Posts Tagged ‘güneşler’

Bir Hilal Uğruna Ya Rabb, Ne Güneşler Batıyor

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bir Hilal Uğruna Ya Rabb, Ne Güneşler Batıyor
Bir Hilal Uğruna/ Çanakkale Şehitleri Şiiri ve Açıklaması
Bir Hilal Uğruna Ya Rabb, Ne Güneşler Batıyor Şiiri

Mehmed akif’in çanakkale savaşındaki şehitlere yazdığı şiirde geçen sözdür.şiirin her bir mısrası insanın içini acıtır, neydik ne olduk misali

şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar…
o, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,

yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor;
bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!

ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhid’i…
bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…

sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
`”gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın`.

herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
seni ancak ebediyyetler eder istiab.

“bu, taşındır” diyerek kabe’yi diksem başına;
ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle,
kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
yedi kandilli süreyya’yı uzatsam oradan;

sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,

türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

sen ki, son ehl i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultanı salahaddin’i,

kılıç arslan gibi iclaline ettin hayran…
sen ki islam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

o demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

sen ki; asara gömülsen taşacaksın… heyhat,
sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.

Çanakkale Şiirleri Mehmet Akif Ersoy

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çanakkale Şiirleri Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şiirleri

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

——————————————-

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

———————————————-

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar…
O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Kabe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri

Tugbam sitesinde en güzel Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri
Mehmet Akif Ersoy Sözleri
Mehmet Akif Ersoyun anlamlı Sözleri
Mehmet Akif Ersoyun özlü Sözleri

Mehmet Akif Ersoy’un Söylediği Güzel Sözleri

Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.
Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmiyüzlü insanlar görmeye başladım.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir, Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir.
Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.
Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikât olsun tek.
Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer yedi iklimi cihanın duruyor karşısında, Ostralya ile beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem…
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır.

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.
Şehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlıktır. Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.
Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı?
Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez boynum.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin,Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
24 saatden birini hakka vermeyen insan denilir mi?
Adamın biri Akif’e yaklaşarak sorar:

-Affedersiniz,sizin için baytar diyorlar. Akif hiç istifini bozmadan cevap verir:
-Evet,yoksa bir yeriniz mi ağrıyordu?