Posts Tagged ‘kimi’

Kutlama Mesajları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dünyada Birçok insan vardır Kimi Mutlu Kimi Mutsuz Kimi Gülüyor Kimi Ağlıyor Ama Tüm Güzelliklere Ve Mutluluklara Layık Biri Var O Da şu Anda Bu Mesajı Okuyor.

Bu Sabah Mavi Bulutları Avucuna Mutlulukları Gönlüne Sevgimi Usulca Kalbine Bırakıyorum. Güneş Her Zaman Senin için doğsun En Güzel Günler Seninle Olsun…

Avuçların Açıldığı Gözlerin Yaşardığı ilahı Esintilerin Kalpleri Okşadığı Anın Bir Asra Bedel Olduğu Bu Gece Dualarda Birleşmek Dileğiyle Kandilinizi Kutlarım…

Bir Umut Serpilsin Yüreğine Bin Mutluluk Doğsun Günlerine Her şey Kendin Gibi Ve Gözlerin Kadar Güzel Olsun…

Üzüntüleriniz Kum Tanesi Kadar Küçük sevinçleriniz Nisan Yağmurları Kadar Bol Olsun. İyi Günde Kısmetiniz Bol Olsun.

Rüzgârın Kemanı Vurduğu ılık Bir Gecede Yağmur Damlaları Cama Vururken Yatağına Uzanarak Hayalini Kurduğun Ve Keşke Dediğin Tüm Güzellikler Senin Olsun…!

Başarılar Ve Her Daim Mutluluklar Seninle Olsun. Aramıza Hoş geldin.

Aramızdan Ayrıldığın için Üzgünüz Ama Dünyanın Sana ihtiyacı Var. İş Hayatında Başarılar Dilerim.

Yeni işinizin Size Mutluluk Getirmesi Dileğiyle…

İnsanı Büyük Yapan Kendi Azmi Ve Sabrıdır. Yeni Görevinde Başarılar Dileriz.

Büyük insanlar Olmadan Büyük işler başarılamaz daha Nice Başarıları Birlikte Kutlamak Dileğiyle

Yeni Görevinizde Başarılar Dileriz. Başarı Ve Huzur Diliyorum. Sevgiler…

Yeni işinde Her şeyin Gönlünce Olmasını Dileriz.

Yeni işinde Başarılı Ve Mutlu Olman Dileğiyle…

Yeni işinde Başarılar Yolun Açık Olsun…

En Güzel Kutlama Mesajları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

dunyada bircok insan vardir, kimi mutlu kimi mutsuz, kimi guluyor kimi agliyor, ama tum guzelliklere ve mutluluklara layik biri var o da su anda bu mesaji okuyor.

bu sabah mavi bulutlari avcuna, mutluluklari gonlune, sevgimi usulca kalbine birakiyorum. Gunes her zaman senin icin dogsun, en guzel gunler seninle olsun…

avuclarin acildigi, gozlerin yasardigi, ilahi esintilerin kalpleri oksadigi anin bir asra bedel oldugu bu gece dualarda birlesmek dilegiyle kandilinizi kutlarim…

bir umut serpilsin yuregine, bin mutluluk dogsun gunlerine, hersey kendin gibi ve gozlerin kadar guzel olsun…

uzuntuleriniz kum tanesi kadar kucuk,sevincleriniz nisan yagmurlari kadar bol olsun.iyi gunde kismetiniz bol olsun.

ruzgarin kemani vurdugu ilik bir gecede, yagmur damlalari cama vururken, yatagina uzanarak hayalini kurdugun ve keske dedigin tum guzellikler senin olsun…!

basarilar ve her daim mutluluklar seninle olsun. Aramiza hosgeldin.

aramizdan ayrildigin icin uzgunuz, ama dunyanin sana ihtiyaci var. Is hayatinda basarilar dilerim.

yeni isinizin size mutluluk getirmesi dilegiyle …

insani buyuk yapan kendi azmi ve sabridir. Yeni gorevinde basarilar dileriz.

buyuk insanlar olmadan buyuk isler basarilamaz,daha nice basarilari birlikte kutlamak dilegiyle

yeni gorevinizde basarilar dileriz.basari ve huzur diliyorum. Sevgiler…

yeni isinde herseyin gonlunce olmasini dileriz.

yeni isinde basarili ve mutlu olman dilegiyle …

yeni isinde basarilar, yolun acik olsun…

Genç kızlara Facebook tuzağı!

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dünyanın en büyük sosyalleşme ağı, Facebook’ta çakma ünlüler genç kız peşine düşmüş. Bugün gazetesi yazarı Aşkut Işıklar, çakma ünlülerin peşihe düştüğünde çok ilginç olaylarla karşılamışmış. Siz siz olan bu çakma ünlülerin tuzağına düşmeyin.

Türkiye’de son verilere göre 3 milyon 464 bin 640 kişi Facebook kullanıyor.

Yani yaklaşık 3.5 milyon Türk vatandaşı yalnızlığını Facebook sayesinde dünya ile paylaşıyor. Kimi taa Japonya’daki arkadaşına yazıyor, kimi taa Güney Afrika’dan gelen mesajları okuyor. Bilim adamları bunu incelemeye başladı. Gerçekten Türk halkının Facebook denilen bu siteye ilgisi neden çok fazla?

ABD, İngiltere ve Kanada’dan sonra dördüncü ülkeyiz. Toplam nüfusun yüzde beşi Facebook’ta dolaşıyor. Facebook’ta en çok itibarı, her konuda olduğu gibi ünlüler görüyor.

Bazılarının listesinde beş bin arkadaşı var. Hatta kontenjanı dolup, kapananlar var. Ne kadar üzücü bu ilgi görenlerin çoğunun Facebook’tan haberi bile yok. İsimlerini kullanan sahtekarlar yani çakmalar halkı aldatıyor.

İşte Bugün yazarı Aykut Işıkların Facebook gözlemleri;

(…) Facebook listelerinde o kadar çok sahtekar var ki. Kendini ünlü şarkıcının yerine koyup, genç kızlar ile mektuplaşıyorlar. Gençlerin onları anlaması çok zor. Kimliğine büründüğü kişiyi çok yakından tanıdıkları için ikna edebiliyorlar. İşte size çakma ünlülerin listesi.

Bunların çoğunu bizzat kendi çabamla çözdüm. Ne kadar uğraştılar ise de yakayı ele verdiler. Son zamanlarda liseli genç kızların en sevdiği şarkıcı olan Murat Boz’un pek çok korsan sitesi var. Onların hepsi ‘çakma Murat’… Sakın aldanmayın.

En çok arkadaş olunmak istenen bir başka şarkıcı Tarkan’ı da unutun. Tarkan’ı sevenlerin kurduğu fan kulüpleri var. Siz Tarkan diye bu hayranlar ile konuşuyorsunuz. Onlar da sizinle bir güzel dalga geçiyor. Ebru Gündeş’in kaç tane Facebook listesi var. Acaba Ebru, bilgisayar başına hiç geçiyor mu?

Sibel Can her yerde ‘Aman sakın aldanmayın. Ben Facebook’ta yokum’ diyor. Ama binlerce üyeden oluşan Fan Kulüpleri adına her şeyi yapıyor. Aynen Beyazıt Öztürk gibi. Geçen gün Çelik’in ismini kullanan uyanıkları yakaladım. Çelik de Facebook’ta yok. İbrahim Tatlıses ile Özcan Deniz’in adını kullanan sahtekarlar da var. ‘Sen kimsin? diye sıkıştırınca ‘Ben onların hayranıyım’ diyor. Ama saf kızlara öyle demiyor. Gülben Ergen, Yeşim Salkım, Hülya Avşar gibi bazı şöhretler bu işi Fan Kulüpleri’ne havale etmiş. Hayranlar ile kontağı Fan Kulüp’teki görevliler kuruyor.

Onlar da sahtekarları çok çabuk yakalayıp, kendi yöntemlerinle cezalandırıyor. Birileri Deniz Seki’nin adını kullanıyor. Hadise daha Türkiye’ye gelmeden Facebook’ta sahteleri dolaşmaya başlamıştı. Başta Kurtlar Vadisi dizisi oyuncuları olmak üzere bütün dizi kahramanlarının (Polat Alemdar) sahteleri dolaşıyor Facebook ortamında.

Burcu Kara’dan tutun Özgü Namal, Bergüzar Korel, Gülse Birsel gibi sevilen tüm oyuncuların sahteleri var. Peki sanatçıların gerçek listesi mi yoksa çakması mı nasıl anlayacağız derseniz… İşte bunu anlamak zor. Bazı ünlüler kim başvurursa listesine alıyor. Kimisi ise sadece arkadaşlarını. Siz her koşulda uyanık olun. Sır vermeyin, davetlere gitmeyin, fotoğraf göndermeyin yeter. Tabii ev adresi de bildirmeyin.

Kaynak: İnternet haber

Google+ komik sözler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Google plus komik sözler
google komik sözler
google plus için komik sözler

AqLarsa aNam aqLaR qeRisi pLayback Yapar.

Iki sevgili dönercinin önünden geçiyorlarmış… -kız : aşkım döner ne güzel koktu. -erkek : hadi gel o zaman bi daha geçelim

Beni çekemeyenler anten taksin

NO manita NO dirdir

‎”Happy Miss Car The She’s” hzLi oku

lafa geldimi sedat peker içrata geldimi pamuk şeker

Usta fatmagul geldi sıkaym mı kafasna “yok mematı önce öğren bakalım suçu neymiş

‎_Büyümek istemiyorum annem babam yaslanır_

Düşünüyorum öyleyse varım. Üşeniyorum öyleyse yarın

BeLaLiYim BeLaLi Bu GöNüL SaNa SeVDaLi EgeR SaNa BirSeY oLuRSa YaKaRim Bu DünYaYı

SeNi SeVeRim, SeNi SeVeNide SeVeRim, SeNi BeNiM KaDaR SeVeNiDe KuRsUnA DiZeRim

SaNa GüLüM DeSeM SoLaR GiDerSin, SaNa MeLeGim DeSeM UçAr GiDeRsiN, aCaBa SeNi SeViYoRuM DeSeM Ne DerSin?

Very Happy In The ParK’ta Gezerken, Cigarettiyi Icerken My Father Gördü Suc Üstü,I am Düstü Kiç Üstü Very Happy

salatada bile seni arıyorum soyle bir hiyarın yokluğu bu kadarmı belli olur

Herkez dertten içiyo ben şişeden

zayıflama bisikletine ters binsem acaba kilo alır mıyım

Elektriği edison buldu faturayı biz ödüyoruz

TaKıL bAnA hAyAtIn ReNkLeNsİn FaZlA tAkIlMa GöKKuŞaNa DöNeRsİn

ağlarsa anam ağlar, gerisi vokal yapar

zenci bir kadin nerede güzeldir gecenin karanliginda..tabii görebilirsen

Tencere dibi kara seninki benden kara… ben ölünceye kadar yaşarım emolara sasarim hayat fani alt+f4 cek bari..

kimi yer kimi bakar bakan aç kalır

aşk dersleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

]
Aşk Dersleri
Seveceksen
tam seveceksin arkadaş,
sevgiyi yalnız yüreğinde
değil
iliklerinde
kemiklerinde
duyacaksın.
ve,
ona doğru
gözlerin kapalı
koşacaksın.
Sen sevdiğin zaman
kapılar, pencereler
zangır zangır titreyecek,
duvarlar
çatır çatır çatlayacak,
döşemeler çökecek
tavanlar patlayacak.
Sevdiğin zaman
kulakların uğuldayacak,
gözlerin kararacak.
Kramplar girecek midene,
yumruk yemiş gibi
olacaksın yüzüne.
dolaşacak ayakların birbirine.
Sen sevdiğin zaman
işte böyle seveceksin
arkadaş
sığmayacaksın artık
yeryüzüne.
yer beğeneceksin
gökyüzünde kendine.
Eserken kavak yelleri
gülebilmelisin ağlanacak
şeylere bile.
Seveceksen
erkek gibi seveceksin
arkadaş,
“seni seviyorum”
dediğin zaman
gökler gürleyecek
şimşekler çakacak
yıldırımlar düşecek
yağmurlar sel olup
önüne çıkan herşeyi
sürükleyecek.
Seveceksen böyle sev dostum,
sen sevdiğin zaman
dalgalar yükselmeli
denizler kabarmalı
fırtınalar boraya
boralar tayfuna,siklona
dönmeli.
Çatılar uçmalı
direkler devrilmeli
yer gök birbirine girmeli
senin sevdiğini
herkes böyle bilmeli.
Sevince işte böyle seveceksin
arkadaş,
devireceksin dağları
yıkacaksın kayaları
tersine akıtacaksın
nehirleri
ve kurutacaksın gölleri.
Sevince,
biraz da kadınına göre
seveceksin arkadaş,
kimi zaman zarif, duygulu
kimi zaman bencil ve hoyrat
kimi zaman bir külhan gibi
seveceksin,
ağzını açtığın zaman
ana-avrat düz gideceksin
sövdüğün zaman
yedi sülalesini ip gibi dizeceksin.
Sevdiğin zaman
öyle bir seveceksin ki arkadaş,
kendin bile korkacaksın sevginden
dehşete düşeceksin
ürkeceksin
kendi sesinden.
Uzun sözün kısası,
seveceksen
işte böyle seveceksin arkadaş.
Bülent Akkurt

Kırıldım Aşka Ama Onun Haberi Yok

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Kırıldım Aşka Ama Onun Haberi Yok

Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.
Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,
seninle konuşuyorum… Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,
sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum… Cümlelerimi kısalttım,
kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda…

Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz
ama umutlu hasretine… Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum,
imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor… Bir çocuk gibi
isteklerimi bastıramıyorum… Çalmayan telefonuma elim gidiyor,
sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum… Bende olan seni,
hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin
nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum…

İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı…
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım
anılarım dışında… Isınabilmek için onlara sarılıyorum…
Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye
çalışıyorum… Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı…

Belki de görmeyi istemek gerekiyordu… Gözlerini aç desem kapatacaksın
ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım
falıma… Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş
itiraf etti sonunda… Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil…
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı,
kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,
sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi,
dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de
hiç niyetin yoktu aslında… Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum…

Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi
ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş
gibi geliyor… Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana…
Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde,
gecede, uykumda… Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi…
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki?
Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana…

Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım… Ayak uyduramadım
yorgunluğuna… Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım…

Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın;
dokunuşlarında kendini bulan… Ama! En çok da imkânsızın oldum…

Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum… İnanamadığın, Yenemediğin,
üzerinden atlayamadığın korkuların oldum… Ağladığın, bağırdığın ya da
sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum…
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan
bir anı oldum… Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken
belki de hiçbir şeyin oldum… Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim…
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?

Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan
ama bir ömür gibi gelen aşk… Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini,
öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum… Seni halen
benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum…
Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların
sonunda olması acıtıyor içimi… Suskunluğun en büyük silahındı,
suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak…

Söylesene unutulmak kime yakışıyor?
Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor …

Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak
sende daha güzel duruyor… Görüyorsun işte, aşk’a ve sana ihanet etmiyorum
benim kırgınlığım aşk’a… Sen üstüne alındın…

Pelin Onay

Attila İlhan Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

KİMİ SEVSEM SENSİN

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum

BÖYLE BİR SEVMEK

ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

hayır sanmayın ki beni unuttular
hala arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkğ belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.

Yabancı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

YABANCI

-En çok kimi seviyorsun garip yabancı?
Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi?
-Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim.
-Vatanını mı?
-Nerde olduğunu bile bilmiyorum.
-Yoksa parayı mı?
-Nefret ederim ondan.
-O halde neyi seversin esrarlı yabancı?
-Bulutları severim.
Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.

Charles BAUDELAIRE

Herkes Öldürür Sevdiğini

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Herkes Öldürür Sevdiğini – Oscar Wilde

Herkes Öldürür Sevdiğini!
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.

Oscar Wilde

En güzel Uzun şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Uzun şiir,
Uzun şiirler,
En güzel Uzun şiirler

Beni sen akşamcı ettin
Hayal sevgilim
Elde kadeh
Dilde sen
Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen

Yıldızlara isimler verdim kendimce
Biri hayal
Biri gurbet
Biri hasret
Biri hep o güzel memlekettir memleket
Sokaklarında büyüdüğüm seninle
Buluştuğum gözlerinle
O güzel memleket bir yıldıza adını verdi
Akşamları göğe kaldır başını seyret
Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir
Belki resimler kaybolmamıştır
Belki isimler unutulmamıştır
Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte
Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü
Bir yıldız göz kırpıyorsa
Veya bir ışık kayıyorsa
Benim kadehimdir şerefine kalkan
Işıklara doğru
Sana doğru
Şiirler geliyor gökyüzünden
Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden

Beni kimse görmedi
Ben kimseye el sallamadım
Seninle meşguldum
Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım
İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım

Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum
Hayallerimi uçurtma yaptım
Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum
Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum
Adını çağıracağım bir kimse de yok
Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki
Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda
Bir senin adın var aklımda
Onu da söyleyemem
Onu bağıramam özgürce
Adını tutukladım beynimde salıvermek yok
Havalandırma bile yasak
Voltayı hayallerimde atacaksın
Sen kimseye görünmeyeceksin

Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım
Azraile satma beni
Sana söylerim beni vermezsen ellere
İsimleri itiraf ederim
Bir konuşsam sarsılırsın

Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim
Elde kadeh
Dilde sen
Meyhane beğen meyhanelerden
Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları
Sesim sesine ulaşmaz
Aşk buna mı derler
Kavuşulmazsa büyür
Kavuşulursa erir

Ben seni seyrederdim
Köşeden
Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi
Bizlerle pek oynamazdın
Bir yakan toptu son oyunumuz
Ellerin ellerimi yaktı
Gözlerin gözbebeklerimi
Bisikletimde kaldı sıcaklığın
Bisikletim yok şimdi

Beni sen akşamcı ettin
Hayal sevgilim
Elde kadeh
Dilde sen
Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen
Mutlu çocuk
Nereye yolculuk bile demeden
Gittin evlendin
Seslenemedim
Seni hiç görmedim
Ben ölmedim
Sen ölmedin
Neredeydin bilemedim
Bir tebrik de edemedim

Şimdi eski dostlara rastlıyorum
Herbiri bir yerde
Kimi okumuş kimi zengin
Kimi mutlu
Kimi bezgin

Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi
Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi
Şiirler yazdım ona şarkılar oldu
Bu kadeh onunla doldu
Seni inattan soruyorum herkese
Daha neler var bu şiir devam ederse

Bırakma hayallerimi
Hayal güzelim
Ben akşamcıyım
Sen akşamsın
Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim
Bir özlemsin bitiremediğim
Dün gibi herşey oysa
Dün gibi ama
Zamana şehir de dayanamamış
Yıkılmış
Sokaklar süklüm püklüm
Ağaçlar büyümüş ve çürümüş
Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar
Sokaklarda maziyi arıyoruz
Yanılıyoruz dostum
Yanılıyoruz
Zaman geldi biz ayrılıyoruz
Ben sana alıştım hayat
Darılırım gidersen
Bir daha yüzüne bakmam
Şerefsizim yanına bile gelmem

Bu şiir uzayacak
Hayal güzelim
Yorulduysan git
Laf lafı
Laf mısrayı açıyor
Bende uyku yok
Zaman azaldıkça
Uykum kaçıyor
Daha uzun kalmak ayakta
Sanki daha uzun yaşamak gibi
Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı
Aldanmak mı yoksa hayallerim
Ömür nedir
Hayat nedir hayal nedir
İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir
Ben bilmem o da dünyada ben de
Belki o sedir daha bir kıymetlidir
Herşey izafi hayal sevgilim
Güzel
Çirkin
İyi
Kötü
Uzun
Kısa
Ve daha neler neler
Adına sıfat dediğin ya da nitelik
Asıl olan
Mutlakla birliktelik

Sazlıklarda bir kamış
O kamış neye yaramış
Diye sorma
Kamış kamış olmuşsa mutlaka
Birşeye yaramıştır
Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır
Palavra gayrısıdır
Ben bıkmadım yaşamaktan
Yaratan bıktırmasın
Aşk ile yansın yüreğim
Ayakkabım sıktırmasın

Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda
Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda
Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları

Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için
Elyüz kan içinde elin oğlu şenli
Bizi bize kırdırttın
Güzeller güzeli
Hayal şehrin hayal kızı
Helal olsun sana
Akan kanlar yoluna şerbettir senin

Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim
Ötekiler ne oldu bilmem
Biri emekli olmuş
Öbürü elini tornaya kaptırmış
Biri de terörist dediler
En akıllısı manifaturacı, müteahhit
Kapatmış hayal şehrin arsalarını
Sonra önüne gelene satmış

Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi

Parasız mey satarım karşılığında muhabbet
Ben sana hapsoldum müebbet
Yine de diyorum kendime be adam haline şükret
Ya idam olsaydı cezan
Af da etmezdi devlet

Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin
Ne işim varsa beni alıp bitirsin
Sesler uzakta kaldı
Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere
Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem
Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara
Aklımı bırakıp
Aşkımı bırakıp
Bir de yakamı bıraksam
Kurtulacağım
Sana bir sepet çiçek yollayacağım
İsimsiz
Bir kucak şiir
Bitimsiz

Ellerimde güller açmış
Sabah çiğleri üzerinde
Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır
Çocukluğumun istüne
Uyanmak ne de zordur okul varsa
Sen uykularımı bölerdin
Buğdaylı rüzgar kokusuyla
Büyüdük herşeyi büyüttük
Aşkı
Hasreti
Milleti
Sen neredesin ey sevgili

Caner Mardin

Yüreğim Aşkına Susuz

Seyit Ahmet Uzun

Susuz kaldı yüreğim aşkına
çöl oldu duygularım
hani nicedir özlediğim sen
bir bıçağın altında
kanımı akıttım nemli toprağına
dudaklarım kupkuru
kalbim atmıyor sanki

aynaya baktım bugün alnımda kan
aşkına hüküm giydim demiştim
ama kalbim o kadar kirli ki
girmek istemedin sanki
nazlı bir kuş gibi penceremde
süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini

ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın
sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine
acır da bağışlarsın değil mi?

nice yüzler gördüm ki kanlı
nice yüzler gördüm ki maskeli
nice yüzler gördüm ki aşksız
ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili
işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi
yapmacıksız ve sade
aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim.
nefretleri eritiyorum sabah güneşinde
kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı
iki yüzlülükleri ve kibirleri
sahtekarlık kokan ibadetlerimi
sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum.
al sevgili al boya beni aşkının sularına

Seyit Ahmet Uzun

Yalnızlık Macerası

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım

Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar

Aşık mı olmadım taparcasına
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben
Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi
Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin

O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Sabahları sokağa çıkmadan evvel
Cesaret şairim cesaret
Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
Sevgilimin saçları niyetine.

Cahit Sıtkı Tarancı

Yılbaşı şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yeniyıl şiirleri, yılbaşı için şiirler, yılbaşına özel şiirler, yeniyıl için güzel şiirler

Yılbaşı
Eski takvimden bir yaprak kaldı,
Demek geçen yıl iyice usandı,
Umutlar bu yeni yıla dayandı,
Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.

Dünyamız bir yaş daha ihtiyarladı,
Nice insanlarla doldu boşaldı,
Sevinciyle kederiyle bir yıl geride kaldı,
Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.

Hangi canlı dünyada ebedi kaldı,
Yaşımız bir yıl daha çoğaldı,
Söylemek istemesemde ömür daraldı,
Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.

Mustafa Yazka

Yılbaşı
Bugün yine yılbaşı
Viskiler su oldu sanki akıyor
Bosnalı çeçenli çocuk
Nefes yok gözler bakıyor
Hava soğuk kar yağıyor
Beyazlar arama kardı
Kar kara bulaşmış
Ama bugün yılbaşı
Zehir olsun küfrün aşı
Yine çatladı islamın kaşı
Bugün yine yılbaşı
Ağaçlar kesildi çamlar dikildi
İslamın beli büküldü
Yavrular aç perişan bağrı söküldü
Bugün yine yılbaşı
Kesilmeli küfrün başı
Dinmeli, dinmeli bu gözyaşı
Zehir olmalı bu yılbaşı
Bugün yine yılbaşı…

Feramuz Görel

Yılbaşı
Ömür yaprağımdan bir sene sildi
Bakarak yüzüme yeni yılbaşı
Geçen yıldan birkaç hatıra kaldı
Hoş gelmez gözüme yeni yılbaşı

Hayatta bizleri neler bekliyor
İnsan yaşlandıkça beden tekliyor
Dert üstüne gamı derdi ekliyor
Düşer mi özüme yeni yılbaşı

Dışarı çok soğuk dağlarda karlı
Yaşarım hayatta edepli arlı
Bir yanım yaralı bir yanım zarlı
Yarar mı çözüme yeni yılbaşı

Alemin tümünü yıllar eylemiş
Kimi iyi kimi kötü söylemiş
Felek bizi eğri büğrü eylemiş
Rast gelmez düzüme yeni yılbaşı

Çağlari bilir mi ne yazmış Huda
Ömür bağlanmıştır belli mi yada
Bir sen mutlaka derim elveda
İnan bu sözüme yeni yılbaşı

Mehmet Akçay

Erkekler için şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Erkekler için şiirler
Erkeklere romantik şiirler
Erkekler için yazılmış şiirler

Bir Erkek, Bir Kadın
Bir kadın ağladı,
Bir erkek, gökyüzüne çekti kendini
Bir erkek ağladı.
Bir kadın ölmeyi büyüttü içinde.

Bir kadın, “Nasıl dikkat etmezsin! ” dedi.
Bir erkek, “Asıl ben senin neyinim? ” dedi.
Bir erkek, “Sen bendeki mavisin.” dedi.
Bir erkek, “Üşüyorum.” dedi.
Bir erkek, bir kadın… böylece gittiler günün yanan yüzüne.

Bir kadın, “Ben senin neyinim? ‘ dedi.
Bir erkek ağladı, dünya küçüldü.
Bir erkek, bir kadın dünya yok oldu.
Bir erkek, bir kadın… böylece gittiler kimsesizler ülkesine.

Bir kadın, “Yaşayacak mıyım sende? ” dedi.
Bir kadın, “Bekleyecek misin beni? ” dedi.
Bir erkek ağladı, bir kadın “Git.” dedi.
Bir kadın, “Gidiyorum.” dedi.
Yangına döndü erkek, ağladı.
Bir kadın, bir erkek… böylece düştüler ateşler içine.
Bir erkek sustu,
Bir kadın sustu.
Sendelediler, düştüler, öldüler.
Bir erkek, bir kadın… intihar ettiler.

Kadın ve Erkek
Kadın ağladı doğum gününde
Erkek rahat orali değildi bile

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın çaresiz onu bekliyordu
Erkek bugünü yarına atıyordu

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın acılar içinde anımsıyordu
Erkek sevebilmem zor diyordu

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın usulca ağladı caresizdi
Erkek asla sevildiğini bilmedi

Kadın buna müstehaktı
Değer vermişti….Değersizleşmişti..

Erkek zaten bunu söylemekle yetinmişti
Bekleme gelemem sana zor demişti.

Bir erkek düşünün

Bir erkek
Dünyaya gelişiyle başına saltanat kurulur
Babalar övgüyle kurulur da kurulur…
Bir erkek
Aslan oğlum der soyadını sürdürür
Gelecekte ya adını güldürür! yada soyadını öldürür
Bir erkek
Gençlikte romantik serüven peşinde koşar
Zaman ona erkek olmanın saltanatını kurar
Bir erkek
Yüreği mertse doğruluk özüdür yolunda yürür
Delikanlıca evlenir, onurluca soyunu sürdürür
Bir erkek
kazancını sevdikleriyle paylaşır
Emanet saydığı eşine,çocuğuna sahip çıkar
Bir erkek
Onlarla aile yapısının kutsallığına tapar
Onuru namusu şerefi için yaşar
Kimi erkek
Erkek ya! kendini kadınlar için varım sanır
Güç bende misali! yanılıp aklı karışır
Kimi erkek
Boşlukta, sürekli arayışta, sevdim sanıp yanılır
Maceralarıyla kim bilir? kaç canın ahını alır
kimi erkek
Ona göre suçlu hep kadındır! görmez kendini
Haklı olur her zaman yanılsa da sözleri
Kimi erkek
Evlenmek için can atar iki üç yıl sonra heves biter
Ona ne bir kadın, nede çocuk,hisleri anlamını yitirir
kimi erkek
İşte ben evliyim der! herkese limanını gösterir
evdeki kadınını sürekli sevgilisine şikayet eder
kimi erkek
Dışarıda da arayış içinde, gördüğü her güzele takılır
İçinden neler geçirir yüreği heyecanla kapılır
kimi erkek
Evinde eşine seni seviyorum,ilk ve son aşkımsın der
Avutur,cep telefonuyla yatar kalkar,arayanları,mesajları
Yok eder,mesaisine mesai toplantılarına toplantı eklenir
Kimi erkek
Evde ki eşini unutur, yalancı sevgililerle kendini avutur
Korkusundan her yakalanışında! yeminler savurur
kimi erkek
Aptal sanırlar evdeki kadınları! kendilerini avuturlar
Yuvam yıkılmasın diye hep’ son şans’ ister yalvarırlar
Kimi erkek
Kırklı yaşlarda giyimine daha da özenirler
Saçlar özenle taranır ayna önünden gitmezler
Kadınlar beni hala beğeniyor mu? kendilerini cezbederler.
Kimi erkek.
O neyse özü o dur! Öyle yaşamı çizer
Ne kırkı akıllandırır nede yetmişi ancak mezarı pekler
Kimi erkek
Son demlerinde ayna önüne geçer! kendine bakar
Ak düşmüş saçlarına çizgiler oluşmuş yüzünde
Birde..
Gençliği düşer aklına! ah çeker..derinden
Ben neydim oğlum? ne güzeller geçti yüreğimden
Şimdi mi? ..
Gençlikten ne eser! üzerimdekiler bile yakışmıyor
Saltanatım bitmez sanırdım hanım bile aldırmıyor
VE Bir erkek
Yaşarken kendini biliyorsa namıyla anılır
Gençliğinde ne yaptıysa ahiretinde onu bulur
Bir daha gelmeyeceği dünyada onuru şerefi için yaşar
Yanlışı son anda fark edenler eski saydığı eşine koşar
Paşa gibi yaşayanlarda acı çekerek son nefesini sayar
Her insan gibi,erkeklerinde bir gün hayatı kayar..

Mehmet Akif Ersoy çanakkale şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoyun Çanakkale şehidleri şiiri
Çanakkale Şehitleri şiiri Mehmet Akif Ersoy

Çanakkale Şehidlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

mehmet akif ersoy çanakkale şehitlerine şiiri oku
Çanakkale Şehidlerine şiiri oku Mehmet Akif
Mehmet Akifin Çanakkale Şehidleri şiiri

Çanakkale Şehidlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri ve Tarihleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy Tüm Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy Eserleri
Mehmet Akif Ersoy Edebi Kişiliği ve Eserleri

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak…

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,
Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!”
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

Bayram

Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır… önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
“Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
“Alın gözüm buna derler…” sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
“Hak okka çünki bu kantar… Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
“Muhallebim ne de kaymak!
“Şifalıdır macun!”
“Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat…
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar… derken,
Dururdu “Yandı!” sadasıyle türküler birden,
– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.

“Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah…”

Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
– Yetim ayol… Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor…
– Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
– Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.

Bir Gece

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-I dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.
Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O’na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

Bülbül

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl…
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb’ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Nevşehir şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Nevşehir ile ilgili şiirler
Nevşehir’i anlatan şiir
Nevşehir şiiri

ŞİRİN NEVŞEHİR

Her zaman söylenir ismin dillerde.
Çok gezdim dolaştım gurbet ellerde.
Eşini görmedim başka yerlerde.
Nevşehir, Nevşehir, şirin Nevşehir.

İçinde tarihi eserlerin var.
İbrahim paşadan kalmış yadigar.
Anadolu içinde sanki bir hisar.
Nevşehir, Nevşehir, şirin Nevşehir

Baharda açılır bahçeler bağlar.
Vadiler, şakrak namelerle çağlar.
Senden ayrılan ah çeker ağlar.
Nevşehir, Nevşehir, şirin Nevşehir.

Pınarlarından soğuk sular akar.
Yamaçların yaseminlerle kokar.
Senden ayrılan sana hasretle bakar.
Nevşehir, Nevşehir, şirin Nevşehir.

Dereler bezenmiş papatyalarla.
Sanki bir kardeşsin yeşil Bursayla
Değişmem seni Niğde, Aksarayla
Nevşehir, Nevşehir şirin Nevşehir

İBRAHİM ÇERÇİ

MEMLEKETİM
Severim ben bağını, üzümünü
Şeher Şeher dedikleri Nevşehir
Berketli kıracı,hem özünü
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Sabah ezanında düşerler yola
Herif eşekle ,kadını yaya
Baba yiğit adam sigara sara
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Karayazı,Kızıltepe,Göbekli
Karataş, Kepez,Döllük,Alefendi
Karşıdağ,Çakmaklık,Sarıyapraklı
Şeher şeher dedikleri Nevseher

Karaüzüm,kızılüzüm,Mor üzüm
Banın üzüm,Ketengömlek,Mis üzüm
Buludu,İmir,Çavuşla Gül üzüm
Şeher şeher dedikleri Nevseher

Elması armudu, cevizi de var
Ayvası,kirazı,alıcı da var
Eriğin sarısı karası da var
Şeher seher dedikleri Nevseher

Türlü türlü kayısısı bademi
Yaman olur bu diyarın ademi
Çekilen alınyazı çile mi?
Şeher şeher dedikleri Nevseher

Misafirperveriz gelin bizlere
Gönlümüz hep açtır hep yarenlere
Bir sofra kuralım çayır çimlere
Şeher şeher dedikleri Nevsehere

Çömlanan tandıra baklayı vurun
Yufka ekmeğini yanına koyun
Biber turşusunan doyun
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Güz gelince bağlarımız bozulur
Beklemez kaynayacak kazan kurulur
Köftür bişirilince ilaan yalanır
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Etlik derler sucuk sızgıt yapılır
Kimi tepsi kimi küpe basılır
Kış atığı güz ayında düzülür
Şeher Şeher dedikleri Nevşeher

Üzümün kurusu,turşusu olur
Hevengi çalıda asılı durur
Tarana,köftür de cevizle yenir
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Ekşi pekmez de var tatlı bekmez de
Bal bekmezi de süpürge bekmezi
Sabahleyin yerler duru bekmezi
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Erişte,makarna,mantı kesilir
Yarma,bulgur sokularda dövülür
Kışa girer iken ekmek yapılır
Şeher Şeher dedikleri Nevşeher

Kesme çorbasınan bulgur pilavı
Gendime denilen yanıma pilavı
Tatlı zerde konan pirinç pilavı
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Üzüm ezmesinden hoşafımız var
Zeldeli ezmesi,pelverimiz var
Tarhana çorbası,yarmamız da var
Şeher şeher dedikleri Nevşeher

Misaferperveriz gelin bizlere
Gönlümüz açıktır hep yarenlere
Bir sofra kuralım çayır çimlere
Şeher Şeher dedikleri Nevşeher

Yalçın DEMİR

NEVŞEHİR

Türkiye içinde şanlısın şanlı
Zümrüt bahçelerin dağın dumanlı
Kucağında büyür met delikanlı
Vatanın şerefi güzel NEVŞEHİR.

Çırpınır dağında kükreyen atlar
Bağında yetişir sümbüller otlar
Sevinç ile gezer gökte bulutlar
İnsanlık diyarı güzel NEVŞEHİR.

Suların çağlıyor buz gibi pınar
Ağaş dallarına bülbüller konar
Ozanlar aşıklar hep seni arar
Bülbüller diyarı güzel NEVŞEHİR.

Ayna gibi parlar akar suların
Her zaman cennetsin bu günde yarın
Dağlarından akan yağmurun karın
Gülerek bakarsın güzel NEVŞEHİR.

Bir yanında Göre yakınında Nar
Bulunaz senin gibi güzel bir diyar
Adında kendine nekadar uyar
İsmi gibi kendisi güzel NEVŞEHİR.

Kaleside yüksek sanki bir hisar
Karşısındsn bakar nazlı Uçhisar
Methetmeğe layık dahasıda var
Cennet bahçeleri güzel NEVŞEHİR.

Küçükken bakardık kükreyen sele
Dahada güzelleşir versek elele
Demesinler sakın bakın şu hale
Her zaman güzelliğe lâyık NEVŞEHİR.

Toprağından çıkmaz kötüyle kansız
Nevşehir’e âşık Alman,Fransız
Bu güzel yurdumuz olurmu cansız
Avrupa hayranı güzel NEVŞEHİR.

İsterse akmasın içinden nehir
Derinkuyu Kozaklı güzel Gülşehir
Hacı Bektaş Avonos Göreme Ürgüp
Hepsinin bedeni başı NEVŞEHİR.

Nekadar metetsem yinede azdır
Her mevsim bir alem ne güzel yazdır
Senin aşkın ile çaldığım sazdır
Aşıklar cenneti güzel NEVŞEHİR.

Gökteki kuşların çırpıyor kanat
Herkes seni sever eylemez inat
Bu toprağın çocuğu Aşık Semahat
Kalbinde yaşatır seni NEVŞEHİR.

Nevşehir’li Halk Ozanı SEMAHAT SESLEYEN

Etkileyici Çanakkale Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çanakkale Zaferi Şiirleri
En Güzel çanakkale Şiirleri
Çanakkale Şiiri Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale şiiri dur yolcu

Bir Yolcuya
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

Çanakkale Destanı
Bir destan yazılmıştı, Çanakkale isminde,
Bin dokuz yüz on beşin, Mart’ın on sekizinde.
O bir destan değildi, masal sayılır destan,
Ölüm kalım savaşı, kurtuluştu kaostan.
Bu savaş milletimin, varlık yokluk savaşı,
Savaşan Mehmetçiğin, koltuğundaydı başı.
Üşüştü başımıza, dünyanın yabanisi,
Her birisi sanki de, cehennem zebanisi.
Mahşeri aratmıştı, o günde Çanakkale,
Kurdular her cephede, etten, yürekten kale.
Haçlı haçın altında, hedef almış hilali
Geldiyse de top yekun, yaşadı izmihlali.
Bir mühür basılmıştı, dünyanın tarihine
Kim ki şehit düşmezse, küserdi talihine.
Düğüne gider gibi, gittiler şahadete,
Koştular seve seve, en büyük ibadete.
Vatan uğrunda canlar, fedadır birer birer
Şehittir o yiğitler, ölmezler diridirler,
Cephedeydi neferi, duadaydı hastalar,
Kimi yetmiş den fazla, kimi çocuk yaştalar.
Semadan yağmur gibi, yağıyorken kurşunlar,
Sevindiler giderken, Allah’a kavuşanlar.
Nerde mal mülk sevdası, canlarından geçtiler
Kurşun kurşun, şehadet şerbetini içtiler.
Ne Yâr var akıllarda, nede çocuk hayali,
Hedef tek, canı verip, yüceltmekti hilali.
Birkaç gazisi kalan, tek savaştır cihanda,
Kanatlanıp uçtular, cennete hep bir anda.
Toprak kan kustu o gün, denizler demir yuttu,
Şehitleri O Nebi, kucağında uyuttu.
Ne gerek mezar taşı, ne gerek ona mezar
Bugün tarih onları, altın harflerle yazar.
Namazsız ve Kur’an sız, düşse de bir yanına,
Kefensiz, kanlı yelek, şahittir imanına.
Bir damla şehit kanı, bütün dünyaya değer,
Bir toprak parçasıdır, vatan değilse eğer.
Kurtarıp boğazları, şehadete erdiler,
Dünyaya yiğitliğin, bir dersini verdiler.
Gafiller ucuz sandı,oysa paha biçilmez
Sonunda anladılar, Çanakkale geçilmez.
Vatana göz dikenler, azdırdıkça azdılar,
Aslanlar savunmanın, destanını yazdılar.
Okusun bütün dünya, oturup ezberlesin,
Artık ininden çıkıp,yurduma göz dikmesin
Bu vatanın evladı, kurbandır toprağına,
Çakallar rüzgar olsa, değemez yaprağına.
Bir Hilal ki bağrında, yaşatır bu milleti,
Binlerce güneş feda, yaşasın Türk Devleti.

Kasım KAPLAN

Çanakkale Geçilmez
Çanakkale dediğin manasızdır sanma sen
Ordaki şehitlerdir tarihlere şan veren
Vatan toprağı için can ile serden geçen
Korkuyor bu kafirler tüyleri diken diken

Su üstü mayın dolu nusret toplar mayını
Bir yandan Elizabeth düşünüyor canını
Komayacağız yerde şehitlerin kanını
Korku bilmez bu millet artıracak şanını

Mehmedoğlu Seyyid’in mermiyi kaldırışı
Dünya durdu, dönmüyor seyreyliyor yarışı
Anlayacak kafirler bucağı ve karışı
Türküm başkaldırdı ki zaferdir haykırışı

Gaza, cihad nasib et Türk milletine ya Rab!
Anzak, Hindu, İngiliz… Hepsi harab ve bitab
Her renk, her dil, her kıta bilsin ki bu kutlu ab
Çanakkale suyu bu ne Rum dinler ne Arab

Anafarta, Dardanos, Boğalı, Seddülbahir
Türktedir bu topraklar dünyada evvel ahir
Kayboldu İngilizler bilinmiyor nerdedir
‘Çanakkale Geçilmez’ bu da açık gerçektir

Samet Mehmet Bora

Çanakkalede otuzbin şehit

Çanakkalede otuzbin şehit,
Hepsi bir birbirinden yiğit,
Bundan sonrasını tarihler yazar,
Çanakkale de analar ağlar.

Derdim derdim garip halim,
Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım,
Ne analar ne bacılar,
Çanakkalede zaferler yatar.

Düşman pusu atmış çanakkale yollarına,
Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara,
Yol vermesen küserim yara,
Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.

Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne,
Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde,
Mekanınız cennet olsun ebediyetde,
Çanakkalede şehitler yatar diz dize.

Haydar Turan

Kalp Kapağı Hastalıkları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dünyada tüm ölümlerin %1-2’sinin sorumlusu olan hastalığın kalp üzerindeki olumsuz etkileri genellikle hastalığın kalbi tahrip etmesinin ardından ortaya çıkıyor. Bu nedenle hastalığı bilip, erken dönemde tedavi olmak çok önemli…
Kalp kapağı hastalıkları özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada, gerek yaşam kalitesine, gerekse de yaşamın kendisine karşı ciddi bir tehdit boyutunda varlığını koruyor. Esasen dünyada tüm ölümlerin %1-2’sini kalp kapağı hastalıkları oluşturuyor.
Bunun da ötesinde kimi zaman koroner kalp hastalıklarına eşlik eden kalp kapağı hastalıkları rahatsızlığın boyutunda artışa yol açarken, kalp kapağı hastalıkları zemininde oluşan kalp yetmezlikleri, kalp atışlarında düzensizlikler (ritm bozuklukları) insanlarda ciddi yakınmaların oluşumuna yol açabiliyor.

KALP KAPAKLARI NEDİR

Kalp, gevşeme ve kasılma hareketleri yaparak kanı sürekli ileri doğru pompalayan en hayati organımız. Birbirinden kaslarla ayrılan dört odacıktan oluşan kalp içinde kanın, vücutta yaptığı gibi hep ileri doğru hareket etmesi, geriye kaçmaması gerekiyor. İşte bu ileri hareket sağlayan yapılara kalp kapakları deniyor. Malp kapakları motorlardaki karbüratörlerin valflerine benzetilebilir.
Kalbin alt ve üst odacıklar arasında yer alan iki kapağının sağdakinin ismi triküspit, soldakinin ise mitral kapaktır. Kanın kalbi terkettiği noktalarda, yani kalp ile ana atardamarlar arasında yer alan diğer iki kapağın sağındakine, akciğer ana atardamarları ile kalp arasında yer alır, pulmoner kapak, soldakine ise ki bu da aort dediğimiz temiz kanı vücuda taşıyan büyük atardamar ile kalp arasında yer alır, aort kapak denir. İşte kalp kapağı hastalıkları bu kapakların etkilendiği tüm hastalıkların genel ismidir. Kalp kapağı hastalığında kaşımıza üç tip bozukluk çıkar.

Birinci tipte kapakların açılımı kısıtlanmıştır.
Kapak açılamadığından darlık oluşmuş, normalde geçmesi gereken kan miktarından az bir kısım ileri doğru geçebilmektedir. Hortumun ucunu sıktığınızı düşünün, suyun geçişi ne kadar tazyikle olur, su akamadığı için geride göllenir, oluşan zorlanma belki de hortumun musluktan çıkması ile sonuçlanır. İşte kalp kapak darlıklarında da bu meydana gelir. Kapak darlığına bağlı olarak yeterli miktarda kan ileriye geçemediğinden kan basıncı düşer (hipotansiyon), çoçuklarda gelişme gerilikleri, erişkinlerde nefes darlığı, çabuk yorulma yakınmaları, bazı tiplerde de göğüs ağrıları oluşur.
Açılamayan kapağın gerisinde ise kan göllenmeye, artan basınçla bu kalbin bu bölümleri genişlemeye başlar. İleri akamayan kan ve sıvılar kimi zaman akciğerde kimi zaman ise çevre organlarda birikir. Bu nefes darlığı, ayaklarda ödem, şişme gibi tablolara yol açar. Kapak darlıklarında bulgular oluşum mekanizmasına da bağlı olarak erken dönemde ortaya çıkar.

İkinci tipteki kalp kapağı hastalıkları kapakların açılımında değil ama kapanmalarındaki bozukluk ile oluşur.
Kapakların asli görevleri kanın hep ileri doğru akışını sağlamaktır demiştik. İşte bu görevdeki aksama kapakların tam kapanamaması sonucu oluşur ve kapak kaçakları meydana gelir. Yine bahçe hortumu ile sulama örneğini verirsek; hortumda büyük bir delik olduğunu varsayalım. Bu durumda hortumun ucunu daraltmasak bile yeterli suyu sağlamayacağız. Aynı tablo kalp kapak kaçaklarında vücudun başına gelir. Eğer kaçak fazla ise dokular yine yeterli miktarda kana kavuşaz, kan basıncı düşmeye meyleder.
Öte yandan ileri doğru gidemeyen kan kalp boşlukları içinde birikir, bu sefer basınç, tazyik artışı ile değil ama hacim artışı ile kalp kaslarını gererek büyütür ve zaman içinde kalbin pompalayabilme, yani kasılıp gevşeme özelliğine zarar verir.
Bu kalp kapağı hastalığının zemininde, kalp yetmezlikleri gelişir. Kalp kapak kaçakları özellikle yavaş seyirli ise uzun süre belirgin şikayet oluşturmaz. Belirgin yakınmalar oluştuğunda kalp çalışmasındaki bozukluk artık iyileşmez düzeye gelmiş olabilir. Bu yüzden kalp kapak kaçakları kapak darlıklarına göre daha tolere edilebilen ancak sinsi ilerleyen rahatsızlıklardır.

Kalp kapak hastalıklarının üçüncü ve en sık görülen tipinde, hem kapağın açılması hem de kapanması kısıtlanmıştır.

En fazla yakınma oluşturan bu tipteki kalp kapağı hastalıklarıdır. Hakim olan lezyon, açılım ya da kapanmadaki sıkıntı, kişinin şikayetlerinin tipini de belirler.

NEDENLERİ

Kalp kapağı hastalıklarının nedenlerine gelince; kalp kapağı hastalıklarının içinde en önemli yeri (ülkemizde de en önde gelen sebeptir) çoçukluk çağında, boğazda yerleşen, üst solunum yolu infeksiyonuna yol açan özel bir tipteki mikroplara karşı vücudda oluşan savunma mekanizmasının yanlış bir yola girerek vücudun kendi organlarına (başta kalp ayrıca böbrekler, beyin ve eklemler) zarar vermesi ile oluşur. Aslında biraz da kafa karıştırıcı olacak şekilde “romatizmal kalp kapak hastalığı” olarak adlandırılan bu grup kalp kapağı ameliyatlarının da önde gelen nedenidir.
Hayatın ileri yaşlarında özellikle kalbin sol tarafında yer alan kapakların etkilendiği kireçlenmelere bağlı kapak hastalıkları, kalbi besleyen koroner damarlardaki tıkanmalar yani kalp krizleri sonucunda özellikle mitral kapağın çalışmasını sağlayan kasların hasarlanması sonucu gelişen mitarl yetmezlikleri kalp kapağı hastalıklarının önde gelen sebebleri arasındadır. Toplumun önemli bir kısmını, %2-5’sini etkileyen, kapak yapısının daha esnek, daha elastik, bir kısmında da süngerimsi bir kalınlaşmanın eşlik ettiği “mitral kapak prolapsusu” özellikleri nedeni ile ayrı bir yazı konusudur.
Doğumsal kalp hastalıkları kalp kapağı hastalıklarına neden olan ayrıcalıklı başka bir gruptur.

TANI

Kalp kapağı hastalıklarının tanısı günümüzde çok kesin ve net olarak, risksiz bir tetkik yöntemi olan kalp ultrasonografisi, yani ekokardiografi ile konur. Yaklaşık yarım saat süren bu inceleme ile kalbin anatomisi, yani yapısı bu arada performansı incelenir. Kalp kapaklarının yapısı, açılımı ve kapanması izlenerek varsa kaçakların miktarı, kalp odacıklarının boyutları, yani kalbin büyüyüp büyümediği, kalp içi ve damarlardaki basınçlar saptanıp kalbin pompa gücünde azalma olup olmadığı araştırılır.
Kimi zaman ek bilgiler edinilmek istendiğinde yemek borusuna endoskopiye benzer bir yöntemle ince bir tüp konarak yapılan transözofajiyal ekokardiografiye, kimi zaman da ilaç ya da koşu bandının kullanıldığı stress ekokardiografiye başvurulur.

TEDAVİ VE TAKİP

Tanı konup rahatsızlığın ciddiyeti ortaya çıkarıldıktan sonra artık sıra tedavi ve takip sürecine gelir. Takip için belli aralıklarla ekokardiografi işlemi tekrar edilir. Ekokardiografi ve kişinin kliniği, yani şikayetlerinin derecesi, efor yapabilme kapasitesi tedavide strateji geliştirmede kullanılan iki temel unsurdur. Tedavi seçenekleri arasında medikal yani ilaçla tedavi ayrıca girişimsel tedavi yer alır. Kimi zaman bu iki seçeneğe aynı anda başvurulabilir. İlaç tedavisinde anlaşılması gereken esas, ilaçların kapaktaki mekanik rahatsızlığın kendisini ortadan kaldırmayacağıdır. Çoğu zaman ilaçlar kapaktaki rahatsızlığın ilerlemesini engellemekten de acizdirler. Ancak kapak rahatsızlığının kalp üzerindeki olumsuz etkileri ilaçla büyük oranda engellenebilir. Kalp kapak hastalığı zemininde gelişen kalp yetmezliklerinin ve ritm bzoukluklarının tedavisinde de çoğu zaman ilaç tedavisi tek başına yeterli olur.

Girişimsel yöntemler

İlaç tedavisi yetersiz olduğu anda ya da kalp kapağı hastalığı kalbe belirgin bir şekilde olumsuz etkimeye başladığında, kalbi büyüttüğünde, kalbin çalışmasını bozmaya başladığı zaman girişimsel yöntemlere sıra gelir. Girişimden kasıt genel olarak cerrahi ve kateter yolu ile yapılan balon işlemidir.

Cerrahi yani ameliyat gündeme geldiğinde yapılan şey genel olarak kapağın tamir edilmesi, bu mümkün olmuyorsa bozuk kapağın çıkartılıp yerine protez, yapay bir kapak takılmasıdır. Kapak tamiri daha ziyade kaçak oluşan, kapak yapısında fazla kireçlenmenin olmadığı mitral ve triküspit kapaklara başarı ile uygulanır. Bu işlemin yapılamadığı durumlarda, kapak darlıklarında, özellikle kireçlenmenin ön planda olduğu kapak rahatsızlıklarında ise kalp kapakları protez kapaklarla değiştirilir. Kişinin özelliğine göre tamamen ****lik kapaklar ya da kısmen organik madde içeren bioprotez kapaklar kullanılır.
Kapak yapısında fazla kireçlenmenin yer almadığı açılım kısıtlılıklarında başka etkin bir girişim yöntemi kateter yani anjiografi yöntemi ile yapılan balon işlemidir. Hemen ertesi gün kişinin taburcu edilebildiği, genel anesteziye ihtiyaç duyulmayan bu yöntemde ince bir tel ile kasıktaki damarlardan girilip kalbin içine dek ilerlenir, açılımında kısıtlama gelişmiş kapağın hizasında şişirilen bir balon ile yeterli açılma sağlanır.Sonuçları iyi olmakla beraber bu işlem daha ziyade zaman kazanmaya yöneliktir. Zaman içinde kapakta yeniden açılım kısıtlılığı gelişebileceği gibi balonla açma sırasında gelişen yırtılmalarla bu sefer kaçak problemi ortaya çıkabilir. Bu durumda ameliyat her zaman için yapılabilir bir seçenek olarak hazır bekler.

Kapak hastalığının girişim zamanlaması çok önemlidir. Zamanı gelmeden kapağın protez kapakla değiştirilmesi protez kapağın yaratabileceği riskleri gereksiz yere daha uzun bir sure yaşamak anlamına gelir. Aslında protez kapak cerrahisi bu konuda çok deneyimli ve ünlü cerrahın dediği gibi “bir hastalığı başka bir hastalık yaratarak tedavi etmektir”. Öte yandan gerektiği halde girişime başvurulmaması kalpte geriye dönüşümsüz değişikliklerin oluşmasına yol açar ve kişinin hayatını çok ciddi anlamda önlenemez bir risk ile karşı karşıya bırakır.
Aslında esas olan, tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi kalp kapağı hastalıklarında da oluşmadan önüne geçebilmek

-Alıntı-

En Güzel Kutlama Mesajları

Çarşamba, Haziran 20th, 2012

En Güzel Kutlama Mesajları

Tugbam sitesinde en güzel En Güzel Kutlama Mesajları sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa En Güzel Kutlama Mesajları
dunyada bircok insan vardir, kimi mutlu kimi mutsuz, kimi guluyor kimi agliyor, ama tum guzelliklere ve mutluluklara layik biri var o da su anda bu mesaji okuyor.

bu sabah mavi bulutlari avcuna, mutluluklari gonlune, sevgimi usulca kalbine birakiyorum. Gunes her zaman senin icin dogsun, en guzel gunler seninle olsun…

avuclarin acildigi, gozlerin yasardigi, ilahi esintilerin kalpleri oksadigi anin bir asra bedel oldugu bu gece dualarda birlesmek dilegiyle kandilinizi kutlarim…

bir umut serpilsin yuregine, bin mutluluk dogsun gunlerine, hersey kendin gibi ve gozlerin kadar guzel olsun…

uzuntuleriniz kum tanesi kadar kucuk,sevincleriniz nisan yagmurlari kadar bol olsun.iyi gunde kismetiniz bol olsun.

ruzgarin kemani vurdugu ilik bir gecede, yagmur damlalari cama vururken, yatagina uzanarak hayalini kurdugun ve keske dedigin tum guzellikler senin olsun…!

basarilar ve her daim mutluluklar seninle olsun. Aramiza hosgeldin.

aramizdan ayrildigin icin uzgunuz, ama dunyanin sana ihtiyaci var. Is hayatinda basarilar dilerim.

yeni isinizin size mutluluk getirmesi dilegiyle …

insani buyuk yapan kendi azmi ve sabridir. Yeni gorevinde basarilar dileriz.

buyuk insanlar olmadan buyuk isler basarilamaz,daha nice basarilari birlikte kutlamak dilegiyle

yeni gorevinizde basarilar dileriz.basari ve huzur diliyorum. Sevgiler…

yeni isinde herseyin gonlunce olmasini dileriz.

yeni isinde basarili ve mutlu olman dilegiyle …

yeni isinde basarilar, yolun acik olsun…