New York Merkez Tren İstasyonunda çalışan babasının, oğullarını hem Vietnam tehlikesinden hem de ekonomik zorluklardan kurtarmak maksadıyla geldiği Avustralyada 3 Ocak 1956da on bir çocuğun altıncısı olarak dünyaya gelen Mel Gibson, okulu bitirdikten sonra New South Wales Üniversitesinin drama bölümüne girdi.
Öğrenim yıllarında Summer City adlı bir filmde Scollop adında genç bir sörfçüyü canlandıran aktör, mezun olduktan sonra Güney Avustralya Devlet Tiyatrosuna katıldı. Burada birçok klasik oyunda rol alan Gibson, özellikle çağdaş oyunlardaki performanslarına hayran kalan yönetmen George Millerın beğenisini kazandı. Millerın teklifiyle kendini bir anda film setinde bulan aktör, sinemaya Mad Max adlı aksiyon filmiyle giriş yaptı.
Filmdeki, “geleceğin yeni kahramanı Mad Max” karakteriyle Avustralyada büyük üne kavuşan Gibson, filmin devamı niteliğindeki The Road Warrior ile Amerikada da tanındı. Yönetmen Peter Weirın I. Dünya Savaşı epiği Gallipoli / Gelibolu filmindeki rolüyle En İyi Aktör dalında Avustralya Film Enstitüsü ödülünü kazanan aktör, The Year of Living Dangerously, The Bounty ve Mrs. Soffel adlı filmlerle iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladı. 1984 yapımlı Bounty filminde Anthony Hopkins, Liam Nelson ve Daniel Day-Lewis gibi ünlülerle rol aldı. Gibson, People dergisinin 1985 yılında düzenlediği yarışmada Yaşayan En Seksi Adam unvanının da sahibi olarak kadınların tutkusu haline geldi.
Aksiyon filmlerine devam etmekte kararlı görünen Mel Gibson, Mad Maxten sonra Danny Glover ile başrol oynadığı Lethal Weapon / Cehennem Silahı ile çok farklı ve yine unutulmaz bir kahraman karakteri yarattı. Ölümden korkmayan depresif polis karakteriyle box office listelerinde fırtınalar estiren Gibson, Hollywoodun en popüler oyuncularından biri oldu. 1990daki üç filminin ilki olan “Teldeki Kuş” adlı komedi-macera filminde korunma programındaki bir adamı canlandıran aktör, sonraki filmi “Air America”da savaşın ortasında bir sivil pilot karakterini oynadı. Bir sonraki filmi yine bir aksiyon olan aktör, “Tequila Sunrise” filminde başrolü Kurt Russella paylaştı. Yapımcılar daha fazla bekleyememiş olacak ki ilkinden iki yıl sonra “Cehennem Silahı II” çekildi.
Elde ettiği prestijle kendi istediği filmlerde oynama lüksüne kavuşan aktör, Hamlet ve The Man Without a Face / Yüzü Olmayan Adam gibi dramatik oyunculuğu ağır basan filmlerde oynadı. Bu filmlerin beklenen ilgiyi görmemesi Gibsonı aksiyon filmlerine dönmeye mecbur etti. 1994 yılında Maverick adlı çağdaş western filmiyle komedi türünü de deneyen aktör, oyunculuğa ara verip yönetmenliğe soyundu. 1995 yapımlı, İskoçyanın İngiltereye karşı verdiği mücadeleyi konu alan görkemli bir baş yapıt olan Braveheart / Cesur Yürek filminin hem yönetmeni hem başrol oyuncusu olan aktör, En İyi Film ve En İyi Yönetmen olmak üzere iki Oscar ödülünün sahibi oldu.
Randsom adlı gerilim filminde oğlu kaçırılan bir hava alanı yetkilisini canlandıran Gibson, 1997 yılında Julia Roberts ile birlikte Conspiracy Theory / Komplo Teorisi adlı filmde rol aldı. Ertesi yıl Lethal Weapon / Cehennem Silahı serisinin sonuncusuna imza atan aktör, Payback adlı yüksek bütçeli gerilim filminde, inançsız karısı ve iki taraflı oynayan bir arkadaşından intikam almaya çalışan bir hırsızı canlandırdı.
2000 yılının en çok iş yapan yaz filmlerinden Chicken Runda seslendirme yapan aktör, daha sonra Roland Emmerichin Amerikan Devrim Savaşını konu alan The Patriot / Vatansever adlı filmde oynadı. Yine aynı yıl, romantik-komedi filmi olan What Women Want / Kadınlar Ne İster?de güzel oyuncu Helen Hunt ile birlikte başrol oynayan aktör, filmde, talihsiz bir kaza sonucunda kadınların aklını okuma yeteneğini kazanan ve bu yeteneği yüzünden başına ilginç olaylar gelen Nick Marshall karakterini canlandırdı.
Mel Gibson, 2002 yılında “We Were Soldiers / Bir Zamanlar Askerdik” ve “Signs / İşaretler” isimli iki filmde rol aldı. Signs filmi, eşini erken yaşta kaybettikten sonra Tanrıya olan inancını yitirmiş rahip Graham Hessin, Pennysylvaniadaki çiftliğinde ailesiyle yaşarken, esrarengiz olaylarla karşılaşmasını ve bu olaylar sonucu yitirmiş olduğu inancını yeniden sorgulamasını konu alıyor.