Ölüm Şiirleri Necip Fazıl kısakürek Necip Fazıl Kısakürek ölüm şiirleri Necip Fazıl Ölüm Şiirleri
Ölünün Odası Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş; Yerde çıplak bir gömlek; korkusundan dirilmiş. Sütbeyaz duvarlarda çivilerin gölgesi Artık ne bir çıtırtı ne de bir ayak sesi… Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, ölü; Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü. Bezin üstünde ayak parmaklarının izi; Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi. Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana; Gözleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana. Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var; Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar. Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an; Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm; Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm
Kadife rüzgârlar meltemli gülüşlerini saçacak Ayçiçeği tarlasının kanserine düşmüşüm Güneş fırtınaları uçuşuyor kalbimde Gökkuşağı renkli rüyalar yorgun gülüşlerde
Ayçiçekleri rüzgârın şarkısını söylüyordu Ayçiçeği denizi coşuyor meltemin bestesinde Renkli uçurtmalar ayçiçeği tarlalarını kuşatacak Ayçiçekleri zamanın çocuksu sevinçleriyle oynaşıyordu
Bulut ırmakları dağların doruklarında çağlıyordu Yorgun ümitler buğday tarlasının heybesinde Gönül mevsimleri zamanın kadehine demirlemişti Rüzgârın çığlıkları buğday tarlalarını kuşatıyor
Göğün heybesinden yıldız çiçekleri saçılıyordu Ayçiçekleri ovanın havuzuna düşmüştü Söğüt ağaçları zamanın ırmaklarında yüzüyordu Ayçiçekleri vefakâr bulutları özleyecek
Ayçiçeği rüzgârları dağlara koşuyordu Göğün tenhalığını kucaklamak özlemiyle Akşam güneşi oyuncak bahçesinde oynaşıyordu Dağların heybesinden zamanın gülüşleri dökülecek
AYÇİÇEĞİ
bir sabırdır bekleyişi ayçiçeğinin yönü daima güneşe gün boyu birlikte daima göz göze güneşin vedasında büker boynunu sabahın ilk aydınlanmasıyla kavuşur sevenler yeniden öğretir bize de sabrı sabırla bekleyişi yönelmeyi sevgiye sevgiye içtenlikle güç almak karşılıklı paylaşmak beklentisiz sevginin yüceliğinde her koşulda her zamanda ben değil biz olarak
Mehmet Gücüyener. AYÇİÇEĞİ
Her sabah Girersin sınıfa ışıltılarla. Nereye gitsen o yana Döneriz yüzümüzü. Sevgi dolu, bilgi dolu sözlerin Isıtır içimizi.
Sen bir güneşsin, Bizlerse ayçiçeği; Aydınlat bizi öğretmenim, Anlat bize gerçeği.
Bestami YAZGAN
AYÇİÇEĞİ
Ayçiçeği dans eder güneşle Döner döner sevişir güneşle.. Isınır, ışıtır, büyür, serpilir Yeşillenir.. kat kat elbise giyer Moda ondan esinlenir.. Boyu uzar gittikçe Bir gösteriş bir endam.. Saçları sarı rüzgarda uçusur Dalga dalga Güneşe yapar poz ve hava.. Döner, döner güneşle birlikte.. Aşkından solar, dolar, eğilir gittikçe.. Kurur saçları, renk değiştirir.. O ölürken bereketlidir.. AYÇİÇEĞİ
Bitkiler var onlarla besleniriz Çimenler otlar, yüksek ağaçlar Bitkiler var orta halli Orta boylu bize benzer
Örnektir, güne bakan Ya da ayçiçeği derler adına Kuvvetli gövdesi var Ellere benzer yapraklar
Ve taçlı bir baş dik duran önceleri Serpilip büyüdükçe insan gibi Renkli başı da güne bakar Her mevsim nisan gibi
Güneşe sevdalıdır besbelli Olgunlaştıkça baş eğer Görülür baştaki tohum çiçekler Düşünceler, projeler , fikirler
Gün gelir hasat başlar Sökülür kökünden ya da kesilir başlar Azık mı desem, yazık mı desem Ne desem arkadaşlar.
İlk önce sülük dadandı Yapraklar bir bir budandı Yandı dostlar içim yandı Biçemedim ayçiçeği
Deşer dururdun zibili Oldun ayçiçek katili Gözün kör olsun tibili Biçemedim ayçiçeği
Eskiden tek davar yerdi Kırkayak ortamı gerdi Çekilmez tavşanın derdi Biçemedim ayçiçeği
Çeşit çeşit zehir attım Aha ben yenice battım Gece tarlalarda yattım Biçemedim ayçiçeği
Bit, solucan. Kertenkele Toprak kurdu, fare bile Hepsinden de gördüm hile Biçemedim ayçiçeği
Bilemem ki nedir kârım Ayçiçeği yoğum varım Aman yetiş ilçe tarım Biçemedim ayçiçeği
KEMAL AKGÜL
AYÇİÇEĞİM
Sendeki sevdalara asılır kollar Gölgene yaslanır yorulmuş dallar Bir gülüşün beni bulutta sallar Ayçiçeğim bana döndür yüzünü…
Hangi yöne dönsem sana gelirim Ben aşkı bir tek sende bilirim Dudak buruşuna üzülür irkilirim Ayçiçeğim bana döndür yüzünü…
İçindeki volkanlar durulsun artık Yüreğim ezildi,her yanım yırtık Sevgimiz bir nimet,bebeler katık Ayçiçeğim bana döndür yüzünü…
Ben zile basınca gülsün ayyüzün Sımsıcak sevgiyle ballansın sözün Gel benimle ol gece gündüzün Ayçiçeğim bana döndür yüzünü…
Güneş gibi emrindeyim her halimle Oluk oluk mutluluk sunarım elimle Yeter artık çatışma kendi kendinle AYÇİÇEĞİM BANA DÖNDÜR YÜZÜNÜ GÜLSÜN GÖZLERİN,ÇÖPE FIRLAT HÜZÜNÜ…..
Türkiyenin En Güzel müze Evleri Türkiyedeki En Güzel Evler
ÇAKIROĞLU KONAĞI (Birgi, Ödemiş)
Ağa, İzmirli ve İstanbullu hanımları hasret çekmesin diye iki şehrin resmini yaptırdı
Çakıroğlu Konağı’na yolunuzun düşmesini beklemeyin, yolunuzu düşürün. İzmir’e yaklaşık 120 kilometre mesafede, Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi, 15’inci yüzyıl başlarında Osmanlıların eline geçmiş. Özellikle 15 ve 16’ncı yüzyıllarda Anadolu’daki önemli kültür, sanat merkezlerinden biri olmuş. 16’ncı yüzyıldan itibaren önemini yitirmeye başlamışsa da, sahip olduğu kültür mirasının büyük kısmını korumayı başarmış. Bu şirin kasabada Aydınoğulları ve Osmanlı dönemini günümüzde yaşatan çok sayıda güzel tarihi bina bulunuyor. Bugüne ulaşabilmiş en önemli eserlerden biri Çakıroğlu Konağı. Üç katlı bina 1761’de Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış ancak konağın renkli ve zengin süslemelerine bakanlar 19’uncu yüzyılda elden geçtiğini hemen anlıyor. Ahşap malzemenin kullanıldığı yapının her katındaki biri düz, biri kemerli ve vitraylı iki sıra pencere ile konağın dış yüzeyini kaplayan boyalı bezekler görenlerin ilk dikkatini çeken detaylar. Gezerken, duvarlar ve tavanları süsleyen kalem işlerine ilgi göstermeyi unutmayın, ait oldukları sanatın zarif örnekleri arasında sayılıyorlar. Konak, döneminin tüm özelliklerini yansıtan bir sivil mimari örneği. Geniş bir iç bahçesi var ve zemin kat taşlık, mutfak, hizmetçi odaları, misafir bekleme odası ile ahır ve samanlık için ayrılmış. İkinci kat kışlık olarak kullanıldığı için alçak tavanlı, bu yüzden ara kat olarak da tanımlanıyor. Burada bütün odaların açıldığı geniş bir salon karşılıyor sizi. Kışın ısıtma için şömine yapılmış. Bir iç merdivenle çıkılan daha yüksek tavanlı üst kat yazlık olarak kullanılıyormuş. Tavan ve duvarları süsleyen bitki ve meyve motiflerine dikkat edin, o dönem sanatının tüm zarafetini taşıyorlar. Bu katta misafirleri karşılayan iki panonun ilginç bir hikayesi var; konağın sahibi biri İstanbullu diğeri İzmirli iki hanımla evlenmiş. Eşlerinin hasret çekmesini önlemek için de her iki şehrin resmini yaptırmış. Konağı gezdirenlere bu düşünceli beyefendinin o zamanlar geçerli olan “dört hak” anlayışıyla iki hanımla aynı zamanda mı evli olduğunu, yoksa birini kaybettikten sonra mı diğeriyle evlendiğini sorduk ama ne yazık ki cevap üzerinde kimse ortak bir fikre varamadı. Ev 1950 senesine kadar konut olarak kullanılmış. Daha sonra Kültür Bakanlığı binayı devralmış. Aslına sadık kalınarak elden geçirilen konak, 1995 yılında ziyarete açıldı, geçen yıl restore edildi.
LATİFOĞLU KONAĞI (Tokat)
Tavan ve duvarlardaki ahşap işçiliği oya gibi
Bu harika Osmanlı evi Anadolu’daki konakların hemen hepsinden en güzel özellikleri bünyesinde toplamış. 19’uncu yüzyıla ait olan L planlı iki katlı yapı, o tarihlerde zenginlerce yaptırılan konakların tipik örneği. Son derece zarif ahşap işçiliği ve alaturka kiremitli çatısı binaya yaklaşırken ilk dikkati çeken özellikler. Geniş ve özenle düzenlenmiş avlusunda bir de havuzu var. Aşağı katta tüm donanımıyla birlikte, bu tür evlerin karakteristiği olan mutfağı görebilirsiniz. Henüz yukarı çıkmamışken, aynı kattaki hamama da bir göz atın. Soğuk, ılık ve sıcak bölümlerinden oluşan hamam evin en ilginç bölümlerinden biri. Bu katı beğendiyseniz bir de üst katı deneyin çünkü evin en güzel kısımları sizi orada bekliyor. İkinci kat, haremlik, selamlık ve yatak odalarına ayrılmış. Kalem işleri ve çeşitli motiflerle süslenen bu kat ev sakinlerinin hayatını şenlendirirken, sanki gelen misafirleri de eve hayran bırakmak üzere tasarlanmış. Kapılar ve dolap kapaklarındaki ince ahşap oymalarla duvarlar ve tavanlardaki işçilik Anadolu kadınının göz nuru akıtarak yaptığı oyalar ile yarışacak nitelikte. Havuz başı odası ise kendi konseptine yaraşır şekilde çiçek motifleriyle donatılmış. İstanbul’u tasvir eden panolar yöre zengininin büyük şehre olan özlemini anlatıyor gibi. Bu kattaki bir oda ise “evin mücevheri” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Paşa Odası ailenin erkek üyelerinin bir araya toplandığı ve misafirlerin kabul edildiği yer. Odanın etrafı açılınca yatak olan sedirlerle çevrilmiş, o dönemlerde keten çarşaflar yüklüklerde saklanırmış. Paşa Odası’nı süslemede kullanılan barok detaylar, çeşitli bezemeler, vitraylar ve tepe pencereleri gözünüzden kaçmayacak. Tepe pencerelerinde göreceğiniz motifler ise o dönem süsleme sanatında sıkça kullanılan Mühr-ü Süleyman motifleri. Davut Yıldızı’nı anımsatan Mühr-ü Süleyman akla bir atasözünü getiriyor: “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” 1990 yılında ziyarete açılan müze evde, geçmişte yörede halkın günlük yaşamda kullandığı bazı aletler de sergileniyor.
MEMİŞ AĞA KONAĞI (Sürmene, Trabzon)
Ağa odasının tavanı rüzgarda dönüyor
Trabzon’dan Rize’ye doğru giderken ana yolun yanında devasa bir kayalığın üzerinde göreceksiniz bu etkileyici evi. Sürmene ilçesinin Kastel köyünde bulunan yapı, zaman içinde köyle özdeşleşip halk arasında “Kastel” olarak adlandırılmış. Kimi vakur duruşundan ötürü kimi de kullanılan taş malzemenin yaptığı çağrışımdan olacak, görenlerin çoğu bu konağı kaleye benzetiyor. Eve yaklaşırken saçaklarının dışarıya normalden fazla uzandığını fark edeceksiniz. Bu saçakların görevi, evi bölgenin aşırı yağmurlarından korumak. Taş ve aralıklı iksa ile inşa edilen konağın zemin katındaki zindan o dönem suçlularının korkulu rüyasıymış. Zemin kat ayrıca mutfağa ve kilere de ev sahipliği yapıyor. Mutfağın her iki yanında göreceğiniz odalar ise burada çalışanlara ayrılmış. Hane halkının asıl yaşam alanı üzeri süsle kaplanmış bir merdivenle çıkacağınız birinci kat. Haremlik ve selamlığa ait odalar bu katta bulunuyor. Binaya halk arasında “Döner Tavanlı Konak” adının verilme sebebini de bu kattaki odalardan birinde göreceksiniz. Odanın tavanına bir milin etrafında dönen bir parça yerleştirilmiş. Çatının dışına çıkan milin esen rüzgarla dönmesi ve bir pervane gibi odayı serinletmesi sağlanıyormuş. Tavandaki bu parça odanın dekorasyonuyla uyumlu olacak şekilde aynı süslemelerle bezenmiş. Hemen bütün Anadolu konaklarında olduğu gibi burada da bir “Baş Oda” var elbette. Taş oymalı şömine ve dolapla duvarlardaki renkli süslemeler ve tavandaki ahşap kabartmalar evin reisinin önemi ve gücünü de yansıtıyor. Süslemelerin nispeten daha sade olduğu odanın ise evin hanımlarına ayrıldığı düşünülüyor. Ahşap bezeme sanatı cömertçe kullanılmış konakta, kapı kolları, pencere parmaklıkları bile bu sanatın tüm inceliklerinden nasibini almış. Konağın dekorasyonunda görev alan çiçek ve meyve freskleri de göz kamaştırıyor. Binadaki özel hamam sisteminin bir görevi de merkezi ısıtmayı sağlamakmış. Konağı gezebilmek için görevliyi bulmanız gerektiğini unutmayın.
Eski Kayseri’nin yüksek bazalt duvarlar arkasındaki tarihi evlerinde mermer ve ahşap gibi malzemelerin nasıl dantel gibi işlenebileceğini görmeye hazır olun. Tarihi 15’inci yüzyıl başlarına kadar uzanan bu muhteşem konak, şair, bestekar ve hükümet görevlisi Ahmet Mithat Güpgüpoğlu’na ev sahipliği yapmış. Yapıldığı dönemde Mısır’da hüküm süren Memlüklerin sanatından izler taşıyan konak, 19’uncu yüzyıl aile hayatına da ışık tutuyor. Binada kullanılan kesme taşlardaki üslup bizi Bursalı ustalara götürüyor, konağı yapan ustanın Bursalı olduğunu yazan kayıtlar da bu bilgiyi doğruluyor. Haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan konak sedef kakmalar, yerden tavana kadar yükselen ahşap oymalar ve renkli bezemelerle misafirlerini kendine hayran bırakıyor. Güzelliğiyle günümüz Kayseri mimarisinden dağlar kadar uzakta olan yapı restore edildikten sonra 1995 yılında müze olarak halka açılmış. Müzede eskiden günlük hayatta kullanılan eşyaların yanı sıra yöresel kadın ve erkek kıyafetleri de sergileniyor. Odalardan birinde Osmanlı dönemi sikkeleri, halıları ve el yazmaları, bahçede ise mezar taşları koleksiyonu görülebilir.
HACI ABDULLAH BEY KONAĞI (Savur, Mardin)
Savur’un şahin yuvası
Savur çoğu zaman ziyaretçilerin gözünden kaçan küçük ve şirin bir ilçe. Sırtını dağa yaslayan yerleşim bir kültür beşiği, tarihi Hititlere kadar uzanıyor. Üzüm, kiraz ve fındık da dahil olmak üzere hemen her türlü ürünün yetişebildiği bir ilçe olan Savur’un bir sürprizi daha var: Mardin’dekilere benzeyen birçok büyük taş konak. Kasabanın tam tepesinde muhteşem bir manzaraya hakim, Hacı Abdullah Ağa Konağı, soyları Hz. Muhammed’e dayanan bir aileye ait. 200 yaşında ve yöreye özgü taş işçiliğinin doruk noktası olarak niteliyor. Yapıyı görenler bir kaleye benzetiyor. 22 odası, taş fırını ve hamamı olan konak, sahiplerinin bir zamanlar burada nasıl yaşadığını, yemek pişirdiğini ve banyo yaptığını gösterecek şekilde büyük bir titizlikle restore edilmiş. Eğer istiyorsanız konakta gecelemeniz bile mümkün. Gece kalmasanız bile yörenin ünlü yemeklerinden olan bumbarı bir de burada tatmanızı tavsiye ederiz.hürriyet Beypazarı Evleri
14 Şubat Sevgililer Günü İçin Dekorasyon Fikirleri Sevgililer günü yaratıcı dekorasyonlar Sevgililer Günü sevgilisi olanlar için ayrı bir anlam taşır.. Bazıları insanları bugünün ticari bir amaca hizmet ederek hediyeler alması için teşvik ederken, bazıları ise bugünü özel bir gün sayıp sevgilisini nasıl mutlu edeceğini düşünür.. Sevdiğiniz, aşık olduğunuz veya aşkınızı, sevginizi dile getirip karşınızdakine aktarıp mutlu etmek için elbette çok para dökmeye gerek yok. Kendi beceri, yeteneğiniz ve hayal gücünüzle szilerde özel birşeyler yapabilirsiniz.. Şeker ve Lalelerden Bir Dekor Böyle bir buketi yapmak için çok materyale ihtiyacınız yok.Biraz kırmızı şeker, bir buket lale ve bir cam kavanoz işinizi kolaylıkla görecektir.
Kalp Şeklinde Güllerden Bir Masa Süsü Çeşitli renklerden gülleri kalp şeklinde sevgilinize hazırladığınız yemek masasının ortasına yerleştirin. Sevgililer Günü’nde sevgilinizi mutlu etmek için harika bir dekor…
Sedef Düğmelerden Peçete Yüzüğü Evdeki eski kullanılmayan sedef düğmelerinizden yapılmış bir peçete yüzüğü…
Romantik Mumlar Bikaç tane kalp sticker ile romantik hale gelmiş mumlar.
Gülle Süslenmiş Yer Kartı Beyaz bir karta sevgilinizin adını yazın; üstüne de kırmızı bir gül konduruverin…Ne kadar basit ve romantik değil mi?
Kalp Sabunlar Piyasada çok kolaylıkla bulabileceğiniz bir kaç tane kalp şeklinde ve mis kokulu sabun, yanına da süslü bir kart…
Badem Şekerli Kalpler Her pastanede bulunan badem şekerlerini, kartondan yapacağınız kalp şeklinde kutucuklara doldurun, kırmızı renkli kurdelelerle duvarlarınızı süsleyin.
Romantik Bir Hediye Kutusu Aldığınız hediye kutusunun üstüne birkaç tane gül stickerı ve de bordo bir kurdele. Hediyenize yepyeni bir hava katar..
Kalp Şeklinde Çay Poşetleri Renkli kartonları minik minik kalp şeklinde kesip, çay poşetlerindeki o sevimsiz reklam kartonlarının yerine iliştirin bir kaç minik zımbayla…
Kalp Şeklinde Kitap Ayracı Sevgiliniz kitap okumasını seviyorsa, alın birkaç tane renkli karton, kesiverin örnek şekildeki gibi kalpler şeklinde…Kitabını okudukça sizi hatırlasın ve yüzünde romantik bir tebessüm belirsin…
Romantik Bileklikler Belkide ömür boyu bileğinden çıkaramayacağı bir bileklik yapmaya ne dersiniz sevgiliniz için Sevgililer Günü hediyesi
Tugbam sitesinde en güzel Renkli sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Renkli sözler Ben hayatı renkli yaşamayı Severim ben hayatı Seninle Severim Sen hayatımın En Güzel rengisin.
Rengarenk Bir Hayat Diliyorum içinde Sadece Senin Aşk Renklerin Bulunsun.
Okadar Canlı bakıyorumki hayata Renkler Gözümde Seni Gösteriyor Bana.
Siyah beyaz Yarınlarım Seninle renklernir Ancak Sen Hayatımın En Koyu Rengisin Seviyorum Seni.
Renksiz Hayatımın Renkli Hayallerisin ve Umutlarısın.
Renkli bakışın Soğumus Hayatımı ısındırıyor hele o gülüşün yokmu beni benden alıyor.