31 Mart’ta tüm internet çökecek Hacker topluluğu Anonymous’un üyesi olduğu düşünülen bir grup hacker, bu kez bütün interneti çökertmeyi planlıyor.
31 Mart’ta Operation Blackout adı altında gerçekleştirilmesi planlalan eylem, grup tarafından Pastebin tarafından yayınlandı. Grup, bu amacına DNS dizinindeki 13 siteyi indirerek ulaşmayı planlıyor. Anonymous’un açıklamasına göre saldırının amacı, SOPA’ya güçlü bir mesaj vermek. Saldırı eğer başarıya ulaşırsa herkesi etkileyebilir ancak grup, amaçlarının bu olmadığını söylüyor.
Anonymous, bu saldırıyı DNS dizinlerine bir DDoS (hizmeti engelleme) saldırısı yaparak yerine getirmeyi düşünüyor. DNS sunucuları, kısaca domain isimlerini IP adreslerine çevirmekte kullanılıyor. Dolayısıyla DNS sistemi çalışmadığında, IP adresleri birçok kullanıcı tarafından bilinmediğinden herhangi bir web sitesine ulaşılamıyor ve web siteleri çökmüş gibi görünüyor.
Bu mesajın gerçek Anonymous’dan mı geldiğini, yoksa bir grup hacker’ın ortaya attığı bir iddiadan mı ibaret olduğunu şimdilik kestirmek zor. Ancak Anonymous bu saldırıyı başarıyla yerine getirirse, bunu hepimizin hissedeceği kesin.
8 mart dünya kadınlar gününün geçmişi, 8 mart dünya kadınlar gününün başlama hikayesi,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında ilan edilmiştir..Fakat geçmişi daha eski tarihe dayanmaktadır.. 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın ilk mücade ylıdır.Başlama Hikayesi şu şekildedir:Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısıyla kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Kadın hakları hareketini, özellikle oy hakkını onurlandırmayı amaçlayan Kadınlar Günü önerisi oy birliği ile kabul edildi. 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi.
Dünya Tiyatrolar Günü Tiyatrolar Günü yazıları Tiyatro Günü ile ilgili yazı
Tiyatrosu olan bir ülkede kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez
Bir olayın çeşitli şekillerde canlandırılmasına “tiyatro” adı verilir Tiyatro, yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır Tiyatro yaşamın bir parçasıdır Konusu bakımından hareketlere, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır Tiyatroda rol alan kişilere “tiyatro oyuncusu” ya da “tiyatro sanatçısı” denir Tiyatronun yazılı bir metni vardır ve oyuncular bu metne göre tiyatroyu oynarlar Metne bağlı kalmadan oyuncuların doğal olarak kendiliğinden oynadıkları bölümlere ise “doğaçlama” adı verilir İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı Tuluat; oyuncuların o anda düzenle-dikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı Bir süre tiyatro sözsüz oynandı Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı Bu sözsüz tiyatroya “pandomima” adı verilir
Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı bilinmemektedir Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu Tiyatro da meslek haline geldi
Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü “Tiyatrolar Günü” olarak kutlanır 27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler, tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlarÜlkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna adamış olan ünlü tiyatro sanatçımız Muhsin Ertuğrul yazdı
Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır ve belli başlı türleri şunlardır:
Komedi: Oyunların, insanların, durumların gülünç yönlerini gösteren bir tiyatro yapıtıdır Komedinin belli başlı türleri ise şunlardır :”Vodvil”, hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılar bulunan hafif güldürüdür”Fars”, olayların aşırı abartıldığı, taklitlerin sık sık tekrar edildiği bir komedi türüdür
Trajedi: Konusunu tarih, ya da efsanelerden alan acıklı sahne yapıtıdır
Dram: Yaşamımızda var olan umudu, sevinci, acıyı, bir arada sunan tiyatro oyunudur Dram şiir ve düz yazı ile yazılabilir
Ülkemizde tiyatrolar; devlet tiyatroları, halk tiyatroları, bulvar tiyatroları, açık hava tiyatroları ve şehir tiyatroları gibi isimlerle anılırTiyatrolarda hayatın gerçekleri sahnelenir, insanlar düşünmeye sevk edilir, düşündürürken eğitir ve eğlendirir Birlikte gülmeyi, birlikte ağlamayı, birlikte hareket etmeyi aşılar Yaşama sevinci yaratır Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur Tiyatro, insanlar arasından, halkın içinden doğmuş bir sanat olması nedeniyle insanlara çok sıcak gelen bir olaydır Bu nedenle herkes sık sık tiyatrolara gitmeli, bu duyguları yaşamalı, tiyatroyu yaşantılarının bir parçası haline getirmelidir
Bayanlar Avon 2012 mart kataloğu ile birçok kaliteli ürünü piyasa fiyatının altında edinme imkanını bulabileceksiniz. Artık kış döneminin son kataloğu olması, sıcak havaların yüzünü bu ay içerisinde yavaştan gösterecek olması sebebiyle ürün çeşitliliği bakımından avon mart kataloğu 2012 oldukça zengin.
Son olarak avon mart kataloğu 2012’nin bu ayın 25’inde bu sayfada Olacak Avon Mart 2012 kataloğuna buradan ulaşabilirsiniz.
nevruzun tarihi kaynakları Nevruz’un Tarihi Kaynakları nedir nevruz bayramı tarihi
Nevruz’un Tarihcesi
En eski Türk bayramı olan Nevruz`u, Türkler aracılığıyla Avrasya’ya yayılmıştır. Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yaşamıştır. Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart’ta hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, bahar şenlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. Aynı gelenekler, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüş ve bugüne kadar uzanmıştır. Çağdaş Uygur resminde Uygurların Nevruz kutlamalarını temsil eden tablolar yapılmıştır. ‘u İran geleneğine bağlayan Firdevsi’nin Şehnamesi ve diğer kaynaklar yanıltıcıdır. Çünkü Nevruz hakkındaki bilgiler orada XI. yüzyıldan itibaren görülür. Milâttan önceki yıllardaNevruz hakkında İran metinlerinde herhangi bir iz ve kayıt yoktur. Ancak Hunlarda bu kayıtlar mevcuttur. Nizamü’l-Mülk de XI. yüzyıl yazarı olarak Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Aynı zamanın yazarlarından Kaşgarlı Mahmut da Divân-ı Lügati’t-Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder. Ayrıca, 12 Hayvanlı Türk Takvimi‘nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir. Selçuklularda Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanmaktaydı. Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçililerin, Karakeçili aşireti mensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak burada bayram yaptıklarını biliyoruz. Bu bayramın bir diğer adı da “Yörük Bayramı”dır. Osmanlı Devrinde 21 mart günü özellikle padişahın yani sultanın nevruz tebriklerini kabul ettiği, halkın Nevruz’unu kutladığı, Nevruzşenliklerinde bulunduğu gün olmak hasebiyle, 21 Mart tarihinin Nevruz-ı Sultanî, yani sultana mahsus, sultan tarafından veya sultanın katılmasıyla kutlanan Nevruz günü olmak bakımından böyle bir isim aldığı söylenilebilir. Osmanlı devrinde kutlanan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir. Bu konuda Prof. Dr. Reşat Genç şu bilgileri veriyor: “Geri planlarda bırakılmış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk’ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ile mümkün olurdu? İşte bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze, âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu. Bu yüzden Atatürk diyor ki “Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır”, yani yaşayamaz. O yüzden, yine, Atatürk der ki, “Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve herşeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye’nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” Millî hareketin özü bu. Diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinin temellerindendir. İşte bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özü idi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak , O’nun milli kültür unsurlarının her biri üzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunu biliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili hassasiyeti bunun bir göstergesi olmuştur. Bilindiği gibi Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara’nın Keçiören semtinde Nevruzşenlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu şenliklerde hazır bulunmuştur. Netice itibariyle görülmektedir ki, kaynağı neresi olursa olsun M.Ö. 3. Yüzyıldan, Mete Han zamanından beri Türklerde var olan bir bayram, bir bahar bayramı geleneğidir. Özellikle 1200 yıldır öbür Türk gruplarının hemen hiç birisi ile ilgisi kalmamış olan Saha yani Yakut Türklerinde Nevruz geleneklerinin izlerinin kuvvetli bir şekilde bugün de var oluşu dikkate değer. Doğrusu, eğer Nevruz batı kaynaklı bir gelenek idiyse, bu, Nevruz bayramının Sahalara kadar nasıl gittiğini ve 1200 yıldır, diğer Türk boylarıyla ilgisi olmayan bu Sahalara nasıl etki ettiğini de tarihî olarak, kaynaklara müracaat ederek açıklamak gerekir. Değilse şimdi kaynak Hunlar olarak veya daha eski bir tarihte Türkler olarak ağır basar görülmektedir. Ama neticesi itibariyle bugün Afganistan’da da yaşatılmaktadır, İran’da da yaşatılmaktadır, Irak’ta, Suriye’de en azından belli kesimlerde ve bütün diğer Türk dünyasında; Çin Seddi’nden Adriyatik’e kadar, Hindistan’dan, Afganistan’dan, Yakutistan’a, Çuvaşistan’a, Tataristan’a, Moldova’ya, Macaristan’a ve Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada bugün canlı bir şekilde yaşamakta ve yaşatılmaktadır.
Nevruz duası:
Ya mügallib’el gulubi vel ehsar Ya müdebbire’el hevli vel-ehval Hevvil halena ila ehsen’in hal. Nevruz
Manası:
Ey kalpleri ve gözleri cevirip döndüren, Ey gece ve gündüzü çeviren! Ey güc ve halleri degistirip, döndüren, Halimizi en güzel hale döndür…