Meteoroloji Genel Müdür Yardımcısı Ali Karataş, Haziran ayının ikinci ve üçüncü haftalarında tüm yurtta mevsim normallerinin 8 ila 12 derece üstüne çıktığını anlatarak, ay başında kuzey, iç ve batı bölgelerde etkili olan yağışların ikinci haftada kesildiğini, üçüncü hafta Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun doğusunda yerel bazda görüldüğünü kaydetti.
Temmuz ve Ağustos aylarındaki sıcaklık değerleri ve yağış oranlarına da değinen Karataş, genel istatistiki bilgilere göre, hava sıcaklıklarının İç Anadolu, Batı ve Orta Karadeniz’de mevsim normallerinin 1, diğer bölgelerde ise 0,5 derece üzerinde seyredeceğini söyledi.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nce yapılan son değerlendirmelere göre ise, Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları, Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Sinop, Artvin ve Van çevrelerinde sağanak ve gök gürültülü sağanak şeklinde görülecek yağışların; öğle saatlerinde Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa çevrelerinde yer yer kuvvetli olacağı tahmin ediliyor.
Hava sıcaklığında ülke genelinde önemli bir değişiklik beklenmiyor. Kuzey, iç ve doğu bölgelerde mevsim normalleri civarında, güney kesimlerde mevsim normallerinin üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın genellikle kuzeyli yönlerden orta kuvvette, Marmara ve Kıyı Ege ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun batısında kuvvetli olarak (30-60 km/s) esmesi bekleniyor.
BÖLGE BÖLGE 5 GÜNLÜK HAVA HARİTALARI İÇİN TIKLAYINIZ
-BAZI İLLERDE HAVA DURUMU-
Bazı illerde bugün hava durumu ve sıcaklık değerleri şöyle olacak:
İSTANBUL: Az bulutlu ve açık (29)
ANKARA: Parçalı ve az bulutlu (30)
İZMİR: Az bulutlu ve açık (35)
ADANA: Az bulutlu ve açık (35)
ANTALYA: Az bulutlu ve açık (35)
SAMSUN: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (25)
ERZURUM: Parçalı bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (21)
VAN: Parçalı bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (20)
DİYARBAKIR: Az bulutlu ve açık (32)
-BÖLGELERDE HAVA DURUMU-
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün son verilerine göre bölgelerde hava durumu şöyle olacak:
MARMARA: Az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın kuzey ve kuzeydoğu yönlerden yer yer kuvvetli olarak (30-50 km/s) esmesi bekleniyor.
EGE: Az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın bölgenin kıyı kesimlerinde kuzey ve kuzeybatı yönlerden yer yer kuvvetli olarak (40-60 km/s) esmesi bekleniyor.
AKDENİZ: Az bulutlu ve açık geçecek.
İÇ ANADOLU: Parçalı ve az bulutlu geçecek.
BATI KARADENİZ: Parçalı bulutlu, Sinop çevrelerinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
ORTA ve DOĞU KARADENİZ: Parçalı ve çok bulutlu, bölgenin kıyı kesimleri ile Artvin çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; öğle saatlerinden sonra Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa çevrelerinde yer yer kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgarın; zamanla bölgenin kıyı kesimlerinde batı ve kuzeybatı yönlerden kuvvetli olarak (30-50 km/s) esmesi bekleniyor.
DOĞU ANADOLU: Bölgenin kuzey ve doğusu parçalı bulutlu, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Iğdır ve Van çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçecek. Rüzgarın bölgenin batısında kuzey ve kuzeybatı yönlerden kuvvetli olarak (30-50 km/s) esmesi bekleniyor.
GÜNEYDOĞU ANADOLU: Az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgar bölgenin batı kesimlerinde kuzey ve kuzeybatı yönlerden kuvvetli olarak (30-50 km/s) esecek.(
Benjamin Franklin 17 Ocak 1706, Boston’da doğdu ABD’li yayımcı, yazar, mucit, felsefeci, bilim adamı, siyasetçi ve diplomat.
Benjamin Franklin On yedi çocuklu bir sabun ve mum imalatçısının onuncu oğlu olarak dünyaya geldi. On yaşında okulu bıraktı. 12 yaşındayken basımevi yöneten ve liberal bir gazete yayınlayan ağabeyi James’in yanına çırak olarak girdi. Basımcılık mesleğini öğrendi ve edebiyat çalışmalarına başladı.
Benjamin Franklin 1730’da Philadelphia’da bir basımevi ve gazete kurdu. Poor Richard’s Almanac’ı (Fakir Richard’ın Almanak’ı) yayınlamaya başladı. 1732-1757 yılları arasında yönetmenliğini yaptığı Almanac’da Richard Sounders imzasıyla yazılar yazdı.
Benjamin Franklin Siyaset, felsefe, bilim, iş ilişkileri gibi konuların tartışıldığı Junto adlı bir kulüp; kütüphane, hastane ve yangına karşı sigorta şirketi kurdu. Basımevlerini çoğalttı.
Benjamin Franklin Franklin, 1736’da Philadelphia meclis sekreteri oldu ve siyasete atıldı. 1750’de Pensilvanya meclisine seçildi, arazi vergisine karşı olan büyük ailelerle mücadele etti. İngiliz Amerikası postalarının genel müdürlüğüne getirildi. Posta servisinde çeşitli düzenlemeler yaptı.
Fırtınalı bir havada uçurtma uçurarak gerçekleştirdiği deneyi sonunda şimşeğin elektriksel bir olay olduğunu keşfetti. Elektrikten etkilenmeleri sebebiyle kendisinin kurtulmasına rağmen iki yardımcısının öldüğü bu deneyden yola çıkarak paratoner’i keşfetti, güneş ışığından daha fazla yararlanmak için saat uygulamasını başlattı.
Benjamin Franklin 17 Nisan 1790 tarihinde, 84 yaşında hayatını kaybetti. Onun cenazesine yaklaşık 20.000 kişi katıldı. Onun ölümü Benjamin Franklin of Dr. John Jones ve hesabından aktardığı kitapta açıklanmıştır:
Benjamin Franklin Ne zaman ağrı ve nefes alma zorluğu tamamen başlasa ve Akciğerlerinde bir imposthume, aniden tüm umutlarını ve gururunu kaybetti ve önemli bir miktar o gücü vardı ama solunum organları yavaş yavaş baskı gördü ve başarısız oldu. 17 Nisan, 1790 tarihinde gece usulca, seksen dört yıl ve üç aylık uzun ve faydalı ömrü bitti.
İyi geceler mesajları İyi akşamlar kısa mesajları En güzel iyi geceler mesajları
Yılların Yaprak misali döküldüğü, Sewginin eridiği, İnsanın öz değerini yitirdiği şu alemde, Dostluğunu kaybetmemiş nadide insanlara. NİCE GECELERE……
Gece olup güzel gözlerin yenik düştüğünde uykusuzluğa, seni gökyüzünden alıp düşlerime emanet ediyorum, gözlerimden uzaksın belki ama daima yüreğimdesin unutma. İyi Geceler.
Geceleri Uzaklara çığlık Olur Sesim, Denizden çıkan Yosun Kokusundan Keskin Sana Olan özlemim, Bu gece Sırf Senin İçin Kapanıyor Gözlerim.
Yüreğin doğan güneşi değil batan güneşi seçsin, çünkü doğan güneş elbet batacaktır ama batan gunes yeni umutlarla doğacaktır yarınki gunes senın için bıtanem ıyı geceler.
güzellikler içinde gecenin bu saatlerindebelki yalnızlığın en yorgun olduğu yerde yalnız olmadığını bilesin diye sana İYİ GECELER diyesim geldi…
Canım yanında olmak istiyor canımın bana ihtiyacı vardır diye. Canım çok sıkılıyor canım yanımda yok diye. Sensiz gecelerden sensiz günlerden bıktım artık. Sabret hayatım iyi günler bizi bekliyor. İyi geceler canım.
rüyaların en güzelini görürken allahın seni koruması için gönderdiği meleğin kanatları öyle büyük olsun ki en masum anında sana kimseler zarar varamesin.iyi geceler meleğim tatlı rüyalar bebeğim.
Yine bir gün daha bitti sensiz ve tüm geceler ben yaşadığım sürece sensiz.sana çok kızgın olmama rağmen seni hala çok seviyorum iyi geceler
Rüyalara rest çektim uyumuyorum herkes derin uykudayken ben sana dalıyorum uyku çok tatlı derler ben seni tadıyorum onlar uykuya ben sana doyamıyorum Bitanem iyi geceler.
Doğumgünü kutlama mesajları Doğumgünü sözleri Doğumgünü mesajları
Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, sensizlik ölüm kadar acı, sen nefes kadar önemli, canım kadar değerlisin, iyi ki doğdun birtanem.
Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan.. Bil ki unutulmadın.. Doğum günün kutlu olsun!
Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Nice seneler..
Doğum gününün sana tıbbı şaşırtacak kadar sağlık, melekleri kıskandıracak kadar mutluluk getirmesi dileğiyle nice yıllara..
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her zaman var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Doğum günün kutlu olsun…
Güneş kadar sıcak… Kar tanesi kadar berrak… Yağmur kadar saf ve Temiz bir ömür dileğiyle.. Doğum Günün Kutlu Olsun..
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara…
Dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini yasar, basari merdivenlerini rahatlıkla tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle… Doğum günün kutlu olsun!
Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Belki yanında değilim ama bil ki kalbimin en derin yerinde bugünü seninle kutluyorum. Nice yaşlara..
Dünyada essiz bir güzellik varsa o da kalbindedir. Hayatinin bundan sonrası kalbinin güzelliği gibi geçsin. İyi ki varsın ve iyi ki doğdun!
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara..
Yaşa.. Sev.. Gül..! Bunlar eksik olmasın yaşamında. Yaşın kaç olursa olsun her şeyin en güzeli seninle olsun. Nice mutlu, neşeli ve yaşam dolu yaşlara..
Doğum günü sözleri en güzel,En güzel doğum günü mesajları,En güzel doğum günü sözleri,En güzel doğum günü smsleri
Sakın üzülme hayatın hızına, en güzel yıllar çabuk geçenlerdir… Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Yüzünde her zaman bir gülümseme olsun çünkü sana çok yakışıyor. Daha nice mutlu yıllara…
Doğum gününü Kutlar sağlık mutluk ve huzur dolu uzun ömürler dilerim, nice yıllara…,
iyiki Doğdun iyiki varsın Sevgi ve Mutluluk Dolu daha nice doğum günleri dilerim.
Farkında mısın biraz daha yaşlandın, ama olsun sen tanıdığım en tatlı ihtiyarsın
sana daha nice mutlu yıllar ve ömür boyu huzurlu, stressiz ve mutlu bir yaşam diliyoruz.
unutulduğunu sandığın anda gelen doğum günü mesajı
Nice yaşlarını birlikte geçirmemiz dileğiyle. Doğum günün kutlu olsun sevgilim.
Sen benim mutluluğum, hayatımın en güzel varlığısın. Doğum günün kutlu olsun.
Sevgi sevilen kişiye bir armağandır. Kabul edilip edilmemesi önemli değildir. Önemli olan duyguların ifade edilmesidir. Doğum Günün Kutlu Olsun.
Biraz şans, biraz sevgi ve sabır, birer parça zaman, başarı ve memnuniyeti de eklersek malzemelere, hepsini karıştırıp senin için uzun ve dileklerinin gerçekleştiği bir “hayat pastası” yapabiliriz sanırım… Nice yaşlara!
Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan. Bil ki unutulmadın.. Doğum günün kutlu olsun.
Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, sensizlik ölüm kadar acı, sen nefes kadar önemli, canım kadar de?erlisin, iyi ki do?dun birtanem.
Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Belki yanında değilim ama bil ki kalbimin en derin yerinde seninle kutluyorum. Nice Yıllara.
Güneş kadar sıcak… Kar tanesi kadar berrak… Yağmur kadar saf ve Temiz bir ömür dileğiyle.. Doğum Günün Kutlu Olsun..
Dalgalar vuruyor sahile,yıldızlar parlıyor sonsuz mavide bende bitmez sevgimle koşuyorum hep gecelerde. Doğum günün kutlu olsun..
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara
160 kısa karaktere neler sığdırabilirim diye düşünüyorum ancak aklıma mutlu bir yaş ve sevgi dolu nice yıllar dilemekten başka bir şey gelmiyor. Seni seviyorum.
Doğum gününün sana tıbbı şaşırtacak kadar sağlık, melekleri kıskandıracak kadar mutluluk getirmesi dileğiyle nice yıllara..
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her zaman var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Doğum günün kutlu olsun…
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara..
Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Belki yanında değilim ama bil ki kalbimin en derin yerinde bugünü seninle kutluyorum. Nice yaşlara..
Dünyada essiz bir güzellik varsa o da kalbindedir. Hayatinin bundan sonrası kalbinin güzelliği gibi geçsin. İyi ki varsın ve iyi ki doğdun!
Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Nice seneler..
Bugün bir yaşını daha doldurmanın mutluluğunu yasarken geleceğin sana kalbindeki tüm dilekleri vermesini diliyorum. Doğum Günün Kutlu Olsun.
Yaşa. Sev. Gül! Bunlar eksik olmasın yaşamında. Yaşın kaç olursa olsun her şeyin en güzeli seninle olsun. Nice mutlu, neşeli ve yaşam dolu yaşlara…
Rüzgâr Ile Güneş Güneş ve rüzgâr kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış. Rüzgâr
-Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım. Şu karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyor musun ? Paltosunu senden daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim demiş. Güneş bir bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgâr kasırga şiddetinde esmeye başlamış. O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı sarılıyormuş.
Sonunda rüzgâr pes edip durmuş. Güneş bulutların arkasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş. Çok geçmeden adam alnındaki teri silip paltosunu çıkarmış.
Sonra , rüzgâra dönmüş nazik ve dostça davranışın, şiddet ve güç gösterisinden daha etkili olduğunu söylemiş
BİR KEDİ İKİ SERÇE
Bir kediyle bir serçe Bir arada büyümüşler kardeşçe Sepet, kafes bir arada, İçtikleri su ayrı gitmezmiş Gerçi kedi ara sıra, Serçeye sinirlenirmiş, Suratında gagasıyla süngü talimi yapıyor diye, Ama o da zaman zaman Bir pençecik atarmış serçeye, Fazla canını yakmadan, Tırnaklarını tutarak Yumuşak yumuşak Serçeyse boyuna bakmaz Gagalarmış kediyi düpedüz Kedi ne de olsa daha akıllı, Hoş görürmüş bu oyunları – Böyle şeyler olur, dermiş, Dostlar arasında; Dostun dosta kızması saçma Uzatmayalım, kediyle serçe Şakayı kaka etmiyorlarmış, Barış içinde yaşayıp gidiyorlarmış Derken bir başka serçe Görmeye gelmiş bizimkileri Bakmış filozof bir kedi, Cıvıl cıvıl da bir serçe Dost oluvermiş ikisiyle Ama bir gün barış bozulmuş, İki kuş arasında kavga çıkmış Kedi ne yapsın bu durumda? Taraf tutmak zorunda kalmış: – Bu serseri kim oluyor da, demiş: Kafa tutuyor benim dostuma? Dağdan gelip bağdakini kovacak ha? Yoo, demiş kedi, öyle yağma yok Kedilik adına çıkıp ortaya, Girmiş iki kuş arasındaki kavgaya Bir pençede yakalayıp yemiş Yabancı serçeyi Bir de ne baksın kedi, Serçe eti tatlı mı tatlı, – Dayanamam doğrusu, demiş; Ötekini de yemiş
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
“Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim, “Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?” dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
Deniz körpeliğinden sıyrılırken Bir esrik düş büyür de büyür Ve güneşten daha çok kavurur bizi Upuzun olsa da gece Uykularımız şafağa varma telaşına teslim olur
Ve iki ayrı ürperiş Usulca çıkar uzaklardan Sarmaşıklar gibi dolambaçlıdır özlem Ilık ilk yaz sabahının birinde Kavuşma sevinciyle parlar gözlerimiz… Bir bulut beyazlığı altında buluşur ellerimiz
Hangi seher Sıcaklığında konuk eder bizi Ve hangi esrarlı dokunuş Böylesine apak yapar Geceden arta kalan esmerliğimizi Hangi şairin şiirlerinde vardır böylesi vuslatlar? Hangi ressamın tablosunda Birbirine bakan mahmur gözlerden Lime lime dökülür yaşlar Sevi başlıbaşına bir tümlenişse eğer Bizden başka kim bilebilir Nerden gelir ve nasıl başlar?
Sesler ulaşır zambak kokuları gibi usuldan usuldan Sonsuzluğa doğru birlikte dolanır akreple yelkovan Dalgalar can bulduğu yerden vururken körfeze Islanır ayak Rengarenk çakıl taşlarına düşer gölgeler Kızıllıkta belirir iki silüet, Arzuları sivriltiyorken kutsanmış sözler Sevi’nin sağanaklarından ıslanır tüm bölgeler
Kaç günlük uzaklıkta saklanır durur ayrılık Kaç arşındır yol gözleyen nar kırmızısı yakınlık. Bir duman seli kalkmaya görsün Bir tını cömertçe kurar sofrasını İşte o an sunulur ötelerden tutunuşlara katık
Ordaydık Ağırdan ağırdan yırtılılırken yalnızlık Bir çarpışma an’ıyla büyür demlenişler Bir var oluşla dile gelir hiç söylenmemişler Alçalıp yükselirken iç çekişler Gün kurusu kıvamından alırız haz Yeni bir muştuyla avutulur yaz Bir kıvılcımla başlar ya orman yangınları Biz de öylesine yanarız biraz
O ses bizimdir O kıvılcım biziz Odlarla kavrulan hevesi barındırır nedenlerimiz İlk seherde yaralı yürekler demlenir O yerlerden semaya uzanırken eller Ertelenen zaman için kimsenin bilmediği Göklere uzanan bir yakarı filizlenir
Sen ne soylu can eriğisin ey gülüş O öyle bir mayadır ki sevinin gizine bulanır Tüm dereler boz bulanık akarken Gerçeğin ritmiyle bezenir diriliş…
Uzanır boylu boyunca efkar Kumsala düşer sızı Oyuna kanmaz çocuklar gibi afacan Tutuşur iki gönül hırsızı
Uğradığı yurtlara bereketler sunan his Sonrasızlığı barındıran nankör sis Gölgede yürüyen düş O şarkıyı çalan ıslık O son öpüş… O olan her nefes An biterken suskunlukta yorulur Odlarda kavrulan iki heves.. Eşkalini bırakmadan kaybolur
Artık Deniz işvelidir,kumsalda oynaşır Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır
dalgalar sırılsıklam, dökülmüş elleri kolları yorgun argın, güneşi kıyıya sürüklüyorlar kıran kırana vuruşuyor hüzün mavisi ışıkları ıskalayan tüm kurşunlar onda karar kıldılar çoktan gelmiş olmalıydı göğün ak kanatlıları beni alıp götürmedi, neden bu sabah sular sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular
denize düşerken gördüm aldırmıyordu insanlar bulutların arasından yuvarlandı koya önce burna çarptı çığlık çığlığa kayalıklar sonra can havliyle devrildi suya ah…bayram etti cümle balıklar ama bir gariplik var, hiç ağlamazdı kuşlar sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular
ışıktan öpücük konduruyor sahile sular ellerim hatırassı, güneş bulaşıığı ellerim abdest organlarımda hâlâ izi var şafağın bitmesini boşuna beklemişim gözlerime ne oldu, neden bir tuhaf oldular sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular
ne geceler atardım önüne, hepsini de yerdi ayrılığı felaket, yanımdayken burnuma tüterdi eyvah ki yalnız beni değil yıldızları da kırdılar onlarsız yapamaz, bilirim, hep koynunda yatardı geç oldu, hâlâ anlayamadım, saati niçin sordular? Sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular
tam alır yerinden yemiş kurşunu güneş melekler her ahından bir cehennem yontarlar güneş ki masum kadınların iffetine eş göklerin maksadı ne ki kırılıyor gerdanlar neden beni okşayan melekler uykudalar sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular.
Bugün pazar… Bugün, beni ilk defa Güneşe çıkardılar. Ve ben, ömrümde ilk defa Gökyüzünün Bu kadar benden uzak, Bu kadar mavi, Bu kadar geniş olduğuna şaşarak, Kımıldamadan durdum Sonra, saygıyla toprağa oturdum, Dayadım sırtımı duvara. Bu anda; Ne düşmek dalgalara, Bu anda; Ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, Güneş ve Ben… Bahtiyarım…
19 Mayıs Bayramı şiirleri 19 Mayıs Şiirleri 19 Mayıs Bayramı ile ilgili şiirler 19 mayıs Atatürk’ü anma ve spor bayramı şiirleri 19 Mayıs Bayramı şiirleri
19 Mayıs
Bugün 19 Mayıs Gençlik bayramı var Bugün samsun ufkundan Yeni bir güneş doğar
Karanlığa gömülmüş Vatana nur oldu o Yas bağlayan ruhlara Yüreklere doldu o
O bir yaman volkandı Baş buğdu kahramandı Bu günü kuran odur Yurdu kurtaran odur
Bugün 19 Mayıs Gençlik bayramı var Bugün samsun ufkundan Yeni bir güneş doğar
BEKİR DORUK
ŞU SONSUZ KOŞU
Samsun’a ayak basmış Kahraman bugün, Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda Davul zurna sesinde şahlanır düğün, Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.
Ata’nın rüyasına gelincikler sun, Emek bahçelerinin güzel gülünü… Biz sonsuz bir sabahtayız… O uyusun, Sevincimiz coşturur O’nun gönlünü.
Nasıl çıkmış bir sabah Samsun’dan yola, Dağlardan dağlara o zafer türküsü, Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola, Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.
Al bayrağın Ankara Kalesi’nde hür, Dalgalanmakta altın bir çağa doğru, Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür, Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.
On dokuz Mayıs’ın hür başına çelenk, Kiraz mevsimi, gençlik ay’ı, gül ay’ı, Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk, Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.
Ceyhun Atuf KANSU
19 MAYIS
19 Mayıs günü, Yaşıyor kalbimizde, Atatürk güneş gibi, Her zaman içimizde.
Tembellik yasak bize, Parolamız ileri, Dünyaya örnek olsun, Çalışkan Türk gençleri.
Ülkü verir, hız verir. Bize 19 Mayıs. Yurdumuzu kurtaran, Ata’yı unutmayız.
Tembellik yasak bize, Parolamız ileri, Dünyaya örnek olsun, Çalışkan TÜRK GENÇLERİ
F. ELMALI
ATATÜRK’TEN SON MEKTUP
Siz beni hâlâ anlayamadınız, Ve anlayamayacaksınız çağlarca da, Hep tutturmuş “yıl 1919, Mayısın 19’u” diyorsunuz, Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal’i anlamak bu değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık, Bırakın rahat etsin anılarda şehitler, Siz bana neler yaptınız ondan haber verin, Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal’i anlamak yerinde saymak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha, Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan; Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı, Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal’i anlamak avunmak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda, Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz, Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın, Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal’i anlamak göz boyamak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız, Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil, Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar, Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal’i anlamak ağlamak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş; Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken, Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen,
Mustafa Kemal’i anlamak işitmek değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla, Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla, Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister, Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter,
Mustafa Kemal’i anlamak aldatmak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
19 mayıs şiirleri Atatürk’ü anma gençlik ve spor bayramı ile ilgili şiirler Anlamlı 19 mayıs şiirler 19 mayısla ilgili şiirler
O GELİYOR
Yıl 1919 Mayıs’ın on dokuzu. Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını Yeryüzüne can veren, Cana heyecan veren Al yüzlü Oğan güneş. Takanın burnu nasıl Karadeniz’i yırtar ? Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu. Uyanın Samsunlular! Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını Al yüzlü Oğan güneş. Bugün Çaltıburnu’ndan gülerek doğan güneş.
Yıl 1919 Mayıs’ın on dokuzu. Uyanın Samsunlular. Uyumak ölüme eş. Diriltir ruhunuzu, Ufukta bir gemi var. Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ? Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ? Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü ! İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır. Kurulacak yarını düşünen baş geliyor. Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü. Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.
Yıl 1919 Mayıs’ın on dokuzu. Ufukta duran gitgide yaklaşıyor. Sanki harlı bir ateş Yakıyor ruhumuzu. Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor. Üzülmemek elde mi ? Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.
O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak, O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi, Gizli inleyen her yürek canlanacak. Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi. Gittikçe büyükleşen Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz. Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz. Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel ! Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel !
Celal Sahir EROZAN
19 MAYIS GENÇLİK MARŞI
Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız. Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar. Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız. Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var…
Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik, Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak, Bir emanet taşırız, Ata’mıza söz verdik. Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak…
Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı, Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır. Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı… Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır.
19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız. Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ? Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız, Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi…
İ. Hakkı TALAS
ŞU SONSUZ KOŞU
Samsun’a ayak basmış Kahraman bugün, Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda Davul zurna sesinde şahlanır düğün, Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.
Ata’nın rüyasına gelincikler sun, Emek bahçelerinin güzel gülünü… Biz sonsuz bir sabahtayız… O uyusun, Sevincimiz coşturur O’nun gönlünü.
Nasıl çıkmış bir sabah Samsun’dan yola, Dağlardan dağlara o zafer türküsü, Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola, Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.
Al bayrağın Ankara Kalesi’nde hür, Dalgalanmakta altın bir çağa doğru, Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür, Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.
On dokuz Mayıs’ın hür başına çelenk, Kiraz mevsimi, gençlik ay’ı, gül ay’ı, Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk, Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.
Ceyhun Atuf KANSU
19 MAYIS
19 Mayıs günü, Yaşıyor kalbimizde, Atatürk güneş gibi, Her zaman içimizde.
Tembellik yasak bize, Parolamız ileri, Dünyaya örnek olsun, Çalışkan Türk gençleri.
Ülkü verir, hız verir. Bize 19 Mayıs. Yurdumuzu kurtaran, Ata’yı unutmayız.
Tembellik yasak bize, Parolamız ileri, Dünyaya örnek olsun, Çalışkan TÜRK GENÇLERİ
F. ELMALI
19 MAYIS
Gençlik şölenimiz var, Yurdumun dört bucağında. Meşaleler yanıyor,bandırma vapurunda. Güneş doğuyor,o güzelim Samsun’un ocağında…
Denizler artık dar geliyor, Zalim düşmanların yaptıkları,ar geliyor. Bakın; bakın enginlere, Mustafa Kemal’imiz geliyor…
Yeşeriyor artık umutlarımız, Şenleniyor artık otağımız evimiz. Bakın; bakın,enginlere… Mustafa Kemal’imiz geliyor
Ünlü Şairlerin Ölüm Şiirleri ünlülerin ölüm şiirleri şairlerden ölüm şiirleri
Ölümün sırrı
Ölümün sırrını sordum bir gence Güldü de bu ani suale önce Ölüm dedi, ölüm bir hiçtir bence Gençliğimi yalnız aşk ile ördüm
Rast geldim ak saçlı bir ihtiyara Lanetler ederdi bir eski yare Sorunca ölümü dedi bir çare Çünkü rüya gibi bir hayat sürdüm
Bu sırrı sormağa karar verdim ben Hayatı hicranla dolu ölüden Baktı boş gözlerle ayet okurken Dedi ben hayatı ölümde gördüm
Nazım Hikmet
BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM…
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin… Fedakârlığımı anlıyorsun: vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak: biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım. Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? İçimden bir şey: belki diyor. 18 ŞUBAT 1945 PİRAYE NAZIM HİKMET.
Ölüm ve Oğlum Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm Şalgam suları iniyor şakaklarımdan ben hala susuyorum Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu… Nerde kaldı bire saka kuşu Su gibi bildiğin o su kasidesi? Ve dudaklarımı sevsinler bir barut bulutuyla sanki ortadan biçilmiş bir güneş Aynı çığlığı mı ezberleyecek dersin akşamcılar akşama tövbe edinceye dek
Düzayaktı Attar A’met Efendiden Kartal Baba Tekkesine Bu seferki yolum ise ardımdan gelen kolun ölüsıra yürüyen kilden, kirloz bir bayrak epiy de yokuş üstelik ve giderayak Sırtına vurmuş yada buruşuk bir şipka biberini Meyvahoşa koşturuyor mork çizmeleriyle bir kırkayak Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden yeşil karga tulumbalarını yangına Yandım diye böğürmüşüm Böğrüm yiyince böğrümden o çiğköfteyi YANDIM
Öylebi kuşaktık ki biz oğlum yine de sen ölüyorsun boynuna sarılınca ben Ve o domuz var ya İncildeki cümle günahı yüklenip uçuruma atlayan domuz Biz öyle bilem olamıyoruz… Meşksiz aşklarla senlerin başına tacettiğimiz o güzelim elmayı Utanmadan o ulusal akbabamıza sunuyoruz kellerinizle birlikte Bu gidişle korkarım bi tek ses kalacak bizden tıkırtısı farenin Kendi tahta kuyruğunu kemiren
Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Yandım diye böğürüyorum Ama bu kırkayak oynunda Öyle yakın ki ölümle oğlum Uyak oluvermişler adeta Ben ne demeye hala Sözümona bir inci gibi Acının yanardağ bardağında Kendi kendime eriyim? Oysa bu dünya denen ağacın Türkiye denen çatağında Öyle bir oğul var ki oğul Ölüme değil, ölüme Yaşanmaya bi ölüm bal
Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Gayrı adam oldu diye babam Oğlum beni sevse ya
CAN YÜCEL
Baharla Ölüm Konuşmaları – Can YÜCEL
I
Memelerim koparıyor
Yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi
Nakkaş Tepe de ancak
bezmimize böyle gelmiştir
Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle
Yerbilimsel bir hapisten sonra
II
İçimdeki karanlığı patlatacağım
Zifiri bir Su akacak
kamışımdan toprağa
Bir kedi yavrulayacak
köpek dişli bir kedi
Ve böğürtlenler köpürecek ağzından
Yedikçe
kendi
kendini
mayhoş
Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
Mors’un en morundan bir karga
Konacak karşıki direğin doruğuna
Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu
Ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
Ben kargadan korkmam ama
bunun gözleri baykuş
Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak
can dündar
Ölünün Odası Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş; Yerde çıplak bir gömlek; korkusundan dirilmiş. Sütbeyaz duvarlarda çivilerin gölgesi Artık ne bir çıtırtı ne de bir ayak sesi… Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, ölü; Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü. Bezin üstünde ayak parmaklarının izi; Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi. Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana; Gözleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana. Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var; Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar. Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an; Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm; Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm
Cenap Şahabettin şiirleri Cenap Şahabettinin yazdığı şiirler
ELHAN-I ŞİTA
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.
Ey kulûbun sürûd-ı şeydâsı, Ey kebûterlerin neşîdeleri, O bahârın bu işte ferdâsı: Kapladı bir derin sükûta yeri karlar Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek, Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek gibi kar Seni solgun hadîkalarda arar.
Sen açarken çiçekler üstünde Ufacık bir çiçekli yelpâze Na’şın üstünde şimdi ey mürde Başladı parça parça pervâze karlar Ki semâdan düşer düşer ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar; Küçücük, ser-sefîd baykuşlar gibi kar Sizi dallarda lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz ey mürgan, Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar, Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan:- Son kalan mâi tüyler kovalar karlar Ki havâda uçar uçar ağlar.
HAKİKAT-I SEVDÂ
Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil; Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde; İnsan bütün ahzân ü meserrâta muâdil Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde
Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret Bir lem’a-i nev, şa’şaasıyla eder ihfâ; Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ Bin müddet için göz kamaşır… İşte muhabbet!
Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil; Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter; Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil
Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey; Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
SENİN İÇİN
Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş, Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş; Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken. Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben; Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.
Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem. Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.
Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu; Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?
Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam, Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam .. . Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun
Merdiven şiirinin tahlili Ahmet Haşim Merdiven şiirinin tahlili
1. MUHTEVA VE KONU
Şiir tahlillerinde ilk önce, metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lâzım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.
Şairin “merdiven” sembolüyle anlatmaya çalıştığı ‘hayat yolu’dur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek”, “güneş rengi bir yığın yaprak”, “yüzün perde perde soluşu” gibi semboller ile “suların sararması”, “kızıl havalar”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.
Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.
2. DİLE VE ANLATIMA DAYALI ÖZELLİKLER
Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtînin dil özelliklerini yansıtan (bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır; fakat daha sonraları Haşim, “Bir Günün Sonunda Arzu” ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı “Ağaç”, “Süvari” gibi şiirlerde, dil anlayışını değiştirir. Şiir içinde muttasıl (ara vermeden, durmadan), hafî (gizli) anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir.
Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil , dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. “ Güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dallarda kanlı bülbüller”, “kızıl havalar” gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan öğelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.
Bu onun “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” başlığıyla Piyale kitabına koyduğu önsözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.”
Haşim’in genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arzeder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzunda yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşim’in şiirinin tesiri daha sonraları (1950’den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.
3. SES ÖZELLİKLERİ
Ahmet Haşim’in şiirlerinde anlamda açıklıktan çok ses öğesine önem verişi, şiiri “söz ile musiki” arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, “şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri” olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün “Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)” kalıbıyla yazılmıştır.
Şiirde kullanılan, “solmakta / olmakta, güller / bülbüller, dolmakta / olmakta” gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan öğeler olarak düşünülebilir.
Şiir içinde daha çok “r” sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde “r” sesi geçen kelimeler şunlardır: “Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer.” Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.
Kafiyelerin seçimindeki “solmakta / olmakta” ve “dolmakta / olmakta” kelimelerindeki “makta” eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, “sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurgu”ya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren öğelerden biri de, Haşim’in mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.
4. EDEBÎ SANATLAR
Haşim “Merdiven” şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayından ve tamlamadan yararlanmıştır. “güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dal”, “kanlı bülbül”, kızıl hava” şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, “alev gibi dallar” ve “tunca benzeyen mermer” bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.
“Merdiven” kelimesi ile ‘açık istiare’ sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.
“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?” mısraında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali tecâhül-i ârif sanatına yol açmıştır.
5. ŞİİRDE BULUNAN İMGELER
Şiirin ismi olan “merdiven” kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce “hayatı anlatan” bu kelime, her okuyucuda farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için “hayat” kimimiz için başka bir şey olabilir.
Şiirde “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” sözünün iki defa tekrarı, şiirin “akşam” –ki bu da başlı başına bir imgedir- üzerine kurulduğunu gösterir. “Akşam” bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.
Haşim on mısralık bu şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki bu resim içinde, eksik bir yön bulunmaz. Şiirin “ağır ağır” diye başlaması ve “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl “ağır ağır” batarsa insan da hayatı “gün gün” yaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi hatırlar. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne farklı görünür. Şiirin sonundaki “lisan-ı hafi” (gizli dil), aslında tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama (ölüme, mutlak sona) yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.
Mehmet Nuri Parmaksız (Gölbaşı Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni / ANKARA)
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller, Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Ahmet Haşim Kaynak: Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi (MEB Yayınları) – Sayı 85
Atatürk Şiirleri İlkokul kısa Atatürk Şiirleri İlkokul seviyesi
-Onsuz Ah işte duyuyorum mesut günler içinden Sana “Sevimli yüzün asla solmasın” diyen Bütün adınla dolu sevinç şarkıları… – Sen öldüğün için mi şimdi bayraklar yarı! Ah işte görüyorum seni gördüğüm günü Altından, alkışlarla geçiyorsun bir tak’ın O gün bana gelmiştin babamdan daha yakın. Meğer duyacakmışım bir sabah öldüğünü… Meğer görecekmişim bir sabah gidişini İstanbul’un önünden son defa geçişini… Bizler seninle nasıl, ah nasıl beraberdik Bizler ki az sıkılsak “O başımızda” derdik Nasıl yok bileceğiz, O güzel güneş yüzü Ana, baba değil bu, bizler Ata öksüzü… Tatmadık, bilmiyoruz bu bambaşka yarayı Öğret bize yarabbi, ah O’nsuz yaşamayı… Ziya Osman Saba
——————————————-
Atatürk’ün Resmi Kürsünün üstünde bir resim; Gözleri denizlerden mavi, Bakışları güneşlerden sıcak. Bu resimle başlar bizim günümüz, Kıvançla dolar, taşar gönlümüz. Öğretmenimiz kürsüde Verdiği dersi Dinler bizimle birlikte, Atatürk’ün resmi. Çalışkanız çünkü Çalışınca, Bakarız. Atatürk güldü. Bir yanlışlık yaparsak, Bulutlanır gözleri, Anlarız Atatürk üzüldü. Behçet NECATİGİL
————————————————–
Atatürk Yapraklar dökülür kasımlarda, Yeller uğuldar vadilerde, ne çıkar, Bir özgürlüksün çağlara en güzelinden, Sen bayrak bayrak fikirsin, Ölüşün diriliştir yeniden. Başak saçlarında Anadolu’m, Gözlerinde yurdumun denizleri, Sen yarınlara uzanmış ışık, Savaşta kartal, barışta defne çelengi, Sen sonu yenmiş zamansın. Sende çarpar, sende düşünür Türkiye’m, Sende büyür kucaklar, Ulusun beyni, toprağın yüreği, Kemal Paşam, Atatürk’üm ! Sen mayıslarda doğan güneş, Evrenimin sabahı, damarımın kanı, Sen mavilerde yeşeren yapraksın, Bir yolsun sevgi, sevgi Sen her mevsimde açan baharsın ! M.Güner DEMİRAY
———————————————–
Atatürk Gülümsedi
Atatürk gülümsedi öğretmenim Biz sınıfa girince Dağıldı kara bulutlar Açıldı gonca.
Baktı ki okul yenidir Siz yenisiniz, düşünceler yeni Atatürk gülümsedi öğretmenim Saklayamadı sevincini.
Baktı ki gençsiniz, bilgili Eğitiyorsunuz yolunca, yöntemince Atatürk gülümsedi öğretmenim Sevindi onca.
Baktı ki karışmış aramıza, Çiziyorsunuz yolu, Atatürk gülümsedi öğretmenim Gözleri dolu dolu.
Anlaşılan bütün yaz. Atatürk gözünü kırpmamış, Çünkü boşmuş sıralar, Çünkü harf okunmamış.
Kapkara bulutlar inmiş Işıklı gözlerine. Bora gibi, fırtına gibi Atatürk’üm Sanırım yönelmiş bilgisizliğe.
Ama baktı ki gün doğmuş, Bir koşu varmışız okula Özlemle açılmış kitaplar, Bir iştah, kızda oğlanda.
Baktı ki zil çalmış, Sınıfa girmişsiniz Bütün bakışlar sizde Günaydın demiş.
Derse başlıyorsunuz Sımsıcak bir sevgi gözlerinizde. Baktı ki Türkiye’si Türkiye’miz Aydın ufuklarda yürüyor hızla.
Atatürk gülümsedi öğretmenim Övünüyor bizle. Dağıldı kara bulutlar Biz sınıfa girince.
Atatürk gülümsedi öğretmenim Kürsüde kendini görünce. Talat TEKİN
—————————————-
-Sen Varsın Millet meclisinde bulduk güveni, Gül eyledin diken ile geveni, Dünyada ardında bunca seveni, Az bulunur, aziz atam sen varsın.
Rehber almış yaşlı, gençlik hepsini, Meclisin yönetsin benim ülkemi, Bir gün değil, her gün anarken seni, Kalbimizde hep sen varsın Atatürk.
Yaşatmadın bize hiçbir kederi, “Bu olmaz!” dedin, Türk’ün kaderi. Kurmak için yüce cumhuriyeti Sadakatten taviz vermedin ATAM. Hakkı ÇEBİ