Posts Tagged ‘kemalin’

Milli Mücadele Dönemi Gazeteleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

milli mücadele döneminde çıkan gazeteler,
milli mücadele dönemindeki gazeteler


Milli Mücadele Dönemi Gazete ve Dergileri şunlardır;

Milli Mücadele döneminde Anadolu’da Milli Mücadeleyi destekleyen ve desteklemeyen gazete ve dergiler çıkmıştır. Bu gazete ve dergilerin adları, kimler tarafından kuruldukları ve kuruldukları şehirler ayrıntıları şöyle;

İRADE-İ MİLLİYE

GAYEY-İ MİLLİYE

MÜCAHEDE-İ MİLLİYE

HAKİMİYET-İ MİLLİYE

BABALIK GAZETESİ

ÖĞÜD GAZETESİ

VARLIK GAZETESİ

İSTİKBAL GAZETESİ

SELAMET GAZETESİ ( Milli Mücadele lehine)

GÜZEL TRABZON

IŞIK GAZETESİ

KARADENİZ GAZETESİ

YENİ GİRESUN GAZETESİ

GÜNEŞ GAZETESİ

ORDU BUCAK GAZETESİ

AHALİ (Samsunda çıkan Milli Mücadele dönemi gazetelerinden)

AKSİSEDA GAZETESİ

HİLAL GAZETESİ

DERTLİ GAZETESİ

TÜRKOĞLU GAZETESİ

KÜRSİİ MİLLET GAZETESİ

GAMLI GAZETESİ

KÜÇÜK MECMUA GAZETESİ

Türk Ulusal Kurtuluş savaşı basın tarihimizin 1 numaralı gazetesi İRADE-İ MİLLİYE gazetesi 14 Eylül 1919 da Mustafa Kemal’in direktifleriyle açılıp, Mustafa Kemal’in 18 Aralık 1919 tarihinde Anakaraya gelişine kadar tüm yazılarının Atatürk’ün direktifleriyle yazıldığı 1922 yılında matbaasının yanması ve İstiklal mahkemesince kapanan gazetedir.

İradeyi Milliye istiklal mahkemesince kapatıldığı sıralarda 2 Mart 1921’de GAYEY-İ MİLLİYE adı ile Maksud Azmi tarafından bir gazete daha çıkarıldı.

23 Mart 1922’de Hilmi Abidin ve Hayri Lutfi taraflarından MÜCAHEDE-İ MİLLİYE adıyla bir gazete çıkarıldı.

Yazı işleri müdürlüğüne Recep Zühtü’nün getirildiği ilk sayısının 10 Ocak 1920 de 68* 100 edadlarında haftada iki defa olmak üzere fiyatı 3 kuruştan satılan HAKİMİYET-İ MİLLİYE diğer bir gazetedir.

BABALIK GAZETESİ; 11 yıldır, haftada iki defa çıkan 5 Nisan 1921 de günlük y ayına başlayan ve Mustafa Kemal’i Samsundan Erzurum’dan Sivas dan bu yana, Ankara’ya kadar çizdiği çizgiyi izleye gelmiş, ulusal meclisin açılışını halka müjdelemiş, fırkacılık ihtiraslarının, küçük menfaatlerin daima üstünde kalmasını bilmiş, ileri fikirlerin baş savunucusu olarak ortaya açıkmış bir gazetedir. Başyazar ve Mesul Müdür, Samizade Süreyya dır. İstanbul’dan kaçıp gelmiş, ateşli çok aydın bir genç olan Süreyya, bayrama rastlayan düşman taarruzunu da hesaba katarak, bayram şekerlerine harcanacak paranın orduya verilmesi için kampanya açtı. Başarılı da olmuştur..

Türk ulusal Kurtuluş savaşı boyunca Babalık gazetesi bir çok ateşli gençlerde yer almıştır. SERVER (İskit) bunlardan biridir.

ÖĞÜD GAZETESİ; Abdülgani efendinin sahibi bulunduğu matbaa ve Öğüd gazetesi önce Afyonkarahisar’da kurulmuştur. 290’ıncı sayıya kadar NASİHAT adı ile çıktıktan sonra bu adı almıştır.

VARLIK GAZETESİ; doğunun tek gazetesi Albayrak’ın kapanmasıyla bütün doğu gazetesiz kalmıştı. Bunu gören Karabekir Paşa Sarıkamıştan ki askeri mabada derhal bir gazete kurmuş, Varlık adını verdiği bu gazete ile doğuya ses verilmiştir. Sair Feyzullah idaresinde çıkartılan bu gazetenin ömrü kısa olmuştur.

İSTİKBAL GAZETESİ; CHP’nin ateşli politikacısı ve milletvekili Faik Ahmet Barutçu’nun 10 Aralık 1918 de kurduğu bir gazetedir.

1916 yılında Rus işgaline düşen Trabzon 1918 yılının son aylarında kutulunca, şehir yeniden uyanmıştı. Birinci dünya Savaşının patlamasıyla, hukuk son sınıftan askere alınan Faik Ahmet ( Barutçu) Trabzon’a baba ocağına dönmüş, Türk Kurtuluş hareketini destekleyecek bir gazetenin çıkarılması için arkadaşlarıyla anlaşmıştı. 10 Aralık 1918 de çıkan İstikbal haftada iki defa küçük boyda fakat savunduğu fikirler bakımından çok güçlü idi.o sırada Trabzon bir de Pontus’çuların merkezi haline sokulmak isteniyor, şehirde birkaç Rumca gazete de çıkarıyordu. Erzurum kongresine dikilen gözler içinde en umutlusu İstikbalcilerin gözleriydi. 1920 de kendi kurduğu matbaada çıkan İstikbal 27 Ocak 1921 den itibaren günlük olmuş ve Türk zaferlerinin müjdelerini vermiştir. Gazete Türk Kurtuluş savaşı sonuna kadar yaşamıştır..

Atatürke yazılan şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk adına yazılmış şiirler
Ata ya yazılan şiirler

Mustafa Kemal’in Kartalı

Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha
Geçiyordu Mustafa Kemal Çamlıbel’den.
Yabanın kurdu kuşu seyrine inmiştiler
Kara pençelerle, ak gagalarla.
Susmuştu yeryüzü efsaneler içinde
Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha.

Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha
Bakır kızıllığındaydı tüyleri, kor alevindeydi gözleri
Kondu ilk kayaya, düşen bir rüzgar parçası gibi
Sevgiyle bakıştılar
Tanış çıktılar sanki kainatlar üstünde
Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha.

Kartal uçup gidince ortalık boşaldı ha
Kayboldu mucizesi havaların.
Neydi, nasıl bir parıltıydı, bilemedi kimseler
Kimin aşkıydı, inmişti semalardan toprağa, paşam?
Kalmadı sonsuzluk, haşmet, gurur
Kartal uçup gidince ortalık boşaldı ha.

Aman aman bu kartal vallahi bir faldı ha
Vatan göklerinden vatana söyler:
Kocaman zafer bayraklarının geleceğini
Kocaman günlerin ucunda.
Anladı Mustafa Kemal, kimseye söylemedi
Aman aman bu kartal vallahi bir faldı ha.

Mustafa Kemal’i de Mustafa Kemal’di ha
Unutmadı kartalı hiç.
Gün doğarken kızaran yamaçlarda aradı
Bekledi kanat seslerini fırtınalardan.
Kartal değilse de kartal vefalıydı
Mustafa Kemal’i de Mustafa Kemal’di ha.

Artık bütün mevsim yapraksız bir daldı ha
Yoktu Mustafa Kemal’in umduğu
Gelmiyordu kartalı geriye şahikalardan
Üç yıldır gelmiyordu.
Konmuyordu büyük habercisi zaferin
Artık bütün mevsim yapraksız bir daldı ha.

Kanatları amma da al aldı ha
Hangi şehitler seslenmiş belli değil.
Bir 30 Ağustos günü göründü Mustafa Kemal’in kartalı
Koca kanatlarını çırptı boşluğa
Sallandı gök
Kanatları amma da al aldı ha.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

ONUNDUR

Ne yaptığını ne yapacağını bilendi Atatürk
Halktan daha ulu soy yoktu gözünde
Kesinkes ulusal egemenlik
Halk yönetimi onundur

Kaldırır ululuk aldatmacasını tüm
Ne denli köhnelik yobazlık yozluk varsa
Laiklik içinde gerçek din duyarlığı
Türk kadınını yücelten istem onundur

Tarihimizi temele kökene boyutlayan
Türk’ün düşüncesini sanatıyla bir tutan
Türkçemizi anlatımda ışıklara büründüren
Kafamız yüreğimiz soluğumuz onundu

Hiç bir akıma benzemez ondaki görüşler
Kendi çerçeveledi kendi yorumladı
En yeni bilimdir tekniktir Atatürkçülük
Bu çağın çok ötesinde bir çağ onundur

Oğuz Kazım Atok


AĞLAYALIM ATATÜRK’E

Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel, can ağladı

Doğu batı cenup şimal
Aman tanrı bu nasıl hal
Atatürk’e erdi zeval
Memur mebusan ağladı

Atatürk’ün eserleri
Söyleyecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti, vatan ağladı

Fabrikalar icat etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türke terketti
Döndü çarh devran ağladı

Bu ne kuvvet, bu ne kudret
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnön’İsmet
Gözlerimiz kan ağladı

Tren hattı tayyareler
Tükler giydi hep kareler
Semerkantla Buharalar
İşitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşalin askerleri
Ordular tümen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez
Aslan yatağı boş kalmaz
Yalnız gidenler gelmez
Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil, düşman ağladı

Aşık Veysel

Atatürk Şiirleri Fazıl Hüsnü Dağlarca

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan Atatürk Şiirleri
Fazıl Hüsnü Dağlarca Atatürk Şiirleri

ON KASIM’LARDA YÜRÜMEK

Atatürk’üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım ..

Ereceğim sana usta, barışta, başarıda
Öyle
Güçlüsün ki
Güçleneceğim
Öyle yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım ..

Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt
Sanki ellerim gece
Sanki ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım …

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—————————————————-

MUSTAFA KEMAL’İN OĞLU

Mustafa Kemal’in oğlu diyorlardı ona.
Sırtını okşamıştı Mustafa Kemal bir sabah erken.

Geçiyordu paşalarla beylerle,
Su içmişti tarlasından şuncağız.
Öbür çocuklardan ayırmıştı kendini artık,
Adını duyuyordu yüreğinde ateşçe,
Soluk alırken, ekmek yerken..

Köyün yetimiydi, ölmüştü babası Çanakkale’de,
Kale gibi tutardı omuzlarında başını.
İnce bacakları altında koca ayakları vardı
Sarıydı, kuruydu bozkırda bir çalı kadar,
On üçündeydi ama, göstermiyordu yaşını.

Bir zaman sonra top sesleri duyuldu uzaklardan,
Al al oldu dağların moru.
Eli silah tutanlar girmişti cephelere bir bir,
Kadınlar, çocuklar, dedeler toplandı cami avlusuna
Sordu cümlesi birbirine ne yapak?

Ansızın düşman askeri görüldü çayırda,
Geldi çattı köye gavurun zoru.
Devrisi gün bir haber ulaştı evlere, samanlıklara
Alanda ismi yazılacakmış herkesin.

O saat bir yangın sardı Mustafa Kemal’in oğlunu,
Kimi Kadir diyecek, kimi Mıstık, kimi Özdemir..
Ankara’dan gelen rüzgarlar önünde,
Ankara’ya uçan şahinlere karşı,
O, ne desin?
O, Mustafa Kemal’in oğlu, nasıl söyler
Adını, bir avuç düşmana?
Mustafa Kemal’in oğlu yenilmez, tutsak olmaz,
Adını vermez süngüler altında,
Kellesini verse bilem.
Hem ağaç ağaçtır; öküz öküzdür,
İsim yakışmalı cana.

…………

Bayrak mıydı ne, kartal kanadı mıydı ne,
Ses verdi göklerden adı.
O yürüyordu, köylünün dehşeti büyüyordu peşinde,
Büyüyordu gövdesi,
Büyüyordu dağ kadar.
Dur diye haykırdılar, namluları çevirip üstüne,
Durmadı…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

————————————————-

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden ..

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde ..
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola önceden önceden ..

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden ..

İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden ..

Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden ..

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden ..

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep .
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden …

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

————————————————-

KAHRAMAN

Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk’a yalvardığı gün,
Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses,
Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes..

Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da,
Kutlu bir Tanrı oldun güzel Anadolu’da.
O kadar eskisin ki şimdi ruhumuzda sen,
Bulursun bu sevgide asırları istersen.

Ararsan bakışında uzun ovalar erir,
Dinlersen gönül denen yüce dağlar ses verir.
Bir dünya, bir millete düşman olduğu zaman
Sana büyük hızını verdi nabzındaki kan..

Dört sınırın ucunu getirdin bir araya,
Dört bucak sevgisini topladın Ankara’ya.
Sesin, bir tılsım gibi, yurdu dolaştı yer yer
Ve senden öyle keskin hız aldı ki gönüller.

Yüzyılda giden vatan bir anda geri geldi,
Sonra sanki ruhundan kartal sesleri geldi;
Sanki yeni bir ışık süzüldü gözlerinden
Ve bir fert, tek başına, bir millet yarattın sen.

Bastığın yer tarihten yer alırmış, yok, değil:
Bir gününe bir tarih bağışlasak çok değil!
Çok değil, kanımızın rengini süze süze,
İsmini döğmelerle işlesek göğsümüze..

Çok değil göğsümüzün içine çizsek seni,
İsterse bundan sonra ufuk yansın, gök yansın;
Çünkü sen bu milletin umduğu kahramansın..
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk’a yalvardığı gün…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—————————————————-

BÜYÜK MİSAFİR

Bir sevinç incilemiş gözleri yaşlar yerine,
İzi üstünde gül açmış kapanan her yaranın.
Bir bahar yağmuru halinde derinden derine
Çağlıyor her yanı alkışla yeşil Marmara’nın.

Bu misafirdir, inan memleketin neyse varı,
Böyle bir yüz mü görür bir daha fâni ömrün?
Gelin ay Bahr-i Muhit’in köpüren dalgaları,
Kırk asırlık yolu bir hızda alan Türk’ü görün…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

——————————————————

ANIT KABRİN KAPISI

Bu kapı başlar çok uzaklardan,
İzmir’de, Akdeniz’de,
Dört nala köpürürken atlarınız,
Kılıçların parıltısındaki haklardan.

Bayrak bayrak olmuş şafaklardan,
Göklere sığmaz Allah Allah sesleri,
Geçer Hürriyet ebemkuşaklarında
Taklardan.

Mübarek ırmaklardan
Yıkanmış yemyeşil muradınız
Kavaklara sizden varılır şehitler
Mustafa Kemal’e kavaklardan…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Atatürk Hakkında Yazılmış Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk Hakkında Yazılmış Şiir

Atatürk Hakkında Yazılan Şiirler

MUSTAFA KEMAL SESLENSE

Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal’im heyy…
Ben Mustafa Kemal’im.
Büyük büyük denizlerim vardır benim
Hürriyeti içmiş dalgalarım.
Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim
Ulusumun yarınında sevincim
Ben Mustafa Kemal’im heyy…
Karanlığı deler gözlerim.
Dalgalara binip gelmiş kahraman,
Gökçe gözlerine türküler yaktığımız…
Hâni bir güneş doğmuştu ya Samsun’dan
İşte benim…
Ben…
Mustafa Kemal…
Ölmek yaşamaktır vatan uğrunda
Deyip, öyle girdim savaşa
Komut verdim
Şahlandı cümle vatan
Boğdum kör talihi zindanında.
Bahtı gülen anaları yurdumun
Gökleri, dağları, denizleri
Yarınları, güvenip de uyuduğum
Aslan yeleli ışığı sınırlarımın
Mehmetleri
Tutun ellerinden yüreklerinizin
Sevgilerinizle beni yıkayın.
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından gelir sesim
Sevdiğim
Bir tanem
Türkiye’lim
Sen varoldukça belli ki
Ben Mustafa Kemal’im.
Sen var oldukça belli ki
Ben Mustafa Kemal’im.

B.Kemal ÇAĞLAR

MUSTAFA KEMAL’IN GÖK YAZILARI

Ben Mustafa Kemal, elimde tebeşir, Kocaman,
Mavicek bebelerin, ak kızların,
Taş ninelerin, çatal dedelerin gözleri, kocaman,
Bir 1O Kasım gecesi
Yazıyorum ateşten çağrımı karşınıza:
-Ey Türk gençliği…

Ben Mustafa Kemal, doyamadım haykırmaya,
Şimdi destan ellerimle yazıyorum,
Yeşiline suyun,
Kuşun,
Yelin,
Yaprağın:
“Ne Mutlu Türküm Diyene.”

Ben Mustafa Kemal, önümde kırk bin köy,
Kırk bin ovaya karşı bir tek dağ gibiyim
Bayraklarım değerken evren bayraklarına şimdi,
Elimde tebeşir
Yazıyorum kara gecenin üstüne
Yazıyorum armağanımı:
“Övün, Çalış, Güven.”

F. Hüsnü DAĞLARCA

10 KASIM TÜRKÜSÜ

Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler,
Bozkır ovalarına, Erciyes’e Ağrı’ya,
Ulusun egemen olduğunu
Özgür olduğunu
Haykıracağım haykıracağım işte,
Senin sustuğunca!

Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
Ana baba oğul kız,
Dere tepe bucak köy,
Yeryüzü yaşamalarımla değil
Oralarda, Senin gittigince!

Atatürk, taşıyacağım
Çanakkale’de, Sakarya’da, Çankaya’da, al al,
Senin taşıdığını;
Yurdun gök ülküsü
Dalgalanırken,
Senin bayrağını yücelteceğim.
Senin çıktığınca.

F. Hüsnü DAĞLARCA

ATATÜRK

Sen Atatürk’ü tanımazsın çocuğum
Ne insandı O, ne insandı.
İzmir’e gelişini görseydin.
Ne şanlıydı O, ne şanlıydı.

Benzerdi sana, bana
Bizim gibiydi eli, ayağı
Ama bir yol baksaydın yüzüne.
İçin sevgisiyle dolardı.

Vapura biniyorsak dilediğimizde,
Sokakta geziyorsak hür,
İyi bak dört yana,
Atatürk’ün aklı görünür.

Arı Türkçe konuşuyorsak,
Türkçe düşünüyorsak bugün,
Her işimizde O’nun gücü.
Büyük öğretmeni Türk’ün.

Halkımızın arasında, halktan,
Davul vurur dengi dengine.
Dünya rastlamış mıdır?
Atatürk’ün dengine.

N. Ulvi AKGÜN

ATATÜRK’Ü DUYMAK

Ulu rüzgâr esmedikçe
Yaşamak uyumak gibi.
Kişi ne zaman dinç;
Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi.

Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?
Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik.
Ekmek olmak için önce
Buğday olmak gibi.

Silinir sözcüklerden sen hatıra geldikçe
Cılız sözler: Uzanmak, yorulmak, durmak gibi.
Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene
Her ışık-kaynak gibi.

En yakınlar zamanla yüzyıllarca uzak gibi,
Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz,
Daha da yakınsın, daha da sıcak
Bıraktığın toprak gibi.

Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz,
Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi,
Ancak senin havanda sağlıklar esenlikler:
Olmaya devlet cihanda Atatürk’ü duymak gibi.

Behçet NECATİGİL

ATATÜRK GÜLÜMSEDİ

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Siz sınıfa girince
Dağıldı kara bulutlar
Açıldı gonca.

Baktı ki okul yenidir
Siz yenisiniz düşünceler yeni
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Saklayamadı sevincini.

Baktı ki gençsiniz bilgili
Eğitiyorsunuz yolunca yöntemince
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Sevindi onca.

Baktı ki karışmış aramıza
Çiziyorsunuz yolu
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Gözleri dolu dolu.

Anlaşılan bütün yaz
Atatürk gözünü kırpmamış
Çünkü boşmuş sıralar
Çünkü harf okunmamış.

Ama baktı ki gün doğmuş
Bir koşu varmışız okula
Özlemle açılmış kitaplar
Bir iştah kızda oğlanda.

Baktı ki zil çalmış sınıfa girmişsiniz
Bütün bakışlar sizde
Günaydın demiş derse başlıyorsunuz
Sımsıcak bir sevgi gözlerinizde

Baktı ki Türkiye’si Türkiye’miz
Aydınlık ufuklara yürüyor hızla
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Kürsüde kendini görünce.

Talât TEKİN

ATATÜRK YAZAR

Sordum seni;
Dağına, taşına Türkiye’min,
Herkes kendinden emin,
Yükseldi gür sesler;
Umutlar, sevgiler:
O biziz, O bizleriz.
Hepimiz bir parçayız
Atatürk’ten,
Bütün doğa,
Atatürk’ü anar,
Atatürk’ü şaşar.
Herşeydir OTürkiyem’de.
Göller, ırmaklar, ormanlar.
İmza imza Atatürk yazar.

M. Vasfi SARAL

ATATÜRK’Ü GÖRDÜM DÜŞÜMDE

Sizler yaşadıkça çocuklarım
Ben de yaşıyorum demek,
İşte aranızdayım Ahmetler, Mehmetler’le,
Sizler yaşadıkça çocuklarım
Elele
Yanınızdayım

Sizler yaşadıkça çocuklarım
Daha ferah içim,
Gök daha geniş denizler daha geniş,
Vatan ya vatan,
Vatan sonsuzluktan gelmiş
Sonsuzluğa açılan yol
Vatan siz.

Sizler yaşadıkça çocuklarım
Bilin ki
Ben de yaşarım,
Bir sevinç düştü mü içinize
Bir keder düştü mü içinize
Bilin ki
Aranızda ben varım.

A. Rıza ERGÜVEN


BİR TUTKUDUR MUSTAFA KEMAL

Bir Tutkudur Mustafa Kemal;
Nice sevdalara değişilmeyen.
Yitirilmiş Kasımlarda açan umuttur,
Bir baştır, vazgeçilmeyen…

Bir Türküdür Mustafa Kemal;
Suskun ağızlarda söyleşir, durur.
Çaltıburnu’nda gözetir denizi.
Köroğlu’nda bağdaş kurup oturur…

Bir İnançtır Mustafa Kemal;
Yurdun dört yönünde, bir çağdır yaşayan.
Sarmış kollarıyla, çepçevre ulusu.
Sakarya boylarından Akdeniz’e taşıyan…

Bir Anlamdır Mustafa Kemal;
Belkahve’den dürbünüyle seyrediyor İzmir’i.
Özgürlük diyor, al atının üstünde,
Kırıyor kılıcıyla, tutsak eden zinciri…

Bir Bayraktır Mustafa Kemal;
Çekilmiş kalelere, rüzgârda dalgalanan.
Bozkırın bağrında yol alan kağnılara,
Işık tutan, güç veren, yol bulan…

Y.Doğan ERGENELİ

KURTULUŞ ÖNCÜLERİ İÇİN

Yan yana iki çocuk görsem
İşte Atatürk diyorum
Özgürlüğün toprağı uyanıyor
İçin için seviniyorum.

Koşuşan iki öğrenci görsem
İçimin güneşi ısınıyor
Yürüyen bir bakış gibi
Mustafa Kemal geliyor.

Kol kola iki işçi görsem
Ekmeğim çoğalıyor birden
Bir ışık düşüyor ortalığa
İşte Atatürk diyorum.

İşte Atatürk diyorum
İlk kuruluş öncüleri
Bir gül çağrısında hepsi
Bize uzanmış elleri.

Mehmet KIYAT

MUSTAFA KEMAL’LER TÜKENMEZ

Tükenir elbet gökte yıldız, denizde kum tükenir
Bu vatan bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez
İnanın Mustafa Kemal’ler tükenmez

Ben de etten kemiktendim elbet
Ben de bir gün geçecektim elbet
İki Mustafa Kemal var iyi bilin
Ben işte o ikincisi sonsuzlukta
Ruh gibi bir şey görünmez
İnanın Mustafa Kemal’ler tükenmez

Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda
Bilimin yapıcılığın aydınlığında
Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben
Evrensel yepyeni buluşlarda
Geriliği kovmuşum ben dönmez
İnanın Mustafa Kemal’ler tükenmez

Başın mı dertte beni hatırla
Duy beni en sıkıldığın an
Baştan sona herşeyiyle bu vatan
Sakın ağlamasın Kasım’larda Fatih’ler Kanunî’ler ölmez
İnanın Mustafa Kemal’ler tükenmez

Halim YAGCIOGLU

MUSTAFA KEMAL’İN ELLERİ

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal’in;
Zaferi, barışı yaratmış elleri.
Hürriyeti, saadeti, adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal’in,
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal’in;
Öğretmen elleri.
Bir tahta başında, bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal’in;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven
Güzel elleri.

A. Hikmet PAR