Dün gece yine seni düşündümKaynakwh: her zaman ki gibi geçtiğimiz yaz aylarını düşündüm hasretin sevginle birleşti gözyaşı olarak döndü bana. Sensizliğine bürünmüş dünyamda kendi egemenliğimi kurmaya çalışıyordum tam kendim için bir şeyler yapacaktım ki tekrar geldi hiç gözümün önünden gitmeyen gözlerin.
Sandığın içinden fotoğraflarımızı buldum sanki sensizliği tadacakmışım gibi sarılmışım sana yüzüm gülüyor. Mutluyum! Artık dayanamıyorum sensizliğe. Acı veriyor fotoğraflarınla yaşamak bana belki de aşkımızın kayan bir yıldız kadar.Kaynakwh: Çabuk parlayıp söndüğünü bilmek yıpratıyor bedenimi artık ben eski ben değilim. Mutlu olamıyorum eskisi gibi bedenim susuz kaldı ne kadar içsem de daha kalacak. Çünkü ben suya değil benim için daha da önemli olan sana, senin sevgine susadım. Tam sevdanın rengini bulmuştum ki gökteki yıldızımız kaydı. İlişkimizin başladığı gün bir fidan dikmiştik ve söz vermiştik birbirimize sevgi ile büyütecektik diye. Şimdi o ağaca kim bakacak sevgisiz kalıp sonsuzun derinliğine mi kapılacak benim gibi çünkü ben sensiz karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim tek ışığım sendin yok olup gittin. Artık kendi içimde 4 mevsim kış yaşıyorum çünkü yazım ve baharlarım beni terk etti. Bende artık yalnız içiyorum senin sevdiğin şarabı. Aynaları da kaldırdım artık sevmiyorum onları. Bana iyi bir yüz vermiyorlar baktığımda. Bahçemdeki kuşlar da sustu artık aşkımızı şarkılara vurmuyorlar. Ne olur geri dön artık bebeğim hayatımı artık siyah beyaz yaşamak istemiyorum…
İncindiğim yerlerden acı bir gerçeklikle sarmalıyor düşkünlüğümü can yangınları. Bir gece daha karanlığa dönüyor isyankar yüzsüzlüğünü. Bir kalem daha tükeniyor ırmak kızıllığından kayıp. Cesetlerini yaralarına basıyor bir er meydanı.. Kayıt/sızı oynuyor bütün gölgeler..
Bir yürek mezata çıkarıyor en günahkar sızılarını. Bedellerinin ödenmişlerini beş para etmez bir alfabeye takas ediyor. Üç harfte susmayı öğreniyor kelâm. Ve sen bir sessizliğe “YAR” oluyorsun…
Yar! Bırakma bu nefesi kan kokan suskunluğu bana. Bir yokuşluk mecali kaldı ümitlerimin. Bölündükçe fazlalaşıyor sana adanmış asal sevdamın kahırları. Her virgülde parçalanıyorum.. Ben parçalandıkça gri bir gürültü akıyor şakaklarımdan.
Ölüm kusan gazab vadilerinden geçiyorum. Son bir umutla, belki açarsın diye, cansız düşüyorum canına.. Sığınmak istediğim tek yer zamandan ve mekandan münezzeh gözlerinken, önüne düşmüş gözbebeklerin kefenini dikiyor satırları senli dualarımın.. Halbuki ne çok istemiştim kaldırabilmeyi, aramızdaki o şarap kızılı karası perdeyi..
Kaç kimsesizlik tükendi bu katli vacip firarsızlığın kararsızlığında? Her yalpalayışta yine sana değil miydi diz çökmelerim? Beni her uğurlamanda kanıma hoş geldin diyen giyotin dişleri değil miydi gecenin? Ne kadar daha uzak tutacaksın ellerine yapışmış balçık sıvalı serüvenini kalbimin? Avuçlarından kaymalarımın cürmünü daha ne kadar taşıyacaksın boynunda? Sana aralanan kapılarımdan is doluyor sana meftun çehresizliğime, görmüyor musun?
Yar! yansın gece!.. Sana kavuşmayan yollar turab olsun!. Madem yoksun, bütün katliamlar suçtur parmak izime.
Yar! Bu sevdayı kan bozardı ancak, şimdi gözbebeklerime kadar kandayım. bir Tahir yetecek gök/yüzünden düşmeye. Bütün şehir helak olacak. Sen ki yoksun, bu laneti mahşerin atlıları paklar ancak. kirpiklerim ki senin küllerinle kapanacak, söktüm bil gözkapaklarımı bu şehrin sokaklarından. Sana değen kızıl benim kanımsa, damarlarını sökerim altından pınarlar akan tûba dallarının. Gök gürlemiş, yer çatlamış ne yazar..
Yar! He de kıyametini fitilleyeyim gecenin. Varım de yok olsun senden gayrı ne varsa.. Ama eğer yoksan. Vakit terk-i diyar. Fikr-i firar..
Çağırma beni .. O ruhumu delen bakışlarını salma geceye Gel deme n’olur… Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun, ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp itaatsizliği maharet bilmedi..
Geceydi.. Pusluydu.. Su uyur düşman uyumazdı. Beklerdi kaotik bir kabusu korkak dişlerini sıkarak yürekler. Sen uykunun kollarında bulurdun bebeksi kokunu, ben sağır yamaçların intihar bekçisi .. Fakat kalp hep bir umuda gebeydi.
Gecenin karanlığı sindi mi zemheriye, dağ taş sen kokardı. Yolların sapasına saklanırdı aşk. Kaç çapraz ateş, kaç kumpas aşmak gerekirdi ona varmak için? Ve ulaşıldıktan sonra aşk ne kadar aşktı? Bu acizin dualarında sabahlayan, aklına her gelişinde saklı bir tebessüme yerini bırakan, bir tel saçına dokunmaktan gayrısı değildi. Şehre inişler bayram vakitleriydi o zamanlar. Kokunun sindiği kaldırımlara kıvrılıp, pencerenden sızan ışıkla ısınmak geceleri. Oralarda olduğunu bilmekti mutluluk. Görebilmeyi değil, görebileceğini bilmeyi umut etmekti ..
Ama benim postallarım hiç yakışmadı şehrin ışıltılı sokaklarına. Yüzümdeki taşralı ifade, alnımdaki bin yıllık yazı ve ensemde soluğunu hissettiğim o ölümcül melek peşimi hiç bırakmadı. Beni dost dualarla uğurladığın her vakit yüzüm caddeye, kanım geceye akardı. Ne senin sevdana benim adım yazılmıştı, ne benim kaderime bir sevgili busesi. düşlemenin bile yasak olduğu senli sabahları yedeğime azık diye aldım ben can .. devriyelerin, apoletlerin, tel örgünün, yumruğun olduğu yere senin adın yakışmazdı.
Pusulası bir kez bile beni göstermeyecek gözlerini gözlerime, tercümesi bir ömür bana susmak olan iki ucu keskin hançer sözlerini yüreğime kazıdım. Yokluğuma rabtettiğim varlığına inat, sonu baştan uçurum bir sevdanın adı “yazık”a çıkmış zavallısı olduğumu kabul etmek için damarlarımdaki bütün seni boşaltmam gerekti. Haklıydın, benim yolum yâre çıkmazdı. Ve asla yüzünü güneşe dönemezdi kan çiçekleri..
Yürüdüm.. Bütün “e” hallerimi “den” haline çevirinceye dek yürüdüm.. Sana uzanan niyetlerimin külleri düştü gözbebeklerime.. her adımda biraz daha karanlık bulaştı sessizliğime. Her adımda biraz daha kan yürüdü parmak izime.
….
Ve şimdi sen bunca birikmişliğime ve kusulası kötücüllüğüme rağmen yaralarımı sarmaya çağırıyorsun. Çağırma can. Gel deme .. Sana düşmek kavgadan, senden düşmek hayattan düşmektir, biliyorsun ..
Canım yanıyor sevgili .. Aklıma düşende hasret kuşanıyorum her hazan. Gözlerim çakmaklanıyor yolların imkansızlığına .. Sana kavuşamadan kavuşuyor ruhum seni yaradana, O’ na seni sormak için sabırsızlanıyorum .. Ve dualar yeminlere bırakıyor yerini. Kan kusuyorum vakit daraldıkça. Yine de, ben de bir kalp sahibiyim. Umutlarımı kardelenlere emanet ediyorum ..
Can.. Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp ebedi yolun herhangi bir yerinde kalbine ulaştığı günü bekleyecek, ve bende sana kavuşamayan ne varsa sonsuza dek senin olarak yüreğine gömülecek .. Andolsun …
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç… Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin…
gitme desem; kalır mısın? benden gitme. şehrin tüm ışıklarını yakıp söndürme içimde. gerekli olduğun için değil; sevdiğim için kal. özleyeceğim için değil; özlediğim için kal.
okuma bunu… aşkdan söz ediyor bu şiir. sözcüklerin en tehlikelisinden. yalnızlıktan söz ediyor. okuma bunları… kimsesizlikten söz ediyor bu şiir. karanlıktan. ansızın çıkacak gibi durma içimde şaşırtma beni.
okuma bunu… sensizlikden söz ediyor bu şiir… okuma bunu… senden söz ediyor bu şiir… içimdeki karanlıktan ansızın geçip giden senden söz ediyor bu şiir… korkularımdan söz ediyor. okuma beni. sen beni okudukça. gelmeyen mektuplardan söz ediyor… içimdeki senle karşılaşınca neden şaşkınım… sana söylemeden kaç söz sildim yaşamımdan bilmiyorum bir sevdaya kaç şiir sığar.. okuma bunları bunlar benden söz ediyor… eksikliğimden hep bir yanımın kırık oluşundan söz ediyor… sen beni gördükçe ben karşındaki; ben gözlerine bakarkenki çaresizliğimden utanıyorum. arada gözlerini kapa. kapa ki bir anda olsa silineyim yaşamımdan… biten şarkılardan söz ediyorum sana geçmeyen yazlardan susma. devrik cümlelerin yalnızlığı gibi bırakma beni. sen benim, dilimin ucunda. söyleyemediğim sözcüğümsün. en sevdiğim sözcüğü tekrarlamaksın içimde.. tüm sözlerimi rehine bıraktım görebilmek için seni.. içimin kalabalığısın içime göçmen kuşlar gibi konuyorsun bir yanın tetikte.. kendimi zamana rehinliyorum aklımdan geçip gitme.. utanıpda insanlardan GİZLİ AĞLAMALARIMSIN..
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin… Sokağa fırlayacaksın… Sokaklar da dar gelecek… Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi… Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü… Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin… Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan… “Yasamak güzel.” “Bos ver, her şey unutulur.” Sen hiçbirini duymayacaksın… Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin… Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin… “Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başını kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın… Yalnız kalmak isteyeceksin… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak… İkisi de yetmeyecek… Geçmişi düşüneceksin… Neredeyse dakika dakika… Ama kötüleri atlayarak… Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin… Gittiğin yerlere gitmek… Bu sana hiç iyi gelmeyecek… Ama bile bile yapacaksın… Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin… Hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin. Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin… Herkesi ona benzetip… Kimseyi onun yerine koyamayacaksın… Hiçbir şey oyalamayacak seni… İlaçlara sığınacaksın… Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan. Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren… Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek… Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin… Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin… Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksin… Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler… Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin Nafile… Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek… Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin… Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin… Aramayacağını bile bile… Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek… Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak… Canin yanacak… Bir daha sevmemeye yemin edeceksin… Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden… Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın… Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin… Yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin… Onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…
Ama bir umut… Onunla bir gün bir yerde karsılaşmak umudu… Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yasayacaksın… Buna yasamak denirse… Razı mısın bütün bunlara… Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…
Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın.
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen
Yıldızlara isimler verdim kendimce Biri hayal Biri gurbet Biri hasret Biri hep o güzel memlekettir memleket Sokaklarında büyüdüğüm seninle Buluştuğum gözlerinle O güzel memleket bir yıldıza adını verdi Akşamları göğe kaldır başını seyret Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir Belki resimler kaybolmamıştır Belki isimler unutulmamıştır Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü Bir yıldız göz kırpıyorsa Veya bir ışık kayıyorsa Benim kadehimdir şerefine kalkan Işıklara doğru Sana doğru Şiirler geliyor gökyüzünden Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden
Beni kimse görmedi Ben kimseye el sallamadım Seninle meşguldum Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım
Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum Hayallerimi uçurtma yaptım Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum Adını çağıracağım bir kimse de yok Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda Bir senin adın var aklımda Onu da söyleyemem Onu bağıramam özgürce Adını tutukladım beynimde salıvermek yok Havalandırma bile yasak Voltayı hayallerimde atacaksın Sen kimseye görünmeyeceksin
Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım Azraile satma beni Sana söylerim beni vermezsen ellere İsimleri itiraf ederim Bir konuşsam sarsılırsın
Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Meyhane beğen meyhanelerden Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları Sesim sesine ulaşmaz Aşk buna mı derler Kavuşulmazsa büyür Kavuşulursa erir
Ben seni seyrederdim Köşeden Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi Bizlerle pek oynamazdın Bir yakan toptu son oyunumuz Ellerin ellerimi yaktı Gözlerin gözbebeklerimi Bisikletimde kaldı sıcaklığın Bisikletim yok şimdi
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen Mutlu çocuk Nereye yolculuk bile demeden Gittin evlendin Seslenemedim Seni hiç görmedim Ben ölmedim Sen ölmedin Neredeydin bilemedim Bir tebrik de edemedim
Şimdi eski dostlara rastlıyorum Herbiri bir yerde Kimi okumuş kimi zengin Kimi mutlu Kimi bezgin
Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi Şiirler yazdım ona şarkılar oldu Bu kadeh onunla doldu Seni inattan soruyorum herkese Daha neler var bu şiir devam ederse
Bırakma hayallerimi Hayal güzelim Ben akşamcıyım Sen akşamsın Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim Bir özlemsin bitiremediğim Dün gibi herşey oysa Dün gibi ama Zamana şehir de dayanamamış Yıkılmış Sokaklar süklüm püklüm Ağaçlar büyümüş ve çürümüş Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar Sokaklarda maziyi arıyoruz Yanılıyoruz dostum Yanılıyoruz Zaman geldi biz ayrılıyoruz Ben sana alıştım hayat Darılırım gidersen Bir daha yüzüne bakmam Şerefsizim yanına bile gelmem
Bu şiir uzayacak Hayal güzelim Yorulduysan git Laf lafı Laf mısrayı açıyor Bende uyku yok Zaman azaldıkça Uykum kaçıyor Daha uzun kalmak ayakta Sanki daha uzun yaşamak gibi Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı Aldanmak mı yoksa hayallerim Ömür nedir Hayat nedir hayal nedir İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir Ben bilmem o da dünyada ben de Belki o sedir daha bir kıymetlidir Herşey izafi hayal sevgilim Güzel Çirkin İyi Kötü Uzun Kısa Ve daha neler neler Adına sıfat dediğin ya da nitelik Asıl olan Mutlakla birliktelik
Sazlıklarda bir kamış O kamış neye yaramış Diye sorma Kamış kamış olmuşsa mutlaka Birşeye yaramıştır Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır Palavra gayrısıdır Ben bıkmadım yaşamaktan Yaratan bıktırmasın Aşk ile yansın yüreğim Ayakkabım sıktırmasın
Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları
Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için Elyüz kan içinde elin oğlu şenli Bizi bize kırdırttın Güzeller güzeli Hayal şehrin hayal kızı Helal olsun sana Akan kanlar yoluna şerbettir senin
Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim Ötekiler ne oldu bilmem Biri emekli olmuş Öbürü elini tornaya kaptırmış Biri de terörist dediler En akıllısı manifaturacı, müteahhit Kapatmış hayal şehrin arsalarını Sonra önüne gelene satmış
Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi
Parasız mey satarım karşılığında muhabbet Ben sana hapsoldum müebbet Yine de diyorum kendime be adam haline şükret Ya idam olsaydı cezan Af da etmezdi devlet
Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin Ne işim varsa beni alıp bitirsin Sesler uzakta kaldı Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara Aklımı bırakıp Aşkımı bırakıp Bir de yakamı bıraksam Kurtulacağım Sana bir sepet çiçek yollayacağım İsimsiz Bir kucak şiir Bitimsiz
Ellerimde güller açmış Sabah çiğleri üzerinde Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır Çocukluğumun istüne Uyanmak ne de zordur okul varsa Sen uykularımı bölerdin Buğdaylı rüzgar kokusuyla Büyüdük herşeyi büyüttük Aşkı Hasreti Milleti Sen neredesin ey sevgili
Caner Mardin
Yüreğim Aşkına Susuz
Seyit Ahmet Uzun
Susuz kaldı yüreğim aşkına çöl oldu duygularım hani nicedir özlediğim sen bir bıçağın altında kanımı akıttım nemli toprağına dudaklarım kupkuru kalbim atmıyor sanki
aynaya baktım bugün alnımda kan aşkına hüküm giydim demiştim ama kalbim o kadar kirli ki girmek istemedin sanki nazlı bir kuş gibi penceremde süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini
ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine acır da bağışlarsın değil mi?
nice yüzler gördüm ki kanlı nice yüzler gördüm ki maskeli nice yüzler gördüm ki aşksız ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi yapmacıksız ve sade aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim. nefretleri eritiyorum sabah güneşinde kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı iki yüzlülükleri ve kibirleri sahtekarlık kokan ibadetlerimi sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum. al sevgili al boya beni aşkının sularına
Sen hiç sensiz kaldın mı Boş karanlık bir odada Hayaline sarılıp uyudunmu hiç Seni seviyorum dediğinde Soğuk duvarlara carpıp Yüzüne vurdumu kelimelerin
Sen sensizliğin acısını yaşadınmı hiç Hergece gözyaşlarını akıttın mı Sessizce sinene duymasnlar diye Hayallerin kabuslara dönüştümü
Aşkını anlatırken kağıtlara kaleminin Mürekkebi bitti diye isyan ettinmi Sen hiç sensiz kalmadınki Nereden bileceksin sensizliği
Ben hepsini yaşadım bunların Her uyanışımda yanımda olmadığını Gördüğümde kahroluşlarım Yanlızlığı sadece rutubetli duvarlara Anlattığım bir aşk benimkisi Yoksun yanımda Gözümde iki damla yaş Her adını andığımda Ve askım sana son iki kelime SENİ SEVİYORUM!!
MONNA ROSA Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona roza bu gün bende bir hal …var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdelerini çek Mona roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla mona roza benbir deliyim Açma pencereni perdelerini çek Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığına Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi Seni hatırlatır her zaman bana Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallarda durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ve parmakların Zaman nede çabuk geçiyor mona Saat on ikidir söndü lambalar Uyuda turnalar gelsin rüyana Bakma göğe tuhaf tuhaf bu kadar Zaman nede çabuk geçiyor mona Akşamları gelir incir kuşları Konarlar bahçemin incirlerine Kiminin rengi ak kiminin sarı Ah beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben mona roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım uymaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir garip bir soğuk bir mavi sızı Alev alev sardı her yanımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyveler sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı geceye güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller MONNA ROSA niçin yazıldı? Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum. Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir. Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri. Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle . Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında. Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar. Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller … Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O,O MUAZZEZ AKKAYA’ dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle -ben seni kabul ediyorum der. Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek -şimdi de ben kabul etmiyorum der ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. ve karakoç da bu şiirin ikincisini yazar (YAZAR HALA HAYATTA VE BEKARDIR…) Ve Monna Rosa Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü… Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa. Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır. Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık. Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi… Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim. Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni. Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… (1952, Kış, Yılbaşı Gecesi) Sezai Karakoç
sevgililer günü şiir, Sevgililer gününe özel Şiirler, 14 Şubat sevgililer günü şiir,
BENİ UNUTMA
Bir gun gelirde unuturmus insan En sevdigi hatiralari bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurdugu zaman Beni unutma Cunku ben her gece o saatlerde Seni yasar ve seni dusunurum Hayal icinde perisan yururum Sen de karanligin sustugu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gulusun Bir avuc su gibi icime, ey yar Senin de basinda o cilgin ruzgar Deli deli esiverirse bir gun Beni unutma Ben ayagimda carik, elimde asa Senin icin su yollara dusmusum Senelerce sonra sana donusum Bir mahser gunune de raslasa Beni unutma Hala duruyorsa yesil elbisen Onbir gun benim icin giy Saksidaki penbe karanfilde cig Ve bahcende yorgun bir kus gorursen Beni unutma Buyuk acilara tutustugum gun Cok uzaklarda da olsan yine gel Bu olurcesine sevdigine gel Ne olur Tanriya kavustugum gun Beni unutma.
Ümit Yaşar Oğuzcan
ROMANS
Kök olsam gövdem ol isterim seni Bir göl olsam gümüşten Yüce bir çam ol koru beni Usul uçan kartal olsam Sen, özlemli şarkım ol derim Bir yolcuyum yeryüzünde Hep gexerim izinde.
(Nicoloe Dragos)
İSTİYORUM GİDEYİM SEVDİĞİMLE
İstiyorum gideğim sevdiğimle. İstiyorum boş vereyim sonu ne olacak. İstiyorum düşünmeyeyim iyi mi kötü mü. İstiyorum bilmeyeyim beni seviyor mu? İstiyorum gideyim sevdiğimle.
(Bertold Brecht)
ADSIZ BİR ÇİÇEK
Rengini dunyaya ilk defa sunan Adsiz bir cicek gibi parliyorsa gozlerim Sevgilim Bana ‘sen bir sairsin’ dedigin zaman.
Yalniz sana yaziyorum bu siiri Istersen bir siir gibi okuma Cunku her yil yeniden yazacagim onu Sogukllar baslayince havalanip Millerce yol katettikten sonra Guneyi tadan bir kusun sevinciyle.
Ve yazmis olacagim bir de Her donemde her cagda Sevdanin kendine ozgu diliyle
Edip Cansever
Seviyorum Seni
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi
Ölebilirim genç yaşımda, En güzel şiirlerimi götürebilirim. Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda, Sevgilim, Seni bir akşam üstü düşündürebilirim.
(Özdemir Asaf)
YALIN
Her seven Sevilenin boy aynasıdır Sevmek Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
Seni Düşünmek
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum
Nazım Hikmet Ran
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerin kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum
Ah gidemem Gidemem gayrı senden uzaklara sürgün edemem kendimi İçimde bir ülke gibisin her gün yeni toprakları keşfedilen Gözlerinin masumluğunu kirlettim Beni affet Ama gitme Kal iklimimde Kal ki yeniden bahara seninle kavuşsun hazanında olan ömrüm Ey yerimin Ey göğümün Ey güzelliğin Ey masumiyetin Ey kifayetsizliğimin Ey sahipsiz ruhumun Sahibi sevdam gitme
Biliyorum hoyrat bir yüreğin sahibi olduğumu Nasırlı bakışlarım nazenin tenini incittiği Kimsesiz bir isimsizim Ama bil ki aşktır aşım Katıksızdır dokunuşlarım Ama yaralıyım yaralarımdan sana sığınırım Merhem et bakışlarını bana Merhamet et kalbinde bana Devrik bir isyanım Cümlelerim sana doğru gelirken unutuyor imlasını
Ey yar Gitme Gidişle hüsranın karanlığında beni yalnız koyma Ama Gidiyorsun ya şimdi Bende gidiyorum Üzdüğü için seni dilim Kalbimi karanlıkta bırakıp gidiyorum
Kusura bakma sevgilim Senden sakladığım bir şeyi de itiraf edip de gidiyorum
Ben karanlıktan korkuyorum Işık hep açık yatıyorum Ama Sen geldin mi bütün korkularıma seninle beraber isyan ediyorum Ama Sen gidiyorsun ya Korkularım gidişinle isyan ediyorlar bana
Teninin rahiyasını düşünüyorum Gözlerinin ışığını usuma çakıyorum Karanlık düşlerden Seninle aydınlanıyorum Ama gidiyorsun ya
Git Bende olsam giderdim Kendim den İşte seninle beraber Bende senin yaptığını yapıyorum Gidiyorum Ardım sıra bir ceset bırakarak Bende gidiyorum
Bedenim yürüyecek Konuşacak Koklayacak Ağlayacak Ama Ben gidiyorum ya seninle
Ruhum Sana dair gün yüzü görmemiş lahzalarımla Masamda senden gelen mumlarla Bir tütsü sarhoşluğunda gidiyorum Ama biliyor musun? Gidişimin vuslatı sensin
iyi Geceler Şiiri En Güzel iyi Geceler Sözleri İyi Uykular Şiirleri Sevgiliye İyi Geceler Şiirleri
İyi geceler dilerim her birinize Yalnız sevgili gelsin düşlerinize içten bir buse kondursun yüzünüze Güneşiniz olsun ay gecelerinizde Eğer hüzünlüyseniz bu gece Cümbüş dolsun yüreğinize Eğer sevinçliyseniz bu gece Latife kalmasın dilinizde Eğer yalnızsanız bu gece Ruhen bütünleşin sevdiğinizle
*****************************************
İyi Geceler Sevgilim sen uyu bana bırakarak sessizliği suretinin kahrına yaş döksün gözlerim sen uyu düşlerinle sarmaş uykusuzluğun yürüyüşleriyle pullansın kirpiklerim sen uyu ben aşkı çekerim ben aşkı sererim senden bir sofracık da kahır içerim çatlayıncaya kadar kalbim budur ey sevgili aşk dediğin iyi geceler sevgilim
************************************
geceleri için rahatlıyla uyu korkma ben daha ölmedim
geceleri dizeler dile gelir saçların için acar karanfiller
Sabah kalkıp da sana, “Günaydın!” diyorum ya, Ben o günü güzelim, Seninle yaşıyorum. Neden sevdiğimi, Anlatamam ki sana, Böylesi bir sevgiye, Kendimde şaşıyorum
Hava özlem koksa da, Şehirlerce uzakta, Güne senle başlarım, Aynı güneş altında..
istanbul dilimin ucunda bir de adın seni kokluyorum bu sabah da günaydın sevgilim günaydın
Ne sen bulursun, ne ben, Bizim gibi aşığı. Gününü aydınlatsın, Sevdamızın ışığı!..
Suya yazı yazılmaz. Kaderse bu kaçılmaz. Gönül karanlıktaysa, Böyle gün aydın olmaz!..
Engelliler Haftası ile ilgili şiirler Engelliler Haftası Şiirleri Engelliler haftası Şiir
Engellileri sevmeliyiz
Engelileri sevmeliyiz Onlar sevilmeyi istiyorlar İlgi saygı istiyorlar Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi
Ama insanlar öyle deyil ki Hor görmesinler hakir görmeyecekler Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü Onların da istedigi bu sevilmeyi
İnsanlar gibi çoçular gibi Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız Sevmeli saymalı onları Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım
Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu Engellileri sevmeliyiz
Demet Akkoyun
Hayat Herkese Güzel
Gücünüz yerindeyse, Sağlıklıysa başınız, Bir sakat görürseniz, Sevgiyle yaklaşınız.
İnan kimse istemez, Eksik olsun bir yeri. Sağlamsan yavrum şükret, Değerlendir günleri.
Özürlü kardeşlerim, Asla üzülmeyiniz. Hayat herkese güzel, Bizlerse sizinleyiz.
Mehmet ŞAHİN
Onlar
Tribündeki sesleri yüreklerinde hissettiler olmayan bacaklarının yerine inancı ve umudu koydular hep ızdırap dolu gözleri güçlü kolları ile potaları zorladılar ve……….. bir rüyayı gerçekleştirmek için hep birlikte yola çıktılar
Erol Gökçe
Kör ile Kötürüm
— Bak arkadaş, ne ben sağlam Bir adamım… — Ne ben tamam Bir insanım. — Ben kötürüm, — Ben de körüm; Hem anadan doğma körüm, Ben düşündüm ki ikimiz Tam bir insan olmak için Her şeye malikiz: Senin Kuvvetli bacakların var. Benim gözlerim de bakar. Ben senin gözün olurum. Gecen, gündüzün olurum.
— Ben de sana bacak, ayak —Öyleyse hiç düşünme, kalk! Senin için Ben bakarım ve görürüm — Ben de seni istediğin Yere alır, götürürüm. Böyle işte; İki mihnet birleşince Bir teselli hasıl olur, Mihnetliler de kurtulur.
Tevfik FİKRET
Sen Özürlü Olsaydın
Kader sana ansızın indirseydi tokadı Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi Belki sana bir ibret belki bir hisse idi Felek sana müebbet bir ceza kesse idi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek İnsana yakışır mı ondan bana ne demek Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı Belki onunda vardır senden üstün bir yanı Asla dilemem ama Allah korusun hani Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım Çevresine örülmüş duvarları yıkalım Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
İbrahim Yavuz
Sakatlık
İlahi imtihan gelip çatınca, Gelirde bedene bir özür olur. Mevla verdiğini geri alınca, Kahreder de suçu felekte bulur.
Bütün nimetleri veren Allah’tır, Birini alınca, kul mahzun olur. Verdiğini almak Mevla’ya haktır, Burada anlatmak çok uzun olur.
Katlanıp sabreden ecrini alır, Sabırlı, şükreden, mümin kul olur Kimisi dünyaya küsmekle kalır, Bu, isyana giden, kötü yol olur.
Mevla bir alırsa ikide verir, Bunları bilirse kul memnun olur. Sakatlar cenneti görse sevinir, Anlamazsa çoğu bir mecnun olur.
Sakat Yaratana şükür etmeli, O zaman Mevla’nın hoşuna gider, Diliyle kalbiyle zikir etmeli, Yoksa çektikleri boşuna gider.
Özür insanlara büyük afettir, Gelirde çok zaman kulları vurur, Özürlüye yardım dini adettir, Kaza; sadakayla, duayla durur.
Kasım Kaplan
Bizler özürlüyüz
Kimimiz işitmez, kimimiz görmez Bizler özürlüyüz, kusurlu değil. Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak gözüm görmezde resim yaparım, Ben de bu yolları hep adımlarım Bende bir bireyim her yerde varım Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Bak onun kulağı duymuyor, neyler Hepsi nota bilir, şarkılar söyler Bize acımasın ağalar beyler Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak burada kolu yok, bacağı sakat Değnekle geziyor buluyor takat Yaşamımız zordur, biliriz fakat Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bize imkan verin budur son sözüm Görün bak ne yapar o zaman özüm Ürettikçe görür gönülden gözüm Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Nice insan var ki gönülden görür Yürekten işitir, yürekten yürür COŞARİ yürekten konuşur durur, Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.
Engelliler Haftası Şiirleri Engelliler Haftası ile İlgili Şiirler Engelliler Haftası Şiir
Engellileri sevmeliyiz
Engelileri sevmeliyiz Onlar sevilmeyi istiyorlar İlgi saygı istiyorlar Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi
Ama insanlar öyle deyil ki Hor görmesinler hakir görmeyecekler Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü Onların da istedigi bu sevilmeyi
İnsanlar gibi çoçular gibi Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız Sevmeli saymalı onları Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım
Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu Engellileri sevmeliyiz
Demet Akkoyun
Hayat Herkese Güzel
Gücünüz yerindeyse, Sağlıklıysa başınız, Bir sakat görürseniz, Sevgiyle yaklaşınız.
İnan kimse istemez, Eksik olsun bir yeri. Sağlamsan yavrum şükret, Değerlendir günleri.
Özürlü kardeşlerim, Asla üzülmeyiniz. Hayat herkese güzel, Bizlerse sizinleyiz.
Mehmet ŞAHİN
Onlar
Tribündeki sesleri yüreklerinde hissettiler olmayan bacaklarının yerine inancı ve umudu koydular hep ızdırap dolu gözleri güçlü kolları ile potaları zorladılar ve……….. bir rüyayı gerçekleştirmek için hep birlikte yola çıktılar
Erol Gökçe
Kör ile Kötürüm
— Bak arkadaş, ne ben sağlam Bir adamım… — Ne ben tamam Bir insanım. — Ben kötürüm, — Ben de körüm; Hem anadan doğma körüm, Ben düşündüm ki ikimiz Tam bir insan olmak için Her şeye malikiz: Senin Kuvvetli bacakların var. Benim gözlerim de bakar. Ben senin gözün olurum. Gecen, gündüzün olurum.
— Ben de sana bacak, ayak —Öyleyse hiç düşünme, kalk! Senin için Ben bakarım ve görürüm — Ben de seni istediğin Yere alır, götürürüm. Böyle işte; İki mihnet birleşince Bir teselli hasıl olur, Mihnetliler de kurtulur.
Tevfik FİKRET
Sen Özürlü Olsaydın
Kader sana ansızın indirseydi tokadı Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi Belki sana bir ibret belki bir hisse idi Felek sana müebbet bir ceza kesse idi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek İnsana yakışır mı ondan bana ne demek Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı Belki onunda vardır senden üstün bir yanı Asla dilemem ama Allah korusun hani Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım Çevresine örülmüş duvarları yıkalım Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
İbrahim Yavuz
Sakatlık
İlahi imtihan gelip çatınca, Gelirde bedene bir özür olur. Mevla verdiğini geri alınca, Kahreder de suçu felekte bulur.
Bütün nimetleri veren Allah’tır, Birini alınca, kul mahzun olur. Verdiğini almak Mevla’ya haktır, Burada anlatmak çok uzun olur.
Katlanıp sabreden ecrini alır, Sabırlı, şükreden, mümin kul olur Kimisi dünyaya küsmekle kalır, Bu, isyana giden, kötü yol olur.
Mevla bir alırsa ikide verir, Bunları bilirse kul memnun olur. Sakatlar cenneti görse sevinir, Anlamazsa çoğu bir mecnun olur.
Sakat Yaratana şükür etmeli, O zaman Mevla’nın hoşuna gider, Diliyle kalbiyle zikir etmeli, Yoksa çektikleri boşuna gider.
Özür insanlara büyük afettir, Gelirde çok zaman kulları vurur, Özürlüye yardım dini adettir, Kaza; sadakayla, duayla durur.
Kasım Kaplan
Bizler özürlüyüz
Kimimiz işitmez, kimimiz görmez Bizler özürlüyüz, kusurlu değil. Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak gözüm görmezde resim yaparım, Ben de bu yolları hep adımlarım Bende bir bireyim her yerde varım Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Bak onun kulağı duymuyor, neyler Hepsi nota bilir, şarkılar söyler Bize acımasın ağalar beyler Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak burada kolu yok, bacağı sakat Değnekle geziyor buluyor takat Yaşamımız zordur, biliriz fakat Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bize imkan verin budur son sözüm Görün bak ne yapar o zaman özüm Ürettikçe görür gönülden gözüm Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Nice insan var ki gönülden görür Yürekten işitir, yürekten yürür COŞARİ yürekten konuşur durur, Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.
Atatürk’ü Anma Şiirleri 10 Kasım şiir 10 Kasım şiirleri Atatürk Şiirleri
10 Kasım
Her doğum başlangıçtır ölüme Ölüm; sığdırılmışsa içine bir yaşam yaşam adanmışsa yaşamlara ve öldüğünde insan selam duruyorsa hala topuyla,tüfeğiyle ve elinde çiçeğiyle gözyaşlarıyla damla damla insanlar
ve varsa hala ardından ağlayan kadınlar ve çocuklar doğduklarında yokken bile sen senin resminse yakalarındaki cepheye giderken
ve anılıyorsan hala senin adını taşıyorsa sokaklar,okullar akıyorsa damlalar gözpınarlarından yığınların ve hala adın yazılamıyorsa nüfus kütüklerinde ve hala varsa öldürmek isteyenlerin ölümün adı değildir 10 kasım olsa olsa bir merhabadır ölüme
10 KASIM ATA’ YA SESLENİŞ
Sensiz 10 kasım da, nasıl güleyim Ah çeker ağlarım, dertli yüreğim Albayrak yarıda, durur direğim Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Hazan geldi Atam, çiçekler soldu Hergün şehit geldi, millet kahroldu Şehit anaları saçların yoldu Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Ordular ilk hedef, akdeniz dedin Savaşın sonunda zafere erdin Sana yas tutuyor, şimdi milletin Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Gündüz güneş idin, gecede aydın Bütün devrimleri ülkeye yaydın On kasım da aramızdan ayrıldın Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Yurdumuzdan hain düşmanı attın Kurtardın ülkeyi bayram yaşattın Ecel geldi atam, bahtımızı kararttın Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Devrimlerle bu günlere gelindi Zaferlerle bütün ulus sevindi Bayram etti ulus, sana güvendi Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Bakari’ yem ben Atamı ararım On kasımlar da, sever anarım Kaybettim ben Atama yanarım Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
10 KASIM Atatürk’üm biliyorum ugün 10 Kasım. Senin ölüm yıl dönümün. Ama sen gidince seni buvatan arar oldu, Bu genç yüreğim seninle doldu.
Sen merak etme Atam. Senden aldığımız örneklerle olduk adam, Atam seninle var olduk, Senin ilkelerinle yoğrulduk.
Sıra biz gençlerde yolundayız, Sözlerinle ilkelerinle doğru yoldayız, Seni canaım kadar vatanım kadar, Çok seviyorum Atam,dünyalar kadar…
10 KASIM
Atam seni çok seviyoruz! Türk ordusu ile savaştın. Atam!seni saygı ile anıyoruz. Türk cumhuriyetini kurdun. Ülkemizi korodun. Ruhun hep cennette olsun. Keşke seni görebilseydim…