Posts Tagged ‘recep tayyip erdoğan’

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

CHP İsrail değerleriyle omuz omuza

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Başbakan’ın konuşmasından konu başlıkları şöyle:

-‘Tam bin yıldır bir olankardeş olan bu halkların arasına kukla diktatörler giremez. Şam ile İstanbul’un, Halep ile Kayseri’nin arasına girmek isteyenler, tarihin tokadını yemeğe mahkumdurlar.

-Kayseri kardeşlik şehridir. Buradaki saldırı, terör örgütünün kardeşliğe düşman olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

– Bu örgütün milli değerleri yok. Bu örgütün manevi değerleri yok. Dini diğerleri yok. Bunlar Zerdüşt’tür.

– Bu örgütün gölgesinde, bunların vesayetinde siyaset yapan parti de, artık bu örgütün gerçek yüzünü görmeli ve terörle arasına mesafe koymalıdır.

– Bu örgütü temsil eden partinin bugüne kadar bunlara “terör örgütü” dediğini duydunuz mu? Diyemezler. Çünkü bunu demek yürek ister.

– Bütün senaryoları, bütün karanlık tezgahları boşa çıkaracağız.

– Son 1-2 gün içinde Amerika’nın Wall Street Journal gazetesi, Suriye’de düşürülen uçağımızla ilgili bir haber yapıyor. Bu haberde, düşürülen uçağımızın Suriye sınırları içerisinde olduğu iddia ediliyor. Amerika’da yaklaşan seçimler var. Geçen günlerde de Türkiye ile ilgili yalan bir haber yapmışlardı. Bu yalan haberlerin nedeni, Başkan Obama’yı yıpratmak ile ilgili. Kaynağını açıkla diyoruz, hiçbir şey yok. Mertlik, kaynağı açıklamayı gerektirir. Demek ki bu gazetede mertlik söz konusu değil.

– Bu tarz hava sahası ihlalleri olur. Uluslararası uygulamada, böyle bir ihlal olunca uyarı yapılır. Yapılan uyarı sonucu, söz konusu saha terkedilir. Bunların yaptığı gibi saldırılmaz.

– Bakın biz içerde de dışarda da kimlerle mücadele ediyoruz, bunu anlayın. Dışarıdaki ile mücadele etmek kolay. Asıl zor olan nedir biliyor musunuz? İçerideki ile mücadele etmek zor. Onun için ben CHP’ye gönül veren kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Bu takip ettiğiniz başkan Türkiye’nin değerleriyle değil, İsrail’in değerleriyle omuz omuza.

Ahmet Türk: Çok da kıyamet kopmuyor

Pazar, Temmuz 1st, 2012

Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana’ya gösterilen tepkinin, arkadaşlarına danışmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinden kaynaklandığını söyledi.

 Türk, AA muhabirinin sorusu üzerine, Leyla Zana’nın, Başbakan Erdoğan’a ilettiği çözüm taleplerini her gün kendilerinin de dile getirdiğini ifade etti. Türk, ”Çözüm için gözönünde tutulması gereken taleplerdir. Aynı talepler, aynı şeyler. Yol haritası konusunda farklı düşünmüyoruz” dedi.

Zana’nın, düşüncelerini ortak bir çalışma sonucunda aktarmadığını dile getiren Türk, şunları söyledi:

”Sayın Leyla Zana’nın kendi başına yaptığı bir şey. Bu bireysel çıkışı, ‘bu blok farklı fikirleri savunuyor, birbirlerinden ayrışıyor’ gibi bir imaj yarattı. Tepkimizi bundan dolayı gösterdik. Silahların susması gerektiğini, silahla bu işin çözülmeyeceğini hep söyledik. Hükümet bu konuda ne kadar samimi? Biz Sayın Başbakan’ın, sorunun çözümü konusunda bir arayış içinde olmadığını düşünüyoruz.”

”Leyla hanıma tepkiler, barışın gelişmesi, barışcıl bir sürecin gelişmesi için yaptığı girişime değil, bunu arkadaşlarına danışmadan yapmasınaydı” diyen Türk, ”Ben inanıyorum ki Leyla hanım bizimle bunu paylaşsaydı, bir siyasetçi olarak, bir kadın olarak geçmişte emek vermiş, bedel vermiş bir insan olarak, kimse de onun görüşmesini engellemezdi, öyle bir şey de olmazdı” dedi.

”Yeni bir sürecin başlayıp başlamayacağına” ilişkin soruya Türk, ”Leyla hanımın Başbakan ile görüşmesinin ötesinde, mutlaka bir gün ortak akıl olacak. Bu sorunun çözümü diyalog ve birbirimizi anlamaktan geçiyor. Kürtler de Türkler de normalleşmeyi bekleyen bir sürecin başlatılmasının arayışı içinde. Ölümün, acının olmadığı bir süreci bekliyor” karşılığını verdi.

-”Çok da kıyamet kopmuyor”-

İrlanda sürecinin çok önemli olduğunu ifade eden Türk, ”Başlarken, İrlanda’da da bunun içini nasıl boşaltırız gibi bir mantıkla yaklaşıldı. Ama görüşmeler öyle bir noktaya geldi ki kimsenin kimseyi aldatmayacağı ortaya çıktı, bu sefer ciddiyetle duruldu. Türkiye’de de kimsenin kimseyi aldatmadığı bir formülü, bir yaklaşım biçimini ortaya koymamız lazım. Bütün mesele bu” ifadelerini kullandı.

Türk, geçmişte Öcalan için ev hapsi, demokratik özerklik” denildiği zaman kıyametlerin kopartıldığını belirterek, ”Ama bugün çok da kıyamet kopmuyor. Bu da normalleşmenin bir işaretidir. Siyasetçiler normalleşmese bile halkta bir normalleşme olduğunu görüyoruz” dedi.

Daha fazla kan dökülmeden ve acı çekilmeden, herkesin bu süreçte elini taşın altına koyması gerektiğini vurgulayan Türk, ”Sayın Başbakan da ‘herkes elini taşın altına koymalı’ diyor. Ama Sayın Başbakan, sıvazlayarak bu işi götürmeye çalışıyor. Ayağını taşın üzerine koyarak bu işi çözeceğini zannediyor” görüşünü savundu.

PKK’dan o görüşmeye tehditli yorum!

Pazar, Temmuz 1st, 2012

PKK yöneticilerinden Duran Kalkan, Hükümet ve muhalefetin çözüm arayışlarına rağmen PKK’nın silahlı eylemlerini artıracağını ve artık’ silahlı çözüm sürecine’ girdiklerini açıkladı.

PKK’ya yakınlığıyla bilinen ajansa konuşan Duran Kalkan, son günlerde tekrar gündeme gelen ‘Öcalan’ın durumu’, CHP ’nin çözüm arayışları, Leyla Zana ’nın açıklamalarıyla ilgili terör örgütünün bakış açısını anlattı.

“PKK AK Parti’yi silahla yenilgiye uğratamaz diyenler avuçlarını yalasınlar” diyen Kalkan, kendileri için tek çözümün ‘Kürtlerin kendi kendisini yönetmesi’ olduğunu söyledi. Hakkari’de meydana gelen ve 8 askerin şehit olduğu, 31 PKK ’lının öldürüldüğü eylemi son günlerde CHP ve Leyla Zana tarafından dile getirilen barış arayışlarına cevap olarak yapıldığını açıklayan Duran Kalkan ‘PKK’yı pasif konuma çekme umut ve hesapları Hakkari saldırısıyla tümden kırılmış oldu. Bu AK Parti için bir yenilgidir. İşte CHP projesi böyle ortaya çıktı. Leyla Zana’nın konuşmaları bu temelde gündeme geldi. Çeşitli psikolojik savaş çevrelerinin sanal bir PKK yaratma gayretleri böyle bir ortamda gündeme geldi.’ dedi.

Kalkan, yine Leyla Zana ’nın açıklamaları için “Tayyip Erdoğan ’ın hala sorunu çözecek lider olduğunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar. Neye dayanarak bunu söylüyorlar, kanıtlarını göstersinler. Niye on yıldan bu yana çözülemedi hep oyalandı? Görülmüyor mu bunlar? Bunları yapan AK Parti değil mi, başka bir kuvvet mi yapıyor? Bu konuda gerçekçi olmak lazım, doğru düşünmek gerekli. Bazı basit yaklaşımlar, çıkarlar uğruna gerçekler göz ardı edilmemeli. Herkes bu konuda ciddi olmalı, gerçekçi olmalı, tutarlı olmalı.” dedi. Duran Kalkan, tüm bu yaşanan sürece rağmen ‘silahlı çözüm süreci’adı altında PKK ’nın saldırılarını artırarak devam ettireceğini söyledi.

Güler: AKP Batı’nın taşeronu

Pazar, Temmuz 1st, 2012

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, ”CHP’ye Suriye’nin Baas’çı partisi demek doğru değildir ama AKP’ye Batı’nın taşeronu demek de, şamar oğlanı demek de çok gerçekçidir ve doğrudur” değerlendirmesinde bulundu.

Güler, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun haritadan Şam’ın yerini gösteremeyeceğine ilişkin sözlerini hatırlattı.

Başbakan Erdoğan’ın haritayla arasının iyi olmadığını ve herkesi kendisi gibi bilmesinin normal olduğunu öne süren Güler, şöyle devam etti:

”Başbakan gerçekten haritadan anlamaz ama radar okumasını iyi bilir. O nedenle, ABD-İngiliz radarlarının işaret ettiği bombalanacak başkentlerden ve başına bomba yağdırılacak eski dostlarından haberdar olur, radarların işaret ettiği başkentlere ve eski dostlarına saldırır.

CHP, Cumhuriyeti ilan eden, demokrasiyi getiren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisidir. CHP’ye Suriye’nin Baas’çı partisi demek doğru değildir ama AKP’ye Batı’nın taşeronu demek de şamar oğlanı demek de çok gerçekçidir ve doğrudur.”

Hükümetin dış politikasını eleştiren Güler, sıfır dış politika anlayışının Türkiye’yi taşeron ülke konumuna ve savaşın eşiğine sürüklediğini iddia etti.

Başbakan Erdoğan valilik ziyaretini iptal etti

Cuma, Haziran 29th, 2012

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin il kongresi ile bir dizi açılışlara katılmak üzere geldiği Erzurum’da valilik ziyaretini iptal ederek, partisinin il kongresinin yapılacağı stadyuma geçti.

Havalimanından üniversite kavşağına kadar gelen Erdoğan, yol boyunca vatandaşların sevgi gösterileriyle karşılandı. Yolda çocuklara oyuncak dağıtan Erdoğan, partisinin il kongresinin yapılacağı Erzurum Stadyumu’na geçti.

AK Parti Eskişehir’de de stadyumda olacak

Cuma, Haziran 29th, 2012

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Eskişehir İl Başkanı Süleyman Reyhan, partisinin Eskişehir 4. Olağan İl Kongresi’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 15 Temmuz’da stadyumda yapılacağını bildirdi.

Reyhan, Saffron Hotel’de düzenlediği basın toplantısında, 2001 yılında kurulduğunda herhangi bir siyasi parti olarak görülen AK Parti’nin, bugün yaptığı icraatlar ve kazandığı seçim zaferleriyle Türk siyasetinin asla unutamayacağı bir hareketi olarak akıllara kazındığını söyledi.

Son üç genel seçimde oylarını artırarak tek başına iktidar olmayı başaran AK Parti’nin, milletin emanetini her dönemde alnının akıyla taşımayı başardığını ifade eden Reyhan, ”Bu unutulmayacak başarıların arkasında birden çok etken vardır. Ancak, bunların başında güçlü bir teşkilat ve dünyaya mal olmuş bir lidere sahip olması gelmektedir. Bu hareket, siyasi yaşamında teşkilatın her kademesinde görev yapan bir genel başkanın önderliğini yaptığı bir harekettir. Her bir üyesi de aynı heyecan ve samimiyet içinde milletin hizmetkarı olarak bu yolda bizlerle beraber yürümektedir. Kadın kollarından gençlik kollarına, mahalle ve köy teşkilatlarına kadar her kademesinde uyum ve gayretle çalışan teşkilatımız, her zaman kendisini yenilemekte ve vatandaşın içinde olmaya devam etmektedir” dedi.

Reyhan, genel merkezin onayıyla 1,5 yıldan bu yana partinin il başkanlığı görevini yürüttüğünü anımsatarak, ”Liderinden aldığı ilhamla, milletin verdiği destekle, milleti için çalışan AK teşkilatımız, bayrak yarışı misali durmadan yenilenerek yoluna devam ediyor. 2011 genel seçimlerinden sonra başlayan kongrelerde, ilçe yönetimlerimiz, gençlik ve kadın kolları yönetimlerimiz yenilenerek bayrağı taşımaya devam ediyorlar. Partimiz için bir bayram niteliği taşıyan kongrelerimiz, teşkilatın her kademesinde görev yapan bizleri de ayrıca heyecanlandırmakta ve gururlandırmaktadır. Teşkilatımızla birlikte omuz omuza yürüttüğümüz bir seçim kampanyası ve arkasından teşkilatımızın kongrelerini hep birlikte tamamladık” diye konuştu.

   -”Bana verilen bu onurlu görevi layıkıyla yerine getireceğim”-

AK Parti Genel Merkezi’nin il kongresi programlarına göre, Eskişehir 4. Olağan İl Kongresi tarihinin 15 Temmuz 2012 olarak kararlaştırıldığını belirten Reyhan, şöyle devam etti:

”Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla gerçekleştireceğimiz il kongremiz, ülke genelinde yapılan son kongre olma özelliğini taşıyor. Hemşehrilerimizin Sayın Başbakanımıza olan sevgisini göz önünde bulundurarak, il kongremizi genel merkezimizin de onayıyla Atatürk Stadı’nda yapma kararı aldık. Teşkilatımızın duygu ve düşünce dünyasını anlayan ve onlarla birlikte çalışmaktan heyecan duyan biri olarak, yorulmadan, sıkıntıları dert etmeden çalışmayı ilke edindim. Başta Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güvenine layık olarak, Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı’mızın onayıyla, milletvekillerimizin desteğiyle bana verilen bu onurlu görevi layıkıyla yerine getireceğim. Eskişehir için yapılması gereken her şeyi hassasiyetle, adaletle, kararlılıkla asla rehavete kapılmadan yapacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Türk Dünyası Başkenti’nde Türk Dünyası’nın Lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la buluşmak üzere tüm hemşehrilerimizi 15 Temmuz Pazar günü saat 17.00’de Atatürk Stadı’na davet ediyorum” diye konuştu.

Reyhan, ilk günden beri kendisini destekleyen ailesine, milletvekillerine, kadın ve gençlik kolları, ilçe, belediye başkanlarına ve tüm teşkilat mensuplarına teşekkür etti.

Toplantıya, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı, AK Parti Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, AK Parti Eskişehir Milletvekilleri Salih Koca, Ülker Can, Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, İl Genel Meclis Başkanı Ahmet Yapıcı ve parti yöneticileri de katıldı.
   

AK Parti Eskişehir’de de stadyumda olacak

Cuma, Haziran 29th, 2012

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Eskişehir İl Başkanı Süleyman Reyhan, partisinin Eskişehir 4. Olağan İl Kongresi’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 15 Temmuz’da stadyumda yapılacağını bildirdi.

Reyhan, Saffron Hotel’de düzenlediği basın toplantısında, 2001 yılında kurulduğunda herhangi bir siyasi parti olarak görülen AK Parti’nin, bugün yaptığı icraatlar ve kazandığı seçim zaferleriyle Türk siyasetinin asla unutamayacağı bir hareketi olarak akıllara kazındığını söyledi.

Son üç genel seçimde oylarını artırarak tek başına iktidar olmayı başaran AK Parti’nin, milletin emanetini her dönemde alnının akıyla taşımayı başardığını ifade eden Reyhan, ”Bu unutulmayacak başarıların arkasında birden çok etken vardır. Ancak, bunların başında güçlü bir teşkilat ve dünyaya mal olmuş bir lidere sahip olması gelmektedir. Bu hareket, siyasi yaşamında teşkilatın her kademesinde görev yapan bir genel başkanın önderliğini yaptığı bir harekettir. Her bir üyesi de aynı heyecan ve samimiyet içinde milletin hizmetkarı olarak bu yolda bizlerle beraber yürümektedir. Kadın kollarından gençlik kollarına, mahalle ve köy teşkilatlarına kadar her kademesinde uyum ve gayretle çalışan teşkilatımız, her zaman kendisini yenilemekte ve vatandaşın içinde olmaya devam etmektedir” dedi.

Reyhan, genel merkezin onayıyla 1,5 yıldan bu yana partinin il başkanlığı görevini yürüttüğünü anımsatarak, ”Liderinden aldığı ilhamla, milletin verdiği destekle, milleti için çalışan AK teşkilatımız, bayrak yarışı misali durmadan yenilenerek yoluna devam ediyor. 2011 genel seçimlerinden sonra başlayan kongrelerde, ilçe yönetimlerimiz, gençlik ve kadın kolları yönetimlerimiz yenilenerek bayrağı taşımaya devam ediyorlar. Partimiz için bir bayram niteliği taşıyan kongrelerimiz, teşkilatın her kademesinde görev yapan bizleri de ayrıca heyecanlandırmakta ve gururlandırmaktadır. Teşkilatımızla birlikte omuz omuza yürüttüğümüz bir seçim kampanyası ve arkasından teşkilatımızın kongrelerini hep birlikte tamamladık” diye konuştu.

   -”Bana verilen bu onurlu görevi layıkıyla yerine getireceğim”-

AK Parti Genel Merkezi’nin il kongresi programlarına göre, Eskişehir 4. Olağan İl Kongresi tarihinin 15 Temmuz 2012 olarak kararlaştırıldığını belirten Reyhan, şöyle devam etti:

”Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla gerçekleştireceğimiz il kongremiz, ülke genelinde yapılan son kongre olma özelliğini taşıyor. Hemşehrilerimizin Sayın Başbakanımıza olan sevgisini göz önünde bulundurarak, il kongremizi genel merkezimizin de onayıyla Atatürk Stadı’nda yapma kararı aldık. Teşkilatımızın duygu ve düşünce dünyasını anlayan ve onlarla birlikte çalışmaktan heyecan duyan biri olarak, yorulmadan, sıkıntıları dert etmeden çalışmayı ilke edindim. Başta Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güvenine layık olarak, Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı’mızın onayıyla, milletvekillerimizin desteğiyle bana verilen bu onurlu görevi layıkıyla yerine getireceğim. Eskişehir için yapılması gereken her şeyi hassasiyetle, adaletle, kararlılıkla asla rehavete kapılmadan yapacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Türk Dünyası Başkenti’nde Türk Dünyası’nın Lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la buluşmak üzere tüm hemşehrilerimizi 15 Temmuz Pazar günü saat 17.00’de Atatürk Stadı’na davet ediyorum” diye konuştu.

Reyhan, ilk günden beri kendisini destekleyen ailesine, milletvekillerine, kadın ve gençlik kolları, ilçe, belediye başkanlarına ve tüm teşkilat mensuplarına teşekkür etti.

Toplantıya, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı, AK Parti Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, AK Parti Eskişehir Milletvekilleri Salih Koca, Ülker Can, Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, İl Genel Meclis Başkanı Ahmet Yapıcı ve parti yöneticileri de katıldı.
   

Vural’dan başbakana: Devleti uyuttunuz

Perşembe, Haziran 28th, 2012

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, hükümetin terörle ilgili politikalarını eleştirerek, ”Sayın Başbakan, terörle mücadele konusunda uyudunuz, yan gelip yattınız. Milletin güvencesi devletti ama terörle mücadele ederken devleti de uyuttunuz” dedi.

Vural, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, her gün gelen şehit haberlerinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

”Milletimizin başı sağolsun” ifadesini kullanan Vural, ”Sürekli olarak başsağlığı diliyoruz. Ülkeyi yönetenler başsağlığı dilmekten öteye gidemiyorlar. Terörle mücadele konusunda gaflet içerisinde bulunan, uyuyan bir yönetimin olduğu Türkiye’de her gün şehit haberleriyle sarsılıyoruz” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, ”Suriye ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri’nin angajman kuralları yeni aşamaya göre değiştirilmiştir” şeklinde bir ifade kullandığını anımsatan Vural, şöyle devam etti:

”Doğrudur bu ama Sayın Başbakan’ın, terör konusunda da angajmanını değiştirmesinin gerektiği de gayet açıktır. Sayın Başbakan, ‘her iki taraf da ateşkes ilan etsin’ diyenlere olan angajmanından vazgeçmelidir. Habur’u savunan, ‘Oslo’da ikinci kez masaya oturalım’ diyenlere karşı angajmanını değiştirmelidir. Terörle mücadelede, ABD ve Obama’ya olan angajmanından vazgeçmelidir.

Sayın Başbakan, ‘PKK’yı bertaraf et’ diyen Türk milletine ve TBMM’ye angaje olmalıdır. PKK’ya karşı siyasal çözüm arama angajmanından vazgeçmeli ve milletin kendisine verdiği yetkiyi kullanmalıdır.

Leyla Zana ile görüşecekmiş Sayın Başbakan. Bu angajelerden vazgeçin. Neyi görüşeceksiniz? ‘Federasyon yetmez, bağımsızlık hakkımızdır’ diyen biriyle neyi görüşeceksiniz? ‘Silahlar güvencemizdir, PKK silah bırakmamalı’ diyen birinden neyi umut ediyorsunuz? Bozuk niyeti olanlarla neyi görüşeceksin? Neleri meşrulaştırmak istiyorsun Sayın Başbakan?”

– ”Devleti de uyutunuz” –

Vural, ”bölücü düşünceleri meşrulaştırarak, teröristlerin ekmeğine yağ süren girişimlerden vazgeçmenin terörle mücadelenin en ön şartı” olduğunu vurguladı.

”Devlet uyumaz, uyumamalı” diyen Vural, ”2002’de terör bitmişti. Terör örgütü Irak’ın kuzeyinde Barzani tarafından semirtilirken AKP Hükümet’i devleti uyuttu. Oslo’da pazarlık yaparken devleti uyuttunuz. Bu sonuçlar, devleti uyutan bir zihniyetin getirdiği sonuçlardır. Sonra, ‘bıçak kemiğe dayandı’ lafları. Hem siz uyudunuz, hem de devleti uyuttunuz” şeklinde konuştu.

”Sayın Başbakan, terörle mücadele konusunda uyudunuz, yan gelip yattınız. Milletin güvencesi devletti ama terörle mücadele ederken devleti de uyuttunuz” diyen Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Angajmanınızı değiştirin. Milletimize sesleniyorum; tüm bu olup bitenlerle ilgili ne olur siz uyumayın. Uyumadığı sürece bunları bu millet uyandıracaktır. Devleti yönetenler uyuyabilir ama MHP uyumamıştır, bu milletin uyumasına da izin vermeyecektir.

Şehitlere, ‘kabak bile 3-5 ayda yetişiyor’ diyen bir zihniyetle nasıl terörle mücadele edersiniz? Bu kılavuzlar artık kabak tadı vermiştir. ‘Şeytanla görüşürüm’ diyen bir zihniyet. Bu zihniyetle nasıl mücadele edilebilir? Ağzı olan konuşuyor.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet dilemekten öteye bir şey yapmıyorlar. Terör devam ediyor, yargı paketinde terörle mücadelede 13. madde kaldırılmak suretiyle terör suçlarıyla ilgili cezaların hükmün ertelenmesi kapsamına alınması planlanıyor. Nasıl terörle mücadele edeceğiz bu şekilde? Türk bayrağını yırtanları, İstiklal Marşı’na hakaret edenlerin erteleme cezaları kapsamına alınmasını istiyor Hükümet. Hükmün geriye bırakılması ekseninde bu suçlar mazur gösterilecek suçlar arasına alınıyor. Bilerek suç işleyenlerin suçu azaltılıyor. Özellikle, herhalde KCK’lıların serbest bırakılmasına yönelik bir sürecin başlatılacağına ilişkin endişelerimiz vardır.”

-Özel yetkili mahkemeler-

Özel yetkili mahkemelere de değinen Vural, bu mahkemelerinin durumunun, ”papatya falına” döndüğünü söyledi. Vural, ”Olacak mı olmayacak mı? Anlaşılan o ki Bakanlar Kurulu içerisinde çatlak vardır” dedi.

Hükümetten bu konuda daha net bir tavır takınmasını isteyen Vural, şöyle konuştu:

”Madem kanun tasarınız var, özel yetkili mahkemelerle ilgili düzenleme konusunda kanun tasarısı getirin. Böyle gece yarısı operasyonuyla bir önerge vasıtasıyla getirmek yerine, Bakanlar Kurulu’nda çatlak yoksa hodri meydan, bunu kanun tasarı olarak getirin. Bu konuda TBMM’ye görüşünüzün açık ve net olduğu konusunda bir mesaj verin. Bugüne kadar korku imparatorluğu oluşturdular. Şimdi bunun sorumlusu özel yetkili mahkemeleri sırtından atmaya çalışıyor. Başbakan, özel yetkili mahkemelerin süreç içerisinde elde ettiği bilgi ve belgelerin bumerang gibi kendisini vuracağını görünce düzenleme yapılmasını istedi.

Özel yetkili mahkemelerin, Türkiye’nin karşılaştığı bir takım tehlikeleri göz önüne alırsak, muhafazasından yanayız. Ancak adaletin de kısa sürede tecelli etmesi gerekiyor.”

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, ”Parlamenter sistemin hukuk dışı ve gayri ahlaki operasyonlara  açık olduğunu” söylediğini hatırlatan Vural, ”Bu bir itirafnamedir. Bununla AKP’nin hukuk ve ahlak dışı uygulamalarla iktidarını kullandığı tescil edilmiştir. Bir de ‘hukuk ve ahlak dışı operasyonların bitmesi için başkanlık sistemini seçin’ diye tehdit ediyor. Allah akıl, fikir versin” şeklinde konuştu.

Vural, gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

Bir gazetecinin sorusu üzerine Vural, ”Başbakan’ın Zana ile görüşmesine Kılıçdaroğlu da katılsın. Kendisi, ‘akil adamlar’ diyordu ya orada da bir akil kadın olacak işte. Birlikte görüşsünler” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘medyadan MHP’nin komisyona katılması için baskı yapmasını istediğini” anımsatan Vural, ”Bizim pusulamız millet. MHP’yi baskı altına almaya, yönlendirmeye kimsenin gücü yetmez. Kimsenin dolduruşuna gazına gelmeyiz” diye konuştu.

Vural’dan başbakana: Devleti uyuttunuz

Perşembe, Haziran 28th, 2012

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, hükümetin terörle ilgili politikalarını eleştirerek, ”Sayın Başbakan, terörle mücadele konusunda uyudunuz, yan gelip yattınız. Milletin güvencesi devletti ama terörle mücadele ederken devleti de uyuttunuz” dedi.

Vural, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, her gün gelen şehit haberlerinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

”Milletimizin başı sağolsun” ifadesini kullanan Vural, ”Sürekli olarak başsağlığı diliyoruz. Ülkeyi yönetenler başsağlığı dilmekten öteye gidemiyorlar. Terörle mücadele konusunda gaflet içerisinde bulunan, uyuyan bir yönetimin olduğu Türkiye’de her gün şehit haberleriyle sarsılıyoruz” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, ”Suriye ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri’nin angajman kuralları yeni aşamaya göre değiştirilmiştir” şeklinde bir ifade kullandığını anımsatan Vural, şöyle devam etti:

”Doğrudur bu ama Sayın Başbakan’ın, terör konusunda da angajmanını değiştirmesinin gerektiği de gayet açıktır. Sayın Başbakan, ‘her iki taraf da ateşkes ilan etsin’ diyenlere olan angajmanından vazgeçmelidir. Habur’u savunan, ‘Oslo’da ikinci kez masaya oturalım’ diyenlere karşı angajmanını değiştirmelidir. Terörle mücadelede, ABD ve Obama’ya olan angajmanından vazgeçmelidir.

Sayın Başbakan, ‘PKK’yı bertaraf et’ diyen Türk milletine ve TBMM’ye angaje olmalıdır. PKK’ya karşı siyasal çözüm arama angajmanından vazgeçmeli ve milletin kendisine verdiği yetkiyi kullanmalıdır.

Leyla Zana ile görüşecekmiş Sayın Başbakan. Bu angajelerden vazgeçin. Neyi görüşeceksiniz? ‘Federasyon yetmez, bağımsızlık hakkımızdır’ diyen biriyle neyi görüşeceksiniz? ‘Silahlar güvencemizdir, PKK silah bırakmamalı’ diyen birinden neyi umut ediyorsunuz? Bozuk niyeti olanlarla neyi görüşeceksin? Neleri meşrulaştırmak istiyorsun Sayın Başbakan?”

– ”Devleti de uyutunuz” –

Vural, ”bölücü düşünceleri meşrulaştırarak, teröristlerin ekmeğine yağ süren girişimlerden vazgeçmenin terörle mücadelenin en ön şartı” olduğunu vurguladı.

”Devlet uyumaz, uyumamalı” diyen Vural, ”2002’de terör bitmişti. Terör örgütü Irak’ın kuzeyinde Barzani tarafından semirtilirken AKP Hükümet’i devleti uyuttu. Oslo’da pazarlık yaparken devleti uyuttunuz. Bu sonuçlar, devleti uyutan bir zihniyetin getirdiği sonuçlardır. Sonra, ‘bıçak kemiğe dayandı’ lafları. Hem siz uyudunuz, hem de devleti uyuttunuz” şeklinde konuştu.

”Sayın Başbakan, terörle mücadele konusunda uyudunuz, yan gelip yattınız. Milletin güvencesi devletti ama terörle mücadele ederken devleti de uyuttunuz” diyen Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Angajmanınızı değiştirin. Milletimize sesleniyorum; tüm bu olup bitenlerle ilgili ne olur siz uyumayın. Uyumadığı sürece bunları bu millet uyandıracaktır. Devleti yönetenler uyuyabilir ama MHP uyumamıştır, bu milletin uyumasına da izin vermeyecektir.

Şehitlere, ‘kabak bile 3-5 ayda yetişiyor’ diyen bir zihniyetle nasıl terörle mücadele edersiniz? Bu kılavuzlar artık kabak tadı vermiştir. ‘Şeytanla görüşürüm’ diyen bir zihniyet. Bu zihniyetle nasıl mücadele edilebilir? Ağzı olan konuşuyor.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet dilemekten öteye bir şey yapmıyorlar. Terör devam ediyor, yargı paketinde terörle mücadelede 13. madde kaldırılmak suretiyle terör suçlarıyla ilgili cezaların hükmün ertelenmesi kapsamına alınması planlanıyor. Nasıl terörle mücadele edeceğiz bu şekilde? Türk bayrağını yırtanları, İstiklal Marşı’na hakaret edenlerin erteleme cezaları kapsamına alınmasını istiyor Hükümet. Hükmün geriye bırakılması ekseninde bu suçlar mazur gösterilecek suçlar arasına alınıyor. Bilerek suç işleyenlerin suçu azaltılıyor. Özellikle, herhalde KCK’lıların serbest bırakılmasına yönelik bir sürecin başlatılacağına ilişkin endişelerimiz vardır.”

-Özel yetkili mahkemeler-

Özel yetkili mahkemelere de değinen Vural, bu mahkemelerinin durumunun, ”papatya falına” döndüğünü söyledi. Vural, ”Olacak mı olmayacak mı? Anlaşılan o ki Bakanlar Kurulu içerisinde çatlak vardır” dedi.

Hükümetten bu konuda daha net bir tavır takınmasını isteyen Vural, şöyle konuştu:

”Madem kanun tasarınız var, özel yetkili mahkemelerle ilgili düzenleme konusunda kanun tasarısı getirin. Böyle gece yarısı operasyonuyla bir önerge vasıtasıyla getirmek yerine, Bakanlar Kurulu’nda çatlak yoksa hodri meydan, bunu kanun tasarı olarak getirin. Bu konuda TBMM’ye görüşünüzün açık ve net olduğu konusunda bir mesaj verin. Bugüne kadar korku imparatorluğu oluşturdular. Şimdi bunun sorumlusu özel yetkili mahkemeleri sırtından atmaya çalışıyor. Başbakan, özel yetkili mahkemelerin süreç içerisinde elde ettiği bilgi ve belgelerin bumerang gibi kendisini vuracağını görünce düzenleme yapılmasını istedi.

Özel yetkili mahkemelerin, Türkiye’nin karşılaştığı bir takım tehlikeleri göz önüne alırsak, muhafazasından yanayız. Ancak adaletin de kısa sürede tecelli etmesi gerekiyor.”

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, ”Parlamenter sistemin hukuk dışı ve gayri ahlaki operasyonlara  açık olduğunu” söylediğini hatırlatan Vural, ”Bu bir itirafnamedir. Bununla AKP’nin hukuk ve ahlak dışı uygulamalarla iktidarını kullandığı tescil edilmiştir. Bir de ‘hukuk ve ahlak dışı operasyonların bitmesi için başkanlık sistemini seçin’ diye tehdit ediyor. Allah akıl, fikir versin” şeklinde konuştu.

Vural, gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

Bir gazetecinin sorusu üzerine Vural, ”Başbakan’ın Zana ile görüşmesine Kılıçdaroğlu da katılsın. Kendisi, ‘akil adamlar’ diyordu ya orada da bir akil kadın olacak işte. Birlikte görüşsünler” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘medyadan MHP’nin komisyona katılması için baskı yapmasını istediğini” anımsatan Vural, ”Bizim pusulamız millet. MHP’yi baskı altına almaya, yönlendirmeye kimsenin gücü yetmez. Kimsenin dolduruşuna gazına gelmeyiz” diye konuştu.

Erdoğan: Bu acıyı unutmamız kolay değil

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Çeşitli açılış ve incelemelerde bulunmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile Van’a gelen Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Ferit Melen Havaalanı’nda Vali Münir Karaloğlu ile eşi Sevim Karaloğlu, AK Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan ve AK Partili kadınlar tarafından karşılandı.

Buzhane Mahallesi’ndeki Hüsrevpaşa Konteyner Kenti’ne geçen Bakan Şahin ve Erdoğan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) tarafından yaptırılan ”Travma Sonrası Aile Danışma Merkezi”nin açılış törenine katıldı.

Törende konuşan Erdoğan, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde Van ve ilçelerinde büyük ve yıkıcı bir deprem yaşandığını anımsatarak, depremde hayatını kaybedenleri rahmetle andı ve yakınlarına başsağlığı diledi.

Depremin hemen sonrasında gerek Van’da, gerekse Türkiye’de ve dünya genelinde bir teyakkuz oluştuğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

”Van için hemen bir seferberlik başlatıldı. Uzmanlar Van’daki iki büyük depremin 37 atom bombasının şiddetine eşit olduğunu ifade ediyorlar. Bu kadar büyük ve yıkıcı bir depremin izlerini elbette bir anda silebilmek mümkün değil. Ancak devletimiz, hükümetimiz özveriyle, imkanları zorlayıp Türkiye genelinde bir dayanışma seferberliği başlatarak şimdiye kadar izleri önemli ölçüde sildi ve silmeye devam ediyor. Elbette Van depreminin fiziki izleri siliniyor ve silinecek, ancak Van’da yaşanan acıyı unutmamız hiç kolay olmayacak. Biz hep birlikte bu acıyı yüreklerimizde taşıyacak, tekrar böyle acılar yaşanmaması için İnşallah tedbiri elden bırakmayacağız.

İnsan umuduyla yaşar. Ümidini kaybeden bir insanın kaybedeceği hiçbir şey kalmaz. Biliyorum ki yüreklerimiz yangın yeri. Depremin meydana getirmiş olduğu yıkım ve travma hepimizi, hepinizi derinden hüzne boğdu. Ancak yaşadığımız bu talihsiz olay, bize millet olarak kardeşliğimizin, birbirimize duyduğumuzu sevgi ve muhabbetin ne kadar manalı, ne kadar içten olduğunu hissettirdi.”

Konuşmasına Hz. Mevlana’nın bir sözü ile devam eden Erdoğan, şunları kaydetti:

”Diyor ki Mevlana, ‘Küle döndüysen yeniden güle dönmeyi bekle… Geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere küllerin arasından doğrulup güle dönüştüğünü hatırla.’ Evet, acıları, elemleri, kötü hatıraları kalbimizin derinliklerine gömdük. Dünden sıyrılmak ve geleceğe odaklanmak zorundayız. Bir kez daha umudu çoğaltmak, yaşama tutunmak, yıkılanın yerine daha iyisini yapmak zorundayız.”

-”Annelerimize çok büyük görevler düşüyor”-

Erdoğan, gelecek süreçte özellikle annelere çok büyük görevler düştüğüne dikkati çekerek, annelerin, ailenin, yuvanın temel direği olduğunu ve hem ailede hem de toplumda, insanlara ait hislerin kaynağını oluşturduğunu ifade etti.

”Anneler, aynı zamanda yaşama tutunma, hem yaşama hem de yaşatma konusunda erkeklerden katbekat güçlüdür” diyen Erdoğan, annelerin umudunun kaybolması durumunda, çocukların umudunun kaybolacağının, annelerin heyecanının yok olması durumunda da toplumun heyecanının yok olacağının bilinmesi gerektiğini belirtti.

Erdoğan, ”Eğer anneler yaşama tutunmayı bırakırsa gelecek kararır. Annelerimizin, çocuklarımız adına, ailelerimiz adına, toplum adına depremin travmasını aşması hepimiz için çok büyük bir önem taşır” ifadelerini kullandı.

Afet ve krizler sonrasında ortaya çıkan ruhsal ve zihinsel her türlü stresin, müdahale edilmediği takdirde kronikleşebildiğine işaret eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

”Annelerimiz bu stresi aşamazlarsa Allah korusun o gerilim, o bunalım çocuklarımıza, geleceğimize sirayet edecektir. Annelerimizin, anne adaylarımızın AÇEV’in bu merkezine, diğer benzeri merkezlere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurduğu merkezlere hiç tereddüt etmeden gitmelerini rica ediyorum. Bu merkezlerdeki yardımsever eller, gönüller inanıyorum ki anne ve çocuklarımızın ellerinden tutacak, onlara daha sağlıklı, daha huzurlu bir geleceği kurmalarında yardım edeceklerdir.

Biz her zaman Van’ın yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. 75 milyon, acınızı acısı bildi. İnanın bundan sonra da 75 milyon acınızı, derdinizi, kederinizi paylaşmaya devam edecek. İnşallah acıları, hüzünleri artık geride bırakacağız. Hep birlikte huzurlu bir geleceğe el ele yürüyeceğiz.”

İşte Suriye’ye karşı eylem planı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dünkü grup toplantısında “Bu olaydan sonra artık yeni bir aşamaya geçilmiştir” dedi. Erdoğan Şam yönetimini köşeye sıkıştıracak eylem planının ipuçlarını verdi.

1-) Angajman kuralları değişti

“Suriye sınırındaki güvenlik riskleri hiçbir şekilde tolere edilmeyecek, karşılıksız bırakılmayacak. TSK angajman kuralları yeni aşamaya göre değiştirildi. Sınırda güvenlik riski oluşturacak her askeri unsur tehdit olarak değerlendirilip askeri hedef olarakmuamele görecek.”

2-) Muhaliflere her türlü destek

“Suriye halkı eli kanlı diktatör ve çetesinden kurtuluncaya kadar Türkiye gereken her türlü desteği verecektir. Buradan bir kez daha Suriyeli kardeşlerimize yürekten sesleniyorum; muhakkak ki Allah’ın yardımı yakındır. Haklı mücadelelerinde her zaman yanlarındayız.”

3-) “İç ve dış kamuoyu bilgilendirilecek

BM, Arap Ligi ve NATO gibi kuruluşlarla diplomasi trafiği sürecek. Türkiye yerini, zamanını ve yöntemini kendi tayin ederek bu haksızlığa karşı uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanacak. Gereken adımları kararlılıkla atacak.”

CHP’li Özkes: Suriye ile savaş caiz değildir

Perşembe, Haziran 28th, 2012

TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Suriye ile yaşanan jet krizine de değinen Özkes, “Bu arada son olaylardan sonra Suriye ile savaş tamtamları çalınıyor. Biliyorsunuz Sayın Başbakan Suriye lideri ile sarmaş dolaştı. Sayın Başbakan’a sormak lazım, bu resimdeki siz misiniz, yoksa bir başkası mı?” dedi. Özkes, şöyle dedi: “Suriye ile savaş caiz değildir. Adı barış anlamında olan İslam inananları barışa çağırır. Savaş, dini, kültürel, siyasi, sosyal, ticari ve komşuluk açısından doğru olmaz.

Türkiye ile Suriye’nin savaşına en çok İsrail sevinir. Hıristiyan dünyası sevinir, İslam dünyası üzülür.Sayın Başbakan Büyük Ortadoğu Projesinden istifa ederse, Yahudi Üstün Cesaret Ödülünü geri verirse Suriye ile aramızda sorun kalmaz. Atatürk diyor ki: ‘Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir’ Recep Tayyip Erdoğan diyor ki; ‘Sezaryenle doğum bir cinayettir’. Aralarındaki derin bakış açısı farklılığına bakınız. Dünya savaşa girerken büyük devlet adamı İnönü ülkemizi savaştan uzak tutmuş, Dünya Suriye ile savaştan uzak dururken Başbakan savaşın eşiğine giriyor. Başbakan rahmetli İnönü ile uğraşmayı bıraksın da İnönü’yü örnek alsın.”

(ANKA)

 

Başbakan’dan Suudi Arabistan Kralı’na taziye

Salı, Haziran 26th, 2012

Başbakan Erdoğan, Kral Abdullah’la yaptığı telefon görüşmesi sonrasında, Prens Nayif’in vefatının ardından veliaht prensliğe tayin edilen Prens Selman bin Abdülaziz Al Suud’u da telefonla arayarak Prens Nayif’in vefatından dolayı taziyelerini, veliahtlık prenslik görevi için başarı dileklerini iletti.

(ANKA)