Çetin Tekindor, Türk tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı.
1970 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldu. Tiyatro sahnelerine IV. Murat oyunu ile giriş yaptı. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda “Sahne ve Diksiyon” dersleri veren Tekindor, daha sonra aynı görevini 1998 yılına dek Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde sürdürdü. Onun daha büyük kitlelerce tanınması, TRT televizyonunda 1976-1977 yıllarında yayınlanan ‘Mc Millan ve Karısı’ dizisindeki, Rock Hudson’ın oynadığı Emniyet Müdürü Stewart McMillan karakterini seslendirmesiyle oldu. Daha sonra Yücel Çakmaklı`nın yönettiği 1983 yapımı Küçük Ağa dizisiyle çok tanınan bir sima oldu.
Beyazperde ile ilk tanışması ise Başar Sabuncu’nun yönettiği ve Müjde Ar ile başrollerini paylaştığı Kaçamak (1987) filmi ile oldu. Bir taraftan tiyatro oyunlarında rol alıp, TRT’de yayınlanan yabancı film ve dizi filmleri için seslendirme yaparken, diğer taraftan Dönemeç (1988), Önce Canan (1988) gibi dizilerde ve Son Türbedar (1996), Kerem (1999) gibi TV filmlerinde rol aldı. Ardından oldukça büyük izlenme oranlarına ulaşma başarısı yakalayan Yılan Hikayesi (1999) dizisinde Sinan adında Kral lakaplı önemli bir rol üstlendi.
Bunu Tutku Çemberi (2000), Üzgünüm Leyla (2002) ve Çaylak (2003) dizileri takip etti. Aynı yıl, kariyerinin ikinci sinema filmi Karşılaşma ‘da oynadığı rol ile 2003 Ankara Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Yine 2003 yılında rol aldığı Bir İstanbul Masalı dizisi, televizyon ekranlarında oldukça önemli başarılar elde etti. 2004 yılında, Ahmet Ümit’in aynı adlı polisiye romanından uyarlanan Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı dizide rol aldı. Aynı yıl iki sinema filminde birden rol aldı.
Bunlardan ilki 5 farklı Türk yönetmeninin 5 farklı öyküye imza attığı Anlat İstanbul, diğeri ise Türkiye’de çok büyük bir gişe başarısı elde eden, Çağan Irmak’ın yönettiği Babam ve Oğlum ‘du. İzmirli köy ağası Hüseyin Efendi’yi canlandırdığı bu film, Tekindor’a 27. SİYAD Türk Sineması Ödülleri’nde ve 13. ÇASOD Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri kazandırdı. Çetin Tekindor, sinema ve dizi oyunculuğuna halen devam etmektedir.
Hollanda Milli Takımı’nın ve Liverpool’un golcü oyuncusu Dirk Kuyt 11 Eylül 1980’de bir balıkçı kasabası olan Katwijk Aan Zee’de dünyaya geldi. Futbola 5 yaşında Hollanda’nın yerel amatör takımlarından Quick Boys’ta başlayan Kuyt, 1998 yılında Utrecht tarafından transfer edildi. 18 yaşında profesyonelliğe adım atan Hollandalı yıldız Utrecht’te 5 sezon forma giyerken, 160 maça çıktı ve 51 gol kaydetti.
Utrecht’teki son sezonu olan 2002-2003 sezonunda 34 lig maçında 20 gol atan Dirk Kuyt ülkesinde “Altın Ayakkabı” ödülünü aldı. Aynı sezon takımının Feyenoord’u 4-1 yenerek Hollanda Kupası’nı kazanmasında önemli bir paya sahip olan Kuyt 2003-2004 sezonu öncesi Feyenoord’a transfer oldu.
Prof.Aytek Namitok 1892 yılında Kafkasya’da doğdu.1916 yılında Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1921’de de Sorbonne(Fransa) Üniversitesinden mezun oldu.1917 İhtilalinden sonra da Petrograd’da kalarak “Birleşmiş Kafkasya Dağlıları Birliği”nin temsilcisi oldu. Bu görevin ardından Rusya Kurucu Meclisi’nde görüşmelere katılarak meclis üyeliğine seçildi.Rusya’da Bolşevik anarşisinin başlaması üzerine Kafkasya’ya döndü.Kafkasya Bolşevikler tarafından işgal edildikten sonra Paris’e dönmek zorunda kaldı.1921-1922 yıllarında Prag’da, Mayıs 1924’e kadar da Türkiye’de yaşadıktan sonra tekrar Paris’e döndü ve 1942 yılına kadar Paris’te yaşadı.
bu yıllar içerisinde Kafkasya halklarının tarihi, Adige dili ve folkloru konularında önemli araştırmalar yaptı.A.Namitok, “Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü” tarafından Münih’de İngilizce olarak yayınlanan “Caucasian Review” (Kafkasya Dergisi) başta olmak üzere Batı’da İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça vs. dillerde çıkan bilimsel dergilerde yayımlanan ve Kafkasya halklarının dil, edebiyat ve tarihini inceleyen birçok makalenin de yazarıdır.
Blaise Pascal Blaise Pascal, (d. 19 Haziran 1623 – ö. 19 Ağustos 1662), Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür.
Blaise Pascal En bilinen temel eseri Düşünceler’dir. Daha 16 yaşındayken konikler üzerine bir inceleme yazdı. 1642’de , henüz 18’inde iken, vergi tahsildarı babasının işini kolaylaştıracak, dişliler ve tekerleklerden oluşan mekanik bir hesap makinesi tasarladı. Matematikle uğraşan babasıyla birlikte Paris Mersenne Akademisi’ne kabul edildi.
Blaise Pascal 19 Haziran 1623’te doğdu, 19 Ağustos 1662’de öldü. Pascal, henüz küçük yaşta kendisini gösteren dehalardandır. Henüz 12 yaşındayken, hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde, daireler ve eşkenar üçgenler çizmeye başlamış, bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendine bulmuştur. Avukat olan ve matematikle çok ilgilenen babası, onun Yunanca ve Latince’yi iyi öğrenmeden matematiğe yönelmesini istemiyordu. Bu nedenle bütün matematik kitaplarını saklayarak Pascal’ın bu konu ile ilgilenmesini yasaklamıştır. Pascal, çocukluğunda Geometri neyi inceler? sorusunu babasına sormuş ve “doğru biçimde şekiller çizmeyi ve şekillerin kısımları arasındaki ilişkileri inceler” cevabını almıştır. Pascal, bu cevaba dayanarak, gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya başlamıştır. Sonunda babası, onun yeteneğini anlamış ve ona Öklit’in (Euclid) Elementler’ini ve Apollonius’un Konikler’ini vermiştir. Dil derslerinden arta kalan zamanlarında babasının verdiği kitapları okuyan Pascal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin mükemmelliği karşısında Descartes, eserin Pascal gibi genç biri tarafından yazılmış olduğuna inanmakta güçlük çekmiştir.
Blaise Pascal, 19 yaşında, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmiştir.
Blaise Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Toricelli’nin atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan barometredeki civa sütununun düştüğünü, yani yükseğe çıkıldıkça hava basıncının azaldığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünmüş ve sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir.
Pascal, Fermat ile yazışarak, olasılık teorisini kurmuş ve bir binom açılımında katsayıları vermiştir. Pascal Üçgeni’nin keşfi de ona aittir.
Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında ölmüştür.
Pascal çok küçük yaşta bilime merak sardı. 16 yaşındayken önemli geometri ve fizik kitapları yazdı, sonra da bir hesap makinesi icat etti.
İşte bu dönemde Janseniusçuluğu (kadere dayanan din öğretisi) keşfetti: bu öğretiye göre Tanrı, daha doğar doğmaz bazı yaratıklara inayetini bağışlıyor ve böylece, bu kişiler «kurtulacaklarından» emin olabiliyorlardı.
1647’de Paris’e yerleşen Pascal, çok hasta olmasına rağmen, hem bilimsel incelemelerini (boşluk üzerine denemeler), hem de toplum yaşantısını vargücüyle sürdürüyordu. Ama çok geçmeden, kızkardeşi Jacqueline’in etkisiyle, Port-Royal des Champs Manastırı’na çekilip orada bir yalnızlık hayatı sürmeğe başladı.
Janseniusçu dostlarını, Cizvitlere karşı sürdürdükleri kavgada savunmak üzere, yazdığı Taşra Mektupları, papa tarafından yasaklanmıştı. 39 yaşında, en önemli eseri olan Hıristiyan Dininin Savunması’nı tamamlayamadan öldü. Hayatını ve eserini etkileyen dinî inanca sonuna kadar sadık kalmıştı.
Pascal, çocukluğunda “Geometri neyi inceler?” sorusunu babasına sormuş ve “doğru biçimde şekiller çizmeyi ve şekillerin kısımları arasındaki ilişkileri inceler” cevabını almıştır. Pascal, bu cevaba dayanarak, gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya başlamıştır. Sonunda babası, onun yeteneğini anlamış ve ona Öklid’in (Euclid) Elementler’ini ve Apollonius’un Konikler’ini vermiştir. Dil derslerinden arta kalan zamanlarında babasının verdiği kitapları okuyan Pascal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin mükemmelliği karşısında Descartes, eserin Pascal gibi genç biri tarafından yazılmış olduğuna inanmakta güçlük çekmiştir.
Pascal, 19 yaşında, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmiştir. Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Toricelli’nin atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan barometredeki cıva sütununun düştüğünü, yani yükseğe çıkıldıkça hava basıncının azaldığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünmüş ve sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir.Pascal, Fermat ile yazışarak, olasılık teorisini kurmuş ve bir binom açılımında katsayıları vermiştir. Pascal üçgeni’nin keşfi de ona aittir. Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında da ölmüştür. Pascal üçgeni, binom açılımındaki katsayıları bulmaya yarar. Pascal’ın bu üçgeni, olasılıklar kuramında da ustalıkla kullanılır. Bu üçgen, biyolojideki uygulamalar, matematik, istatistik ve pek çok modern fizik konularında uygulama alanı bulunur.
Blaise Pascal, 19 Haziran 1623 doğumlu. Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür.
En bilinen temel eseri Düşünceler’dir. Daha 16 yaşındayken konikler üzerine bir inceleme yazdı. 1642’de , henüz 18’inde iken, vergi tahsildarı babasının işini kolaylaştıracak, dişliler ve tekerleklerden oluşan mekanik bir hesap makinesi tasarladı. Matematikle uğraşan babasıyla birlikte Paris Mersenne Akademisi’ne kabul edildi.
19 Haziran 1623’te doğdu, 19 Ağustos 1662’de öldü. Pascal, henüz küçük yaşta kendisini gösteren dehalardandır. Henüz 12 yaşındayken, hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde, daireler ve eşkenar üçgenler çizmeye başlamış, bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendine bulmuştur. Avukat olan ve matematikle çok ilgilenen babası, onun Yunanca ve Latince’yi iyi öğrenmeden matematiğe yönelmesini istemiyordu. Bu nedenle bütün matematik kitaplarını saklayarak Pascal’ın bu konu ile ilgilenmesini yasaklamıştır. Pascal, çocukluğunda “Geometri neyi inceler?” sorusunu babasına sormuş ve “doğru biçimde şekiller çizmeyi ve şekillerin kısımları arasındaki ilişkileri inceler” cevabını almıştır. Pascal, bu cevaba dayanarak, gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya başlamıştır. Sonunda babası, onun yeteneğini anlamış ve ona Öklit’in (Euclid) Elementler’ini ve Apollonius’un Konikler’ini vermiştir. Dil derslerinden arta kalan zamanlarında babasının verdiği kitapları okuyan Pascal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin mükemmelliği karşısında Descartes, eserin Pascal gibi genç biri tarafından yazılmış olduğuna inanmakta güçlük çekmiştir.
Pascal, 19 yaşında, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmiştir.
Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Toricelli’nin atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan barometredeki civa sütununun düştüğünü, yani yükseğe çıkıldıkça hava basıncının azaldığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünmüş ve sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir.
Pascal, Fermat ile yazışarak, olasılık teorisini kurmuş ve bir binom açılımında katsayıları vermiştir. Pascal Üçgeni’nin keşfi de ona aittir.
Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında ölmüştür.
19 Haziran 1623’te doğdu, 19 Ağustos 1662’de öldü. Pascal, henüz küçük yaşta kendisini gösteren dehalardandır. Henüz 12 yaşındayken, hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde, daireler ve eşkenar üçgenler çizmeye başlamış, bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendine bulmuştur.
Pascal, 19 yaşında, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmiştir. Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Toricelli’nin atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan barometredeki civa sütununun düştüğünü, yani yükseğe çıkıldıkça hava basıncının azaldığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünmüş ve sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir.
Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında ölmüştür.
Newton 4 ocak 1643’te İngiltere’nin Lincolnshire kentinde doğdu. Çiftçi olan babasını doğumundan üç ay önce kaybetmişti. Annesi ikinci kere evlendi. İkinci evlilikten üç üvey kardeşi olan Isaac anneannesinde kalıyordu. On iki yaşında Grantham’da King’s School’a yazılan Newton, bu okulu 1661’de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi’ndeki Trinity Kolej’e girdi. Nisan 1665’te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667’de Trinity Kollej’e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayınlamıştır.
Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669’da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671’de ilk aynalı teleskopu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society’e sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.
1675’de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton’un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678’de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley’in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü. Newton’un Başarıları
Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Isaac Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton’un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezi Kuvvet yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütleçekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.
Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton’un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir.Isaac Newton bu çalışmaları ile ün kazanmıştır.
Newton Başlıca eserleri
-Method of Fluxions -De Motu Corporum in Gyrum (1684) -Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687) -Opticks (1704) -Arithmetica Universalis (1707) -An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)
Doğum günü sözleri en güzel,En güzel doğum günü mesajları,En güzel doğum günü sözleri,En güzel doğum günü smsleri
Sakın üzülme hayatın hızına, en güzel yıllar çabuk geçenlerdir… Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Yüzünde her zaman bir gülümseme olsun çünkü sana çok yakışıyor. Daha nice mutlu yıllara…
Doğum gününü Kutlar sağlık mutluk ve huzur dolu uzun ömürler dilerim, nice yıllara…,
iyiki Doğdun iyiki varsın Sevgi ve Mutluluk Dolu daha nice doğum günleri dilerim.
Farkında mısın biraz daha yaşlandın, ama olsun sen tanıdığım en tatlı ihtiyarsın
sana daha nice mutlu yıllar ve ömür boyu huzurlu, stressiz ve mutlu bir yaşam diliyoruz.
unutulduğunu sandığın anda gelen doğum günü mesajı
Nice yaşlarını birlikte geçirmemiz dileğiyle. Doğum günün kutlu olsun sevgilim.
Sen benim mutluluğum, hayatımın en güzel varlığısın. Doğum günün kutlu olsun.
Sevgi sevilen kişiye bir armağandır. Kabul edilip edilmemesi önemli değildir. Önemli olan duyguların ifade edilmesidir. Doğum Günün Kutlu Olsun.
Biraz şans, biraz sevgi ve sabır, birer parça zaman, başarı ve memnuniyeti de eklersek malzemelere, hepsini karıştırıp senin için uzun ve dileklerinin gerçekleştiği bir “hayat pastası” yapabiliriz sanırım… Nice yaşlara!
Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan. Bil ki unutulmadın.. Doğum günün kutlu olsun.
Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, sensizlik ölüm kadar acı, sen nefes kadar önemli, canım kadar de?erlisin, iyi ki do?dun birtanem.
Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Belki yanında değilim ama bil ki kalbimin en derin yerinde seninle kutluyorum. Nice Yıllara.
Güneş kadar sıcak… Kar tanesi kadar berrak… Yağmur kadar saf ve Temiz bir ömür dileğiyle.. Doğum Günün Kutlu Olsun..
Dalgalar vuruyor sahile,yıldızlar parlıyor sonsuz mavide bende bitmez sevgimle koşuyorum hep gecelerde. Doğum günün kutlu olsun..
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara
160 kısa karaktere neler sığdırabilirim diye düşünüyorum ancak aklıma mutlu bir yaş ve sevgi dolu nice yıllar dilemekten başka bir şey gelmiyor. Seni seviyorum.
Doğum gününün sana tıbbı şaşırtacak kadar sağlık, melekleri kıskandıracak kadar mutluluk getirmesi dileğiyle nice yıllara..
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her zaman var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Doğum günün kutlu olsun…
Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara..
Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Belki yanında değilim ama bil ki kalbimin en derin yerinde bugünü seninle kutluyorum. Nice yaşlara..
Dünyada essiz bir güzellik varsa o da kalbindedir. Hayatinin bundan sonrası kalbinin güzelliği gibi geçsin. İyi ki varsın ve iyi ki doğdun!
Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Nice seneler..
Bugün bir yaşını daha doldurmanın mutluluğunu yasarken geleceğin sana kalbindeki tüm dilekleri vermesini diliyorum. Doğum Günün Kutlu Olsun.
Yaşa. Sev. Gül! Bunlar eksik olmasın yaşamında. Yaşın kaç olursa olsun her şeyin en güzeli seninle olsun. Nice mutlu, neşeli ve yaşam dolu yaşlara…
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte değer yargılarında önemli değişmeler ortaya çıktı. Türk kültürü, İslami kültürün getirdiği etki ile yeni ve farklı bir kimliğe büründü. Anadolu’da İslamiyet öncesi inanç sistemleri ve İslamiyet yeni bir sentez oluşturdu.
Hacı Bektaş Veli ikliminde gelişen edebiyat, birçok bakımdan orijinal bir edebiyattır. Bu özelliği ile diğer edebiyat ürünlerinden ayrılır. Adına genel olarak Alevi-Bektaşi edebiyatı da denilen bu yapı kendine özgü edebi türler oluşturmuştur. Din ulularını över, onlara ait menkıbeleri şiirleştirir, usûlden erkandan ayinden bahseder.
Alevi ve Bektaşi teolojisinin ana kaynakları hiç kuşkusuz menakıbnameler ve velayetnamelerdir. Menakıp, tasavvuf tarihinde sufilerin ortaya koydukları inanılması güç doğaüstü olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikayeler anlamında tahminen IX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bu yüzden IX. yüzyıldan itibaren kaleme alınan tasavvuf kaynaklarında, veli anlayışına paralel keramet anlayışı geliştirilmiş ve bunun teorisi oluşturulmaya çalışılmıştır. XI. yüzyıldan sonra yazılmış bazı tasavvuf kaynaklarında keramet teorisinin daha da gelişmiş olması sonucunda ilk defa kerametlerin bir tasnife tabi tutulduğunu görüyoruz.
Anadolu’da tasavvufi eserlerin yanı sıra bir de menakıpname edebiyatı oluşur. Anadolu’da kaleme alınan evliya menakıpnamelerinin ilk örnekleri doğal olarak Anadolu Selçukluları dönemine aittir. Bu dönem Kadirilik, Rifailik, Kazerunilik, Kalenderilik, Vefailik vb. gibi dışarıdan gelme pek çok tarikatın yerleşme ve kendini kabul ettirme dönemi olduğu kadar Mevlevilik gibi yeni bir tarikatın oluşmaya başladığı bir zaman dilimini ifade eder. Anadolu’nun birçok yerinde çeşitli dedelerin, şeyhlerin açtığı tekkeler ve zamanla buralarda ortaya çıkan türbeler göz önüne alınırsa Anadolu Selçukluları döneminde sayıca oldukça fazla menakıpnamenin kaleme alındığı tahmin edilebilir.
En önemli menakıpnamelerden biri, II. Bayezid dönemlerinde yaşamış Uzun Firdevsi lakabıyla tanınan Hızır bin İlyas’ın yazdığı Hacı Baktaş menakıbıdır. Bu menakıpname Hacı Bektaş’ın doğumunu, Horasan’da ki çocukluk dönemini ve Ahmet Yesevi ile ilişkilerini anlatmakla başlar. Daha sonra Anadolu’ya gelip Sulucakaraöyük’e yerleşmesi, buradaki yaşamı, o dönemdeki tasavvuf erleriyle ilişkileri ve sonuçta ölümü anlatılır. Hacı Bektaş’ın halifelerinin menkıbeleriyle eser son bulur. Bu menakıpnamenin Hacı Bektaş hakkındaki bilgilerin ana kaynağı ve özellikle Ahmet Yesevi ile ilgili anane ve menkıbelerin Anadolu’daki metinlerini içeren en eski yazılı kaynak olması sebebiyle önemi büyüktür.
Bektaşi edebiyatında menakıpname ve vilayetnamelerin dışında deyiş – duaz – nefesler de önemli bir yere sahiptir.
Deyiş Alevi Bektaşi ozanlarının söylediği ve ayin-i cem de kullanılan tasavvufi eserlerin tümü olarak bilinmektedir.
“Hareket nardadır sacda değildir Keramet baştadır tacda değildir Her ne ara isen kendinde ara Kudus’te, Mekke’de, hacda değildir”
Hünkar Hacı Bektaş Veli Alevi kültüründeki şiirler 7′li, 8′li veya 11′li hecelerle hece vezni ile yazılmış ve bestelenip söylenmiştir. Deyişler belli kurallara, kalıplara ve belli düşüncelere bağlı şiir biçimidir. Ölçüde kafiyede, ayakta, nazım biçimleri aşık edebiyatı özellikleri gösterir
Alevi-Bektaşi şiirlerinin ortak özelliği, dinsel inanış temelleri, tasavvufi yorumlar, ayet ve hadislerden yola çıkılarak ortaya konmuştur. “Ölmeden önce ölmek”, yani hayatta iken nefsi öldürmek, hakka ulaşmak, Peygamberin, Hazreti Ali’nin on iki imamların sevgisine nail olmak, dünya malına değer vermemek sıklıkla işlenmiştir.
Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Hatayi, Virani, Kul Himmet, Teslim Abdal mahlaslı deyişlere sıkça rastlamaktayız.
Köylerde Alevi dedelerinin bulunduğu ortamda saz eşliğinde deyişler söylenir. Deyişleri zakir veya dede söyler. Bektaşi tekkelerinde Bektaşi babasının nezaretinde genellikle Türk Sanat Müziği makamları ile nefesler söylenirdi. Nefesler ayin-i cem denilen muhabbet sofrasında (Ali sofrasında) mürşidin izni ile söylenir.
İşitin ey yarenler Aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan gönül Bir kara taşa benzer
Taş yürekte ne biter Dilinde Ağu tüter Nice yumuşak söylese Sözü savaşa benzer Yunus Emre
Bu adem dedikleri El, ayakla, baş değil Adem manaya derler Suret ile kaş değil
Adem oldur ey hoca Gıdası mana ola Maksut ademden ahi Hayal ile düş değil Kaygusuz Abdal
Deyişlerin, nefeslerin, nutukların son kıtasına gelindiğinde mahlastaki şahsa hürmeten sağ el kalbin üzerine götürülüp daha sonra elin baş ve işaret parmakları dudağa değdirilerek onun ruhuna olan saygı belirtilir, gönüllerde olduğu ifade edilir.
Akil gel beru, gel beru Gir gönüle nazar eyle Görür göz, işitir kulak Söyler dile, nazar eyle
Baştır gövdeyi götüren Ayak menzile yetüren Dürlü maslahat bitüren İki ele nazar eyle
Hatayi eydür ya Gani Veren Mevla alur canı Evvel kendü kendin tanı Sonra ile nazar eyle (Hatai)
Duaz (düez – düvaz)
Duaz, Duazdeh’in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki anlamına gelmektedir
Duaz, cem ayinlerinde söylenen ve On İki İmamların adlarının geçtiği deyişlerdir. Duazlar bir nevi dua olarak da algılana bilinir.
Bu deyişlerde On İki İmamların yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevi ulularının adları geçmektedir.
“Allah medet ya Muhammed ya Ali Yusuf kuyusunda zindana düştüm Gülbankı çekilen Bektaşi Veli Yok mu gayretiniz dermana düştüm
Fatıma Ana’dan el etek tuttum Şerver Muhammed’e göz gönül kattım İmam Hasan ile çok metan sattım Şah Hüseyin ile dükkanına düştüm
Zeynel’i sevdim de aşnaya yettim Bakır’ı sevdim de musahip tuttum Cafer’i sevdim de göz gönül kattım Naci deryasında ummana düştüm
Kazım Musa Inza’ya eriştim Tamam, asker ile hayli sürüştüm Kerbela; çölünde cenge karıştım Sinem yaralandı alkana düştüm
Taki Naki Şah Askeri nurumuz Mehdi mağarada gizli sırrımız Cebrail önümüzce rehberimiz Kırkların ceminde erkana düştüm
Oniki imam dergahında umum var Dünü günü sohbetim var demim var Günahım yok ama neden gamım var Ali gibi Şahı Merdan’a düştüm
Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı Şirin lezzet verir muhabbet tuzu Ali’nin alnında Zühre yıldızı Meyli muhabbeti Selman’a düştüm
Nefes Alevi-Bektaşi şairlerince söylenenayin-i cem’lerde, diğer toplantılarda kendine has bir beste ile okunan, böyle okunmak için yazılmış şiirlere denir. Şekil itibarı ile koşmalar gibi dörtlüklerle yazılır. Konusu ekseriya tasavvuf, tarikat akideleri ile ilgilidir. İçlerinde lirik mahiyet gösterenleri de vardır. Nefeslerin dili genellikle sade bir Türkçedir. Başta 11′li hece vezni olmak üzere 7′li, 8′li hece vezniyle yazılırlar. Aruz vezni ile yazılmış olanları da vardır. Alevi-Bektaşi öğretisinin nesilden nesile aktarılmasında nefeslerin önemli bir işlevi vardır. Nefeslerde konular her zaman özel bir anlatım tarzıyla, kelimelerin mecazi kullanımlarıyla işlenmektedir. Örneğin, çok kullanılan içki (dem, bade, dolu) manasına gelen kelimeler mürşidin irşadı; meyhane, irşad alınan yerdir.
Bu mecazi kullanımın Bektaşi öğretisini Bektaşi olmayanlardan saklama ya da nasipli Bektaşinin aklını kullanarak yolun öğretilerini algılamalarını sağlamaktır. Burada katlı anlatım” olarak tanımlanan anlatım tekniği söz konusudur: “Bektaşi dilindeki “katlı anlatım” özelliği nedeni ile bir kelimenin bazen birden çok anlamı bulunmaktadır. Dinleyen kişinin yorumlayabilme seviyesine göre bu kelime anlam kazanmaktadır.
Şu fani dünyaya geldim giderim Bin yılda bir çiçeğin bittiğin gördüm Ana rahminden geldim cihana Nice bin yıl yattığın gördüm
Atamın belinde boyandım kana Al yeşil nurundan indim kandile Atam bahane oldu geldim cihana Erenlerin ikrar verdiğin gördüm
Sülük sohbetinin ya sünneti kaç Eğer kamil isen; gel bir irfan aç Dünya kurulmadan güveren ağaç Güverip; hurmanın bittiğin gördüm
Gülün emri neydi? gül şaha çekti Bülbülü de gülün oduna yaktı Bunca melaike seyrana çıktı Ol Şems-i Tiflis’in öttüğün gördüm
Ol deryada balığın yatağında Peydah oldum Muhammed’in dağında Evvel kul yoğudu Cennet bağında Getirip Cebrail’in diktiğin gördüm
Seyyit Mehemmed’im bu sıraya kattım. Yalan dünya sana çok gelip gittim Adem Safiyullah’la arzuhal ettim İnsanları katere çektiğin gördüm.
Dünyanın en büyük iki sosyal ağı yarışıyor; Facebook mu yoksa MySpace mi daha büyük?
Facebook büyük rekabette önde gidiyor..
Özellikle Web 2.0 ile birlikte büyük ilgi görmeye başlayan sosyal ağ siteleri bugün altın dönemlerini yaşıyorlar. Dünya çapında milyonlarca kullanıcıya hizmet veriyor, bu kullanıcıların neredeyse internetteki en önemli adresleri haline geliyorlar. Dünya çapında irili ufaklı sayısız sosyal ağ sitesi olsa da, bunlardan özellikle iki tanesi uluslar arası çapta en büyükleri olarak kabul ediliyor.Bunlar; Facebook ve MySpace.
MySpace 2005 yılında Rubert Murdoch tarafından 580 milyon dolara satın alındıktan sonra büyük bir çıkışa geçmiş ve 2006 yılında başta ABD olmak üzere pek çok ülkede en büyük sosyal ağ sitesi olma unvanını elde etmişti. Fakat aradan geçen yıllar Facebook’a biraz daha iyi davranmış gibi görünüyor. comScore’un son yaptığı araştırmaya göre MySpaceŞubat ayında 124 milyon kişi tarafından ziyaret edildi. Her ne kadar son derece önemli bir rakam gibi görünse de, aynı dönemde Facebook’un 276 milyon tekil ziyaretçiye ev sahipliği yapması nedeniyle ancak ikiciliği elde edebildi.
Sessiz sedasız Facebook’un ayarı ile oynadılar Dikkat her an deşifre olabilirsiniz 21 Mayıs 2010 Cuma,
En popüler sosyal paylaşım platformu Facebook dün yeni bir gizlilik ayarını devreye soktu. Henüz deneme aşamasındaki pilot program olarak tanıtılan “Anında Kişiselleştirme Deneme Programı” diğer sitelerle sizin bilgilerinizin paylaşılmasını düzenliyor.
Dün aktif olan anında kişiselleştirme özelliği, otomatik olarak “izin ver” ayarı ile devreye giriyor, bu nedenle de bilgileriniz siz fark etmeden facebook harici sitelere açık hale geliyor.
Bu ayarı gizliliğinizi koruyacak şekilde değiştirmek için yapmanız gerekenler basit, sırasıyla,
– Hesap Ayarları
– Gizlilik Ayarları
– Uygulamalar ve İnternet Siteleri
– Anında Kişiselleştirme Deneme Programı
sayfalarına gidin en alttaki paylaşıma izin veriyorum kutucuğu işretli ise işareti kaldırın.
Bunu mümkün olduğunca çok kişiye duyurmanız önemli çünkü eğer listenizdeki kişiler engellemeyi aktif hale getirmezse sizinle ilgili bilgileri de kısmen de olsa paylaşmış olacaklar.
aşk nickleri facebook,facebook aşk sözleri,facebook aşk hakkında heşey
ßẽή ǺگKι گẽήLẽ yǺگǺyǺмǺzگǺм vǺґگıή σLмǺگıή
ÇöLüN,SuYa ÖzLeMi,BeNiM SaNa OlaN AşKıMıN YaNıNdA HİÇ KALIR
Kırıyorsa sözlerim susarım bir daha konuşmam.rahatsız ediyorsa varlığımölürüm karşına çıkmam.rahatsız eden sevgim ise;ÜZGÜNÜM ONA KARIŞAMAM
Kalbim her dakika hızla çarpardı göğsümün içinde ateş var gibi
Aşıkım ek iş olarak da öğrencilik yapıyorum
(ya Yari Dalgali Olmali Deniz)–ya Tam Durulmali , Ya Da Kudurmali,,(yari ümit Vermemeli Sevgiliye)– Ya Adam Gibi Sevmeli , Yada çekip Gitmeli…
Eğer beni bu BİLGİSAYARDA, bu KOLTUKTA, bu şehirde b ulamazsan, Sevgilim bilki ben, gözlerinin daldığı yerdeyim.
Durumum çevrimiçi,Beynim meşgul,Ruhum hemen dönecek,,Aklım dışarıda, Elim telefonda, Kalbim sende
Kalp kırmak o kadar kolay ki bir hata yaparsın hemen kırılır peki ya o kırılan kalbi düzeltmek kırmak kadar kolay mıdır
Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da… Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de… Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek…
Seni bir öpsem iki kıskanır, iki öpsem üç alınır, dört öpsem beşin aklı kalır. Benimle tüm sayıları denemeye varmısın?
Ben seni unutmak için sevseydim, sana olan tutkunluğumu kalbime değil, Güneşin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım.
Bir yudum zehir olsan, biran bile düşünmeden seni içerdim, sırf seninle bir olmak ve seni içimde hissetmek için
Ben sana uzaktan bakmayı ben seni uzaktan sevmeyi ben sen bilmeden seni yaşamayı sevdim bitanem
Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek. Gündüzleri yıldızları görmek marifet, aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet.
Bir gün sevgilim sordu aşk nedir diye biraz zaman istedim düşeneyim diye.ertesi gün gördüm onu bir başkası ile kulağına fısıldadım aşk ızdırapdır diye
Sen ne biçim aşıksın sevdiğine seviyorum bile diyemeyen sen ne biçim aşıksın sevdiğine değer vermeyen nasıl aşıksın be sen nasıl aşıksın
Seni seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et, çünkü aşk sessiz, sevgi dilsizdir..
Senden o kadar nefret ediyorum ki ama o kadarda seviyorum artık unutacağım seni sen de unut beni biricik nefretim…
Bazi rüyalar digerlerinden çok uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel. Benim en uzun ve en güzel rüyam su an bu mesaji okuyor.
Al hadi hançeri eline vur hadi sırtıma acıma canım nasıl olsa kahpelik son modaa !!!
Mesajı okuduktan sonra elini kalbine koy güleceksin. Sana ruhumu yolluyorum birazdan öpüleceksin.
Hiç başlamaması gereken bir aşktı bu zaten. Yasaklarla başlayıp yasaklarla biten. Artık sevmek yok, dönmek yok. Seni yeniden sevmesini bildiğim gibi unutmasınıda bilirim.
Dünyanı tersine döndüreceğim, senide canından bezdireceğim, yaktığın ateşi söndüreceğim ,hesabım bitmedi daha seninle.
Yarı dalgalı olmamalı deniz,Ya tam durulmalı,ya da tam kudurmalı.Yarı ümit vermemeli sevgiliye,Ya değer vererek sevmeli,ya da çekip gitmeli.
Balıkların aşkını bilirmisin dokunamazlar ama yüreklerinde hissederler sevgiyi bende sana dokunamıyorum ama yüreğimdesin BİTANESİ..
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni….
Ben sana “SEVMEYİ” öğretemedim,Sende bana “UNUTMAYI”öğretemedin….
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkiyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Şimal rüzgarları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz!
Cahit Kuleli
Üvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Birçok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajında akşamüstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil
Cemal Süreyya
Sevgi Duvarı
Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanatsevicileri Derdim gülüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri Çöpçülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştık Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki Başucumda bi sen varsın bi de evren Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Yalnızlığım benim çoğul türkülerim Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Can Yücel
Mavi Gözlü Dev
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev..
Nazım Hikmet
Üçüncü Şahsın Şiiri
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım çöp gibi bir oğlan ipince hayırsızın biriydi fikrimce ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka’dan geçsem limanda hep gemiler olurdu ağaçlar kuş gibi gülerdi bir rüzgâr aklımı alırdı sessizce bir cıgara yakardın parmaklarının ucunu yakardın kipriklerini eğer bakardın üşürdüm içim ürperirdi felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi jezabel kan içinde yatardı limandan bir gemi giderdi sen kalkıp ona giderdin benzin mum gibi giderdin sabaha kadar kalırdın hayırsızın biriydi fikrimce güldü mü cenazeye benzerdi hele seni kollarına aldı mı felaketim olurdu ağlardım
Atilla İlhan
Yerçekimli Karanfil
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.
Edip Cansever
Hala Koynumda Resmin
Sımsıcak konuşurdun konuşunca ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki çiğdemler güller mor menevşeler açardı Sımsıcak konuşurdun konuşunca Hâlâ koynumda resmin
Dağları anlatırdın ve dostluğu bir ceylan gibi sekerdi kelimeler Sesini duymasam çölleşirdi dünya dağlar yarılır ırmaklar kururdu bulutlar çökerdi yüreğime Hâlâ koynumda resmin
Gün akşam olur elinde kitaplar ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin bir kez bile unutmadın “merhaba” demeyi ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin bir dostun vurulduğu gün Hâlâ koynumda resmin
Kaç mevsim kırlara çıkıp çiçekler topladık mezarlar için Belki ürküttük tarla kuşlarını belki kurdu kuşu ürküttük ama aşkı ürkütmedik hiç Hâlâ koynumda resmin
Ve hâlâ sımsıcak durur anılar sımsıcak ve biraz boynu bükük Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış yasak bir kitap gibi durmaktadır ve firari bir sevda gibi Şimdi duvarlarda resmin
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı? Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek için silah, hançer mı olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Çinliler ve Japonlar yemeklerinden sonra soğuk su değil sıcak çay içerler. Belki biz de yemekten sonra sıcak bir şeyler içme alışkanlığımızı onlardan edindik.Ya da onlar bizlerden örnek aldı.
Eğer yemeklerden sonra soğuk şeyler içiyorsanız bu yazı size hitap ediyor. Yemekten sonra soğuk bir şeyler içmek sizi rahatlatabilir. Ancak tükettiğiniz soğuk su katılaşarak yağlı bir madde haline döner ve yavaş bir şekilde sindirilir. Bu asitli tepkime bozularak bağırsakta katı maddelerden daha hızlı bir şekilde emilir. Bir kısmı bağırsağa yapışır. Kısa bir süre sonra tamamen yağ haline döner ve kansere yol açar. Yemekten sonra sıcak su veya çorba içmek en iyisidir.
Kalp krizi hakkında önemli birkaç bilgi..
– Kalp krizi belirtisi her zaman sol kolun uyuşması değildir. – Çenedeki şiddetli ağrıların da farkında olun. – İlk göğüs ağrınız kalp krizi sırasında gerçekleşmez. (Daha önce mutlaka göğüs ağrınız olmuştur) – Mide bulantısı ve şiddetli terleme de önemli kalp krizi belirtilerindendir. – Kalp krizi geçiren insanların %60 ı uyurken ölür. – Göğüsteki ağrılar sizi uykudan uyandırabilir. Lütfen dikkatli olun ve olanların farkına varın.