yerine yenisi alınmasa da bir yüreğin? siz yine de; vurun umudun yelkenlisini!.. ’yalnız’ ağlamayacağıma söz veremem bağışlayın!
Aşk verirdi gidişlerin, nefes alır gül dikerdi her gece kapıma dikenini batırır… alınma sakın! ben en çok dikenlerini sevdim susuşlarının…
bu unuttuklarına mı direnişin? dışına rehin bıraktığın ben miyim? yoksa kendin mi? bu içinden çıkan hangi güçsüzlüğünün kavi? Bu ne girdap! bu ne duvar? bu hangi rahvan gidişin bahçemde salınan?
kaçıngan bir susuş benimkisi.. düne ufak bir bugün kaçamağı… ağlayışlarım biraz kadınımsı… ve sen şimdi biraz kağıdımsı… içine damlıyorum aralıksız… sus(a) bana!
IV
bazen söylerdin; ’düşe kalka büyürüz çocuk, hayat böyledir’ düşen bir çocuksa şimdi ’sevgili’, tutan neden hayat değildir?
Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül Bîzârım ümidime kurulan her tuzaktan Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkûl Bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan
Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan Deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş Nehirlar aktı sana; ben uzaktan uzaktan
Peşimde her âşığın gölgesini taşırım Alırım esrârını her devin bir dudaktan Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım Gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan Çölde kalan ruhların bile döndü talihi Türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan
En kâvi diken dahi murâd alır bağında Bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan Gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında Gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir Mezarıma isminle atacağın topraktan Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir İçim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan