Facebook platformuna yeni bir soluk getirecek ve kullanan sitelerde Facebook profilinizi kullanabilmenizi sağlayacak olan Facebook Connect 30 Kasım‘da genel kullanıma sunuluyor.
Facebook-ConnectFacebook üzerinde kullandığınız gerçek isim ve gerçek profil bilgilerinizle her sitede yeni profil yaratmanıza gerek bırakmayacak olan platforma en büyük umudu yine Facebook’un kendisi bağlamış durumda. Kendi çalışanlarının bir bölümü tarafından dahi öldüğü söylenen Facebook platformu, Connect ile yeniden hayat bulmayı umuyor.
Facebook’un uygulama geliştiricileri içeride uygulama geliştirmeleri için teşvik etmesi ve buna ek olarak şirketin fbFund üzerinden çalışmalara fon sağlama çalışmaları bugüne kadar tam olarak başarıya ulaştı diyemeyiz. Aynı zamanda tüm bunlara rağmen Facebook platformunda kullanıcıyı tam olarak kendine bağlayacak uygulamalar da hala bulunmamakta. Facebook Connect ile şirket içeriye uygulama geliştirmek yerine dışardaki uygulamalara profil sağlayarak yerini sağlamlaştırmayı amaçlıyor.
Facebook Connect’in kullanıcılarına sağlamayı amaç edindiği 5 ana özellik üzerine kurulu.
Güvenli Kimlik Doğrulaması : Facebook geliştiricilere sunduğu doğrulama servisleriyle kullanıcılarının profil sorunlarının ve güvenlik açıklarından kaynaklanan olası problemlerinin önüne geçiyor ve bu sayede kullanıcıya güvenli bir ortam sunmayı hedefliyor.
Gerçek Kimlik : Facebook gerçek isim ve gerçek kimlik üzerine kurulu olduğu için entegre olduğu servisler için bilgi doğruluğu sağlayacak. Ayrıca kullanıcılar profillerindeki bilgileri, resimleri, arkadaşlarını, etkinliklerini, gruplarını ve diğer verilerini web üzerinde farklı servislere taşıyabilecekler.
Arkadaşlar : Kullanıcılar Facebook üzerinde bağlantıda oldukları arkadaşları ile farklı servisler üzerinde de bağlantıda olabilecekler.
Dinamik Gizlilik Ayarları : Facebook üzerinde yapabildiğiniz gizlilik ayarlarınız aynen profilinizi kullandığınız diğer sitelerde de geçerli olacak. Sadece istediğiniz kullanıcıların bilgilerinize ulaşabilmesi sağlanacak.
Sosyal Paylaşım : Facebook Connect kullanarak ulaştığınız web sayfalarında yaptığınız aksiyonlar Facebook beslemesinde, istek ve uyarılarında görüntülenecek. Bu şekilde tek Facebook hesabınızdan bütün sitelerde olup bitenden haber ve uyarılar alabileceksiniz.
Facebook, Facebook Connect sayesinde OpenID ile olan mücadelesini kazanacak mı? Bunu şüphesiz önümüzdeki günler gösterecek ve şirketin internet üzerindeki gerçek kimlik vizyonunun merkezi olup olamayacağını belli edecek.
Diğer taraftan Facebook’un Türkiye’deki popüleritesini düşünürsek yeni web girişimleri hayata geçirmek isteyenlerin Facebook Connect’i ciddi olarak düşünmesi de etkili ve değerli olacaktır.
Farmvillede artık ektiğiniz tohumlarında levelleri var aynı tohumu ne kadar çok ekerseniz o tohumun yıldızı okadar artar ve her yıldızda size daha çok para kazandırır
örneğin sürekli coffee eken biri için coffee tohumu aynı standartlarda ki diğer tohumlardan bir adım öne geçiyor
yukarıdaki resimde olduğu gibi coffe nin 1 yıldızı dolmuş artık ilk halinden daha çok kazanç getirecektir
Facebook’un birçok oyununda olduğu gibi bu oyunda da en yüksek levelin kaç olduğu bilinmiyor. Yani en azından ben bulamadım kaç olduğunu. Bilen biri çıkarsa bizi de bilgilendirir artık
Farmville, Facebook’tan ayrılıyor Facebook’ta fırtınalar estiren Farmville oyununun dönemi bitiyor.
Yaklaşık 48 milyon kayıtlı kullanıcısı olduğu sanılan Facebook’un popüler çiftlik oyunu Farmville, Facebook’tan ayrılıyor.
Facebook’un anlaşmalı olduğu en büyük şirketlerden biri olan Zynga’dan yapılan açıklamaya göre Farmville başta olmak üzere FishVille ve Mafia Wars gibi popüler Facebook oyunları artık Facebook’ta yer almayacak ve Zynga yoluna yalnız devam edecek.
Zynga’nın bu kararı almasında Facebook’un Farmville ve diğer oyunlar için getirdiği bazı sınırlamaların etkili olduğu sanılırken, Zynga’nın ne zaman Facebook’u tamamen bırakacağı henüz netlik kazanmadı.
Facebook’un orijinal ana sayfası ve Al Pacino Facebook 2007 yılında büyük bir tasarım değişikliğine gitmeden önce, orijinal anasayfada bir adamın yüzü hemen dikkat çekiyordu. Facebook adamı (Facebook Guy) olarak ünlenen bu gizemli adamın kim olduğu yıllarca gizemini korudu. David Kirkpatrick, The Facebook Effect isimli kitabında, bu resmin, manipüle edilmiş bir Al Pacino resmi olduğunu ilk kez açıkladı. Resim, Mack Zuckerberg’in bir okul arkadaşı tarafından hazırlanmıştı.
Facebook’un iptal edilen özelliği Facebook’un ilk zamanlardaki özelliklerinden biri de dosya paylaşımıydı. Arkadaşlar arasında dosya paylaşmak için Wirehog isimli bir dosya paylaşım servisine sahip olan site, bu özelliği, 2006 yılında, telif kaygıları nedeniyle iptal etti. Oysa Wirehog, 2004 yılında hayata geçirilirken, kalıcı bir özellik olması planlanmıştı.
Facebook’a giren ilk dev şirketler Facebook ilk olarak okul arkadaşlarını birbirine bağlamak için kurulsa da, daha sonra dev şirketler için de bir iletişim platformuna dönüştü. Facebook’u kullanan ilk devler arasında Apple ve Microsoft yer alıyordu. EA, Amazon, Pepsi, PricewaterhouseCoopers gibi devler de, Apple ve Microsoft’u takip etti.
Poke kelimesinin anlamı Her ne kadar ülkemizde “Dürtme” olarak çevrilse de, Facebook’un “Poke” seçeneği yıllardır gizemini koruyor. Bu düğmenin ne işe yaradığı biliniyor ama Poke kelimesinin tam olarak ne anlama geldiğini bilen yok, çünkü Facebook, sorulan yüzlerce soruya rağmen bu konuda açıklama yapmıyor. Hatta Zuckerberg, yaptığı bir açıklamada “Eğlenceli olduğu için bu seçeneği koyduk, kullanmanıza bakın ama Poke kelimesinin tam anlamı hakkında bizden bir açıklama alamayacaksınız” demişti.
Facebook’ta ortalama arkadaş sayısı Sizin Facebook’ta kaç arkadaşınız olduğunu bilmiyoruz ama tüm kullanıcıların ortalaması, kişi başına 135 arkadaşa denk geliyor. Bunun yanında, sadece bir ayda Facebook’ta geçirilen toplam sürenin yaklaşık 500 milyar dakika olduğu tahmin ediliyor.
Yemekte ne var?
Facebook çalışanları, her gün 3 öğün yemek ve içecek hakkına sahip. Çalışanlar, günün menüsünde ne olduğunu öğrenmek için yerlerinden kalkmadan, hatta profillerinden çıkmadan öğrenebiliyor; çünkü bunun için bir uygulama var. Lunchtime isimli bu küçük Facebook uygulaması, profil sayfasında yeni bir sekme açıyor ve menüyü ekrana getiriyor.
Zuckerberg’in mezuniyet yalanı Marc Zuckerberg, kendi profilinde Harvard mezunu olduğunu yazmış. Ama Zuckerberg, mezun olamadan üniversiteyi terk etmiş ve Facebook üzerinde yoğunlaşmış. Kendisine bu konuda sorulan bir soruya ise şu şekilde yanıt veriyor: “Okulu yarım bırakanlar için bir seçeneğimiz yok; bu yüzden öyle yazdım.”
Can verme sakın aşka aşk afeti candır Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır Aşk içre azap olduğu bilirem kim Her kimseki aşıktır işi ahü figandır Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.
Çağırma beni .. O ruhumu delen bakışlarını salma geceye Gel deme n’olur… Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun, ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp itaatsizliği maharet bilmedi..
Geceydi.. Pusluydu.. Su uyur düşman uyumazdı. Beklerdi kaotik bir kabusu korkak dişlerini sıkarak yürekler. Sen uykunun kollarında bulurdun bebeksi kokunu, ben sağır yamaçların intihar bekçisi .. Fakat kalp hep bir umuda gebeydi.
Gecenin karanlığı sindi mi zemheriye, dağ taş sen kokardı. Yolların sapasına saklanırdı aşk. Kaç çapraz ateş, kaç kumpas aşmak gerekirdi ona varmak için? Ve ulaşıldıktan sonra aşk ne kadar aşktı? Bu acizin dualarında sabahlayan, aklına her gelişinde saklı bir tebessüme yerini bırakan, bir tel saçına dokunmaktan gayrısı değildi. Şehre inişler bayram vakitleriydi o zamanlar. Kokunun sindiği kaldırımlara kıvrılıp, pencerenden sızan ışıkla ısınmak geceleri. Oralarda olduğunu bilmekti mutluluk. Görebilmeyi değil, görebileceğini bilmeyi umut etmekti ..
Ama benim postallarım hiç yakışmadı şehrin ışıltılı sokaklarına. Yüzümdeki taşralı ifade, alnımdaki bin yıllık yazı ve ensemde soluğunu hissettiğim o ölümcül melek peşimi hiç bırakmadı. Beni dost dualarla uğurladığın her vakit yüzüm caddeye, kanım geceye akardı. Ne senin sevdana benim adım yazılmıştı, ne benim kaderime bir sevgili busesi. düşlemenin bile yasak olduğu senli sabahları yedeğime azık diye aldım ben can .. devriyelerin, apoletlerin, tel örgünün, yumruğun olduğu yere senin adın yakışmazdı.
Pusulası bir kez bile beni göstermeyecek gözlerini gözlerime, tercümesi bir ömür bana susmak olan iki ucu keskin hançer sözlerini yüreğime kazıdım. Yokluğuma rabtettiğim varlığına inat, sonu baştan uçurum bir sevdanın adı “yazık”a çıkmış zavallısı olduğumu kabul etmek için damarlarımdaki bütün seni boşaltmam gerekti. Haklıydın, benim yolum yâre çıkmazdı. Ve asla yüzünü güneşe dönemezdi kan çiçekleri..
Yürüdüm.. Bütün “e” hallerimi “den” haline çevirinceye dek yürüdüm.. Sana uzanan niyetlerimin külleri düştü gözbebeklerime.. her adımda biraz daha karanlık bulaştı sessizliğime. Her adımda biraz daha kan yürüdü parmak izime.
….
Ve şimdi sen bunca birikmişliğime ve kusulası kötücüllüğüme rağmen yaralarımı sarmaya çağırıyorsun. Çağırma can. Gel deme .. Sana düşmek kavgadan, senden düşmek hayattan düşmektir, biliyorsun ..
Canım yanıyor sevgili .. Aklıma düşende hasret kuşanıyorum her hazan. Gözlerim çakmaklanıyor yolların imkansızlığına .. Sana kavuşamadan kavuşuyor ruhum seni yaradana, O’ na seni sormak için sabırsızlanıyorum .. Ve dualar yeminlere bırakıyor yerini. Kan kusuyorum vakit daraldıkça. Yine de, ben de bir kalp sahibiyim. Umutlarımı kardelenlere emanet ediyorum ..
Can.. Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp ebedi yolun herhangi bir yerinde kalbine ulaştığı günü bekleyecek, ve bende sana kavuşamayan ne varsa sonsuza dek senin olarak yüreğine gömülecek .. Andolsun …
Başladığın noktaya dönmekti bazen hayat, Hem de, Maziye dair donuk yaralar bırakarak, Coşup coşup aniden durulmak, Kaderin cilveleriyle sevinmek, Gençliğin en ılık zamanlarındaydı bazen hayat, Gökkubbeyi delicesine ayaklarken İki kelime cümleyle dibe çakılmaktı bazen hayat, Meclup bir bülbülde gülün kokusunu aramak, Hercai sevgilide vefasızlığı okumak, Ağlayan bir çocukta unutulmuşluğu hissetmekti bazen hayat Mecnun olduğu hasret, Mecbur bırakıldığı asalet, Muhtaç kaldığı kudretti bazen hayat Aslında sevmekti çoğu kez hayat Çılgınca, korkakça, asilce ya da can gibi sevmek Sevgiyi kan gibi damarlarına sindirebilmek Ruh gibi sevgiyi de bedene sokabilmek Bu işte bizim sevgili hayat, Bilene ab-ı hayat, Bilmeyene heyhat
Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi ter damlalarıyla alnında… barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman, ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara, yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun, ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık, boşa akmadığını bilerek kanlarının, barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece. Barış, açılan bir pencerden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır. Başaklar uzanıp, ‘ışık! ışık! ‘ diye fısıldarken birbirlerine! Işık taşarken ufkun yalağından. Barış budur işte. Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi; barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya. Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardısıra. Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin. Barış budur işte.
Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında, iyilik alfabesidir o, dizelerinde şafağın. Herkesin ‘kardeşim’ demesidir birbirine, ‘yarın yeni bir dünya kuracağız’ demesidir; ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde, mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların, şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine büyük karanfilini alacakaranlığın… barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın. Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış. Ve bir tren ilerler geleceğe doğru kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden buğdayla ve güllerle yüklü bir tren. Bu tren barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak derin derin soluk alır evren. Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini. Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Kaldırımda yürüyordu yetişkin bir adam. Yanında da küçük bir kız. Oyuncakçının yanından geçerken. Vitrine yaklaştı kız, adamın ellerinden çekerek. Bir eliyle vitrini gösteriyor. Diğer elle de adamı içeri iteliyor. Gösterdiği de şirin bir oyuncak kedicik Baba al. İlle de. Al da…
Geç kalıyoruz dedi adam. Annen de merak eder. Bak havada soğuk. Dinlemiyordu onu küçük kız. Dayadı ellerini buz gibi cama. Soğuktan kızarmış elleri ile Baba al. İlle de. Al da…
Havada kararmak üzer. Adamda acele ediyor ama. Şöyle bir yokladı cebini. Var bir milyon, oyuncak da on milyon lira. Derince bir yutkundu. Sıkıca tuttu kızın elinden. Hissetti küçük kız da o eli. Ürkekçe bakarak adama. Baba al. İlle de Al da…
Zoraki uzaklaştırdı adam küçük kızı oradan. İlerde bir bakkala girdi. İyice baktı etrafa, gördü sakızların olduğu yeri. Yanaştılar. Dayanamadı küçük kız, sakızları göstererek. Baba al. Dedi tekrarlayarak. Gülümsedi adam, tabi alırım kızım diyerek. Kasaya yanaştı ödedi ve çıkarken gözlerini saklıyordu. Anca yetiyordu parası bir sakıza.
Kurtuluş Savaşı Destanı Şiiri Kurtuluş Savaşı Destanı Kurtuluş Savaşı Destanı şiir
Kurtuluş Savaşı Destanı
Altmışındaydı Asiye Teyze, Kocasını kaybedeli yıllar olmuştu. Oğlu Çanakkale savaşında şehitti, Torunu daha on beşinde, Bıyıkları yeni terlemiş Yahya Şimdi sırtını vermiştir Kocatepe’ye. Böyle durmak olmaz, dedi Yurt toprağı giderken elden. Çekti kara öküzü kağnıya, Yükledi ne varsa yiyecek içecek evde. Düştü yola öğle sıcağında. Gündüzleri çöl sıcağı Geceleri Sibirya soğuğu olurdu Buralar bu mevsimde. Ama dinler mi Asiye Teyze. Yürü der kara öküze Kocasından kalan tek yadigârdır kendisine. Yürü der de! Yaşlanmıştır artık kendisi gibi kara öküz de Yürü der Asiye Teyze. İnat ve inanç dolu içindeki ateşle Yürü bre kara öküz yürü be! Kağnının her yeri yıkık dökük, Tekerleri patlak üstelik. Bu kara öküz bu kağnıyı taşıyamaz Emir Dağının yokuşu, bu halde aşılmaz. Etrafına bakınır Asiye Teyze çaresiz, Yardım edecek kimseler bulunmaz. Ne yapsam der Asiye Teyze, Ne yapsam da aşsam şu Emir Dağını, İletsem şunları Kocatepe’ye. Sonra çıkarmaya başlar üzerinde ne varsa Yırtık pırtık fistanını, yazmasını, göyneğini Ama utanır mahremiyeti ortadadır. Ya beni böyle bir gören olsa ne yaparım, der. Namus denilen şey nedir? Diye sorar kendi kendine. Altmışında bir kadının mahremi mi? Şuracıkta ölsem beni böyle çıplak, Yıkayıp kefensiz koyacaklar toprağa. Çıplaklığımdan utanamayacağım belki; Ama bu yurt toprağı alacak mı beni koynuna? Vurmayacak mı yüzüme, Ezilirken düşman ayağı altında? Utanmayacak mıyım o zaman? İşte namus; vatan işgal altındaysa Atmaktır düşmanı yurttan, deyip Doldurur kağnının tekerine Tüm elbiselerini. Ve geçer karşısına kara öküzün Asıl der asıl kağnıyı Asıl da aşalım yıkılası Emir Dağını. Güneş kızgın demir gibi vurur, Asiye Teyzenin saf beyaz tenine. Bir yandan dikenler dolar, Taşlar keser miadı dolmuş ayaklarını. Diğer yandan keskin bir kılıç olur güneş, Parça parça yarar her yanını. Aldırır mı Asiye Teyze hiç, Yürü der gurban olduğum Yürü tek yadigârım! Ve çaresiz Emir Dağı yıkılır, Asiye Teyze’nin kanlı ayakları altında. Aşılmıştır Emir Dağı aşılmasına da Karanlık çökmüş gece yarısı olmuş Buza keser şimdi yarılan her yer. Gözlerinden yaşlar gelir, Daha kirpiklerinde donar. Sıcağa dayanan soğuğa da dayanır, der. Yürü der kara öküze Yürü Yahya’mın olduğu Ulu Mustafa Kemal’in olduğu Afyon’a! Yürü gün doğumuyla düşelim Kocatepe’ye! Ve yürür kara öküzün yanında Asiye Teyze. Kanlar akarken bedeninden Donan yerlerini kurtuluş ateşiyle dağlar, Yürüdüğü yollar bir kahramana tanıktır. Kocatepe’deki tüfek seslerine, Çanakkale Türküsü karışır. Ve Yahya Tanır bu sesi, Babası şehit olduktan sonra Nenesi her gün söylerdi: “Çanakkale içinde vurdular beni Kimimiz nişanlı………………….” Ses gittikçe kayboluyordu Bir şahin gibi fırladı yerinden Yahya, Sanki bir adımda vardı kağnının yanına. Bir yana yığılmış kalmış kara öküz, Asiye Teyzenin beyaz teni mosmor, Üzerinde kıpkırmızı kan lekeleri, Düşmüş öbür tarafa dirençsiz. Yahya’nın verdiği suyu içmez, Oğul der “Bu su cephedeki kahramanların Bu su bağımsızlığa susamış yiğit evlatların” Götür der beni “Sarı Saçlı Mavi Gözlü Dev’e” Örter üstünü Asiye Teyzenin Yahya, Çeker kağnıyı Kocatepe’ye…
Özgür Gümüşsoy lan bi gidin şiiri Özgür Gümüşsoy şiirleri, lan bi gidin
-İyiyim ben, bir şeyim yok Kimsenin anlamayacağı o yaram dışında Öyle toplanmayın başıma, sızı bu nasılsa diner Bi’ gidin aslınız kirden görünmüyor! Tabii ya doğru, hep beni düşünerek hareket etmişsiniz Üzerime titremişsiniz asırlardır Olur mu, aksine hiç incitmek istememişsiniz Lan bi’ gidin, yalanlarınız boyunuzu aşmış sizin!
Hak etmiyorsunuz kötü kelamları bile Ananız avrat da olur size, menfaatiniz işlerse Yeter ki cukka dolsun, neyinize alın teri Ulan bi’ gidin, ….. gidin Öyle çok sevmişim ki yeminlerinize aldanmayı Ne deseniz kanıyorum! Olduğu gibi kan, önüm ardım…
Kalp Yetmezliği nedir, kalp yetmezliği hastalığı, kalp yetmezliği nedenleri
Kalp yetmezliği; kalbin sağ, sol ya da her iki karıncığının içindeki kanı, her vuruşunda damarlara yeterli miktarda gönderememesi sonucu oluşur.
Kalp Yetmezliği Üç şekilde görülür.Bunlar;
Sol kalp yetmezliği: Hastada nefes darlığı ve kuru öksürük vardır. Geceleri daha zor nefes alır. Çarpıntı, baygınlık ve terleme görülebilir. Buna kalp astımı adı verilir. Nedeni; aort veya mitral kapaklarının hastalanması veya koroner rahatsızlığıdır.En önemli bulgusu akciğer ödemidir.
Sağ kalp yetmezliği: Hastanın ayak ve ayak bilekleri şişer. Buralara, parmakla bastırılınca bir süre çukur kalır. El, ayak ve yüzde morarmalar; hazımsızlık ve iştahsızlık görülür. Nedeni, mitral kapağı hastalığı, müzmin bronşit veya doğuştan olan kalp hastalığıdır.En önemli bulgusu pozitif venöz dolgunluktur.
Konjestif Kalp Hastalığı: Sağ ve sol kalp yetersizliği bir arada olduğu zaman görülür. Nedeni aort veya mitral kapaklarının hastalanması,mitral stenoz, müzmin bronşit veya akciğer hastalıkları, romatizma ve tiroid hastalıklarıdır.
Kalp yetmezliği hangi yaşlarda görülür?
Kalp yetersizliğinin görülme oranı, hastanın yaşıyla birlikte artar. Genel olarak % 25 dolayındayken 60 yaşından sonra % 50′yi bulan bir seviyeye yükselir. Bu çok yaygın hastalık karşısında doktorun görevi çok geniş ve önemlidir.
Bağımlılık, yaşam boyu bir tedavi gerektiren ve ancak gerekli tedavi ile kontrol altına alınan bir hastalıktır (Şeker hastalığı gibi). Yani bağımlılık yaşam boyu sürer. Tedavi, bağımlısı olunan maddenin hayat boyunca tekrar kullanılmaması ile gerçekleşir.
Bağımlılık iki ana bölüme ayrılır: Kimyasal olan ve kimyasal olmayan. Kimyasal olan bağımlılık ise içerisinde yasal olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrılır.
Alkol’e Biyolojik Yatkınlık, Alkol Bağımlılığı İle İlgili Bilgiler
Alkolizmin hastalık modelinin ortaya konması, genetik geçişin farkedilmesiyle olmuştur. Genetik geçiş, aileden alman genetik özellikler nedeniyle alkolizme yatkın oluşu vurgular. Aileden alınan genetik özelliklerle belirlenen biyolojik yapı bazı insanlarda alkolizmin gelişebilmesi için uygun bir zemin oluşturur.
Hastalık modeli ortaya konmadan önce, biyolojik yatkınlık alkolizmin, genetik geçişi daha iyi saptanmış başka hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkışıyla açıklanmaktaydı. Örneğin iki uçlu mizaç bozukluğu, genetik geçişi olduğu iyi bilinen bir hastalıktır, sıklıkla da alkolizmle birlikte bulunabilir. Dolayısıyla alkolizmin genetik geçişi olmadığı ama iki uçlu mizaç bozulduğuyla birlikte görülen alkolizm vakalarının böyle bir izlenim yarattığı ileri sürülebilir. Daha sonra yapılan çalışmalarda bu nokta da dikkate alınarak, anne ya da babasından birisi alkolik olan çocukların, diğer tüm psikiyatrik bozukluklardan bağımsız olarak alkolizme yakalanma risklerinin toplumdaki ortalama riske göre 3-4 kez fazla olduğu gösterilmiştir. Aile çalışmaları, genetik geçişi ortaya koymak açısından yeterli değildir. Alkolik ailenin çocuğu yetiştirdiği de göz önüne alınırsa alkolizmin, yetiştirilmeye bağlı faktörlerle de çocuğa aktarılmış olması mümkündür.
İkiz çalışmaları genetik geçişin önemini ortaya koymak açısından daha elverişlidir. İkiz çalışmaları, tek yumurta ikizlerinde iki kardeşte birden alkolizm görülme şıklığıyla, çift yumurta ikizlerinde bu sıklığın karşılaştırılmasıyla yapılır. Tek yumurta ikizlerinde birlikte alkolizm görülme sıklığı, çift yumurta ikizlerine göre fazladır. Bu bulgu genetik malzemenin önemini ortaya koyar. Tek yumurta ikizlerinde genetik yapı tam olarak aynıdır. Çift yumurta ikizlerinin genetik yapısı ise herhangi iki kardeş kadar birbirine benzer. Genetik yapının benzerliği arttıkça alkolizmin birlikte görülme sıklığı da artmaktadır.
Genetik geçişi ortaya koyan üçüncü gurup araştırma evlat edinilmiş çocuklarla yapılan çalışmalardır. Bu çalışmaların genel olarak ortaya koyduğu: Biyolojik ailesi alkolik olan çocukların ilk altı ay içinde ailesinden ayrılıp başka ailelerin yanına verilenlerinde alkolizm sıklığı, yine aynı durumda evlat edinilmiş ama biyolojik ailesi alkolik olmayan çocuklara göre daha yüksek olduğudur. Her iki durumda da evlat edinen ailede anne ya da baba alkolik değildir. Biyolojik anne babasından biri alkolik olan, ama evlat edinen ailesinde alkolik olmayan çocukların alkolizme yakalanma riski, biyolojik ailesinde alkolik olmayan ama evlat edinen ailede anne ya da babanın alkolizm geliştirdiği durumlara göre de daha fazladır. Evlat edinilmiş çocuklarla yapılan çalışmalar da genetik geçişin önemini ortaya koyduğu gibi, bunun yetiştirilmeyle ilgili etkenlere göre daha belirleyici olduğunu da vurgulamıştır.
Sözü edilen çalışmalar genetik geçişle belirlenen biyolojik bir yatkınlığın varlığını ortaya koymakla birlikte bu yatkınlığı açıklayabilecek özgün biyolojik bulgular bu denli açıklıkla saptanamamaktadır, bu yönde sürdürülen çalışmalar alkolizme yatkınlığı hazırladığı düşünülen bazı özellikleri ortaya koymuştur.
Alkol etkisine dirençli olmak, alkolizm gelişmesi riskini arttıran bir özelliktir. Alkolün sarhoş edici etkisi beyin hücrelerinin alkolden ne kadar etkilendiğiyle ilgilidir. Aynı dozlarda alkol, bireylere göre farklı düzeyde sarhoşluğa yolaçar. Anne ya da babalarında alkolizm saptanan bireylerle yapılan çalışmalarda bunların alkol etkisine daha dirençli oldukları görülmüştür.
Bir diğer biyolojik özellik, beynin elektriksel işlevinin bir göstergesi olan P 300 dalgasında saptanan değişikliklerdir. P 300 dalgası, bir uyaran verildikten (genelde ışık çakması) 300 milisaniye sonra saptanan elektriksel bir dalgadır. Genelde uyaranın tanınmasını simgelediği varsayılır.
Özel testlerle saptanabilen bilişsel yeteneklerdeki bazı farklılıkların da alkolizm için belirleyici olabileceği düşünülmüştür. Alkoliklerde saptanabilen değişiklikler özellikle beyinin ön bölgesi olarak adlandırılabilecek frontal lobun işlevleriyle ilgili değişikliklerdir. Bu bulgular beyin görüntüleme yöntemleri olan bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans teknikleriyle saptanan değişikliklerle de uyumludur.
Alkolün vücuttaki yıkımının son aşamasını gerçekleştiren enzim olan aldehit dehidrogenaz aktivitesi bireyler arasında farklılık gösterir.
Beyindeki iletiden sorumlu olan kimyasal maddelerin parçalanmasıyla ilgili olan mono amin oksidaz (MAO) adlı enzim pekçok psikiyatrik rahatsızlığın oluşumunun açıklanmasında önemli bir role sahiptir. Alkoliklerde de MAO aktivitesinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Alkol kesildikten sonraki dönemlerde de normale dönmediği ileri sürülür.
Bu bulgular aile çalışmalarıyla varolduğu ortaya konan biyolojik yatkınlığı nelerin ortaya çıkardığım araştırmaya yönelik çalışmalardır. Pekçoğu alkoliklerle birlikte alkoliklerin çocuklarında da tekrarlanmıştır. Henüz kesin ifade edilebilecek düzeyde olmamalarına karşın yatkınlığın dayandığı birtakım biyolojik özelliklerin habercisi durumundadırlar.
Diğer taraftan alkolizmin kendi başına bir hastalık olduğu fikrini desteklerken, alkolizm hakkındaki ahlak değerlerinden kökünü alan önyargıların ortadan kalkması için önayak olmaktadırlar.
Saptanabilen biyolojik özelliklerin farklılığı bunların tek bir biyolojik süreç içinde açıklanmasını güçleştirmektedir. Örneğin P 300 dalgası merkezi sinir sisteminin çalışmasıyla ilgiyken ALDH enzimi karaciğerde etkinliğini göstermektedir. Bu durum, alkolizme yatkınlığın çok faktör tarafından ortaya konan bir genel sonuç olduğunu düşündürür.
Genetik geçişin ve biyolojik yapının da yatkınlığı tamamıyla belirlemediği ortadadır (diğer türlü tek yumurta ikizlerinde birlikte alkolizme yakalanma oranı % 100 olmalıydı oysa % 55-60 arasındadır). Çevresel etkenlerin de biyolojik etkenlere katılarak alkolizme yatkınlığın belirlenmesinde etkili olduğu açıktır.
Ayasofya Müzesi Dilek Taşı hakkında bilgi; Ayasofya Müzesinde Terleyen sütun olarak bilinen ve hakkında sayısız rivayet bulunan bu sütun günümüzde dilek dileme yeri olmuştur. Dilek dilemek isteyenler elinin başparmağını sütundaki deliğe sokup elleriyle bir daire çizerler. Delik taşı sütuna geçirilmiş bronz bir plakanın ortasında yer almaktadır.
Yapının kuzeybatı yönünde terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılan bronz levhalar ile kaplı, ortası oyulmuş bir sütun yer almaktadır. Bazı kaynaklarda, bu sütunun, zaman içerisinde halk arasında kutsallık kazandığı belirtilmektedir. Doğu Roma döneminde insanların iyileşmesine yardımcı olduğu konusunda rivayetler oluşmuş; efsaneye göre, yapının içersinde şiddetli bir baş ağrısıyla dolaşan İmparator Justianos, başını bu sütuna yaslamış ve bir müddet sonra baş ağrısının geçtiğini fark etmiştir. Bu olayın halk arasında duyulması üzerine, sütunun şifa özelliğinin olduğu söylencesi yayılmıştır. Bu nedenle insanlar, parmaklarını sütundaki bu oyuğa sokup, ıslanan parmaklarını, hastalığı hissettikleri yerin üzerine sürdüklerinde iyileşeceklerine inanmışlardır. Başka bir efsanede ise bu ıslaklığın Meryem’in gözyaşları olduğu söylenmektedir.
Osmanlı Dönemi’nde, Ayasofya camiye çevrildiğinde Fatih Sultan Mehmed ve mahiyeti, Hocası Akşemseddin imametinde ilk cuma namazını kılmak için secdeye varmış, ancak, yapının yönü Kâbe’ye dönük olmadığı için namaza bir türlü başlayamamışlardır. Tam o sıra da Hızır Aleyhisselam’ın geldiği ve bu sütundan güç alarak yapının yönünü Kâbe’ye çevirmeye çalıştığı fakat halktan biri tarafından görülmesi üzerine, caminin yönünü çeviremeden kaybolmak zorunda kaldığı söylenir. Günümüzde ise, insanlar sütundaki bu oyuğa soktukları başparmaklarını saat yönünde tam bir tur döndürerek dilek tutmaktadırlar.
Suriye’nin başkenti Şam, aynı zamanda Arap dünyasının en eski ve kalabalık şehirlerinden birisidir. Deniz seviyesinden 690 m. Yükseklikte Barada Nehrinin oluşturduğu bir vahada yer alan Şam, Arapça Dimeşk ismiyle de tanınır. Coğrafi olarak Ortadoğu’ya oldukça hakim bir noktadadır. Beyrut’un 110 km. güneydoğusunda, Amman’ın 210 km. kuzeyinde, Bağdat’ın 600 km. batısındadır. Bütün bu kentlere oldukça iyi karayolu ağıyla bağlıdır. Halep’te olduğu gibi Şam’da da zengin Suriye mutfağının Türk zevkine hiçte yabancı olmayan lezzetlerini denemek için her keseye uygun çok sayıda lokanta, restoran ya da kebapçı bulunur. Nüfusu 4 buçuk milyonu aşan Şam’da görülmesi gereken tarihi eserlerin arasında Emeviye Camisi ve Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesi ilk sırayı alır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi, Hamidiye Kapalı çarşısı ve Hicaz demiryolu istasyonu kentteki belli başlı Osmanlı eserleridir. Şam Valisi Esad El Azim Paşa’nın Müze haline getirilen 17 odalı saray yavrusu taş konağı Kasr’ül Azm ile Suriye Milli müzesi yine bu şehirdeki önemli eserlerdendir. Sadece Şam’da 120 civarında Türk eseri bulunmaktadır.
İşte Suriyenin bazı Turistik Yerleri
Palmyra
Kent, Humus Valiliği’nin, Palmira İli’ne bağlı bulunmaktadır. Şam’ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus’un 155 km doğusunda ve Fırat’ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle “Çölün Gelini” de denilen şehrin isminin bulunan ilk bilgilere göre Tedmur, Tedmür, Tadmur veya Tudmur [1] olduğu Mari’de bulunan Babil tabletlerindeki kayıtlardan anlaşılmıştır.[2] Fransız arkeologlar tarafından 1933 yılından itibaren antik Mari şehrinden çıkarılan 25.000 tabletten anlaşıldığına göre Palmira’nın tarihi M.Ö. 19. yüzyıla kadar gerilere gitmektedir. Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.
Lattakia (Lazkiye)
Hatay sınırının 80 km kadar güneyinde bulunan Suriye’nin önemli liman kentlerinden biridir. Şenköy’de bulunan tarihî türbesi ve cumbalı evleri ile; ayrıca Görentaş köyü de Suriye ile sınır oluşturan göleti bölgenin önemli turistik yerlerindendir. Lazkiye’nin kuzeyinde Balluran Baraj Gölü vardır. Keseb Köyü ve Şat-ul Ezrak turistler tarafından tercih edilen sayfiye yerlerindendir.
St. Simeon Manastırı/Kalesi Suriye Samandağ arasında yer alan dağın yamaçlarına kurulan St.Simon manastırı,hatayın en çok ziyaret edilen ve ilgi gören hazinelerinden sadece birisi.
Krak de Chevalier (Qala’at al-Hosn)
Krak de Chevalier, Tartus-Homs (bizdeki adıyla Humus) karayolunun ortalarında bir noktadan kuzeye sapıldıktan sonra yaklaşık 10km tırmanan bir dağ yolu (asfalt) ile gidilen, çevredeki en hakim tepe üzerine kurulmuş ve kimilerinin iddiasına göre de (bu “kimileri”nden birisi de Arap Lawrence) “dünyanın en güzel kalesi”.