“İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde kazanması zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Kısa polis şiirleri, polisler haftası şiirleri, polisler haftası ile ilgili şiirler Polisler haftası polis şiirleri
Türk polisi şiirleri
Türk polisi kahramandır Vatanını milletini sevenlerdir Bizleri korurlar hiç durmadan Türk polisi kahramandır
Türkün kahramanlığı sende Cesursun sen Türk polisi Gözünü kırpmadan gidersin olaya Canını feda edersin bu vatana
Türk polisinin kahramanlığı Dillere destan olur Türk polisini görünce Gönlüm huzur bulur
Günün kutlu olsun Yaşa sen Türk polisi Geleceğin aydınlık olsun Yaşa sen Türk polisi ERVA KEVSER YURTLU
Polis
Haksızlar secde eder,haklının da tacıyız, Vatandır ;vatanımız halkla oğul bacıyız, Güven verirken halka huzurun amacıyız… Elimiz kalbimizde, kalbimiz elimizde… Vatan için amade,hizmet için varız biz…
Anam yaktı elime, kınamı anam yaktı, Yaş deryası gözleri geri bakmayacaktı… Yüreği hasret ile yanan koca çanaktı… Uğrun uğrun dualar, aheste çıktı dilden Kokusunu duyarım verdiği bez mendilden…..
Görevi kutsal sayıp, ölüme yemin ettik, Toprağı sadık bilip bedene zemin ettik….. Ne ettiysek bu vatan, bu vatan için ettik Nefes tutup sessizce, girdik ölümle bahse… Şehit olmak müjdeydi, müjdeydi müjde ise …
Gürsoy Solmaz
Türk Polisi
Türk polisi, Türk polisi, Severiz biz hepinizi, Kim ne derse desin size, İnanmayın, kanmayın, Millet sever hepinizi, Türk polisi, Türk polisi, Severiz biz hepinizi, Gece gündüz demeden, Ekmek yemek yemeden, Edirne’den Erzurum’a, Gidersiniz seve seve, Doyamadan yavrunuza, Bu vatan, millet uğruna, Nice canlar verirsiniz, Türk polisi, Türk polisi, Severiz biz hepinizi, Her daim çalışırsınız, Yakalarsın hırsızı, uğursuzu, Minnettardır bu millet, İhtiyarı, genci, yetişkini, Severiz biz polisimizi.
Münevver Erilmez
Bir Polis Olacağım
Bir polis olacağım çelikten kanadımla, Edirne’den Kars’a kadar yurdumu koruyacağım, Bir polis olacağım şefkatli ellerimle, Her zaman iyilerin yanında yer alacağım.
Bir polis olacağım hak yolunda, Ebediyen iyiliğin timsali kalacağım, Bir polis olacağım kanımla canımla, Sonsuza denk kötülüklerle savaşacağım.
Bir polis olacağım üstün azmimle, Milletimi yükseltip yücelteceğim, Bir polis olacağım kişiliğimle, Bütün dünyaya örnek olacağım.
Bir polis olacağım dünyadan, İyileri seçip ayıracağım, Bir polis olacağım gönül bahçemden , Milletime güller uzatacağım.
10 Nisan
1845’de doğduk biz ölümsüzlüğe, O gün yemin ettik Milletimize, Koruyacağız asayişi,cumhuriyeti, Vatan yolunda karşılıksız ölmeyi.
Adadık kendimizi biz bu yurda, Ölürüz karşılıksız bu uğurda, Kopsa kolumuz,olmasa bacağımız, Vatan yolunda yok olsun canımız.
Engelliler haftası şiirleri Engelliler Haftası kısa şiirler
Engellileri sevmeliyiz
Engelileri sevmeliyiz Onlar sevilmeyi istiyorlar İlgi saygı istiyorlar Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi
Ama insanlar öyle deyil ki Hor görmesinler hakir görmeyecekler Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü Onların da istedigi bu sevilmeyi
İnsanlar gibi çoçular gibi Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız Sevmeli saymalı onları Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım
Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu Engellileri sevmeliyiz
Hayat Herkese Güzel
Gücünüz yerindeyse, Sağlıklıysa başınız, Bir sakat görürseniz, Sevgiyle yaklaşınız.
İnan kimse istemez, Eksik olsun bir yeri. Sağlamsan yavrum şükret, Değerlendir günleri.
Özürlü kardeşlerim, Asla üzülmeyiniz. Hayat herkese güzel, Bizlerse sizinleyiz.
Bir damla yagmur düstü bugün avucuma gökten. Onu tuttum, sikica kapattim avucumu. Tuttum cunku, bir daha düsmesin avucuma istedim. Bu damla bana gözümden akittigim damlalari hatirlatti. Onlarda avucuma akardi. Hissederdim gözyaslarimin sicakligini. O gözyaslarimda bir seyler gizliydi. Gözyaslarimin sicakligi kadar yaniyordu icim. Keske gözyaslarimi tutan biri olsaydi. Ama olmadi, bulamadim onlari tutacak birini. Bulamadim cunku gözyaslarimin sayisini tutamiyordum, onlari tutacak birini bulamak okadar kolay miydi?
–
En güzel tarafı imkansızlığın
Unut benden kalan ne varsa Unutmak tesellidir yalnızlığın Güneşi bir kadeh şarap gibi içip Delicesine sarhoş olmak En güzel tarafı imkansızlığın
–
büyük aşkımız
İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi Paramparça, kırık dökük aşkımız Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü Büyük aşkımız
30 ağustos şiirleri kısa 30 ağustos şiirleri 30 ağustos ile ilgili şiirler
30 Ağustos Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos İçime bir ordu havası dolar. Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos, Bayrak imil imil, geçer ordular…
Geçer tunç adımlar demir göğüsler, Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar, Hepsinin alnında zaferden süsler. Geçer hayalimde bir bir alaylar.
Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al, Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler… Yangınlar üstünde ince bir hilal!.. Yaralılar düşe kalka geçerler.
Çılgın bir istekle bu şan akını Afyon’dan, İzmir’e kaçlar çağıldar. Unutmuş at gemi, kılıçlar kını, Can canı unutmuş zafere kadar.
Ne var bu dünyada sana yakışan, Alnında bir zafer sabahı kadar; Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman, Sana zafer kadar yakışan ne var?
Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos, İçime bir zafer havası dolar. Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos, Bayrak imil imil, geçer ordular…
Ahmet Kutsi TECER
30 Ağustos Otuz Ağustos… Ufukta bir duman, bir toz. Türk süvarisi yürüyor; uzakta, Top sesleri homurdanmakta. Köpük içinde, tere batmış atlar… Bunlar at değil. Ayaklı kanatlar. Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor Süngüler parlıyor, Eziyor, vuruyor; Mehmetçik yeni Türkiye’yi yuğuruyor. Bir sürünün dağılışı. Boğulan bir boğazın kısık nefesi… Bir el, Akdeniz’i gösteriyor. Bir el ki, bütün cihana bedel. Uçuyor atlar, Köpüklü kanatlar. Kaçıyor gölgeler, Eriyor mesafeler… Dokuz Eylül, İzmir, Sanki bir Gelincik tarlası, İki sevgilinin kavuşması, Gözler yaşlı, denizler sapsarı, Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz’in Dalgaları.
Server ZİYA
30 Ağustos Kocatepe’nin büyük düşünceleri, Doğuyor kalplere aydınlık, zamanlı. Uyku tutar mı ağustos geceleri, Bu ay cümle fetihlerle heyecanlı, Heyecanlı hey.
Mustafa Kemâl’in dudağında eli, Gözlerine vurmuş vaktin en güzeli. Bu dağlar, askeri deli eder deli. Vermiş omuz omza destanlı destanlı, Destanlı hey.
Hazır ol vaktinde şafaklar! Hazır, yürümeye topraklar, Tepe tepe kımıldanıyor…
Endişeli, uzakların benzi uçuk, Düşman, düşman ama çocuk kadar küçük. Yirmi altı ağustos, saat beş buçuk. Dram, Dumlupınar’da başlıyor, kanlı, Alkanlı hey.
Mustafa Necati KARAER
30 Ağustos Ey isimsiz meçhul asker, Ağustosun otuzunda Kazandığın büyük zafer, Karşısında: Cihan titrer.
Yüreğinde ateş yandı, Mecbur oldun harp etmeye. Elin kana bir boyandı, Destanını cihan andı.
Tarihlere dönüm yaptı; Demir elin: -Dur, diyerek… Bütün dünya hisse kaptı; Huzurunda irkilerek.
Meçhul asker; alkış sana, Yaşıyorum sayende ben… Vazifedir her an bana, Hürmet etmek mezarına.
Şehitlerle İlgili Kısa Şiirler Şehitler Hakkında Şiirler Kısa Şehit Şiirleri
Can Asker
Yollara düşmüş asker Eline silahını almış,vatan uğruna canını yola koymuş can asker Ayrılır anasından ocağından Arkasına dönemez can asker Sevgilisinden ayrılmıştır zorunludur göreve gidecek can asker Dudağımda türkün,vatanın evladı Şapkan bende saygı duyulacak asker Kucak açmışsın vatana Seni bekler memleketin can asker Gözlerin çakmak çakmak bakar Yakar yüreğimi derinden yaralar can asker Vatanın seni bekliyor seni istiyor Atatürk’ün evladı can asker Yemenim başımda namaz kılarken,gözümden yaş akarken Seni düşünürüm mehmedim Seninle gurur duyar,şehit olsan bile yüreğimde yaşayacaksın can asker Canım benim meleğim Ulaşayım sana yıldızını takayım Anan seni bekler,vazgeçme yurdundan Kanınla besle vatanı can asker
Şiiri Yazan : Gülçin Şahin
Şehit Oğlu Şehit Adım!
Ay yıldızım al üstünde, Atam ceddim baş üstünde, Neferlerim iz üstünde, Şehit oğlu şehit adım!
Allah yolu aynı yoldur, Sağı solu yine koldur, Akan yaşlar bana kordur, Şehit oğlu şehit adım!
Doğu batı, hep bir olduk, Nerde hain pusu kurduk, İnlerine çomak soktuk, Şehit oğlu şehit adım!
Yaramız var, derman vatan, Bırak sürsün koyun güden, Pişman olur aciz beden, Şehit oğlu şehit adım!
Ezeldendir vatan sevgim, “İman“ dedi `Nur`um benim, Hak nakşetti ilmiklerim, Şehit oğlu şehit adım!
Bir öldüm ben bin ölürüm, Hakikate can sunarım, Döktüm kanım, al vatanım, Şehit oğlu şehit adım!
Şiiri Yazan : Kübra Aytürk
ŞEHİTLERİMİZ
Ölüm!ALLAH’ın emri biliriz. Bu konuda asla!şüpelenmeyiz. Vatan için,namus için can verdiniz. Nur içinde yatasınız,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Siz yaşıyorsunuz.Ölmediniz. Hala peşlerinde mehmetçiklerimiz. Nesilleri tükenecek.Bunu bilesiniz. Ruhunuz şad olsun,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Her zaman vatan sağolsun deriz. Hiç kimseye bir karış toprak vermeyiz. Bu vatan sizin, bize emanetiniz. Nur içinde yatasınız.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Hey! siz mehmetçikle baş edemezsiniz. Ancak kalleşçe,gizlice vurmayı becerirsiniz, Karşı,karşıya gelin erkekseniz, Ruhunuz şad olsun.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
doğum günü şiirleri doğum günü sözleri doğum günü mesajları Doğum Günü şiirler Mesajları
Doğum Günü Hediyesi
…Kim derdi ki gün gelip te ellerin elleri ellerinde terleyecek ve kim derdi ki yaşananlar acımasızca tarihin zalim diliminde silinecek?
Gözler ilk kez sensiz ağlıyor İlk kez sözler sustuğunda Dudaklar dudaklarda Yalnız kalıyor Oysa doğum günümdü Mayısın son günü Beni sevdiğini söylediğinde Durdu zaman yürüdüğü yolda Şahitlik yaptı sevgiye,yüzüme güldüğünde
Şimdi çok uzaklardasın Tarih yine aynı Yine birşeyler karalıyorum beyaz sayfalara Tek ilham gözlerin yok odamda
Bu sana sayısız bir şiirim Bilinmeyenler içinde değil asla İlk te son da aynı olacak Hepsinde sen olacak
Ve ilk kez kendi doğum günümde Bir başkasına hediye veriyorum Belki bana verdiğin eşsiz hediyenin ışığını Sana yansıtıyorum…
Doğum günü kutlu olsun sevginin Kim yaşıyorsa sonuna kadar Unutulmayanların,için için kanayanların Tesellisi olsun ölene kadar…
Ferdi Gökharman
Bugün doğumgünün olduğu için farklı ve özel olduğunu mu sanıyorsun sen? Oysa sen benim için sadece bugün değil her gün farklı ve özelsin… Dostluğunun, arkadaşlığının verdiği keyfi sana anlatmam çok zor. Kalbim hep seninle. İyi ki varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…
Sesim güzel olmadığından sana bir doğumgünü şarkısı söyleyemiyorum. Bu yüzdendir ki böyle kısa bir mesaj çekiyorum. Yeni yaşında da hep olduğun gibi sevgi dolu ve neşeli kal. Sana koskocaman mutlu bir yıl dilerim! Gönlünden ne geçiyorsa hepsinin gerçekleşmesi dileğiyle..
Bugün belki de çok kişiden doğumgünü mesajı alacaksın, ancak şu an okuduğun içlerinde en farklısı. Çünkü bu mesajın her harfi tamamen sevgiden oluşuyor. Hayatının her döneminde mutlu ve sağlıklı olmanı diliyorum. Tüm hayallerin gerçekleşsin, hayat güneşi her daim seni aydınlatsın! İyi ki doğdun ve iyi ki varsın…
Dikkat! Bu mesaj sevgi, neşe ve iyi dilek içermektedir. Bir dakika için yaşamın ve seni düşünen birinin olduğunun sevincini hisset ve mutlu ol! Bu mutluluğun her zaman sürsün. İyi ki doğdun. Nice mutlu yaşlara…
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her daim varolduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Bugün beni göremezsen de bil ki yanındayım! Doğumgünün kutlu olsun… İyi ki varsın varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…
Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan.. Bil ki unutulmadın.. Doğumgünün kutlu olsun!
Doğum Günü
Kutlu olsun doğum günün, kötülükler uzak olsun Mutlu ol ömrünce, üzülmeler sana yasak olsun Kalbin kırılmasında, üzerinde kir pasak olsun Sen üzülme sakın, üzülmelerim sana feda olsun
İyiki doğdun, iyiki vermiş yaradan seni bizlere Yıldırım gibi çaktın, güneş gibi açtın üstümüze Söz oldun, mani oldun, saz oldun bestemize Kutlu olsun doğum günün,nice mutlu senelere
Beni, öpebildiğin kadar öp, ey özgürlük Yerden yere sürükle, duvarlara çivile Mavi ufuklarını yitirmede, bu körlük Bilinçsizce bir yaşam, dünyamız oldu çöplük.
Özgürlük savaşlarda, parmaklıklar ardında Bir annenin karnında, nefes alır özgürlük Çaresiz zamanlarda, denizler ortasında Uçuşan bulutlarda, şarkılarda özgürlük.
Beni, sevebildiğin kadar sev, ey özgürlük Okşa ak saçlarımı, bir anne şefkatiyle Parsellenmiş ormanlar, cahiliyet kötülük Delinmiş bir gökyüzü, dünyamız oldu küllük.
Özgürlük ateşleri, yakılıyor dağlarda Bir kuşun pençesinde, kıvranıyor özgürlük Kurumuş yapraklarda, savrulan rüzgarlarda Politik baskılarda, can çekişir özgürlük.
Ey Özgürlük Su gibi, Kana kana içmekmidir, Hasretle kucaklamak özümsemek, Midir özgürlük
Bir kuş gibi maviliklerde, Kanat çırpmak, Süzülmek özgürce, Sonra bir atmacanın pençesinde, Son bulmakmıdır özgürlük, Başıboş sessiz ve derinden, Bazende deli dolu akan bir, Irmak gibimidir özgürlük, Sonra bu ırmağın önüne, Biryerlerde gem vurmakmıdır özgürlük,
Uysal koyun olmakmıdır, Kan uykularda uyumakmıdır? özgürlük, Efendiler için yaşamakmıdır? Yoksa, Kendimiz için ölmekmidir özgürlük,
Köroğlunun narasından, Yankılanan dağlarmıdır özgürlük, Kış gecelerinin kurt ulumaları karışmış, Tipinin sesinde midir özgürlük, Yoksa, Yavrusunu doyurmak için, İmkansızlıklarla boğuşan ananın, Kurumuş göz yaşlarındamıdır özgürlük,
Eyy… Özgürlük, Nerdeysen çık ortaya, Yaşam özgürmüdür, Namlular arasında, İnsanlık özgürmüdür,insanlar arasında, Ben mehmet,sen Hasan,O Ali, Neye eşdeğerdir özgürlüğün bedeli, Olma namert safında ağırdır vebali,
Eyy… Özgürlük, Nerdeysen çık ortaya, En ağır bedeller senin için ödenir, Adına ne türküler söylenir, Taçlar düşer,Tahtlar gider uğruna, Kınalı gelinler bile kurban eylenir,
Etkileyici Kısa Şiirler etkileyici şiir Etkileyici Şiirler
Etkileyici Şiirler Kısa
topladım sevgimi gidiyorum hayatından hiç bir anı kalmasın geride sana beni hatırlatan kırdığın kalbimin parçalarını yükledim bavullara açmamak üzere ne bir resim ne bir plak olmalı sana beni hatırlatan
**
Karlar yağdı üzerime, tipi misali Buz tuttum,kımıldamaz oldum,dondum Baharı bekledim zamanla soldum Kalkmaz oldu karlar üzerimden Kardelenleri bekledim,açmaz oldular Umutlarıma kokular saçmaz oldular Küstün mü kardelenim? Güneş ısıtmadı mı seni? Benim gibi darda mısın? Yoksa sen de çıkmazda mısın?
** Hayatımdan çıkarttığım ilk ve tek kişisin. Garip bir ayrılık bu. Birazda zorunlu… Sevmek yetmiyor işte, Cesaret lazım sevmeye. ellerinin ellerimde olması yetmez, Kalbinde gerekiyor bu oyunda. Ne yazıkkı kaybettin sen bu oyunu gule gule sevdigim….
**
Elveda deyip hayatından çıkmayı senin kadar kolay söyleyemedim arkamı dönüp gitmeyi senin gibi beceremedim başka çarem kalmasa da bu aşk için yaşadıklarıma saygımdan gözlerine bakarak dinmeyen fırtınalar ardından fısıltıyla gelen en sözüm olur ELVEDA
**
Aklım seninle olmaz diyor bir kez daha üzülmek istemiyor ömrüm hep seni beklemekle geçti verilecek son bir şans kalmadı bizim için yinede kalbimle aklım savaşıyor yıkıntılar kırık parçalar uçuşurken kalbimde ben sessizce bekliyorum savaşın galibini aldığım nefes gibi alışmışken sana gitmek çok zor olacak biliyorum
**
bugün,eskiye dair ne varsa atıyorum belleğimden ve başlıyorum yeniden hayata hayallerle yaşıyorum artık tüm kalbimle gerçek olmasını dilediğim hayaller karşılıksız sevdalara elveda Hayatımda hiçbir sözcükten Bu kadar nefret etmedim ben Ve hiçbir sözcüğü telaffuz etmedim Bu denli içten Neden diyeceksin bu nefretin Sebebi sensin Evet sen, Beni keşkelere mahkum eden. Sen bunun farkında bile değilsin KEŞKE farkında olabilsen…
**
yürekten dilediğim dileğimsin sen benim içimde en çok hissettiğim kişisin belki birleşik yüreklerimiz belki de bana ait değil senin yüreğin varsın bana ait olmasın varsın başkası için çarpsın sen yine de benim Can’ımsın kimbilir belki birgün kavuşacağım sana ya da belki de hep sensiz olacağım belki ölesiye seveceğiz birbirimizi belkki de öleceğiz birbirimizsiz…
**
bir tek sözün bağlar beni sana gel demen yeterli bana öl desen ölecek kadar aşığım sana. bir tek bakışın alıyor beni benden başka başka diyarlara götürüyor gittiğim heryer buram buram aşk kokuyor. ben bu kadar aşıkken bir tek hayelimdesin ya sen işte bu yüzden ölmekteyim ben.
**
gidiyorum bu şehirden Yarınlarımı seninle yaşadıklarımı … Her şeyi geride bırakarak Sensiz gidiyorum….. Geride sana solmuş bir gül, Kırılmış bir kalp bırakarak, Belki de bir daha dönmemek üzere…
**
gitme gitme dur diyemedim günahım dududaklarımı kapamışken seni bulduğumuma tanrıya dua ederken sana söyleyemediğimi artık sende biliyorken gitme dur gitme diyemedim böyle olsun istemezdim deken bile sensizlikk genzimi yakıyor senden tek kalan sensizliğim sensizliği kalbimin bedenimle çarpan heryerine işledim takii bedenimde kalbimin atışları duyulmayana dekk gitme gitme diyemedim…
**
senınle baslayan yollarda ertelıyorum adımlarımı oysa adımlarımda hep yalnızdı onlarda ne yapacgını bılımiyordu ama ıste dusundum taşındım ve yolarına bır yol daha cızdım yolun suan sende sen ıse yoksun yokluklar ıcınde gitmek kalmanın yarısıdır hep bir taraflarını unutursun oralar sakindir onlarsız oralar zindandır birbaşına kalmanınsuskunluğunu yediremiyorsan kendine bizi hatırla ve gülüşün eksik olmasın yüzünden çünkü şunu unutmaki özlemler hep özlenir
*** Umutlarımı bana bırak. Yalnızlığımı al götür uzaklara boşalan yere bir yudum sevgi koy. Ölümümü bana bırak sevgilerimi de Ve çocukluğumu Ve de şiirlerimi de. Yenilmişliğimi al götür sonzuza yerine bir direniş koy ucunda zafer olsun…..
etkileyici facebook şiirleri kısa facebook şiirleri kısa etkileyici facebook şiirleri en etkili facebook şiirleri
Ve ne kadar sevinirim bilseniz? Bir yılan girer de mezarıma, Göğüs kafesimin içinde, kış uykusuna yatarsa
Sunay AKIN
Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar
Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni Bırak vehmimde gölgeni Gelme artık neye yarar.
Necip Fazıl Kısakürek
Ağlasam, sesimi duyar mısınız mısralarımda? Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu, Bu derde düşmeden önce Bir yer var, biliyorum. Her şeyi söylemek mümkün, Epeyce yaklaşmışım, Duyuyorum, Anlatamıyorum..
Gökte zamansızlık hangi noktada? Elindeyse yıldız yıldız hecele! Hüküm yazılıyken kara tahtada İnsan yine çare arar ecele!
Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; Nefsim doymamaktan dünyaya küstü. Eser darmadağın, emek yüzüstü; Toplayın eşyamı, işim acele!
Necip Fazıl Kısakürek
Ömrümün güzel çağı! İçimdeki bin heves, Her güzelin ardından, tükendi nefes nefes….! Artık sevda yolunda ne dilimde bir dua, ne mızrabımda şevk var ne sazımda eski ses, her güzelin ardından tükendi nefes nefes….
ALINTI
Tenine dokunabilmek mi..? Haşa..! Gözüm göz menziline girsin yeter..! …Hadi düş düşlerime.. Tutmayana aşk olsun.. (alıntı)
Söylemek istesem gönüldekini Dilime dolanan ızdırap olur Yazsaydım derdimin bir tekini Ciltlere sığmayan bir kitap olur
Ah ne yaman çileli bir insanmışım Sunulan her zehri şifa sanmışım Ah ne aldanmışım Aldanan gönülde aşk serap olur
ALINTI
Niceleri geldi, neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler: Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler
En Güzel Çanakkale Şiirleri En Güzel Kısa Çanakkale Şiirleri 18 Mart Çanakkale Şiiri
18 Mart Çanakkale Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur, bardaktan boşanırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Ali Osman Yılmaz ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Düşmanı boğazda boğdular Kahraman türklerimiz Biz yenilmeyiz hep yeneceyiz Çanakkalenin geçilemiyecegini bilirler
ATATÜRK var yanımızda Kınalı küzülar var orda Koca seyiti unutmayın Elizabet adlı bir gemivurdu
Allah yanımızda vatanyanımızda millet yanımızda biz tüerküz yenilmeyiz son sözümüz ÇANAKKALE GEÇİLMEZ TÜRKLER ÖLMEZ
Çanakkale
Gün geçmiş, yıl geçmiş ne yazar. Her karış toprağında bin şehit bir mezar. Yeryüzünde yaşadıkça, tek dişi canavar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Sen rahat uyu ey şanlı şehit. Gölgesinde gölgelen al bayrağın. Hangi kem göz sana edebilir nazar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Yedi cihana yeter yazdığın destan. Gök kubbe, ay yıldız sana verir selam. Çanakkale’yi düşmana yaptın ya mezar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Dünya döndükçe Çanakkale yine geçilmez. Kanınla suladın toprağı hangi canlı seni bilmez. Sen yazdın cihana şanlı tarihi artık kim bozar. Türk milleti aynı destanı yine yazar. Çanakkale ile Atam
Atam senin sayende herşey oldu, Sana minnettarız Atam Çanakkale savaşında Düşmanları yenip Vatanı milleti kurtardın Atam O,düşüncelerine,fikrine, Sevgine,saygına, Cesaretine,yeteneğine, Hayranım Atam
Çanakkale
Gün geçmiş,yıl geçmiş ne yazar. Her karış torağında bin,şehit bir mezar. Yeryüzünde yaşadıkça,tek dişi canavar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Sen rahat uyu ey şanlı şehit. Gölgesinde gölgelen al bayrağın. Hangi kem göz sana edebilir nazar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Yedi cihana yeter yazdığın destan. Gök kubbe ay,yıldız sana verir selam. Çanakkaleyi düşmana yaptınya mezar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Dünya döndükçe Çanakkale yine geçilmez. Kanınla suladın toprağı hangi canlı seni bilmez. Sen yazdın cihana şanlı tarihi artık kim bozar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Şefik Aydemir EY KAHRAMAN TÜRK ORDUSU
Çanakkale için akan kanlar Denizdeki dalgalara vurmuş Türk ordusunun zaferi Esir milletlere bir umut olmuş Ey Kahraman Türk Ordusu
Yurdun dörtbir yanından Toplanmış asker Bir istiklal uğruna Canlarını feda etmiş Çanakkale yolunda Ey Kahraman Türk Ordusu
FATMA NUR GEDİK
Çanakkale geçilmez
Kim geçebilir ki!? Bu iman,bu gönül zenginliğiyle, Geçebilir ki kim!?
Geçilmez Çanakkale, Bu vatan sevdasıyla, Kim geçebilir ki!? Gönülde zenginlik var.
Bir dakika bekle, Düşün biraz. Kaç bin asker, Can verdi senin 1 dakikan için
Bu canlar feda olsyn! Vatanını sevip sayana! Sonuna kadar feda, Sevip sayana!
Çanakkale Destanım Çanakkale şanımsın, En büyük destanımsın. Binlerce Mehmetçiğe, Bağrında kabristanımsın.
Çanakkale şerefim, Binlerce neferlerim. Dalgalanır rüzgarıyla, Bayrağım nefeslerinin.
Gökyüzünden hilal düştü, Al olmuş ten üzerine. Yıldız kopardı melekler, Sundular şehitlerime.
Ay yıldız kucaklaştı, Kanlarımızla bayraklaştı. Çanakkale geçilemedi, Şehitlerimle destanlaştı.
Erdinç Sert
ÇANAKKALE DİYARINDA
Denize takılan kilit Dünyayı kaldıran yiğit Alaylar var toptan şehit Çanakkale diyarında
Kahraman şehit cavuşlar Şehitliğe uçan kuşlar Savaşta yeni buluşlar Çanakkale diyarında Çanakkale Şavaşı
Bir şavaş vardı Çanakkale’de Şehit kan verdi göz göre göre! Yaş 5-65 demedi, Şehit etti Türkiye’yi!
Gazisi var şehidi, Canını verdi bu vatana! Gerçek bir imanla, Kazandı bu savaşı.
Yenilgiye düştü karşı taraf, Silah bol,iman az. Vatan sevgisi yoktu, Gönülde büyük eksik var.
ÇANAKKALE
Çanakkale özeldir , Ayna gibi güzeldir. Ne kadar şehit verdik, Ama yine biz kazandık. Kaderimizde olurmuydu ulaşmak bu güzel ülkeye, Karadenizden esti geldi . Adı Mustafa Kemal idi, Layık mıyız şimdi biz bu güzel ülkeye. Ey atam rahat uyu,izindeyiz.
Zafer Türküsü
Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer, göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayan, Gözyaşı boşana boşana gider!
Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri, Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da coşana gider.
Bu yolda herkes bir, ey delikanlı, Diriler şerefli, ölüler şanlı! Yurt için dövüşen başı dumanlı, Her zaman bu şandan, o şana gider.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Çanakkalede otuzbin şehit
Çanakkalede otuzbin şehit, Hepsi bir birbirinden yiğit, Bundan sonrasını tarihler yazar, Çanakkale de analar ağlar.
Derdim derdim garip halim, Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım, Ne analar ne bacılar, Çanakkalede zaferler yatar.
Düşman pusu atmış çanakkale yollarına, Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara, Yol vermesen küserim yara, Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.
Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne, Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde, Mekanınız cennet olsun ebediyetde, Çanakkalede şehitler yatar diz dize.
Haydar Turan
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur,bardaktan boşalırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Gün geçmiş,yıl geçmiş ne yazar. Her karış torağında bin,şehit bir mezar. Yeryüzünde yaşadıkça,tek dişi canavar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Sen rahat uyu ey şanlı şehit. Gölgesinde gölgelen al bayrağın. Hangi kem göz sana edebilir nazar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Yedi cihana yeter yazdığın destan. Gök kubbe ay,yıldız sana verir selam. Çanakkaleyi düşmana yaptınya mezar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Dünya döndükçe Çanakkale yine geçilmez. Kanınla suladın toprağı hangi canlı seni bilmez. Sen yazdın cihana şanlı tarihi artık kim bozar. Türk milleti aynı destanı yine yazar.
Şefik Aydemir EY KAHRAMAN TÜRK ORDUSU
Çanakkale için akan kanlar Denizdeki dalgalara vurmuş Türk ordusunun zaferi Esir milletlere bir umut olmuş Ey Kahraman Türk Ordusu
Yurdun dörtbir yanından Toplanmış asker Bir istiklal uğruna Canlarını feda etmiş Çanakkale yolunda Ey Kahraman Türk Ordusu
FATMA NUR GEDİK
Çanakkale geçilmez
Kim geçebilir ki!? Bu iman,bu gönül zenginliğiyle, Geçebilir ki kim!?
Geçilmez Çanakkale, Bu vatan sevdasıyla, Kim geçebilir ki!? Gönülde zenginlik var.
Bir dakika bekle, Düşün biraz. Kaç bin asker, Can verdi senin 1 dakikan için
Bu canlar feda olsyn! Vatanını sevip sayana! Sonuna kadar feda, Sevip sayana!
Çanakkale Destanım Çanakkale şanımsın, En büyük destanımsın. Binlerce Mehmetçiğe, Bağrında kabristanımsın.
Çanakkale şerefim, Binlerce neferlerim. Dalgalanır rüzgarıyla, Bayrağım nefeslerinin.
Gökyüzünden hilal düştü, Al olmuş ten üzerine. Yıldız kopardı melekler, Sundular şehitlerime.
Ay yıldız kucaklaştı, Kanlarımızla bayraklaştı. Çanakkale geçilemedi, Şehitlerimle destanlaştı.
Erdinç Sert
ÇANAKKALE DİYARINDA
Denize takılan kilit Dünyayı kaldıran yiğit Alaylar var toptan şehit Çanakkale diyarında
Kahraman şehit cavuşlar Şehitliğe uçan kuşlar Savaşta yeni buluşlar Çanakkale diyarında
Çanakkale Şavaşı
Bir şavaş vardı Çanakkale’de Şehit kan verdi göz göre göre! Yaş 5-65 demedi, Şehit etti Türkiye’yi!
Gazisi var şehidi, Canını verdi bu vatana! Gerçek bir imanla, Kazandı bu savaşı.
Yenilgiye düştü karşı taraf, Silah bol,iman az. Vatan sevgisi yoktu, Gönülde büyük eksik var.
ÇANAKKALE
Çanakkale özeldir , Ayna gibi güzeldir. Ne kadar şehit verdik, Ama yine biz kazandık. Kaderimizde olurmuydu ulaşmak bu güzel ülkeye, Karadenizden esti geldi . Adı Mustafa Kemal idi, Layık mıyız şimdi biz bu güzel ülkeye. Ey atam rahat uyu,izindeyiz.
Zafer Türküsü
Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer, göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayan, Gözyaşı boşana boşana gider!
Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri, Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da coşana gider.
Bu yolda herkes bir, ey delikanlı, Diriler şerefli, ölüler şanlı! Yurt için dövüşen başı dumanlı, Her zaman bu şandan, o şana gider.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL Çanakkalede otuzbin şehit
Çanakkalede otuzbin şehit, Hepsi bir birbirinden yiğit, Bundan sonrasını tarihler yazar, Çanakkale de analar ağlar.
Derdim derdim garip halim, Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım, Ne analar ne bacılar, Çanakkalede zaferler yatar.
Düşman pusu atmış çanakkale yollarına, Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara, Yol vermesen küserim yara, Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.
Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne, Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde, Mekanınız cennet olsun ebediyetde, Çanakkalede şehitler yatar diz dize.
Haydar Turan
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur,bardaktan boşalırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Ali Osman Yılmaz Çanakkale ile Atam
Atam senin sayende herşey oldu, Sana minnettarız Atam Çanakkale savaşında Düşmanları yenip Vatanı milleti kurtardın Atam O,düşüncelerine,fikrine, Sevgine,saygına, Cesaretine,yeteneğine, Hayranım Atam
Erken doğum yaptı bahar Karçiçeği doğdu Karların altından Artık bahar yakın derken Erken doğum yaptı bahar
Kış bahara gebe Bahar çiçeklere Oysa kış bahardan önce Kardeleni doğurdu
Hikmet Elp
Vatan Ve Sen
Bir elinde vicdan, bir elinde cüzdan, Savaşıp kendini bulacaksın. Bir elinde silah, bir elinde Bayrak, Gerektiğinde VATAN için öleceksin. Sevdanda Ayla-Yıldız olmasa, Kendinden utanacaksın. VATAN için varsın sen, Bunu asla unutmayayacsın..
Gül ruhluların misali yoktur. Hurşidin o rengi âli yoktur. Ağyar ile ülfet etmek ister Ben ölmeden ihtimali yoktur. Cevretme değil fedayı aşka, Öldürse dahi vebali yoktur. Allah’adır istinadım ancak Nevi beşerin kemali yoktur.
Namık Kemal
BEYİTLER
Sana senden gelir bir işte ‘dâd’ lâzımsa Zaferden ümidin kes gayriden imdad lâzımsa.
Yüksel ki yerin bu yer değildir; Dünyaya gelmek hüner değildir.
Bize gayret yaraşır, merhamet Allah’ındır. Hükmü ati ne fakirin, ne de şeyhin şahındır
Bukoleon Sarayı istanbul Bukoleon Sarayı nerede Bukoleon Sarayı hakkında bilgi Bukoleon Sarayı resim
Bukoleon Sarayı, İstanbul’da, tarihî yarımadanın Marmara Denizi kıyısında bugünkü Cankurtaran ile Kumkapı arasındaki Çatladıkapı mevkiinde, Küçük Ayasofya’nın hemen doğusunda bulunan ve bugüne yalnızca kalıntıları ulaşmış olan Bizans sahilsarayı.
Hıristiyanlık öncesi dönemlerden geldiği sanılan ismine bakılırsa, tarihinin çok eskilere gittiği düşünülebilir (Bukoleon Limanı). Fakat saray hakkındaki ilk bilgi orta Bizans dönemine (9. yy’ın ortalarından 13. yy başına kadar) aittir. Buna göre Bukoleon Sarayı İmparator II. Theodosios (hükümdarlığı 408-450) tarafından yaptırılmıştır. Bilinen ve halen görülebilen bölümleri ise büyük olasılıkla Teofilos zamanında (829-842) eklenmiştir.
Faros denilen fener burcu ile imparatorluk iskelesi olarak kullanılan burun arasında, surların üzerinde uzanan Bukoleon Sarayı’nın temelinde ilkçağdan kalma mermer bloklar kullanılmıştı. Sur duvarlarının arasında görülebilen yaklaşık 300 m uzunluğundaki ön cephe, başlıca iki bölümden oluşuyordu. Öndeki küçük limanla sarayı birbirine bağlayan ve güney-kuzey doğrultusundaki kısa bir duvarın içinden geçen anıtsal bir merdiven, bu iki parçayı birbirinden ayırmaktaydı. Sarayın batı parçası 1870’lerde demiryolu yapımı yüzünden tahrip olmuştur. Bu bölümün her iki yanında, oturan aslan heykelleri ile süslü bir cumba bulunuyordu. Sarayın doğu yakası ise halen ayaktadır. Buradan görüldüğü kadarıyla, dış cephe, birbirini izleyen tuğladan tonozlarla örtülü mekanlardan oluşmaktadır. Bir dizi mermer çerçeveli pencere ve kapı ile Marmara’ya açılan sarayın önünde, duvara saplanmış mermer konsollarla taşınan boydan boya bir balkonun uzandığı anlaşılmaktadır.
Faros yakasındaki mekanlar, zengin bezemelere sahip sütunlarla süslenmişti. Bunlara ait paye gövdelerinden birkaçı, halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Doğu yakasında ayrıca değişik biçimlerde zarif süslemeli başka sütun başlıkları da vardı. Bunlardan birkaçı bugün çevrede korumasız olarak durmaktadır. Korumasız duran saray kalıntıları yağmaya açık durumdadır.
Ayasofya Müzesi hakkında Kısa Bilgi Ayasofya hakkında bilgi Ayasofya müzesi tarihçesi
Ayasofya müzesinin tarihçesi:
Türklerin İstanbul’u fethetmesinden çok zaman önce Hıristiyanlığın yeni yayıldığı süreçte Bizans İmparatoru I. Konstantinos (324-337) ilk Ayasofya`yı yaptırmıştır. Fakat, bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yandığı gibi, bu eserden hiçbir kalıntı günümüze ulaşamamıştır.
Ayasofya`yı ikinci defa İmparator II. Theodosius tarafından yaptırılmış ve 415`te ibadete açmıştır. Bu yapı da bazilika planlı olup birincisi ile aynı akıbete uğramış ve 532`de çkan Nika ihtilali sırasında yanmıştır. Bu bina ile ilgili “mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar” gibi bazı kalıntılar 1936 yılında yapılan kazılarda bulunmuştur.
Daha sonraki İmparator 1. Justinianus (527-565) ise, çağın ünlü mimarlarından Miletos`lu İsidoros ve Tralles`li Anthemios`a öncekilerden daha da büyük bir kilise yapmaları talimatı vermiş ve bu muazam eserin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. İmparator, bu muazzam esere Hazreti İsa’ya atfen “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen Hagia Sophia (Ayasofya) adını vermiştir.
Ayasofya`da kullanılmak üzere, Anadolu`nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar İstanbul`a getirilmiştir. Yapımına 23 Aralık 532`de başlanan bu büyük eser, 27 Aralık 537`de tamamlanmıştır. Binanın Aralık 557 depreminden sonra zayıflayan kubbesi Mayıs 558’de çökünce farklılaştırılarak yeniden inşa edilmiştir. Anadolu, Mısır ve Yunan antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya’da kullanılmak üzere İstanbul’a getirilmiştir. Ayasofya, 916 yıl kilise olarak kullanıldıktan sonra 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u ele geçirmesiyle camiye dönüştürüldü, cumhuriyetin ilanından sonra 1935 yılında Atatürk’ün emriyle müze olarak kullanılmaya başlandı.
Bina ve Mimari Özellikler
Mozaikleriyle ünlü yapıyı 55.60 m. yüksekliğinde ve içten 30.80.-31.88 m. çapında 40 kaburgalı bir kubbe örtmektedir. Binanın ağırlığını 40’ı aşağıda, 67’si üst katta 107 sütun taşımaktadır. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. İç mekân, 100 x 70 m. ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde, 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür.
Ayasofya’nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks (Bizans kiliselerinde avluya verilen isim) ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler 9.-12. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir. Üst galerideki, Meryem Ana’nın ve Vaftizci Yahya’nın da temsil edildiği büyük mozaikte İsa Peygamber’in yüzünün sağ ve sol yarıları birbirinden farklı olarak temsil edilmiştir. Bu özellik Leonardo da Vinci’nin ünlü eserinde de görülmekle birlikte, Ayasofya’daki bu mozaik 12.yy.’da yapılmış olduğundan Vinci’nin eserinden daha eskidir. Ayasofya’da, mevlut okuma balkonunun yanında, zeminde bulunan, çeşitli renklerde dairesel taşlar içeren, Yerin göbeği anlamındaki Omphalion (omphalos) adını taşıyan, kare biçimli alan, Bizanslılar’ca Dünya’nın merkezi olarak kabul edilmiş olduğundan Bizans imparatorlarının taç giyme törenlerine sahne olmuştur.
Ayasofya İstanbul’un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Kuran’dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu tahta levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.
Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut’un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecit’in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya’daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Genel Bilgiler
Dünyanin 8.harikalarindan birisi sayilan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlik dünyasinin 1 numarali yapisi hüviyetindedir. Bu yasta ve bu ebatta zamanimiza gelebilmis ender eserlerdendir. Orijinal adi Hagia Sophia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapi yanlis bir sekilde, Saint Sofia olarak bilinir. Kubbe insaati Roma mimarisi tarafindan gelistirilmistir, Bazilika plani da eski devirlerden beri tatbik edilmekte idi. Yuvarlak yapilarin üzerleri çok büyük ölçüde kubbe ile örtülebilmisti. Ayasofya bir 6yy. Bizans devri eseri olmakla beraber, ön misali olmayan, sonraki devirlerde de taklit edilmeyen Roma mimari gelenegine bagli bir “Deneme” dir. Ayasofya her devirde hazineler dolusu sarflar yapilarak ayakta tutulabilmistir. Türk’lerin sehri 1453 yilinda fethetmeleri, harap durumdaki Ayasofya’nin derhal camiye çevrilerek kurtarilmasina sebep olmustur. Türk mimari Koca Sinan’in 16.yy.da ekledigi payanda duvarlari, 19. yy. ortasinda Mimar Fossati kardeslerin ve 1930’dan itibaren yapilan diger restorasyonlar ve kubbenin demir kusak ile çevrilmesi önemli tamirlerdi. 2000 li yillarin restorasyonlari, mevcut madeni portatif iskele ile daha seri yapilabilecektir.
TELEFON : (0212) 528 45 00 ADRES : Sultanahmet Meydanı, Eminönü İstanbul ZİYARET SAATLERİ : Pazartesi dışında her gün 09.30-16.30 arasında GİRİŞ ÜCRETİ : 10 TL
İlk günden alıştığımız emektar dünya, Anne yüzünde dost yüzünde evlat yüzünde. Her sabah yeniden başlayan şeye doymadık, Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde.
Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği, Başımız darda kalınca el açtığımız yer. Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi, Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler.
Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran, Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz. Yaman çalacak o çalmayası saat yaman, Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz. Esmer Güzeli Yarim
Bu meltemli geceler, Su sesi, ayışığı, Uzayan türküleri Cırcır böceklerinin, Bu cümbüş, bu muhabbet Bu tatlı uykusuzluk, Hep senin şerefine, Esmer güzeli yarim. Aşk İle
Baktım ki gökyüzü baştan başa bulut Unut diyor o güzel günleri unut Baktım ki deniz her dalgasıyla düşman Kuşlar av peşinde balıklar pusuda Çok gerilerde kalmış çıktığım liman Yok görünürde sığınacak bir ada
Baktım ki musibet gün gelip çatmış Yolcusunda tayfasında şafak atmış Ne yelken kâr eder ne kürek ne istim Dayandım aşk ile yürüttüm gemiyi Aşk ile koskoca dağları düz ettim Avladım sonunda o civân kekliği Can Yoldaşı
Can yoldaşın olmazsa olmasın Yalnızım diye hayıflanmayasın, Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi Bir anne şefkatine musavi. Üç adım ötede deniz Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz. Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara Ağac yaprak verir, sır vermez rüzgara Ve kış yaz, Dalda kuş eksik olmaz Dağ başında duman Yalnızlık nedir göreceksin olduğun zaman. Bir Güzel
Bir güzel bilirim, bir daha bilmem Onda gör cilve nedir, eda nedir Öyle satar kendini dirhem dirhem Ondan bu gönül deli divanedir
Nerden çattım böylesi bir güzele Netsem, neylesem o kız geçmez ele Kaptırdım kendimi bir kere sele Bana sor dalga nedir, kaya nedir
Gündüz işimde beni şaşkın eder Gece düşümde beni çılgın eder Ayrılığı başımdan aşkın eder Bir sevda ki yanmaktan başka nedir? Gündüz
Ey sâkin suları karıştıran el, Balıklara huzur vermiyen dalgıç, Ey zenginle fakir, çirkinle güzel Arasında keskin parlayan kılıç.
Gündüz, ey sızlayan kalb, ağrıyan diş, Ey yaşamaktaki tükenmez tasa, Git sor niçin sana düşman kesilmiş, Geceden geceye uçan yarasa. Bir Lahzam
Aynadaki aksim, gölgem, bir de ben. Var mıdır, yok mudur onlar sahiden? Aşina değiller çektiklerime; İçlerinden biri gelse yerime.
Ben bir gölge olsam, yahut bir hayal, Onlar gibi hissiz, onlar gibi lal. Olsa bütün ömre bedel bir lahzam; Var görünsem, onlar gibi yok olsam! Kar Ve Ben
Esiyor tane tane yine beyaz bir rüzgar. Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu? Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?
Yağan beyaz bir sükut, bir mahşerdir sanki kar!
Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine. Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu. Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;
İstiklal Marşının Açıklaması Kısaca 10 Kıta Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak
Mehmet Akif Türk milletine cesaret,ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz.
Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!
Şair ikinci kıtada bayrağımızın o zaman ki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır.
Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milletide özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandığı ve taptığı için özgürlük onun hakkıdır.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım
Şair “ben” diyor.(Ancak kast ettiği mana aslında bizdir türk milleti adına konuşmaktadır) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır,hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı,zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp,denizleri taşıracaktır güçtedir.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair bayıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle karşılık vermektedir.
Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah’ın Türk milletine Kuran-Kerimde vaad ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Şair Türk ordusuna vatanın kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan topraklar vatanımız üzerindedir.
Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım
Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizinde ruhları şaad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dışa yükselecektir.
Dalgalan sen de şafakalar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Atrık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitleri mizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdır.