Çağır beni çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım! Adım adım büyür yalnızlık yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik! Dur!Ne olur Sende gitme! Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor. Buradayım baksana karanlığın tam ortasında. N’olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var. Kurtulmak istiyorum ama koşamıyorum.Çaresizlik öyle bir bulaşmışki bu sokaklara takılıp düşüyorum. Off.. bu kadar mı zor sen bu kadar mı zor sensizlik!! Canım o kadar çok acıyor ki.. Artık bağırmak istiyorum sesimin yettiğince. Bağıra bağıra ağlamak ve haykırmak istiyorum “Anla artık anla!! seni seviyorum” diye. Ama olmuyor işte. Ve yine o şarkı başlıyor bir uğultu misali; “gitme nolur gitme itirazlar elimde değil yalnızım yalnızız yalnızlıklar elimde değil düşerken son birkez yalana benimsin benim yalansan yalanı severim elimde değil..”
Biliyormusun….. “Seyirci kaldıysam bu yürek yangınlarına..Her yıla bir nefes tutar oldum.. Arta kalan küllerden..Kurşuni sevdalara bir adım var.. Lakin.. Yüreğime adım geçmiyor.. Ömür defterimden hüzün yapraklarını yırttım.. Ama.. Yüreğine adı’mı astım..”
Orhan Veli Kanık Şiirler Şiirler Orhan Veli Kanık Orhan Veli Kanık En Güzel Şiirleri
Orhan Veli Kanık Şiirleri Ekmek
Dilimin ucunda bir eski arkadas adi, Unutulmus sekilleri tasiyan bulutlar; Bir gökyüzü genisligiyle ruhuma dolar Otlarin içine sirtüstü yatmanin tadi.
Avucumda sicakligini duydugum ekmek; Üstümde hatirasi kadar güzel sonbahar; O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar Düsünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek.
Orhan Veli Kanık
Dalgacı Mahmut
İsim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim. Dalga geçerim kimi zaman da, O da benim vazifem; Bir bas düşünürüm basımda, Bir mide düşünürüm midemde, Bir ayak düşünürüm ayağımda, Ne halt edeceğimi bilemem.
Orhan Veli Kanık
Düşüncelerimin Başucunda
Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı… İste odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünun taşkın hareketi avlucunda, Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
Kendi bahçesidir onun içinde gördüğüm. Yollar yine her günkü gibi yaz uykusunda Ve yaban çiçeklerinin buruk kokusunda Her ikindi günlük rüyasını gören mürdüm. Onun da dudaklarında bir eskiye dönüş, O da yüzmede bir ses yığını üzerinde. Bin hatırayı bir anda duyan gözlerinde İnsana ruhlar dolusu haz veren düşünüş. Sonra kızlık kadar temiz, aydın bir açılma: Evine giden toprak yolda o yine çocuk, Yine uykuyla başlayan alemde yolculuk Ve taptaze sabahlar kayısı dallarında. Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı… İste odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünun taşkın hareketi avlucunda, Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
Ruhum ölüm rüzgarlarına eş, Işık yok gecemde, gündüzümde. Gözlerim görmüyor… lâkin güneş O her zaman, her zaman yüzümde.
Orhan Veli Kanık
Macera
Küçüktüm,küçücüktüm, Oltayı attım denize; Üşüşüverdi balıklar, Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptım,telli duvaklı; Kuyruğu ebemkuşağı renginde; Bir salıverdim gökyüzüne; Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm issiz kaldım,aç kaldım; Para kazanmak gerekti; Girdim insanların içine, İnsanları gördüm.
Ne yardan geçerim, ne serden; Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama… Bırakmıyor son gördüğüm, bırakmıyor geçim derdi.
Oymuş,diyorum,zavallı sairin Görüp göreceği.
Orhan Veli Kanık
Söz
Aynada başka güzelsin, Yatakta başka; Aldırma söz olur diye; Tak takıştır, Sur sürüştür; İnadına gel, Piyasa vakti, Muhallebiciye.
Söz olurmuş, Olsun; Dostum değil misin?
Orhan Veli Kanık
Hardalname
Ne budala seymisim meger, Senelerdenberi anlamamisim Hardalin cemiyet hayatindaki mevkiini… <> Bunu Abidin de soyluyordu gecende. Daha buyuk hakikatlere Ermis olanlara.
Biliyorum, lazim degil ama hardal Allah kimseyi hardaldan etmesin.
Orhan Veli Kanık
Bayrak
Ey bir muharebe meydanında Avuçları kanımla dolu, Kafası gövdemin altında, Bacağı kolumun üstünde, Cansız uyanan insan kardeşim! Ne adını biliyorum, Ne günahını. İhtimal aynı ordunun neferleriyiz, İhtimal düşman. Belki de tanırsın beni. Ben İstanbul` da şarkı söyleyen Tayyareyle Hamburg` a düşen, Majino` da yaralanan, Atina` da açlıktan ölen, Singapur` da esir edilenim. Alınyazımı kendim yazmadım. Bununla beraber biliyorum, O yazıyı yazanlar kadar olsun, Çiçekli dondurmanın tadını, Cazbant sesindeki sevinci, Meşhur olmanın azametini. Sen de nimetler tanırsın biliyorum; Çaydan, simitten, Kalınca bir paltodan gayrı. Zeytinyağlı enginar, kremalı keklik Bir kadeh Black And White viski, Kıl pranga kızıl çengi bir esvap. Kimi yıllık çalışmanın Bir kurşunluk hükmü varmış, Hayata Harkof bölgesinde atılmakmış nasip; Aldırma. Biz bir bayrak getirdik buraya kadar; Onu daha ileriye götürürler; Şu dünyada topu topu İki milyar kişiyiz, Birbirimizi biliriz.
Orhan Veli Kanık
Yolculuk
Yolculuk niyetinde değilim. Fakat böyle bir iş yapmaya kalksam Doğru İstanbula giderim. Beni bebek tramvayında görünce Ne yaparsın acep?
Mamafih söylediğim gibi Yolculuk niyetinde değilim.
Yavuz Sultan Selim Hân’ın önünde Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı, Bu yüksek tepeye dikti bu taşı O Gaazî Hünkâr’ın mutlu gününde..
Vezir, molla, ağa, bey, takım takım, Güneşli bir nîsan günü ok attı. Kimi yayı öptü, kimi fırlattı; En er kemankeşe yetti üç atım.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü. Titrek elleriyle gererken yayı, Her yandan bir merak sardı alayı. Ok uçtu, hedefin kalbine düştü.
Hünkâr dedi ‘Koca! Pek yaman saldın, Eğerçi bellisin benim katımda, Bir sır olsa gerek bu ilk atımda. Bu sihirli oku nereden aldın? ‘
İhtiyar elini bağrına soktu, Dedi ki: ‘İstanbul muhâsarası, Başlarken aldığım gazâ yarası, İçinden çektiğim bu altın oktu!..’
Yahya Kemal Beyatlı
AŞK HİKAYESİ
Ah o akşam o tirenden gülüşün! O gülüş kalbime aksettiği an Duymadım ilk ateşin düştüğünü; Şavka benzer bir ışık zannettim. Macera başlamak üzereymiş o gün. Sürecekmiş bu ateş yıllarca.
Bir taraftan Yakacık, mor dağlar… Bir taraftan da deniz, şuh adalar… O gün ömrümde, kader Geçecek aşkı resimleştirmiş Bu güzel çerçevede.
Yine dün geçtim o yoldan; Aynı raylarda tirenler geçiyor… Karşı dağlar, hep o dağlar… Kıyı hep aynı kıyı Ve deniz aynı deniz; O gülüşten bir eser yok yalnız; O güzel çerçeve bomboş! Belki kalbim daha boş!
Yahya Kemal Beyatlı
SES
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum, ‘Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!’ diyordum. His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı? Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te; Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!.. Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam; Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu; Bir neş’eli hengâmede çepçevre yamaçlar Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar; Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal, Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;
Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle, Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle, Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi: Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi. Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım. Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım, Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde; Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü, Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.
Bir yoldu parıldayan gümüşten, Gittik… Bahs açmadık dönüşten.
Hulyâ tepeler hayâl ağaçlar… Durgun suda dinlenen yamaçlar…
Mevsim sonu öyle bir zaman ki Gâip bir mûsikîydi sanki.
Gitmiş, kaybolmuşuz uzakta… Rü’yâ sona ermeden şafakta.(1)
Yahya Kemal BEYATLI
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
Bir Başka Tepeden
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan
Yahya Kemal Beyatlı
AKINCILAR
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi “ilerle” Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
YAHYA KEMAL BEYATLI
ENDÜLÜS’TE RAKS
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı… Şevk akşamında Endülüs üç def’a kırmızı…
Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir. İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.
Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri…
Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır; İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.
Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü, Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü…
Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir; İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.
Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi…
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli… Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..
Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle, Her kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’
YAHYA KEMAL BEYATLI
ERENKÖY’DE BAHAR
Cânan aramızda bir adındı, Şîrin gibi hüsn ü âna unvan, Bir sahile hem şerefti hem şan, Çok kerre hayâlimizde cânan Bir şi’ri hatırlatan kadındı.
Doğmuştu içimde tâ derinden Yıldızları mâvi bir semânın; Hazzıyla harâb idim edânın, Hâlâ mütehayyilim sadânın Gönlümde kalan akislerinden.
Mevsim iyi, kâinât iyiydi; Yıldızlar o yanda, biz bu yanda, Hulyâ gibi hoş geçen zamanda Sandım ki güzelliğin cihanda Bir saltanatın güzelliğiydi.
İstanbul’un öyledir bahârı; Bir aşk oluverdi âşinâlık… Aylarca hayâl içinde kaldık; Zannımca Erenköyü’nde artık Görmez felek öyle bir bahârı.
YAHYA KEMAL BEYATLI
EYLÜL SONU
Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa… Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa…
İçtik bu nadir içki’yi yıllarca kanmadık… Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
YAHYA KEMAL BEYATLI
GEÇMİŞ YAZ
Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle Her anını, her rengini, her şiirini hazdan. Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden; Mehtap… iri güller… ve senin en güzel aksin… Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!
YAHYA KEMAL BEYATLI
HATIRLATAN
Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi, Seslendi pek vakitsiz… İçim yandı ansızın.
Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi, Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.
Hicran gün ortasında neden böyle seslenir, Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?
Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir. Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?
Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile, Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.
YAHYA KEMAL BEYATLI
HAZAN BAHÇELERİ
Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
MEHLİKA SULTAN
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı: Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı.
Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü’yalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler: ”Belki bu son akşamdır”
Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür: Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika’nın kara sevdalıları Vardılar cikrigi yok bir kuyuya, Mehlika’nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri…..” Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.
Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine.
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
YAHYA KEMAL BEYATLI
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık; Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
YAHYA KEMAL BEYATLI
ÖZLEYEN
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde, Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde! Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde, Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi, Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi, Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.