Yollara düşmüş asker Eline silahını almış,vatan uğruna canını yola koymuş can asker Ayrılır anasından ocağından Arkasına dönemez can asker Sevgilisinden ayrılmıştır zorunludur göreve gidecek can asker Dudağımda türkün,vatanın evladı Şapkan bende saygı duyulacak asker Kucak açmışsın vatana Seni bekler memleketin can asker Gözlerin çakmak çakmak bakar Yakar yüreğimi derinden yaralar can asker Vatanın seni bekliyor seni istiyor Atatürk’ün evladı can asker Yemenim başımda namaz kılarken,gözümden yaş akarken Seni düşünürüm mehmedim Seninle gurur duyar,şehit olsan bile yüreğimde yaşayacaksın can asker Canım benim meleğim Ulaşayım sana yıldızını takayım Anan seni bekler,vazgeçme yurdundan Kanınla besle vatanı can asker
Şiiri Yazan : Gülçin Şahin
Şehit Oğlu Şehit Adım!
Ay yıldızım al üstünde, Atam ceddim baş üstünde, Neferlerim iz üstünde, Şehit oğlu şehit adım!
Allah yolu aynı yoldur, Sağı solu yine koldur, Akan yaşlar bana kordur, Şehit oğlu şehit adım!
Doğu batı, hep bir olduk, Nerde hain pusu kurduk, İnlerine çomak soktuk, Şehit oğlu şehit adım!
Yaramız var, derman vatan, Bırak sürsün koyun güden, Pişman olur aciz beden, Şehit oğlu şehit adım!
Ezeldendir vatan sevgim, “İman“ dedi `Nur`um benim, Hak nakşetti ilmiklerim, Şehit oğlu şehit adım!
Bir öldüm ben bin ölürüm, Hakikate can sunarım, Döktüm kanım, al vatanım, Şehit oğlu şehit adım!
Şiiri Yazan : Kübra Aytürk
ŞEHİTLERİMİZ
Ölüm!ALLAH’ın emri biliriz. Bu konuda asla!şüpelenmeyiz. Vatan için,namus için can verdiniz. Nur içinde yatasınız,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Siz yaşıyorsunuz.Ölmediniz. Hala peşlerinde mehmetçiklerimiz. Nesilleri tükenecek.Bunu bilesiniz. Ruhunuz şad olsun,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Her zaman vatan sağolsun deriz. Hiç kimseye bir karış toprak vermeyiz. Bu vatan sizin, bize emanetiniz. Nur içinde yatasınız.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Hey! siz mehmetçikle baş edemezsiniz. Ancak kalleşçe,gizlice vurmayı becerirsiniz, Karşı,karşıya gelin erkekseniz, Ruhunuz şad olsun.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.
Tevfik Fikretin şiirleri Tevfik Fikret bütün şiirleri
Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim
Bana kimsin diye sorma meleğim Pek güzel dinle de izah edeyim Nam-ı naçizime `Fikret’ derler Şi’re de nisbetimi söylerler Kaldığım varsa da gah ekmeksiz Kalmadım şimdiye dek mesleksiz Nur bekler gibi nısf-ı şebde Bekledim on iki yıl mektebde Sonra çıktım ne için bilmeyerek Bu da bir cilve-i baht olsa gerek Bab-ı Ali’ye müdavimlendim Ehl-i namus diye mimlendim Şimdi bir hayli eser sahibiyim Ahmed İhsan’da musahhih gibiyim Saye-i lutf-i cihan-banide Hocayım Mekteb-i Sultani’de…
Balıkçılar
– Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, Bugün açız yine; lakin yarın, Ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader!
– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta…
– Olur; Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz… Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz, Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hala Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi.
– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme… Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın; Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.
– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa? – O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor… – Ya sakın O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine. Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek Uğulduyordu…
– Yarın yavrucak nasıl gidecek?
şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak ılerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak – şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid! Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid Eliyle engini guya işaret eyleyerek Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek, Nasibin işte bu! Hala gözün kenarda… Yürü!” Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… ölüyor: Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle, Bütün felaketinin darbe-i hasariyle, Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor; Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler…
Volkan Konak Şiirleri-Volkan konak martı yüzlü-volkan konağın şiirleri,volkan konak konserlerinde okuduğu şiirler,volkan konak en güzel şiirleri,volkan konak resimli şiirleri
MARTI YÜZLÜ
Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli, Bir kaptanım çünkü, kağıt gemilerden emekli
Gülemedim ki hiç hasta yatağının başında Haberi bu yüzden yoktur annemin sol yanağımdaki gamzeden
Komidinin stündeki ilaçların sayıları arttıkça Kutularından yaptığım gökdelenin uzamasına seviniyorum Ve bilmezdim Annemin yaşantısındaki renkliliğin Yalnızca raflara dizili kavanozların içindeki reçeller olduğunu
Bilerek mi yanına almadın giderken Başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi bir de annem terketmişti Ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur Sıralanmış saksılar vardı limana bakan penceremizin önünde Ve çiçekler arkasında ekmek kırıntıları serpen martı yüzlü bir anne
Terasta toplanan kadınlar limandaki beyaz geminin ışıkları yanınca Dedikodusunu yapmayı unuturlardı Tam o saatte sokaktan geçen yazlık sinemadaki biletçi kızın Annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan uslu bir çocuk gibidir Limandaki deniz Ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer yüreğinden
Hiç bir bardakta dudak payı bırakmadınız bana Bir kaşık sesini bile çok gördünüz şekersiz içerek çaylarınızı İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine Kendi başıma zor sığıyorum bugün Büyüdükçe insan yalnız mı kalıyor ne?
Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim Ne de iyileştirebildim bir yaramı Ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna Bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna
Büyüklerle ben yapamıyorum Çocuklar da almıyor beni oyunlarına Devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim Açılamıyorum sana
Kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen Sen nasıl sevmezsin eşitliği Yürürken düşen çoraplarınıaynı hizaya getirmek için Annen değilmiydi önünde diz çöken
Yol kenarlarındaki yağmur mazgallarını kumbara sanıp Harçlığımı atardım Bu yüzden en çok denizden alacaklıyım…