Posts Tagged ‘güzel’

Anneme Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Anneme Şiirler

Anne Şiirleri

Anne Sevgisi

Sıcağın sinmiş bana,
Seni severim ana,
Sensiz bana kan veren
Sensiz bana can veren.

Küçükken yudum yudum,
Sütlerinle uyudum.
Kulağıma ninniler,
Neler söyledin neler.

Beni büyüttün ana,
Beni yürüttün ana,
Göremeyince seni
Kucaklarım gölgeni

MEHMET Necati ÖNGAY

Anneye Özel

Anne gökte bir ışık, anne parlak bir yıldız
Anne yoklukta bir düş, ayda bir yaldız
Anne tutunulan bir dal, dertlerin garip çizgisi
Anne gözümdeki yaşların bir virane dizgisi

Anne güllerin bezemesi, gülden deste
Anne sözümde tutuklu, tarifsiz beste
Anne yanar yürek, can bitkin kafeste
Anne hasret bağırda, anne içimde aheste

Anne ızdırabın adresi mahzun yüzün
Anne baharda mazlum, hazanda güzün
Anne çilemde dolmuş ağlar gözün
Anne bahtımda yazılı merhamet sözün

Anne ayağı altında cennet dizilmiş
Anne yavruya hasret ekilmiş
Anne gül gözlerin gene üzülmüş
Anne hasretine dağlar çözülmüş

Anne gene üzdüler mı seni boynun bükük
Anne dur gökler ağlayacak halin çökük
Anne ümidimde bahtım yırtık sökük
Anne halinde öyle bir naz ki nazlar dökük

Anne kıymeti bilinmeyen ey kutsal güzel
Anne ey kalbin attığı sevgide özel
Anne saçlarımı okşayan şefkatten bir el
Anne versem ömrümü sana olur mu bedel

Anne zahmetim karnında başladı sana
Anne çocukken neler yaptım anlatır mısın bana
Anne nasıl veririm hakkını beni anlasana
Anne çöl misali susuzum özlemine kalbim nasıl kana

Anne kaç kere aç kaldın biz yiyelim diye
Anne kaç gününü sana zindan ettik
Anne uykunu aldık mı gözlerinden
Anne kaç gece sardın bizi sabahın ışığına

Anne biliyorum saysan bitmez zahmetin şefkatin
Anne gücüm yetmez satsam dünyayı olmaz bedelin
Anne alsam seni taşısam yüreğimde lime lime
Anne hakkın ödenmez tek kelime

Anne vursam prangaları gökkuşağına
Anne dağlar devirsem kucağına
Anne güller diksem ocağına
Anne altınlar dizsem bucağına

Anne yetmez sana yetmez
Anne sen rahmetsin
Anne sen özlemsin
Anne sen en güzelsin
Anne gözümde pınar
Anne içimde damar
Anne acılar yamar

Anne sen var ya bitmeyen dizgi
Anne çatlattın ahengi
Anne sildin güzeli rengi
Anne taçsız sultanım
Anne derdim dermanım
Anne cennet fermanım

Anne lalezar, anne güldeste
Anne en güzel şiir, en güzel beste
Anne kalbimde uhde
Anne dudaklarımda buse
Anne kulak ver bu sese
Anne bak yanan nefese
Anne kuşun çırpınıyor, sığmaz kafese

Anne, anne, gül yüzlüm anne
Anne, anne, canım anne
Kıyamadığım rahmetim anne
Sevgisi bambaşka, benim şefkat denizim anne

Mustafa Çalışkan Manisa

Annem

Sensin,bana yürümeyi öğreten,
Sütümü içtiren.
Küçüklüğümde beni seven,
Sensin,benim canım annem.

Beni kucağında taşıyan,
Uyutan
Hep seven,
Sensin,benim canım annem.

Beni seven,
Gezdiren.
Benimle sır paylaşan,
Sensin,benim canım annem.

Sümeyye Bezgin

ANNE

Anneciğim anneciğim,
Öldü babam.
İkimiz kaldık,
Birde kız kardeşim MAKBULE

Üç aileyiz şimdi,
Kardeşim ve sana bakmak,
Benim görevim.
Anne sevdim seni,
Her zaman sevdim seni.

fehmi Soyocak

Anne Bak Üşüyorum

Anne bak üşüyorum
Isınmak istiyorum
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Ellerin nerde anne
Yalnız gecelerimde
Sokulduğum göğsün
Ve içimde gülümseyen
Yüzün nerde
Nerde anne
Rüyalarımın en güzel yanı
Yalnızlığım anne
Sensizliğim nerde
Neden ellerin donmuş
Neden gözlerin ölmüş
Fakat sen kimsin
Anne sen kimsin
Anne neredesin
Soruyorum bak anne
Korkuyorum
Şeker karamela istemiyorum
Çizgi film oyuncak istemiyorum
Anne sana geliyorum
Fakat ellerin donmuş
Fakat gözlerin ölmüş
Anne sen kimsin
Anne nerdesin
Soruyorum bak anne
Korkuyorum
Korkuyorum
Anne bak üşüyorum
Isınmak istiyorum
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Bu yaldızlar
Bu yapma kuşlar
Bu yalancı memeler
Bu naylon bebekler
Düşümde bir dağ görüyorum
Üstünde çiçekler
Anne bak ölüyorum
Anne ölüyorum
Anne
Ölüyorum

Özlem Özbek

canım annem

annelerin özlüsü
tatlı dilli şen sözlüsü
güler yüzlü,gül yüzlüsü
benim annem,benim annem

ben ağlasam oda ağlar
ciğerini ateş dağlar
hayatını bana bağlar
benim annem, benim annem

açar bana kanadını
melek koydum ben adını
varlığımın tek kadını
benim annem, benim annem

Büşra ergun

Yaşamak Güzeldir Anne

Anne ben senin oğlunum
Kanayan bir yurdum var
Anne ben senin oğlunum
Sönmeyen bir umudum var

Ellerimi tutma ne olur
Beni ağlatma ne olur
Anne ben senin oğlunum
Bu kavgaya inancım var

Yasamak güzeldir anne
Yasamak senin için
Yasamak güzeldir anne
Yasamak yarınlar için

Ölmek yaşamaktır yine
Halkının yüreğinde
Ölmekte güzeldir anne
Ölmek özgürlük için

Anne seni seviyorum
Sana ihtiyacım var
Anne seni seviyorum
Ciğer delen bir acım var

Yusuf Hayaloğlu

MELEK ANNEM

Beni seven melek annem,
Annelerin en güzeli,
9 ay taşırsın sabırla,
Benim melek annem.

Düşünür bela gelmesin diye,
Seversin okşarsın
İyilik olsun üstünde diye
Sensin,benim güzel annem.

Kalbim, canım bağlı sana,
Gülsem güler yüzün
Ağlamamdan alır hüzün…
Senin gecen ve gündüzün!

Her yerde sahip çıkarsın
Kötülük gelmesin beklersin
Bir kötü şey olmasın diye
Seversin okşarsın bakarsın bana

Mesut bir gün yaşayalım
Her gün bizler için anneler günü
Alalım çiçeklerimizi dökelim, yollarına
Sevindirelim bizi seven annelerimizi…


Anacığım

Anneme ve bütün annelere

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Kaç geceler bana ninni söylerdi,
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen,
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Uzun kış geceleri masal masaldı.
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar,
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı.
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi .
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım.
Selam sana Kadınlar Günü İstanbul’dan.
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan,
Vefalı ellerinden öperim anacığım.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Anneme Mektup

Minicik bir bebektim, büyüttün anne
Küçücük bir fidandım, yeşerttin anne
Mekteplerde okuttun, eğittin anne
Gözlerin hiç açıkta kalmasın anne

Hayat çok zor olsa da ne yazar anne
Gözyaşın rahmetiyle ferahım anne
Meşakkatli çileli anımda anne
Duaların yanımda bilesin anne

Kimi görsem annesi yanında anne
İşte o zaman bağrım dağlanır anne
Tek güçlüğüm ayrılık yanarım anne
Geceler sessiz sensiz ağlarım anne

Ömür su gibi hızla akıyor anne
Ak düştü saça vade bitiyor anne
Ak alınla başı dik evladın anne
Ak atla bir gün gelir yanına anne

Nizamettin Korucu

Anne

Bir çift göz dünyaya merhaba derken
Bir diğeri elveda demişti.
Son nefesini verirken hayata
İlk ve son kez kızım demişti
Minicik dudaklarımla diyemedim, diyemedim ANNE.
Bebekler süt kokarmış
Ak göğsüne sokulup sinmedi kokun tenime Ben hiç süt kokmadım ANNE
Boş sanılan bakışlarla hep seni ararken,
Gözlerin gözlerime hiç değmedi ANNE.
Bebektim
Her gece masal diye dinledim seni
Omuzlarına dökülen saçlarını okşarmış babam.
İkinizi bir arada hiç görmedim ben.
Bir kez olsun ne sensiz,
Ne de gözyaşlarımsız uyumadım ANNE.
Melekler aldı dediler anneni.
Melekleri hep güzel anlattılar,
Oysa ben onları hiç sevmedim ANNE.
Bugün saçlarımı annem ördü,
Ayakkabılarımı annem aldı,
Annemle sinemaya gittik
Ben bu sözleri hiç diyemedim ,
Mutluluğu nasıl bilemedim ANNE.
Ağlardım
Bembeyaz karlar yağardı kara kışıma
Çocuklar oynar, ben bakardım.
Üşüyen ellerimi sıcağında ısıtamaz,
Sokulup göğsüne nazlanamazdım ANNE.
Çocuklar oynar, ben bakardım.
Üşürdüm
Her bahar gül ekerdim sana
Tenin gül kokarmış.
Ne filizlenirdi o gül,ne de sen kokardı.
Baharlar hiç olmadı mevsimimde,
Kokunu hiç bilmedim ANNE.
Bir baharım vardı!
Solmuş yapraklar gibi öksüz,
Dalından ayrılıp düşmüş,kimsesiz
Oysa ben bir yaprak misali,
Kollarında kalamadım ANNE.
Sende filizlenip , sende solamadım ANNE.
Bir baharım vardı!
Adsız
Ne bir kez olsun nazlanabildim sana,
Nede canım yandığında anne diye ağlayabildim
Ne anne diyebildim sana doyasıya,
Nede susabildim
Ne yaşayabildim sensiz,nede ölebildim
Sana ANNE diyebilmek için ölmeliydim ANNE.

Oya Ramazanoğlu

Anne Sevmek

Annesini sevmeyenin,
İşi düzgün gitmez yavrum!
Duasnı almayanın,
Dertleri hiç bitmez yavrum.

Anne ahı yerde kalmaz,
İyi çocuk onu almaz,
Ağaç olsan meyven olmaz,
Dalinda kuş ötmez yavrum!

Seviyorsan anneni sen,
Öpüyorsan ellerinden,
Gündüz gibi olur gecen,
Güneşin hiç batmaz yavrum!

Bana hak ver düşünde bir,
Akşama dek peşindedir,
Uyurken de düşündedir,
Senden önce yatmaz yavrum!

Nefesi en güzel nefes,
Onun sesi en tatlı ses,
Sana karşı hile bilmez,
Sütüne su katmaz yavrum!

Beyza Ünal

Anne

Anne yine yanlızım sensiz geçen akşamlarda
Seni arar dururum hasret dolu sabahlarda
Özlemin yakıyor,mutlu olmayan kollarda
Kimsesiz yavrunu duysana Anne…

Anne Anne ölüyorum
Anne Anne gülemiyorum
Anne Anne gelemiyorum
Affet beni çok yanlızım

Anne senin derdin beni Deli etti
Yanlız geçen gecelerim sanma ki mutlu etti
Gurbet elde geziyorum, DERBEDER hasret yetti
Sensiz geçen günlerimde gelsene Anne…

Anne Anne seni çok seviyorum
Anne Anne sensiz sanma gülüyorum…

Kenan Kerim Yavuz

Canım Anam

Yoksun yine yanımda canım anam
Ben senden başka kime sevdalanam
Derdimi mutluluğumu kimlere anlatam
Özledim seni gül kokulu anam

Gece karanlıktan korkarım ben ana
Olsaydın yanımda sarılırdım doya doya
Yoksun yanımda yoksun sabahımda
Hasreti burnumda tüten anam

Yokluğun öyle zor öyle çekilmezki
Avutmaz hiç kimse sana sevdalı yüreğimi
Kavuşmak için sana beklerim azraili
Şefkati yüreğimde bitmeyen anam

Ağladım yine bu gün mezarın başında
Yalvardım Allah’a benide alsın yanına
Seni emanet ettim Yüce Yaradanıma
Kokusu burnumdan gitmeyen anam

Yazan: Arif Arifoğulları

Canım Annem

Annem canım annem güzel annem
Sen güzelsin dünya kadar
Canımsın benim
Ne olur gitme anne ne olur

Elimi tut anne ne olur bırakma
Hep yanında olmak istiyorum
Ana kucağı gibisi yok
Canım annem

ZEYNEP ÖZEL

Ya sen anne

YA SEN ANNE
Yokluğunu yazmak istemezdim,
Yaşayarak hissederek daha anlamlımı olacak dı anne!
Sana yakın,sana uzak yüreğimi yazıyorum,ebruli kağıtlara anne,
Hani nerdesin!
Dağ gibi yüreğin,
Sıkıca tutacak güçlü ellerin,
Ben hiç seni tanıdım mı anne,
Biliyor muyum seni,

Gittiğin gün babamın gömlek düğmelerinden bir kaçı kopmuştu,
Anne,
Hatırlıyorum o günü!
Acıdan mış anne,
Yoksa sen sağlamlamışsın o düğmeleri,
Göğsümde babamın gözyaşlarıyla gittim okula,
Okul mu neden anne!
En azından bir günlük yokluğun fark edilmesin diye,
Ya sonra anne yoksun,
Sonraları da hep gittim okula,
Yatağımda,yollarda,kıyafetlerimde yoktun,
Saçlarımda,gözlerimde,ellerimde yoktun anne,
Hissettim mi ben seni,
Yada sen beni anne,
Hep diyorlar ki,
‘Ana kokusu’
O nedir anne,
Ben senin,
Sen benim kokumu biliyor musun ki anne,
Ben bir çok kokuyu biliyorum anne,
Bir seni bilmiyorum,
Sen nasıl bir kokusun anne?
Özledim seni diyemiyorum,
Seni özlemek nedir bilmiyorum anne,
Ağlamak isterdim anne,
Ağladım da ama neye bilmiyorum,
Yokluğuna mı,seni hiç bilmediğime mi neye bilmiyorum anne,

Senin gülüşün farklımıdır anne,ya sesin,
Ya dokunuşun anne,
Biliyor musun,bilmiyorum!
Şefkat diyorlar lar anne,
Senin şefkatin nedir?
Ben biliyor muyum,ya sen biliyor musun anne,
Bende kaldı mı birkaç kırıntı şefkatinden anne,
Ya benim sende,
Seni hayallerde çizmek istemedim anne,
Çok mükemmel hayallerim olmuyor nedense,
Yakıştıramıyorum hiçbir çizgimi sana anne,
Ya sen anne,
Beni çizebilir misin?
Keşke bütünleyebilsem seni anne,
Çocukluğum dan kalan birkaç eserin var bende,
Ya gerisi anne,
Sen bütünleye bilir misin beni anne,
‘Annenin dizleri’ derler,
Senin dizlerin neyden anne?
Ben biliyor muyum dizlerini, Bilmek isterdim uyudum mu hiç dizlerinde anne,
Sarılmak anne,
Koynunda uyumak huzurla,
Ben yaşadım mı hiç bunları anne,
Ya sen bende yaşadın mı,

Hep bişeyler eksik anne,
Tamamlayamıyorum seni,
Rüyalarımda bile yoksun ki,
Bilmediklerini göremez mi insan rüyasında anne?
Ya sen anne rüyalarında görüyor musun beni,
Tamamlaya bildin mi beni anne,
Kaçıncı yazdığımdır bu bilmiyorum ki anne,
Ne zaman yazsam hava hep kapalı kasvetli anne,
Hep bir Yağmur edasında,
Ben yağmurlardan korkarım biliyor musun anne,
Ya sen nelerden korkarsın anne?
Benim yüreğim hep buruk,
Ya senin yüreğin nasıl anne?
Bu sana son yazdığım değil anne,
Daha içimde yılların cümleleri var,
Ya senin bana yazacakların varmı anne!
Hep bitmemiş türkülerim var sana,
Hep bitmemiş şiirlerim anne,
Buda bitmeyecek asıl şiirimi çıkarabilsem cümlelere dökeceğim anne,
Ya senin bana şiirlerin var mı,
Yada yarım bıraktıkların,
Bir gün lütfen söyle ANNE..

Hülya Perin

Canım Annem

Sen beni aydınlatan,
Sevgi dolu güneş.
Ben senle parlayıp,
Senin gölgende yaşayan ayım.

Sen bana ilham kazandıran,
Beni sevindiren güzel.
Ben senden ayrılmayan,
Seninle varolan ressamım.

İkimiz bir çerçevede,
Kalplerimiz bir arada.
İkimiz bir elmanın iki yarısıyız
. İkimiz birlikte varız.

Sen olmasan ben yokum,
Sen olsan ben coşum!
Gönlümdesin kalbimdesin,
Bana göre heryerimdesin.

Hayalimin kraliçesi,
Gönlümün meleği,
Hayatımın ana damarısın.

Bana bakan,
Beni seven,
Her sabah karşıma çıkan,
Gün ışığımsın…

Yağız Efe Şabanoğlu

Anneye Özel

Anne gökte bir ışık, anne parlak bir yıldız
Anne yoklukta bir düş, ayda bir yaldız
Anne tutunulan bir dal, dertlerin garip çizgisi
Anne gözümdeki yaşların bir virane dizgisi

Anne güllerin bezemesi, gülden deste
Anne sözümde tutuklu, tarifsiz beste
Anne yanar yürek, can bitkin kafeste
Anne hasret bağırda, anne içimde aheste

Anne ızdırabın adresi mahzun yüzün
Anne baharda mazlum, hazanda güzün
Anne çilemde dolmuş ağlar gözün
Anne bahtımda yazılı merhamet sözün

Anne ayağı altında cennet dizilmiş
Anne yavruya hasret ekilmiş
Anne gül gözlerin gene üzülmüş
Anne hasretine dağlar çözülmüş

Anne gene üzdüler mı seni boynun bükük
Anne dur gökler ağlayacak halin çökük
Anne ümidimde bahtım yırtık sökük
Anne halinde öyle bir naz ki nazlar dökük

Anne kıymeti bilinmeyen ey kutsal güzel
Anne ey kalbin attığı sevgide özel
Anne saçlarımı okşayan şefkatten bir el
Anne versem ömrümü sana olur mu bedel

Anne zahmetim karnında başladı sana
Anne çocukken neler yaptım anlatsana
Anne nasıl veririm hakkını beni anlasana
Anne susuzum özlemine kalbim nasıl kana

Anne kaç kere aç kaldın biz yiyelim diye
Anne kaç gününü sana zindan ettik
Anne uykunu aldık mı gözlerinden
Anne kaç gece sardın bizi sabahın ışığına

Anne biliyorum saysan bitmez zahmetin şefkatin
Anne gücüm yetmez satsam dünyayı olmaz bedelin
Anne değişmem seni dünyayı verseler elime
Anne hakkın ödenmez tek kelime

Anne vursam prangaları gökkuşağına
Anne dağlar devirsem kucağına
Anne güller diksem ocağına
Anne altınlar dizsem bucağına

Anne yetmez sana yetmez
Anne sen rahmetsin
Anne sen özlemsin
Anne sen en güzelsin
Anne gözümde pınar
Anne içimde damar
Anne acılar yamar

Anne sen var ya bitmeyen dizgi
Anne çatlattın ahengi
Anne sildin güzeli rengi
Anne taçsız sultanım
Anne derdim dermanım
Anne cennet fermanım

Anne lalezar, anne güldeste
Anne en güzel şiir, en güzel beste
Anne kalbimde uhde
Anne dudaklarımda buse
Anne kulak ver bu sese
Anne bak yanan nefese
Anne kuşun çırpınıyor, sığmaz kafese

Anne, anne, gül yüzlüm anne
Anne, anne, canım anne
Kıyamadığım rahmetim anne
Sevgisi bambaşka, benim şefkat denizim anne

Mustafa Çalışkan

Annem Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Anneme Şiirler

Güzel Annem Şiirleri


Anne

Bir çift göz dünyaya merhaba derken
Bir diğeri elveda demişti.
Son nefesini verirken hayata
İlk ve son kez kızım demişti
Minicik dudaklarımla diyemedim, diyemedim ANNE.
Bebekler süt kokarmış
Ak göğsüne sokulup sinmedi kokun tenime Ben hiç süt kokmadım ANNE
Boş sanılan bakışlarla hep seni ararken,
Gözlerin gözlerime hiç değmedi ANNE.
Bebektim
Her gece masal diye dinledim seni
Omuzlarına dökülen saçlarını okşarmış babam.
İkinizi bir arada hiç görmedim ben.
Bir kez olsun ne sensiz,
Ne de gözyaşlarımsız uyumadım ANNE.
Melekler aldı dediler anneni.
Melekleri hep güzel anlattılar,
Oysa ben onları hiç sevmedim ANNE.
Bugün saçlarımı annem ördü,
Ayakkabılarımı annem aldı,
Annemle sinemaya gittik
Ben bu sözleri hiç diyemedim ,
Mutluluğu nasıl bilemedim ANNE.
Ağlardım
Bembeyaz karlar yağardı kara kışıma
Çocuklar oynar, ben bakardım.
Üşüyen ellerimi sıcağında ısıtamaz,
Sokulup göğsüne nazlanamazdım ANNE.
Çocuklar oynar, ben bakardım.
Üşürdüm
Her bahar gül ekerdim sana
Tenin gül kokarmış.
Ne filizlenirdi o gül,ne de sen kokardı.
Baharlar hiç olmadı mevsimimde,
Kokunu hiç bilmedim ANNE.
Bir baharım vardı!
Solmuş yapraklar gibi öksüz,
Dalından ayrılıp düşmüş,kimsesiz
Oysa ben bir yaprak misali,
Kollarında kalamadım ANNE.
Sende filizlenip , sende solamadım ANNE.
Bir baharım vardı!
Adsız
Ne bir kez olsun nazlanabildim sana,
Nede canım yandığında anne diye ağlayabildim
Ne anne diyebildim sana doyasıya,
Nede susabildim
Ne yaşayabildim sensiz,nede ölebildim
Sana ANNE diyebilmek için ölmeliydim ANNE.

Oya Ramazanoğlu


Anneciğim

anneciğim bugün sen dur
ben bakayım sana ne olur
ne istersen pişireyim
evi silip devrişeyim

ben doldurdum aklarını
ödeyemem haklarını
bugün senin günün anne
bak kendini yordun gene
canım kadar sevdiğim kim benim canım anneciğim!

Canım Annem

Yemeyip de yediren,
Giymeyip de giydiren,
Her an bizi düşünen
Canım annem, gül annem.

Kol açıp, kanat geren,
Ömrünü bize veren,
Biz gülünce sevinen
Canım annem, gül annem.

Bülent Özcan

Anne

Sen baharda nazlı çiçek,
Ben çiçekte tombul böcek,
Sensin beni güldürecek,
Anneciğim, biriciğim.

Kulağımda tatlı sesin,
Ninni yavrum uyu dersin,
Sevgi bağın eksilmesin
Anneciğim, biriciğim.

Mevlüt KAPLAN

Anneciğim

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Anne

Uyusun da büyüsün
Derdin büyüdüm anne
Bana o ak sütünden
Verdin büyüdüm anne

Uykuma yıldızları
Serdin büyüdüm anne
Anne güzelliğine
Erdin, büyüdüm anne

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Annem

Annelerin en güzeli,
Sensin, benim güzel annem.
Ilık esen bahar yeli,
Sensin, benim güzel annem.

Güneş yüzlü, altın kalpli,
Ağır başlı, tatlı dilli,
Meleklerin eşi sanki
Sensin, benim güzel annem.

Açan çiçek, çağlayan su,
Gülümseyen engin duygu,
Evimizin mutluluğu
Sensin, benim güzel annem.

H.Latif SARIYÜCE

Anne Sevgisi

Sıcağın sinmiş bana,
Seni severim ana.

Sensin bana can veren,
Sensin bana kan veren.

Küçükken yudum yudum,
Sütlerinle uyudum.

Kulağıma ninniler,
Neler söyledin, neler.

Beni büyüttün ana,
Beni yürüttün ana.

M.Necati ÖNGAY

Dünyadaki Meleğim

Dünya ya gelmeden önce,
Yalvardım Yaradan a.
Ağladım hıçkıra, hıçkıra
– Nasıl yaşarım Dünya da?

Ulu Yaradan buyurdu:
– Gönderdim bir melek Dünya ya
– O yemez, seni yedirir.
– O giymez, seni giydirir
– Ben onu nasıl bilicem?
– Sen ona anne diyecen.

Elmas Sıla DAĞLI

Uyuyan Güzel Anneye

Anne, bahar geliyor uyansana
Çık altın eşikte bekle beni,
En güzel tılsımları buldum sana
Koklayabilmek için nefesini.

Yeni açmış şu erik hatırlatır
Bana ağaçları çok sevdiğimi,
Sevginle mi ıslanmış şu sonsuz kır,
O kara bırakmışsın gözlerini.

Gül güzel annem benim, benim rüyam
İçimden çiçekli bir yol var sana,
Senin yerine biraz ben uyusam
Anne bahar geliyor uyansana.

Ceyhun Atuf KANSU


Anne Sevgisi

Sıcağın sinmiş bana,
Seni severim ana,
Sensiz bana kan veren
Sensiz bana can veren.

Küçükken yudum yudum,
Sütlerinle uyudum.
Kulağıma ninniler,
Neler söyledin neler.

Beni büyüttün ana,
Beni yürüttün ana,
Göremeyince seni
Kucaklarım gölgeni

MEHMET Necati ÖNGAY

Anneye Özel

Anne gökte bir ışık, anne parlak bir yıldız
Anne yoklukta bir düş, ayda bir yaldız
Anne tutunulan bir dal, dertlerin garip çizgisi
Anne gözümdeki yaşların bir virane dizgisi

Anne güllerin bezemesi, gülden deste
Anne sözümde tutuklu, tarifsiz beste
Anne yanar yürek, can bitkin kafeste
Anne hasret bağırda, anne içimde aheste

Anne ızdırabın adresi mahzun yüzün
Anne baharda mazlum, hazanda güzün
Anne çilemde dolmuş ağlar gözün
Anne bahtımda yazılı merhamet sözün

Anne ayağı altında cennet dizilmiş
Anne yavruya hasret ekilmiş
Anne gül gözlerin gene üzülmüş
Anne hasretine dağlar çözülmüş

Anne gene üzdüler mı seni boynun bükük
Anne dur gökler ağlayacak halin çökük
Anne ümidimde bahtım yırtık sökük
Anne halinde öyle bir naz ki nazlar dökük

Anne kıymeti bilinmeyen ey kutsal güzel
Anne ey kalbin attığı sevgide özel
Anne saçlarımı okşayan şefkatten bir el
Anne versem ömrümü sana olur mu bedel

Anne zahmetim karnında başladı sana
Anne çocukken neler yaptım anlatır mısın bana
Anne nasıl veririm hakkını beni anlasana
Anne çöl misali susuzum özlemine kalbim nasıl kana

Anne kaç kere aç kaldın biz yiyelim diye
Anne kaç gününü sana zindan ettik
Anne uykunu aldık mı gözlerinden
Anne kaç gece sardın bizi sabahın ışığına

Anne biliyorum saysan bitmez zahmetin şefkatin
Anne gücüm yetmez satsam dünyayı olmaz bedelin
Anne alsam seni taşısam yüreğimde lime lime
Anne hakkın ödenmez tek kelime

Anne vursam prangaları gökkuşağına
Anne dağlar devirsem kucağına
Anne güller diksem ocağına
Anne altınlar dizsem bucağına

Anne yetmez sana yetmez
Anne sen rahmetsin
Anne sen özlemsin
Anne sen en güzelsin
Anne gözümde pınar
Anne içimde damar
Anne acılar yamar

Anne sen var ya bitmeyen dizgi
Anne çatlattın ahengi
Anne sildin güzeli rengi
Anne taçsız sultanım
Anne derdim dermanım
Anne cennet fermanım

Anne lalezar, anne güldeste
Anne en güzel şiir, en güzel beste
Anne kalbimde uhde
Anne dudaklarımda buse
Anne kulak ver bu sese
Anne bak yanan nefese
Anne kuşun çırpınıyor, sığmaz kafese

Anne, anne, gül yüzlüm anne
Anne, anne, canım anne
Kıyamadığım rahmetim anne
Sevgisi bambaşka, benim şefkat denizim anne

Mustafa Çalışkan Manisa

Annem

Sensin,bana yürümeyi öğreten,
Sütümü içtiren.
Küçüklüğümde beni seven,
Sensin,benim canım annem.

Beni kucağında taşıyan,
Uyutan
Hep seven,
Sensin,benim canım annem.

Beni seven,
Gezdiren.
Benimle sır paylaşan,
Sensin,benim canım annem.

Sümeyye Bezgin

ANNE

Anneciğim anneciğim,
Öldü babam.
İkimiz kaldık,
Birde kız kardeşim MAKBULE

Üç aileyiz şimdi,
Kardeşim ve sana bakmak,
Benim görevim.
Anne sevdim seni,
Her zaman sevdim seni.

fehmi Soyocak

Anne Bak Üşüyorum

Anne bak üşüyorum
Isınmak istiyorum
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Ellerin nerde anne
Yalnız gecelerimde
Sokulduğum göğsün
Ve içimde gülümseyen
Yüzün nerde
Nerde anne
Rüyalarımın en güzel yanı
Yalnızlığım anne
Sensizliğim nerde
Neden ellerin donmuş
Neden gözlerin ölmüş
Fakat sen kimsin
Anne sen kimsin
Anne neredesin
Soruyorum bak anne
Korkuyorum
Şeker karamela istemiyorum
Çizgi film oyuncak istemiyorum
Anne sana geliyorum
Fakat ellerin donmuş
Fakat gözlerin ölmüş
Anne sen kimsin
Anne nerdesin
Soruyorum bak anne
Korkuyorum
Korkuyorum
Anne bak üşüyorum
Isınmak istiyorum
Kucağın nerde anne
Şefkatin nerde
Bu yaldızlar
Bu yapma kuşlar
Bu yalancı memeler
Bu naylon bebekler
Düşümde bir dağ görüyorum
Üstünde çiçekler
Anne bak ölüyorum
Anne ölüyorum
Anne
Ölüyorum

Özlem Özbek

canım annem

annelerin özlüsü
tatlı dilli şen sözlüsü
güler yüzlü,gül yüzlüsü
benim annem,benim annem

ben ağlasam oda ağlar
ciğerini ateş dağlar
hayatını bana bağlar
benim annem, benim annem

açar bana kanadını
melek koydum ben adını
varlığımın tek kadını
benim annem, benim annem

Büşra ergun

Yaşamak Güzeldir Anne

Anne ben senin oğlunum
Kanayan bir yurdum var
Anne ben senin oğlunum
Sönmeyen bir umudum var

Ellerimi tutma ne olur
Beni ağlatma ne olur
Anne ben senin oğlunum
Bu kavgaya inancım var

Yasamak güzeldir anne
Yasamak senin için
Yasamak güzeldir anne
Yasamak yarınlar için

Ölmek yaşamaktır yine
Halkının yüreğinde
Ölmekte güzeldir anne
Ölmek özgürlük için

Anne seni seviyorum
Sana ihtiyacım var
Anne seni seviyorum
Ciğer delen bir acım var

Yusuf Hayaloğlu

MELEK ANNEM

Beni seven melek annem,
Annelerin en güzeli,
9 ay taşırsın sabırla,
Benim melek annem.

Düşünür bela gelmesin diye,
Seversin okşarsın
İyilik olsun üstünde diye
Sensin,benim güzel annem.

Kalbim, canım bağlı sana,
Gülsem güler yüzün
Ağlamamdan alır hüzün…
Senin gecen ve gündüzün!

Her yerde sahip çıkarsın
Kötülük gelmesin beklersin
Bir kötü şey olmasın diye
Seversin okşarsın bakarsın bana

Mesut bir gün yaşayalım
Her gün bizler için anneler günü
Alalım çiçeklerimizi dökelim, yollarına
Sevindirelim bizi seven annelerimizi…


Anacığım

Anneme ve bütün annelere

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Kaç geceler bana ninni söylerdi,
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen,
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Uzun kış geceleri masal masaldı.
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar,
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı.
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi .
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım.
Selam sana Kadınlar Günü İstanbul’dan.
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan,
Vefalı ellerinden öperim anacığım.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Anneme Mektup

Minicik bir bebektim, büyüttün anne
Küçücük bir fidandım, yeşerttin anne
Mekteplerde okuttun, eğittin anne
Gözlerin hiç açıkta kalmasın anne

Hayat çok zor olsa da ne yazar anne
Gözyaşın rahmetiyle ferahım anne
Meşakkatli çileli anımda anne
Duaların yanımda bilesin anne

Kimi görsem annesi yanında anne
İşte o zaman bağrım dağlanır anne
Tek güçlüğüm ayrılık yanarım anne
Geceler sessiz sensiz ağlarım anne

Ömür su gibi hızla akıyor anne
Ak düştü saça vade bitiyor anne
Ak alınla başı dik evladın anne
Ak atla bir gün gelir yanına anne

Nizamettin Korucu

Anne Sevmek

Annesini sevmeyenin,
İşi düzgün gitmez yavrum!
Duasnı almayanın,
Dertleri hiç bitmez yavrum.

Anne ahı yerde kalmaz,
İyi çocuk onu almaz,
Ağaç olsan meyven olmaz,
Dalinda kuş ötmez yavrum!

Seviyorsan anneni sen,
Öpüyorsan ellerinden,
Gündüz gibi olur gecen,
Güneşin hiç batmaz yavrum!

Bana hak ver düşünde bir,
Akşama dek peşindedir,
Uyurken de düşündedir,
Senden önce yatmaz yavrum!

Nefesi en güzel nefes,
Onun sesi en tatlı ses,
Sana karşı hile bilmez,
Sütüne su katmaz yavrum!

Beyza Ünal

Anne

Anne yine yanlızım sensiz geçen akşamlarda
Seni arar dururum hasret dolu sabahlarda
Özlemin yakıyor,mutlu olmayan kollarda
Kimsesiz yavrunu duysana Anne…

Anne Anne ölüyorum
Anne Anne gülemiyorum
Anne Anne gelemiyorum
Affet beni çok yanlızım

Anne senin derdin beni Deli etti
Yanlız geçen gecelerim sanma ki mutlu etti
Gurbet elde geziyorum, DERBEDER hasret yetti
Sensiz geçen günlerimde gelsene Anne…

Anne Anne seni çok seviyorum
Anne Anne sensiz sanma gülüyorum…

Kenan Kerim Yavuz

Canım Anam

Yoksun yine yanımda canım anam
Ben senden başka kime sevdalanam
Derdimi mutluluğumu kimlere anlatam
Özledim seni gül kokulu anam

Gece karanlıktan korkarım ben ana
Olsaydın yanımda sarılırdım doya doya
Yoksun yanımda yoksun sabahımda
Hasreti burnumda tüten anam

Yokluğun öyle zor öyle çekilmezki
Avutmaz hiç kimse sana sevdalı yüreğimi
Kavuşmak için sana beklerim azraili
Şefkati yüreğimde bitmeyen anam

Ağladım yine bu gün mezarın başında
Yalvardım Allah’a benide alsın yanına
Seni emanet ettim Yüce Yaradanıma
Kokusu burnumdan gitmeyen anam

Yazan: Arif Arifoğulları

Canım Annem

Annem canım annem güzel annem
Sen güzelsin dünya kadar
Canımsın benim
Ne olur gitme anne ne olur

Elimi tut anne ne olur bırakma
Hep yanında olmak istiyorum
Ana kucağı gibisi yok
Canım annem

ZEYNEP ÖZEL

Ya sen anne

YA SEN ANNE
Yokluğunu yazmak istemezdim,
Yaşayarak hissederek daha anlamlımı olacak dı anne!
Sana yakın,sana uzak yüreğimi yazıyorum,ebruli kağıtlara anne,
Hani nerdesin!
Dağ gibi yüreğin,
Sıkıca tutacak güçlü ellerin,
Ben hiç seni tanıdım mı anne,
Biliyor muyum seni,

Gittiğin gün babamın gömlek düğmelerinden bir kaçı kopmuştu,
Anne,
Hatırlıyorum o günü!
Acıdan mış anne,
Yoksa sen sağlamlamışsın o düğmeleri,
Göğsümde babamın gözyaşlarıyla gittim okula,
Okul mu neden anne!
En azından bir günlük yokluğun fark edilmesin diye,
Ya sonra anne yoksun,
Sonraları da hep gittim okula,
Yatağımda,yollarda,kıyafetlerimde yoktun,
Saçlarımda,gözlerimde,ellerimde yoktun anne,
Hissettim mi ben seni,
Yada sen beni anne,
Hep diyorlar ki,
‘Ana kokusu’
O nedir anne,
Ben senin,
Sen benim kokumu biliyor musun ki anne,
Ben bir çok kokuyu biliyorum anne,
Bir seni bilmiyorum,
Sen nasıl bir kokusun anne?
Özledim seni diyemiyorum,
Seni özlemek nedir bilmiyorum anne,
Ağlamak isterdim anne,
Ağladım da ama neye bilmiyorum,
Yokluğuna mı,seni hiç bilmediğime mi neye bilmiyorum anne,

Senin gülüşün farklımıdır anne,ya sesin,
Ya dokunuşun anne,
Biliyor musun,bilmiyorum!
Şefkat diyorlar lar anne,
Senin şefkatin nedir?
Ben biliyor muyum,ya sen biliyor musun anne,
Bende kaldı mı birkaç kırıntı şefkatinden anne,
Ya benim sende,
Seni hayallerde çizmek istemedim anne,
Çok mükemmel hayallerim olmuyor nedense,
Yakıştıramıyorum hiçbir çizgimi sana anne,
Ya sen anne,
Beni çizebilir misin?
Keşke bütünleyebilsem seni anne,
Çocukluğum dan kalan birkaç eserin var bende,
Ya gerisi anne,
Sen bütünleye bilir misin beni anne,
‘Annenin dizleri’ derler,
Senin dizlerin neyden anne?
Ben biliyor muyum dizlerini, Bilmek isterdim uyudum mu hiç dizlerinde anne,
Sarılmak anne,
Koynunda uyumak huzurla,
Ben yaşadım mı hiç bunları anne,
Ya sen bende yaşadın mı,

Hep bişeyler eksik anne,
Tamamlayamıyorum seni,
Rüyalarımda bile yoksun ki,
Bilmediklerini göremez mi insan rüyasında anne?
Ya sen anne rüyalarında görüyor musun beni,
Tamamlaya bildin mi beni anne,
Kaçıncı yazdığımdır bu bilmiyorum ki anne,
Ne zaman yazsam hava hep kapalı kasvetli anne,
Hep bir Yağmur edasında,
Ben yağmurlardan korkarım biliyor musun anne,
Ya sen nelerden korkarsın anne?
Benim yüreğim hep buruk,
Ya senin yüreğin nasıl anne?
Bu sana son yazdığım değil anne,
Daha içimde yılların cümleleri var,
Ya senin bana yazacakların varmı anne!
Hep bitmemiş türkülerim var sana,
Hep bitmemiş şiirlerim anne,
Buda bitmeyecek asıl şiirimi çıkarabilsem cümlelere dökeceğim anne,
Ya senin bana şiirlerin var mı,
Yada yarım bıraktıkların,
Bir gün lütfen söyle ANNE..

Hülya Perin

Canım Annem

Sen beni aydınlatan,
Sevgi dolu güneş.
Ben senle parlayıp,
Senin gölgende yaşayan ayım.

Sen bana ilham kazandıran,
Beni sevindiren güzel.
Ben senden ayrılmayan,
Seninle varolan ressamım.

İkimiz bir çerçevede,
Kalplerimiz bir arada.
İkimiz bir elmanın iki yarısıyız
. İkimiz birlikte varız.

Sen olmasan ben yokum,
Sen olsan ben coşum!
Gönlümdesin kalbimdesin,
Bana göre heryerimdesin.

Hayalimin kraliçesi,
Gönlümün meleği,
Hayatımın ana damarısın.

Bana bakan,
Beni seven,
Her sabah karşıma çıkan,
Gün ışığımsın…

Yağız Efe Şabanoğlu

Anneye Özel

Anne gökte bir ışık, anne parlak bir yıldız
Anne yoklukta bir düş, ayda bir yaldız
Anne tutunulan bir dal, dertlerin garip çizgisi
Anne gözümdeki yaşların bir virane dizgisi

Anne güllerin bezemesi, gülden deste
Anne sözümde tutuklu, tarifsiz beste
Anne yanar yürek, can bitkin kafeste
Anne hasret bağırda, anne içimde aheste

Anne ızdırabın adresi mahzun yüzün
Anne baharda mazlum, hazanda güzün
Anne çilemde dolmuş ağlar gözün
Anne bahtımda yazılı merhamet sözün

Anne ayağı altında cennet dizilmiş
Anne yavruya hasret ekilmiş
Anne gül gözlerin gene üzülmüş
Anne hasretine dağlar çözülmüş

Anne gene üzdüler mı seni boynun bükük
Anne dur gökler ağlayacak halin çökük
Anne ümidimde bahtım yırtık sökük
Anne halinde öyle bir naz ki nazlar dökük

Anne kıymeti bilinmeyen ey kutsal güzel
Anne ey kalbin attığı sevgide özel
Anne saçlarımı okşayan şefkatten bir el
Anne versem ömrümü sana olur mu bedel

Anne zahmetim karnında başladı sana
Anne çocukken neler yaptım anlatsana
Anne nasıl veririm hakkını beni anlasana
Anne susuzum özlemine kalbim nasıl kana

Anne kaç kere aç kaldın biz yiyelim diye
Anne kaç gününü sana zindan ettik
Anne uykunu aldık mı gözlerinden
Anne kaç gece sardın bizi sabahın ışığına

Anne biliyorum saysan bitmez zahmetin şefkatin
Anne gücüm yetmez satsam dünyayı olmaz bedelin
Anne değişmem seni dünyayı verseler elime
Anne hakkın ödenmez tek kelime

Anne vursam prangaları gökkuşağına
Anne dağlar devirsem kucağına
Anne güller diksem ocağına
Anne altınlar dizsem bucağına

Anne yetmez sana yetmez
Anne sen rahmetsin
Anne sen özlemsin
Anne sen en güzelsin
Anne gözümde pınar
Anne içimde damar
Anne acılar yamar

Anne sen var ya bitmeyen dizgi
Anne çatlattın ahengi
Anne sildin güzeli rengi
Anne taçsız sultanım
Anne derdim dermanım
Anne cennet fermanım

Anne lalezar, anne güldeste
Anne en güzel şiir, en güzel beste
Anne kalbimde uhde
Anne dudaklarımda buse
Anne kulak ver bu sese
Anne bak yanan nefese
Anne kuşun çırpınıyor, sığmaz kafese

Anne, anne, gül yüzlüm anne
Anne, anne, canım anne
Kıyamadığım rahmetim anne
Sevgisi bambaşka, benim şefkat denizim anne

Mustafa Çalışkan

Yahya Kemal Beyatlı Tüm Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yahya Kemal Beyatlı Şiirleri


Yahya Kemal Beyatlıya Ait Tüm Şiirler


RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

YAHYA KEMAL BEYATLI

RİNDLERİN ÖLÜMÜ

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter.

YAHYA KEMAL BEYATLI

SİSTE SÖYLENİŞ

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis’i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.

Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua…

Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.

Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.

Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.

YAHYA KEMAL BEYATLI

SÜLEYMANİYEDE BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru’yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varliğının bir yere toplandığını;
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir’i
Ne kadar saf idi siması bu mu’min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd’dan, Van’dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar’dan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

YAHYA KEMAL BEYATLI

TERCİH

Dünyada ne ikbal ne servet dileriz
Hattâ ne de ukbâda saadet dileriz
Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde
Yaranla tarab yâr ile vuslat dileriz.

YAHYA KEMAL BEYATLI

VUSLAT

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı…

Gördükleri ru’ya ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka.
Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;
Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez…

Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi…
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.

Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O’nun kolları, koynunda O varsa,
Dalmışsa O’nun saçlarının rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.

Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.
Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan…
Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?

Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden.
Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!

Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,
Simaları her lahza parıldar bu zeferle;
Gök, her tarafından, donanır meş’alerle!

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar
Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-

Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,
Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan…
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak…
Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak…

Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık!
Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!

YAHYA KEMAL BEYATLI

OK

Yavuz Sultan Selim Hân’ın önünde
Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,
Bu yüksek tepeye dikti bu taşı
O Gaazî Hünkâr’ın mutlu gününde..

Vezir, molla, ağa, bey, takım takım,
Güneşli bir nîsan günü ok attı.
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı;
En er kemankeşe yetti üç atım.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.
Titrek elleriyle gererken yayı,
Her yandan bir merak sardı alayı.
Ok uçtu, hedefin kalbine düştü.

Hünkâr dedi ‘Koca! Pek yaman saldın,
Eğerçi bellisin benim katımda,
Bir sır olsa gerek bu ilk atımda.
Bu sihirli oku nereden aldın? ‘

İhtiyar elini bağrına soktu,
Dedi ki: ‘İstanbul muhâsarası,
Başlarken aldığım gazâ yarası,
İçinden çektiğim bu altın oktu!..’

Yahya Kemal Beyatlı

AŞK HİKAYESİ

Ah o akşam o tirenden gülüşün!
O gülüş kalbime aksettiği an
Duymadım ilk ateşin düştüğünü;
Şavka benzer bir ışık zannettim.
Macera başlamak üzereymiş o gün.
Sürecekmiş bu ateş yıllarca.

Bir taraftan Yakacık, mor dağlar…
Bir taraftan da deniz, şuh adalar…
O gün ömrümde, kader
Geçecek aşkı resimleştirmiş
Bu güzel çerçevede.

Yine dün geçtim o yoldan;
Aynı raylarda tirenler geçiyor…
Karşı dağlar, hep o dağlar…
Kıyı hep aynı kıyı
Ve deniz aynı deniz;
O gülüşten bir eser yok yalnız;
O güzel çerçeve bomboş!
Belki kalbim daha boş!

Yahya Kemal Beyatlı

SES

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
‘Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!’ diyordum.
His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı?
Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı
Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te;
Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neş’eli hengâmede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar;
Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal,
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;

Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan.
Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım.
Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü,
Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.

Yahya Kemal Beyatlı


GECE

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtâbı sürükledik sularda.

Bir yoldu parıldayan gümüşten,
Gittik… Bahs açmadık dönüşten.

Hulyâ tepeler hayâl ağaçlar…
Durgun suda dinlenen yamaçlar…

Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gâip bir mûsikîydi sanki.

Gitmiş, kaybolmuşuz uzakta…
Rü’yâ sona ermeden şafakta.(1)

Yahya Kemal BEYATLI

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

YAHYA KEMAL BEYATLI

Bir Başka Tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan

Yahya Kemal Beyatlı

AKINCILAR

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi “ilerle”
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

YAHYA KEMAL BEYATLI

ENDÜLÜS’TE RAKS

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı…
Şevk akşamında Endülüs üç def’a kırmızı…

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri…

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü…

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi…

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli…
Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’

ERENKÖY’DE BAHAR

Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
Bir sahile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi’ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın;
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hulyâ gibi hoş geçen zamanda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul’un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık…
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyü’nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

EYLÜL SONU

Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa…
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa…

İçtik bu nadir içki’yi yıllarca kanmadık…
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.

GEÇMİŞ YAZ

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şiirini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap… iri güller… ve senin en güzel aksin…
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!

YAHYA KEMAL BEYATLI

HATIRLATAN

Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi,
Seslendi pek vakitsiz… İçim yandı ansızın.

Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi,
Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.

Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,
Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?

Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir.
Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?

Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.

HAZAN BAHÇELERİ

Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

MEHLİKA SULTAN

Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü’yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ”Belki bu son akşamdır”

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika’nın kara sevdalıları
Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika’nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri…..”
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.

Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!

Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!

Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık;
Allaha giden yolda meleklerle karıştık.

Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.

Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!

ÖZLEYEN

Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.

YAHYA KEMAL BEYATLI

Doğa ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Doğa şiirleri,doğa ile ilgili şiirleri, doğa hakkında şiirler, tabiat şiirleri, en güzel doğa şiirleri,doğa konulu şiirler

Doğa Şiiri

Doğa, şarkısını söylemeye başladı
Yeşillere büründü ormanlar
Mavi elbisesini giydi sevgili deniz

Doğa, ilahisini dilllendirmeye başladı
Çeşit çeşit türde hayvan
Renkli renkli yerde bitki

Doğa, kavuşmak için açtı bağrını
Sevdiğini barındırdı yüzyıllarca
Sevmediğini ezdi geçti bir çırpıda

Doğa, verilen gucleri sahiplendi
Kabul edeni yaşattı sorunsuzca
Resti çekenin, bakmadı gözyaşına

Doğa, sevda yüklü analar gibiydi.
Yeri geldi, merhametini gösterdi
Yeri geldi, kırdı, yıktı, geçirdi.

Doğa, İlah’ın kurduğu eşsiz mekan
Milyonlarca yıldır devam eden hazine
Kim yaşadı, kim yaşıyor, kim yaşayacak?

Abdülhamit Aydın

Dağlar

Daglari sevelim
Tepesinde gezelim
Deresinde yüzelim
En büyük hayalim

Daglari asalim
Üzerinde kosalim
Ormanina dalalim
Bulutlari tutalim

Huzur verir insana
Dag basina cikinca
Temiz hava alinca
Kalmak ister hayatinca

Okuyunca bunu her an
Besir demir yazardan
Güven buluyor o an
Daga cikinca insan

Yıldızları Seyrettim

Tek başına göçebe, mehtaplı bir gecede,
Efsunlu bir şekilde, bir ardıcın dibinde,
Oturdum saatlerce, hayal sessizliğinde,
Meçhul bir sevgiliyi bekleyen, aşık gibi

Ateş böcekleriyle, kurbağaların sesi,
En güzel orkestradan, daha güzel ahenkli,
Akan dere kadar gür, huzur sardı içimi,
Bir başka gezegende, bir başka biri gibi

Anıların içinde, kendimce geziyordum,
Aradığını bulmuş, şimdi nasıl mutluydum,
Yer ve zaman seçmeden, özgürce uçuyordum,
Boşlukta yuvarlanan, bir tüy gibi, ruh gibi

Bütün ışıklar söndü, vakit gece yarısı,
Saçlarım diken diken, yüzüm ayva sarısı,
Bin kapılı sarayın, kapanmış her kapısı,
Süleyman’ın Mühürü açmaz, birini gibi

Yeryüzüne uzandım, kulağımı dayadım,
Arzın kalp atışını, ilk bu gece dinledim
Kendimi alamadım, heyacana bulandım,
Yıldızları seyrettim, uykusuz derviş gibi

AĞAÇLAR AZALIYOR

Bütün ağaçlar yıkılıyor,
Yerine evler yapılıyor
Oksijenler azalıyor,
Hastalıklar çoğalıyor

Ne oluyor bu ağaçlara?
Ormanlar tükeniyor
Kalemler olmuyor
yazı yazılmıyor

Baharın İlk Sabahları

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum
Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”
Şairliğimle yetinir,
Avunurum

Orhan Veli Kanık

DOĞAYA..

Doğaya bakarsam aşık olurum
Doğayı seversem maşuk olurum
Doğayı korursam ışık olurum
Aşık maşuk ışık doğa değil mi

Doğaya kulak as biraz sevgi ver
Aşkın çilesini çektiğimiz yer
Nefes aldığımız verdiğimiz yer
Bizim için nefes doğa değil mi

Doğaya zulmeden kendine eder
Yaşam kaynağını dibinden budar
Kendisi yok olup ortadan gider
Her zaman kalıcı doğa değil mi

Doğa verir sana ekmek aşını
Üstünde görürsün her bir işini
Zulmeden belaya sokar başını
Doğayla barışan güler değil mi

Doğa da kurala uyan kazanır
Çok mutlu yaşayıp ömrü uzanır
Herkes kendisini çok güçlü sanır
Doğa hepimizden güçlü değil mi

Yeri göğü insan kirletmiş neden
Ozon tabakası delinmiş birden
Buna sebep olmuş uzaya giden
Dünya da sıcaklık artar değil mi

Kuzey de sıcaktan buzul eridi
Eskiden doğal bir düzen varidi
Ozon tabakası delinmiş miydi
Fazla ışın kanser yapar değil mi

Herkes ne yaparsa kendine yapar
İnsanlar yolundan ne çabuk sapar
Şu kara toprak da çok insan yatar
Doğa çok güçlüdür doğru değil mi

Erol Duran

En Çok Okunan Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çok Okunan Şiirler


En Çok Okunan Şiirler Neler


HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kada…Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…

Can Yücel

Zindandan Mehmet’e Mektup

Zindan iki hece Mehmed’im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’ im!
Kavuşmak mı? … Belki… Daha ölmedim!

Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli…
Git vegel… yüz adım… Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak

Bir alem ki, gökler boru i…Zindan iki hece Mehmed’im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’ im!
Kavuşmak mı? … Belki… Daha ölmedim!

Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli…
Git vegel… yüz adım… Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak

Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu,,?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Müdür bey dert dinler bu gün ‘maruzat’!
Çatık kaş… hükümet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem…
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, Bir yırtıcı zil;
Sayım var, Maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemiyet
Urbalarla kemik, Mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!

Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, Duman duman erisin!

Peykeler duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
kanla dolu sünger… beynimi içtin!

sükut… kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünyadan nazar.
Yerinde mi acep ölü ve mezar
yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir elden kader bu emir…
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünya ya kapalı, Allah’a açık.

Dua dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…
Bir soluk, Bir tütsü Bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zahir şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!

Mehmed’im sevinin başlar yüksekte!
Ölsekte sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Necip Fazıl Kısakürek

İMKANSIZ AŞK

Falcı kadın yalan söylüyor yalan

Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız

Nasıl mümkün değilse

Yıldızları toplamak gökyüzünden

Öylesine imkansız bir şey aşkımız

Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar

Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı

Sadece hatıralarda ebedi olan

Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız

Onlar bile bize yar olmadı

Unut benden kalan ne varsa

Unutmak tesellidir ya…Falcı kadın yalan söylüyor yalan

Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız

Nasıl mümkün değilse

Yıldızları toplamak gökyüzünden

Öylesine imkansız bir şey aşkımız

Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar

Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı

Sadece hatıralarda ebedi olan

Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız

Onlar bile bize yar olmadı

Unut benden kalan ne varsa

Unutmak tesellidir yalnızlığın

Güneşi bir kadeh şarap gibi içip

Delicesine sarhoş olmak

En güzel tarafı imkansızlığın

Ümitlerimiz fırtınalı denizler ortasında

Bir hurda teknedir şimdi

Dalgalar dünden daha zalim

Rüzgar daha hoyrat

Ne bulut var ufuklarda ne gemi

Mevsimler toz pembe değil

Gündüzler gecedir, geceler zindan

Güneşin doğmasını beklemek boşuna

Boşuna artık medet ummak

Taş kalpli zamandan

İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi

Paramparça, kırık dökük aşkımız

Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü

Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü

Büyük aşkımız

Ümit Yaşar Oğuzcan

YALNIZLIK ŞİİRİ

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

Orhan Veli Kanık

AŞK DERSI

Yabancı bir televizyon görüncesinde
Bitkilerin nasıl çiftleştiğin seyrederken ağlıyorum
Derken aklıma geliyor Güler’le ilk seviştiğimiz
Orda da ağladığımı gülerek hatırlıyorum

YOKLUĞUNDAKİ SEN
Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım

Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeşbin kilometreden

SENI SEVIYORDUM

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi…

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri

SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte…

Güldüğü zaman yukarıya bakardı;

Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı…

Ne güzeldiler sen bilmiyordun…

BEN SENİ SEVİYORDUM…

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

Geri dönüyordu, çoğalıyordu

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteliyişim oluyordun

Kalp ağrısı oluyordun,

Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

Cesurduk…

Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kızmızıydı bütün karanfiller…

Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun…

Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları

Derken bir gün uzaktan gördüm seni…

Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

Kalbimi acıttı her zaman ki gibi…

Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi…

BİRGÜN ANLARSIN

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına…
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Ahmet Arif En Güzel Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

En Güzel Ahmet Arif Şiirleri

Ahmet Arif Şiirleri

Anadolu

Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri…
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda…
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

Sevdan Beni

Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…

Uy Havar

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni…

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım…
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni…

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni.

Etnografya Müzesi Eserleri İsimleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Etnografya Müzesi Eserlerin İsimleri nedir
Anakara Etnografya Müzesi Eserleri İsimleri

  • Etnografya Müzesi, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.
  • Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.
  • Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.
  • Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.
  • Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.
  • Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (13. yüzyıl), Ahi Şerafettin Sandukası (14. yüzyıl), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (12. yüzyıl), Siirt Ulu Camii Mimberi (12. yüzyıl) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (15. yüzyıl) müzemizin önemli eserlerindendir.
  • VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.
  • Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Etnografya Müzesinde Sergilenenler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Etnografya Müzesinde Sergilenenler nelerdir
Etnografya Müzesinde Sergilenen eserler

Etnografya Müzesinde Sergilenenler

Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.

Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.

Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.

Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.

Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (XIII. y.y.), Ahi Şerafettin Sandukası (XIV.y.y.), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (XII. y.y.), Siirt Ulu Camii Mimberi (XII.y.y.) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (XV.y.y.) müzemizin önemli eserlerindendir.

VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.

Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Etnografya Müzesinde Sergilenen Eserler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Etnografya Müzesindeki eserler
Etnografya Müzesindeki eserler nelerdir
Etnografya Müzesinde bulunan eserler

Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.
Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.
Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.
Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.
Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (13. yüzyıl), Ahi Şerafettin Sandukası (14. yüzyıl), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (12. yüzyıl), Siirt Ulu Camii Mimberi (12. yüzyıl) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (15. yüzyıl) müzemizin önemli eserlerindendir.
VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.

Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Etnografya Müzesinde Neler Sergilenir

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Ankara Etnografya Müzesi Neler Sergilenir
Etnografya Müzesi de Sergilenenler

Etnografya Müzesinde Neler Sergilenir

  • Etnografya Müzesi, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.
  • Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.
  • Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.
  • Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.
  • Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.
  • Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (13. yüzyıl), Ahi Şerafettin Sandukası (14. yüzyıl), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (12. yüzyıl), Siirt Ulu Camii Mimberi (12. yüzyıl) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (15. yüzyıl) müzemizin önemli eserlerindendir.
  • VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.
  • Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Antalya Erken Rezervasyon Otelleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Erken Rezervasyon Otelleri Antalya 2012
2012 Antalya Erken Rezervasyon Otel fiyatları

Erken rezervasyon fırsatları ile çok uygun fiyatlarla Antalya tatil yapabilirsiniz.

işte Antalya Erken Rezervasyon Otelleri

Papillon Hotel Zeugma

Belek, İleribaşı mevkiinde bulunan tesis, 60.000 m2 alan üzerine kurulu olup, Antalya merkeze 40 km., havalimanına 35 km., Belek e 4 km. mesafede ve denize sıfır konumdadır.

Club Hotel Falcon

ntalya – Lara’ nın en güzel koylarından birinde, muhteşem deniz manzarasına hakim olan tesisimiz Şehir merkezine 5 km, Havaalanına 17 km uzaklıktadır.

Antalya erken rezervasyon yapan diğer otelleri ve fiyatları için Tıklayınız..

Türkiyenin En Güzel Tatil Beldeleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Türkiyenin En Güzel Tatil Yöreleri
Türkiyenin En Güzel Tatil Beldeleri İsimleri

Türkiyenin en güzel tatil beldeleri sizce neresi arkadaşlar Türkiyenin En Güzel Tatil Beldelerinden birkaçının Resim ve isimleri urada sizlerde eklemek istediğiniz Türkiyenin En Güzel Tatil Beldelerini ekliyebilirsiniz.


Bodrum

Alanya

Fethiye

Çeşme

Marmaris

Kemer

Kuşadası

Uludağ Otelleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Uludağ’da bulunan oteller
Uludağda hangi oteller var
Uludağın otelleri

Güzel bir kış tatili yapmak ve Uludağ’ın eşsiz güzelliğinde kaybolmak istiyorsanız aşağıdaki otellerde konaklayabilirsiniz.Ağaoğlu My Resort Uludağ
Grand Yazıcı Uludağ
Alkoçlar Zone 2 Hotel
Alkoçlar Hotel
Kervansaray Uludağ
Ağaoğlu My Resort Uludağ
Monte Baia Uludağ
Karinna Hotel Uludağ
Uslan Hotel
Fahri Hotel Uludağ
Beceren Hotel
Fergana Büyük Otel
Le Chalet Yazıcı

Osmanlı Devletinin Tarihi Eserleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Osmanlı Devletinin Tarihi Eserleri nelerdir
Osmanlının Eserleri

TAHTAKALE HAMAMI

Osmanlı döneminde yapılmış orjinal hamamlardan biridir. 1932 yılında sağlam durumda iken askeriye tarafından yıktırılmıştır. 2. Beyazıd’ın hazinedarı, Bosna ve İşkodra valiliklerinde bulunmuş Devlet adamı Firuz bey veya yardımcılarından birisi tarafından 1485 yılında yaptırılmıştır. Çift kubbeli hamam, moloz taştan yapılmış, çift kare mekan üzerindeki sekizgen kasnaklara oturtturulmuş tromplu kubbeler, kiremit döşeli sekizgen ahşap bir çatıyla örülmüştür.

ALİ PAŞA HAMAMI

1572 yılında Ali paşa tarafından yaptırılan hamam Ali paşa Camiinin vakfiyelerindendir.Kadın ve erkek kısımları ayrı, simetrik yapının, soyunma yeri kare, yıkanma yeri haç planlıdır. Karşılıklı dört eyvanı kubbeli ve beşik tonozlu olan yıkanma yerinin köşe halvetleri basık ve kubbelidir. Kesme taştan yapılmış olan mekan üzerinde sekizgen kasnak üzerine oturtulan büyük kubbeleri 1966 yılında kurşunla kaplanmıştır.

ÇAY HAMAMI

Tek kubbeli, tek taraflı olan hamam uzun yıllar depo olarak kullanılmıştı. Belediye tarafından 1956 yılında onarılmış ve halen işletilmektedir.

ALACA MESCİT

Rüstem Çelebi mahallesinde Plevne ilkokulunun yanındadır. Selçuklu’ların İlhanlı sultanı Gazan Han ile ortak yönetimleri zamanında yapılmıştır. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri Abdurrahman Bini Ahi Eda’nın adına ithafen Abdüzaziz Bini İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.

KAZANCILAR MESCİDİ

Sulu sokaktadır. (1985 Ağustos ayında belediye tarafından yıktırılan Yağcı Han mescite bitişikti.) Kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre yapılış tarihi Yavuz Sultan Selim zamanına rastlamaktadır.

BAHZAT CAMİİ

Tokat’ın en karakteristik yerlerinden biri olan Behzat çarşısında Behzat çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fakih oglu Hacı Behzat tarafından 1935 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan cami binasına sultan 2. Abdülhamit zamanında (1881) yılında vatandaşların bağışlarıyla ikinci bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan caminin 1535 tarihli Osmanlı sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat’a aittir. Diğeri tamir kitabesidir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir.

HİSARİYE MEDRESESİ

Harap durumu nedeniyle kitabesi ve kapı süslemeleri sökülerek 1953 yılında müzeye getirilen medrese Amasya tarihine göre, Beyazıt Paşanın kardeşi Emir Yahşi bey oğlu Emir Hisar tarafından 1411 yılında yaptırılmıştır.

HAMZA BEY MESCİDİ

Bugün yıkılmıqş olan mescit, Çelebi Mehmet’in sultan olmasından evvel, Amasya ve Tokat yörelerinde hüküm sürdüğü 1411 yıllarında lalası ve komutanlarından Bicar oglu Emir Hamza tarafından yaptırılmıştır.

PİR AHMET BEY TÜRBESİ

Meydan mahallesinde, Meydan camiinin güneyinde Horozoğlu zaviyesinin önündedir. İçerisinde Ertena beylerinden Aleaddin Ali Beyin oğlu, Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç onikisi mermer sanduka bulunmaktaydı. Türbe çökme tehlikesi gösterince müzeye kaldırılmış ve sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe, şehzade Mehmet Çelebi’nin, kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht çatışmaları sırasında ölen, adamlarından Horozoglu Ahmet beye aittir.

PAŞA HAMAMI

İvaz paşa mahallesinde, paşa hanın hemen üzerindeki dörtyol ağzındadır. 2. Murat zamanında YÖRGÜÇ paşa tarafından 1437 yılında yaptırılmıştır. Moloz taşlarla yapılmış hamam 1948 yılında vakıflar tarafından restore edilmiştir. Günümüzdede de işletilmektedir.

İVAZ PAŞA CAMİİ

İvaz paşa mahallesinde, Sulu sokak sonunda, Moloz taştan yapılmış küçük bir camidir. Kitabesi yoktur.

HACI TURHAN MESCİDİ

Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında Artıkoğullarından Hacı Turhan tarafından 1471 yılında yaptırılmıştır. Eski kazancılar içinde bulunan mescit, moloz taştan yapılmıştır.

TAŞHAN

Gazi Osman Paşa caddesi üzerindedir “Voyvoda han” da denilmektedir. 1631 yılında yaptırılmış büyük bir Osmanlı anıt eserdir. Yüzyıl evvel Vakıftan şahıs mülkiyetine, buradan Vakıf idaresine ve daha sonra cezaevi yapılmak üzere Adliye Vekaletine satılmıştır. Bir süre et ve sebze hali olarak kullanılan han, son yıllarda restore edilmiştir.

Kuzey güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve iki katlı inşa edilen hanın ortasında, büyük bir avlu yer almaktadır. 32 odası ve bir mescit mahalli bulunan hanın her iki katında, avluya bakan revaklar bulunmaktadır. Sadece doğu yönündeki blokun birinci katında revak yoktur. Yeni yapılan restorasyonda sundurmalar kaldırılarak, üst kat revaklarının açık kemerleri camlı, bol ışıklı kapalı mekanlar haline getirilmiş orjinal çatı kaplaması olan kiremitlerin yerine bakır folyolar örtülerek son şeklini almıştır. Kesme taştan yapılmış uzun ve güzel bir cephesi olan Taşhan’ın batı yönündeki dış duvarları sağırdır. Diğer üç yanındaki hücrelerde çeşitli meslekten ticarethaneler sıralanmıştır.

SULU HAN

Sulu sokakta bedesten yanındadır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi bilinmiyor. 1930 yılına kadar cezaevi olarak kullanılan han 1957 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiş ve o günden beri öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır. Yapım tekniği ve malzeme olarak Yağcıoglu hanı ile çağdaş görünmektedir. İki katlı olan hanın restorasyonda orjinal özellikleri bozulmuştur. Özellikle çatı örtüsünde kulanılan çinko levhalar yapı ile hiç uyuşmamaktadır.


YAĞCIOĞLU HANI

Sulu sokakta ço harap durumda iken 1985 yılı Ağustos ayında belediye tarafından yaktırılmış yerine çeşitli işyerleri yaptırılmıştır.1935 yılında Tokat itfaiye grubunun karargahı olan hanın kitabesi bulunamadığı için hanın yapım tarihi hakkında bilgi yoktur. Mimari üslup olarak Taşhanı anımsatan yapı malzeme ve yapım tekniği bakımından daha eski özelliklere sahip. Moloz taş ve tağladan örülmüş duvarları ile ilginç bir portali olan hanın sokağa bakan dar cephesine rağmen güney yönündeki derinlemesine bir konuma sahipti.

DEVELİK HAN

Takyeciler camiinin güneyinde yer alır. Kendi haline terk edilmiş harap durumdadır. Mimari planlaması ve yapı malzemesine bakılırsa 15., 16. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. İki katlı revaklı avlusu olan han, kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.

PAŞA HAN

İvaz Paşa mahallesinde, Sulu sokağın sonundadır. 1. Sultan Mahmut zamanında Zararlızade Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında yaptırılmıştır. Mehmet Paşa Trabzon ve Sivas valiliklerinde bulunmuş, 1756 yılında Reşadiye’nin Kabaklı köyünde vefat etmiştir.

Paşa Hanın kesme taştan yapılmış güzel bir portali ve çevresi sağır duvarlarla kapalı bir avlusu vardır. Avlu içide bugün hiç bir yapı izi kalmamıştır. Güney yönündeki orjinal servis kapısı yerinde korunmakta olup, portalin orjinal kapısı sökülmüştür.


SULU SOKAKTA HAN

Gazi Osman Paşa caddesinden Sulu sokağa girdiğimizde, ikiyüz metre kadar girilince sağ tarafta orjinal kapısı korunmuş, yaklaşık 12 m. yükseklikte kerpiç duvarlarla çevrelenmiş küçük bir han görülür. Kuzeyde ikinci bir kapısı olan han, günümüzde hurda deposu olarak kullanılmaktadır. İç yapıları yıkılmış, yerlerine barakalar yapılmıştır.


BEDESTENLER

Sulu sokakta, Takyeciler camii doğusundadır. Evliya Çelebinin “Sultan çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa çarşıları gibi gayet tertip üzerere kurulmuştur” dediği bedestenleri İstanbul kapalı çarşısının bedesten bölümünü anımsatmaktadır. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde onbir kubbenin yer aldığı bu Osmanlı ticaret merkezinin yapıldığı tarih belli değildir. 15 veya 16. yüzyılda yapıldığı anlaşılan Bedestenin güney ve kuzey yönlerinde karşılıklı birer kapısı vardır. Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. İnce harçla örülmüş kolon ve tonozlardaki ustalık son derece ileridir. Bedesten görülmeye değer bir mimarlık eseridir.

ÇEŞMELER

ALACA ÇEŞME Yaptıran: Kara Arslan (1282)

ŞEYH ŞEHABETTİN Yaptıran: Şeyh Şehabettin (1304)

UZUN SEKİ ÇEŞMESİ (Yaptıran: İlyasoğlu Solak Ali (1495)

ACEPŞİR ÇEŞMESİ Yaptıran: Hacı Mahmut Bini Hacı Ahmet (1586)

MUSA ÇEŞMESİ Yaptıran: Musa Bey (1594)

ESKİ KASAPHANE ÇEŞMESİ Yaptıran: Sefer Paşa (1653)

alıntı

Türkiyenin En Güzel Evleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Türkiyenin En Güzel müze Evleri
Türkiyedeki En Güzel Evler

ÇAKIROĞLU KONAĞI (Birgi, Ödemiş)

Ağa, İzmirli ve İstanbullu hanımları hasret çekmesin diye iki şehrin resmini yaptırdı

Çakıroğlu Konağı’na yolunuzun düşmesini beklemeyin, yolunuzu düşürün. İzmir’e yaklaşık 120 kilometre mesafede, Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi, 15’inci yüzyıl başlarında Osmanlıların eline geçmiş. Özellikle 15 ve 16’ncı yüzyıllarda Anadolu’daki önemli kültür, sanat merkezlerinden biri olmuş. 16’ncı yüzyıldan itibaren önemini yitirmeye başlamışsa da, sahip olduğu kültür mirasının büyük kısmını korumayı başarmış. Bu şirin kasabada Aydınoğulları ve Osmanlı dönemini günümüzde yaşatan çok sayıda güzel tarihi bina bulunuyor. Bugüne ulaşabilmiş en önemli eserlerden biri Çakıroğlu Konağı. Üç katlı bina 1761’de Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış ancak konağın renkli ve zengin süslemelerine bakanlar 19’uncu yüzyılda elden geçtiğini hemen anlıyor. Ahşap malzemenin kullanıldığı yapının her katındaki biri düz, biri kemerli ve vitraylı iki sıra pencere ile konağın dış yüzeyini kaplayan boyalı bezekler görenlerin ilk dikkatini çeken detaylar. Gezerken, duvarlar ve tavanları süsleyen kalem işlerine ilgi göstermeyi unutmayın, ait oldukları sanatın zarif örnekleri arasında sayılıyorlar. Konak, döneminin tüm özelliklerini yansıtan bir sivil mimari örneği. Geniş bir iç bahçesi var ve zemin kat taşlık, mutfak, hizmetçi odaları, misafir bekleme odası ile ahır ve samanlık için ayrılmış. İkinci kat kışlık olarak kullanıldığı için alçak tavanlı, bu yüzden ara kat olarak da tanımlanıyor. Burada bütün odaların açıldığı geniş bir salon karşılıyor sizi. Kışın ısıtma için şömine yapılmış. Bir iç merdivenle çıkılan daha yüksek tavanlı üst kat yazlık olarak kullanılıyormuş. Tavan ve duvarları süsleyen bitki ve meyve motiflerine dikkat edin, o dönem sanatının tüm zarafetini taşıyorlar. Bu katta misafirleri karşılayan iki panonun ilginç bir hikayesi var; konağın sahibi biri İstanbullu diğeri İzmirli iki hanımla evlenmiş. Eşlerinin hasret çekmesini önlemek için de her iki şehrin resmini yaptırmış. Konağı gezdirenlere bu düşünceli beyefendinin o zamanlar geçerli olan “dört hak” anlayışıyla iki hanımla aynı zamanda mı evli olduğunu, yoksa birini kaybettikten sonra mı diğeriyle evlendiğini sorduk ama ne yazık ki cevap üzerinde kimse ortak bir fikre varamadı. Ev 1950 senesine kadar konut olarak kullanılmış. Daha sonra Kültür Bakanlığı binayı devralmış. Aslına sadık kalınarak elden geçirilen konak, 1995 yılında ziyarete açıldı, geçen yıl restore edildi.

LATİFOĞLU KONAĞI (Tokat)

Tavan ve duvarlardaki ahşap işçiliği oya gibi

Bu harika Osmanlı evi Anadolu’daki konakların hemen hepsinden en güzel özellikleri bünyesinde toplamış. 19’uncu yüzyıla ait olan L planlı iki katlı yapı, o tarihlerde zenginlerce yaptırılan konakların tipik örneği. Son derece zarif ahşap işçiliği ve alaturka kiremitli çatısı binaya yaklaşırken ilk dikkati çeken özellikler. Geniş ve özenle düzenlenmiş avlusunda bir de havuzu var. Aşağı katta tüm donanımıyla birlikte, bu tür evlerin karakteristiği olan mutfağı görebilirsiniz. Henüz yukarı çıkmamışken, aynı kattaki hamama da bir göz atın. Soğuk, ılık ve sıcak bölümlerinden oluşan hamam evin en ilginç bölümlerinden biri. Bu katı beğendiyseniz bir de üst katı deneyin çünkü evin en güzel kısımları sizi orada bekliyor. İkinci kat, haremlik, selamlık ve yatak odalarına ayrılmış. Kalem işleri ve çeşitli motiflerle süslenen bu kat ev sakinlerinin hayatını şenlendirirken, sanki gelen misafirleri de eve hayran bırakmak üzere tasarlanmış. Kapılar ve dolap kapaklarındaki ince ahşap oymalarla duvarlar ve tavanlardaki işçilik Anadolu kadınının göz nuru akıtarak yaptığı oyalar ile yarışacak nitelikte. Havuz başı odası ise kendi konseptine yaraşır şekilde çiçek motifleriyle donatılmış. İstanbul’u tasvir eden panolar yöre zengininin büyük şehre olan özlemini anlatıyor gibi. Bu kattaki bir oda ise “evin mücevheri” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Paşa Odası ailenin erkek üyelerinin bir araya toplandığı ve misafirlerin kabul edildiği yer. Odanın etrafı açılınca yatak olan sedirlerle çevrilmiş, o dönemlerde keten çarşaflar yüklüklerde saklanırmış. Paşa Odası’nı süslemede kullanılan barok detaylar, çeşitli bezemeler, vitraylar ve tepe pencereleri gözünüzden kaçmayacak. Tepe pencerelerinde göreceğiniz motifler ise o dönem süsleme sanatında sıkça kullanılan Mühr-ü Süleyman motifleri. Davut Yıldızı’nı anımsatan Mühr-ü Süleyman akla bir atasözünü getiriyor: “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” 1990 yılında ziyarete açılan müze evde, geçmişte yörede halkın günlük yaşamda kullandığı bazı aletler de sergileniyor.

MEMİŞ AĞA KONAĞI (Sürmene, Trabzon)

Ağa odasının tavanı rüzgarda dönüyor

Trabzon’dan Rize’ye doğru giderken ana yolun yanında devasa bir kayalığın üzerinde göreceksiniz bu etkileyici evi. Sürmene ilçesinin Kastel köyünde bulunan yapı, zaman içinde köyle özdeşleşip halk arasında “Kastel” olarak adlandırılmış. Kimi vakur duruşundan ötürü kimi de kullanılan taş malzemenin yaptığı çağrışımdan olacak, görenlerin çoğu bu konağı kaleye benzetiyor. Eve yaklaşırken saçaklarının dışarıya normalden fazla uzandığını fark edeceksiniz. Bu saçakların görevi, evi bölgenin aşırı yağmurlarından korumak. Taş ve aralıklı iksa ile inşa edilen konağın zemin katındaki zindan o dönem suçlularının korkulu rüyasıymış. Zemin kat ayrıca mutfağa ve kilere de ev sahipliği yapıyor. Mutfağın her iki yanında göreceğiniz odalar ise burada çalışanlara ayrılmış. Hane halkının asıl yaşam alanı üzeri süsle kaplanmış bir merdivenle çıkacağınız birinci kat. Haremlik ve selamlığa ait odalar bu katta bulunuyor. Binaya halk arasında “Döner Tavanlı Konak” adının verilme sebebini de bu kattaki odalardan birinde göreceksiniz. Odanın tavanına bir milin etrafında dönen bir parça yerleştirilmiş. Çatının dışına çıkan milin esen rüzgarla dönmesi ve bir pervane gibi odayı serinletmesi sağlanıyormuş. Tavandaki bu parça odanın dekorasyonuyla uyumlu olacak şekilde aynı süslemelerle bezenmiş. Hemen bütün Anadolu konaklarında olduğu gibi burada da bir “Baş Oda” var elbette. Taş oymalı şömine ve dolapla duvarlardaki renkli süslemeler ve tavandaki ahşap kabartmalar evin reisinin önemi ve gücünü de yansıtıyor. Süslemelerin nispeten daha sade olduğu odanın ise evin hanımlarına ayrıldığı düşünülüyor. Ahşap bezeme sanatı cömertçe kullanılmış konakta, kapı kolları, pencere parmaklıkları bile bu sanatın tüm inceliklerinden nasibini almış. Konağın dekorasyonunda görev alan çiçek ve meyve freskleri de göz kamaştırıyor. Binadaki özel hamam sisteminin bir görevi de merkezi ısıtmayı sağlamakmış. Konağı gezebilmek için görevliyi bulmanız gerektiğini unutmayın.

GÜPGÜPOĞLU KONAĞI (Kayseri)

Bursalı ustalar süslemelerinde Memlük sanatından esinlenmişti

Eski Kayseri’nin yüksek bazalt duvarlar arkasındaki tarihi evlerinde mermer ve ahşap gibi malzemelerin nasıl dantel gibi işlenebileceğini görmeye hazır olun. Tarihi 15’inci yüzyıl başlarına kadar uzanan bu muhteşem konak, şair, bestekar ve hükümet görevlisi Ahmet Mithat Güpgüpoğlu’na ev sahipliği yapmış. Yapıldığı dönemde Mısır’da hüküm süren Memlüklerin sanatından izler taşıyan konak, 19’uncu yüzyıl aile hayatına da ışık tutuyor. Binada kullanılan kesme taşlardaki üslup bizi Bursalı ustalara götürüyor, konağı yapan ustanın Bursalı olduğunu yazan kayıtlar da bu bilgiyi doğruluyor. Haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan konak sedef kakmalar, yerden tavana kadar yükselen ahşap oymalar ve renkli bezemelerle misafirlerini kendine hayran bırakıyor. Güzelliğiyle günümüz Kayseri mimarisinden dağlar kadar uzakta olan yapı restore edildikten sonra 1995 yılında müze olarak halka açılmış. Müzede eskiden günlük hayatta kullanılan eşyaların yanı sıra yöresel kadın ve erkek kıyafetleri de sergileniyor. Odalardan birinde Osmanlı dönemi sikkeleri, halıları ve el yazmaları, bahçede ise mezar taşları koleksiyonu görülebilir.


HACI ABDULLAH BEY KONAĞI (Savur, Mardin)

Savur’un şahin yuvası

Savur çoğu zaman ziyaretçilerin gözünden kaçan küçük ve şirin bir ilçe. Sırtını dağa yaslayan yerleşim bir kültür beşiği, tarihi Hititlere kadar uzanıyor. Üzüm, kiraz ve fındık da dahil olmak üzere hemen her türlü ürünün yetişebildiği bir ilçe olan Savur’un bir sürprizi daha var: Mardin’dekilere benzeyen birçok büyük taş konak. Kasabanın tam tepesinde muhteşem bir manzaraya hakim, Hacı Abdullah Ağa Konağı, soyları Hz. Muhammed’e dayanan bir aileye ait. 200 yaşında ve yöreye özgü taş işçiliğinin doruk noktası olarak niteliyor. Yapıyı görenler bir kaleye benzetiyor. 22 odası, taş fırını ve hamamı olan konak, sahiplerinin bir zamanlar burada nasıl yaşadığını, yemek pişirdiğini ve banyo yaptığını gösterecek şekilde büyük bir titizlikle restore edilmiş. Eğer istiyorsanız konakta gecelemeniz bile mümkün. Gece kalmasanız bile yörenin ünlü yemeklerinden olan bumbarı bir de burada tatmanızı tavsiye ederiz.hürriyet

Beypazarı Evleri



Nevşehir Evleri

Türkiyenin En Güzel Tatil Yerleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Türkiyenin En Güzel Tatil Yerleri nedir
Türkiye’nin En İyi Tatil Yerleri

Türkiyenin en güzel tatil beldeleri;

Antalya

Antalya, Türkiye’deki en önemli turizm merkezlerinden biridir. Doğası, palmiyelerle sıralanmış bulvarları, geleneksel mimarisi, hala ayakta olan merkezi Kaleiçi ve büyük ölçekli turizm yatırımları ile Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinin başında gelir. Şehir aynı zamanda, Türkiye’de en çok göç alan kentlerdendir.

Konyaaltı Plajı ve Lara Plajı’nın uzun kumsallarında serinlerken, akşam şehir merkezinde yapacağınız yürüyüşten sonra, cıvıl cıvıl kafeteryalar, publar, barlar ve geceyi çılgınca eğlencelerle kapatacağınız diskolar, sizlere Antalya’da unutamayacağınız bir tatil yaşatacaktır.

Alanya
Binlerce yıllık tarihi, Akdeniz ve Anadolu kültürlerinin karışımından oluşan kültürü ve mimarisi ile Alanya, tatilini bu beldede geçirmek isteyenlere sayısız seçenekler sunuyor. 100 kilometre uzunluğu aşan sahilindeki eşsiz plajlarının yanında kent, tarihe meraklı olanları fazlasıyla tatmin ediyor, doğa aşıklarını ise mest ediyor. Sahillerinde birbirinden güzel otelleri, gece deniz kenarında oturup hafif müzik eşliğinde içkinizi içip, sohbetinizi edebileceğiniz kafeteryaları ve çılgınca eğlence için diskolarıyla Alanya akşamları eğlencenin doruk noktasıdır. Yüksekleri ve serin havayı denize tercih edenler için Torosların eşsiz yaylaları da görülmeye değer yerler arasında.

Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Bodrum
Büyüleyici atmosferiyle nice şarkılara ve aşklara konu olmuş Bodrum; Begonvillerle kaplanmış beyaz badanalı evleri, daracık sokakları, gece hayatı ve simgeleşmiş kalesiyle Türkiye’nin en gözde tatil yörelerinden birisidir…

Akşam yemeğinden sonra Bodrum şafağa kadar uyanıktır. Çoğu dükkan ve butik gece yarısına kadar açıktır. Türkiye‘nin belki de başka hiç bir yerinde olmadığı kadar çok sayıda bar vardır Bodrum‘da. Sıcacık atmosferli kıyı kahveleri, ışıklandırılmış kale duvarlarının canlılığı, gözlenen kalabalık sokaklardaki kenar barlar ve buralardan sokaklara yayılan müzik dalga dalga ruhunuza yayılır.

Oldukça ünlü bir gece yaşamı olan Gümbet sokakları, gün doğumuna kadar, barlardan ve yol kenarlarındaki kahvelerden gelen müzik seslerinin titreşimleriyle dolar. Yerel günlük teknelerin uğrak yeri olan, oteller, küçük pansiyonlar ve kumsal boyunca restoranları bulunan Bardakçı Koyu, marina ile Gümbet arasındaki tepeden yürüyerek yalnızca bir dakika çeker.

Marmaris
Marmaris yeşilin ve mavinin tüm tonlarını yılın on iki ayında görebileceğiniz cennet bir köşe ve günümüzde turizm deyince ilk akla gelen yerlerden biridir. Uzun kıyı şeridindeki koyların çokluğu, doğal liman oluşu, antik kentlere yakınlığı, doğal güzellikleri, mavi tur olanakları, modern yat limanları, körfezin her türlü su sporlarına olanak sağlaması, beş yıldızlısından başlayarak en mütevazi pansiyonuna kadar her kesin gönlünce tatilini geçirebileceği cennet bir ilçedir.

Marmaris’te barlar sokağı eğlencenin merkezidir. Ayrıca yemekten sonra nargilenizi keyifle içebileceğiniz kafeteryalarda da samimi bir atmosferde sohbetinizi yapabilirsiniz. Marmaris’in ünlü semti İçmeler, plajında güneşlenmek isteyenlerin olduğu kadar dalgıçlık ve su kayağı sporları ile ilgilenenlerinde tercih edebilecekleri bir yerdir.

Çeşme
Son yılların en popüler tatil yerlerinden biri olan Çeşme, Egenin havası, insanlarının sıcaklığı, plajları, gece hayatı, modern tesisleriyle ve doğal güzellikleriyle size unutamayacağınız bir tatil yaşatır. Plaj partileriyle oldukça hareketli bir gece hayatı yaşayabilir veya sıkça düzenlenen çeşitli festivallerle tatilinize renk katabilirsiniz.

Sakızcılık üretiminin gelişmiş olduğu Çeşme’de sakızlı kahveyi denemeden sakın evinize dönmeyin. Yöresel hediyeliklerden el yapımı kilimler ve yöre halkının yapmış olduğu ürünlerden satın alabilirsiniz. Adını, misafir ettiği eşeklerden alan Eşek Adası doğal konumu itibarıyla kuzey rüzgârlarına kapalı. Sualtı ve su üstü sporları için oldukça elverişli olan adada konaklama imkânı bulunmuyor.

Kemer
Antalya’nın çılgın gece hayatıyla ünlü ilçesi Kemer’in otelleri ve tatil köyleriyle size unutamayacağınız bir tatil sunacağından hiç şüpheniz olmasın. Gündüz Ayışığı Plajı, Belediye Plajı ve Phaselis Plajında kendinizi Akdeniz’in eşsiz serinliklerine bırakırken, akşam Türk müzikleri ve dünya popüler müzikleri ile coşacağınız gece klüpleri, disko ve barlar sizleri bekliyor olacak.

Merkezde dolaşırken dünya markalarını bulabileceğiniz mağazalar, hediyelik eşya satan stantlar ve dükkanların yanı sıra, kuyumcular ve halı dükkanları en güzel tasarımları ile sizleri büyüleyecektir. Kalabalıktan rahatsız olanlar tekne gezintisiyle civardaki koylara gidebilir ya da düzenlenen jeep safarileri ile stres atabilir.

Kuşadası
Ege Bölgesi’nin denizle buluştuğu kıyı şeridinde yer alan Kuşadası, Yunanistan’a bağlı Sisam adasına yakın olması nedeniyle, buraya gelen turistler için Türkiye’nin ikinci önemli deniz kapısıdır.

Tatil cenneti Kuşadası’nda gece hayatı için çok değişik alternatifler sunan bar, kulüp vb. eğlence mekanları fazlasıyla vardır. Kuşadası Barlar sokağı ve Kuşadası Kaleiçi mevkileri gece hayatının kalbinin attığı yerlerdir. Gündüzleri plaj ve Beach Club olarak hizmet veren yerler, geceleri de klüp ve bar olarak eğlence sektöründeki yerlerini alırlar.

Fethiye
Koyları, adaları, çam ormanları ve sıcak iklimi ile doğal bir cennettir Fethiye. Akdeniz’in Ege ile buluştuğu kıyılarda yer alan Fethiye, turkuaz rengindeki denizi yanı sıra tarihi ile de dikkatinizi çekecektir. Onlarca koyu ve plajı sizlere Ege’nin kokusunu, Akdeniz’in sıcaklığını sunar. Yemyeşil ormanların masmavi deniz ile buluştuğu çok ince bir çizgide denize girmenin keyfine varırsınız. Tropikal adaları aratmayacak güzellikteki adalarında gezerken Fethiye’nin cennet gibi bir yer olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Çılgınca eğlence ve sınırsız aktiviteleriyle Fethiye’de canınızın asla sıkılmayacağından emin olabilirsiniz.

Dünyada eşi bulunmayan bir kumsalı olan Ölüdeniz’in güzelliği ile büyülenirken, Becekız kumsalı, Çalış kumsalı, İztuzu kumsalı’da size denizle kucaklaşmak için alternatifler sunar. Af Kule’ye tırmanıp, denizinde dalış yapmanın da ayrı bir zevki vardır Fethiye’nin. Ayrıca Yamaç Paraşütü yapabilir, Kelebek Vadisinin büyüleyici güzelliğinde denize girebilir, 12 Adalara günlük turlar yapabilirsiniz.

Didim
Aydın’ın en şirin turistik ilçesi Didim’de yapacağınız tatil size hem güneş, deniz ve tarihi sunar, hem de sizi akşamları eğlencenin tam ortasına taşır. İster gündüzleri kendinizi Didim’in en güzel kumsallarında güneşin sıcağına bırakın, isterseniz birbirinden zevkli su sporlarının bulunduğu Aquapark’ta çılgınca eğlenin.

Dünyaca ünlü Didim Altınkum plajı, yaz aylarında binlerce yerli ve yabancı turistin gözde mekanı olmuşken, sizin neden olmasın? Yeşilkent, Orman kampı ve Sahte Cennet plajları da yazın keyfini çıkarmak için muhteşem kumsalları ile sizleri bekliyor. 20 km uzaklıkta bulunan Akbük muhteşem doğası ve güzel sahilleri ile sizi büyülerken,
akşamları D-Marina da yemeğinizi yedikten sonra ister dolaşır, ister eğlencenin tadına varırsınız.

Ayasofya Müzesi Minber

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Minber Ayasofya Müzesi
ayasofya minber resimi

Ayasofya Müzesi Minber

Minber, camilerde cuma günleri, hatiplerin üzerine çıkarak hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsüdür. Ayasofya’da mihrabın sağında yer alan minber, Sultan III. Murad Döneminde yapılmıştır. Osmanlı dönemi 16 yüzyıl mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir.

Etnografya Müzesi Bilgi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Etnografya Müzesi Hakkında Bilgi
Ankara Etnoğrafya Müzesi

Etnografya Ankara ilinin Namazgah adıyla anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur.Müze Vakıflar Genel Müdürlüğünce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.

1924 yılına kadar Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’na katılan, milli kültüre önem veren devrimciler, Türklerin maddi ve manevi kültü mirasını içeren bir Etnografya Müzesi’nin kurulmasının gerekliliğine inanıyorlardı. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, eski mesai arkadaşı Budapeşte Etnografya Müzesi şeflerinden Türkolog J. Meszaroş’un müzenin kuruluşu konusundaki görüşleri sorularak, kendisine hizmet teklif edildiği, Prof. Meszaroş’un bakanlığa sunduğu 29 Kasım 1924 tarihli raporundan anlaşılmaktadır. Böylece Halk Müzesi’nin kurulmasına hazırlık yapılmak üzere, 1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeler Müdürü Halil Ethem (Erdem) başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir. Müze Müdürlüğü’ne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır.

15 Nisan 1928 yılında müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin açılmasına emir buyurmuşlardır. Müze 18.7.1930’da halka açılmış ve 1938 Kasım ayında Müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. Atatürk’ün naaşı 1953’de Anıtkabir’e nakline değin burada kalmıştır.

15 yıl süreyle Etnografya Müzesi Anıtkabir görevini görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar sürdürülmüş 6-14.11.1956 tarihinde Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle gerekli değişiklikler yapılarak, tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu) Cumhuriyetin ilk dönem mimarlarının en değerlilerindendir

Bina dikdörtgen planlı olup, tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzerleri oyma süslüdür.

Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk’e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.

Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Heykeli 1927’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan Sanatkarı P. Conanica’ya yaptırılmıştır.

Etnografya Müzesi, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.

Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.

Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.

Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.

Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.

Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (XIII. y.y.), Ahi Şerafettin Sandukası (XIV.y.y.), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (XII. y.y.), Siirt Ulu Camii Mimberi (XII.y.y.) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (XV.y.y.) müzemizin önemli eserlerindendir.

VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.

Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Etnografya Müzesi Adres: Talatpaşa Bul. Opera / Ankara
Tel: (0312) 311 30 07

Kaynak: kultur.gov.tr

etnografya müzesindeki eserler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

etnografya müzesindeki eserler nelerdir?
etnografya müzesinde sergilenen eserler
etnografya müzesi eserleri

Ankara Etnografya Müzesi Kurtuluş Savaşı’nda cuma namazlarının kılındığı eski adı Namazgah Tepesi olan yerde kuruldu. Önceleri Arkeoloji Müzesi olarak kullanılması düşünülmüş, sonra Resim Heykel Müzesi olmasına karar verilmiş, açılış töreninden sonra bugünkü işlevine kavuşmuştur.

Etnografya Müzesi, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.

etnografya müzesindeki eserler
Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.
Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.
Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.
Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.
Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in tahtı (13. yüzyıl), Ahi Şerafettin Sandukası (14. yüzyıl), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (12. yüzyıl), Siirt Ulu Camii Mimberi (12. yüzyıl) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (15. yüzyıl) müzemizin önemli eserlerindendir.
VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.

Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Sevgililer Günü Orjinal Hediyeler

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Sevgililer Günü Orjinal Hediyeler

Her yıl satın aldığınız hediyeden farklı bir hediye hazırlayarak sevgilinizi şımartmaya ne dersiniz?

14 Şubat yaklaştıkça “ne alacağım” telaşı yaşayanlardan mısınız? Bu yıl klasik hediyenin dışına çıkmaya ne dersiniz? İşte size, kendi hediyenizi yaratma fırsatı! Standartlarınızı zorlayın ve ona romantik, bir o kadar da sıra dışı bir hediye verin. Peki bu özel hediye ne olabilir?


Aşk sözleri

Romantik sözlerle, sevdiğiniz şarkı sözleri ya da şiirlerden alıntılar yaparak hazırlayacağınız bir kart, basit ama bir o kadar da değerli… Üzerine ne yazdığınız önemli olan. Bir hediyeyi, ömür boyu saklanmaya değer kılan başka ne olabilir ki! İşte size usta şairlerin unutulmaz mısralarından ve şarkı sözlerinden seçmeler…

Ellerin var beyaz güller gibi küçücük
Mutlak kalbin tomurcuklardan pembe
Sanki yeşil yaylalardır gözlerin
Alnımda ter ve kuvvetsin içimde (Cahit Külebi)

Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız (Ümit Yaşar Oğuzcan)

Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor
Yarısı sen oluyorsun, yarısı ben
Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz
Kimseye sezdirmeden (Özdemir Asaf)

Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgahtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi (Cemal Süreya)

Dudaklarımda bir ateş
Avuçlarımda alevsin
Sensiz yalnız sensiz içim
İlahımsın sevgilimsin
Sen benim her şeyimsin (Tanju Okan-Dudaklarımda Bir Ateş)


Fotoğraf kolajı

Bugüne dek birlikte çektirdiğiniz fotoğraflarınız arasından en romantik olanları seçin ve bir kolaj yapın. Sadece ikinizin fotoğraflarından oluşan bir fotoğraf albümü de hazırlayabilirsiniz. Her bir fotoğrafın altına ona olan sevginizi ifade eden cümleler eklerseniz bundan daha romantik bir hediye olamaz!


Fotomontajlı film posteri

Sevdiğinizle izlediğiniz ve ikinizin de çok sevdiği özel bir film varsa, başrol oyuncularının yüzleri yerine sizin yüzlerinizi montajlayarak özel posterler hazırlatmak da farklı bir Sevgililer Günü hediyesi olabilir.

Hafta sonu kaçamağı
Sevdiğiniz için, hani o çok istediği hafta sonu kaçamağını sürpriz bir organizasyonla hediye haline getirmeye ne dersiniz? Yemyeşil bir ormana yaslanmış Ağva, en güzel kar tatili imkanı sunan Kartepe, yeşil ve mavinin farklı tonlarını barındıran Sapanca, her türlü doğa sporunu yapabileceğiniz Kerpe, eşsiz manzarası ve temiz havası ile Abant; İstanbul’a yakın yerler olarak en iyi kaçamak alternatifleri gibi görünüyor.

Aşk şarkıları CD’si
Sevgilinize en güzel aşk şarkılarından oluşan bir CD hediye edebilirsiniz. Üstelik bu CD’yi üzerine sevgi mesajı yazdıktan sonra, ummadığı bir şekilde, iş yerine göndermek güzel bir sürpriz olacaktır. İşte önereceğim aşk şarkıları…

Dön Gel – Funda Arar
İlla – Leman Sam
Yerine Sevemem – Gökhan Kırdar
Sen Benim Şarkılarımsın – İlhan Şeşen
Kadınım – Levent Yüksel
Limon Çiçekleri – Mustafa Ceceli
Aşk Durdukça – Yüksek Sadakat
İncelikler Yüzünden – Sertab Erener
Can’t Take My Eyes Off You – Frankie Valli
Everything I Do – Bryan Adams
Take My Breath Away – Berlin
Every Breath You Take – Police
If You Go Away – Patricia Kaas
Strangers in the Night – Frank Sinatra
Goodbye My Love Goodbye – Demis Roussos
Because The Night – Patti Smith
All I Want is You – U2
Wonderwall – Oasis
I Want You – Bob Dylan


Aşk kurabiyeleri

Sıradan kurabiyeleri aşk kurabiyelerine dönüştürmek için, her birine “seni seviyorum” sözünü oluşturan harflerin şeklini verin. Pişirdiğiniz kurabiyeleri kutunun içinde yan yana dizip “seni seviyorum” yazısını oluşturun. Sevgililer Gününü lezzetlendirmek için iyi bir yol, değil mi?

Konser bileti
Sevgilinizin ya da eşinizin en sevdiği sanatçı kim, bir düşünün. Sonra da hızlı bir internet taraması ile yakın zamanlarda bir konseri ya da gece kulübü sahnesi olup olmadığını öğrenin. Ve tabii iki kişilik bileti hemen satın alın. Bu hediyeyi sunma biçimi açısından güzel bir fikrimiz var: Biletin arkasına minik bir sevgi mesajı not edip, cebine o görmeden yerleştirin.

Özel kitap ayracı
Sevdiğinize hediye etmek üzere bir aşk romanı alın.Kitabı vermeden önce ayraç biçiminde kestiğiniz bir kartonun üzerine ikinizin birlikte çekilmiş fotoğrafının küçültülmüş halini yapıştırın. Ayracın arkasına “seni seviyorum” sözünü ya da bir aşk şiiri mısrasını ekleyerek ayracı kitabın arasına koyun. Kitabın değeri bir yana, ona kattığınız artı değerle unutulmaz bir hediye sunmuş olacaksınız.