocuklar hic bir seyin degerini bilmiyorlar diye bagirmisti Biliyorum anne simdi her seyin degerini biliyorum iste Senin de babamin da kardeslerimin de Hepinizin degerini cok iyi biliyorum Sizi cok seviyorum anne sizi cok seviyorum Sevinci ve hüznü ayni anda yasiyordum Yorulmustum tam dalmak üzereydim ki kapi gicirtisiyla uyanmistim Babami gördüm Uyur gibi gözlerimi kapattim Yatagimin yanina diz cöktü Üstümü örttü siki siki Ilk defa saclarimi oksadi Saclarimi oksadi babam Ne kadar da gec kalmisti Aglamamak icin zor tutuyordum kendimi Bi taraftan hic bitmesin istiyordum bu rüya Alnimdan öptü babam Gözyaslari yanaklarimda kaldi Daha fazla dayanamadim Baba dedim boynuna sarildim Istemezsen gitmem baba Istemezseniz gitmem Allaha emanet ol yavrum dedi Cok mutlu oldum Canim babam benim canim babam Ellerini öpüyordum Hem agliyor hem gidiyordum Canim babam canim canim…
Zulmü Alkışlayamam Şiiri Mehmet Akif Ersoy “Zulmü Alkışlayamam” Mehmet Akif Ersoy Mehmet Akif Ersoy Şiirleri
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!.. – Boğamazsın ki! – Hiç olmazsa yanımdan koğarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu… İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?
Orhan Veli Kanık Şiirler Şiirler Orhan Veli Kanık Orhan Veli Kanık En Güzel Şiirleri
Orhan Veli Kanık Şiirleri Ekmek
Dilimin ucunda bir eski arkadas adi, Unutulmus sekilleri tasiyan bulutlar; Bir gökyüzü genisligiyle ruhuma dolar Otlarin içine sirtüstü yatmanin tadi.
Avucumda sicakligini duydugum ekmek; Üstümde hatirasi kadar güzel sonbahar; O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar Düsünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek.
Orhan Veli Kanık
Dalgacı Mahmut
İsim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim. Dalga geçerim kimi zaman da, O da benim vazifem; Bir bas düşünürüm basımda, Bir mide düşünürüm midemde, Bir ayak düşünürüm ayağımda, Ne halt edeceğimi bilemem.
Orhan Veli Kanık
Düşüncelerimin Başucunda
Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı… İste odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünun taşkın hareketi avlucunda, Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
Kendi bahçesidir onun içinde gördüğüm. Yollar yine her günkü gibi yaz uykusunda Ve yaban çiçeklerinin buruk kokusunda Her ikindi günlük rüyasını gören mürdüm. Onun da dudaklarında bir eskiye dönüş, O da yüzmede bir ses yığını üzerinde. Bin hatırayı bir anda duyan gözlerinde İnsana ruhlar dolusu haz veren düşünüş. Sonra kızlık kadar temiz, aydın bir açılma: Evine giden toprak yolda o yine çocuk, Yine uykuyla başlayan alemde yolculuk Ve taptaze sabahlar kayısı dallarında. Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı… İste odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünun taşkın hareketi avlucunda, Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
Ruhum ölüm rüzgarlarına eş, Işık yok gecemde, gündüzümde. Gözlerim görmüyor… lâkin güneş O her zaman, her zaman yüzümde.
Orhan Veli Kanık
Macera
Küçüktüm,küçücüktüm, Oltayı attım denize; Üşüşüverdi balıklar, Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptım,telli duvaklı; Kuyruğu ebemkuşağı renginde; Bir salıverdim gökyüzüne; Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm issiz kaldım,aç kaldım; Para kazanmak gerekti; Girdim insanların içine, İnsanları gördüm.
Ne yardan geçerim, ne serden; Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama… Bırakmıyor son gördüğüm, bırakmıyor geçim derdi.
Oymuş,diyorum,zavallı sairin Görüp göreceği.
Orhan Veli Kanık
Söz
Aynada başka güzelsin, Yatakta başka; Aldırma söz olur diye; Tak takıştır, Sur sürüştür; İnadına gel, Piyasa vakti, Muhallebiciye.
Söz olurmuş, Olsun; Dostum değil misin?
Orhan Veli Kanık
Hardalname
Ne budala seymisim meger, Senelerdenberi anlamamisim Hardalin cemiyet hayatindaki mevkiini… <> Bunu Abidin de soyluyordu gecende. Daha buyuk hakikatlere Ermis olanlara.
Biliyorum, lazim degil ama hardal Allah kimseyi hardaldan etmesin.
Orhan Veli Kanık
Bayrak
Ey bir muharebe meydanında Avuçları kanımla dolu, Kafası gövdemin altında, Bacağı kolumun üstünde, Cansız uyanan insan kardeşim! Ne adını biliyorum, Ne günahını. İhtimal aynı ordunun neferleriyiz, İhtimal düşman. Belki de tanırsın beni. Ben İstanbul` da şarkı söyleyen Tayyareyle Hamburg` a düşen, Majino` da yaralanan, Atina` da açlıktan ölen, Singapur` da esir edilenim. Alınyazımı kendim yazmadım. Bununla beraber biliyorum, O yazıyı yazanlar kadar olsun, Çiçekli dondurmanın tadını, Cazbant sesindeki sevinci, Meşhur olmanın azametini. Sen de nimetler tanırsın biliyorum; Çaydan, simitten, Kalınca bir paltodan gayrı. Zeytinyağlı enginar, kremalı keklik Bir kadeh Black And White viski, Kıl pranga kızıl çengi bir esvap. Kimi yıllık çalışmanın Bir kurşunluk hükmü varmış, Hayata Harkof bölgesinde atılmakmış nasip; Aldırma. Biz bir bayrak getirdik buraya kadar; Onu daha ileriye götürürler; Şu dünyada topu topu İki milyar kişiyiz, Birbirimizi biliriz.
Orhan Veli Kanık
Yolculuk
Yolculuk niyetinde değilim. Fakat böyle bir iş yapmaya kalksam Doğru İstanbula giderim. Beni bebek tramvayında görünce Ne yaparsın acep?
Mamafih söylediğim gibi Yolculuk niyetinde değilim.
Korularda bülbüllerin rüyası, Açılmayan güller ile süslenir; Odasında yalnız kalan şu esir, Şu genç kızın nedir acab hülyası?
Mavi ipek divanına uzanmış, Yuvasında hasta yatan kuş gibi Sessiz, sakin, hıçkırıyor… Sebebi Söylenilmez, ne acıklı saklayış…
Korularda bülbüllerin rüyası, Açılmayan güller ile süslenir; Odasında yalnız kalan şu esir, Şu genç kızın nedir acab hülyası?
Şu genç kızın bilinmeyen hülyası, Belki şimdi oralarda çarpışan, Oralarda can vererek şan alan Bir isimsiz kahraman…
Yalnızlık
Güneş batmakta… Ovada gecenin Gölgeleri büyür, büyür, sararır… Ağaçlıklar, akan sular bir serin Rüzgar ile dalgalanır, kararır.
Kuşlar ötmez, yuvalar boş, görünmez Bir ışıltı uzaklarda; yazık ben Öksüzüm şimdi bu yolda giderken. Gök bile yıldızlarına bürünmez!
Eski izler, çirkin, korkunç lekeler Kılavuzluk eder. Zavallı atım Şüphelenir bu gidişten ve kişner…
Gece gelir, ıssızlık sanki solur Ve ruhum uyur, uyanır, her adım Atımın nal sadası ninni olur!..
Doğduğum Yer
Buralardan çok uzakta bir köydü! Beyaz, billur bir derecik içinden, Hıçkırırdı, sevinerek geçerken. Kenarında vardı birçok söğüdü…
Ben işte bu söğütlerin susmayan Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz Tenha idi; ne yabancı, ne bir iz… Bahçemizdi yakındaki o orman.
Bir ses, “sevin!” derdi gülen rüzgarda, Sevinçlere yoktu orda nihayet. Sanılırdı bu ses gümüş dallarda
Görünmeyen bülbüllerin öğüdü! Doğduğum yer, doğduğum yer… O cennet Buralardan çok uzakta bir köydü!..
Kızılırmağa
Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun? Dalgaların coşmuş, bilmiyor durmak, Çöktü yüzbin ocak, anlıyor musun? Ben geldim başına, isterim sormak:
Yüzlerce yıl evvel üstünden geçen Türklerin başına nedir bu gelen? Yasasız kalmışlar serserilikten Kaçmak isterlerse yol verme, sen ak!
Ak, boğulsun kaçan, acıma ona. İster misin yurda baykuşlar kona? Geçmek lazım ise yok mudur Tuna? Geriye bırakma, ak Kızılırmak!
ÖMER SEYFETTİN
Nereye?
Bir kahraman gördüm, gençti, güzeldi. Atlamış maziden binlerce seddi, Kır atıyla sanki canlı bir yeldi. Sordum: “Nereye?” – “Ben giderim” dedi, “Tarif olunamaz bir şana doğru…”
Güneş doğuyordu, maviden sisler, Çiçekler açılmış, ötüyordu her Dalda bir yavru kuş… “Aşk nuru yer yer” “Tutuşurken böyle nereye sefer?” Diye sordum, dedi: “Türkân’a doğru…”
“Yalnızsın yiğidim! Yolda kalırsın, “Maksatların ölür, onulmaz yasın, “Yol gösteren lazım, öne katılsın!” Dedim. “Düşman varsa” dedi, “atılsın, “Yolumun uğradığı Kur’ân’a doğru…”
Sürünce doğuya o kır atını, Kılıçının çarptı taşlara kını, Altun kıvılcımlar bu hoş akını Gaybederken gördüm bu genç taşkını; Dedi: “Uçuyorum Turan’a doğru!..”
Koşma
Ey Türk Genci! Aç gözünü azıcık Etrafına bir dikkat et, gördüğün Hayal değil, hakikattir, pek açık, Pusu kurmuş herkes sana bak bu gün!..
Medeniyyet ateş, demir eliyle Kan taşırtan, yuva yıkan seliyle İlerliyor elektrik piliyle, Yapılır mı uçurumda hiç düğün!
Artık uyan, keyif zamanı değildir, İçtiklerin bade değil, hep zehir, Kuvvetlenip Garb’i korkut ve sindir, Galip gel de, sonra, Türk’üm de öğün!..
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu… Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle açılmış nice yerlerdendir. Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı. En güzel mabedi olsun diye en son dinin Budur öz şekli hayal ettiği mimarının. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi; Taşımış harcını gazileri, serdarıyle, Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne, Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları.. Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari. Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum; Bir zaman hendeseden abide zannettimdi; Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, Senelerden beri ru’yada görüp özlediğim Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını Görüyor varliğının bir yere toplandığını; Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir’i Ne kadar saf idi siması bu mu’min neferin! Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin? Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı? Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı? Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa, Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa; Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd’dan, Van’dan, Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan. Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher! Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını, Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını. Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan.. Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an; Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı? Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar’dan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine. Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
YAHYA KEMAL BEYATLI
VUSLAT
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı, Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı…
Gördükleri ru’ya ezeli bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka. Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez; Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez…
Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi… Zenginler o cennette fakirlerle müsavi; Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.
Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa Boynunda O’nun kolları, koynunda O varsa, Dalmışsa O’nun saçlarının rayihasiyle, Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık Bir mucize halinde o gözlerdendir artık. Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan… Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler. Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden. Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o! Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin, Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin, Simaları her lahza parıldar bu zeferle; Gök, her tarafından, donanır meş’alerle!
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda, -Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan, Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan… Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak… Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak…
Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık! Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık! Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet! Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!
YAHYA KEMAL BEYATLI
MEHLİKA SULTAN
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı: Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı.
Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü’yalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler: ”Belki bu son akşamdır”
Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür: Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika’nın kara sevdalıları Vardılar cikrigi yok bir kuyuya, Mehlika’nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri…..” Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.
Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine.
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
YAHYA KEMAL BEYATLI
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık; Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
YAHYA KEMAL BEYATLI
SES
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum, ‘Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!’ diyordum. His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı? Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te; Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!.. Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam; Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu; Bir neş’eli hengâmede çepçevre yamaçlar Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar; Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal, Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;
Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle, Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle, Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi: Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi. Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım. Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım, Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde; Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü, Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.
Tugbam sitesinde en güzel Janjanlı sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Janjanlı sözler Altımda Araba Gidiyorum hayat Kumarına Fazla Şansını Zorlama Bağlarsın Kolpaya..
Bizim Havamız Sana Suyumuz Sana Destek Olanlara yeter.
Fazla Kaptırma Kendini Sanal Aleme Yalan Oluğ Çıkarsın Sözlerinle!
Sen Rüzgar Gibi Hızlı Olsanda Ben Kasırga gibi Aklını Alırım Korkma 🙂
Aşkı Senden öğreneceğime Trafik Polisinden Motor Dersi Alırım Daha iyi :p
Güzel Olsan Ne fayda? Benden Ekmek çıkmaz Sana Kendini zorlama Boşuna.
Seni Tekniğimle Değil Fikirlerimle Döverim..
Sosyetik mekanlarda Olmuşsun Kukla Kendini Kaybetmişsin Bir Yalan Sevda Uğruna..
Gözlerindeki Yaşı Sil Ağlamaı bile beceremiyosun..
uçan kaçan Bizden Sorulur, Sürünmeye Çalışma Hayat yolun Kısa Olur.
Çok Nazlı Gördüm Seni, Alırm Senden O güzelliği.
Senin Hayatın Dakika uzatmaları oynatırım sana yalvarma boşuna..
Bir Minik Sevda Kuşuyum Dolanırım Amansızca Kalplerde, Çok Havalı Gördüm Seni Rahat ol Alırım Nefesini.
5 Kuruşluk bedenine 10 Kuruş vericem Seni rezil Edicem.
Yunan Askeri Gibi Durma Karşımda Nefretim Büyüyor Denize Atıcam Senide Sonunda..
Yatak Odası Gibisin Kiminle Yatıp Kalktığın Belli Değil.
Tugbam sitesinde en güzel Çapkınlar için Sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Çapkınlar için Sözler Çapkınlar için Sözler Erkek: Bana isminizi bağışlarmısınız? Kadin: Neden? Sizin yok mu?
Erkek: Size bir içki ısmarlayabilirmiyim? Kadin: Aslinda içkinin parasını direk alsam daha iyi olur.
Erkek: Ben bir fotoğraçıyım ve ne zamandir sizinki gibi bir yüz ariyordum. Kadin: Ben de estetik cerrahim ve ne zamandir sizinki gibi bir yüz ariyordum.
Erkek: Sanirim sizinle daha önce bir kez çıkmıştık ya da iki kez Kadin: Sadece bir kez çıkmış olabiliriz, çünkü ayni hatayi ikinci kez yapmam.
Erkek: Nasıl bu kadar güzel olabiliyorsunuz? Kadin: Sanirim doğarken sizin payinizi da ben almışım
Erkek: Bu cumartesi benimle çikarmısınız? Kadin: Üzgünüm, bu cumartesi başım ağrıyor.
Erkek: Birçok erkeğin basini döndürüyor olmalısınız? Kadin: Siz de birçok kadinin midesini bulandiriyor olmalisiniz.
Erkek: Sizi çok mutlu edebilirim. Kadin: Nasıl gidiyormusunuz?
Erkek: Size evlenme teklif etsem, ne cevap verirdiniz? Kadin: Bir sey diyemezdim muhtemelen, çünkü gülerken konusamam.
Erkek: Sizi sinemaya davet edebilir miyim? Kadin: Ben o filmi gördüm.
Erkek: Hayatım boyunca neredeydiniz? Kadin: Sizden saklaniyordum.
Erkek: Hayatim boyunca neredeydiniz? Kadin: Hayatinizin geri kalaninda da olacağım yer rüyalarınızdır.
Erkek: Sizi daha önce bir yerde görmüş gibiyim? Kadin: Evet, o yüzden artik oraya gitmiyorum.
Erkek: Bu koltuk bos mu? Kadin: Evet, ama oturursaniz bu boşalacak.
Erkek: Ne ile mesgulsünüz? Kadin: Kadin taklidi yapiyorum.
Erkek: Sizi çıplak görebilseydim çok mutlu ölürdüm herhalde. Kadin: Ben sizi çıplak görseydim gülmekten ölürdüm herhalde
RampaLarın UstasIyIm Gözlerinin HastasıyIm…
Bir Sana Bakarım Bir Hayaline Dalarım Güzelim…
Seni Bugun Gördüm Bugün Hayata Döndüm…
Takarım Senin Gibi Hatunu Koluma Çıkarım Caddeye Olurum 10 Numara..
Tugbam sitesinde en güzel Zaman Tüneline Yazılacak Sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Zaman Tüneline Yazılacak Sözler Facebook Zaman Tüneline Yazılacak Sözler
Zaman Tüneli Sözleri
Eskiden mendiller aşıkların göz yaşları ile ıslanırdı şimdi ise gerçek aşık kalmadığı için fabrikadan ıslak çıkıyor.
Deli sormuş deliye aşk nedir diye deli gülmüş deliye ben neden delirdim diye..
Sen gidersen bu hayattan, atarım kendi mi çekyattan 🙂
En Büyük Hatam Yüzüme Gülen Herkesi Kendim Gibi Sanmamdı.
Sabahları daha çok severdim, eğer daha geç başlasaydı.
Hiç yoktu ortak noktamız ve hiç kesişemedik aynı noktada.
Suskunluğumdan gelir bu içimdeki fırtınalar.
Varsın Boş Kalsın Gönül Evim Vermem Kiraya! Alan Temelli Alsın, Yok Öyle 3-5 Aya!
Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur.
En sürekli aşk karşılığı olmayan aşktır.
İnsanlar hep birilerinin peşinden koşarlar, ama dönüpte kendi peşlerinden koşanlara hiç bakmazlar.
Nice insanlar gördüm kalpleri bomboş ama mutlu, çok az insanlar gördüm kalpleri sevgiyle dolu ama aşk ateşiyle yanıp kavrulan, hüzünlü ve mutsuz!
Ben seni unutmak için sevseydim sana olan tutkunluğumu kalbime değil günesin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım
Gökyüzündeki bütün yıldızları toplasan bir tek sen etmez, fakat bir tek sen hepsine bedelsin.
Ben ona baktim, o bana bakti, simdi dort cocuga bakiyoruz.
Dokuz kere sev, onuncu olayim, Gercekten sev, sonuncu olayım.
Erkekler belediye otobusu gibidir Birini kacirirsan bes dakika sonra oburu gelir.
Tugbam sitesinde en güzel Yahya Kemal Beyatlı Sözleri sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Yahya Kemal Beyatlı Sözleri Yahya Kemal Beyatlı Sözler
Yahya Kemal Beyatlı Güzel Sözleri
-İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
-Güçlü olan, yenilmeyen yalnız azimdir.
-Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin.
-Bir çare yok mudur buna ya Rabbe’l alemin?
-Siyasette, doğru her zaman biraz geç söylenir.
-Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüş yolunu sevdim.
-Doktorlara sorarsanız karaciğer mükemmel, kalp mükemmel, böbrek mükemmel, tansiyon mükemmel! Yalnız ben berbat bir haldeyim
-Bir genç için, Hem şiir yazıyor, hem resim yapıyor; lâkin acaba hangisini tercih etseydi? diye sormuşlar. Yahya Kemal, Resmi tercih etsin! deyince, Ama siz daha resimlerini görmemişsiniz?” demişler. Yahya Kemal de Evet, resimlerini görmedim ama şiirlerini gördüm demiş
-Gayet çekingen, adeta korkak bir adam olan ve en basit şeyleri söylerken gizli bir eda alan Mehmet Ali Tevfik için Yahya Kemal, Kızılcık reçeli yese bir ay onu sır diye söylemez!demişti.
-Yahya Kemal, İzmir’e, Bergama’ya, Efes’e gidiyorum. İsmail Habip varıp yazmadan evvel oraları bir göreyim! diyordu.