Posts Tagged ‘PKK’

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

PKK’nın kaçırdığı şoför serbest bırakıldı

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ar
Tunceli’nin Ovacık ilçesinde askeri karakola ekmek taşıyan araç, dün akşam saatlerinde Kuşluca köyü yolunda, yasa dışı bir sol örgütün militanları tarafından durdurulmuş, sürücü M.V. kaçırılmıştı. Kaçırılan M.V., yaklaşık bir saat önce serbest bırakıldı. Şahıs, Ovacık İlçe Jandarma Komutanlığı’nda ifade verdi.
Öte yandan, yakıldığı iddia edilen ekmek aracı, Büyükköy yakınlarında sağlam bir şekilde bulundu.

PKK’nın kaçırdığı şoför serbest bırakıldı

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ar
Tunceli’nin Ovacık ilçesinde askeri karakola ekmek taşıyan araç, dün akşam saatlerinde Kuşluca köyü yolunda, yasa dışı bir sol örgütün militanları tarafından durdurulmuş, sürücü M.V. kaçırılmıştı. Kaçırılan M.V., yaklaşık bir saat önce serbest bırakıldı. Şahıs, Ovacık İlçe Jandarma Komutanlığı’nda ifade verdi.
Öte yandan, yakıldığı iddia edilen ekmek aracı, Büyükköy yakınlarında sağlam bir şekilde bulundu.

Teslim olan teröristin babası tutuklandı

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Muş’ta teslim olan terör örgütü PKK’lı teröristin babası da örgüte yardım ve yataklıktan tutuklandı.

        Muş’un malazagrit ilçesinin Çiçekveren Köyü’ne bağlı Alkan mezrasında 27 haziran günü yaşanan çatışmada 2 PKK’lının öldüğü olayda, ailesinin araya girmesi ile teslim olan terörist C.S. ile babası M.S., bugün çıkarılan mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

        Malazgirt Adliyesi’nde savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra nöbetçi hakimliğine sevk edilen C.S. ve M.S., terör örgütüne yardım ve yataklık etmekte, terör örgütü üyeliğinden tutuklandı.

Teröristler ekmek arabasını yaktı

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Edinilen bilgiye göre, Tunceli-Ovacık karayolu, bir günde ikinci defa terör örgütü mensupları tarafından kesildi. Sabah saatlerindeki yol kesme olayının ardından Tunceli-Ovacık karayolu 33. kilometresinde bulunan Fırtına Veli Çeşmesi mevkiinde saat 17.30 sıralarında yola inen 15 terörist, seyir halindeki araçları durdurdu. Vatandaşları araçlardan indiren teröristler, örgüt propagandası yaptı. Teröristlerin yol kestiğini haber alan güvenlik kuvvetleri ise, bölgede hava destekli operasyon başlattı.

KARAKOLA EKMEK TAŞIYAN ARAÇ YAKILDI
Öte yandan, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde askeri karakola ekmek taşıyan bir araç, akşam saatlerinde bir grup terörist tarafından durdurularak yakıldı. Teröristlerin ismi belirlenemeyen sürücüyü de yanlarına alarak ormanlık alandan kaçtıkları belirtildi.

Destici: Ülkenin birinci gündem maddesi terör

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Suşehri ilçesinde bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Şehr-i Su Kültür ve Sanat Festivali kapsamında, Kılıçkaya Barajı Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen etkinliklere BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de katıldı. Destici, “Ülkenin birinci gündem maddesi terördür. Kim önümüze hangi gündemi koyarsa koysun, suni gündemler oluşturmaya kalksalar da bu ülkenin birinci gündem maddesi terördür.” diye konuştu.

Genel Başkan Destici, terör örgütü PKK’nın, emperyalist güçlerin maşası olduğunu ifade ederek, “Zaten Türkiye’de 27 yıldır gerçek anlamda terörle mücadele edilmemiştir. Ediliyormuş gibi yapılmıştır. Bunu sadece burada değil, her yerde söylüyorum ve anlatıyorum. Bu şekilde 27 yıl olduğu gibi bundan sonra da terörle devam edecektir. Ama Allah’a şükürler olsun güçlü bir ordumuz var. Müslüman bir ülkeyle savaşmayı halkımız asla istemiyor. Ama Suriye yönetiminin de bir an önce gitmesi gerekiyor. Türkiye, İran olmaz, Türkiye Cezayir de olmaz. Ama Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyiz.

Suriye kafasına koymuş ve uçağımızı düşürmüş. İki müslüman ülkenin savaşmasına asla gönlümüz razı değildir. Bu, bir emperyal oyundur.” şeklinde konuştu.

Ayrıca, Suşehri Belediyesi’nin yaptırdığı Kılıçkaya Barajı Sosyal Tesisleri’ni beğendiğini belirten Destici, “Burası Ege kıyısı, Akdeniz kıyısı olmuş. Bu da tecrübeli Belediye Başkanı Sedat Sel sayesinde olmuştur. Kendisini tebrik ediyorum. Suşehri’ne yakışmış. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.” dedi.

 

Tunceli’de PKK’lılar yol kesti

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Bugün sabah Tunceli Ovacık karayolu 30. kilometresinde bulunan Venk köprüsü civarında 15 kişi olduğu tahmin edilen PKK’lı grubu yol kesti. Yoldan geçen araçları durdurarak bir süre propaganda yapan PKK’lılar daha sonra ormanlık alana girerek bölgeden uzaklaşırken, olayın duyulmasının hemen ardından bölgede operasyon başlatıldı. Havadan Skorsky tipi helikopterler bölgeye hakim tepelere tam techizatlı komando birlikleri indirirken Kobra tipi helikopterler ise bölgeyi ateş altına aldı. Bölgede geniş çaplı operasyonun devam ederken, karadan da zırhlı araçlar eşliğinde operasyon başlatıldı.

İsrail, Güney Kıbrıs’ta PKK’lıları besliyor

Pazar, Temmuz 1st, 2012

A Haber’de yayınlanan Mehmet Ali Önel Yönetimindeki Deşifre Programı’nın bu haftaki konuğu KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ydu.1 Temmuz’da Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’nın Kıbrıs Rum Kesimi’ne geçmesinin ardından, Türkiye ve KKTC”nin yol haritasının ne olacağının, konuşulduğu programda Derviş Eroğlu çok çarpıcı açıklamalarda bulundu…
 
Eroğlu,Kıbrıs Rum Kesiminin tek başına Avrupa Birliği’ne alınmasının büyük bir hata olduğunu belirtirken, bundan sonraki süreçte de Türkiye ile birlikte hareket edeceklerini sözlerine ekledi..
 
İSRAİL, GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ’NDE 3 BİN PKK”LIYA ASKERİ EĞİTİM VERİYOR
 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden canlı yayınlanan programda İsrail -Türkiye gerginliğine de değinen, Derviş Eroğlu, İsrail’in Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki PKK kamplarında 3 bin PKK’lıya askeri eğitim verdiğini, şu ana kadar eğitimden geçen 15 bin PKK’lının da Kandile gönderildiğini ileri sürdü…
 
İSRAİL- RUM TATBİKATI TÜRKİYE’YE KARŞI YAPILDI
 
KKTC Cumhurbaşkanı, Derviş Eroğlu, geçtiğimiz aylarda Akdeniz’de gerçekleşen İsrail- Kıbrıs Rum Kesimi tatbikatının da Türkiye’ye karşı gerçekleştirildiğini belirtti. Güney Kıbrıs’tan İsrail’e, İsrail’den de Kıbrıs Rum Kesimi’ne gemilerle silah taşındığına dikkat çeken Eroğlu, Avrupa Birliği’nin Rumlar’a göz yummasını eleştirdi…
 
RUSYA, GÜNEY KIBRIS ÜZERİNDEN SURİYE’YE YARDIM EDİYOR
 
Derviş Eroğlu , Rusya’nın Kıbrıs Rum kesimi üzerinden Suriye’ye ciddi manada silah yardımı yaptığına dikkat çekerken, “Suriye’nin Türk Savaş Uçağını düşürecek bir teknolojiye sahip olmasını da Rusya”ya bağlıyorum” dedi…

A Haber

PKK, Öcalan’ı İmralı’ya gömdü

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici haberi

Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.

Kürt meselesine dair siyasi çözüm arayışlarının “resmi” olarak başlatıldığı Demokratik Açılım süreci üçüncü yılını geride bırakmak üzere. Bir dönem “Kürt yoktur/vardır”  tartışmalarının yaşandığı Türkiye, bugün Kürt meselesinde anayasal çözüm önerilerini tartışacak noktaya geldi. Ancak, sorunun şiddet ve terör boyutu da hâla sıcak gündemi işgal etmeye devam ediyor. Siyasi çözüme dair tartışmaların yeniden alevlendiği son bir ayda verilen şehit sayısı otuzu geçti. Peki, tam olarak ne oluyor?

“DELİ BİR NEHİR GİBİ AKIYOR BU ÜLKE”

Bu sorunun cevabını bulmak için gazeteci Ahmet Altan’ın “Deli bir nehir gibi akıyor bu ülke.” sözleri ile yorumladığı son gelişmelerin peşine düşüp yola koyulduk. İstanbul, Ankara, Diyarbakır üçgeninde neler olup bittiğini anlamaya çalışırken daha ikinci durağımızda umuda akan süreci kesmeye çalışan, nehrin yönünü yine kaosa, belirsizliğe ve kana çevirmeyi amaçlayan Dağlıca saldırısı ile sarsıldı ülke. Üçüncü durağımız olan Diyarbakır’a vardıktan birkaç saat sonra ise iki polis ve bir sivilin yaralandığı terör saldırısının silah sesleri ile kulaklarımız tırmalandı. Süreci anlamaya çalışırken yaşadıklarımız aslında üç yıllık açılım döneminin de özeti gibiydi. Son üç yılda da çözüme dair umutların kabardığı her zaman dilimi ya Habur olayı gibi medyanın da katkıda bulunduğu psikolojik manevralar veya Silvan saldırısı gibi kanlı eylemlerle kesintiye uğradı. Bu tespit aslında Türkiye’nin PKK ile mücadele ettiği 30 yıllık süreç için de geçerli. Buna rağmen son üç yıldaki açılım sürecini ayrı olarak ele aldığımızda üç kez kesintiye uğrayan süreç dördüncü yılın başlangıcında bir kez daha perdesini araladı.  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz” sözleri ile başlayan, CHP Genel Başkanının çözüm önerileri, seçmeli Kürtçe derse izin verilmesi, Leyla Zana’nın “Başbakan’ın Kürt meselesini çözeceğine inanıyorum” çıkışı ile yeniden başlayan süreci yine PKK’nın kanlı eylemleri takip etti. Aslında bu gelişme şaşırtıcı da olmadı. Zira, PKK barış terminolojisini bile terör üzerinden kuran bir örgüt profili çizdi şimdiye kadar. Açılım sürecinde hükümetin büyük siyasi risk alarak başlattığı görüşmelerin tıkanma nedeni de buydu.

DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN: HAMASET FAYDA VERMİYOR

Ancak bu sefer çok da öngörülmeyen bir şey oldu. Bundan önceki her çözüm iradesini kanlı eylemlerle akamete uğratmayı başaran PKK bu sefer amacına ulaşamadı ve arzuladığı sertlik iklimini oluşturamadı. ‘Kan sendromu’ olarak adlandırabileceğimiz sosyopolitik reaksiyon oluşmadı.  Siyaset, medya ve toplumsal refleks daha dingin, soğukkanlı ve kararlı bir noktada konumlandı. Çözüme dair beklenti ve umut kesilmedi. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Çoskun da bu noktaya dikkat çekerek şu tespitte bulunuyor: “Son Dağlıca olayında eskisi kadar siyaseti hamaset üzerinden yürüten bir dil oluşmadı. Daha önce böyle bir olay olduğunda çok sert mesajlar verilirdi. Ama bu olaydan sonra Başbakan ‘elbette ki güvenlik tedbirlerini alacağız ama bu sorunu mecliste çözeceğiz’ dedi. Kılıçdaroğlu, ‘bu kadar genç ölüyorsa siyasetin sorumluluğu var’ dedi. Dolayısıyla siyasetin dili de değişiyor.”

ENSARİOĞLU: ÖRGÜTÜN NİYETİ SÜRECİ SABOTE ETMEK

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun son Dağlıca olayına ilişkin değerlendirmeleri de örgütün kanlı eylemlerinin amacına ulaşamadığını gösteriyor: “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir. Hükümete çözümden koparıp güvenlikçi politikalara yönelmesini sağlamaktır. Burada bunların niyetini boşa çıkarmak lazım. Hükümet bir yandan terörle mücadelesini sürdürürken diğer taraftan da demokratik çözümleri kararlılıkla yürütüyor.”

BAŞBAKAN’IN SİYASİ BAŞDANIŞMANI YALÇIN AKDOĞAN: TERÖRÜ DAYATTILAR

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan,  İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını Türkiye’ye açıkladı.

Kürt meselesi ile ilgili yeni çözüm arayışlarının dillendirildiği bir süreçte Dağlıca saldırısıyla sarsıldık. Bu eylemin zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik umutlar ne zaman yeşerse terör örgütü devreye giriyor ve süreci sabote edecek provokatif eylemler yapıyor. Adeta sorununun çözümsüz kalması, ümitlerin kırılması isteniyor. Oslo sürecini devre dışı bırakan Silvan saldırısını Murat Karayılan, ‘yerel unsurların kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği bir olay’ olarak yorumladı. Oysa böyle önemli bir süreci havaya uçuran bu olay, kendi kendine gelişmiş münferit ve kontrol dışı bir hadise olarak değerlendirilemez. PKK içinde iki anlayışın zaman zaman öne çıktığını görüyoruz. Birincisi Karayılan ve Öcalan’ın terörü görüşme sürecinde gerekli bir dayatma aracı olarak görmesi ve hem terör-hem müzakere demesi… İkincisi her türlü çözüm girişimini devre dışı bırakarak kendi örgütsel ütopyası için tek yolu silahlı mücadele olarak gören anlayış. PKK içindeki bu kanat Devrimci Halk Savaşı adı verdikleri büyük bir başkaldırıyla amaçlarına ulaşabileceklerini düşündü, ama planları tutmadı.

Yani terörü asıl amaç için ana yöntem olarak görenler mi var?
Gelişmeler onu gösteriyor. Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün son bulmasını istemedi ve her aşamada terörü daha fazla koz için devrede tuttu. Yani kimi zaman devleti masaya çekebilmek için, kimi zaman daha maksimalist talepleri kabul ettirebilmek için. Fehman Hüseyin, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibiler ise terörü ve silahı başlı başına kutsuyorlar ve diğer seçenekleri kandırmaca olarak görüyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Aynı anlayış demokratik siyaseti ve BDP’yi de kendi yöntemleri açısından bir tehdit olarak görür. Çünkü sorunun siyasi zeminde çözülebilmesi demek, silahın devre dışı kalması demektir.

Öcalan’a rağmen örgüt içinde kimse farklı tutumlar takınabilir mi?
Normalde takınamaz. Ama Öcalan cezaevinde olduğu ve kendilerine alan açtığı için farklı inisiyatifler ortaya çıkabiliyor. Geçmişte kimi karanlık ilişkilerin tezahürü olarak farklı eylemlerin de yapılabildiğini gördük. Öcalan da durumunu bildiğinden refüze olmamak için genel hatlar çizmeye çalışıyordu. Ama Silvan saldırısı Öcalan’ı da anlamsızlaştırdı. Öcalan’ın da bugün nasıl bir tutum takınacağını bildiğini sanmıyorum. Bugün örgüt ve iç içe geçmiş ilişkili yapılar tam anlamıyla bir şaşkınlık içinde görünüyor. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse bence son Dağlıca saldırısı da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı.  

Terörle netice alınamayacağını görmüyorlar mı?
Bütün senaryo silahlı mücadele konseptine dayandığı için farklı yöntemleri örgütün tasfiyesi olarak algılıyorlar ve terörü netice almak için kaçınılmaz görüyorlar. Örgüt, toplumda bir kopuş, bir bölünme meydana getirmeyi, etnik ayrışma yaşanmasını sağlamaya çalışıyor. Ama 30 yıldır bunu başaramadı. Hala toplumsal doku kardeşlik temelinde ayakta duruyor.

Başbakan Erdoğan, ‘silah bırakmayı’ bir önşart olarak zikretti. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Silahlı mücadelenin artık miadını dolduran bir yöntem olduğu, netice almayı bir yana bırakın çözümün önünü tıkadığı daha iyi görülüyor. Demokrasimizin imkan ve kabiliyetleri bugün her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, çözecek seviyeye ulaşmıştır. Sorun, PKK’nın böyle bir demokratik çözüme inanmaması, kendi ütopyasını silah zoruyla dayatmasıdır. PKK nasıl bağımsız devlet projesinin başarısız olduğunu gördüyse, bu tür anlayışlardan da vazgeçmelidir. Bugün için PKK’nın her eylemi Kürt sorununu derinleştirir, Kürtlerin kazanımlarına zarar verir. PKK, Kürtlere zulüm etmeye başlayan bir örgüt görümündedir.

KCK operasyonları olduğu sürece dağa çıkışın süreceği yönünde yorumlar var.
Hangi iktidar, paralel bir devlet yapılanmasına izin verebilir? Siz silah zoruyla halkı haraca bağlayacaksınız, yargılama yapacak, yol kesecek, dağa adam kaldıracaksınız, seçilmiş belediye başkanlarını kuklaya çevirmek isteyeceksiniz, devlet de buna müsamaha mı gösterecek? Bu tür yorumlarda bulunanlar PKK’nın eylemlerini mazur göstermeye çalışmış olurlar ve vebale ortak olurlar. Bu yüzden olması gereken öncelikle PKK’nın eylemlerini durdurması, sınır dışına çekilmesi ve silah bırakmasıdır.

Türkiye Gazetesi

PKK’nın başına Esed’in ajanı geçti

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD’nin başına Esad’ın ajanı Salih Müslüm getirildi. Suriye PYD’nin faaliyetlerini serbest bırakıp, PKK’nın Türkiye’ye sızmasına göz yumuyor. PKK’nın özel kuvvetler sorumlusu da Suriye’de.

Suriye Türkiye ile yaşanan gerilime karşılık PKK kartını kullanıyor. Gelişmeler PKK’nın Kuzey Irak, Türkiye ve son olarak da Suriye’deki faaliyetlerini organize etmekle görevli terörist F.A.’nın sınırda yakalanmasıyla ortaya çıktı. Örgütün kara kutusu F.A., PKK ve örgütün Suriye ilişkilerine yönelik çok gizli bilgileri güvenlik güçleriyle paylaştı. Teröristin verdiği bilgiler ve Suriye’deki son gelişmeler üzerine istihbarat kaynakları da 13 sayfalık bir istihbarat raporu hazırladı. Rapor, F.A.’nın dosyasıyla birlikte Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Raporda, “Ebu Welat” kod adlı Suriyeli Kürt Salih Müslüm’in Kuzey Irak’taki Kandil kampından Suriye’ye geri döndüğü ve PKK’nın Suriye kolu PYD’nin başına geçtiği belirtildi. Kürt muhalif sitesi “nasname” bu gelişmeyi ‘bir serseriden lider yaratma’ projesi olarak nitelendirdi.

ESAD İLE ANLAŞTI

İnternet sitedeki bilgilere göre, Müslüm Suriye’de adi suçlardan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Suriye’deki ayaklanmaların başladığı süreçte, 1.5 yıl hapiste kalmasına rağmen Esad’la yaptığı anlaşma üzerine serbest bırakıldı. PKK kamplarına giden Müslüm, son dönemde artan çatışmalar ve Türkiye ile yaşanan gerilimin ardından Suriye’ye dönüp PYD’nin başına geçti. Esad’ın ajanı olduğu öne sürülen Müslüm’ün, ülkedeki Kürt isyancılara karşı BAAS Partisi ve Esad’ın birlikleriyle hareket edip sindirmeye çalıştığı, Kürt nüfusu PKK çizgisinde birleşmeye zorladığı ifade edildi. Raporda yer alan bilgiye göre de Arap ayaklanmasına Kürtlerin destek vermesinden endişe duyan Esad yönetimi, PYD faaliyetlerini serbest bıraktı, sınır muhafızları da PKK’nın Türkiye’ye sızmalarına göz yummaya başladı.

4 ANA KAMP
Yine rapora göre, Suriye’de baba Hafız Esad’ın ölümünden sonra kapatılan PKK’ya ait eğitim kampları yeniden açıldı. Örgütün Suriye’de 4 ana kamp oluşturduğu ve eğitimlerini burada yürüttüğü bildirildi. Son 3 ayda Kuzey Irak’ta eğitimini tamamlayan PKK’lıların Suriye’nin Halep, Kamışlı, Afrin, Kobani, Derika Hemko, Amude, Haseki kentleri ile Azaz kasabasına geldikleri, buradan Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’e geçişlerinin sağlandığı ifade edildi.

ÖCALAN’IN MANEVİ OĞLU SURİYE’DE
Suriye istihbarat servisi El Muhaberat ile de anlaşarak koordineli hareket eden PKK’nın, Suriye sorumlusu olarak ülkeye Kandil’deki sözde özel kuvvetler sorumlusu “Şahin Cilo” kod adlı Ferhat Abdi Halil’i gönderdiği bildirildi. Abdullah Öcalan’ın manevi oğlu olarak da nitelenen teröristin, örgütün Suriye’deki askeri kanat sorumlusu olduğu belirtildi.

PKK’nın kaçırdığı AK Parti ilçe başkanı istifa etti

Cumartesi, Haziran 30th, 2012

Çelik, “Ben AK Parti ilçe başkanı olarak kaçırıldım. Bundan sonra siyasetle işim olmayacak. Partimden ayrılacağım. Partimden ayrılma karşılığında serbest bırakılmadım” dedi.

Diyarbakır’ın Kulp ilçesiyle Muş arasındaki Şenyayla Mevkii’nde 14 Mayıs’ta yol kesen terör örgütü PKK tarafından kaçırılan Ak Parti Kulp İlçe Başkanı Veysel Çelik serbest bırakıldı. Çelik, Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, İHD ve Mazlum-Der temsilcilerinden oluşan bir heyete teslim edildi. Kulp ilçesinde heyete teslim edilen Çelik, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesine getirildi. Çelik’i teslim alan heyet ile birlikte düzenlenen basın açıklamasında konuşan Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, Çelik’in akrabalarının kendilerine başvurması üzerine gerekli girişimleri sağladıklarını ve belirlenen yerde buluşarak Çelik’i teslim aldıklarını söyledi.

AK Parti Kulp İlçe Başkanı Veysel Çelik ise yaşadıklarını anlattı. Bir hayli yorgun olduğu gözlenen Çelik, terör örgütünün elindeyken sürekli ormanlık alanlarda tutulduğunu kaydetti. Geceleri sürekli yürüdüklerini anlatan Çelik, kendisine bakmakla görevlendirilen 10 örgüt mensubunun dışında kimseyle görüştürülmediğini ifade etti. Çelik, “Bu konuda girişimde bulunan herkese teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz ben Kulp’tan gelirken tutuklandım örgüt tarafından. Orada kaldığım süre zarfında bana iyi davrandılar. Beni, tutuklanan siyasetçiler karşılığında tuttuklarını söylediler” diye konuştu. Kendisinin kaçırılmasından sonra başlatılan operasyonlardan üçüncü gününde haberdar olduğunu anlatan Çelik, terör örgütü tarafından daha önce kaçırılan kişileri görmediğini, Türkiye sınırları dışına çıkarılmadığını, Kulp bölgesinde tutulduğunu dile getirdi.

Çelik, bundan sonra ne yapılacağı sorusuna ise, “Partimden ayrılacağım. Benim artık siyasetle işim olmayacak” diye yanıt verdi. Çelik’e terör örgütünün daha önce kaçırdığı siyasetçileri AK Parti’den ayrılma karşılığında serbest bıraktığı hatırlatıldı. Çelik, bunun üzerine, “Hayır böyle bir şart yok ama ben siyaseti bırakacağım. AK Parti’den ayrılacağım” ifadelerini kullandı. Çelik, polis ya da jandarmanın kendisiyle henüz görüşmediğini belirterek, “Gazeteciler onlardan önce bizi buldu. Bizi alır almaz buraya getirdiler” dedi.

PKK’nın kaçırdığı asker serbest bırakıldı

Cuma, Haziran 29th, 2012

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre, 6 Haziran 2012 günü saat 21.00 sıralarında Erzurum ilinden memleketi Gaziantep iline hava değişimine gitmek üzere otobüsle seyahat ederken Lice-Diyarbakır Karayolu üzerinde Ziyaret Köyü Bölgesinde PKK Terör Örgütü tarafından kaçırılan Jandarma Er Ali Sabancı’nın 29 Haziran 2012 günü saat 10.30 sıralarında Diyarbakır ilinde serbest bırakıldığı belirtildi. Ali Sabancı, ailesinin refakatinde memleketine gönderilirken olayla ilgili tahkikatın devam ettiği açıklandı.

PKK’lıya 17 kez müebbet hapis

Cuma, Haziran 29th, 2012

Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı’na 2008 yılında düzenlenen ve 17 askerin şehit edildiği saldırıya katıldığı iddiasıyla yargılanan teröriste, 17 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, 3 Ekim 2008 tarihinde 17 askerin şehit edildiği, 21 askerin de yaralandığı terörist saldırının ardından Özel Yetkili Van Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, saldırıya katılan teröristlerin tespiti için çalışma başlattı.

Saldırıdan sonra teslim olan terör örgütü mensubu Hudada T. ile İsmet T’nin, güvenlik güçlerine ”Farkin” kod adlı Fesih Taş’ın, Aktütün saldırısına katıldığı ve saldırıda yaralandığı yönünde bilgi verdi.

Bunun üzerine hakkında arama kararı çıkarılan terörist Fesih Taş, 24 Ağustos 2009 tarihinde Yüksekova Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Büro Amirliği’nce düzenlenen operasyonda yakalandı.

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklu yargılanan Taş, yaklaşık 2 yıl süren dava sonunda, ”Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak”, ”tasarlayarak ve birden çok kişinin yerine getirdiği kamu görevi sebebiyle kasten adam öldürmek” suçlarından 17 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

-İddianameden-

İddianamede, terörist Taş’ın, 2005 yılında terör örgütüne katıldığı ve örgütün değişik kamplarında kaldığı belirtilmiş, Aktütün’e düzenlenen saldırının ardından bölgede bulunan uzun namlulu silahlardan birinin de Taş’a ait olduğu vurgulanmıştı.

Aktütün 13. Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı ve üs bölgelerine 3 Ekim 2008 tarihinde terör örgütü PKK mensuplarınca ağır silahlarla yapılan saldırıda 17 asker şehit olmuş, 21 asker yaralanmış, 12 terörist ise etkisiz hale getirilmişti.

PKK’lılar eski AK Parti il başkanının aracını yaktı

Cuma, Haziran 29th, 2012

Tunceli şehir merkezinden Ovacık ilçesine giden 62 AE 419 plakalı minibüsün, Ovacık ilçe merkezine 2 kilometre uzaklıktaki Aksu Deresi’nde bir grup PKK’lı tarafından yolu kesildi. Araç sürücüsünü araçtan indiren PKK’lılar birkaç kez ateş etti. Ardından aracı yolu kapatacak şekilde durdurarak ateşe verdi. Araç sürücüsü Özcan Güneş’i serbest bırakan PKK’lılar yola yakın bölgede bulunan dağlık ve ormanlık alana kaçarak izlerini kaybettirdi.
Olayın ardından havadan ve karadan operasyon başlatan güvenlik güçleri bölgeyi ablukaya aldı. Bölgede operasyonlar devam ediyor.

Yanan araç daha sonra Ovacık Belediyesi’ne ait bir kepçe ile ilçe merkezine çekildi. Eski AK Parti İl Başkanı Cihan Açıkgöz’e ait sigara taşıyan bir araç 2011 yılı Haziran ayları içinde de Ovacık ilçesi Merho Deresi’nde içinde sigaralar alındıktan sonra yakılmıştı.

Öte yandan, gece geç saatlerde Ovacık İlçe Emniyet Amirliğine yakın çöp kutusuna bırakılan ses bombası patladı. Olayda ölen ya da yaralanan olmadığı öğrenildi.

PKK, AK Parti eski il başkanının aracını yaktı

Cuma, Haziran 29th, 2012

Tunceli’nin Ovacık ilçesinde teröristler, AK Parti eski İl Başkanı Cihan Açıkgöz’e ait toptancı aracını ateşe vererek yaktı.

Edinilen bilgiye göre, Tunceli’den Ovacık ilçesine malzeme götüren 62 AE 419 plakalı transit minibüsün yolu, sabah saatlerinde ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıkta bulunan Aksu Deresi civarında PKK’lı bir grup tarafından kesildi. Adı öğrenilemeyen sürücüyü araçtan indiren teröristler, aracı taradıktan sonra ateşe vererek yaktı.

Serbest bıraktıkları sürücünün haber vermesi üzerine güvenlik güçleri, ormanlık alana kaçan PKK’lılara yönelik operasyon başlattı. Yakılan aracın AK Parti eski İl Başkanı ve iki dönem milletvekili adayı olan Cihan Açıkgöz’e ait olduğu öğrenildi.

Öte yandan, dün gece 01.10’da Ovacık ilçe merkezinde çöp kutusuna bırakılan ses bombası patladı. Olayda ölen ya da yaralan olmadığı öğrenildi.

PKK, AK Parti eski il başkanının aracını yaktı

Cuma, Haziran 29th, 2012

Tunceli’nin Ovacık ilçesinde teröristler, AK Parti eski İl Başkanı Cihan Açıkgöz’e ait toptancı aracını ateşe vererek yaktı.

Edinilen bilgiye göre, Tunceli’den Ovacık ilçesine malzeme götüren 62 AE 419 plakalı transit minibüsün yolu, sabah saatlerinde ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıkta bulunan Aksu Deresi civarında PKK’lı bir grup tarafından kesildi. Adı öğrenilemeyen sürücüyü araçtan indiren teröristler, aracı taradıktan sonra ateşe vererek yaktı.

Serbest bıraktıkları sürücünün haber vermesi üzerine güvenlik güçleri, ormanlık alana kaçan PKK’lılara yönelik operasyon başlattı. Yakılan aracın AK Parti eski İl Başkanı ve iki dönem milletvekili adayı olan Cihan Açıkgöz’e ait olduğu öğrenildi.

Öte yandan, dün gece 01.10’da Ovacık ilçe merkezinde çöp kutusuna bırakılan ses bombası patladı. Olayda ölen ya da yaralan olmadığı öğrenildi.

PKK’lıların yaralı bıraktığı terörist hainliği anlattı

Cuma, Haziran 29th, 2012

8 askerimizin şehit edildiği, 19 askerimizin yaralandığı saldırıda terör örgütü PKK’lının anlattığına göre, PKK’lılar bu saldırıda yaralanan terörist arkadaşının silahını alıp, kaçmış.

Yeşiltaş Karakolu’na saldırıyı Mazlum Rus kod adlı Arsin Kotikyan isimli teröristin başında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik terörist grup gerçekleştirdi. Grup olaydan 12 gün önce harekete geçti ve Çukurca ilçesi sınırında bulunan ‘Alan Düz’ diye adlandırılan bölgede toplandı.

Burada saldırının ayrıntıları anlatılan teröristler iki gruba ayrıldı. Gruplar gündüz saldırının yapılacağı bölgeye yakın bir yere kadar yürüdü. Geri kalan yol gecenin karanlığından faydalanılarak alındı. 13 kişilik grup hedef saptırmak için farklı bir bölgeden taciz ateşi açtı. ‘Sızma timi’ diye adlandırılan asıl terörist grup saldırıyı gerçekleştirdi.

SALDIRI EMRİ ŞİFRELİ MESAJDA

Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi Dağlıca kırsalı, Yeşiltaş Karakolu’na yapılan saldırının nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin ayrıntılar netleşmeye başladı. 19 Haziran günü yapılan hain saldırıya katılan ve saldırıdan 4 gün sonra yaralı bir şekilde yakalanan Celal kod adlı Abdülcebbar Altıntaş isimli teröristin ifadelerine ulaşıldı. 2003 yılında örgüte katılan ve sözde Zağros Eyaleti, Cilo Taburu More Biriminde (Başkale-Yüksekova- Esender üçgeninde kalan ve Mor Dağları’nın bulunduğu bölge) sorumlu düzeyde faaliyet yürüten Altıntaş, genel görevlerinin örgütlenme ve lojistik temin etme olduğunu kaydetti.

FEHMAN HÜSEYİN’İN YARDIMCISI

Altıntaş hain saldırının detaylarını şöyle anlattı: “Eylemden 10-12 gün kadar önce telsizden şifreli olarak Çukurca ilçesi sınırlarında bulunan ve ‘Alan Düz’ olarak adlandırılan bölgeye gelmemiz yönünde talimat aldık. 3-5 gün yürüdükten sonra toplam 6 örgüt mensubu ile birlikte bölgeye ulaştık. Burada 8 gün kaldık. Bizim grupta bulunan 6 örgüt mensubuna hitaben Reşit Dostum kod adlı Mehmet Can Gürhan (Güney Saha Eyalet Koordinatörü) ve ismini bilmediğim, ancak Bahoz-Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in yardımcısı olan bir bayan örgüt mensubu tarafından, saldırının nasıl yapılacağının anlatıldığı bir toplantı düzenlendi. Bölgede yaklaşık 100 örgüt mensubu toplandık ve 8 gün kaldık.”

2 DOÇKA GÖTÜRDÜK

Eylemden iki gün önce 2 adet Dokça marka silahı bölgeye götürdüklerini belirten Altıntaş, “Bende ve Ozan kod adlı arkadaşımızda telsiz bulunuyordu. Eylemden önceki gün bir yere kadar gündüz yürüdük, geri kalan yolu da gece geçtik” ifadelerini kullandı.

SALDIRI 20 DAKİKA GECİKTİ

Saldırının gece 03.30’da başlamasının planlandığını ancak bilmediği bir nedenle 15-20 dakika gecikme olduğunu dile getiren Altıntaş, şöyle devam etti: “Saldırı Reşit Dostum kod adlı Mehmet Can Gürhan isimli örgütmensubunun telsizden ‘Neden başlamıyorsunuz’ demesinden sonra başladı. Benim gurubum askerin dikkatini dağıtmak ve sızacak grubun işini kolaylaştırmak amacıyla dağın yamacındamevzilendi.”

Teçhizatımı alarak gittiler

Kendilerinin dikkat dağıtması neticesinde asıl saldırıyı yapacak ‘sızma gurubu’nun askeri üsse yaklaştığını anlatan Altınbaş, bu grubun başında Mazlum Azlum Rus kod adlı Arsin Kotikyan isimli Ermenistan doğumlu örgüt mensubunun bulunduğu söyledi. Altınbaş bacağından vurularak yaralandığını dile getirerek, “Silah ve teçhizatlarımı alarak uzaklaştılar. Bana geri gelip seni alacağız dediler. Ama gelen olmadı” şeklinde konuştu

Türkiye sınırına dikilen PKK bayrağı indirildi

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Suriye’nin Ayn-el Arap kasabası sınırları içerisinde terör örgütü PKK tarafından bir tepeye dikilen 15 metre uzunluğundaki sözde ‘Kürdistan bayrağı’ bulunduğu yerden kaldırıldı.

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Mürşitpınar köyünün tam karşısına ve sınırın sıfır noktasına PKK tarafından dikilen sözde bayrağın, Mürşitpınar sınırına yapılan zırhlı askeri araç sevkiyatı sonrası bugün bulunduğu tepe üzerinden apar topar indirildiği görüldü. Sözde bayrak, Türkiye’nin güney sınırından çıplak gözle rahatlıkla gözlemlenebiliyordu.

Başbakan Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında, Suriye tarafından düşürülen Türk jetiyle ilgili olarak, Türkiye’nin izleyeceği politikayı açıklarken, “Suriye’den sınırımıza güvenlik riski ve tehlikesi oluşturacak şekilde yaklaşan her askeri unsur, tehdit olarak değerlendirilecek. Türkiye’nin büyüklüğünü test etmeye kalkanlara hadlerini bildirmekten asla kaçınmayacağız.” değerlendirmesinde bulunmuştu.