Doğum Tarihi : 15 Haziran 1925 Vefat Tarihi : 11 Ekim 2005
Attilâ İlhan ; Türk şair, romancı, denemeci, gazeteci ve eleştirmen. Entelektüel çalışmalarıyla Türk edebiyat ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuş bir aydındır.
Hayatı:15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. Tam ismi, Attilâ Hamdi İlhan’dır. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat’ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.
Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi imkânlarıyla yayımladı.Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan’ın ağabeyidir.
1948 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet’i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris’e gitti. Bu harekette faal olarak yer aldı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girdi. Sansaryan Han’daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Şair bu gerilim havasını ilk şiirlerinde olmasa da özellikle Bela Çiçeği gibi kitaplarında eski günlerini yad ettiği ya da eleştirdiği şiirlerini yayımladı. Birkaç kez gözaltına alındı.
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca Paris’e tekrar gitti. Fransa’daki bu dönem, Attilâ İlhan’ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul – İzmir – Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır.
1957’de gittiği Erzincan’da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul’a dönüş yapan Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Onbeşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960’ta Paris’e geri döndü. Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir’de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler dizisinden Bıçağın Ucu yayımlandı. 1968’de evlendi, 15 yıl evli kaldı.
Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan’ın 2004’ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 11 Ekim 2005’te İstanbul’daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.
2003 Sertel Demokrasi Ödülü’ne layık görülmüştür. 1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü tutuklunun Günlüğü ile 1975 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan Payı ile vefatından sonra 2007 yılında kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı çalışmalarına devam etmektedir.
Attilâ İlhan Tüm Şiirleri
34 FN 346 Adım Sonbahar Adımla Nasıl Berabersem Ağır Kan Kaybı Ağustos Çıkmazı Ah An Gelir Arabesk Artı Sonsuz Aydınlık Neyin Oluyor Senin? Ayrılık Sevdaya Dahil -1 Ayrılık Sevdaya Dahil -2 Ayrılık Sevdaya Dahil -3 Ayrılık Sevdaya Dahil -4 Ayrılık Sevdaya Dahil -5 Aysel Git Başımdan Bakarsak Bana Bir Şimşek Çak Batan Bu Köhne Şileb… Bekle Bela Çiçeği Belki Gelmem Gelemem Belma Sebil Ben Artık Küsüm Ben Sana Mecburum Bence Malumdur Bir Üç Beş Biraz Paris’ ‘ Böyle Bir Sevmek Büyük Yolların Haydudu Carıcın De Geçen Kış Cebber Oğlu Memmed Cinayet Saati Cinnet Çarşısı Claude Diye Bir Ülke Delik Deşik Diyalektik Gazel Duvar Elde Var Hüzün Elimden Gelen Bu Emirganda Çay Saati Emperyal Oteli Gece Buluşması Gecenin Kapıları Geç Kalmış Ölü Geçerdi Hep Gibi Redifli Gazel Hacı Murad In Ölümü Hannelise Harp Kaldırımda Aşk Hayır… Her Sabah, Yanılmak!.. Herşeyi Birden İstemek Issızlığın Çığlığı Işık Mezarlığı İhtiyar Balladı İki Yüzlü Melekler İkinizden Hanginiz İstanbul Ağrısı Jilet Yiyen Kız Kadınlar Sonbahar Kalk Gidelim Kadınlar Balladı Kaptan -1 Karantinalı Despina Kırmızı Pazar Kim Kaldı Kim O? Kimi Kimi Sevsem Sensin Korkarım Korkunun İsi Korkunun Krallığı Mahur Beste Maria Missakian Memleket Havası Mevsimdir Mihaka Muhalif Rüzgar Muhayyer Mustafa Kemal… Müjgan’a Aşk Şarkıları Nasıl Bir Sevdaysa Nasıl Olduysa Nefesler -4 Neydi O Bir Zamanlar Nöbet Değişimi O Sözler Ki Onsekiz Ölmek Yasak Ömer Haybonun Son Günleri Pia Pusudaki Rast “Zenci” Peşrevi Rinna-Rinnan-Nay Rüzgar Gülü… Saçların Örülmüş Olmalı Sakın Ha Saklı Sevda Salı Sabaha Karşı Sana Ne Yaptılar Sen Benim Hiçbir Şeyimsin Sen Beyaz Bir Kadınsın Sen Burda Bir Yabancısın Sen Yoksun Serüvenin Sonu Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken Silahlı Dört Besmele Sisler Bulvarı Sokağa Çıkma Yasağı Sokaklarda Mızıka Çalma Çocuk Söyler Sultan-ı Yegah Süheyla Değildi Adın Süleyman Şahane Serseri Şeyh Bedrettin-i Simaviye Gazel Şubat Yolcusu Tarz-ı Kadim Tatyosun Kahrı Tut Ki Gecedir Tutuklunun Günlüğü Usturanın Ağzında Üçüncü Şahsın Şiiri Varsağı -1 Varsağı -2 Varsağı -3 Waldorf Astoria Yağmur Gemileri Yağmur Kaçağı Yağmurda Sis Düdükleri Yalnızlığı Denemek Yalnızlık Şiiri… Yanılsama Yasak Sevişmek Yazın Son Günleri Yirmibeşinci Kısım Zeynep Beni Bekle
Romanları
Sokaktaki Adam (1953) Zenciler Birbirine Benzemez (1957) Kurtlar Sofrası (1963) Aynanın İçindekiler serisi Bıçağın Ucu (1973) Sırtlan Payı (1974) Yunus Nadi Roman Armağanı Yaraya Tuz Basmak (1978) Dersaadet’te Sabah Ezanları (1981) O Karanlıkta Biz (1988) Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa (2002) Gazi Paşa (2006) Fena Halde Leman (1980) Haco Hanım Vay (1984) O Sarışın Kurt (2007)
1 Ocak 1910’da Diyarbakır’da doğdu. Mülkiye Mektebi’nde başladığı yüksek öğrenimini, Paris’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamlamak istediyse de, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine, yurda dönmek zorunda kaldı. Çevirmen olarak çalıştı. Sanat için sanat ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır.[kaynak belirtilmeli] Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. Çeşitli gazetelerde tefrika edilen hikâyeleri 1976 yılında yayımlandı. Ayrıca mektupları da Ziya’ya Mektuplar (1957) başlığı altında kitaplaştırıldı. Ağır bir hastalığa yakalandı. Tedavisi için gönderildiği Viyana’da öldü. Ankara’da toprağa verildi.
Küçük mutluluklar için yaşadığın büyük acılar kaldı şimdi elinde taşıdığın büyük sevgiler kaldı küçük yüreğinde..
Bir kez daha tokatladı o acı gerçek yüzünü ‘boyundan büyük sevdin hep küçük kız..’ o kadar yandı ki için biten sevdalar ardından korkar oldun aşktancesaret edemedin artık sevmeye . .
Çünkü;
büyüktü işte sevmelerin herkesin sevgisi gibi basit değildi.. Her yüreğin kaldıracağı türden de değildi.. Bu aşk da.. Ayrılığın acısı da.. Ama sen güçlüydün işte zoru seviyordun ya; bu zor aşkıda en güzel şekilde yaşadı yüreğin ve ayrılığın acısına da katlanıyor şimdi..
Aah deli kız.. Hep deliydin sen.. Hep çocuktun işte.. Sevmelerinde bir deliden beklenecek gibi deliceydi.. Bakmadın görmedin ondan başkasını o vardı senin dünyanda.. Hatta dünyan oydu senin.. O dönüyordu etrafında ya da sen onun etrafında..
Delilikti bu yaptığın ama farkında değildin! Alışmıştın zaten sana ‘deli kız’ denmesine.. O yüzdende umrunda değildi onun için yaptığın delilikler.. Seviyordun çünkü.. Seviyordun deliler gibi..
Ve biliyorum hala seviyorsun deli kız.. Ama şimdi sus ! Çekil kabuğuna bitti de ! Ağla hıçkıra hıçkıra ağla deli gibi deliler gibi !
Ya da yok hayır !
Dur!
Sakın bir damla daha gözyaşı dökme! Unutmasen güçlüsün deli kız.. Çok güçlüsün.. Buda geçecek bu acılarda bitecek birgün. . Sen asla yenilme.. Asla kaybettiğini düşünme..
Hadi kaldır şimdi başını sil gözyaşını.. Gülümse.. Ve dayan deli kız.. Dayan..
I. nasıl tanınabilir yüzüm seninle böyle bırakıp gittin ya beni dalgın bir kuğuydum, oyalanmadın sesinin rengine hapsettin beni.
ve şimdi bir büyük anısın sokaklarımda.
nasıl tanınabilir yüzxüm seninle ıtır kokusu toprağındayım kapılara paslı kilit vurmuşlar sarıya boyamışlar evlerimizi sanki güvercinsin, kanadındayım.
ve bir turuncu kandil kovalar beni.
nasıl tanınabilir yüzüm seninle bir kış odasında vuruldum ağır bu yaralar şu kalbime musallat işte gidiyorum açıyor zakkum.
yüzüme baktıkça çağırıyorum seni.
II. her şey seninle şimdi, masum ve dilsiz öyle çıkıyoruz yukarılara ağzın, ötelerin şelalesidir saçlarına kar değmemeiş daha ne? ellerinden tutayım bırakma beni.
sesin okunuyor su çırpıntısından.
her şey seninle şimdi, karanlık kışla gömleğime değen berrak bir türkü al al götür beni akşamlarına gideceğim adres yeni değil ki oralarda selvi, bir kaç menekşe.
ihanet sıçrıyor ak gerdanından.
her şey dağılıyor seninle şimdi. ah! künhüne vardığım sırlarım bitti yüzünle sınandım, senin yüzünle yalnız tasan kaldı bana, hafifliğinden bir su kenarında akan gözlerim ayrılık topluyor dudaklarından.
III. derler ki imlası kırık kaderin içinden geçermiş ferhatın kahrı ya ben sana nasıl gelirim şirin bulutun içinden rüzgar sesinden ya ben sana nasıl gelirim ferhat kalbimdeki ırmak sakinliğinden.
derler ki goncası açmaz bir aşkın kapıları örtük olurmuş he mi? mermere yazılan harfler kaybolur yağmur düşer sızlanırmış karanfil ben böyle bekliyorum yollarda, gülüm imlası kırık kalbimle seni.
Kısa Ölüm Şiirleri, Ölüm ile ilgili Şiirler Kısa, Ölüm Hakkında Kısa Şiirler
Sanatkârın Ölümü Şiiri
Gitti gelmez bahar yeli; Şarkılar yarıda kaldı. Bütün bahçeler kilitli; Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek. Ne bir yemiş, ne bir çiçek; Yanıyor güneşte petek; Bütün bal arıda kaldı.
Cahit Sıtkı Tarancı
Korktuğum Şey
Gün çekildi pencerelerden; Aynalar baştan başa tenha. Ses gelmez oldu bahçelerden; Gök kubbesi döndü siyaha.
Sular kesildi çeşmelerden; Nerden dolacak bu taş nerden, Nergislerin açtığı yerden Ey kuş uçurtmayan ejderha?
Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyorum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden Gün doğmayabilir bir daha.
Cahit Sıtkı Tarancı
Fâni Dünya
İlk günden alıştığımız emektar aydınlık, Anne yüzünde, dost yüzünde, evlat yüzünde; Her sabah başlayan şeye doymadık, Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde. Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği, Başımız darda kalınca el açtığımız yer; Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi, Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler.
Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran, Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz; Yaman çalacak o çalmayası saat yaman, Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz.
Cahit Sıtkı Tarancı
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki: – Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı Tarancı
Ölü
Hangi mahallede imam yok, Ben orada ölecegim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarim, saçlarim ve her seyim.
Ölüler namina, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balik; Müslüman degil miyim, hasa, Fakat istemiyorum, kalabalik.
Beyaz kefenler giydirmesinler, Sizlamasin karanligim havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayim, Ki bütün azalarim hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzakligimi. Yikamasinlar vücudumu, yikamasinlar, Çilginca seviyorum sicakligimi…
Bak uzaklaştırdın güneşi bizden, Yeşili soldurdun sarı Sonbahar. Haber verirsin soğuk kışı güzden, Bağımı yoldurdun sarı Sonbahar.
Sapsarı ettin yeşil yamaçları, Yerlere indirdin yaprak taçları, Çırıl çıplak soydun gör ağaçları, Dalımı öldürdün sarı Sonbahar.
Sen gelince ölüm kokusu kokar, Bir yaşamın bitişi yüreğmi yakar, Acımasız tavrın canımı sıkar, Halime güldürdün sarı Sonbahar.
Ambardan, silodan dolar boşları, Tembele ders verir soğuk kışları, Sarılığndan korkar göçmen kuşları, Kuşumu saldırdın sarı Sonbahar
Sarı güzelliğne doymuyor gözüm, Katarsın yaşama tat aşım tuzum, Başlattın eğitimi yükselir hazım, Hayatı yeldirdin sarı Sonbahar.
Güzün DOĞANİ’ye verdin tahılı, Bereket katarsın evime malı, Sen olmazsan olmaz arının balı, Arımı kaldırdın sarı Sonbahar.
Ben En Çok Sonbahar’ı Seviyorum
Ben en çok sonbahar’ı severim. Ben en çok baharın sonunu severim. ne kış kadar üşütür sonbahar nede yaz kadar yakar içini. hep bana yakındır çünkü sonbahar, hep benden yanadır, bana döker için. yapraklar bile iple çeker gelişini toprağa değebilmek için. Hele kuşlar, onlar bile yolunu gözler sevdiğine kavuşmak için. Sonbahar gelsede göç etsem sevdiğimin yanına diye. güneş kendi halinden memnun zaten her zaman. O hep aynı ısıtır. Ama sonbahar bunun adı. Onuda kandırır. çaktırmadan… ben en çok sonbahar’ı severim. yaz da güzeldir… kış da beğenir kendisini bazen. o bahar yokmuuu. Aklı sıra kafa tutar sonbahar’a… Ama dedim ya ben en çok sonbahar severim… Çünkü; Ben seni Sonbaharda tanıdım
ADIM SONBAHAR
Nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar
Attila İlhan
Sonbahar
Her ilkbahar yeşerir yapraklar dallarda Sevgi ile sarılır tüm ağaca Sonbahar gelsin istemez yapraklar Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır, özlemdir,hasrettir
Hep kalmak isterler dallarda ayrılmaksızın Tıpkı bize benzerler yapraklar Ben sensizliği nasıl istemezsem yapraklarda Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır,özlemdir hasrettir
Her yeni gün doğacak güneş gibi Kalmak isterler dallarda Düşmek istemezler yapraklar toprağa Bilirler sonbaharı, Sonbahar ayrılıktır,özlemdir,hasrettir
Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Yağan yağmurların seni bana getirmesini beklerim Islak sokaklarda yürürken Beynimin hasret dolu sokaklarında yürüyüşümü düşlerim Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Kabaran dalgalarda kaybolmak Bir sonbahar günü yok olmak isterim Düşen her yaprakla beraber biraz daha hüzne gömülürüm Her sonbahar geldiğinde seni özlerim Yaşamdan koparım tamamen Kendi dünyama gömülürüm birden Karanlıklar içinde bir ışık bulamam ben Sensiz günlerde ölmek isterim HER SONBAHAR GELDİĞİNDE SENİ ÖZLERİM
işte ben sensiz geçen bir güne daha merhaba diyorum. Tadı yokki bir somun ekmeğin,suyun, Soluduğum havanın, Tadı bile yok ne şekerin ne tuzun. Yokki sevenim, Ben çiçekleri bile sevemem korkarım dikenlerinden. Ben aşık olmadım,belki oldum göründüm. Yaşamımdaki aşkı, içemedim ki o duyguyu acımı tatlımı. Sabır, sabır çektikçe ufalanır parçalanır yüreğim… Beni bugün benimle bırakın acılarımla, Tükenip giden umutlarımla. Uğraşmayın benimle, Acımayın boş çuvallar gibi atın. Atın ne fark eder ki… Vurun be vurun; Birde siz vurun,ne yani vurulmadık yerim mi kaldı? Korkmuyorum ölmekten, Artık ölüm bile bana boş geliyor. işte ben bunlerı yaşıyorum. işte ben denizim. Azgın dalgalara kapılmış bir gemi, Yokki yok gidecek hiç bir yeri.
Aşkım bu mısraları içimden geldiği gibi yazıyorum Biraz duygusal oldu ama bu gece şairliğim tuttu. Ve ağlıyorum AĞLIYORUM..! Seni bilmesemde görmesemde ne fark eder ki ben senın o tertemiz yüreğini seviyorum.
seni ilk gördüğüm gün okul elbiselerin vardı, seni ilk gördüğüm gün kalbim alevler içinde kaldı, seni ilk gördüğüm gün allahtan istedim sei bana versin diye seni ilk gördüğüm gün vurulmuşum ela gözlerine seni ilk gördüğüm gün tutulmuşum can yakan tatlı sözlerine…
üşüdüğümde yorganım oldun bazen ıssız gecelerde, yürüdüğüm de yoldaşım oldun bazen sessiz bom boş sokaklarda düşündüğümde seni buldum hep hayallerimde bu can var oldukça sen varsın her her yerimde…
bir su damlası kadar yalnız ama bir yağmur damlası kadar kalabalığım bir kelebek kadar kısa ömrüm ama bir tarih kadar ebediyim bir harf kadar anlamsız ama bir cümle kadar sonsuz AŞKIM…
gözlerimdeki özlemim kalbimdeki en büyük yerin sana olan bu sevgim hiç bir zaman dinmeyecek!! içimi ısıtan sözlerin ruhumda atan kalbin uçsuz bucaksız mehtap gibi gözlerin hiç bir zaman ölmeyecek!!…
aslında gece gündüze sevdalıdır gündüz geceye, bu yüzden en çok şafaklarını severler zamanın gündoğumlarında gece gündüzü dinler günbatımlarında gündüz geceyi, insanlara duyuramasalar da seslerini ikisinin de tek şey vardır söyledikleri birbirlerine: Özlüyorum Seni..
(ve ben şimdi ne seni yazacak kadar özgürüm ne yazamayacak kadar deli.)
seni kalbime yazdım aşkımı şiirlere bir sana yenildim ama bir de sana kıyamadım kendi hayatıma kıydığım gibi…
seni yıllara yazdım yıllarca sevdim yıllarca bekledim ve her yıl bir asır oldu sensiz her anın yıl olduğu gibi…
seni camlara yazdım her yağmur arkasından ve her yağmurda ağladım bulutlarla sana ve aşkıma ağladım öksüz bir çocuk gibi…
seni şarkılarıma yazdım söylendin mısralarda ama ne yazık ki hep kederli şarkılar meylere meze olanlardan benim aşkına ziyan olduğum gibi…
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak….
Sessizce geldim Hiç sesim çıkmadı baktım her yana Sus pus gönüller Bir şaşkınlık mı bu Yoksa yaşanmışlıkların suskunluğu mu? Sessizce baktım her yana Susmuştu herkes Ne de olsa kabulümüz der gibi Olmaz, bu suskunluk kötü Hırçınlık içimizde Karanlık gecelerde hüsranlar Hep bizde an ve an yaşanılanlar Soğuk rüzgâr titretti içimizi.
Kuş misali olsak Uçsak bilinmeyen diyarlara Sahilde uzansak sorgusuz sualsiz Kanat açsak hür kelebekler misali Kim kırdı kolunu kanadını Dün niye yoktun sen Nerdeydin kimlerde saklandın. Kozanda çıkacaktın hani Kelebek gibi uçacaktın Kanat vuracaktın özgürlüğüne Kozandan çıkmadın kelebek.
Bitkinlik, yorgunluk, yokluk, Savaş devam ederken yüreğinde Düşlerini gömdün Kimse görmedi seni Sen kaldın kozanın içinde;
Çıkabilseydin eğer Uçardın ya… yoktu kanadın Hayaller öyle çok ki Uçmak kadar güzeldi yaşamda kalabilmek Onu da başaramadı kelebek.
Yağmur Yağıyordu, Ve Sen yine içime düştün, Ahh Sevgili, Yağmurlar neden hatırlatıyordu Seni? Gerçi her şey hatırlatıyordu ya, Yağmurların ne suçu var?
Yağmur yağıyor ve Ben Seni özledim.. Ruhum geçmişte mi kaldı ne? Çırpınıyor, Silinmiyor işte tek hamlede. Ruhum sanki kaldı Sende, Yapamıyor bu gönül, Büyük Savaşlar versede, Atamıyor bu gönül. Çığlık çığlığa bağırsamda Kimse duymuyor…
Yine yağmur yağıyor, Yüreğime de .. Ardından yine gözlerim ağlıyor, Sonra yüreğim ağlıyor.. Ve ruhum da.. Sana yalnızca gözlerim değil, Bedenim de ağlıyor, Sözlerim de..
Ben sevmiyorum yağmuru, Yağmur yağınca ağlıyorum, Bir tek Seninle seviyorum yağmuru , Bir tek Seninle olan yağmur güzel. Ağlamıyorum o zaman.
Bu yalnızlık, suskunluğuma eşit olduğunda ağlıyorum Bir yalnızlığı, bir de Sensizliği yaşıyorum bu kadar sesliliğe rağmen.. Varlığındayken, Yokluğunu kabullenemiyorum, Ağlıyorum hem de avaz avaz..
Hayallerim bir özlemden mi ibaret? Hep çığlıklarım mı Ağlayacak Sensizliğime? Hep yok mu olucaksın Varlığımın sınırlarında? Benim sınırlarım, Senin yolların.. Sanki bir yolsun Sen, dışına çıkılması zor, Çıksam düşeceğim çünkü… Çıksam ağlayacağım çünkü.. Yalnızlığıma, Sensizliğime..
Sonra yine yağmur yağıcak… Ben yine mi ağlayacağım? Belki de artık satırlarıma “Sen” değil de, “Özlem” dökülecek” Belki Ben her yağmur yağdığında ağlayacağım. Şimdi de YAĞMUR YAĞIYOR Ve Ben AĞLIYORUM!…
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Özdemir Asaf
AKIL GÖZÜ
Seni bulmakdan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, Sana hep hep yeniden başlamak isterim.
Özdemir Asaf
AŞKIM GÖZLERİNDE KALDI!!!
Bir gelişin vardı, sanki kalbimi durduracaktı Geldiğin an, sana sarılmak istedim Ama önümde mezarım vardı olmadı Aşkım gözlerinde kaldı
Gidişinden anlamadım gittiğini Kokun yoktu artık tenimde Dikkat et önündeki çukura düşme Mezarımdır orası benim Sen gitti Aşkım gözlerinde kaldı
Bir gidişin vardı, yüreğimide götürdü Sanki depremdi kalbimin en derinlerinde Sağ elime bak…
SONBAHARDA AŞK
bir sonbahar mevsimimde yaprakların dallarından ellerin birbirinden ayrıldıgı yalnızların agladıgı tanışmıştık seninle yalmızikimiz vardık sanki
ikimiz yaşıyorduk yer yüzünde sanki buharlasıp bulut olduk gök yüzünde saatlerce sen benim gözüme baktın ben senin gözüne gözlerimle konuşmuştuk adeta
umut dolu sevgi dolu yaklaşmıştık birbirimize ayrılan sevgililer misali boş ümitler vaadetmedik konuşmadan sessizce sadece sevgi sevgi istedik sonbahar da aşıklar gibi
BİR AŞK SAYFASI Şimdi hatırımda iri,mavi ama sıcaklıktan yoksun bakışları Kulaklarımda aşkımın ruhumu günaha çağıran ağrı akışları
O şimdi yeni başka bir aşka koşmaya başlar Akıtacak gözyaşım artık kalmadı arkadaşlar
Ben her gün her gece arınık bir sevgi büyütürken ona O’ysa sebepsiz boş yere bir ayrılık sundu aniden bana
Hicran yaşama sevincimi alıp götüren bir sel oldu Sevdiğim ’n’olur gel’ diyeceğim anda bana el oldu
Ansızın ocakta ayrıldı anılar ruhuma sarıldı Mutluluklar ona, acı burukluklar bana kaldı
BU AŞKIN ADI HASRET OLDU Yokluğun özlemini biledi bir bıçak gibi Yollarda dolaştım kimsesiz gibi Özlemin büyüdü bir çığ gibi Sen gittin ya Bu aşkın adı hasret oldu
Keşke demicem bu sefer diyemicem Ne keşke diyecek bi sewgiydi bu Nede sen bir keşkeye sığabilirdin Sen gittin ya Bu aşkın adı hasret oldu
Yol ayrımı bu yaşadığımız şimdilerde Yalnızız artık bu koskoca ewrende Mutluluk ayrılmasın yanından ömrünce Sen gittin ya Bu aşkın adı hasret oldu Sen gittin ya Ben yarım kaldım…
AŞK Süzülerek akar boş yüreğime, Işıklı gözlerin nur bakışları. Kanatlanır uçar hoş dileğime, Sineme saplanan yar bakışları.
Yeşeren gönlümde ateş közledim. İçimdekileri elden gizledim. Görmedim rüyada nasıl özledim? Dantele işledim zar nakışları.
Ağaç gövdesine ismini kazdım. Kıyıda kumsala resmini çizdim. Adına şiirler ezgiler yazdım. Gene çare olmaz var akışları.
Ben bir onu sevdim başka bilmedim. Ağladım yaşımı açık silmedim. Kader böyle imiş çok da gülmedim. Eritti bitirdi nar yakışları.
Öznur Karaman
Seni Düşünmek Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…
Nazım Hikmet Ran
Birisi
Bir şey var aramızda Senin bakışından belli Benim yanan yüzümden Dalıveriyoruz arada bir İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki Gülüşerek başlıyoruz söze Bir şey var aramızda Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek Fakat ne kadar saklasak nafile Bir şey var aramızda Senin gözlerinde ışıldıyor Benim dilimin ucunda
Nahit Ulvi Akgün
AŞK BENİM MABEDİMDİ..
Aşk sağ yanımdı Aşk bir omuzdu yaslandığım Aşk yanında ağladığım Gittin bitti…
Aşk küçük çocuktu içimde Aşk aldığım soluktu Aşksız ellerim soğuktu Gittin bitti…
Aşk gözyaşımdı Aşk senle doğmam
AŞK ŞARKISI
Ellerini ver, öpeceğim, Binlerce el içindeyim, Şu beyaz çizgilerden gideceğim. Ellerini ver, ellerini… Seni öldüreceğim.
Gözlerinden gireceğim, İçinde yer edeceğim. Sana oradan sesleneceğim; Ellerini ver, ellerini… Seni öldüreceğim. Özdemir Asaf
SAÇLARIN Saçların omuzlarından aksın Mermer üzerinden geçen su gibi İçinde ezgin bir his duyacaksın Yaz vaktinin gündüz uykusu gibi
Saç tel tel örtüler hep tül tül düşer Gözünün değdiği yere gül düşer Sonunda sana da bir gönül düşer Gönlümün şimdiki duygusu gibi
Dillerde dökülüp sayılır saçın Sıcak nefeslerle bayılır saçın Bir tütsüdür kalbe yayılır saçın Kararan gözlerin buğusu gibi
Necip fazıl kısakürek
Aşk İki Kişiliktir
Değişir rüzgarın yönü Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır Geceler boyu sevişmelerden; Binlerce yıl uzaklardadır Binlerce kez dokunduğun ten; Yazabileceğin şiirler Çoktan yazılıp bitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık Seni bildiğin şarkılar; Boşanır keder zincirlerinden Sular tersin tersin akar; Bir hançer gibi çeksen de sevgini Onu ancak öldürmeye yarar: Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece, Tüketilmiş ve düşmüş, gözden. Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşayamaz sevdasını, Severken hiçbir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Ataol Behramoğlu
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin..
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen
Yıldızlara isimler verdim kendimce Biri hayal Biri gurbet Biri hasret Biri hep o güzel memlekettir memleket Sokaklarında büyüdüğüm seninle Buluştuğum gözlerinle O güzel memleket bir yıldıza adını verdi Akşamları göğe kaldır başını seyret Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir Belki resimler kaybolmamıştır Belki isimler unutulmamıştır Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü Bir yıldız göz kırpıyorsa Veya bir ışık kayıyorsa Benim kadehimdir şerefine kalkan Işıklara doğru Sana doğru Şiirler geliyor gökyüzünden Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden
Beni kimse görmedi Ben kimseye el sallamadım Seninle meşguldum Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım
Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum Hayallerimi uçurtma yaptım Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum Adını çağıracağım bir kimse de yok Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda Bir senin adın var aklımda Onu da söyleyemem Onu bağıramam özgürce Adını tutukladım beynimde salıvermek yok Havalandırma bile yasak Voltayı hayallerimde atacaksın Sen kimseye görünmeyeceksin
Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım Azraile satma beni Sana söylerim beni vermezsen ellere İsimleri itiraf ederim Bir konuşsam sarsılırsın
Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Meyhane beğen meyhanelerden Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları Sesim sesine ulaşmaz Aşk buna mı derler Kavuşulmazsa büyür Kavuşulursa erir
Ben seni seyrederdim Köşeden Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi Bizlerle pek oynamazdın Bir yakan toptu son oyunumuz Ellerin ellerimi yaktı Gözlerin gözbebeklerimi Bisikletimde kaldı sıcaklığın Bisikletim yok şimdi
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen Mutlu çocuk Nereye yolculuk bile demeden Gittin evlendin Seslenemedim Seni hiç görmedim Ben ölmedim Sen ölmedin Neredeydin bilemedim Bir tebrik de edemedim
Şimdi eski dostlara rastlıyorum Herbiri bir yerde Kimi okumuş kimi zengin Kimi mutlu Kimi bezgin
Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi Şiirler yazdım ona şarkılar oldu Bu kadeh onunla doldu Seni inattan soruyorum herkese Daha neler var bu şiir devam ederse
Bırakma hayallerimi Hayal güzelim Ben akşamcıyım Sen akşamsın Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim Bir özlemsin bitiremediğim Dün gibi herşey oysa Dün gibi ama Zamana şehir de dayanamamış Yıkılmış Sokaklar süklüm püklüm Ağaçlar büyümüş ve çürümüş Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar Sokaklarda maziyi arıyoruz Yanılıyoruz dostum Yanılıyoruz Zaman geldi biz ayrılıyoruz Ben sana alıştım hayat Darılırım gidersen Bir daha yüzüne bakmam Şerefsizim yanına bile gelmem
Bu şiir uzayacak Hayal güzelim Yorulduysan git Laf lafı Laf mısrayı açıyor Bende uyku yok Zaman azaldıkça Uykum kaçıyor Daha uzun kalmak ayakta Sanki daha uzun yaşamak gibi Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı Aldanmak mı yoksa hayallerim Ömür nedir Hayat nedir hayal nedir İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir Ben bilmem o da dünyada ben de Belki o sedir daha bir kıymetlidir Herşey izafi hayal sevgilim Güzel Çirkin İyi Kötü Uzun Kısa Ve daha neler neler Adına sıfat dediğin ya da nitelik Asıl olan Mutlakla birliktelik
Sazlıklarda bir kamış O kamış neye yaramış Diye sorma Kamış kamış olmuşsa mutlaka Birşeye yaramıştır Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır Palavra gayrısıdır Ben bıkmadım yaşamaktan Yaratan bıktırmasın Aşk ile yansın yüreğim Ayakkabım sıktırmasın
Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları
Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için Elyüz kan içinde elin oğlu şenli Bizi bize kırdırttın Güzeller güzeli Hayal şehrin hayal kızı Helal olsun sana Akan kanlar yoluna şerbettir senin
Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim Ötekiler ne oldu bilmem Biri emekli olmuş Öbürü elini tornaya kaptırmış Biri de terörist dediler En akıllısı manifaturacı, müteahhit Kapatmış hayal şehrin arsalarını Sonra önüne gelene satmış
Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi
Parasız mey satarım karşılığında muhabbet Ben sana hapsoldum müebbet Yine de diyorum kendime be adam haline şükret Ya idam olsaydı cezan Af da etmezdi devlet
Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin Ne işim varsa beni alıp bitirsin Sesler uzakta kaldı Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara Aklımı bırakıp Aşkımı bırakıp Bir de yakamı bıraksam Kurtulacağım Sana bir sepet çiçek yollayacağım İsimsiz Bir kucak şiir Bitimsiz
Ellerimde güller açmış Sabah çiğleri üzerinde Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır Çocukluğumun istüne Uyanmak ne de zordur okul varsa Sen uykularımı bölerdin Buğdaylı rüzgar kokusuyla Büyüdük herşeyi büyüttük Aşkı Hasreti Milleti Sen neredesin ey sevgili
Caner Mardin
Yüreğim Aşkına Susuz
Seyit Ahmet Uzun
Susuz kaldı yüreğim aşkına çöl oldu duygularım hani nicedir özlediğim sen bir bıçağın altında kanımı akıttım nemli toprağına dudaklarım kupkuru kalbim atmıyor sanki
aynaya baktım bugün alnımda kan aşkına hüküm giydim demiştim ama kalbim o kadar kirli ki girmek istemedin sanki nazlı bir kuş gibi penceremde süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini
ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine acır da bağışlarsın değil mi?
nice yüzler gördüm ki kanlı nice yüzler gördüm ki maskeli nice yüzler gördüm ki aşksız ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi yapmacıksız ve sade aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim. nefretleri eritiyorum sabah güneşinde kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı iki yüzlülükleri ve kibirleri sahtekarlık kokan ibadetlerimi sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum. al sevgili al boya beni aşkının sularına
Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil; dedi insanlar. Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı. Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,
Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller. Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış, türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.
Bilmiyor muyum? diye cevap verdim. Uzaklaştım aynadan. Sabahtı, öğlendi, akşamdı.
Hiçbir şey değişmiyordu. Her şey yerli yerindeydi. Bir şey patladı, birşey kırıldı, bir şey kaldı…
Cetin bir kis gecesiydi martti soguktu Her taraf bembeyaz gök zifiri karanlikti Icim üsüyordu cocuktum agliyordum Gizli gizli hickira hickira Sesim duyulmasin diye yorganin altina girmistim Cok korkuyordum agliyordum Son kez öpmüstü ablam beni kala kalmistim Sus dedi isaret parmagini dudaklarina degdirerek Hastanelerde gördügüm hemsire ablalarin fotograflarina benzemisti Sakin sesini cikarma Ahmetimi de öp benim yerime annemi de Sizi cok seviyorum Bende dedim icimden Bende seni cok seviyorum abla Bende seni bende seni cok seviyorum Ablam gitmisti Nereye diye soramadim Bi islik sesi duydum inceden Aklimda hep bu ses kaldi o geceden O islik felaketi oldu ablamin Ve yillar süren suskunlugu babamin Iyice icine kapandi babam Mahallede kimselerin yüzüne bakamaz oldu Hayata küstü aylarca yillarca Annem agladi o sustu Hep bir haber bekleyerek gecti günleri Sormuyordu ama bekliyordu Dedikleri dogruydu Ne olursa olsun et tirnaktan kopmuyordu Ablam bir daha dönmedi Kim bilir belki de dönemedi Söz verdim kendime ben hic kopmayacaktim onlardan Evlenmeyecektim Tek umutlari bendim Gözümün icine bakardi babam Bir tane kizim benim der basini öne egerdi Icim titrerdi Pek belli etmezdi ama babam en cok beni severdi Canimi istesinler kizimi istemesinler derdi babam O daha cok kücük kücücük diyerek geri cevirirdi kismetleri Hic büyümeyen kiziydim babamin Sonunda benim de istedigim birine olur dedi babam Hayirlisi olsun Beyaz gelinligimi giyecegim güne kadar hep sustu Agzini bicak acmiyordu Bir gece annemle konusurlarken duydum Acaba dogru mu yaptik hanim Uzaklara verdik kizi gurbet ellere verdik Taht yaptik da baht yapamadik su kizlara Yazik bize yazik diyordu Iyi olur insallah bey dedi annem iyi olur insallah Sikma canini ablasina benzemesin kaderi Nerden bilirdim gurbet ellere gelin gidecegimi Zordu gurbet dedikleri Simdiden yakti icimi Kim bilir nasil özlerim annemi babami kardeslerimi Evimi memleketimi Gözyaslari icerisinde yatagima girdim Yorgani basima cektim Cocuklugumu biraktigim bu evde son gecemdi Agliyordum Bu evde dogmustum Ve ilk defa bu evde aglamistim Duvarlara baktim Sokak lambasindan sizan isikta sararmis aile fotografimizi gördüm Hersey eskimeye mahkumdu demek Hemen yaninda ablamin astigi Orhan Gencebay posteri duruyordu Bir teselli ver yaziyordu üzerinde Ama hic bir teselli vermiyordu Inadina acitiyordu iste Icimde bir seyler kopuyordu Paramparca olmustum Hepimiz paramparca olmustuk Kitapligin üzerine cizdigim cöp adamlari gördüm sonra Nasilda azar isitmistim annemden Bu cocuklar hic bir seyin degerini bilmiyorlar diye bagirmisti Biliyorum anne simdi her seyin degerini biliyorum iste Senin de babamin da kardeslerimin de Hepinizin degerini cok iyi biliyorum Sizi cok seviyorum anne sizi cok seviyorum Sevinci ve hüznü ayni anda yasiyordum Yorulmustum tam dalmak üzereydim ki kapi gicirtisiyla uyanmistim Babami gördüm Uyur gibi gözlerimi kapattim Yatagimin yanina diz cöktü Üstümü örttü siki siki Ilk defa saclarimi oksadi Saclarimi oksadi babam Ne kadar da gec kalmisti Aglamamak icin zor tutuyordum kendimi Bi taraftan hic bitmesin istiyordum bu rüya Alnimdan öptü babam Gözyaslari yanaklarimda kaldi Daha fazla dayanamadim Baba dedim boynuna sarildim Istemezsen gitmem baba Istemezseniz gitmem Allaha emanet ol yavrum dedi Cok mutlu oldum Canim babam benim canim babam Ellerini öpüyordum Hem agliyor hem gidiyordum Canim babam canim canim…
Yeniyıl şiirleri, yılbaşı için şiirler, yılbaşına özel şiirler, yeniyıl için güzel şiirler
Yılbaşı Eski takvimden bir yaprak kaldı, Demek geçen yıl iyice usandı, Umutlar bu yeni yıla dayandı, Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.
Dünyamız bir yaş daha ihtiyarladı, Nice insanlarla doldu boşaldı, Sevinciyle kederiyle bir yıl geride kaldı, Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.
Hangi canlı dünyada ebedi kaldı, Yaşımız bir yıl daha çoğaldı, Söylemek istemesemde ömür daraldı, Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.
Mustafa Yazka
Yılbaşı Bugün yine yılbaşı Viskiler su oldu sanki akıyor Bosnalı çeçenli çocuk Nefes yok gözler bakıyor Hava soğuk kar yağıyor Beyazlar arama kardı Kar kara bulaşmış Ama bugün yılbaşı Zehir olsun küfrün aşı Yine çatladı islamın kaşı Bugün yine yılbaşı Ağaçlar kesildi çamlar dikildi İslamın beli büküldü Yavrular aç perişan bağrı söküldü Bugün yine yılbaşı Kesilmeli küfrün başı Dinmeli, dinmeli bu gözyaşı Zehir olmalı bu yılbaşı Bugün yine yılbaşı…
Feramuz Görel
Yılbaşı Ömür yaprağımdan bir sene sildi Bakarak yüzüme yeni yılbaşı Geçen yıldan birkaç hatıra kaldı Hoş gelmez gözüme yeni yılbaşı
Hayatta bizleri neler bekliyor İnsan yaşlandıkça beden tekliyor Dert üstüne gamı derdi ekliyor Düşer mi özüme yeni yılbaşı
Dışarı çok soğuk dağlarda karlı Yaşarım hayatta edepli arlı Bir yanım yaralı bir yanım zarlı Yarar mı çözüme yeni yılbaşı
Alemin tümünü yıllar eylemiş Kimi iyi kimi kötü söylemiş Felek bizi eğri büğrü eylemiş Rast gelmez düzüme yeni yılbaşı
Çağlari bilir mi ne yazmış Huda Ömür bağlanmıştır belli mi yada Bir sen mutlaka derim elveda İnan bu sözüme yeni yılbaşı
Başkent Ankara şiirleri, Ankara şiiri, Ankarayla ilgili şiir, Ankara için yazılmış şiir
Ankara
Ne istersen var şu Van’da Kürtlerin kurutulmuş gölü Siyasetin projesine düştü, ömür.. Yeşillenir küçük bir kır
İstendi mi göz boyamak Baş üstüne teşkilatım Terörle sokak, ocak, bucak Giremem ki konuya ve edemem seyahat
Ankara’nın başında belalı İstanbul Radyosunu geçmiş tiril tiril televizyon. Gözümde kilo metrelerce uzakta kalmış Varılmayan nasibim, dağlar ardında koca semt.
Ankara’nın Üsküdar’ında dert başta Hayal kurmak istiyorum güzeliyle Bir apel beklerim koca kentten Dünden sorumsuz yarına bir sitem
Birinde ezgisi var Anadolu’nun Çobanların gözdesi denizler Zengin olmak için müstakiller yaraşır ( ) Yetmeyen memlekete ithal et karışır ( )
Birinde ezgisi var Anadolu’nun Birinde müzik var, ötekinde zılgıt Birinde mektup var, diğerinde resim Bir araya gelinse bu düşler anlaşılmaz
Birinde var bir bildiğim O beni takmayan aklı başında Unutmuş, geçmiş ve bitmişle sona eren Ve yalnız başlayan bir sonun hikayesi
Benden bir selam alırsın Ardından her bitimin ucunda özlemler Seni anarım yağan karla Sen olsan şimdi başımda
ANKARA’M
Yolların ırağından sana geldim bak! Yine bir kasım akşamında Ankara’m Savrulan ruhum ile dans ettiler Sarı yaprak, kızıl çam, mavi duman Nedir bu heyecan telâş? Gelişime sürur sesimi yoksa? Mahir zaman eşiğinden seyrettim seni Hatırımı soran akşamda…
Tutunacak dal buldum, dize derman olacak Yorgun yol ortasında azıcık nefeslendim Ilıman nefesinle okşanınca narin ruhum İhrama girer gibi, bir his ile beslendim
Gecenin gizeminde hüznün rengi Yorgun gözlerime aksetti sandım Puslu aynalar bana gülümserken Geçen bahar mevsimine uyandım.
Bir sanat eserini ziyaretmiş bu geliş Dünden vefa beklemek en büyük gaflet imiş
Bir zamanlar, Bırakmıştım sana bir manada Epeyce içi dolu hatıra… İyi bakmışsın emanetim güvende hala İki günlük sürenin keyfini süreyim bırak Yetmez mi ezdirdiğim kendimi onca zamana Minnet borcumu elbet bir gün, Elbet bir gün ödeyeceğim sana…! Asuman Soydan Atasayar
ANKARA’DA İKİ MEVSİM
Önce sert rüzgarlar esti. Yapraklar çınarlara, Kestaneler atlarına küstü. İndiler aşağı,birer ikişer. Kiminin kabuğu dikenli, kiminin patlak. Baktılar! Öbür yapraklar da atladılar. Ağaçlar kaldı çırılçıplak… Geçti yaz.
Sonbahar nazlandı, Kaldırımdan kaldırıma, Sürüklendi biraz, Çöpçüler çok kızdılar. Sonbaharı süpürüp bidonlara koydular. Kimse görmesin diye. Gece Mamak’a götürdüler, Ben gördüm,bilirim. Orda birileri sağa sola bakar, Kibrit çakıp sonbaharı yakar. Kesin yaktılar… Hem kel hem fodul kaldı Kumrular.
Ve bugün Ankara Bensiz seninle yaşadığı günlerden birini, Sensiz benimle yaşadı. Lapa,lapa kar yağdı. Çatılar duvak,yerler gelinlik giydi. Kartopu oynadık,kardan adam yaptık. Akşam,Bartın kestanesi soyduk…
Sabah sığırcıklar serçeler Daldan dala uçtular ama nafile, Karlar altında kaldı bütün nevale… Penceremizdeki karı oyduk İçine bayat pilav koyduk…
Gözükmüyor sisli dağları Ankara’nın. Mektuplarında yazdığın güzelliği kalmadı, İlkbaharın,yazın… Ve ben o ilkbaharı, O yazı hiç görmedim… Ve şimdi soğuk… Çok üşüyorum canım…
kedi mum yandı bitti, kedi büyüdü gitti. oyunlar karıştı gecelerde suskun uykusuzluklara.
o iki insandan, sonunda birinin anılarında kedi, birinin dalmalarında mum kaldı gitti.
nerede bir mum yansa şimdi, nerede oynasa bir kedi, birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri.. bugün dün gibi oluyor, dün bugün gibi. mum ellerimi tırmalıyor, belleğimi yakıyor kedinin elleri.