Kabristana girildiğinde:Esselâmü aleyküm, yâ ehle dâr-il kavm-il müminîn! İnnâ inşâallahü an karîbin biküm lâhikûn denir.
Besmeleyle, 11 İhlâs ve bir Fatiha’dan sonra, (Allahümme rabbel-ecsadilbâliyeh, vel-ızâmin nahiretilletî harecet mineddünya ve hiye bike mü’minetün, edhıl aleyhâ revhan min indike ve selamen minnî) duasını okumalı.
Kabrin yanına gelince, kabrin kıble ve ayak tarafından yaklaşıp selam vermeli. Ayakta, çömelerek veya oturup, Bekara suresinin başını ve sonunu, Yasin-i şerif, Tebareke, Tekasür, İhlas ve Fatiha surelerini okuyup, ölüye hediye etmelidir.
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Bir müminin kabrini ziyaret ederken, “Allahümme innî es’elüke-bi-hürmeti Muhammed aleyhisselâm en lâ tüazzibe hâzelmeyyit” denirse, o ölünün azabı kıyamete kadar kaldırılır.) [Etfal-ül-müslimin]
Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında ölmüştür.
Türkçe’ye Düşünceler ismiyle çevrilen notlarında Pascal’ın dünya görüşünü yansıtan ünlü bahis şu şekildedir:
‘Allah ya vardır, ya yoktur.’ Acaba hangi görüşe meyledeceğiz? Akıl bu bu hususta karar mercii olamaz. Sonsuz kaos bizi Allah’tan ayırmaktadır. Bu sonsuz mesafenin sonunda bir talih oyunu oynanıyor, neticesi ya yazı, ya tura olacak. Siz hangi taraf için bahse gireceksiniz? Aklın aracılığına başvurunca ne bir tarafı, ne de Ötekini tercih edemiyorsunuz. Akıl ne tercihte bulunmayı sağlıyor, ne de hangi şıkkın yanlış olduğunu isbata güç yetiriyor. O halde iki şıktan birini seçmiş kimseleri hata işlemiş olmakla suçlamayın; çünkü bu seçim hakkında siz de hiçbir şey bilmiyorsunuz. ‘—Hayır, fakat ben onları bu şıkkı seçtiklerinden dolayı değil, bir seçim yaptıklarından dolayı suçluyorum; zira biri yazıyı, biri turayı seçmiş olsa da, ikisi aynı derecede hataya düşmüştür. En iyisi hiç bahse girmemektir.’ Doğru, fakat bahse girmek zorundasınız. Bu hal bizim irademize bırakılmış değil. Bahse girip girmeme gibi bir şık yok önünüzde. Bir kere yola çıkmışsınız; yaşıyorsunuz. Acaba hangi tarafı seçeceksiniz? Beraberce görelim: Madem ki, bir şıkkı seçme zorunluluğu var, öncelikle menfaatimize en uygun olan şıkkı arayalım. Sizin için kaybedilecek iki şey var: hakikat ve hayır, iki şey ortaya koyuyorsunuz: aklınız ve iradeniz, bilginiz ve mutluluğunuz. Ve fıtratınız gereği iki şeyden de kaçınıyorsunuz: hata ve acziyet. Bir kere, madem ki seçme zorunluluğu var, iki taraftan birini tercih etmiş olmak insanı küçük düşûrmez. Bu apaçık ortada olan bir mesele. Peki mutluluğunuz ne olacak? Allah’ın varlığı şıkkını seçtiğiniz takdirde ne kazanıp ne kaybedeceğinizi tartalım. Bu şıkkı seçerek bahsi kazanmış olursanız, herşeyi kazanmış olacaksınız. Kaybetmiş olursanız, hiçbir şey kaybetmiş olmayacaksınız. O halde hiç tereddüt etmeyin; Allah’ın varlığı lehine bahse girin. ‘Bu muhakemeniz harika. Evet bahse girmeliyim, fakat belki de kazancım bana haddinden fazla pahalıya mal oluyor.’ Görelim: Kazanma ve kaybetme şansı eşit olduğundan, yalnızca bire iki hayat kazanmaya talip olduğunuzda, hâlâ bahse girebilirsiniz. Peki ya bire üç kazanmaya talip olduğunuz takdirde? isler istemez bahse girmek zorundasınız. Ve, bir kere oynamaya yükümlü olduktan sonra, içinde eşit kaybetme ve kazanma şansı olan bir oyunda bir hayata karşılık üç hayat kazanmak için riske girmemek sizin için hikmetsiz bir tercih olacaktır. Üstelik karşınızda sonsuz bir hayat ve sonsuz bir mutluluk var. Öyle olunca, yalnızca biri sizin lehinize olan sonsuz sayıda şans var olsaydı bile, iki kazanmak için bir bahse girmek hâlâ doğru olacaktı; ve, eğer kazanılacak olan şey sonsuz derecede mutlu bir hayatın sonsuzluğu idiyse, oynamaya mecbur olduğunuz ve sonsuz sayıdaki ihtimalden yalnızca bir ihtimalin sizin lehinize olduğu bir oyunda üçe karşı bir hayatı bahse koymayı reddederek yanlış bir şekilde davranıyor olacaktınız. Fakat burada sonsuz derecede mutlu bir hayatın sonsuzluğu var; sonlu sayıda bir kaybetme şansına karşı bir sonsuzu kazanma şansı, ve bahse koyduğunuz şey de sonlu. Bu durum bir tercihe mahal bırakmıyor; ortada bir sonsuzluk var olduğundan, ve kazanma şansına karşı kaybetme şansı sonsuz olmadığından, şüpheye hiç gerek yok, herşeyi vermelisiniz, işte bu bakımdan, oynamaya yükümlü olduğunuz bu hayat oyununda, şu sonlu hayatınızı sonsuz bir hayatı kazanmak için riske atmak yerine so¬nu hiçliğe varan diğer şıkkı tercih ediyorsanız, akıldan istifa etmeniz gerekir. Buna karşılık, kazancın şüpheli olduğunu, herşeyin talih ve tesadüfe bırakıldığını söylemenin; göze alınan sefaletlerin belirli oluşuyla kazancın belirsizliği arasındaki sonsuz mesafeyi mütalaa edince, kesin olarak tehlikeye attığımız şu sonlu hayatın şüpheli olan bir sonsuzlukla aynı tutulmuş olduğunu ileri sürmenin iler tutar bir tarafı yoktur. Durum bu değildir. Bir talih oyununa giren herkes ortaya kesin bîrşey koyarak talihini denediği halde, kazanacağı her zaman için şüphelidir. Onun, böyle yapmakla, aklı rencide etmeksizin sınırlı ve cüzi birşeyi tehlikeye koyduğu aşikârdır.
Bu bahsimizde ise belirli bir risk ile belirsiz bir kazanç arasında sonsuz bir uzaklık yoktur: bu doğru değildir. Gerçekte, kazanmanın kesinliği ile kaybetmenin kesinliği arasında sonsuz bir uzaklık vardır, fakat kazanmanın belirsizliği ile riske atılan şeyin belirliliği arasındaki oran, kazanma veya kaybetme şanslanyla uyum içindedir. Ve bu yüzden, eğer bir tarafta diğeri kadar çok şans varsa, siz teke karşı çift oynuyorsunuz. Ve bu durumdaf riske attığınız şeyin belirliliği, kazanabileceğiniz şeyin belirsizliğine eşittir; o hiçbir surette ondan sonsuz derecede uzak değildir. Bu yüzden argümanımız, kazanma ve kaybetme şansının eşit olduğu ve kazanılacak olan sonsuz bir ödülün var olduğu bir oyunda bahisler sonlu olduğunda, sonsuz bir ağırlık taşır, Bu kesin ve inandırıcı bir isbat yoludur ve eğer insanlar Allah’ın varlığını kabul edip ona göre yaşama gereğini, ancak bu şekilde anlayabilirler.
Kısa Özlem Mesajları Özlem Mesajları 2012 En güzel özlem mesajları özlem sözleri sizler için burada sevdiklerinizle özlem gidermek için birbirinden güzel ve özel Kısa özlem mesajları sizlerle..
Gözlerimi kapattigim an gözümün önünde konusmaya basladigimda ismin agzimda sanki benim gölgem gibisin peki ya ben senin için neyim söylermisin ?
Özlem bence ne bir seye duyulan hasret nede ulu bir arzulayis. O bence içten içe aglayis yada senden ayri yasayis…
Yasamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgide sensiz olmaz… Unutma sevmek daima beraber olmak degildir. Sen yokken bile seni yürekte yasatabilmektir…
Baliklarin sevgisini bilirmisin birbirlerine dokunamazlar ama sevgilerini hep yüreklerinde hissederler bende simdi sana dokunamiyorum çünkü sen hep yüregimdesin.
Bir gün bir sevda çalar kapinizi… Sasirirsiniz, beklemiyorsunuzdur… Bu güne kadar gelen sevgilere hep misafir olarak bakmissinizdir… Ancak, bu sevgi asktan öte olarak yerini alir gözlerinizden kalbinize !
Biraz buruk bir duygu yüklenirse yüregine gözlerin zaman zaman takilirsa uzaklara kulaklarin ansizin çinlarsa bilki bir yerlerde delice özleniyorsun.
Yapraklar sararip düserken yere, o güzel gözlerini çevir göklere, hergün istemem, yilda bir kere,adimi anmayi sakin unutma.
Merhaba hüzün adası.. Ben duygu gemisi… Gecenin katranlığında yanaştım limanına… Yüküm mutluluk… Kulak ver bak ne diyor gemide ki ses: özledim seni…. Biriciğim…
Yüreğim umulmayan yaralarla baş edemezken bir tatlı aşk gülüşü özledi gözlerim ve sen hangi alemde hangi düşlerde isen gel çünkü gülüşünü “çok özledim”
Sesine mevsimlerin eğildiği, gözlerine baharın ağladığı, ağlar gibi gülmeni, dokunuşlar gülecek gibi duran yüzünü özledim…
Beklemek güzeldir güzelim Dönecekse eger beklenen…. Özlemek güzeldir güzelim Özlüyorsa eger özlenen..
Herzaman duyamadigimiz o toprak kokusu bu zamanda aranan gerçek sevgiler gibi yagmur arkasinda sakli olan toprak kokusu gibi ortaya çiksa keske…
Özledigim ne sensin ne de bir baskasi… özledigim gerçekten hissetmeden bana “seni seviyorum” demeyecek biri..
Hani insan aglamak ister, Gözlerinden yas gelmez ! Hani gülmek ister,yürekten gülmez! Hani birini bekler o hiç gelmez! Iste o zaman ölmek isterde ECEL gelmez!
Ansızın bir duygu körüklenirse yüreğinde, aklına takılırsa uzaklar ve bir de kulakların çınlarsa amansız, bil ki bir yerlerde özlenmişsindir…
Usandım yeşermemiş umutsuz bahçeyi beklemekten, usandım, tarla kuşunun sesinden usandım bu yürekten kendimden usandım durup durup seni özlemekten.
Hasretim rengine siyah mı desem ağarmak bilmiyor sonsuz geceler ya gülerdim ya ölürdüm görsem ömrümden uzansa sensiz geceler…
Kaybetme korkusu taa içimdeyken, bekle diyorsun, döneceğim bir gün. Beden beklemesine bekliyor ama yürek kan ağlıyor sensiz geçen hergün…
Hani insan ağlamak ister, gözlerinden yaş gelmez, hani gülmek ister, yürekten gülmez! Hani birini bekler o hiç gelmez, hani onu severde hiç söyleyemez… Tam söyleyeceği zamanda o başkasını sever ya, işte o zaman insan ölmek isterde ECEL gelmez…
Bugün her zamankinden farklı bir şey yapayım dedim olmadı yine sana defalarca aşık olup seni düşündüm…
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz, herşey olurda şu kalbim birtek sensiz olamaz.
Yedi ayrı iklimden yedi çesit arı getirseler yedi çesit arı yedi ayrı çiçeği dolaşsa yedi ayrı çiçekten bal yapsa senin kadar tatlı olamaz…
Sen hiç denizin dibine baktığında Yeşil ormanları gördün mü ? İmkansız deme çünkü ben senin gözlerine baktığımda cenneti görüyorum.
Ağzımdan çıkacak söz olsan konuşmam, gözümden akacak yaş olsan ağlamam, kalbime hapsettim seni hiçbir yere bırakmam!
Kimbilir hangi akşam güneşle beraber bende söneceğim, kimbilir hangi ellerden son suyumu içeceğim, belki göremeden öleceğim fakat yinede seni EBEDİYEN SEVECEĞİM.
Seni ne kadar sevdiğimi öğrenmek istersen yere düşen her yağmur damlasını tutmaya çalış;tutabildiklerin senin sevgin, tutamadıklarınsa; benim sana olan sevgimdir.
Gözlerinde mutluluk, aşk, sevgiyi gördüm.
Kavuşmak tutkusuyla delirince bu gönlüm, duvarları deler gözlerim, seni görürüm. İşte o an, dağ bir karış, deniz bir adım, o an saçlarını dağıtan rüzgar değil, nefesimdir gülüm.
Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da… Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de… Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek…
Bir damla şarap gibisin, içtiğimde beni sarhoş edecek. Masmavi bir deniz gibisin, dokunduğunda beni titretecek. Sen harika birisin, her zaman sevilecek…
Sabahın 05:00`inde uyku akarken gözlerinden ve o buğulu gözlerinle hala telefonunun çalıp geceyi aydınlatmasını bekliyorsan güzel iki kelimeyle, seviyorsun!
Ben seni dün sevmedim çünkü dün geride kaldı, ben seni bugün de sevmeyeceğim çünkü bugün de bitecek; ben seni yarın seveceğim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek!
Facebookta en çok oynan oyunlardan biri brain buddies hile oyunudur. Son zamanlarda brain buddies ile ilgili hile programlarının ortada dolaştığı söyleniyor. Fakat bu hile program ve yöntemleri sahtedir. Bunlara itimat etmemelisiniz. Ayrıca bu hile programları ile sizin bilgisayarınızı hackleyebilirler. Bu nedenle brain buddies hile programı olmadan da oynamaya alışmalısınız. Ayrıca facebookta bir çok oyunun hile ve hack içerdiği söylensede bu oyunlarda her hangi bir hacking açığı bulunmamaktadır. Sizin en güvenli bu oynamanız hile içermeden oynamanızdır. Aksi takdirde bilgisayarınıza keylogger kurulabilir.
çanakkale zaferi kısa şiirler, 18 Mart Çanakkale Zaferi kısa şiirler, çanakkale zaferi ile ilgili kısa şiirler
ÇANAKKALE ZAFERİ
Gülmeyiniz Ey Düşmanlar, Çanakkale Geçilmez, Bekler Nice Kahramanlar, ÇANAKKALE GEÇEÇİLMEZ.
Filo Filoya dayansa, Yerler Bombayla Dayansa, Siperler Kana Boyansa, ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.
Çanakkale
Gün geçmiş,yıl geçmiş ne yazar. Her karış torağında bin,şehit bir mezar. Yeryüzünde yaşadıkça,tek dişi canavar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Sen rahat uyu ey şanlı şehit. Gölgesinde gölgelen al bayrağın. Hangi kem göz sana edebilir nazar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Yedi cihana yeter yazdığın destan. Gök kubbe ay,yıldız sana verir selam. Çanakkaleyi düşmana yaptınya mezar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Dünya döndükçe Çanakkale yine geçilmez. Kanınla suladın toprağı hangi canlı seni bilmez. Sen yazdın cihana şanlı tarihi artık kim bozar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Şefik Aydemir
Çanakkale geçilmez
Çanakkale bizimdir Kimseye vermeyiz Hakkımızla savaşırız Çanakkale’yi geçirmeyiz
Toprağımızı vermeyiz Çanakkale’yi geçirmeyiz Çanakkale geçilmez Türk oğlu yenilmez
Bayrağımızı koruruz Nice çocuklar için Rahat olsun çocuğumuz Çankkale’yi geçirmeyiz
Nice düşman yeneriz Çanakkale’yi geçirmeyiz Kırmızı beyaz bayrağımız İçin canımızı veririz
Naime DEMİREL
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur,bardaktan boşalırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Kısa Ölüm Şiirleri, Ölüm ile ilgili Şiirler Kısa, Ölüm Hakkında Kısa Şiirler
Sanatkârın Ölümü Şiiri
Gitti gelmez bahar yeli; Şarkılar yarıda kaldı. Bütün bahçeler kilitli; Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek. Ne bir yemiş, ne bir çiçek; Yanıyor güneşte petek; Bütün bal arıda kaldı.
Cahit Sıtkı Tarancı
Korktuğum Şey
Gün çekildi pencerelerden; Aynalar baştan başa tenha. Ses gelmez oldu bahçelerden; Gök kubbesi döndü siyaha.
Sular kesildi çeşmelerden; Nerden dolacak bu taş nerden, Nergislerin açtığı yerden Ey kuş uçurtmayan ejderha?
Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyorum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden Gün doğmayabilir bir daha.
Cahit Sıtkı Tarancı
Fâni Dünya
İlk günden alıştığımız emektar aydınlık, Anne yüzünde, dost yüzünde, evlat yüzünde; Her sabah başlayan şeye doymadık, Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde. Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği, Başımız darda kalınca el açtığımız yer; Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi, Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler.
Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran, Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz; Yaman çalacak o çalmayası saat yaman, Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz.
Cahit Sıtkı Tarancı
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki: – Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı Tarancı
Ölü
Hangi mahallede imam yok, Ben orada ölecegim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarim, saçlarim ve her seyim.
Ölüler namina, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balik; Müslüman degil miyim, hasa, Fakat istemiyorum, kalabalik.
Beyaz kefenler giydirmesinler, Sizlamasin karanligim havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayim, Ki bütün azalarim hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzakligimi. Yikamasinlar vücudumu, yikamasinlar, Çilginca seviyorum sicakligimi…
Düşlerde Güldü Zaman Zaman geçiyordu düşlerden hiçliğine tamamlarken gerçeği kristal küreye vuran ışıktı zaman
Kırık ve renkli
Zaman geçiyordu acıtan gülüşlerden nakşında kuruyan kirpik rimeli nemlenmiş vedalarda bir ipek mendildi zaman
Yırtık ve kirli
Zaman geçiyordu telâşelerden sıkıntılar dökülüyordu heybesinden bir bir kaygılar tenhalıktı büyüyen karanlığında zaman
Dehşet ve kindi Aynıların görüntüsünden geçiyordu zaman haza haz, acıya acıydı kimineyse üzerinden yılları yüklenmiş nehirler geçen bir çakıl taşıydı zaman
Yük ve mihnetti
Zaman geçiyordu sevişmelerden ince ışıklarda kırılan aşkın süzüldüğü camdı zaman camdan süzülen ışığın hangi tarafı kimdi
Sen ve öteki
Bir büyük bütünden geçiyordu zaman silinemez sevgiden doğumun, ölümün ötelerinde güzeli yeşertiyordu içinde varoluşun çiçeği zamanı çoğaltan oydu belki de
Gül ve dikeni
Zaman geçiyordu düşünüşlerden savuruyordu saçlarını evrene bir telinde yıldız, diğerinde güneşti neyi kovalıyordu o koca bilge bilinir mi nasıl yaşardı zaman
Keyif ve zevki
Acılardan geçiyordu zaman, dertlerden kemer gibi dolamıştı beline sargı bezini merhemi dilindeydi derin yaralar gezginiydi zaman
Yorgun ve terli
Derilmez bahçeydi zaman, uçsuz bucaksız bütün kipleri içeren tüm hâlleri de her şey onun içinde büyütüyordu kendini aşıyordu zamanı yalnız
Yokluk ve sevgi
Tamlardan geçiyordu zaman kendini büyütenden hangi varlık tamamlansa, heplense tümü hiçe gönderiyordu yokluğun teğetinde hiçi başka zamana her anıyla kendini bütünlüyordu zaman
Uçuk ve yerli
düşürülen saatlerden geçiyordu zaman tik taksız bukağıdan, zincirden zihnin bilince açılan penceresinde beşikten mezara değildi zaman, daha öteleriydi
Artı ve eksi
Geçilemiyordu yokluk sessizlikler de
Şimdinin sarpında yaşanan ulaşılmazlar köprüsüydü zaman umudun sıratı selleyen uçurumuydu
Deniz körpeliğinden sıyrılırken Bir esrik düş büyür de büyür Ve güneşten daha çok kavurur bizi Upuzun olsa da gece Uykularımız şafağa varma telaşına teslim olur
Ve iki ayrı ürperiş Usulca çıkar uzaklardan Sarmaşıklar gibi dolambaçlıdır özlem Ilık ilk yaz sabahının birinde Kavuşma sevinciyle parlar gözlerimiz… Bir bulut beyazlığı altında buluşur ellerimiz
Hangi seher Sıcaklığında konuk eder bizi Ve hangi esrarlı dokunuş Böylesine apak yapar Geceden arta kalan esmerliğimizi Hangi şairin şiirlerinde vardır böylesi vuslatlar? Hangi ressamın tablosunda Birbirine bakan mahmur gözlerden Lime lime dökülür yaşlar Sevi başlıbaşına bir tümlenişse eğer Bizden başka kim bilebilir Nerden gelir ve nasıl başlar?
Sesler ulaşır zambak kokuları gibi usuldan usuldan Sonsuzluğa doğru birlikte dolanır akreple yelkovan Dalgalar can bulduğu yerden vururken körfeze Islanır ayak Rengarenk çakıl taşlarına düşer gölgeler Kızıllıkta belirir iki silüet, Arzuları sivriltiyorken kutsanmış sözler Sevi’nin sağanaklarından ıslanır tüm bölgeler
Kaç günlük uzaklıkta saklanır durur ayrılık Kaç arşındır yol gözleyen nar kırmızısı yakınlık. Bir duman seli kalkmaya görsün Bir tını cömertçe kurar sofrasını İşte o an sunulur ötelerden tutunuşlara katık
Ordaydık Ağırdan ağırdan yırtılılırken yalnızlık Bir çarpışma an’ıyla büyür demlenişler Bir var oluşla dile gelir hiç söylenmemişler Alçalıp yükselirken iç çekişler Gün kurusu kıvamından alırız haz Yeni bir muştuyla avutulur yaz Bir kıvılcımla başlar ya orman yangınları Biz de öylesine yanarız biraz
O ses bizimdir O kıvılcım biziz Odlarla kavrulan hevesi barındırır nedenlerimiz İlk seherde yaralı yürekler demlenir O yerlerden semaya uzanırken eller Ertelenen zaman için kimsenin bilmediği Göklere uzanan bir yakarı filizlenir
Sen ne soylu can eriğisin ey gülüş O öyle bir mayadır ki sevinin gizine bulanır Tüm dereler boz bulanık akarken Gerçeğin ritmiyle bezenir diriliş…
Uzanır boylu boyunca efkar Kumsala düşer sızı Oyuna kanmaz çocuklar gibi afacan Tutuşur iki gönül hırsızı
Uğradığı yurtlara bereketler sunan his Sonrasızlığı barındıran nankör sis Gölgede yürüyen düş O şarkıyı çalan ıslık O son öpüş… O olan her nefes An biterken suskunlukta yorulur Odlarda kavrulan iki heves.. Eşkalini bırakmadan kaybolur
Artık Deniz işvelidir,kumsalda oynaşır Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır Ortalıkta öksüz bir güneş dolaşır
Sona erdi fırtınalı günlerim Özlem rüzgarları çiçek açtı, gel Doğdu özgürlüğün ısındı içim Özlem taburları çiçek açtı, gel
Seni Seviyorum
Sana baktığımda nedense içim ısınıyor Güneşin bile ısıtamadığı bu kalbi,beni ısıtıyosun Bilmiyorum şuan nerdesin Belki gezip,tozuyosun ama şunu unutmaki Yakında benim güneşim olacaksın
***
Demek ben suçluyum bir tek sen haklı Ben zalim bir düşman sense zavallı En güzeli alıp beni asmalı Beni affetmedin affetmiyceksin
***
Zorlama kendini veda etmeye Zorlama gözünden yaşlar dökmeye Mecbur değilsin birşey demeye Hiç bir şey demeden gidebilirsin..
****
Seninde gözlerin ıslanır bir gün Hele bir ümidin kırılsın da gör Ne yaşama arzun ne aşkın kalır Kurduğun hayaller yıkılsın da gör
****
Dumansız bir yangın başlar Amansız bir deprem kopar Yıkılır kalırsın bir dağ olsan da Hele bir sevdiğin terketsin de gör Bu koca dünyayı yakasın gelir Eski resimleri yırtasın gelir Bütün aynaları kırasın gelir Sırtına bir hançer vurulsun da gör
***
Adımın önünde adın yazılı Resmimin yanında resmin basılı Sabrım sabıkalı, sevdam azılı Hasretin kanıma girdi girecek
****
Hangi mahkum çekmiş böyle işkence Asmalı mı dersin bu kalbi sence Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece Sensizlik kanıma girdi girecek
****
Aldığım her nefes sana yazılı Korkarım ki sensiz ömrüm sayılı Yüreğim tutuklu gönlüm cezalı Hasretin kanıma girdi girecek.
***
Sevmeyi bilemedin Sevilmeye hakkın yok Gün sayıp beklemedin Özlenmeye hakkın yok! Sevdamla coşmadın ki Dağ deniz aşmadın ki Umutla koşmadın ki Kavuşmaya hakkın yok!
****
Aşk nedir bilmedin ki Sevildin sevmedin ki Mutluluk vermedin ki Mutluluğa hakkın yok
***
Aşk nedir bilmezdim Aşk boş iş deeer geçerdim Ben sevmeyi öğrenemedim Bana sevmeyi öğrettin
YÜREK YARAM acılarını gülüşlerinde boğup çıkıyorsun karşıma kalbinin fırtınasında boğulanlara değil gel artık bana gözlerindeki parıldayanları göremedim ben ama gitmez oldu o ışıktaki güzellik sana baktıkça
gelip gidenler olur belli ki o gözler boş bakmaz güzelliğinin farkına var kimse ben gibi kör olmaz yaşananları hiçe say derim de yarası sarılamaz bu kalp içine atar da sensizliğe dayanamaz
bulsam güzel ellerini ellerimde nasıl bırakırım divane olunca belki, belki ölmeden ararım senin bekleten ben ne yüzle kapına varırım korkarak sevmekten bıkınca bunlara aldanırım
sessizlikten boğulup kaçar oldum her zaman sensizliğe kapılıp korkar oldum of aman kendi düşen ağlamaz dediler doğru benim hatam hangi yüzle gelebilirim ki sana yürek yaram
… İNADINA SEVECEĞİM … Bugün kaçıncı sigaramın dumanında hayalin canlanır bilmiyorum… Ya da kaçıncı kadehte gözlerin değer gözlerime Hangi şarkıda, hangi türküde düşersin dilime Belki bağlamanın tellerin de belki bir keman taksimin de Belki de bir neyin özünde ne zaman dolarsın ruhuma Ne zaman dolupta taşarsın gözlerimden Alırsın beni benden Salarsın diyarlara, çöllere, dönüşü olmayan yollara Bunu da bilmiyorum…. ♥ Ama bildiğim bir şey var; Seni sevmenin bedeli Her gün tükenmekse, her gün biraz daha ölmekse Mecnun misali yürekte bir yangınla dolaşmaksa, Bu bedeli her gün paşa paşa öder, yine de severim seni… Sana, kadere, hayata inat Sırf gıcıklık olsun diye İnadına seveceğim seni Şair: Mecnun Turgay ÖZTÜRK
♥♥♥
Sensizlik Taciz Eder Durur Ruhumu, Kirlenir Düşlerim Gidersen…Yanarım Ateşinle ve Bir Akşam Vakti Ege Denizine Savrulur Küllerim… Gidersen Gözümdeki Işıkta Gider, Beynimdeki Yarınlarıda Götürürsün Gidersen, İçimdeki Çoçuğu da Öldürürsün…Bende ki Seni Öldürürsün Örneğin Beni Öldürürsün…Yani Gidersen Bizi Öldürür…sün…Sen Yine de Kimse Ölmesin Diye Zorlama Kendini Kalmaya. Ben Alışkınım Sevdiğim Simurg Gibi Ölüp Ölüp Doğmaya…
yerine yenisi alınmasa da bir yüreğin? siz yine de; vurun umudun yelkenlisini!.. ’yalnız’ ağlamayacağıma söz veremem bağışlayın!
Aşk verirdi gidişlerin, nefes alır gül dikerdi her gece kapıma dikenini batırır… alınma sakın! ben en çok dikenlerini sevdim susuşlarının…
bu unuttuklarına mı direnişin? dışına rehin bıraktığın ben miyim? yoksa kendin mi? bu içinden çıkan hangi güçsüzlüğünün kavi? Bu ne girdap! bu ne duvar? bu hangi rahvan gidişin bahçemde salınan?
kaçıngan bir susuş benimkisi.. düne ufak bir bugün kaçamağı… ağlayışlarım biraz kadınımsı… ve sen şimdi biraz kağıdımsı… içine damlıyorum aralıksız… sus(a) bana!
IV
bazen söylerdin; ’düşe kalka büyürüz çocuk, hayat böyledir’ düşen bir çocuksa şimdi ’sevgili’, tutan neden hayat değildir?
En güzel zaman konulu şiirler Zaman ile ilgili şiirler En güzel zaman şiirleri, zaman şiirleri
Sensiz zamana inat senli düşler
Güne doğmamış düşlerle başlıyorum,senli zamanları umut ederek. Sayıkladığım her kelimede senli harfler olan cümleler kurarak, Geçen her zamana seni sığdırmak zor değil aslında, Ama sensizliğe hasretini sığdırmak ağır geliyor. Kaç aşk boyu geliyor ki zaman avuçlarımda ? Kaç rüyaya seni sığdırıyorum uzayan gecelere inat.
Sensizliğime saklanıp sokulurken kuytuluklarıma, Hayat çok ıssız geliyor yokluğunda. Bahar düşüyor gözlerime, Üşüyorum sensiz, sessiz gözyaşlarım ürpertiyor beni. Kuytu köşelere sığınan sonbahar yaprakları düşüyor önüme. Bir yanımda yenilenen umutlar,diğer yanımda hüzünler üşüşüyor. Hayat yalınayak kalıyor bazen sensiz yollarda.
Yokluğunun hüküm sürdüğü gecelerin sabahında, Sen daha gözlerini açmadan güne, süren rüyalarının bir yerinden,aniden Süzülüvereceğim rüyalarına… Yokluğundan arta kalan ,yarına ait olan herşeyi Yakacağım gözlerinde. Senli zamana sımsıkı sarılacağım özlemle.
Senli düşler kurarken sensiz zamanlarda, Gözlerine yakıştıramıyorum hiç bir rengi, Hangi renk olsa ela gözlerin kadar yakmayacak beni. Hangi sevda olsa,sancılara sokmayacak beni senin sevdan kadar. İçim yanıyor bana her bakışında. Alıp başını her gidişinde bir tek gözlerin kalıyor düşlerimde. Sensiz zamana inat,senli düşler kuruyorum bitmeyen yokluğunda…
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım adını söylemek istemiyorum Rüveyda dediğim zaman anla ki, senin için yürüyor kelimeler çığlığımın atardamarlarından
hangi yıldızdır bilmem, gözlerin kayar da üzerime Rüveyda önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime sonra açılır önümde ıstırab vadileri silik renkleriyle adımlarıma çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir hayalin bittiği menfeze doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda oysa Rüveyda baştan başa ben kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden bir anlatsam nasıl utandığımı bir doğrulsam eğrildiğim yerden ağarır tanyeri nilüferlerin alaca bir at koşar içimde ezer toynaklarıyla anılarımı
sular köpürmemeliydi Rüveyda kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin ben zehire alışkınım, şerbete değil rüyalar nefret eder avare duruşumdan kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş yargılamak için zeval kayıtlarını inkilap bekliyorum
hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin uzanır da gönlüme Rüveyda derinden bir ok saplanır bağrıma beynimi çağıran bir sese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
artık eskisi gibi bakamıyorsun göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin güneş bir ane gibi dururdu başucunda artık dokunamıyor kakülün bulutlara karalara bürünmüş saçlarında dolunay BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA
hangi ressamı vurur bilmem, endamın sarar da benliğimi ben beni tanımam kaldırımlarda kafesleri yutan kafese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına duydun mu orkideye dua eden birini bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda bu yapmacık bebekler gözyaşı akıtırken gülenler yok mu beni kahrediyor geceler boyu
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklarından öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda amansız bir ütopya üfleyen pencereler lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi önümde, haksızlığın hesaba çekildiği hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer arkamda, kare kare ömrümü belirleyen hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere kim giydirir başıma tacını nihayetin kim takar bileğime hürriyet künyesini karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı asırlardır köhne barınaklarda küflenen, çürüyen çığlıklarımı
at vuruldu içim paramparça Rüveyda gölgelerin ardına sakladım kusurumu sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin ben burda damla damla eriyip akıyorum yine de, çiğnetmem kimseye gururumu istenmediğim yeri sessizce terk ederim hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
Öyle yalnız kaldım ki hayatımda Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum Çok zaman annemin dizlerine hasret Koydum başımı kendi dizlerime Doya doya ağladım
Paylaşırsa dost paylaşırmış İnsanın derdini sevincini Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör Hangi kapıyı çalsan kimseler yok Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar
Aşık mı olmadım taparcasına Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin
O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum Sabahları sokağa çıkmadan evvel Cesaret şairim cesaret Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri Sevgilimin saçları niyetine.