Göğüs ağrısına ve kalp krizine neden olan koroner arterlerdeki daralmalar belli bir seviyenin üzerine çıktığında kanın akışında engel oluşturur. Bu da kalbin yeterince beslenememesi ve dolayısıyla görevini tam anlamıyla yapamaması anlamına gelir.
Bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırmak amacıyla uygulanan cerrahi işleme koroner bypass ameliyatı denilir. Koroner bypass ameliyatının amacı; varsa göğüs ağrısını ortadan kaldırmak ve oluşabilecek bir kalp krizinin önüne geçmektir.
Her organ gibi kalbimizin de yaşamak ve görevini yapmak için kanla beslenmeye gereksin duyar. Kan, kalp kasımıza koroner arter adı verilen atardamarlar yoluyla gelir. Bilindiği gibi damar sertliği (ateroskleroz) tüm vücuttaki damar iç duvarında yerleşebilen ve yerleştiği bölgede darlıklara neden olan bir hastalıktır. Koroner arterler de damar sertliğinden önemli oranda etkilenir. Bunun sonucunda kalp kasının beslenmesi için tek kaynak olan koroner arterlerde daralmalar ve tıkanmalar oluşabilir.
Kimler Açık Kalp Ameliyatına Adaydır
Koroner arterlerin daralmalarında tedavi çin 3 seçenek söz konusudur. Bunlar; ilaç tedavisi, koroner balon anjioplasti (stent uygulamaları bu grup içinde düşünülür) ve koroner bypass ameliyatıdır. Hangi tedavi şeklinin seçilmesi gerektiğine, hastalığın durumu göre kalp cerrahı ve kardiyolog birlikte karar verir. Tedavi yönteminin seçiminde; hastanın genel durumu, koroner arterlerin yapısı ve kalbin kasılma gücü gibi bir çok faktör etkili olur.
Ameliyat Ne Kadar Sürmekdedir
Ameliyat süresi yapılacak bypass sayısına ve varsa ek işlemlere bağlı olarak değişmekle birlikte yaklaşık 4 saat kadar sürer.
Sağlıklı bir şekilde Kilo Almak Sağlıklı bir şekilde Kilo Almanın Yolları
Aşağıdaki tavsiyeler kilo almak ya da kaybettiği kiloları geri almak isteyenler tarafından uygulanabilir. Kişisel ihtiyaçlarınız için bunların bir kısmını değiştirmeniz gerekebilir. Uzmanınıza ya da diyetisyeninize bu konuyu danışabilirsiniz. Normalde bir günde tükettiğiniz kaloriden 500 kalori daha fazla tüketerek başlayabilirsiniz. Bazı kişilerin ekstradan yaklaşık 1000 kalori tüketmesi gerekebilir. Gıdaların ambalajındaki besin tablosuna bakarak yiyeceklerin ne kadar kalori içerdiğini öğrenebilirsiniz. Gün içinde fırsat buldukça bir şeyler atıştırın. Genellikle yüksek kalori içeren gıdaları tüketin. Öğünlerde normal porsiyondan daha fazlasını yemeyi deneyin. Eğer iştahsızsanız yüksek kalorili ama küçük porsiyonlu gıdaları daha sık tüketmeye çalışın. Yağdaki kalori diğer bütün yiyeceklerdekinden daha fazladır: 1 çay kaşığı yağ 45 kalori içerir. Diyetinize; bitkisel yağlar (kanola yağı, zeytin yağı ve yerfıstığı yağı), yumuşak margarinler (trans yağ içermeyenleri tercih etmelisiniz), fıstık ezmesi (yemeden önce karıştırılması gereken çeşidini tercih edin) ve avokado eklemek fazla yemek yemeden kalori alabilmenizi sağlar. Doymuş yağlardan sakının. Tüm yağ türleri aynı seviyede yağ içermelerine rağmen doymuş yağlar kolestrolünüzü ve diğer zararlı kan yağlarınızı yükseltirler.Yüksek doymuş yağ oranına sahip gıdalar şunlardır: günlük süt ürünlerinin tümü, tavuk derisi, sosis, ekşi krema, tereyağı, yağlı et, ve çeşitli işlenmiş atıştırmalık yiyecekler. Yüksek kalorili bir diyet uyguluyor olsanız bile bunu, tam tahıllar, meyve ve sebzeler gibi işlenmemiş karbonhidratlarla ve yağsız süt, derisi ayıklanmış kümes hayvanı eti, balık, yumurta beyazı, fasulye, yağsız biftek gibi yağsız protein ürünleriyle destekleyerek sağlıklı hale getirebilirsiniz.
250 gram kuru siyah üzüm içerisine 1 çay kaşığı kadar kına kına ile 1 tutam pelin otu ilave edilir.(Kına kına başka bir bitkidir, bildiğimiz kına değildir.) Bu karışım kıyma makinesinde çekilip 3 litre su içerisine karıştırılır. Ardından, yarı suyu gidinceye kadar bu kür kaynatılır. Tülbent ile bu kür süzülüp (süzülmüş üzüm suyu başka bir kaba alınır) kalan posası ikinci kez 3 litre su içerisine karıştırılır ve tekrar yarı suyu gidinceye kadar kaynatılır. Bu üzüm suyu da tülbent ile süzüldükten sonra ilk başta elde edilen üzüm suyu ile karıştırılır ve bu karışıma bir miktar şeker ilave edilir. Sabahtan ikindi vaktine değin bol bol bu üzüm küründen içilir. Su içilmemelidir, ikindiden sonra susuz kalınır. Akşamdan sonra bol bol yoğurt yenmelidir. Gece yarısı içine bal ilave edilmiş süt içilir. Prof. Dr. Ahmet Maranki’nin kilo alma kürü günlük olarak hazırlanmalıdır. Sabahları ise kahvaltıda çay yerine sebze ve meyve suları içilmelidir.
En İyi Öksürük Şurubu hangisidir En İyi Öksürük kesici
Yapılan bütün araştırmalar öksürük şurubunun her yaştan insanlar özellikle çocuklar için zararlı olduğu anlaşılmıştır.En iyi doğal öksürük şurubu baldır.İşte size bir kaç tarif:
-Bir çay bardağı ılık suya (sıcağa yakın) iki çay kaşığı bal katılarak karıştırılır bal suyun içinde eriyince içilir.
-Bir fincan ılık suya bir çay kaşığı bal ve yarım limon sıkılır karıştırılır.Bal suyun içinde eriyince içilir.
-Bir miktar bal ( 2 mama kaşığı ) çay tabağına konulur. Havan yardımıyla 1 mama kaşığı çörek otu ezilir.Balın içine karıştırılır.Kaşık yardımıyla bir yada iki çay kaşığı yenilir.
-Mama kaşığı bal çay tabağına konulur.Üzerine 2 çay kaşığı kadar zencefil ( sarı toz şeklinde) eklenir.Bal ile iyice karıştırılır. Gün içinde 2-3 mama kaşığı yiyebilirsiniz. Yalnız zencefilin tadı biraz acı oluyor. Bunu hissetmemek için çiğnemeyin veya ağzınızda bekletmeyin hemen yutun.
Egzersizlere başlama pozisyonu alın. Avuç içleri yere yapışık şekilde kollar iki yanda, sırtüstü yatın. Sol dizinizi kırarak sağ bacağınızı gergin halde doksan derece kaldırın. Nefesinizi düzenlemeyi sakın unutmayın.İki elinizle sağ dizinizi tutun. Sol bacağınızı gergin olarak kırk beş derece kaldırın. Öne doğru seri şekilde 8 küçük esneme yapın. Aynı hareketi diğer bacağınızla da uygulayın. Pozisyonunuzu bozmadan, bu sefer ellerinizi diz hizasında ileri uzatarak yine 8 kez esneyin. Diğer bacağınızla da aynı hareketi tekrarlayın.
Eller ensede, ayak tabanları yerde sırtüstü yatar pozisyon alın. Nefes verirken kalkıp, nefes alırken yatarak mekik hareketini 8’li gruplar halinde 3 kez yapın Bacaklarınız hafif açık ve dizlerden kırık bir halde, kollarınız ileri uzanmış şekilde gövdenizi öne doğru 8 kez esnetin. Düzenli nefes alıp vermeyi ihmal etmeyin Hareketin devamında, bacaklarınızı arkadan tutun ve karnınızı içeri çekip beliniz üzerinde doğrularak 4 sayı bekleyin. Bunu, hareketin ilk bölümüyle dönüşümlü olarak tekrarlayın. Tabi nefes düzeninizi bozmadan yapmamız bizim yaramıza olacaktır.
Eller ensede, gövdenizi kıvırarak sol dirseğinizi sağ dizinize, sağ dirseğinizi sol dizinize sırayla 8’er kez değdirin. Kollar iki yanda, avuç içleri yerde, bacaklarınız hafifçe açık olarak kalçanızı 8 kez yukarı kaldırıp indirin. Bacaklarınız yukarıdayken nefes alacak, aşağıdayken vereceksiniz. Pozisyonu bozmadan, bu kez bacakları gergin olarak doksan derece dikin ve parmak uçlarını da ileri uzatın. Bacakların yere açısını koruyarak, kalçanızı 8 kez yerden kaldırıp indirin. Karın bölgesini geliştirmek için, bu bölgedeki kasları hedef almak gerekir. Bu kaslar, yerden bir şey almak için her eğilişimizde hareket ettirici olarak davranırlar. Duruşumuzda ve günlük aktivitelerimizde dengeleyici olarak rol oynarlar. Peki, sadece mekik yaparak karın bölgemizi geliştirebilir miyiz? Elbette. Ama, geniş kapsamlı ve dengeli bir program çok daha iyidir.
Sırtüstü yere yatıp ayaklarınızı birleştirerek bacaklarınızı ileri uzatın. Kollarınızı, avuç içleri ileriyi, parmaklarınız tavanı gösterecek şekilde göğüs hizasının yukarısında ileriye uzatın. Kürek kemiklerinizi aşağı doğru sarkıtın. Vücudunuzun üst kısmını yukarı doğru, omurganızın eğikliğini koruyarak bükerken, karnınıza bakarak nefes alın. Vücudunuzu yukarıya doğru bükmeye devam ederek karnınızı içeriye çekin ve nefesinizi vererek yavaşça tam oturur duruma gelin. Kollarınızı havada tutarak başlangıç pozisyonuna gelecek şekilde hareketi geriye doğru tekrarlayın. Başlangıçta bu hareketi 4 kere yineleyin, kademeli olarak artırın Dizleriniz bükülü, ayaklarınız yere tam basar ve kalça genişliğinde açık olarak, yüzünüz yukarı bakar pozisyonda uzanın. Göbeğinizi içe çekerek karın kaslarınızı kasın. Nefes alın; sonra, kuyruksokumunuzu kaldırırken nefes verin. Sadece kürek kemikleriniz yerle temas halinde kalana kadar vücudunuzu yükseltin. Vücudunuz, omuzlarınızdan dizlerinize kadar dümdüz olmalı. Pozisyonu 30 saniye koruyun Köprü pozisyonunu devam ettirerek, sol bacağınızı kalça hizasında ileri doğru uzatın. Pozisyonu tutun. Ayağınızı tekrar yere indirip, sağ bacağınızla aynı hareketi yapın. Kalçanızı ve gövdenizi indirmeden, hareketi bacaklarınızı değiştirerek 8 kez (her bacakla 4 kez) tekrarlayın. Kademeli olarak sayıyı 16’ya (her bacakla 8 kez) çıkarın.
Sırtüstü yere yatıp ayaklarınızı birleştirerek bacaklarınızı ileri uzatın. Kollarınızı, avuç içleri ileriyi, parmaklarınız tavanı gösterecek şekilde göğüs hizasının yukarısında ileriye uzatın. Kürek kemiklerinizi aşağı doğru sarkıtın. Vücudunuzun üst kısmını yukarı doğru, omurganızın eğikliğini koruyarak bükerken, karnınıza bakarak nefes alın. Vücudunuzu yukarıya doğru bükmeye devam ederek karnınızı içeriye çekin ve nefesinizi vererek yavaşça tam oturur duruma gelin. Kollarınızı havada tutarak başlangıç pozisyonuna gelecek şekilde hareketi geriye doğru tekrarlayın. Başlangıçta bu hareketi 4 kere yineleyin, kademeli olarak artırın Dizleriniz bükülü, ayaklarınız yere tam basar ve kalça genişliğinde açık olarak, yüzünüz yukarı bakar pozisyonda uzanın. Göbeğinizi içe çekerek karın kaslarınızı kasın. Nefes alın; sonra, kuyruksokumunuzu kaldırırken nefes verin. Sadece kürek kemikleriniz yerle temas halinde kalana kadar vücudunuzu yükseltin. Vücudunuz, omuzlarınızdan dizlerinize kadar dümdüz olmalı. Pozisyonu 30 saniye koruyun Köprü pozisyonunu devam ettirerek, sol bacağınızı kalça hizasında ileri doğru uzatın. Pozisyonu tutun. Ayağınızı tekrar yere indirip, sağ bacağınızla aynı hareketi yapın. Kalçanızı ve gövdenizi indirmeden, hareketi bacaklarınızı değiştirerek 8 kez (her bacakla 4 kez) tekrarlayın. Kademeli olarak sayıyı 16’ya (her bacakla 8 kez) çıkarın.
Akne;Yüzünüzü yıkadıktan sonra sonra günde iki kere ozonlanmış jeli uygulayın. Ozonlanmış jel yüzünüzdeki dolaşımı arttırır ve gün içerisinde karşılaştığınız zararlı toksinlerden arınmak için yardım eder.
Sporcu Ayakları;Temiz ve kuru ayağınıza günde 2,3 kere uygulayın.Ayak mantarlarını ayağınızdan uzak tutar. Çürükler; Ozonlu jeli çürüğe uygulayın. Ağrıyı azaltır, hücre dokularını iyileştirir, iyileşme sürecini hızlandırır.
Kesikler, yaralar;Ozonlu jel her türlü cilt yarası ve sıyrık için birebirdir. Çünkü mükemmel bir antiseptiktir. Çok hafiftir kesinlikle acı yapmaz, günde iki kez uygulayabilirsiniz..
Kepek ve kafa derisi problemleri;Saçınızı yıkayın. Daha sonra ozonlu jeli saç derisine uygulayın.Derinin içerisine doğru masaj yapın. Eğer mümkünse saçlarınızı hafif sıcak bir havluyla sarıp 1 saat bekletin.
Egzema;Günde 2 kez derinizdeki etkilenmiş bölgelere uygulayın. Lipodermic banyo için 1 çay kaşığı ozonlu jeli suya katın.
Pişik;Pişik olan yerlere uygulayın. Acıyı ve yanmayı durdurmaya, iyileştirme yardımcı olur. İyileşene kadar günde 2 yada 3 kez uygulayın. Bebeğinizin banyosuna birkaç damla ozonlu jel katmayı unutmayın.
Baş ağrısı;Ağrıyan bölgenize 1-2 damla ozonlanmış jel ile masaj yapın.
Hemoroidler;Tahriş, kaşıntı ve ağrıyı azaltmak için anal bölgeye ozonlanmış jeli uygulayın. İyileşene dek günde 2-3 kez tekrarlayın.
Sinek ısırıkları ve arı sokmaları; Ozonlanmış jeli etkilenmiş bölgeye ovarak uygulayın. Kaşıntıyı çabucak yok eder. Bir antiseptik gibi davranır. Acıyı azaltmaya ve iyileştirmeye yardım eder. Kas Ağrıları; Spazm, kramp ve ağrıları iyileştirmek için etkilenmiş bölgeye yavaşça masaj yapın. Ozonlanmış jel özellikle sırt ağrıları ve boyun ağrıları için birebirdir.
Tırnak mantarı;Tırnağı mümkün olduğu kadar kesin. Sonra ozonlu jelle ovun. Mantar oksijen olan yerde yaşayamaz,Günde iki kez uygulayın.
Ter ;Ozonlu jel , hafif, çok etkili bir deodorant olarak kullanılabilir. Hassas koltukaltı dokularını tahriş etmez.
Güneş yanıkları;Ozonlanmış yağ güneş yanıklarından hemen kurtulmanızı sağlar.Kabarmaları engeller.
Çatlak Dudaklar;Ozonlu jeli dudaklara uygulayın.Çabuk ve kesin sonuç.
Güneş kremlerinin cilt kanserinin gelişmesi riskini arttıran ve cilde zarar veren ultraviyole (UV) ışınlarının cilde ulaşmasını engellediğine dikkat çekildi. Araştırmaların SPF 15 güneş koruyucu kremlerin yoğun bir şekilde kullanıldığı taktirde cildi korumak için yeterli olabileceğini öne sürdü..
Doç. Dr. İkizoğlu; Güneş kremi kullanırken tasarruf düşüncesiyle hareket edilmesi etkisini azaltır. Bronzlaşmak isteyenlerin büyük çoğunluğu güneş kremi kullanıyor. Ancak ultraviyole A ve B ışınlarına karşı koruyucu etki yaratacak şekilde vücuda tatbik etmiyor, belirlenen ölçütlerde kullanmaktan kaçınıyor” dedi.
İkizoğlu, güneşlenme sırasında, ışınların dünyaya dik düştüğü saatlerden kaçınılması gerektiğini ve krem alırken koruma faktör derecesine dikkat edilmesi gerektiğini de anlattı:
[B]”Günümüzde, güneş kremi kullanırken 15 faktörden daha düşük kremleri tavsiye etmiyoruz.[/B] Başka bir sıkıntı ise güneş kremini çabuk bitirmemek endişesiyle genellikle az kullanmaya özen gösteriliyor. Halbuki yeteri kadar kullanılmaması halinde istenilen etkiyi göstermeyecektir.
Örneğin, birçay kaşığı dolusu kadar güneş kremi ile sadece yüze uygulama yapılması gerekirken, genellikle bu miktar tüm vücuda tatbik ediliyor. Böyle durumlarda da krem etki gücünü yeterli derecede gösteremiyor.”
Beyaz tenlilere, güneşlenirken daha yüksek koruma faktörlü kremleri kullanmalarını öneren Doç. Dr. İkizoğlu, ”düşük faktörlüler kullanıldığında ise krem sürme sıklığını artırmamız gerekir. Örneğin, düşük faktörlü krem kullanıldığı zaman denize girip çıktığımız zaman veya güneşlenme süresi bir saati geçtikten sonra tekrar krem sürmek gerekir” dedi.
Randy Gardner isimli 17 yaşındaki bir lise öğrencisi 1965 yılında 264 saat, yani yaklaşık 11 gündür. , bir bilim fuarında bu kadar süre uyanık kalarak rekor kırmıştır.
Dikkatli gözlem altında yapılan diğer deneylerde insanların 8 ila 10 gün uyumadan durabildikleri ve bu sürede zihin, güdü ve anlayış seviyelerinde gittikçe ilerleyen bir konsantrasyon eksikliği dışında tıbbi, fiziksel ve psikolojik olarak ciddi sorunlarla karşılaşmadıkları gözlemlenmiştir.
Şüphesiz bu deneylerden önce deneklerin ne kadar bir süreyle derin uyku hali yaşadıkları bilinmemektedir. Ancak cephede ateş altında olan askerlerin ve tıbbi müdahale uygulanmış bazı akıl hastalarının da 4 gün süreyle problemsiz olarak rahatlıkla uykusuz kalabildikleri tespit edilmiştir.
Tabii burada uykunun tarifinin doğru yapılması gerekiyor. Yukarıda bahsedilen deneylerde görülen konsantrasyon eksiklikleri sırasında insan tam uyanık sayılabilir mi?
Yorgun bir şekilde araba kullananlar bilirler, insan bir süre sonra yolları nasıl geçtiğini ve oraya nasıl geldiğini hatırlayamaz. Benzeri durum İkinci Dünya Savaşı’nda görev sonrası dönüş yolundaki İngiliz pilotlarında da görülmüş. Yorgun pilotların sebepsiz yere uçaklarıyla yere çakılmaları üzerine yapılan araştırmalarda fiziken uyanık oldukları ama vücut fonksiyonlarına kumanda bakımından tam uyanık sayılamayacakları tespit edilmiştir.
‘insan ne kadar uyanık kalabilir’ sorusu ile ilgili, görüldüğü gibi net ve tatminkar bir cevap henüz bulunabilmiş değil. Bu arada ABD Savunma Bakanlığı karacı, denizci ve havacıları, hiçbir fonksiyonel eksiklik göstermeden uzun süre uyanık tutabilecek araştırma projeleri için bütçesinden para bile ayırmış.
Ozon Yağının Faydaları nedir egzema, kesikler, yanıklar ve güneş yanıkları, mantar enfeksiyonları, bacak ülserleri, yatak yaraları, hemoroidler, arı sokmaları, böcek ısırıkları, akne gibi cilt kaynaklı rahatsızlıklarda kullanılabilir. Ayrıca soğuk aldıysanız göğsünüze masaj da yapabilirsiniz.
Akne; Yüzünüzü yıkadıktan sonra sonra günde iki kere ozonlanmış jeli uygulayın. Ozonlanmış jel yüzünüzdeki dolaşımı arttırır ve gün içerisinde karşılaştığınız zararlı toksinlerden arınmak için yardım eder.
Sporcu Ayakları; Temiz ve kuru ayağınıza günde 2,3 kere uygulayın.Ayak mantarlarını ayağınızdan uzak tutar. Çürükler; Ozonlu jeli çürüğe uygulayın. Ağrıyı azaltır, hücre dokularını iyileştirir, iyileşme sürecini hızlandırır.
Kesikler, yaralar; Ozonlu jel her türlü cilt yarası ve sıyrık için birebirdir. Çünkü mükemmel bir antiseptiktir. Çok hafiftir kesinlikle acı yapmaz, günde iki kez uygulayabilirsiniz..
Kepek ve kafa derisi problemleri; Saçınızı yıkayın. Daha sonra ozonlu jeli saç derisine uygulayın.Derinin içerisine doğru masaj yapın. Eğer mümkünse saçlarınızı hafif sıcak bir havluyla sarıp 1 saat bekletin.
Egzema; Günde 2 kez derinizdeki etkilenmiş bölgelere uygulayın. Lipodermic banyo için 1 çay kaşığı ozonlu jeli suya katın.
Pişik; Pişik olan yerlere uygulayın. Acıyı ve yanmayı durdurmaya, iyileştirme yardımcı olur. İyileşene kadar günde 2 yada 3 kez uygulayın. Bebeğinizin banyosuna birkaç damla ozonlu jel katmayı unutmayın.
Baş ağrısı; Ağrıyan bölgenize 1-2 damla ozonlanmış jel ile masaj yapın.
Hemoroidler; Tahriş, kaşıntı ve ağrıyı azaltmak için anal bölgeye ozonlanmış jeli uygulayın. İyileşene dek günde 2-3 kez tekrarlayın.
Sinek ısırıkları ve arı sokmaları; Ozonlanmış jeli etkilenmiş bölgeye ovarak uygulayın. Kaşıntıyı çabucak yok eder. Bir antiseptik gibi davranır. Acıyı azaltmaya ve iyileştirmeye yardım eder. Kas Ağrıları; Spazm, kramp ve ağrıları iyileştirmek için etkilenmiş bölgeye yavaşça masaj yapın. Ozonlanmış jel özellikle sırt ağrıları ve boyun ağrıları için birebirdir.
Tırnak mantarı; Tırnağı mümkün olduğu kadar kesin. Sonra ozonlu jelle ovun. Mantar oksijen olan yerde yaşayamaz,Günde iki kez uygulayın.
Ter ; Ozonlu jel , hafif, çok etkili bir deodorant olarak kullanılabilir. Hassas koltukaltı dokularını tahriş etmez.
Güneş yanıkları; Ozonlanmış yağ güneş yanıklarından hemen kurtulmanızı sağlar.Kabarmaları engeller.
Çatlak Dudaklar; Ozonlu jeli dudaklara uygulayın.Çabuk ve kesin sonuç.
Ozon Yağı nasıl Kullanılır Ozonlanmış yağı;pamukla yardımyalada sürebilirsiniz yada biraz elinize damlatarak uygulayabilirsiniz.. Ozonlanmış yağ masaj yoluyla uygulanabilir ve olumlu etkileri kısa sürede gözlenebilir.
1. Bir çift dambıl alıp ince bir sehpaya uzanın. Dambılları kaldırıp başınızın üstünde, kollarınız gergin bir şekilde tutun. Avuç içleriniz birbirlerine bakıyor olsun.
2. Dirseklerinizde omuzlarınıza kadar olan bölümü oynatmadan, ağırlığı indirin.
3. Kollarınızı düzleştirerek, ağırlığı yeniden başlangıç pozisyonunuza döndürün.
1. Bir çift dambıl alıp, bacaklar omuz da genişliği kadar aralayın. Dambıllar her iki yanınızda, avuç içleriniz birbirlerine bakıyor olsun.
2. Dirseklerinizi oynatmadan ağırlıkları mümkün olduğunca kaldırın.
3. Ağırlıkları yavaşça indirerek yeniden başlangıç pozisyonunuza dönün.
Ayasofya Müzesi Hakkında Ayasofya Müzesi tarihi Ayasofya Müzesi Hakkında Bilgi verir misiniz?
Ayasofya Müzesi İstanbul’da Bizans devrinden kalan en ünlü kilisedir. 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasıyla camiye çevrilmiş, 1935’te müze oluncaya kadar bu amaçla kullanılmıştır. Büyük Kostantinos’un İstanbul’u imparatorluk merkezi haline getrip kenti yeni baştan ele alması sırasında bugünkü Ayasofya’nın yerinde bir kilise yaptırılmış, M.S.326 yıllarına rastlayan bu ilk yapıdan sonra M.S. 360’ta imparatorun oğlu Konstantinos küçük geldiği veya bir depremde yıkıldığı için yapıyı yeni baştan daha büyük olarak ele aldırmıştır. Büyük kilise (Megale Ekklesia) adıyle anılan ve bazilikal bir plan gösterdiği sanılan yapı V. yüzyıldan sonra daha çok Hagia Sophia adıyle tanınmış ve bu ad sonuna kadar yaşamıştır.
404 tarihinde bir ayaklanma sırasında yanan kilisenin yerine Theodosios II. devrinde 415’te yapılan yenisinin bazı kısımları bugünde görülmektedir. Bu yapının batı yüzünü süslediği anlaşılan sütunlu galeri ile narteks duvarlarını bir kısmı 1935 yılında yapılan kazılarla bugünkü Ayasofya’nın batı avlusunda ortaya çıkmıştır.
532 yılında çıkan yangından Ayasofya kurtulamamış, ayaklanmadan sonra Justinianos’un çağında ikinci bir örneği olmayacak büyüklükte ve özellikte bir yapı istemesi üzerine, devrin iki önemli mimarından Aydınlı Anthemios ile Miletoslu İsidoros sorumluluğu yüklenmişler, yangınların etkileyemeyeceği her türlü malzemenin en zengin şekilde kullanılacağı bir kilisenin yapımına girişmişler 537 tarihinde tamamlanan yapı, büyük bir açılış töreninden sonra imparatorun “Ey Süleyman seni geçtim” demesine sebep olacak kadar etkileyici olmuştu.
Zaman içerisinde birçok yangın ve deprem atlatan Ayasofya, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmiş ilk Cuma namazı burada kılınmıştı. Camiye çevrilmesi sırasında yapının ana çizgileri korunmuş, figürlü mozaiklere bile dokunulmamıştır. Bunlar ancak Kanuni devrinde badanayla örtülmüştür. Güneydoğudaki büyük dayanak duvarların Fatih devrinde yapıldığı, ayrıca tuğla minarenin eklendiği kabul edilir. Sultan İkinci Bayezid devrindeyse kuzeybatıdaki ince minare, Sultan İkinci Selim devrinde de Mimar Sinan tarafından batıdaki iki kalın minare eklenmiş ve yer yer dayanaklarla kuvvetlendirilmiştir. Mimar Sinan’ın yaptığı dayanaklar ve onarımlar yapının bugüne kadar ulaşabilmesini sağlamıştır.
Bu yapının çevresinde Bizans devrinden kalan ek yapılar vaftizhane ve hazine dairesidir. Bu ek yapılardan vaftizhane Osmanlı devrinde Sultan Mustafa ve İbrahim’in türbesi olmuş, Sultan İkinci Selim türbesi Mimar Sinan, Sultan Üçüncü Murad türbesi de Davut Ağa tarafından yapılmıştır. Ayrıca Sultan Üçüncü Mehmed’in kendi türbesi, bir okul binası, Sultan Birinci Mahmud döenminden özellikler taşıyan bir şadırvan ve imaret yapının çevresinde yer alır.
Ayasofya, birçok özelliğiyle uzun yıllar birçok mimarı etkilemiş, çeşitli devirlerde gördüğü ek ve onarımlarla bugünkü şeklini almış bir yapıdır. Mimari ve süsleme zenginliğinin yanı sıra her devirde eklenen efsaneleriyle de büyük bir geçmişi içinde saklamaktadır
Hangi otobüsler Sapancaya gider Sapancaya giden otobüsler hangileri Sapanca otobüsleri
İstanbul’dan Sapanca’ya geleceksiniz, günün her saatinde otobüs bulmanız mümkün. Sakarya-İstanbul arasında hizmet veren iki firma günün erken saatlerinden, geç vakitlere kadar talebi karşılayacak şekilde yolcu taşıyorlar Sapancaya giden otobüs firmaları Sapanca Metro Turizm Sapanca Vib Turizm
Akciğerlerimiz kaburgalarımızın içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldığımızda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak şişerler. Göğsümüzü karnımızdan ayıran ve akciğerlerimizin altına bitişik büyük bir kas olan diyafram, büzüşerek ciğerlerimizin genişlemesini sağlar, nefes almamıza yardımcı olur.
Süratli yemek yenildiğinde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alınır. Hıçkırık, yiyeceğin yüzeyine yapışarak sindirim sistemine giren bu havayı atmak için sistemin gösterdiği bir tepkidir. Diyafram süratle büzüşerek, çok ani ve hızlı nefes almamızı sağlar. Bu arada boğazımızın üst tarafında, ses tellerimizin bulunduğu kısımda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da ‘hıck’ şeklinde bir sesin çıkmasına neden olur.
Midedeki bir olayla diyaframın ilişkisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakın hatta iç içe geçmiş olmalarındandır. Bu nedenle en çok yemekten sonra hıçkırırız. Sindirim işlemi bittikten sonra hıçkırık olmaz. Hıçkırığı önlemek için çok çeşitli öneriler vardır.
Baş aşağı durmak, yavaş yavaş su içmek, kolları yukarıda tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmağı kulağa bastırarak su içmek ve korkutmak gibi.
Bunlardan korkutarak insanı şok etmek, dolayısıyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframın mideyi itmesini sağlamak ve de kandaki düşük karbondioksit seviyesinin hıçkırığın oluşumunu hızlandırdığı bilindiğinden nefesi tutmak en mantıklı önlemlerdir.
Aslında ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hıçkırıklar yaklaşık 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle uğraşırken, o zaten kendi kendine kesilir. Hıçkırığı kesmek için kabul edilen genel görüş hiçbir önlemin hıçkırığı kesmediğidir. Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tıbbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapılması bile gündeme gelebilir.
Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmaların, enfeksiyonların ve ülser gibi hastalıkların da hıçkırığı meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hıçkırık süresince bir şey yememekte ve içmemekte fayda vardır, çünkü bu sırada tekrar fazla hava alınabilir.
Hıçkırığı önlemek için en iyisi yemeği yavaş yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatlı içki içmeyin, yemeğe konsantre olun, çok konuşmayın ve gülmeyin. Yemeğe saygınız ne kadar artarsa, hıçkırık o kadar azalır.
Koroner anjiografi nedir, nasıl yapılır ? Anjiografi, kalbi besleyen koroner damarların opak madde verilerek filminin çekilmesi olarak tanımlanabilir. Hasta bayıltılmaz. Lokal anestezi ile kasıktan girişim yapılacak olan bölge uyuşturulur ve bacak arterine bir kanül konularak katater tabir ettiğimiz özel borularla kalp damarlarına ulaşılır ve bu damarların ağzına opak madde enjekte edilerek, damarları gösteren çeşitli pozisyonlarla filmler çekilir. İşlem sırasında hasta acı duymaz. İşlem sona erdikten sonra, bir engel durum yoksa örneğin özel bir kan sulandırıcı kullanılmamışsa hastanın kasığındaki kanül çekilerek kanama durana kadar kompres-yon yapılır.
Anjio ameliyat değildir Birçok hasta, Anjio olmaktan korkuyor ve bunu bir kalp ameliyatı sanıyor. Oysa anjioda hasta bayıltılmaz. Sadece kasığından küçük bir keşi yapılıyor.
Hasta 6 saat kadar tam kanama kontrolü sağlamak üzere sırt üstü yatarak istirahat eder ve bol su içerek verilen opak maddeyi idrarla atar. 6 saat sonra yürüyerek taburcu olabilir. 6 saat boyunca ayağa kalkmaması istenir.
Anjio teşhisin son aşaması mı ? Hayır. Ancak Anjio damarları görmede altın standartlardan biridir.
Anjio sırasında kalp krizi geçirilir mi ?İşlem sırasında damarda yırtılma, plakta yırtılma ve spazma bağlı olarak ritim bozuklukları ve kalp krizi, hatta ölüm riski olabilir. Ancak bunlar her işlemin riski olduğu gibi göze alınabilir oldukça nadir görülen (% 0.5 civarında) olaylardır. Sonuçta yarar-zarar oranında işlemin riski oldukça düşüktür.
Anjioda hangi sonuç çıkarsa ameliyat kararı alınır ? Üç damarı tıkalı hastalarda, ana damar hastalıklarında, kritik LAD (Sol ön inen dal) darlıklarının eşlik ettiği 1 veya 2 damar hastalıklarında (balon tedavisine uygun olmamak koşulu ile) ameliyat uygun görülür. Ayrıca ileri derecede damar genişlemesi olan hastalarda, ciddi kapak rahatsızlığı olan hastalarda da operasyon kararı alınır.
Anjioyu kimler yapar, ameliyat kararını kimler verir ? Anjiyoyu kardiyologlar yapar, operasyon kararı da yine kardiyolog ve cerrahi branşlarca birlikte alınır.
Kalp krizi anında neler oluyor ? Kalp ağrısı tipik tarifi ile göğüste yaygın olarak hissedilen bir ağrıdır. Hasta, sanki göğsünün üzerine yumrukla baskı yapılıyormuş gibi hisseder. Göğüs kafesinin ön kısmında duyulan bu aşırı basınç, göğüs kafesinin arkasında da hissedilebilir. Hastaların birçoğu “boğazımı sanki bir el sıkıyor gibi” ifadesini kullanır. Bu ağrı, çoğunlukla 20 dk’yı aşar. Ağrı sırta, çene ve sol kola da yayılabilir. Ancak karakteri batıcı, iğneleyici şekilde değildir, anlık ve vücudun başka yerlerini de gezen bir ağrı da değildir. Kalp krizi anında koroner damarlar yani kalbi besleyen damarlardaki yağ yüklü plaklar yırtılıp, üstleri pıhtı ile kapanıp darlık % 100 hale gelir. Bu tıkanıklık kan akımının ilerlemesine engel olur. Kan akımının gidişi engellenince de kan gitmeyen bölgeler beslenemez ve kalp dokusu hasar görmeye başlar. Bazen de tam % 100 tıkanma olmaz. Küçük damarların yaygın olarak önemli derecede daralması ile ilgili olan kalp krizleri vardır, bu durumda da kan akışı tam durmaz, ancak kalbin beslenmesini bozacak kadar kritik düzeylere iner ve yine adale hasarı ortaya çıkar
Kalp krizi geçiren bir kişiye nasıl yardım edilir ? Kalbe giden damarların tıkanması durumunda uygulanan tedaviler: ilaçlar, balon uygulaması, balon ve stend uygulaması sayılabilir. Balon işlemi 20 dk sürer.
Birisi yanımızda kalp krizi geçiriyorsa ona yardım etmek için neler yapmalıyız ? Kalp krizi ağrısı başlayan biri, şayet bilinen bir kalp rahatsızlığı sebebiyle ilaç kullanan biri ise hemen dil altı hapı olarak adlandırılan isordil 5 mg ilacının yanında olup olmadığı sorulur. İlaç varsa hemen bir dil altı verilir, ayrıca normal büyük aspirinin (500 mg’lık) yarısı hastaya çiğnetilir. Hastanın rahat bir konuma geçip istirahat etmesi, uzanması sağlanır. Etrafının boşaltılmasıyla temiz hava alması sağlandıktan sonra tansiyon ve nabız sayılabilir. Tansiyonun sistolik 100 mmHg ve üzerinde olması halinde ve ağrının halen devam etmesi durumunda 2′nci dil altı verilir. Tüm bunlar devam ederken acil ambulans çağrılıp en kısa zamanda bir hastanenin acil bölümüne nakli temin edilir. Şayet kalp durması ve solunum durması meydana gelmişse o zaman canlandırma için suni teneffüs ve kalp masajı ile ilk yardım gelene kadar yaşam desteği verilebilir.
Kalp hastalıklarının tedavi yöntemleri nelerdir ? Bunlar hastalığın türüne göre: Bypasss, balon anjioplasti, stent yerleştirilmesi, kapak tamiri, yapay kapak takılması, kalp defektlerinin onarımı, ritim bozuklukları için ablasyon tedavisi, kalıcı kalp pili yerleştirilmesi, kalp transplantasyonu, kök hücre implantasyonu gibi geniş tedavi spektrumu içerir.
Kalp hastalığını önleyen ya da tedavi etme sürecinde kullanılan ilaçlar var mı ? Kalp krizini tamamen önleyen bir ilaç yoktur, ancak kalp krizi veya kalp hastalığı risk faktörleri olan etkenleri kontrol eden ilaçlar vardır. Bunlarla kalp krizi riski azaltılır. Örneğin hipertansiyonu olan birinde kullanılan beta blokerler, ACE inhibitörleri, Alfa blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, diüretikler gibi, yine aynı şekilde hiperlipidemisi olan kişilerde anti lipit tedavide kullanılan statinler, fibratlar, niasin, safra asidi reçineleri, kan sulandırmada kullanılan antiagreganlar en başta aspirin, clopidogrel, warfarin gibi ilaçlar sayılabilir. Kriz anında ise daha yoğun pıhtı eritici tedaviler kullanılabilir. Bunlar içinde fîbrinolitikler; t-PA, streptokinaz gibi ve damardan verilen kan sulandırıcılar olarak heparin, LMWH’ler, gerekli olan hallerde anti aritmikler sayılabilir. Ayrıca ilaç tedavisi sayılmamakla birlikte kalp krizinde direkt PTCA ve stent ile tıkalı damarı açmak yöntemi de sıkça kullanılmaktadır. Kolesterol ve tansiyon yüksekliğini kontrol altında tutan ilaçlar, kan inceltici ilaçlar, koruyucu ilaçlar olarak tanımlanabilir.
Hastanedeki ilk gün nasıl geçiyor ? Ameliyattan bir gün önce aç olarak gelen ve yatış işlemleri önceden yaptırmış hastalara kan, idrar tahlilleri, EKG, solunum fonksiyon testi ve röntgen filmi gibi tetkikler yapılır. Doktor hastayı yatağında muayene eder. Ameliyat öncesi anestezi değerlendirmesi de hastanın yatağında yapılır. Ameliyat ve yoğun bakım konusunda doktorlar hastayı bilgilendirir. Ameliyat öncesinde hasta tıraş edilir. Koroner ameliyatları için boyundan ayak ucuna kadar cinsel bölge ve kollar dahil tıraş edilirken, kapak ameliyatları için boyundan dizlere kadar tıraş edilmesi yeterlidir. Damar ameliyatları için göbekten ayak uçlarına kadar tıraş edilir. Tıraş sonrası duş yaptırılır ve hastanın vücuduna pudra veya losyon sürülür. Doktor tarafından başka şekilde belirtilmediyse ameliyattan önceki akşam saat 24′ten itibaren kesinlikle bir şey yenmemelidir. Ayrıca hastaya bağırsak temizliği için ilaç verilmesi veya lavman yapılması gerekebilir. Hastaya gece rahat uyuyabilmesi için sakinleştirici Haç verilir.
Kişi ne kadar ameliyatta kalır ? Ameliyat süresi hastanın durumuna, seçilen cerrahi yönteme ve eşlik eden diğer cerrahi müdahalelere (kalp kapak hastalığı, tıkalı/daralmış boyun damarına müdahale gibi) göre ortalama olarak 2- 4 saat arasında değişir.
Bypass ameliyatı yapılması riskli kişiler var mı ? Kimler ? Normal koşullarda bir bypass ameliyatında ölüm riski % 0.5-2 arasında değişir. Bazı hastalarda bu risk artar. Daha önce miyokardiyal enfarktüs (kalp krizi) geçirilmesi, daha önceden geçirilmiş kalp ameliyatı, kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarında bozukluk, çok ince çaplı ve birçok darlık içeren koroner arterler, böbrek, karaciğer, akciğer fonksiyon bozuklukları, ileri yaş, şeker hastalığı, pıhtılaşma bozuklukları gibi problemler ameliyat riskini az veya çok arttırırlar. Hastaları bu açıdan daha objektif olarak değerlendirmek amacıyla çeşitli “Risk Skorları” geliştirilmiştir. Bu skorlamalarda hastaya ait her önemli faktör bir tabloda işaretlenerek toplam ağırlıklı risk değerleri hesaplanmaktadır. Günümüzde birçok merkez, bu skorlarlamaları kullanmaktadır. Örneğin, şu anda en yaygın kullanılan skor-lama sistemi “Euroscore” dur.
Bypass’da kaç damar değiştirilebilir ?Bazen greft olarak kullanılan tek bir damar aynı koroner arterde birkaç darlığı birden veya farklı dalları bypass etmek için kullanılabilmektedir. Bu teknik kullanıldığı takdirde 5-7 damara kadar bypass yapılabilmektedir. Ancak, genel olarak bypass yapılan damar sayısı 2-4 arasında değişmektedir.
Hasta ne kadar hastanede yatar ? Yine kullanılan ameliyat yöntemine göre değişmek üzere hastalar ameliyattan sonra 5-7 gün içinde taburcu edilebilmektedirler (yoğun bakımda kalış süresi bir veya iki gündür).
Ağrısı, acısı olur mu ? Ameliyata bağlı olarak keşi yerlerinde ve sırtta geçici ağrılar olabilir. Bu ağrılar genellikle ağrı kesiciye yanıt verirler. Bunun dışında, bazı hastalarda göğüsten çıkartılan damar nedeniyle göğüs kemiğinin sol veya sağ kısmında ve damar çıkartılan bacakta diz altından itibaren uyuşma, karıncalanma olabilir.
Değişen damarlar vücudun nerelerinden alınıp kalbe gidiyor ? Bypass amacıyla kullanılacak damar vücudun değişik yerlerinden çıkartılabilir. En çok kullanılan göğüs içi arteri (internal mammariyal arter) damarlarıdır, ikinci sıklıkta bacaktan çıkartılan toplardamar (safen veni) kullanılır.
Bunların dışında koldan (radiyal arter), mideden (gastroepiploik arter), karın adalesinden (epigastrik arter) çıkartılan atardamarlar da kullanılabilir.
Seyrek olarak kullanılabilecek başka atardamarlar da vardır. Bu damarların çıkartılması, ilgili organların beslenmesini bozmaz. Hangi vaka ve damar için hangi greftin kullanılacağına cerrah karar verir.
Ameliyat sonrası yaşam Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1-3 gün arasındadır. Hastanede kalma süresi ise hastalığın seyri ve iyileşme durumuna göre 4-10 gün arasında değişir
Ameliyat günü neler olur ?
Ameliyat saati geldiğinde hastanın eğer varsa gözlükleri, takma dişleri ve diğer protezleri, iç çamaşırları ve ziynet eşyaları çıkartılarak yakınlarına teslim edilir. Hasta özel bir gömlek giydirilerek sedyeye alınır ve ameliyathaneye götürülür. Hasta yakınları da kafeterya veya lobide bekleyerek ameliyatla ilgili bilgi alabilirler. Hastanın ameliyathanede geçirdiği sürenin tamamı ameliyat süresi olmayıp öncesi ve sonrasındaki hazırlık sürelerini de içermektedir.
Ameliyat sonrası yaşam nasıldır ? Hasta ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine alınır. Anestetik ilaçların etkisi altındaki hastalar uyansalar bile başlangıçta ellerini, ayaklarını oynatamayabilirler. Bu kısa sürede düzelir. Etraftaki birçok cihaz ve alarm sesleriyle hasta kendisini alışkın olmadığı bir ortamda hissedebilir. Bu aşamada hasta, hemşireler tarafından bilgilendirilir ve sakin olması yönünde telkinde bulunulur.
Ameliyat öncesinde ilaçları vermek için damar yollan ve kataterlcr yerleştirilecektir. Yine hasta uyandığında göğsünde tüpler olacaktır. Bunlar yoğun bakımdan çıkmadan Önce çıkarılır. Bu dönemde hastanın ağrı duymaması için ilaçlar verilir. Eğer ağrısı olursa hemşireye bildirmesi tavsiye edilir. Ameliyat öncesinde takılan sonda ile hastanın ayağa kalkmadan idrarını yapması sağlanacak ve böbrek fonksiyonları da takip altında olacaktır. Yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1 – 3 gün arasındadır. Ancak herkesin hastalığı, iyileşme süresi ve tedaviye cevabı değişebilmektedir.
Sürekli faaliyet içinde olan, ışıkların yandığı ortamda hasta zaman kavramını kaybedebilir. Özellikle geceleri zihin bulanıklığı ve sıkıntı hissedebilir, buna hazırlıklı olmaları gerekir. Bu durum geçicidir, özellikle de hasta odaya çıktığında hızla düzelir. Odada dinlendikçe normal uyku alışkanlığına tekrar döner ve halsizlik de ortadan kaybolur.
Ekokardiografi nedir ? Ekokardiografî ses dalgaları kullanılarak gerçekleştirilen bir görüntüleme testidir. Eko kalp kasınızın ve kalp kapaklarınızın nasıl çalıştığını gösterir. Aynı zamanda kalp genişliğinizin ne kadar olduğu konusunda da bilgi verir. Ekokardiografi işlemi sırasında kullanılan ve monitöre bağlı mikrofon benzeri bir gönderici kalbinize insan kulağının duyamayacağı yükseklikteki ses dalgalarını gönderir. Bu dalgalar ekranda kalbinizin bir görüntüsünü oluşturur. Bu görüntü kalbinizin ve kalp kapaklarınızın durumu ve işleyişi hakkında doktorunuza görsel bir bilgi verir.
Ekokardiografi çektiren kişi, acı hisseder mi? Ekokardiografi testi, tamamen güvenli ve acısız bir uygulamadır.
Ekodan önce neler yapılması gerekiyor ? Test yapılmadan önce hastanın hangi ilaçlara devam edip hangilerini bırakacağı ve bunların zamanları konusunda doktorla görüşülüp karar verilir.
* Ekonun çekileceği gün doktora herhangi bir şey yiyip yiyemeyeceğinizi danışmanız gerekiyor. Ekokardiografi yeri ve pozisyonu * Eko çekilirken üstünüzü çıkarmanız ve önlük giymeniz gerekeceğinden giysilerinizin iki parça olmasında ve üst giysinizin de önünün açılabilir olmasında fayda vardır.
Ekokardiografi işlemi ne kadar sürer ? Ekonun çekilmesi toplam 45 dk kadar bir zaman dilimini kapsar. Eğer doktor gerekli görürse, kontrol için de birkaç dk ayırmanız gerekebilir.
Eko çekilirken neler olur ? Kalp atışlarını monitörde görüntüleyebilmek için hastanın göğsüne “elektrot” adı verilen küçük pedler yerleştirilir. Bundan sonra ses dalgalarının iletimini ve gönderici mikrofonun hareketini kolaylaştırmak için hastanın göğsüne soğuk bir jel uygulanır. Eko çekimi esnasında zaman zaman hastadan nefesini tutup bırakması istenebilir. Çünkü akciğerlerdeki hava miktarı, kalbin görüntülenmesi esnasında etki yaratır.
Eko çekildikten sonra neler yapılıyor ? Hasta testten Önce doktorun kestiği ilaçlara tekrar başlayıp başlamaması gerektiğini yine doktoruna danışmalıdır. Testten sonra hasta hemen rutin yaşantısına döner. İşine bile gidebilir.
Test sonuçları ne zaman verilir ? Test sonuçları yazılacak raporla hemen veya başvurulan merkezin durumuna göre ertesi gün verilebilir. Doktor eko filmini inceledikten sonra bir sonraki randevuda bulguları hastaya tüm ayrıntısı ile anlatacaktır. Ekokardiografı sonuçlarına göre doktor hastadan başka testler de isteyebilir.
Suriye’nin başkenti Şam, aynı zamanda Arap dünyasının en eski ve kalabalık şehirlerinden birisidir. Deniz seviyesinden 690 m. Yükseklikte Barada Nehrinin oluşturduğu bir vahada yer alan Şam, Arapça Dimeşk ismiyle de tanınır. Coğrafi olarak Ortadoğu’ya oldukça hakim bir noktadadır. Beyrut’un 110 km. güneydoğusunda, Amman’ın 210 km. kuzeyinde, Bağdat’ın 600 km. batısındadır. Bütün bu kentlere oldukça iyi karayolu ağıyla bağlıdır. Halep’te olduğu gibi Şam’da da zengin Suriye mutfağının Türk zevkine hiçte yabancı olmayan lezzetlerini denemek için her keseye uygun çok sayıda lokanta, restoran ya da kebapçı bulunur. Nüfusu 4 buçuk milyonu aşan Şam’da görülmesi gereken tarihi eserlerin arasında Emeviye Camisi ve Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesi ilk sırayı alır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi, Hamidiye Kapalı çarşısı ve Hicaz demiryolu istasyonu kentteki belli başlı Osmanlı eserleridir. Şam Valisi Esad El Azim Paşa’nın Müze haline getirilen 17 odalı saray yavrusu taş konağı Kasr’ül Azm ile Suriye Milli müzesi yine bu şehirdeki önemli eserlerdendir. Sadece Şam’da 120 civarında Türk eseri bulunmaktadır.
İşte Suriyenin bazı Turistik Yerleri
Palmyra
Kent, Humus Valiliği’nin, Palmira İli’ne bağlı bulunmaktadır. Şam’ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus’un 155 km doğusunda ve Fırat’ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle “Çölün Gelini” de denilen şehrin isminin bulunan ilk bilgilere göre Tedmur, Tedmür, Tadmur veya Tudmur [1] olduğu Mari’de bulunan Babil tabletlerindeki kayıtlardan anlaşılmıştır.[2] Fransız arkeologlar tarafından 1933 yılından itibaren antik Mari şehrinden çıkarılan 25.000 tabletten anlaşıldığına göre Palmira’nın tarihi M.Ö. 19. yüzyıla kadar gerilere gitmektedir. Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.
Lattakia (Lazkiye)
Hatay sınırının 80 km kadar güneyinde bulunan Suriye’nin önemli liman kentlerinden biridir. Şenköy’de bulunan tarihî türbesi ve cumbalı evleri ile; ayrıca Görentaş köyü de Suriye ile sınır oluşturan göleti bölgenin önemli turistik yerlerindendir. Lazkiye’nin kuzeyinde Balluran Baraj Gölü vardır. Keseb Köyü ve Şat-ul Ezrak turistler tarafından tercih edilen sayfiye yerlerindendir.
St. Simeon Manastırı/Kalesi Suriye Samandağ arasında yer alan dağın yamaçlarına kurulan St.Simon manastırı,hatayın en çok ziyaret edilen ve ilgi gören hazinelerinden sadece birisi.
Krak de Chevalier (Qala’at al-Hosn)
Krak de Chevalier, Tartus-Homs (bizdeki adıyla Humus) karayolunun ortalarında bir noktadan kuzeye sapıldıktan sonra yaklaşık 10km tırmanan bir dağ yolu (asfalt) ile gidilen, çevredeki en hakim tepe üzerine kurulmuş ve kimilerinin iddiasına göre de (bu “kimileri”nden birisi de Arap Lawrence) “dünyanın en güzel kalesi”.
Manavgat ve çevresi görülmeye değer pek çok doğal ve tarihi güzelliklerle çevrilidir.
işte Manavgatta görülecek yerler
Manavgat Şelalesi
Manavgat ilçesinin 3 km. kuzeyinde bulunan şelale, ilçe ile aynı adı taşır. Şaşırtıcı bir yükseklikten dökülmesine karşın geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı ile görülmeye değer bir manzara oluşturur. Şelalenin hemen yanıbaşında doğa ile içiçe piknik yapılabilir ve çevresindeki lokantalarda taze balık yenilebilir.
AntikKentler
Side: Manavgat’a 7 km uzaklıkta olan Side tarihi bir yerleşim merkezidir. Tarihçiler tarafından İ.Ö. 1405’te kurulduğu ifade edilen Side, İ.Ö. VI. y.y ın yarısından itibaren, sırası ile, Lidyalıların, Perslerin, İskender’in, Antiogonos’un, Ptolemaiosların egemenliğini tanımıştır. İ.Ö. 215 ten sonra Suriye Krallığı’nın denetiminde imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilen kent İ.Ö. Apameia barışı ile Bergama Krallığı’na bırakılmıştır, daha sonra Doğu Pamphilya bölgesi ile birlikte bağımsızlığını koruyarak büyük bir ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur.
Hanlar
Alarahan: Manavgat’dan sonra batıya doğru gidince 9 km sonra alarahan’a varılır. 13. y.y. da Selçuklular tarafından Konya ile güney kıyılarının başkenti Alanya arasındaki ticaret bağlantısı sağlamak için inşa edilmiştir. Bu kervansaray ile seyehat edenlerin ve tüccarların güvenli ve konforlu konaklamaları ve dinlenmeleri sağlanmıştır.
Yaylalar
Köprüçayı Vadisinin ikiye ayırdığı Torosların üzerinde birçok yayla bulunmaktadır.
En önemlileri Güğlenpınar ve Beloluk Yaylaları, Avanos Beliği, Tefekli Bölgesinde Gücer Yaylası, Kesikbeli, Akçaalan Yaylası, Topalceviz, Alıç ve Demre Yaylaları, Dumanlı Yaylası ile Bozburun Dağı eteklerindeki İkiz Yaylasından oluşur. Köy halkının büyük çoğunluğu yazın yaylalara göçer.
Milli Parklar ve Korunan Alanlaron
Sportif Etkinlikler
Jeep-Safari : Antalya , Kemer, side ve Alanya’daki Seyahat acentaları Toros dağlarına Jeep Safari turları düzenlerler. Günlük turlar sabah erken saatlerde başlayıp akşama kadar Offroad heyacanı yaşayarak sürer.
Binicilik : Bazı otellerin binicilik için geniş alanları mevcuttur. İngiliz, Arap ve Haflinger atları bulunur. Binicilik ve atlama dersleri bir saat süresince veya günlük geziler halinde yapılmaktadır. Aynı zamanda üç günden , yedi güne kadar nehir boyunca veya dağlara turlar yapılır.
Rafting : Köprüçay, Manavgat ve Dragon nehirleri Akdenizdeki Cehennem Suyu ratfing için mükemmel güzergahlardır.
Türkiyenin En Güzel müze Evleri Türkiyedeki En Güzel Evler
ÇAKIROĞLU KONAĞI (Birgi, Ödemiş)
Ağa, İzmirli ve İstanbullu hanımları hasret çekmesin diye iki şehrin resmini yaptırdı
Çakıroğlu Konağı’na yolunuzun düşmesini beklemeyin, yolunuzu düşürün. İzmir’e yaklaşık 120 kilometre mesafede, Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi, 15’inci yüzyıl başlarında Osmanlıların eline geçmiş. Özellikle 15 ve 16’ncı yüzyıllarda Anadolu’daki önemli kültür, sanat merkezlerinden biri olmuş. 16’ncı yüzyıldan itibaren önemini yitirmeye başlamışsa da, sahip olduğu kültür mirasının büyük kısmını korumayı başarmış. Bu şirin kasabada Aydınoğulları ve Osmanlı dönemini günümüzde yaşatan çok sayıda güzel tarihi bina bulunuyor. Bugüne ulaşabilmiş en önemli eserlerden biri Çakıroğlu Konağı. Üç katlı bina 1761’de Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış ancak konağın renkli ve zengin süslemelerine bakanlar 19’uncu yüzyılda elden geçtiğini hemen anlıyor. Ahşap malzemenin kullanıldığı yapının her katındaki biri düz, biri kemerli ve vitraylı iki sıra pencere ile konağın dış yüzeyini kaplayan boyalı bezekler görenlerin ilk dikkatini çeken detaylar. Gezerken, duvarlar ve tavanları süsleyen kalem işlerine ilgi göstermeyi unutmayın, ait oldukları sanatın zarif örnekleri arasında sayılıyorlar. Konak, döneminin tüm özelliklerini yansıtan bir sivil mimari örneği. Geniş bir iç bahçesi var ve zemin kat taşlık, mutfak, hizmetçi odaları, misafir bekleme odası ile ahır ve samanlık için ayrılmış. İkinci kat kışlık olarak kullanıldığı için alçak tavanlı, bu yüzden ara kat olarak da tanımlanıyor. Burada bütün odaların açıldığı geniş bir salon karşılıyor sizi. Kışın ısıtma için şömine yapılmış. Bir iç merdivenle çıkılan daha yüksek tavanlı üst kat yazlık olarak kullanılıyormuş. Tavan ve duvarları süsleyen bitki ve meyve motiflerine dikkat edin, o dönem sanatının tüm zarafetini taşıyorlar. Bu katta misafirleri karşılayan iki panonun ilginç bir hikayesi var; konağın sahibi biri İstanbullu diğeri İzmirli iki hanımla evlenmiş. Eşlerinin hasret çekmesini önlemek için de her iki şehrin resmini yaptırmış. Konağı gezdirenlere bu düşünceli beyefendinin o zamanlar geçerli olan “dört hak” anlayışıyla iki hanımla aynı zamanda mı evli olduğunu, yoksa birini kaybettikten sonra mı diğeriyle evlendiğini sorduk ama ne yazık ki cevap üzerinde kimse ortak bir fikre varamadı. Ev 1950 senesine kadar konut olarak kullanılmış. Daha sonra Kültür Bakanlığı binayı devralmış. Aslına sadık kalınarak elden geçirilen konak, 1995 yılında ziyarete açıldı, geçen yıl restore edildi.
LATİFOĞLU KONAĞI (Tokat)
Tavan ve duvarlardaki ahşap işçiliği oya gibi
Bu harika Osmanlı evi Anadolu’daki konakların hemen hepsinden en güzel özellikleri bünyesinde toplamış. 19’uncu yüzyıla ait olan L planlı iki katlı yapı, o tarihlerde zenginlerce yaptırılan konakların tipik örneği. Son derece zarif ahşap işçiliği ve alaturka kiremitli çatısı binaya yaklaşırken ilk dikkati çeken özellikler. Geniş ve özenle düzenlenmiş avlusunda bir de havuzu var. Aşağı katta tüm donanımıyla birlikte, bu tür evlerin karakteristiği olan mutfağı görebilirsiniz. Henüz yukarı çıkmamışken, aynı kattaki hamama da bir göz atın. Soğuk, ılık ve sıcak bölümlerinden oluşan hamam evin en ilginç bölümlerinden biri. Bu katı beğendiyseniz bir de üst katı deneyin çünkü evin en güzel kısımları sizi orada bekliyor. İkinci kat, haremlik, selamlık ve yatak odalarına ayrılmış. Kalem işleri ve çeşitli motiflerle süslenen bu kat ev sakinlerinin hayatını şenlendirirken, sanki gelen misafirleri de eve hayran bırakmak üzere tasarlanmış. Kapılar ve dolap kapaklarındaki ince ahşap oymalarla duvarlar ve tavanlardaki işçilik Anadolu kadınının göz nuru akıtarak yaptığı oyalar ile yarışacak nitelikte. Havuz başı odası ise kendi konseptine yaraşır şekilde çiçek motifleriyle donatılmış. İstanbul’u tasvir eden panolar yöre zengininin büyük şehre olan özlemini anlatıyor gibi. Bu kattaki bir oda ise “evin mücevheri” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Paşa Odası ailenin erkek üyelerinin bir araya toplandığı ve misafirlerin kabul edildiği yer. Odanın etrafı açılınca yatak olan sedirlerle çevrilmiş, o dönemlerde keten çarşaflar yüklüklerde saklanırmış. Paşa Odası’nı süslemede kullanılan barok detaylar, çeşitli bezemeler, vitraylar ve tepe pencereleri gözünüzden kaçmayacak. Tepe pencerelerinde göreceğiniz motifler ise o dönem süsleme sanatında sıkça kullanılan Mühr-ü Süleyman motifleri. Davut Yıldızı’nı anımsatan Mühr-ü Süleyman akla bir atasözünü getiriyor: “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” 1990 yılında ziyarete açılan müze evde, geçmişte yörede halkın günlük yaşamda kullandığı bazı aletler de sergileniyor.
MEMİŞ AĞA KONAĞI (Sürmene, Trabzon)
Ağa odasının tavanı rüzgarda dönüyor
Trabzon’dan Rize’ye doğru giderken ana yolun yanında devasa bir kayalığın üzerinde göreceksiniz bu etkileyici evi. Sürmene ilçesinin Kastel köyünde bulunan yapı, zaman içinde köyle özdeşleşip halk arasında “Kastel” olarak adlandırılmış. Kimi vakur duruşundan ötürü kimi de kullanılan taş malzemenin yaptığı çağrışımdan olacak, görenlerin çoğu bu konağı kaleye benzetiyor. Eve yaklaşırken saçaklarının dışarıya normalden fazla uzandığını fark edeceksiniz. Bu saçakların görevi, evi bölgenin aşırı yağmurlarından korumak. Taş ve aralıklı iksa ile inşa edilen konağın zemin katındaki zindan o dönem suçlularının korkulu rüyasıymış. Zemin kat ayrıca mutfağa ve kilere de ev sahipliği yapıyor. Mutfağın her iki yanında göreceğiniz odalar ise burada çalışanlara ayrılmış. Hane halkının asıl yaşam alanı üzeri süsle kaplanmış bir merdivenle çıkacağınız birinci kat. Haremlik ve selamlığa ait odalar bu katta bulunuyor. Binaya halk arasında “Döner Tavanlı Konak” adının verilme sebebini de bu kattaki odalardan birinde göreceksiniz. Odanın tavanına bir milin etrafında dönen bir parça yerleştirilmiş. Çatının dışına çıkan milin esen rüzgarla dönmesi ve bir pervane gibi odayı serinletmesi sağlanıyormuş. Tavandaki bu parça odanın dekorasyonuyla uyumlu olacak şekilde aynı süslemelerle bezenmiş. Hemen bütün Anadolu konaklarında olduğu gibi burada da bir “Baş Oda” var elbette. Taş oymalı şömine ve dolapla duvarlardaki renkli süslemeler ve tavandaki ahşap kabartmalar evin reisinin önemi ve gücünü de yansıtıyor. Süslemelerin nispeten daha sade olduğu odanın ise evin hanımlarına ayrıldığı düşünülüyor. Ahşap bezeme sanatı cömertçe kullanılmış konakta, kapı kolları, pencere parmaklıkları bile bu sanatın tüm inceliklerinden nasibini almış. Konağın dekorasyonunda görev alan çiçek ve meyve freskleri de göz kamaştırıyor. Binadaki özel hamam sisteminin bir görevi de merkezi ısıtmayı sağlamakmış. Konağı gezebilmek için görevliyi bulmanız gerektiğini unutmayın.
Eski Kayseri’nin yüksek bazalt duvarlar arkasındaki tarihi evlerinde mermer ve ahşap gibi malzemelerin nasıl dantel gibi işlenebileceğini görmeye hazır olun. Tarihi 15’inci yüzyıl başlarına kadar uzanan bu muhteşem konak, şair, bestekar ve hükümet görevlisi Ahmet Mithat Güpgüpoğlu’na ev sahipliği yapmış. Yapıldığı dönemde Mısır’da hüküm süren Memlüklerin sanatından izler taşıyan konak, 19’uncu yüzyıl aile hayatına da ışık tutuyor. Binada kullanılan kesme taşlardaki üslup bizi Bursalı ustalara götürüyor, konağı yapan ustanın Bursalı olduğunu yazan kayıtlar da bu bilgiyi doğruluyor. Haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan konak sedef kakmalar, yerden tavana kadar yükselen ahşap oymalar ve renkli bezemelerle misafirlerini kendine hayran bırakıyor. Güzelliğiyle günümüz Kayseri mimarisinden dağlar kadar uzakta olan yapı restore edildikten sonra 1995 yılında müze olarak halka açılmış. Müzede eskiden günlük hayatta kullanılan eşyaların yanı sıra yöresel kadın ve erkek kıyafetleri de sergileniyor. Odalardan birinde Osmanlı dönemi sikkeleri, halıları ve el yazmaları, bahçede ise mezar taşları koleksiyonu görülebilir.
HACI ABDULLAH BEY KONAĞI (Savur, Mardin)
Savur’un şahin yuvası
Savur çoğu zaman ziyaretçilerin gözünden kaçan küçük ve şirin bir ilçe. Sırtını dağa yaslayan yerleşim bir kültür beşiği, tarihi Hititlere kadar uzanıyor. Üzüm, kiraz ve fındık da dahil olmak üzere hemen her türlü ürünün yetişebildiği bir ilçe olan Savur’un bir sürprizi daha var: Mardin’dekilere benzeyen birçok büyük taş konak. Kasabanın tam tepesinde muhteşem bir manzaraya hakim, Hacı Abdullah Ağa Konağı, soyları Hz. Muhammed’e dayanan bir aileye ait. 200 yaşında ve yöreye özgü taş işçiliğinin doruk noktası olarak niteliyor. Yapıyı görenler bir kaleye benzetiyor. 22 odası, taş fırını ve hamamı olan konak, sahiplerinin bir zamanlar burada nasıl yaşadığını, yemek pişirdiğini ve banyo yaptığını gösterecek şekilde büyük bir titizlikle restore edilmiş. Eğer istiyorsanız konakta gecelemeniz bile mümkün. Gece kalmasanız bile yörenin ünlü yemeklerinden olan bumbarı bir de burada tatmanızı tavsiye ederiz.hürriyet Beypazarı Evleri