Bittiği gün , sen benden gittiğin gün bakamadım yüzüne ! Ağlardım , dayanamazdım Dudaklarından alamadım gözlerimi sonra , birşeyler söyleyeceklerdi bana ! Söylemeni istemedim , acı verecekti Aldattım seni ! Bitti ! dedin Yıkıldım !!! Beni sevdiğin yalandı , bütün sevgi sözcüklerin de
Beni sevmek için yanan ellerin İntikam için mi böyle buz tuttu
İntikam !!! ? Canın yanmıştı ve bendim seçtiğin kurban Sevgi neydi senin için ? Hiçbirşey !!! Üzdün , kırdın , paramparça ettin , beni de , bendeki seni de ! Suçum neydi benim , söylesene ? Söyle hadi ! Ben
Seni sevimiştim acı çekiyorum Günahımı söyle bilmek istiyorum
Konuştukça küçülüyorsun gözümde Dinledim seni uzun uzun herşeye rağmen Bir kız yaralamıştı seni , nefretle tanışmıştın Ağlamıştın , üzülmüştün , kendine kızmıştın ve tüm kızlara ! Nefretini bırakacak bir liman arıyordun Buldun da sonunda ! Oynadın , aldattın , belki arkamdan binlerce kez güldün ! Oysa , öyle sevmiştim ki seni Öyle inandırıcı gelmişti ki oynadığın bu oyun bana Bitti ama ! Oyunu kurallarına göre oynadın ve kazandın ! Nefret senden gitti , benim içime yerleşti ! Şimdi , ben ne yapacağım ? Ölecek miyim ? Öldürecek miyim ?
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak….:f47:
güzel söz
Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa …? Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşk(ın) şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, bende yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti, Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan, Sanki benim hiç senim olmamış gibi…:f47:
Her eğilip baktığımda başımın gövdemden ağır gelmesiyle yerde buluyorum kendimi… Deyimlerden cıkmış bi cümle olabilir ama kafamın içindekiler, beynimi sömüren anlamsız yada belkide fazla anlamlı düşünceler tasımıyor artık bu bedeni…Her defasında düşmek mi bana yazılan, yada en acısı yerlerde sürünürken bile başımı kaldırabilecek gücü bulup (ki nerden bulduğumu anlamış değilim hala) düştüğüm yüksekliği görmek mi? Gülücük perisi niye uğramıyorsun yüzüme? Hala kaçırıyorum gözlerimi insanlardan… Kaybolmasınlar içimdeki boşlukta diye.. Niye farklı olduğumu devamlı yüzüme vuran kelimeler seçiyorlar benimle konusurken?… Niye hissettiriyolarki bunu? Yüzümdeki tepkisiz maskenin atında devamlı ağlayan bi yüz olduğunu öğrenmek içinmi bütün bu çabalar? Ne zaman acık vericek diye ben kaçtıkca bıkmadan üstüme gelmeleri… Neden?… Herşey yalan sadece düşlerim gerçek… Düşlerim var rüzgara ters düşen…
Her attığım adımda onlara, biraz daha kaybediyorum içimdeki beni… Vardığıma kalacak mıyım? Bilmiyorum. Yalnız mıyım? onların dediklerine göre yalnız olamam… Etrafımdalar çünkü… Ve evet bencede yanlız değilim kimsenin bilmediği 2 kişilik bi dünyam var benim.. Adım hala hayat kitabında yazıyor… Gerçek cok şeffaf tıpkı, ağladığımda gözlerimin kıpkırmızı kesilmesi kadar… Kahretsin, acınacak haldeyim yine, kelimelere vurmak bu olsa gerek… Melekler, duymuyor sesimi Karanlık işte yine her yer Gözyaşlarım, keşkeleri yok edemiyor Korkuyorum İnancım kalmadı benim….
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım adını söylemek istemiyorum Rüveyda dediğim zaman anla ki, senin için yürüyor kelimeler çığlığımın atardamarlarından
hangi yıldızdır bilmem, gözlerin kayar da üzerime Rüveyda önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime sonra açılır önümde ıstırab vadileri silik renkleriyle adımlarıma çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir hayalin bittiği menfeze doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda oysa Rüveyda baştan başa ben kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden bir anlatsam nasıl utandığımı bir doğrulsam eğrildiğim yerden ağarır tanyeri nilüferlerin alaca bir at koşar içimde ezer toynaklarıyla anılarımı
sular köpürmemeliydi Rüveyda kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin ben zehire alışkınım, şerbete değil rüyalar nefret eder avare duruşumdan kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş yargılamak için zeval kayıtlarını inkilap bekliyorum
hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin uzanır da gönlüme Rüveyda derinden bir ok saplanır bağrıma beynimi çağıran bir sese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
artık eskisi gibi bakamıyorsun göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin güneş bir ane gibi dururdu başucunda artık dokunamıyor kakülün bulutlara karalara bürünmüş saçlarında dolunay BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA
hangi ressamı vurur bilmem, endamın sarar da benliğimi ben beni tanımam kaldırımlarda kafesleri yutan kafese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına duydun mu orkideye dua eden birini bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda bu yapmacık bebekler gözyaşı akıtırken gülenler yok mu beni kahrediyor geceler boyu
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklarından öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda amansız bir ütopya üfleyen pencereler lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi önümde, haksızlığın hesaba çekildiği hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer arkamda, kare kare ömrümü belirleyen hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere kim giydirir başıma tacını nihayetin kim takar bileğime hürriyet künyesini karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı asırlardır köhne barınaklarda küflenen, çürüyen çığlıklarımı
at vuruldu içim paramparça Rüveyda gölgelerin ardına sakladım kusurumu sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin ben burda damla damla eriyip akıyorum yine de, çiğnetmem kimseye gururumu istenmediğim yeri sessizce terk ederim hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim