Organlarımızın çalışmaları için gerekli olan maddeleri taşıyan kanı pompalamakla görevli olan kalp, bu görevini yapmak için dakikada ortalama 70 kere kasılır ve her defasında ortalama 70 ml kanı organlarımıza gönderir. Ortalama bir insan ömrü boyunca, kalbimiz yaklaşık 2.5 milyar kez kasılmakta ve bu süre boyunca 180 milyon litre kanı vücudumuza pompalamaktadır.
Organların canlılığını koruyabilmeleri ve görevlerini yapabilmeleri için besin maddelerine ve oksijene gereksinimleri vardır. Bunlar organlarımıza kan ile ulaştırılır. Kan ise organlara atardamarlar (arter) yolu ile taşınır. Kanın atardamarlara pompalanması işini kalbimiz yapar. Her organ gibi kalbin de beslenmesi gereklidir. Kalbin kendisini besleyen damarlara “koroner damar” (koroner arter) denmektedir. Koroner damarlarda olabilecek hastalıklar doğrudan kalbin çalışmasını ve verimini etkileyeceğinden dolayı hayati öneme sahiptir.
Ateroskleroz Koroner damarların en çok görülen ve en önemli hastalığı koroner aterosklerozdur (damar sertliği). Bu hastalıkta, koroner damarlarda yer yer, başta kolesterol olmak üzere bir takım maddeler birikmekte ve buralarda darlıklar ve tıkanıklıklar oluşmaktadır.
Burada kalp damar kesitlerinde ateroskleroz (damar sertliği) gelişmesini görmekteyiz. Damardaki ateroskleroz sonucu oluşan plak dediğimiz yapılar zaman içinde büyüyebilir ve damar boşluğunu daraltır. Damardaki daralma da, içinden geçen kan miktarını azaltacağından dolayı kalbin beslenme bozukluğuna bağlı problemler gelişir.
Oluşan tabloya, koroner arter hastalığı veya koroner kalp hastalığı denir. Bunun sonucu olarak kalbin beslenmesi bozulmakta, kalbin ritmik çalışmasında ve kasılmasında hastalığın ciddiyetiyle orantılı olarak bozukluklar oluşmaktadır. Koroner arter hastalığı, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de erişkinlerde başta gelen ölüm ve iş gücü kaybı nedenidir.
Yaş: Erkeklerde 45 yaşın üstü, kadınlarda 55 yaşın üstü veya erken menopoz Cins: Erkeklerde daha sık Aile öyküsü: Birinci derecede (anne, baba, kardeş) erkek akrabalarda 55 yaşından, birinci derecede kadın akrabalarda 65 yaşından önce kalp damar hastalığı, kalp krizi (infarktüs) veya ani ölüm bulunması Sigara içiyor olmak Hipertansiyon (140/90 mmHg veya daha fazla veya hipertansiyon için tedavi alıyor olmak) İyi kolesterolün (HDL kolesterol) 40 mg/dl’den düşük olması Kötü kolesterol olan LDL-kolesterolün yüksek olması). Hareketsizlik: Haftada en az 3 gün ve günde en az 30 dakika egzersize zaman ayırmalısınız (tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans, bahçe işleri vs.). Şeker hastalığı (diabetes mellitus) Kilo: Bu konuda en değerli kriter, vücut kitle indeksi ve bel çevresidir. Vücut kitle indeksi, kg olarak ağırlığın, metre olarak boyun karesine bölünmesiyle elde edilir (VKİ: kg/m2). Vücut kitle indeksinin 25’in üzerinde olması veya bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda ise 88 cm’nin üzerinde olması, yalnızca kalp damar hastalığı riskini artırmakla kalmayıp şeker hastalığı, yağ yüksekliği ve tansiyon yüksekliği riskini de artırmaktadır. Stres: uzun bir zaman sürekli strese maruz kalma, hastalığın gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Depresyon: özellikle son yıllarda depresyon da kalp damar hastalıkları yönünden risk faktörü olarak kabul edilmeye başlandı.
Women’s Health dergisindeki bir habere göre; Penn State’te yapılan bir araştırmanın katılımcılarına, 4 hafta günde 43 gram, sonraki 4 hafta ise günde 85 gram Şam fıstığı yedirildi. Yapılan testlere göre; ilk 4 haftanın sonunda katılımcıların kötü kolesterolleri yüzde 9, sonraki 4 haftada ise yüzde 12 oranında düştü. Bu iki tip beslenme de, kalp hastalığı riskini artıran interlökin-1 oranını yüzde 15 azaltıyor.
Sebebi; Şam fıstığının doymuş yağ açısından fakir, doymamış yağ açısından zengin olması. Çalışmayı yürüten ekip, her gün bir avuç Şam fıstığı tüketilmesini öneriyor.
Women’s Health dergisindeki bir habere göre; Penn State’te yapılan bir araştırmanın katılımcılarına, 4 hafta günde 43 gram, sonraki 4 hafta ise günde 85 gram Şam fıstığı yedirildi. Yapılan testlere göre; ilk 4 haftanın sonunda katılımcıların kötü kolesterolleri yüzde 9, sonraki 4 haftada ise yüzde 12 oranında düştü. Bu iki tip beslenme de, kalp hastalığı riskini artıran interlökin-1 oranını yüzde 15 azaltıyor. Sebebi; Şam fıstığının doymuş yağ açısından fakir, doymamış yağ açısından zengin olması. Çalışmayı yürüten ekip, her gün bir avuç Şam fıstığı tüketilmesini öneriyor.
kardiyomyopati belirtileri nelerdir kardiyomyopati belirtisi kardiyomyopati nasıl tedavi edilir
Kalp kasının (miyokard) güçsüzleşmesini içeren herhangi bir kalp hastalığı kardiyomiyopati olarak adlandırılabilir. Bu, tamamı kalp kasının hasar görmesine ve kalp fonksiyonunun bozulmasına neden olabilecek birçok hastalığı içeren geniş bir terimdir.
Kardiyomiyopatinin bazı türlerinde güçsüzleşmiş olan kalp kası incelir; diğer türlerinde ise anormal bir şekilde kalınlaşır. Bu durumlardan herhangi birinde ventriküller (karıncıklar) artık etkin bir biçimde kanı pompalayamaz. Kan, kalpte hareketsiz kalır ve bu da kanın pıhtılaşma olasılığını arttırır. Pıhtılar serbest kalıp arteriyal emboliye neden olabilir.Ayrıca, abluka altında olan kalp kası, potansiyel olarak tehlikeli olan anormal kalp ritimlerine (ritim bozukluklarına) karşı daha açık bir hale gelir. Sıklıkla konjestif kalp yetmezliği gelişir. Bazen kardiyomiyopatiye, kalp kasının iltihaplanması olan miyokardit neden olur. Genel¬likle bir enfeksiyon, sorunun kaynağıdır. Coxsackie B virüsü ve ekovirüs, miyokarditin en sık rastlanan nedenleridir.
Daha yakın zamanlarda yapılan araştırmalar, mutant (türeşik) bir Coxsackie B virüsü türünün miyokardite ve kardiyomiyopatiye neden olma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. İnsan immun yetmezlik virüsü, Lyme hastalığı ve Ttypanosoma cruzi olarak adlandırılan tropikal bir parazit de sorumlu olabilir.
Lupus ve bir kalp naklinden »sonra gelişen reddetme reaksiyonları gibi kronik enflamatuar (iltihaplı) hastalıklar da miyokardite neden olabilir. Koroner arter hastalığı da, kalbin büyük bir kısmına kan akışının azalmasına (iskemik kardi¬yomiyopati) neden olarak kalıcı (sürekli) bir kalp kası güçsüzlüğüne yol açabilir. Bu, koroner arter hastalığı bir kalp krizinden dolayı herhangi bir kalp kasının ölümüne neden olmamış olsa bile meydana gelebilir.
Diğer kişilerde kalp kası hasarı, çok fazla alkol almaktan kaynak¬lanan toksik etkilerden dolayı meydana gelir (alkolik kardiyomi¬yopati). Bu, ömür boyunca aşırı alkol almadan ya da 5 ila 10 yıldır bir sürede günde dört ya da beş alkollü içecek tüketmenin yarattığı kümülatif etkiden kaynaklanabilir.
Genellikle alkolizme eşlik eden zayıf beslenmenin neden olduğu vitamin eksiklikleri de kalbi güçsüzleştirebilir. Erken safhalarında, alkolden uzak durarak alkolik kardiyomiyopati yok edilebilir. Ancak, hastalık ilerledikçe, kalp kası hasarı kalıcı bir hal alır Restriktif kardiyomiyopati bir diğer türdür. Kalp kası ya kalınlaşır ya da anormal hücreler veya diğer maddeler tarafından istila edilir. En yaygın olarak görülen şekli, yüksek kan basıncına (tansiyona) ya da yüksek dirence (kalp, bu yüksek dirence karşı pompalama yapmak zorundadır) neden olan diğer hastalıklara bir tepki olarak gelişebilen genişlemedir aortik stenozdur. Hipertrofik kardiyomiyopati olarak adlandırılan ve sıra dışı kalıtımsal bir hastalık, özellikle iki ventrikülün (karıncığın) arasındaki duvar olmak üzere kalp kasının kalınlaşmasına neden olur. Şiddetli vakalarda, kasın aşırı kalınlaş¬ması kanın kalpten dışarı akmasını engeller ve bayılma ya da hatta ani ölüme neden olabilir.Bu hastalık genellikle 40 yaşından önce gelişir ve 10 yaşın¬daki çocukları bile görülebilir. Birçok genç sporcunun ölümünden bu hastalık sorumludur. SEMPTOMLAR Kardiyomiyopati erken safhalarında semptomlara neden olmayabilir. Başka bir hastalığı teşhis etmek için çekilen göğüs röntgeni kalbin genişlediğini gösterdiğinde tesadüfen keşfedilebilir.Kardiyomiyopati semptomlara neden olduğunda, bunlar artık zayıf (sorunlu) bir kalbin neden olduğu semptomlar: halsizlik, güçsüzlük ve çok az efor sarf edildiğinde veya uzanırken bile oluşan nefessiz kalma.
Kardiyomiyopati anormal kalp ritimlerine (ritim bozukluklarına) neden olduğunda; semptomlar çarpıntı, sersemlik hali, bayılma ve hatta ani ölümü kapsayabilir. Hipertrofik kardiyomiyopitisi olan kişilerde göğüs ağrısı da gelişebilir. TEDAVİ SEÇENEKLERİ Fiziksel bir muayenenin sonuçlan olan semptomlara (özellikle kalp yetmezliği sinyalleri) ve bir göğüs röntgeni, ekokardiyogram ve elektrokardiyogramın sonuçlarına bakılarak kolayca kardiyomiyopati teşhisi konabilir.
Nadiren, endomiyokardiyal biyopsi olarak adlandırılan bir teste gerek duyulur. Bu testte, boyundaki bir vene (toplardamara) bir kateter sokularak kalbe inilir. Kateterin ucunda bulunan küçük bir alet kullanılarak kalp duvarının iç kısmından küçük bir parça alınır. Daha sonra bu kalp dokusu örneği mikroskop altında incelenir. Semptomların en yaygın olarak görülen iki nedeni olan kalp yetmezliği ve anormal kalp ritim¬leri de (ritim bozuklukları da) dahil olmak üzere kardiyomiyopatinin tüm türleri için tedaviler mevcuttur. Alkolik kardiyomiyopatisi olan kişiler, alkolün etkilerine karşı özellikle hassas gibi görünmektedirler.
Bu hastalığın tedavisindeki en önemli adım, alkolü bırakmaktır. Alkol bırakıldıktan sonra, kalp yetmezliği semptomları ilaçlar ve diyet (beslenme) değişiklikleriyle kontrol edilebilir.Hipertrofik kardiyomiyopati tedavisi, göğüs ağrısı ve nefessiz kalma semptomlarını kontrol etmeye yardımcı olabilir. Daha da önemlisi, bu tedavi ani kardiyak ölüm riskinizi azaltır. Bu genellikle beta blokörlerin ya da kalsiyum kanal blokörlerinin kullanılmasını gerektirir.
Anormal kalp ritimlerini (ritim bozukluklarını) önlemek için de ilaç almanız gerekebilir. Aşın yorucu egzersizlerden kaçınınız çünkü bu ani kardiyak ölüme neden olabilir.
Bazen, kalp ritimlerini düzenli tutmak için bir kalp pili (pacemaker) ya da vücuda yerleştirilebilen bir defiralatör kullanmak gerekir. Kalpteki kan akışı kalınlaşmış kalp kası tarafından şiddetli bir şekilde sekteye uğratılıyorsa, bu sorunu ortadan kaldırmak için kalp kasınızın bir kısmının cerrahi yolla alınması gerekebilir.
Aile bireylerinizde hipertrofilik kardiyomiyopati varsa, hiçbir semptom görülmüyorsa bile sizde de hipertrofilik kardiyomiyo¬pati olup olmadığını anlamak için muayene olmanız gerekir
Kalp Yetmezliği nedir, kalp yetmezliği hastalığı, kalp yetmezliği nedenleri
Kalp yetmezliği; kalbin sağ, sol ya da her iki karıncığının içindeki kanı, her vuruşunda damarlara yeterli miktarda gönderememesi sonucu oluşur.
Kalp Yetmezliği Üç şekilde görülür.Bunlar;
Sol kalp yetmezliği: Hastada nefes darlığı ve kuru öksürük vardır. Geceleri daha zor nefes alır. Çarpıntı, baygınlık ve terleme görülebilir. Buna kalp astımı adı verilir. Nedeni; aort veya mitral kapaklarının hastalanması veya koroner rahatsızlığıdır.En önemli bulgusu akciğer ödemidir.
Sağ kalp yetmezliği: Hastanın ayak ve ayak bilekleri şişer. Buralara, parmakla bastırılınca bir süre çukur kalır. El, ayak ve yüzde morarmalar; hazımsızlık ve iştahsızlık görülür. Nedeni, mitral kapağı hastalığı, müzmin bronşit veya doğuştan olan kalp hastalığıdır.En önemli bulgusu pozitif venöz dolgunluktur.
Konjestif Kalp Hastalığı: Sağ ve sol kalp yetersizliği bir arada olduğu zaman görülür. Nedeni aort veya mitral kapaklarının hastalanması,mitral stenoz, müzmin bronşit veya akciğer hastalıkları, romatizma ve tiroid hastalıklarıdır.
Kalp yetmezliği hangi yaşlarda görülür?
Kalp yetersizliğinin görülme oranı, hastanın yaşıyla birlikte artar. Genel olarak % 25 dolayındayken 60 yaşından sonra % 50′yi bulan bir seviyeye yükselir. Bu çok yaygın hastalık karşısında doktorun görevi çok geniş ve önemlidir.
Normal kalp sesleri olan “lup dup” seslerinin arasında duyulan uğultu veya fısıltı şeklindeki seslerdir. Anormal deliklerden veya daralan kapaklardan kanın geçmesiyle ortaya çıkarlar. Bazen kalpte delik veya damar hastalığı olmadığı halde üfürüm duyulabilir. Buna masum üfürüm denir. Masum üfürümlerde kalpten “lup dup” dışında üfleme sesleri de gelmekte ancak hastalık, delik vs bulunmamaktadır. Masum üfürümlerin bir kısmı ağır kansızlıktan kaynaklanırken bir kısmında kalp karıncıkları içinde embriyonsal önemsiz bir doku artığı ses nedeni olmaktadır. Birçok masum üfürümde ise neden bulunmamaktadır.
Belirtileri: Kalp üfürümlerinin belirtisi yoktur. Ancak üfürüme neden olan kalp hastalığı ağır ise buna ait çarpıntı, morarma, nefes darlığı belirtileri görülebilir.
Polikistik over hastalığı adet düzensizliği, kıllanma, istendiği halde gebe kalamama şeklinde belirtileri olan bir hastalıktır. Bu belirtilerin birkaçı veya tamamı birarada bulunabilmektedir. Hastalığa yumurtalıklarda yer alan çok sayıda kist sebep olmaktadır.Bu durumda da yumurtalıkla normalin 2-5 katı büyür. Hastalığın ortaya çıkış nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Beyinde yumurtalıkları uyarıcı hormon salgılayan hipotalamus, hipofiz gibi üst merkezlerle yumurtalıkların ilişkisi bozulmuştur. Hipotalamusun salgıladığı hormona hipofiz bezi aşırı yanıt vermekte ve luteinizan hormon salgısı artmaktadır. Bu hormon yumurtalıkları uyararak aşırı erkeklik hormonu salgılamakta ve yumurtalıklarda normal yumurta gelişimi gerçekleşememektedir. Bunun sonucunda bu kadınlarda luteinizan hormon ve erkeklik hormonları testosteron yükselmektedir. Yumurtlamadan sonra salgılanan progesteron hormonu ise yumurtlama gerçekleşmediği için, normal olarak salgılanamamakta ve kanda düşük düzeyde bulunmaktadır. Estrogen hormonu ise normal düzeyde salgılanmaktadır. Ayrıca süt salgılatan hormon prolaktin de polikistik overli hastaların 1/3’ünde yüksek bulunmaktadır. Polikistik over hastalığı hormonlar arasındaki dengenin bozulduğu ve bunun bir kısırdöngüye dönüştüğü bir hastalıktır. Hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran bazı etkenler söz konusudur, bunlar genetik eğilim ve şişmanlıktır. Aslında şişmanlığın hastalığın ortaya çıkış nedeni mi, yoksa hastalık sonucunda mı oluştuğu kesin değildir. Ancak polikistik over hastalığı bulunan kadınların yaklaşık yarısının şişman olduğu bir gerçektir. Şişmanlarda yağ dokusunda erkeklik hormonu üretimi daha fazladır ve bu durum hastalığın ilerlemesine katkıda bulunur. Polikistik overli hastaların büyük çoğunluğunda seyrek adet görme veya hiç adet görememe gibi şikayetler vardır. Hastaların %90’ında erkeklik hormonu artışına bağlı kıllanma ve ciltte yağlanma vardır. Polikistik overli hanımların yaklaşık yarısında kilo fazlalığı söz konusudur. Polikistik overli bir kadında tedavinin ilk basamağını kilo verme oluşturmalıdır. Gerek diyet gerekse egzersiz yardımı ile kilo verme ile adetler düzene girip, yumurtlama sağlanabilir. Daha önce ilaçlara yanıt vermeyen bir hasta kilo verme sonrası ilaçlara yanıt verir duruma gelebilir. Çocuk isteği olmayan, adet düzensizliği ve kıllanma yakınması olan bir kişide hem adetleri düzene sokmak, hem de kıllanmaya karşı genellikle doğum kontrol hapları kullanılır. Bu amaçla kullanılacak doğum kontrol haplarının progesteronlarının, erkeklik hormonuna karşı etkilerinin olması tercih edilir. Yine kanama bozukluklarına karşı sadece progesteron içeren ilaçlar da kullanılabilir. Kıllanmaya karşı ise sıklıkla kullanılan ilaçlar siproteron asetat ve spironolaktondur. Bazen bu iki ilacın birlikte kullanılmasından da iyi sonuçlar alınabilmektedir. Tedaviye en az 6 ay devam edilmesi gereklidir. Tedavi ancak yeni kıl oluşumunu engeller, eski kılların ortadan kalkmasını sağlamaz.Mevcut kılların yok edilmesi için elektroliz, lazer veya epilasyondan yararlanılabilir. Çocuk isteği olan kadınlarda ise kullanılacak ilaçlar hem düzenli adet görmeyi sağlar, hem de yumurtlama ve gebe kalmayı kolaylaştırır. Bu amaçla tercih edilen ilk grup ilaç klomifen sitrat olup, adetin 3-5. günlerinden itibaren kullanılır. Klomifen ile hastaların %75’inde yumurtlama, %50’sinde ise gebelik elde edilebilmektedir. Polikistik over hastalığı için kullanılan cerrahi tedavi yöntemi laparoskopidir. Laparoskopi ile her yumurtalığa 10 civarında delik açılarak minik kistler patlatılmaktadır. Bu tedavi ile hormonal kısırdöngünün kırılması ve yumurtlama sağlanabilmektedir. Ancak laparoskopi, ilaçla tedaviye yanıt vermeyen veya aşırı yanıt veren hastalarda kullanılması gereken, son tedavi seçeneği olmalıdır. Polkistik over hastalığı olanlarda tüp bebek yöntemi ile gebelik elde etme şansı yüksektir.
Kleptomani Hastalığı Nedir Kleptomani Hastalığı Ne Demek
İhtiyacı olmadığı, hemen kullanmayacağı halde ve maddi değeri nedeniyle satma düşüncesi olmadan bir takım nesneleri izinsiz olarak alarak, onlara sahip olma şeklinde bir dürtü kontrol bozukluğudur. Kişinin aslında o malı satın alabilecek yeterli maddi birikime sahip olduğu, ancak buna rağmen bu davranışı gerçekleştirdiği gözlenmiştir. Bu davranış daha önceden düşünülmemiş ve planlanmamış olup, aniden gerçekleştirilir. Bu davranış birinden intikam alma amacıyla yapılmamıştır. Birey bu davranışın yanlış ve uygunsuz olduğunun bilincindedir. Kişiler bu davranışı gerçekleştirmek için başkalarından yardım istemezler.
TV Reklamlı Ürünüdür.. Ürün 50 cc olup Ürün fiyatı : 30 tldir. İstanbul içinde ürün kapıya teslim İrtibat için tel : 0216 405 28 28
Ozon yağı, cilt bakımı konusunda devrim niteliğinde. Saf oksijen molekülleri ozonlanmış zeytin yağı içinde jel olarak bekletiliyor ve kolayca deriye masaj yapılarak alınabiliyor.
Bebek gibi bir tene sahip olabilmek ozon yağıyla mümkün. Sağlıklı, ışıl ışıl parlayan, güçlü bir cilde sahip olabilmek için ozon yağı en uygun çözüm.
Aktif oksijen ( Ozon O3 ) bilinen en etkili mikrop öldürücü ve koku gidericidir. Güneşin ultraviyole ışını ve yıldırım anında ortay çıkan elektrik arkları ile oluşan ozon, dünyanın etrafında koruyucu kalkan olarak mevcuttur ve canlıları güneşin radyasyon etkisine karşı korur.
Yıldırımlar sonucu oluşan ozon, havayı temizler. Özellikle yükseltilerde ve deniz kenarlarında, taze hava kokusu diye içimize çektiğimiz, havada bu hissi yaratan, yıldırımlar sırasında meydana gelmiş olan ozondur.
Günümüzde, ozonun bir çok yararından faydalanmak amacı ile ozon üretim teknolojileri geliştirilmiştir ve ozon terapi Almanya, Fransa, Kanada, Rusya ve Japonya gibi birçok ülkede kabul görmüştür. Bu ülkelerde sadece ozonterapi yapan binlerce klinik vardır.
OZON YAĞI’nın Kullanıldığı yerler
Özellikle şeker hastalarında sebepsiz oluşan yaraların iyileşme süreçlerini hızlandırmakta Büyük eklem romatizması, eklem romatizması, kas yırtılması, kas gerilmesi gibi ağrılı hastalıklara sebep olan iltihapların iyileştirilmesinde Güneş yanıkları, cilt lekeleri, sivilce izleri, kırışıklıklar, cilt sarkmaları, sedef hastalığı, ürtiker, melenin yapı bozukluğu, ciltte renk farklılıkları ve cildin yenilenmesine ihtiyaç duyan her tip cilt hastalığı Yaşlanmaya bağlı hücre yenilenmesinin azalması durumunda, ciltte oluşan yaraların daha geç iyileştiği durumlarda, yaşlanmanın etkilerini azaltmakta Oksijen seviyesinin artmasına bağlı olarak hücre metabolizmasının hızlanması selülit görünümünü azaltmakta ve yok etmekte Zararlı alerjen ve toksinlerin vücuttan atılmasını sağlamakta Çürüklere neden olan bakterilerin öldürülmesinde, diş eti iltihabı gibi durumlarda iltihabı yok etmekte Cinsel fonksiyonların düzenlenmesinde, Cinsel organda oluşabilecek yaraların tedavisinde kullanılır Ozon yağının kullanıldığı bölgelerde bakteri yaşayamaz
Ozon Yağı Maskesinin Yararları Ve Zararları Nelerdir,
Ozon Yağı
Dünyada pek çok Ozon Tedavi merkezlerinde kullanılmakta olan Ozon yağı, pek çok hastalığın tedavisinde yardımcı unsur olarak kullanılmaktadır. Hastalıkların yanı sıra estetik ve kozmetik sektöründe de pek çok ürünün hammaddesi olarak Ozon yağından faydalanılır.
Ozon, doğadaki en kuvvetli ve doğal dezenfektandır, Mikrop kırıcıdır. Suda ve havada mikrop, bakteri ve kötü koku bırakmaz. Ozon kararsız yapısı ve kısa süre sonra tekrar Oksijene dönüştüğü için Doğaldır. Ozon en etkili antioksidandır; Kuvvetli bir mikrop, bakteri öldürücüdür; Çevre dostudur, atık bırakmaz; doğaldır, koku ve renk giderilmesinde kullanılır. Hiçbir katkı maddesi yoktur. Ozon yağının arı ve sinek sokmalarında ağrı, kaşıntı ve acı lezyonlarını hemen geçirme etkisi vardır. Ozon yağını sürekli olarak kullanmayı gerektirecek bir durum yoksa bile sadece bu tür acil durumlarda kullanılmak üzere buzdolabında 10 yıl bekleme ömrü olduğu için evimizde bulunması gereken bir üründür.
Ozon Yağının Kullanım Alanları
* Özellikle şeker hastalarında sebepsiz oluşan yaraların iyileşme süreçlerini hızlandırmakta * Büyük eklem romatizması, eklem romatizması, kas yırtılması, kas gerilmesi gibi ağrılı hastalıklara sebep olan iltihapların iyileştirilmesinde * Güneş yanıkları, cilt lekeleri, sivilce izleri, kırışıklıklar, cilt sarkmaları, sedef hastalığı, ürtiker, melenin yapı bozukluğu, ciltte renk farklılıkları ve cildin yenilenmesine ihtiyaç duyan her tip cilt hastalığı * Yaşlanmaya bağlı hücre yenilenmesinin azalması durumunda, ciltte oluşan yaraların daha geç iyileştiği durumlarda, yaşlanmanın etkilerini azaltmakta * Oksijen seviyesinin artmasına bağlı olarak hücre metabolizmasının hızlanması selülit görünümünü azaltmakta ve yok etmekte * Zararlı alerjen ve toksinlerin vücuttan atılmasını sağlamakta * Çürüklere neden olan bakterilerin öldürülmesinde, diş eti iltihabı gibi durumlarda iltihabı yok etmekte * Cinsel fonksiyonların düzenlenmesinde, cinsel organda oluşabilecek yaraların tedavisinde
Ozon Yağı Nasıl Kullanılır
Yağı vücudumuzda kullandığımız durumlarda; mümkünse gece yatmadan evvel kullanımı uygundur. Ozon Yağı, Hem Damardan verilerek, Hem cilt için dıştan Kullanılarak ve hem de bazı eklem rahatsızlıklarında, eklen içine enjekte edilerek, kullanılabiliyor. Sizin İçin En İyi Kullanım Şeklini, Hekiminizin belirlemesi gerekiyor.
Ozon Yağının Faydaları:
* Cildin Yenilenmesi ve Genç Görünüm. * Deri ve Hücre Canlandırılması. * Kuru Ciltler. * Yanıklar ve Güneş Yanıkları. * Kırışıklıkların Giderilmesi. * Mayasıl ve Egzama. * Arı, sivrisinek ve böcek sokmalarında. * Sivilcelerde. * Masaj ve Spa Salonlarında ve Kas ağrılarında masaj yaparak. * Bayanlarda Selülit ve Varis tedavisinde. * Sedef ve Vitiligo gibi cilt lezyonlarında. * Cilt ve tırnak (Onikomikosiz) Mantarların tedavisinde. * Grip-Nezle durumlarında burun yoluyla. * Ağız Pamukçuklarında, Aft-Uçuk tedavisinde. * Hemoroid tedavisinde kullanımı mevcuttur.
Ozon Yağının Zararları:
Ozon Yağının bilinen herhengi bir zararı ve yan etkisi yoktur.
Tiroid bezi vucudumuzda boyun on tarafında bulunan bir organımızdır. Tiroid bezi T3 ve T4 hormonları salgılar. Tiroid bezinin bazı hastalıkları kişide değişik belirtiler yapar. Bu belirtile hastalığın türüne ve tiroid hormonlarının az veya çok salgılanmasına bağlı olarak değişir.
Bazı belirtileri şöyle sıralayabiliriz:
1. Tiroid bezinde büyüme: Bezin büyümesine guatr denir. Karşıdan bakıldığında boyundaki şişlik göze çarpar.
2. Boyunda tiroid bezinde şişlik olması: nodul nedeniyle olur.
3. Tiroid bezinde boyunda ağrı olması: tiroid bezi iltihabında olur.
4. Gözlerde büyüme: Graves hastalığı denen zehirli guatr tipinde olur.
5. Kilo alma: Tiroid yetmezliğinde olur.
6. Kilo verme: Zehirli guatrda olur.
1. TİROİD YETMEZLİĞİ-HİPOTİROİDİ BELİRTİLERİ:
Tiroid bezi yetmezliğine ait şikayetler hastalığın şiddetine göre değişir. Bazen hiçbir şikayet yok iken bazı hastalarda çok şiddetli belirti ve şikayetler ortaya çıkar. Bazı belirtiler özellikle yaşlı kişilerde yaşlılığa bağlanır ve hastalık akla gelmez ise atlanır. Tiroid bezi az çalışan ve tiroid hormonları kanda azalan bir kişide şu belirtiler olabilir:
Kolay yorulma, yorgunluk, bitkinlik, enerji azlığı (yaygın) Hatırlamada zorluk, unutkanlık, yavaş düşünme, konsantre olamama Hareketlerde yavaşlık Sabahleyin uyanmada zorluk, daha çok uyku isteği, gün içinde uyuklama Üşüme veya kendini soğuk hissetme Terlemenin azalması Kuru, soğuk, kalın ve kaşınan bir deri Sarı veya portakal renginde bir deri Kuru, kaba ve kolay kırılan tırnaklar Saç dökülmesi, saçlarda azalma, kaşlarda dökülme İştah kaybı Kilo alma ve kiloyu verememe Horlama başlaması Kas krampları ve eklemlerde ağrı oluşması Kaslarda iğne batması hissi veya karıncalanma Kabızlık olmaya başlaması Göz etrafının ve göz altının şişmesi El, ayak ve eklemlerde şişlik Karpal tünel sendromu denilen el bileğinde sinir sıkışması ve ağrı Adet kanamalarının daha fazla miktarda olması, adetlerde kramp olması ve adet öncesi dönemin kötü geçmesi Bazı kadınlarda adet sıklığının azalması veya adetlerin kesilmesi Depresyon gelişmesi ve hiçbir şeyle ilgilenmeme Sesin kalınlaşması ve ses kısıklığı İşitmede azalma oluşması Guatr oluşması (Hashimoto hastalarında olur) Tiroid bezinin küçülmesi (tiroid bezi iltihaplarına veya Hashimotonun son evresine bağlı olarak) Kalp hızının ve nabız sayısının azalması Kan kolesterol düzeyinde artma Gebe kalamama (kısırlık) Libido (Cinsel istek) azlığı ve empotans Reflekslerin yavaş olması Kekemelik
2. ZEHİRLİ GUATR BELİRTİLERİ:
Hareketli olma, huzursuzluk Çarpıntı (hızlı ve düzensiz kalp atımı olması Yorgunluk Güçsüzlük (ağır eşyaları kaldıramaz, merdiven çıkarken zorlanır) Ellerde titreme Saç dökülmesi Sinirlilik, kolay heyecanlanma ve kolay öfkelenme Canlı bakış, gözlerde büyüme, göz kapağında çekilme Uykusuzluk, dikkat bozukluğu Derinin sıcak, nemli ve ince olması İshal İştah artışı Susama Ağız kuruluğu Sık idrara çıkma Kilo kaybı (zayıflama) Adetlerde azalma veya kesilme Cinsel istekte azalma, sperm sayısında azalma Erkeklerde meme büyümesi (jinekomasti) Kemik erimesi Kaslarda güçsüzlük Çabuk yorulma
3. TİROİDİT-TİROİD BEZİ İLTİHABI BELİRTİLERİ:
Tiroid bezindeki iltihap boyunda ağrı ile kendini gösterir ve bezde depolanmış hormonların kan dolaşımına dökülmesine ve hormonların yükselerek çarpıntı, terleme ve zayıflama gibi şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olur. İltihap çoğu hastada kendiliğinden düzelir ve hormonlar normale gelir. Bu durum geçici bir iltihap olayıdır.
Virüslerin yaptığı tiroid bezi iltihabının en önemli özelliği boyun ön bölgesinde şiddetli ağrı olmasıdır ve bu ağrı tek taraflı olarak kulak ve çeneye yayılır. Ağrı ortaya çıkmadan bir kaç hafta önce kas ağrısı, ateş, halsizlik, boğaz ağrısı ve yutkunmakta zorluk bulunabilir. Bazen hastalık farenjit ve boyunda ağrı ile başlar ve ağrı ve hassasiyet giderek artar. Ateş 37.5 ºC-38.3 ºC ve hatta 40 °C olur. Bazı hastalarda halsizlik, yorgunluk, ateş ve eklem ağrıları olabilir. Ağrı tiroid bezinin bir tarafından öbür tarafına kayabilir. Bazen ağrı yayılmadan olduğu yerde kalır. Bazı hastalarda ağrı çene ve kulaklara yayılır ve ağrı yutkunmakla, öksürmekle ve baş hareketiyle artar. Ağrı bazı kişilerde gece daha fazla olur. % 50 hastada çarpıntı, kilo kaybı, sinirlilik, ellerde nemlilik ve titreme olabilir. Tiroid bezinde hassasiyet, sertlik, nodül gelişimi ve büyüme olabilir. İltihabın olduğu bölge hassas ve serttir. Tiroid bezi o kadar ağrılıdır ki hasta muayene edilmesini ve elle dokunulmasını istemez. Bu hastalık 6 hafta veya bazen 2-5 ay sürebilir ve çoğunlukla kendiliğinden düzelir.
4. NODUL BELİRTİLERİ:
Nodüllerin çoğu hiçbir belirti vermez ve şikayet yapmaz. Nodüller sıklıkla hasta veya doktor tarafından rasgele fark edilir ve nadiren yemede zorluk, nefes darlığı, ses kalınlaşması veya çatallaşma veya boyunda ağrı yapar. Ancak çoğunun hiçbir belirtisi yoktur. Nadiren nodül içine kanama olursa ağrı ve hassasiyete neden olur. Bu tür kanamalar nodülün kendiliğinden yok olmasına neden olabildiği gibi sıklıkla kist oluşumuna da neden olur. Bazen akciğer ve beyin tomografileri sırasında veya boyundaki damarların ultrason ile incelemesi sırasında da tesadüfen nodül olduğu fark edilir.
5. TİROİD KANSERİ. Tiroid kanserli hastaların çoğunda hiçbir belirti veya şikayet yoktur. Bir kısmında boyunda bir şişlik gelişir ; çoğunda ise bir nodülden yapılan biyopsi sonucu kanser saptanır. Biyopsi normal çıktığı halde ameliyat edilen bezin nodül dışındaki bir alanında bazen milimetrik boyutta küçük kanser odağı saptanabilir. Tiroid bezinin hızlı büyümesi ve sert olması kanser şüphesini artırır. Ses kısıklığı ve boyunda lenf bezlerinin şişmesi de tiroid kanser şüphesini artırır. Bazen özellikle çocuklarda boyundaki lenf bezlerindeki büyüme ilk bulgu olabilir. Çok nadiren bir kanser ağrılı ve baskı şikayetleri dediğimiz ses kısıklığı, nefes darlığı veya yeme zorluğu ile ortaya çıkar. Bazen hastalar ilk olarak vücudun diğer tarafındaki lenf bezi büyüklüğü, kemik kırıkları veya çok nadiren tiroid bezi fazla çalışması (hipertiroidizm) ile karşımıza çıkabilir. Bununla beraber çoğu hastada hiçbir şikayet yoktur. Boyundaki kitlenin veya nodülün nefes borusuna yapışık olması, sert olması, son zamanlarda hızlı büyümesi, yeme zorluğu, ses kısıklığı veya ses kalınlaşması ve büyümüş lenf bezleri kanser olasılığını kuvvetlendirir.
Ozon 3 atomlu oksijen bileşiğidir. Vücudumuzda her organ ve hücrenin kendini yenilemesi açısından oksijene ihtiyacı vardır. Zeytinyağı sayesinde sıvı halde tüketilebilen ozon, vücudumuzda solunum ile alamadığımız yüklü miktarda oksijeni hücrelerimize ulaştırır. Bu sayede bir çok hastalığın tedavisinde ve kozmetik amaçlı olarak kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları;
Akneler, sivilceler ve siyah noktalar Cilt lekeleri, güneş lekeleri ve sivilce izleri Kırışıklık, cilt yenileme Sedef, egzama, mantar Şeker hastalığı Herikobakteri, reflü ve ülser Romatizmal ağrılar Selülit ve bölgesel incelme
Cilt üzerindeki rahatsızlıklar için harici yolla sürülerek kullanılan ozon yağı, mide bağırsak ve şeker hastalığı gibi durumlarda ise içilerek kullanılabilir. Sadece zeytinyağı ve oksijenden elde edilmiş olması onu doğal ve zararsız kılmaktadır. Bu sebeple hamileler, emziren anneler ve hatta yeni doğmuş bebekler üzerinde dahi kullanılabilir.
– Şizofreni (İçe kapanıklık, gerçeklere kayıtsızlık ve şahsiyet ikileşmesi, zihin bölünmesi, içe yönelik düşünce yapısının yerleşmesi şeklinde beliren tablo)
– Mani (kişinin kendisini olağanüstü iyi hissettiği bir hastalık tablosu)
– Reflü (mide içeriğinin yemek borusuna kaçması ile oluşan göğüste yanma hissi)
– Koah (kronik obstrüktif akciğer hastalığı)
– Astım
– Apne (uykuda nefes durması)
– Beyin tümörleri (Dikkat edin lütfen her uykusuz olanda beyin tümörü vardır anlamına gelmiyor. Eğer tümör varsa bu sizde uykusuzluğa neden olabilir.)
sabah uyanamama problemi sabahları uyanabilmek için en etkin yöntem erken yatmaktır.Eğer erken yattığınız halde sabahları uyanmakta zorluk çekiyorsanız bunun başka nedenleri olabilir.
Sabahları zor uyanıyorsanız, ne kadar uyusanız da hep yorgunsanız, işinize konsantre olmakta güçlük çekiyorsanız bir kulak burun boğaz veya nöroloji uzmanına başvurmanızda fayda var.Çünkü Kronik yorgunluğa neden olan; ancak farkında olmadığımız kulak burun boğaz hastalıkları veya uyku hastalığı ile ilgili bir probleminiz olabilir.
Özellikle hamilelik dönemindeki ve emzirme dönemindeki anneler ile çocuklara balık yağı tavsiye edilir.
Balık Yağının veya Balık Yağı Hapının Faydaları şöyle sıralanabilir
Anne karnındaki çocuğun nörolojik (beyin) gelişimi ile göz retinası gelişiminde etkilidir. Hamilelik sonrasında annenin depresyona girme riskini azaltır. Gebelik zehirlenmesi ve erken doğum riskini önler. Çocuklarda görülebilecek dikkat eksikliği, hiperaktivite sorunu gibi davranışsal bozuklukları azaltır. Balık yağı çocuğun genetik yapısının izin verdiği boy, zeka gibi özelliklerin en üst seviyeye çıkabilmesinde faydalıdır.
Erişkinlerin kalp damar hastalıklarından korunmasında etkilidir. Kan şekeri seviyesinin dengede tutulmasında faydalıdır. Hem ruh hem de vücut sağlığını korur. Sağlıklı ruh hali, zihin ve hafıza için gereklidir. Saçları ve saç köklerini besleyerek saçların canlı ve parlak olmasını sağlar. Peptik ülser, hazımsızlık, mide yanması, bulantı, iştahsızlık, kilo kaybı gibi durumlarda faydalıdır. Pankreas kanseri hastalarında kilo kaybını önlemede ve kansere bağlı hiperlipidemi artışına karşı koruyucudur. Akne, sivilce, kuru cilt, ciltte kızarıklık, sedef hastalığı gibi rahatsızlıklarda faydalıdır.
MELİSA: Terletici,kas gevşetici,sinirleri yatıştırıcı ve ateş düşürücü özellikleri vardır Nefes darlığı ve astımda da kullanılır
ÇAM: Balgam söktürücü,terletici ve antiseptik özellikleri vardır Kaslarla ilgili ağrılara iyi gelir ve ferahlık verir Astım,bronşit,soğuk algınlığı ve gut hastalığı için kullanılır
SARMISAK:Mikrop öldürücüdür Yüksek tansiyonu düşürür İştah açar Hazmı kolaylaştırır Kabızlığı giderir Kanı temizler, kalp adalesini kuvvetlendirir Siyatik varis, romatizma, mafsal iltihabında faydalıdır Ayrıca saç uzamasını sağlar, dökülmesini önler Saçkıran hastalığına iyi gelir
HİNDİSTAN CEVİZİ:Hazmı kolaylaştırıcı, bulantı ve kusmayı giderici etkilere sahiptir İltihaplanmaya karşı etkili olması nedeniyle haricen eklem ve kas ağrılarına ve romatizmaya karşı kullanılır Fiziksel yorgunluğu giderici etkiye sahiptir Saç dökülmesinde de etkilidir Ayrıca pastalara esans olarak kullanılır
MENEKŞE: Mikrop kırıcıdır Cilt hastalıklarında kullanılır Egzama ve saç dökülmesinde etkilidir Kuru saçları nemlendirir, parlaklık ve canlılık verir
Itır: Dengeleyici, sakinleştirici, her tür cilt sıkıntısı için faydalı, hormon dengeleyen, adet sıkıntılarına iyi gelen, bedenin su tutması ve selülit için etkindir
GREYFURT : Kafa karışıklığı, kıskançlık ve hayal kırıklığı gibi olumsuz düşünce durumlarında ilaç olarak kullanılır Greyfurt, bu durumları yok eder ve canlandırıcı karakteri ile kararsızlık, sürüncemede bırakma ve geçmiş için kaygılanma durumlarında fayda sağlar Manik ve depresif arasında gidip gelen durumlarda yardımcıdır
BERGAMOT:Stres ve yorgunluğu giderici ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiricidir Egzama tedavisinde de kullanılır İştah arttırıcı ve safra söktürücü etkisi vardır Ayrıca çayda lezzet ve koku verici olarak da kullanılır Moral yükseltici ve sakinleştirici bir yağ olan bergamot, öfke ve hayal kırıklığını giderir, özellikle endişe ile oluşmuş depresyonda mükemmel sonuç verir
LAVANTA:Ağrı keser, mikrop kırıcı; sakinleştirici, dengeleyici, tüm cilt sorunlarına birebir, baş ağrısı, böcek sokmalarına karşı, yanıkları iyileştiren, yatıştırıcı, huzursuzluk, korku, uykusuzluk, panik ve depresyon için çok yararlıdır Parfümeri sanayiinde de kullanılır İnfüzyon yoluyla antidepresyon ve uykusuzluğa iyi gelir Vücuttaki kötü kokuları giderir, antiseptik olarak kullanılır Romatizmaya iyi gelir Saçtaki sirkeleri gidericidir
PAPATYA:Fiziksel ve ruhsal bir rahatlatıcı olan papatya, depresyon, korku, histeri ve gerilimi yatıştırır Endişe içinde olanlar için yatıştırıcıdır Tedirginlik, huzursuzluk,öfke ve sabırsızlık durumlarında sükunet verir Bademcik ve diş iltihabında kullanılır Cilt için oldukça faydalı bir yağdır
OKALİPTÜS:Kişiye konsantrasyon ve zihin açıklığı sağlar Enerjilerin dengesiz olduğu durumlarda kullanılır Kabızlık,öksürük, sinüzit, şeker hastalığı, romatizma ve selülite etkilidir Bronşit,astım gibi akciğer hastalıklarında ve gripal enfeksiyonlarda kullanılır
REZENE:Sıkıntılı zamanlarda güç ve cesaret verir Stresli zamanlarda tepki olarak yeme sonucu oluşan oburluk ve alkolizm için kullanılır Midevi rahatsızlıkları giderir, gaz söktürücü ve süt arttırıcı etkisi vardır Yara iyi edici özelliğe sahiptir Cildi besler ve pürüzleri giderir
PORTAKAL YAĞI:Mide rahatsızlığını geçirir Hazmı kolaylaştırır Ateş düşürücüdür Cildin güzel olmasını sağlar Yara ve yanıkların tedavisinde kullanılır Cildi sıkıştırır Sivilce ve aknelerin kurutur Tonik olarak kullanılır Kan dolaşımını düzenleyicidir Sinir yatıştırıcıdır Spazm çözücü ve ağrı giderici özellikleri bulunmaktadır
YASEMİN YAĞI: Depresyona iyi gelir,endişe giderir,deri ve saçlar için yararlıdır ve cinsel gücü arttırır Duygusal olarak dengeleyici ve yatıştırıcı özelliği vardır Uyuşukluğa ve tembelliğe iyi gelir Romatizma ağrılarında ve selülit giderici olarak kullanılır Adet sancılarını dindirir
KARANFİL YAĞI:Sinirleri uyuşturur Antiseptik ve ağrı kesici olarak kullanılır Diş ağrılarında etkilidir
ARDIÇ:Antiseptik ve vücudu temizleyici özellikleri vardır İdrar söktürür ve spazmları çözer Romatizmal ağrılara iyi gelir Eklem iltihabı ve ödem durumlarında faydalıdır
NANE:Mide bulantısını keser Hazmı kolaylaştırır Gaz söktürücüdür Sinirleri güçlendirir Baş ağrısına iyi gelir Selülit tedavisinde kullanılır Anne sütünü arttırır Bağırsak solucanlarını temizler Yorgunluğa iyi gelir ve canlandırıcıdır Sinüzit,baş ağrısı ve migrene iyi gelir
BİBERİYE:Ağrı kesici ve antiseptik özellikleri vardır Baş ağrısına ve zihinsel yorgunluğa iyi gelir Hafızayı güçlendirir İdrar söktürücü, gaz giderir, kan dolaşımını arttırır, bronşite ve sinüzite, sarılık ve karaciğer yetmezliğinde de kullanılır
GÜL: Depresyon giderici,yatıştırıcı ve spazm giderici özellikleri vardır Cinsel olarak uyarıcıdır Uykusuzluğa ve sinirsel sorunlara iyi gelir Cilt bakımında kullanılır Alerjik ciltler, egzamalı ciltler ve açık yaralara iyi gelir Regl öncesi sorunlara iyi gelir
LİMON:Antiseptik ve bakteri gelişimine engel olucu özellikleri vardır Kişiyi canlandırır ve enerji verir Varisler,mide ülseri,depresyon ve endişe duyguları üzerinde etkilidir Boğaz ağrısı, mide yanması, kan temizlemede, böbrek taşında, bağ dokusu hastalığında kas kuvvetlendirir Sivilceleri giderir Cildi güzelleştirir Vücuttaki istenmeyen yağların atılmasını sağlar Böcek ve sinek ısırmalarında kaşıntı ve şişmeleri önler
ÖKALİPTÜS:Böcek ısırıklarına çok iyi gelir ve etkili bir böcek kovucudur Sinirsel ağrıları ve kas ağrılarını giderici özelliği vardır Solunum yolu hastalıklarına iyi gelir Romatizmal ağrılara iyi gelir Kabızlık,öksürük, sinüzit, şeker hastalığı, ve selülite etkilidir
PORTAKAL:Mide rahatsızlığını geçirir Hazmı kolaylaştırır Ateş düşürücüdür Cildin güzel olmasını sağlar Yara ve yanıkların tedavisinde kullanılır Cildi sıkıştırır Sivilce ve aknelerin kurutur Tonik olarak kullanılır Dengeleyici ve yatıştırıcı özellikleri vardır
ADAÇAYI:Az söktürücü, ter kesici, ,idrar arttırıcı etkileri vardır Yara iyi edici ve antiseptik olarak kullanılmaktadır Bebeklerde gaz gidericidir Regl dönemi sıkıntılarına iyi gelir Uyku verici ve iltihap giderici özellikleri vardır
SEDİR:Gerilimleri yatıştırır Genellikle meditasyon aracı olarak kullanılır Balgam söker,sakinleştirir ve gençleştirir
DEFNE:Antiseptik ve gaz giderici özellikleri vardır Terletici ve antiseptik özelliklere de sahiptir Saç ve kafa derisi tedavilerinde kullanılır Saç büyümesine etki eder
HAVUÇ YAĞI: ildin bozulmasını önler Güneş yanıklarının iyileşmesine yardımcı olur Hücre yenileyici, idrar arttırıcı, kan temizleyici, kan yapıcı ve kolesterolü düzenleyici etkiye sahiptir Karaciğer ve safrakesesine iyi gelir
Not : Hangi yağı kullanırsanız kullanın bu yağları badem yağı yada susam yağı gibi bir yğla seyreltmeniz gerekmektedir.. SEYRELTME İŞLEMİNDE 4 ÇAY KAŞIĞI SEYRELTİCİ YAĞA (BADEM,SUSAM VS) 5 DAMLA ÖZ YAĞ DAMLATMALISINIZ DAHA FAZLASI ZARAR VEREBİLİR..
Yüksek tansiyonu olan kişilerde Biberiye kullanılmamalıdır
Şeker hastalığı söz konusu ise, ökaliptus, ıtır ve limon kullanılmamalıdır
Sara / epilepsi rahatsızlığı olan kişilerde rezene, ökaliptus ve kekik kullanılmaz Biberiye ise çok az dozda kullanılır
Yüz bölgesinde kullanılması sakıncalı olan yağlar tarçın ve karanfildir
Hassas ciltlerde sakıncalı yağlar: Tüm asitli yağlar Fesleğen, rezene, hintlimonu, biberiye ve lemon verbena’dır
Kadın hastalıklarında her belirtiye önem verilmesi gerektiğini uzmanlar vurgulayarak belirtiyor.
Erkeklerden önce hastalıklarla savaşmaya başlayan kadın adayları, kadınlığa adımlarını attıklarında ise hastalıklar ve hormonal değişiklikler ile erkeklerden farklı rahatsızlıklarla karşılaşıyor.
Gebelik süresince stres içinde yaşayan anne adaylarının ise, doğumdan sonraki aşamada bebeklerinin de hastalıklara yakalanmasını kolaylaştırıyor.
Kadına düşen görevler de var
Kadın sağlığını olumsuz etkileyen özellikle kanser gibi ciddi sonuçlar doğuran hastalılarda, tanı ve tedavi yöntemleri kadar, kadınların alması gereken önlemler de büyük önem taşımaktadır.
Kadınların vücutlarındaki değişimlere karşı duyarlı olmaları, bunu bir jinekologla paylaşmaları ve düzenli kontrollere gitmeleri büyük önem taşımaktadır. Kadınlar, yılda bir kez yaptıracakları mamografi, smear testi, diyabet (şeker hastalığı) için açlık kan şekeri ölçümü ve kadın check-up ile sağlıklarından emin olabilirler.
Bu uyarıları dikkate alın
Kadın hayatında uzun bir süreci kapsayan adet dönemi, bünyesel faktörler ve sosyal yaşam düzeni gibi pek çok faktöre bağlı olarak, kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Kanama süresi, miktarı, ağrılı ya da sorunsuz atlatılması gibi bu farklılıklar kişinin yaşam düzenini de etkileyebilir.
Adet döneminde hormonal değişimler yaşayan kadınlarda sinirlilik, halsizlik, mutsuzluk vb. gibi istem dışı dışavurumlar gözlenebilir. Yakın çevresindeki kişilerin daha anlayışlı yaklaşımı, onun bu dönemi daha rahat atlatabilmesine yardımcı olacaktır.
Kadınlarda Şeker Hastalığı Şeker Hastalığı Kadınlarda
Diyabet, mide boşken olduğu kadar, yemekten sonra da kandaki glikoz oranının çok yüksek olmasıdır. Bir birinden farklı iki diyabet türü vardır:
1. II. Tip diyabet veya “yağlı diyabet” Genelde kadınları ellili yaşlarda yakalar ve sonucu olarak kilo fazlalığı görülür. Teknik olarak, pankreasın çok fazla insulin salgılaması olarak açıklanmaktadır. Bu hormonun “kalitesi kötü” olduğundan veya organizmanın hücreleri tarafından tanımlanamadığından çok etkili olmaz. İnsülin fazlalığı, ensüline direnci getirir. İnsülin salgısı, anormal derecede çok yüksek olan glisemiyi düşüremez. Glisemiyi normal oranlara indirmek için kilo vermek daima gereklidir. Montignac Yöntemi‘nin ilkeleri, özellikle bu tip diyabete uyarlanmıştır. Çünkü bildiğiniz gibi Yöntem düşük glisemik endeksine uygun glusid seçimine dayanır. Araştırmalar, besin maddelerinin glisemik endekslerinin yüzde 14 azaltılması ile, diyabet metabolizmasının kontrol altına alındığını göstermiştir. (Yani beyaz ekmek ve patates yerine, entegral ekmek, entegral makarna ve kuru fasulye yemek gibi.) Diyabetiklerin beslenmesinde, lifli ve özellikle eriyebilen lifli besinlere (elma pektini, yosun, fasulye özü gibi) yer verilmelidir. Gıdalar ayrıca yüksek oranda mikrobesin içermelidir (krom, Bj vitamini) çünkü bunlar da glusid metabolizmasını düzeltecektir. Bu besinler işlenmemiş tahıllarda (rafine edilmemiş), bira mayasında ve buğday filizinde bulunur. Diyabetikler doymuş yağlardan (et, şarküteri, tereyağı, tam yağlı süt) uzak durup çoklu ve özellikle tekli doymamış yağlara yönelmelidirler: Saf zeytinyağı, glisemiyi düşürür ve diyabet dengesini düzeltir. Hasta, günde en az 1,5 litre olmak üzere bol bol su içmeyi de unutmamalıdır.
2. I. Tip diyabet veya “zayıf diyabet”: Ensülin bağımlıları Bu hastalık çok erken yaşlarda, çocukluk veya adolesan döneminde ortaya çıkar. Pankreas görevini yapmadığı için hiç ensülin üretmez ve bu yüzden iğne yapılarak ensülin dışardan verilir. Şişmanlama olabilir ama I. Tip diyabetik-lere göre daha az görülür. Bu diyabetikler, her gün belirli bir doz glusid almalıdırlar ve bunu üç öğüne paylaştırmaları gerekir. Yağsız etler olan tavuk ve balık ayrıca glisemik endeksi düşük glusid-ler (mercimek, kuru fasulye, tam pirinç, entegral makarna) tercih edilmelidir. Lif bakımından zengin besinlerin alımı, ensülin dozlarını düşürür ve daima hipoglisemiyi önler. Diyabetik kişilerde daima kalp hastalığı riski mevcuttur. (Buna göz, böbrek ve damar hastalıklarını da ekleyebi-lirz). Bir diyabet uzmanı hekimin kontrolünü ihmal etmeden Montignac Yöntemi izlerseniz bu astalıklan karşı tedbir almış olursunuz. Yöntem size şunları garanti eder: Tekle çoklu doymamış yağ asitlerini tercih ederek, “iyi kolesterolü” yükselir, böylece trigliseritleri düşürürsünüz. Zayıflamak, tansiyonunuzu düzeltecek ve kalbin yükünü azaltacak, fiziksel faaliyetlerinizi kolaylaştıracak böylece de kalp hastalığı riskinizi ortaya çıkaran faktörleri norm aile şterecektir. Mikro besin yönünden zengin (C vitamini, E vitamini beta karoten, çinko, selenyum, polifenol…) gıdalar damarların iç duvarlarını koruyacaktır. Gıdalardaki seçimler ve tercihler diyabette görülen ve tabloyu ağırlaştıran damar komplikasyonlarını önleyebilecek tehirler alacaktır.