Posts Tagged ‘seni’

Ey hayat ; Yılmaz Odabaşı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)

yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın…

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın…

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın…

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

Gülümser ; Yunus YAŞAR

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yanı başlı bir sevda
Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü
Gel desen bütün korkunç yargılar susacak
Katmerli günahlarda ezilecek zaman
Gel desen
Aşk anımsanmaz oysa
Yaşanır tıpkı şiirler gibi
Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda
Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem
Yatılı bir yokluğun kalır içimde
Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim
Karaçam gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin
Sevgilerim büyük olurdu
Evreni sığmazdı hasretliğim
Gel dinle beni
Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz
Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu
Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep aynalarda kal dicem gülümser
Tutki usuma perçinlemişim seni
En ağır sevgilerle
Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana
Kınadılar beni,kınadılar beni
Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser
Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı
En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça
Piri reis vapuruna yüklendi bu akşam liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün
Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun
Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini
Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola
Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman
Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir
Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim
Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları
Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa
Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin
Adresimdir yüreğin
Herkes bilsin istiyorum
Sevmenin böylesini
Yoksa yoksa gelme dicem
Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Işık ışıktır görene, ışıktan köre ne? ; MEVLAMA

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Işık ışıktır görene, ışıktan köre ne?

Bilmeyen ne bilsin seni, Gamlanma deli gönül..
Gönülden anlamayana, Bağlanma deli gönül..
İçi tatlı özlü yemiş, Kırıldıkça ballanır
Sendeki seni koyup, Avlanma deli gönül..

Bu görünen ben değilim, Ben ben dediğim nedir?
Dilimle söz söyleyen, Sözü söyletenmidir?
Baştan ayağa gömleksem, İçimdeki ben midir?
Sureti ben sanıp da, Avlanma deli gönül..

Sinenin içindekini, Aldanıp gönül sanma
Varacağın o menzili, Tesbih, seccade sanma..
Attığın üç beş adımla, Yollar tükendi sanma
Yolların başındayken, Sallanma deli gönül..

Padişaha vasıl olan, Elbet olur padişah
Sırların sırrı onda; La ilahe illAllah..
Görmeyerek yol yürüyen, Bela bulur ahü vah
Sarayda vahdet vardır, Canlanma deli gönül…

Mevlâna

Şehit Şiirleri Kısa

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Şehitlerle İlgili Kısa Şiirler
Şehitler Hakkında Şiirler
Kısa Şehit Şiirleri



Can Asker

Yollara düşmüş asker
Eline silahını almış,vatan uğruna canını yola koymuş can asker
Ayrılır anasından ocağından
Arkasına dönemez can asker
Sevgilisinden ayrılmıştır zorunludur göreve gidecek can asker
Dudağımda türkün,vatanın evladı
Şapkan bende saygı duyulacak asker
Kucak açmışsın vatana
Seni bekler memleketin can asker
Gözlerin çakmak çakmak bakar
Yakar yüreğimi derinden yaralar can asker
Vatanın seni bekliyor seni istiyor
Atatürk’ün evladı can asker
Yemenim başımda namaz kılarken,gözümden yaş akarken
Seni düşünürüm mehmedim
Seninle gurur duyar,şehit olsan bile yüreğimde yaşayacaksın can asker
Canım benim meleğim
Ulaşayım sana yıldızını takayım
Anan seni bekler,vazgeçme yurdundan
Kanınla besle vatanı can asker

Şiiri Yazan : Gülçin Şahin


Şehit Oğlu Şehit Adım!

Ay yıldızım al üstünde,
Atam ceddim baş üstünde,
Neferlerim iz üstünde,
Şehit oğlu şehit adım!

Allah yolu aynı yoldur,
Sağı solu yine koldur,
Akan yaşlar bana kordur,
Şehit oğlu şehit adım!

Doğu batı, hep bir olduk,
Nerde hain pusu kurduk,
İnlerine çomak soktuk,
Şehit oğlu şehit adım!

Yaramız var, derman vatan,
Bırak sürsün koyun güden,
Pişman olur aciz beden,
Şehit oğlu şehit adım!

Ezeldendir vatan sevgim,
“İman“ dedi `Nur`um benim,
Hak nakşetti ilmiklerim,
Şehit oğlu şehit adım!

Bir öldüm ben bin ölürüm,
Hakikate can sunarım,
Döktüm kanım, al vatanım,
Şehit oğlu şehit adım!

Şiiri Yazan : Kübra Aytürk

ŞEHİTLERİMİZ

Ölüm!ALLAH’ın emri biliriz.
Bu konuda asla!şüpelenmeyiz.
Vatan için,namus için can verdiniz.
Nur içinde yatasınız,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.

Siz yaşıyorsunuz.Ölmediniz.
Hala peşlerinde mehmetçiklerimiz.
Nesilleri tükenecek.Bunu bilesiniz.
Ruhunuz şad olsun,KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.

Her zaman vatan sağolsun deriz.
Hiç kimseye bir karış toprak vermeyiz.
Bu vatan sizin, bize emanetiniz.
Nur içinde yatasınız.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.

Hey! siz mehmetçikle baş edemezsiniz.
Ancak kalleşçe,gizlice vurmayı becerirsiniz,
Karşı,karşıya gelin erkekseniz,
Ruhunuz şad olsun.KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ.

Şiiri Yazan : MARİF NAS

Sensizliğe Sessizce Katlanırım

Cuma, Haziran 22nd, 2012

bir mechullerdeyim şimdi
nerden estiğini bilmediğim bir rüzgar
Sessizce penceremden girdi

ayrılık ayrılık sanki alıp verdiğim nefesimdi
donup kaldım içim buz gibi
şimdi sensizim bu hayatım münzevi
sevgimi kalbimi ciğerimi
jilet gibi kesipte gecti

ayrılık karanlık bir oda gibi
yazıp çizersin ama söyleyemezsin
nerde nasıl durduğunu bilemezsin
hissedersin belki ama gitmiştir
gittiğini göremezsin

ağlıyorsun geceleri
hani kuru yapraklara yazmıştın o günleri
sonbahar da dökülüp gitsin
bak sonbahar gelmeden bitti
adını koyamadığın yalnızlığın
adını koyamadığın karanlığın
adını koyamadığın rüzgarın
anılarını acılarını sildi geçti

peki unutabildin mi
sen başka gözler de aşkını görebildin mi
bak bak ben seni yazıyorum
ne cok zaman geçmiş
saatler sana durmuş

bak yine o şarkı
ben seni unutamadım ki
ben senden ayrılamadım ki
yıllar yıllar neleri götürdü özünden
hatırladın demi
peki beraber söylenen bu şarkı ne oldu şimdi
sözler sözler şimdi ağır mı geldi

bak şimdi ayrılık vakti
odamı aydınlatan yıldızlarım unuttu seni
senden kalan ne varsa sildim geçtim
sanki titretiyor kalbimi
acılarım ,kapandı artık sana olan tüm sayfalarım
severek ayırdın sol yanımı

(Ayna) Lar göstermiyor gerçekleri
bitmez demiştik bak gör nasıl da bitti
sol yanım sanki acıyor gibi ama gittin ya
dayanırım dayanırım
Sensizliğe Sessizce Katlanırım

Akdeniz şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

fazıl hüsnü dağlarca şiirleri, fazıl hüsnü dağlarca akdeniz

Akdeniz şiiri Fazıl Hüsnü Dağlarca

Sen Deniz Gök,
Bir an dursanız uykuda
Büyür bir yosun geceye karşı.

Tedirgin olur ölüler
Bir an yaslansanız karanlığa,
Sen Deniz Gök.

Dalarım engine
Ki yaşadığım
Anladığımdır.

Roma´yla Kartaca´nın arasında
Yüzer, sevgi sevgi
İstanbul.

Böler bir kuş düşüncemi ikiye
Maviden
Yarıda kalır içki.

Dersin ki
Ellerimize değecek
Yıldızlar
Büyüyecek büyüyecek de.

Dersin ki
Bir aydınlığı var
Sevgililer için,
Karanlık sessiz de.

Dersin ki
Uyuyamıyorum
Yalnızız
Gece, mavi de.

Sessizdi yeryüzü
Yeryüzünde biricik Akdeniz vardı
Akdenizde
Yalnız ikimiz.

Beni seviyor musun dedim,
Yumdu gözlerini uzaklığa,
Tam sorulacak an, diye gülümsedi,
Tam sorulacak yer.

Bir kocaman yeşil bir kocaman boz
Yellerde
Çarpar birbirine çarpar enginlere dek.

Dalgaların ucunda yıldızların ucu
Her köpük bir fırtına
Her köpük bir evren.

Su deniz su gök gizlenebilir
Seni sevdiğim
Gizlenemez.

Havaya da yalıma da ağaca da benzer ama
En çok suya benzer
Sevgimiz.

Morluğun acısı var sonu yok
Karışır yaşamımıza
Kendiliğinden.

Herkes ölünce toprak olurmuş
Hayır hayır
Bizim su olacağımız besbelli.

Akdeniz enginlerde kararmaktadır
Ama
Ben
Öyle maviyim ki.

Akdeniz bir gitmişlikle eski, uzak,
Ama
Ben
Sahibi gibiyim yıldızların.

Akdeniz seni bir daha yaratamaz
Ama
Ben
Seni bir daha sevebilirim.

Deli gibi bir gürültu, ansızın,
Yırtılırcasına yarılır sessizlik,
Düşünür Akdeniz.

İşte uçaklar geçer havalarından
Kalır mavilik üstünde apak izleri,
Akdeniz anlar ve sever.

Denizdir,
Her akşam üstü
Bütün düşüncelerde
Gelip gider.

Seninle
Acısı
Uzunluğu
Aksi.

Ve gece yarısıdır bu masmavi şey,
Senin
Uzaklarda
Unuttuğun sessizlik.

Duymuştun
Bu türküyü
Çok eskiden de.

Bu türküyle anlarsın yelden
Yeşilden
Kadırgaların dibindeki sessiz yosunları.

Bu Akdeniz dalgalarında bu türküde sen
Varsın ışıl ışıl
Ve yoksun biraz.

İyice düşün bu bütün yaşamamızdır.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Atatürk şiirleri 2. sınıf

Cuma, Haziran 22nd, 2012

2. sınıflar için Atatürk şiirleri
Atatürk şiirleri
2. sınıf düzeyi Atatürk şiirleri

Atatürk

Şimdi bir deniz varsa
Pamuk tarlaları
Rüzgarlar altında
Şimdi bir tren geçiyorsa ovalardan.

Buğday sarısı güneşte
Bir kuş uçuyorsa
Şimdi bir bayrak dalgalanıyorsa
Aylı yıldızlı…

Yaşamak seninle güzel
Yaşamak bunun için büyük
Sevgili Atatürk.

Adnan ARDAĞI

Atatürk şiirleri, 2. sınıflar için Atatürk şiirleri
ATATÜRK

Adını adımdan önce,
Heceledim, öğrendim,
Duvarları, kitapları,
Senin resminle beğendim.

Binbir biçim içinden,
Bir anda seçerim yüzünü,
Kimse alamaz içimden,
Gözlerinin gündüzünü.

Bütün bildiklerimden,
daha yakınsın yüreğime,
Alfabeyi hecelerken,
“Atatürk” yakıştı elime.

Seni yazdım, okudum,
Seni belledim yürekten,
Her törende birlikteyiz,
Bayrağın içinde sen, ben.

Daha iyi anladım her yıl,
Açıldıkça düşüncelerim,
İlk sevgim büyür, büyür de,
Seni daha da severim.

Her yön sen olursun sen,
Kitap, tren, şapka, kravat,
Sen Türkiye’mi uçuran,
En büyük tanrısal kanat.

Her On Kasım’da gözlerimiz,
Bir daha ağlarken sana,
Bir kez daha inanırız,
Her yerde yaşadığına.

İbrahim Zeki BURDURLU

2.sınıflara uygun Atatürk şiirleri

Atatürk

Atatürk dedim iptida
Önümü ilkledim

Nasıl söylerim öldüğünü,
Atatürk’üm karşımda.
Yatmış uyumuş karlar üstüne
Kalpağı başında.

Nasıl söylerim öldüğünü,
Elinde beyaz tebeşir
Geçmiş tahta başına,
Atatürk’üm ders verir.

Nasıl söylerim öldüğünü,
Başında yeni şapkası
Yola çıkmış yürümüş,
Kalabalık arkası.

Nasıl söylerim öldüğünü nasıl,
Bir ışık vurmuş yüzümüze.
Atatürk’üm bakıyor besbelli
Çeki düzen verelim üstümüze.

İlhan DEMİRASLAN

Atatürk

Düşmanların elinden
Bizi kurtaran sensin.
Bu toprağı yeniden
Özenle kuran sensin.

Ünümüzü dünyaya
Mertçe duyuran sensin.
Gündüz gün, gece aya
Benzer kahraman sensin.

Adını büyük, küçük
Anıyoruz her zaman,
Adı büyük Atatürk
Anlı şanlı kahraman.

Nabzımızda atansın
Ey ! ölmeyen atamız.
Gönlümüzde yatansın
Seni unutamayız.
Mehmet Necati ÖNGAY

Mehmet Akif Ersoy çanakkale şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoyun Çanakkale şehidleri şiiri
Çanakkale Şehitleri şiiri Mehmet Akif Ersoy

Çanakkale Şehidlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

mehmet akif ersoy çanakkale şehitlerine şiiri oku
Çanakkale Şehidlerine şiiri oku Mehmet Akif
Mehmet Akifin Çanakkale Şehidleri şiiri

Çanakkale Şehidlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri ve Tarihleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy Tüm Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy Eserleri
Mehmet Akif Ersoy Edebi Kişiliği ve Eserleri

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak…

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,
Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!”
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

Bayram

Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır… önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
“Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
“Alın gözüm buna derler…” sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
“Hak okka çünki bu kantar… Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
“Muhallebim ne de kaymak!
“Şifalıdır macun!”
“Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat…
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar… derken,
Dururdu “Yandı!” sadasıyle türküler birden,
– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.

“Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah…”

Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
– Yetim ayol… Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor…
– Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
– Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.

Bir Gece

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-I dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.
Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O’na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

Bülbül

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl…
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb’ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Yeşilay Haftası Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yeşilay Haftası İle İlgili En Güzel Şiirler
Yeşilay Haftası Şiiri
Yeşilay Haftası İle İlgili Şiir

Alkol
Çekmediğim kalmadı alkol yüzünden;
Ne bir yuva kurabildim mesut,
Ne çocuklarım etti rahat.
Evimde düzensizlik alkol yüzünden.

Belimin bükülmesi bu yaşta,
Saçımın ağarması,
Ve titrek ellerim alkol yüzünden.

Benzimde kan kalmadı,
Ağzımda tat,
Hayatım berbat,
İşlerim bozuk, alkol yüzünden.

Ne doyurucu bir iş tuttum,
Ne yükseldim mesleğimde.
Her yerden kovulmuşum,
Herkesle kırgınım, alkol yüzünden.

Cinnet geçiriyor insan,
Durup dururken.

Hayaletler uçuşuyor boşlukta,
Korkunç şeytan tırnakları boğazımda,
Cadılar kanımı emiyor.
Cadılar, hayaletler, alkol yüzünden.

A.İhsan İLHAN

İçme Sigara
Allah saklasın,birgün
Düğüm olur nefesin,
Titrer tükenir sesin,
içme dostum sigara.

Günbegün bronşlara,
Zift dolar kara kara,
Ağzın zehire döner,
içme dostum sigara.

Hem canına kastı var,
Hem de kesene zarar,
Biraz irade kullan,
içme dostum sigara.

Ne ikram al, ne de et,
Korkma kopmaz kıyamet,
içkiden bile kötü,
içme dostum sigara.

Deme derdime yoldaş,
Bana sessiz arkadaş,
Zehirden vefa olmaz,
içme dostum sigara.

Aldanma dumanına,
Kıyma tatlı canına,
Nikotin güçlü zehir,
içme dostum sigara.

Ya rengini soldurur,
Ya zamansız öldürür,
Mutlaka zarar verir,
içme dostum sigara.

De ki söylüyor doğru,
Güzide Taranoğlu,
Söz ver kendi kendine,
içme dostum sigara.

Güzide Taranoğlu

Sağlığa Zarar
Sigara, içki ve kumar,
Hepsi sağlığa zarar.
Kendini, keseni düşün,
İnsan canına mı kıyar?

Eroin, kokain, esrar
Gençliğini tüm yıkar.
Aileni, kendini düşün,
İnsan bir kez doğar.

Kazım SAYMALI

Sağlık Düşmanları
Sağlığının düşmanları:
İçki, sigara, kumar.
Bunlara alışanlar,
Görürler pek çok zarar.

İçkinin kötülüğü,
Saymakla bitmez her an.
Katil bile olur da,
Hatırlayamaz insan.

Vücuduna, kesene.
Zararı çoktur onun.
Tütün ömrü kısaltır,
Çabucak gelir sonu.

Hazineyi eritir,
Cebinde kalmaz para.
Kumar kötü bir illet,
Alışan düşer dara,

Sağlık düşmanlarından
Korun, her an uzak ol.
Yaşamak istiyorsan,
Kendine bul başka yol

İbrahim GÜNGÖR

Sigara (A. Necmettin ÇANGA)
Boyun parmak kadar,
Şöhretin dünyalar tutar,
İçsem kötü,
İçmesem kötü,
Sigara sende ne var?
Senin yüzünden,
Anam kızar, babam kızar.

Gün olur,
Paket paket içerim.
Dumanlarının karasında,
Rakseder düşüncelerim.
O dumanlar ki,
Bilirler de söylemezler,
Delik deşik ciğerimi
Bir sen varsın,
Dudaklarımda,
Bir de yar.
Senin ne günahın var,
Seni de yakarlar!

A. Necmettin ÇANGA

Sarhoş Baba
Baba deyince güven duymalı,
Baba deyince huzur bulmalı,
Baba olunca sevgi vermeli,
Bizi korkuyla besledin baba!

Akşam olunca isteriz biz de,
Arkadaşımın babası gibi,eli paketle,
Bir gün de saat altı yedi deyince,
Yanıııp da eve gelsen olmaz mı baba?

Gece duyunca o sarhoş sesini,
Zavallı annemin çektiklerini,
Büyümekten, anne olmaktan çok korkarım,
Sanki bütün babalar, kocalar senin gibi!

Hava kararmasın istiyorum,
Akşam olmasın diliyorum,
Çünkü o zaman çok mahsunum,
Yaşamıma hiç anlam veremiyorum.

Ben 11 yaşında bir kızım,
Bütün babalar size yalvarıyorum:
Biz de isteriz mutlu bir yuva,
Yok etmeyin bizi, alkol uğruna!

Ayşe Kılıç

Sigara (Nihayet AĞÇAY)
Sigaranın zararı; cüzdanına, canına…
İz bırakır, sinsice yayılırken kanına!
Genizde paslı zehir, ciğerler zift kuyusu
Aklını kullananlar asla içmez doğrusu.
Rahat nefes alamaz, hırıltılı öksürük!
Akciğer, gırtlak, kanser, genç yaşta hayat sönük!

[I]Nihayet AĞÇAY[/I

Sigara Seni Bıraktım
Olduğun yer, zehir hem de duman
Zararın insanlara çok-çok yaman
Cebime zararın oluşmuştur her zaman
Onun için artık sigara seni bıraktım
Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım

Rahatsız ettin hem beni, hem de eşimi
Bıraktım seni senden bıraksana peşimi
Genç yaşımdayken çürütünce dişimi
Onun için artık sigara seni bıraktım
Seni bir daha hiç içmemektir ahtım…

Benzimde ki rengi benden almışsın
İçimde hain düşman gibi kalmışsın
Ömrümden çok çok seneler çalmışsın
Onun için artık sigara seni bıraktım
Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…

Senin yüzünden ciğerler almaz oldu hava
Ciğerler kararmışta olmuşlar sanki tava
Sen varsın ya hiç ama hiç gerek var lava
Onun için artık sigara seni çoktan bıraktım
Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…

Sigara senin bilmem ki neyine kanmışım
Sen değil, meğer yıllarca ben yanmışım
Özdilek Kırbaş’ım senden dertler almışım
Onun için artık sigara seni bıraktım
Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…

Özdilek KIRBAŞ

Baba ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

baba ile ilgili şiirler,baba ile ilgili kısa şiirler,babayla ilgili şiirler,babalar hakkında şiirler,babalar ile ilgili şiir

CANIM BABAM

Biliyorum belki de,giymeye yok elbisen
Saklanmış güzelliğin yüzünde desen desen
Hata yaptım affettin bir gün bana gel desen
Koşarak ayağına gelirim canım babam

Yine gözlerim doldu hayatın cilvesinden
Bıktım artık dünyanın bitmeyen çilesinden
Darbe yedim nedense bütün sevdiklerimden
O sıcak kucağına sığınır oldum,babam

Menfaat,makam için bana el sıktırtmadın
Saygılı ol,sev dedin başka laf duyurmadın
Hastayım başucumda durdun hep,uyumadın
Sana layık bir oğul,olamadım ben babam

Bu dünyada kalmamış sevgiye değer veren
Ama nedense fazla binbir oyun çeviren
O büyük sevgileri,parasıyla deviren
İnsanlardan sığındım sana,sığındım babam

Baba

Sığmazsın bilirim bir kaç mısraya,
Anlatmak isterim seni dünyaya,
Acelen neydiki uçtun semaya,
Mezar,ının başında ağlarım baba,

Gururu sevgiyi senden öğrendim,
Mis gibi kokunu özledim baba,
Bu kadar genç yaşda ölmemeliydin,
Hasretin ciğerimi deliyor baba,

Bu kadar acıya nasıl dayandın,
Sabırlı olmayı öğrettin baba,
Bu koca dünyaya neden sığmadın,
Geride bıraktın bizleri baba,

Hastane yolları kaderin oldu,
Yanında biz varız üzülme baba,
O kanser illeti ecelin oldu,
Mevladan ümitler kesilmez baba,

Sen gittin kimsemiz kalmadı şimdi,
Bizi terketmeye hakkın yok baba,
Dostum dediklerin düşmandır şimdi,
İyiki namerdi görmedin baba,

Ağlarım gizlice sensiz günlerde,
Faydasız bilirim ağlamak baba,
Yaşamak isterdin sende bizlerle,
Sensizken mutsuzuz inanki baba,

Siğaran elinde kaşların çatık,
Nasılda sevdiğini gizlerdin baba,
Bir dilim ekmeğe soğanı katık,
Çayıda çok fazla severdin baba,

Şenol Mersin

BABA

ben artik büyüdüm baba
hata yaptim ama hatami anladim
sen kissan bile, dövsen bile babamsin
senin vurdugun yerde gül biter baba
affet beni baba
bana SEN göz kulak oldun
beni SEN büyüttün
SEN kucagina aldin
SEN sevdin
SEN korudun
benim icin SEN üzüldün
SEN korkdun bana birsey olacak diye
hic bir eksigim yok
herseyim var
cünkü hep sen yanimdasin
bana güc veren sensin
ve seni istemiyerek üzen benim
AFFET BENI BABA

BABA DİYEMEDİM

babanın kendisini bilmedim
benim için bi kelimeden ibaretti
baba yaşıyordu ama yanımda yoktu
yokluğu beni için için yaktı
alıştım yokluğuna kabullendim
bi şekilde yanan yaramı sardım
sarmaladım öyle sandım
büyüdükçe yanımda istedim
kızım diyen sesini duymak istedim
başımı okşayan ellerini istedim
ağladığımda sineminde olmak istedim
sevindiğimde boynuna atlamak istedim
ve edebiyen ona bakmak baba kız olmak istedim
çokmu şey istedim
yooo ben hakkım olan babamı istedim
özlem duyurdu canımı yaktı ağlattı
şimdiyse arıyor kızım diyor
içim ne kadar yansada babam diyemedim
kızım da dedirtmem
yaşamadımki beni yaşasın
yaşatmadıki yaşatayım
ilk ve son görüşüm olur
hakkını helal et baba
keşke yanımda olsaydıda
kötü olsaydı
bunu bile severdim

CANIM BABAM

Canım babam,
Evimin diğeri babam.
Seni seviyorum,
Babalar gününü kutluyorum.

Hep işten gelince
SİZİ SEVİYORUM dersin
Ellerinden öperim
Benim canım babam.

Babalar gününü yürekten kutlar
Seni seviyorum babacığım.

Evlilik ile ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Evlilikle İlgili Şiir,Evlilik şiirleri,en güzel Evlilik şiirleri,Evlilik ile ilgili şiirler

Evlilik Yıldönümü

Seni tanımadan önce
Yoktu bilmece
Sabah kalkar akşam yatardım
Uyur uyanırdım
Aya bakmazdım
Ellerimi yakmazdım

Ne olduysa, gözlerim
Gözlerinle buluşunca oldu.
Bütün boşluklar doldu.
Anlam kazandı yaşam
Çözüldü bilmece

Kader seni bana yazdı
Gece beyazdı
Mevsim yazdı
Kader beni sana yazdı

Yazıldık çizildik
Ezildik büzüldük
Büyüdükçe büyüdük
Ceylan gibi koştu
Kaplumbağa gibi yürüdü yıllar

İki idik üç olduk
Üç idik dört olduk
Keder olduk dert olduk
Sevinç olduk neşe olduk

Seni tanıdım ya
Çözüldü bilmece

Şimdi her an, her gece
Dilimde hece hece
Sevgin var, aşkın var

Seni seviyorum, seveceğim
Son nefesime kadar.
Cemal Yaman

Evlilik
Dinle beni arkadaş
Hiç sevmemek delilik
Sevdiğinle bir savaş
Vermek değil evlilik

Ya zayıftır ya şişman
Herkes halinden pişman
Birbirinizi düşman
Görmek değil evlilik

Düşsen de bir batağa
Arzun kalkar atağa
Beraberce yatağa
Girmek değil evlilik

Bitince aşk oyunu
Cüce dersin boyunu
Nerdeyse tüm huyunu
Yermek değil evlilik

Görünce bir dilberi
Boşa dökme o teri
İmzalanan defteri
Dürmek değil evlilik

Söndürsen de korunu
Görmelisin torunu
Göz önüne sorunu
Sermek değil evlilik

Başlayınca bir döküm
Azalır mı hiç yüküm
Kral gibi bir hüküm
Sürmek değil evlilik

Muammer Baydere

Güzellik İle ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Güzellik ile ilgili şiirler,güzellik şiirleri,

GÜZELLİK

Güzellik güzellik dedikleri nedir ki
Bir küçük sivilceye yenik düşer
Kaşını gözünü anlattığıma bakma sen
Ruhum ruhunu ister

Sonsuz Güzellik.

Kendini görmek için, bak canan aynasına,
Üzülme ihanete, girme sakın yasına.

Gelecektir herkesin, elindeki kaşığa,
Şu ömür süresince, ne doğrarsa aşına.

Neden insan hep ben der, nedendir bunca keder,
Görmezmi gelen gider, bu gün dünden de beter,

Âlemde hiç bir şeyi, sahipsiz sanma sakın,
Sen onu görmesen de, her an her şeye yakın,

Görür gözetir seni, her an O seninledir,
Hilkati tenkit etme, ne yapsa yerincedir.

Öğren sırrı hilkati, ben neciyim diye sor,
Nefsini üstün tutma, hiç kimseyi görme hor.

Üstünlük imandadır, iman’da takvadadır,
İmanla, takva ile mü-minler me-vadadır.

Sırrı hilkate miftah, insandaki şu benlik,
Benliği ıslah eden görür sonsuz güzellik.

Necdet EREM (Necdet EREM)

HER YAŞ AYRI GÜZELLİKTE

Yıllar geçmiş, çabuk gitmiş
Her yaş ayrı güzellikte.
İster onbeş, ister yetmiş
Her yaş ayrı güzellikte.

Sever insan deli gibi
Sanki kendi malı gibi.
Taze gonca dalı gibi
Her yaş ayrı güzellikte.

Hatıraları dizse de
Bazen yorulup bezse de
Zaman izleri çizse de
Her yaş ayrı güzellikte.

Gençlikte gider uçlara
Aldırmaz hafif suçlara
Beyaz yakışır saçlara
Her yaş ayrı güzellikte.

Beden yaşlı, ruh genç kalsın
Yıllardan intikam alsın
Varsın elli, altmış olsun
Her yaş ayrı güzellikte.

Miyaser GÜLŞEN

Ne güzelde söylüyorsun
Deli gönlü eğliyorsun
Güzelliği yeğliyorsun
Yıldız gibi Gülşen gökte

Abisinin gülüne bak
Miyasere madalya tak
Övgüyü o ediyor hak
Yakışacak sana pekte

Yavaş yavaş aşınıyom
Taş atan yok kaşınıyom
Kara dut da düşünüyom
Hayat mı var tembellikte

güzellik masumum

GÜZELLİK MASUMUM

Gözüme uyku girmedi bu gece
Seni düşünüyorum her nefesimde
Hasret çekiyorum şafak sönünce
Halimi gel gör güzellik masumum

Yorganım tanınmaz hallerde olur
Yastığa saçlarım tel tel dökülür
Sağa sola döne belim bükülür
Gizlice bak bir güzellik masumum

İki saatlik uykuyla sabah olunur
Gönlüm dualarla ezan okunur
El havada mutlu olmanı diler
Ne olur sen bil güzellik masumum

Gölgeli meşhur kayboldu özünden
Aradı kendini tükenmez kalemden
Manşetlerde dolaştı aşk ilan
Ara bul beni güzellik masumum.

O NE GÜZELLİK

Sivas diyarında bir güzel gördüm
O ne güzellikti bayıldım kaldım
Dün gece düşümde saçını ördüm
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Gerdanlık olsaydım döşünde senin
Beni yakar mıydı ateşli tenin
Bedenimi sarsın nazik bedenin
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Gözlerinden nurlu ışık aktıkça
Kendimi kaybettim aşkla baktıkça
Mecnunlara döndüm gönül yaktıkça
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Benim olsa dedim seni görünce
Sende gülümsedin beni görünce
Melek sandım inan yeni görünce
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Sarılıp derdimi kalbimden alsan
Bir gece yanımda uyuyup kalsan
Yârsız yatılmıyor yorgun da olsan
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Anlat hele nedir bu işin aslı
Derdini dinledim benden de yaslı
‘Nerelisin’ dedim dedi ‘Sivaslı’
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Zeki Tombul sana yandı bilesin
Cümle dostlar bana şifa dilesin
Benim olup ömür boyu gülesin
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Zeki Tombul

küresel ısınma ile ilgili şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Küresel Isınma Hakkında Şiirler
Küresel Isınma Konulu Şiir
Küresel Isınmayla İlgili Şiir

KÜRESEL ISINMA

Elleriyle soğutup dondurduğu ruhuna
Medet beklediği şu ısınan küreyi de
Bu hâle getirendir kaprisleri uğruna…
İnsanın beyni gibi bencildir yüreği de…

Yarattığın ejderden bu ne korku,bu telaş?
Atomun patlayacak,küren seni yakacak…
Sen sanal dünyalara bilgisayarla ulaş…
İnsanlık ilk ânını tekrardan yaşayacak…

Alper Kürük

KÜRESEL ISINMA

Küresel ısınmayla,
Başımız dertte.
Dünya’yı bir daha,
Göreceğimiz belli değil.

Sular tükeniyor,
Buzullar eriyor.
Penguenler yok oluyor,
Küresel ısınmayla başımız dertte.

Ne zaman su görsem,
İçim acıyor.
Bu sular nasıl tükeniyor?
Küresel ısınmayla başımız dertte.

Bu suları,
Biz tüketiyoruz.
Biz bitiriyoruz.
Küresel ısınmayla başımız dertte…

Aylin ATEŞ.

Küresel ısınma

Ne gönüllerde ilham, ne gözler de gözyaşı
Kuruttun dünyâmızı, âh küresel ısınma!
Yağmurumuz kesildi, göllerimiz kurudu…
Önce hormon, sonra sen; vâh küresel ısınma!

Aslında sebep biziz; dâvet ettik âdetâ…
Defol git diyebilsek, dêh küresel ısınma!
Kurumadık bir sevgi… kırıntı içimizde
Dönersek insanlığa; yôk küresel ısınma!

Çekil git dünyâmızdan, dostlarınla beraber!
Seni şutlayacağız… top… küresel ısınma
Yeter artık ettiğin, sıcaklardan kavrulduk
Sana diyorum sana, hôp küresel ısınma!

Hasbi Tanrıverdi

atatürk şiirleri Atatürk şiir Atatürk konulu şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

ATATÜRK ŞİİRİ

Düşmanların elinden
Bizi kurtaran sensin.
Bu toprağı yeniden
Özenle kuran sensin.

Ünümüzü dünyaya
Mertçe duyuran sensin.
Gündüz gün, gece aya
Benzer kahraman sensin.

Adını büyük, küçük
Anıyoruz her zaman,
Adı büyük Atatürk
Anlı şanlı kahraman.

Nabzımızda atansın
Ey ! ölmeyen atamız.
Gönlümüzde yatansın
Seni unutamayız.

Mehmet Necati ÖNGAY



Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

Atatürk Sevgisi

sen öldüğünde Atam
hüngür hüngür ağlamış
o rahmetli babam
senin şapka devrimin
ilk onu etkilemiş
Çankırı ya getirdiğin fötrü
her halde ilk babam giymiş
hiç çıkartmazdı rahmetli
Atamdan yadigar derdi
sana ilk sarılan
elini ilk öpende oymuş
ben doğar doğmaz hemen
adımı KEMAL koymuş

Fikret Kemal Aslan

ATATÜRK TÜRKİYE

Seni hiç görmedim Atatürk’üm
Sesini duymadım yakından
Seyredemedim bakışlarını bir kerecik olsun
Ama öylesine bizim olmuşsun,
Öylesine dolmuşsun ki içimize…
Her iyi şeye
Her güzel şeye
Atatürk diyesim geliyor,
Tutsak değilsek başka uluslara,
Okuduğumuzu anlıyor,
Yazabiliyorsak kolayca,
Özgürsek,
Düşünebiliyorsak uygarca,
Sana borçluyuz.
En güzel özlemler seninle başlar Türkiye’miz de
Bütün ak düşünceler seninle
Su gider ışık gider yol gider köyleri,
Seni anarız
Heykel,heykel olmuşsun meydanlarda,
Okullarda, kışlalarda
Resim, resim olmuşsun duvarlarda
“Yaman sevmişiz seni Atatürk yaman”
gönlümüze taht kurmuşsun
Eserlerinle dolmuş Türkiye’miz
Sen Türkiye olmuşsun.

SAMİ AYHAN

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir
ATATÜRK İÇİN

Tutun elimizden çıktık sefere,
Kurtardık vatanı, milleti Atam.
Serdik kör denilen talihi yere,
Zaferdir savaşın nimeti Atam.

Dağlar altımızda at oldu bizim,
Sen dedin.-Uyan Türk! Açıldı gözüm.
Sakarya suyunda yununca yüzüm,
Bilindi Türklüğün adı Atam.

Duyarım, dalgalar sahili döğer,
Sen sade bir “Paşa” olaydın eğer
Tine kalbimizde alacaktın yer,
Sensin bu vatanın ziyneti Atam.

Bir eşin varmıydı civanmertlikte?
İyi ettik sana”Ata”dedik te;
Sevgin göğsümüzde, eller tetikte,
Sendin bize Tanrı himmeti Atam.

Her Türk olan”Atam”der de tutuşur,
İşitir emrimi derdi yatışır;
Kâfi bu teselli ona yetişir;
Sana lâyık olmak niyeti Atam

OSMAN ATİLLA

ATATÜRK’E DAİR MISRALAR

SENİ ANLIYORUZ

Alfabenin ilk harfinde, kelimenin ilk hecesinde,
Türkiye’nin her ilinde, yabancının dilinde,
Gencin bitmez gücünde senden izler görüyoruz;
Saygıyla hayranlıkla hep seni anıyoruz…

Sınıfta karşımızda resmin, seninle beraberiz her an,
Ama inan bize içimizde var olan;
Bir buruk acıyı aralıksız duyuyoruz;
Alışmadığımız bir kederle hep seni anıyoruz.

Anlatmakla bitmiyor şerefi hayatın,
Sensin tarihimizin altın yaprakları.
Bizlerse kanınla olmakla daima öğünüyoruz;
Gururla kıvançla hep seni anıyoruz…

Umutsuzluğa düşüyoruz zaman, zaman.
Göğe kaldırıyoruz yaşlı gözlerimizi:
Kara bulutlar arasında bir ışık arıyoruz.
Çaresizlikle, özlemle hep seni anıyoruz…

OSMAN GÜNGÖR FEYZOĞLU

Atatürk şiir ,atatürk şiirleri ,Atatürk ile ilgili şiir

SENİ ANAR, SENİ ARARIZ

İçli şarkılar gibi dolaşır
Dudaklarımızda ismin,
Sevgin çiçek, çiçek
Açar gönüllerinizde,
Bir yıldız, bir güneş, bir saman yolu,
Bizim için bir evren oluverirsin,
Seni arar, seni anarız
Ağlayan gözlerimizle.

Düşüncelerin fidan olur, dal olur
Boy, boy filiz sürer, ağaç olur;
Al al, mor mor, sarı sarı
Çiçekler açar vatan vadilerinde
Sonra bahar olur,
Sensiz baharların tadı gelmez;
Baharlar güz olur…
Gönüllerimiz seni anar, seni bekler
Sararan güz gecelerinde…

Ciğerlerimize nefes nefes
Özlem dolar,
Sensiz güller
Solar gönül bahçelerimizde.
Gözyaşlarımız dere olur;
Irmak olur, deniz olur, okyanus olur;
Büyür büyür sonra
Mustafa Kemal olur
Yaralı yüreklerimizde,
Ve asırlaşan On Kasımlarca
Sana ağlar, seni arar, seni ararız
Yattığın yerde, Anıtkabir’de…

OKTAY YİVLİ

ATATÜRK

Ellerin üstünde bir tabut değil,
Yerinden oynayan dağ olmalıydı
O, bizi bırakıp gitmesin diye,
Gönüller sarılıp bağ olmalıydı

Ey dağlar, açınız başlarımızı,
Bağrınıza basın taşlarınızı..
Bulutlar, saçınız yaşlarınızı;
Atatürk, Atatürk sağ olmalıydı!

ORHAN SEYFİ ORHON

ATATÜRK

Yeşil mavi gözlerin ufuklardan çekilip
Tarihinin bir ebedî âlemine çevrildi.
Parçalanmış bir güneş tutuşturup alev alev
Dünyamızın üstüne bir dağ gibi devrildi.

Tarih şimdi ayakta, en uzak çağlarıyla
Gülüyle, baharıyla, bülbülü, bağlarıyla
Dünyayı dört dolaşan eski ortağıyla
Tek bir çelenk halinde baş ucuna çevrildi.

Seni gök yüzlerinde tahayyül edeceğiz,
Seni masallar anarak gideceğiz,
Sihirli ateşinle yanarak gideceğiz,
Diyeceğiz fanilik ayağına serildi.

Senin beşiğin tarih, mezarın tarih olur.
Senin bizlerden soran seni tarihe bulur.
Akla sığınma kaybınla desem tarih kaybolur
Fakat Türk tarihinin tacı sana verildi.

ORHAN RAHMİ

ÖZLEYİŞ

1938’den bu yana
Her Allah’ın günü
Atatürk’ten ayrı olmanın hüznü
Bütün dehşetiyle parlar gözlerimizde,
Ah Atam biz göremedik yüzünü
O mübarek ellerini öpemedik,
Sana “yaşa” diyemedik,
İçimize bir hasret ki anlatılmaz,
Bir acı büyük yüreklerimizde…

Ninnilerimizde senin ismin vardı,
Senin ismin karıştı türkülerimize,
Sen gecelerimizde, gündüzlerimizde,
Sen dağımızda, ovamızda,
Sen şehirlerimizde, köylerimizde,
Sen bütün Türkiye’mizde…

Sen Atatürk,
Yirmi bir milyon kalbi
Eşsiz güzelliğinde doldurmuşsun.,

Sen Atatürk,
Yirmi milyon nabızda
Aynı heyecanla vurmuşsun.

Ve o kadar büyümüş
O kadar büyümüşsün ki içimizde
Faniliğin dar çemberinde kurtulmuşsun.
Dalga dalga, zerre zerre, ışık ışık,
Bayrağımıza, toprağımıza karışıp,
Toprak olmuşsun
Bayrak olmuşsun
Vatan olmuşsun

ÖZKER YAŞIN

ATATÜRK

Başarmayı başaranlar,
Çok azdır bu dünyada.
Öldükten sonra da yaşayanlar,
Ancak sayılır parmakla.
Ey yüce Atatürk!
Sen işte o azlardansın.
Sen başardıklarınla,
Parmakla sayılanlardansın.
Sen her 29 Ekim’de,
Her 10 Kasım’da,
Her 30Ağustos’ta,
Her 19 Mayısta değil
Sen her sınıfına girişte,
Her otobüse binişinde,
Sen her şarkı söyleyişte,
Her kelimede, her hecede,
Hisse diyoruz.
Seni anıyoruz diyemem;
Çünkü anılmak unutulanlara mahsustur.
Seni her özgür düşüncede,
Barışta ve sevgide,
İçimize duyuyoruz.

ZEYNEP KOCADAĞ


ATATÜRK’ÜM

Seninle doluymuş ninnilerim,
Resmini bırakmazmışım elimden
Sana benzemekmiş ilk dileğim
“Yerine ölseydim” dediğim Mustafa’m

Bu senin aydınlığın,
Anlatamazdı annem maviliğini,
Bu senin sıcaklığın
Ne varsa iyi, yeni
Nehirlerde, rüzgarlarda Türk’üm
Kemal’im
Vatan kadar büyüksün

Bir buyruğunla
Akdeniz şahlanırdı,
Bayraklar yarıya inmiş yürekler yanar
Önceleri sanki kanım dalgalanırdı
Gönüllere sığmayan
Atatürk’üm
Her şey sana kucak açar.

Bu vatan seninle dolu
Bölünmez aydınlığı Türkiye’min
Gök kartalsız olur mu?
On Kasım da yaprak, yaprak dökülürüm
Mustafa’m
Kemal’im
Atatürk’üm

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN

ATATÜRK ÇOCUKLARI

Özgürlük şarkısı bizim şarkımız
Yurt için ulus için hep çalışırız
Vatanı yükseltmek tek amacımız
BizlerAtatürk çocuklarıyız

Dostlukla dopdolu yüreklerimiz
Dünya çocukları hep kardeşimiz
Barıştan yana inançlarımız
Bizler Atatürk çocuklarıyız

Çınınlayacak sesimiz dünyada yurtda
Uzanacak ellerimiz evren boyunca
Uygarlık yönünde bir meşaleyi
Bizler Atatürk çocuklarıyız

Şiiri Yazan : ŞEYMA GÜLTEKİN


ATATÜRK YÜREĞİMDE

Atatürk yarın,
Atatürk bugün,
Atatürk dün.

Ben olmuş artık,
Yüreğimde,
Benimle her gün.

İleriye baktığımda,
Mavi mavi,
Atam bakar.

Anadolu kırlarında,
Türüm türüm,
Atam kokar.

Şiiri Yazan : İSMAİL MALATYA

Atatürk’ü Yitirmedik
Yıllar
Üst üste katlandıkça
Acımasız uzadıkça
Çelik mavisi gözlerinde
Her geçen gün
Işığını çoğalttıkça
Güzel vatanımızı
Kurtardığın anıldıkça
Seni yitirmedik ki
Dün olduğu gibi
Bugün de aramızdasın her an
Buna inan Ata’m
Yüzyıllar da geçse aradan
Sen her zaman anılan
Kutsal bir kahramansın

ATATÜRK YÜREĞİMDE

Atatürk yarın,
Atatürk bugün,
Atatürk dün.

Ben olmuş artık,
Yüreğimde,
Benimle her gün.

İleriye baktığımda,
Mavi mavi,
Atam bakar.

Anadolu kırlarında,
Türüm türüm,
Atam kokar.

Şiiri Yazan : İSMAİL MALATYA

Atatürk

Milletin enson lideridir ATATÜRK
Dünya’da gurur kaynağımızdır ATATÜRK
CUMHURİYET’in kurucusudur ATATÜRK
TÜRK’lüğün koruyucusudu ATATÜRK

Medeniyetimin kurucusudur ATATÜRK
Ali Rıza Bey ‘in oğludur ATATÜRK

Başöğretmen Atatürk

Bir güneş gibi doğdun
Vatanımın üstüne,
Millet seninle güldü
İlke devrimlerinle

İlk okuma yazmayı
Sen öğrettin bizlere,
Bugün erdi milletin
Kültürün zirvesine

Başöğretmen Atatürk,
Yurdun ilk eğitmeni
Emanet aldık senden
Kurduğun Cumhuriyeti

Yazar: Birkan Soylu

Hüzün ile ilgili şiir,Hüzünle ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hüzün Şiirleri
Hüzün Konulu Şiirler
Hüzünlü Şiirler

Mor Hüzün

mor bir hüzün indi karakış akşamına
kendi alevlerinde üşüdü ateş çiçekleri

zangoçları yorgun çanları suskun uzak kulelerin
sisli sokak lambalarına asılan ışığım donuk
şehrin yalnızlığına gömülü çocuksu yüreğim

kar duvaklı çatılarda gri bulutlar gibi çoğalan
serçeler
ürkek ve telaşlı alıp başlarını nerelere gittiler

maziden topladığım çileli yollar
binlerce kez yaşanmış ömür kadar kaygan
ruhum kadar kırılgan dökülüyor gözlerimden

-tanıdık yangınları yoklayan sol yanım
kül olmayı da öğrenir elbet-

zaman girdabında boğulan bu kaçıncı düş
bu kaçıncı bahar
buz kırığı sularda titreyen salkım söğüt gölgesi
yoksa seni de mi dallarından vurdular

küf kokulu korunağında zehir biriktiriyor
geceye akrep
kurşun gibi hayal kırığı döküyor umuda
son mevsimde son tufan

ilk değil kutsal bağımdaki bu yağma
bu harami vurgun ilk değil
şimdi çok uzağındayım mutlu coğrafyanın
müzmin yarayım batık kentin kuytularında
gayrı dört yanım çalkantılı deniz
ah düşlerim
yok olmayı çok mu istediniz

HÜZÜN KOYDUN GÖZLERİME

Titrek bir pırıltı ile hüzün koydun gözlerime
Akmasın diye tuttuğum
Gözyaşlarımın coşkusudur
Dalgalanışıdır bu
Ve bu yüzümdeki gülümseyiş
Acı bir sitemdir
Sensizliğimdir
Giderken, hüzün bıraktın gözlerime
Bu dalıp dalıp gidişler
Yağmur bulutlarına el edişler
Ve bu çileler, kahredişler
Sensizliğimdendir
Kolay mı sanıyorsun
Sen
Sensizliği
Kolay mı sanıyorsun bunu
Getirirken o acı sonu
Hüzün doldurdun gözlerime ıslak ıslak
Bak
Alıp, giderken gözlerimden o güzel görüntünü
Paramparça ettin sol yanımda atan bütünü
Hüzün koydun gözlerime
Artık sana bakmıyor, seni göremiyorlar ya
Vah vah! Yazık bu kara gözlerime
Titrek bir ışıltı ile
Hüzün doldurdun
Hüzün koydun gözlerime sıcak sıcak
Ah! Gözlerime
Hüzün
Hüzün koydun…

İhanet ile ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İhanet Şiirleri
İhanetle İlgili Şiirler
İhanet Konulu Şiirler

İhanet

Sırtıma saplanan bu kanlı hançer
Bedenden ziyade cana ihanet
Sanma hiç acısı gün gelir geçer
Var olduğum her bir âna ihanet

Cümle anıların boynu hep bükük
Candan çok sevene reva mı bu yük?
Ettiğin kötülük o kadar büyük
Bugüne yarına düne ihanet

Şiirlerle ettim her iltifatı
Vefasız vicdanın ne kadar katı
Adının önünde hain sıfatı
İhanet derim ben buna ihanet

Senden bu boynumu büken karanlık
Gözümden bunca yaş döken karanlık
Sayende bahtıma çöken karanlık
Ufuktan doğacak güne ihanet

Hasan’a cezadır seninle cennet
Aklımı yitirip geçirsem cinnet
Sen gibi kalleşe eylemem mihnet
İhanet ettin sen bana ihanet

Hasan Hüseyin Yılmaz

İHANETİN YÜZÜ

Yapamıyorum ne sensiz bu şehirde
Nede seninle olamıyorum
Dar gelir oldu her yer
Duvarlar üstüme üstüme geliyor
Korkunç bir rüya sonrası kaçar olmuşum herkesten
Seni yüz üstü bırakıp gitmek istemezdim
Elimde değil seni sevsem de
Seninle olamam…
Nedenler girdi araya bir kere
Çünküler le başlayan cümleler
Ne kadar aşk olsa da bu sevdanın adı
Yaşananlar aşk olmadıktan sonra
Yürüyemez oldum aramızdaki ince çizgiden sonra
Her adım ihanet kokuyordu
Güller bile kırgındı bana
Neden? Diyordu her seferinde
Bazen yüreğim hesap soruyordu
Her şey hesapsızdı
Birden bire oluverdi
Seni sevmem gibi
İhanetimde birden bire oluverdi
Gözlerine bakıp artık seni seviyorum diyemem
Bile bile hayallerinle oynayamam
Bu aşk için tek kurtuluş ayrılık
Neden diye sorma
Çünkü,cevap verecek cesarete sahip değilim
İhanetin diğer yüzünü
Anlatamam

İslam ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İslami Şiirler
İslam ile ilgili Şiirler
İslamiyet Şiirleri
Müslüman Şiirleri

Ey Rabbim !

Yaratmak sadece sana mahsus,
Her şey kudret elin de senin.
Ol deyince oluverir dilediğin,
Yarattığın her şey kusursuz senin.

Sen! Hükmedenler hükmedenisin,
Şanın her alem de yüce senin.
Arş senin,Kürs senin,
Övülmeye layık olan yalnız sensin.

Bütün hazineler,ilimler senin,
İsteyeni ilimle yüceltirsin.
Dilediğini zenginlikle imtihan edersin
İlmin ezelden her şeyi kuşatmış senin

Sen! Her yerdesin,her şeydesin,
Tüm Kainat tespihte seni her an.
Ne uyku tutar seni,ne yorgunluk duyarsın,
Zaman ve mekanların üstünde olan sensin.

İnanan da inanmayan da kulun senin,
Hiç kimsenin ibadetine ihtiyacın yok senin.
Her canı bedenine emanet verirsin,
Eninde sonunda dönülecek olan sensin.

Din gününün sahibi sensin,
Her hesabı kolayca görürsün.
Mazlumun ahını yer de bırakmazsın,
Zalimi zulmün de bir çığlıkta boğarsın.

Dört kitabın sahibi sensin,
Levhi Mahfuz’dan verdin hepsini.
Sevgilinin kalbine indirdin Kuran’ı Kerim’i
Müslümana emrindir yaşamak şeriat rejimini.

Senin gazabından sana sığınıyoruz,
Bizi koru, bizi gözet,bizi yalnız bırakma.
Son nefeste iman üzere canımızı kabzet,
Bizleri Mahşer de sevdiklerinle beraber haşret

Şeref Özen

Selam Sana Ya Muhammed Mustafa

Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü’l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf’a.

Ceddin İbrahim’in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf’a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A’râfa.

Ahlâkın Kuran’dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.

Tasavvuf Yolcusundan,

Medine’ye Varamadım

Medineye varamadım
Gül kokusun alamadım
Muhammed’e (ASM) doyamadım
Yaralıyam yaralıyam

Kabenin örtüsü kara
Açtı yüreğimde yara
Bulunmadı derdime çare
Yaralıyam yaralıyam

Hacerül esvedin taşı
Akıttı gözümden yaşı
Bulunmaz resülün eşi
Yaralıyam yaralıyam

Erkan Mutlu

Hürrem Sultan Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hürrem Sultan Şiirleri
Sultan Hürreme Şiirler
Şiir Hürrem Sultan

Kanunî nin Hürrem Sultan’ a aşkını anlatan Hürrem Sultana yazılmış çok güzel şiirler, dizeler…

HÜRREM SULTAN

Bu gördüğüm, sanki düştü
Sayılı gün, çabuk geçti
Yüreğime, hasret düştü
Kızım yurda, uçtu gitti.

Kısa rüzgar, gibi esen
Gitmiyorum, kaldım desen
Demeyince, umut kesen
Dinlemedi, kaçtı gitti

Analar mı , sever fazla?
Büyütürsün, binbir nazla
Seversin hep, bitmez hazla
Bir kuş gibi, göçtü gitti.

Ellerimde, kaldı ısın
Şiir gibi, akıcısın
Güneş kadar, yakıcısın
Işığını, saçtı gitti.

Ocağıma, savrulmuş eş
Yıllar mıdır böyle kalleş?
Ciğerimde, yanar ateş
Yine yara, açtı gitti.

Hürrem Sultan, gönül açar
Sıkılınca, forumdas.nethemen kaçar
Annesi de, kalır naçar
Yolunu da, seçti gitti.

DOST YÜREKTEN

Hasret sardı yüreğimi
Özlüyorum ver elini
Şimdi ellerin gelini
Sen biricik kız evladım

Önceleri anlamadım
Şimdi yanlız kalakaldım
Sensin benim saltanatım
Sen biricik kız evladım

Her gün yüreğimde varsın
Sen dertlerime dermansın
Sen annene bir sultansın
Sen biricik kız evladım

Dileğim mutlu olursun
O mutluluğu bulursun
Sen mutlu ol annen duysun
Sen biricik kız evladım
İsmail hakkı bağdat.
Banada ilham oldu bu dizeler döküldü…

Yeterki canı sağ olsun,
Seven anası varolsun,
Bırak dilediği olsun,
Sılasına kaçıp gitsin.
AHMET ACAR

ÇİRKİN/İ SEVMEZ/Mİ SANDIN..?

İçimi yakar dışıma vuran yıldızların şavkı
Ahraz düşünceler sarar dokularımı
Ben yabancı dünya yabancı
Mısralarımın arasında kelimeler şaşkın
Siyah düşer hep bahtıma

Hani sen çirkindin
Hani küskün idin güz/e
Eyy Cemal/ine yandığım
Nasıl tutuşturdun sineyi
Ben bilemedim
Bilemedim çehrenin dört mevsime denk düştüğünü

Vakit yorgun hazan solgun
Güz son demleri yudumlamakta
Bilsen ne forumdas.netfırtınalar kopuyor
Ruh deprem yaşatıyor
Aynalar utangaç aynalar siyaha büründü
Aynalar küskün sessizlikte

Ellerin ahh ellerin
Kokun tenime denk
Ilık nefesinin salıncağından savruluşum
Sıcaklığın dem dem yayılırken bedenime

Menekşeler mor/a çalmış
Kelimelerdeki oyunlara gelme
Parça parça sine
Volkan ocağında esir
Sıla meçhul çöllerde

Delisin sen gönül
Güzel ararken /çirkine kandın
Ben har/dım sende yandım
Yoksa sen
Çirkini sevmez/mi sandın
HÜRREM SULTAN (SULTAN HÜRREM)

HAR/DA SEN BUZ/DA

Sırlarla dolu sessiz bir kuyu..
Dibi olmayan yalnızlıklarımla
Hikayesi olmayan boş ahraz gölge
Kayboluyorum güneşsiz kışın koynunda.
Sana gelmek isteyen adımlarıma çelme takıyorum…
Susturuyorum kendimi

Kanat takıyorum göğe
Senin olmak için can veresim
Bir an olsun kaldır bakışlarını
Bir an forumdas.net çarpsın sevmeler benliğimde
Fakir bir kuşum eşiğinde
İster yar de ister köle
İstersen esir olsun bu cariye
Yeminim var
Senden başka adam girmeyecek düşüme

Köpürdü sular
Canhıraş ne varsa silip süpürmekte
Savrulan gömleğinin düğmeleri açıldı
Beyaz bir sine
Çöktü içime
Sarhoş naraları atan
Biri var ben/den öte
Sana yakın yakınlığınca yakmakta

Eyy hayatıma anlam katan yar
Ruhumun sarmaşıklarına verdiğin anlam da kokular
Tek renk hepsi
Ha kızıl ha al
Kuytu karanlıklarda
Sıkıştırıyor tek kalmış nefesi
Yusuf musun göz göre göre yakılmışlığım

Tut ellerimi Yusuf”um
Sev saçlarımı hazan sarısı yapraklarda
Perçemler aralansın gizli salıncakta
Ben sendeyim her rüzgar salladığında

Ah yar
Seviyorum seni sevmeyi
Zararda bu can
Tutulmuşum sol çevriğine
Görmüyor gözlerim
Dilim lâl
Boğazımda kement sıktıkça sıkmakta
Teneşir soğukluğu üfledi boynuma
Har/da sen buz/da

Gel ıslak bir şarkı çalsın keman
Tambur damarlarımı tuş etsin
Tabirin rüyaları bize gülsün
Bilinsin seni forumdas.net seven artık yaşamıyor
Ölü bir gölgeden ibaret
Yürüyor da izi belli olmayan

Kaldıramıyorum yokluğunu
Sensizliğe giden benin ardından yürüyorum
Düştükçe kanayan dizlerime tutunuyorum
Körebe misali
Saçıma düşen kırlar gizliyor beni
Öldürüyor
Avuçlarım sıkmış kendini
Sensizliğe dokunmamak için
Kesiyor biçare et/i…

Uyuştu beden muamma

SOL YANIM HİCAZ KALDI

İki kadehti doldurduğum
Biri sen, biri bendeki sen
Sana çıktı yollar, zamanlar
Uyuşmuş beynin edepsizliğinde kan
Sıvamış kolları
Durmadan sıkıyor
Elleriyle çıkmış canı

Sevdanın eteğini çektim
İnadına yükleniyorum duygusuzluğuna
Bir elbise giydirdim
Belinde forumdas.net bakirelik üç kez dolanık saflığıyla
Sen ışığımı nefesinle söndürürken
Ben sönmüş mum titrekliğinde kokuna tutsağım

Çocuktun sen baharda açmaya korkmuş gonca
Köpüğü ala bora olmuş dalgaların miğferi
Soluklarımın süzgeçlerine yüklediğim artılarımı çıkarıyorum

II

Ey rüzgar !
Sende kalan yanımı ayrıcalıklarınla sar
Deniz taşmış
Işık yılı arşınlamış
Delilik zan altında
Toprak koynumda üşümüş
Bedeli yüklende yüklen
Bu sana en hafifinden irtica
Papatya falı açtım
Seviyor sevmiyor
Hep se/si sevilir, mi derken nota derinleşir
Tırnak batırmışçasına la demler ,fa ağlar
Sol tüm akortsuzluğuyla hicazı söyler

Geldiği zaman aralar kapısını
Beş vakte iki vuslat sığdırır
Belki ışır
Mücerret vurur aya nisbet ağırlığınca
Sana muktedir sözlerim

Sen hiç bilmediğim iki heceli sevgilim
Hayatın şoklarına sövüyorum
Ömrümün en kızılını tükürüyorum beyaz zarfa
Damgaladığım kirletilmiş adını
Arkamı dönüp forumdas.net duygusuzca düşürdüğüm kuyulara itiyorum
İndir yüreğinin arsız perdelerini
Hayasızlığın önümde kopçalarını açsın
Şeytanı çıkar aradan
O ıslak bakışların bir kez daha düşümde yansın
Teranesine forumdas.net tutulduğum gecenin efkarı boynumu yakmakta
Savunmasızlığım aldanışa geçti
Sana özlemlerim dört elif miktarı nüksetti
Haydi !
Savrulmuşluğumu farket
Tutsaklığıma vur mührün
Ahh imrenilesi sevdalara gebe kadın
Tohumun toprak duvarlara yapışmış balçık

III

Cebelleşiyorum
Ne hayatla
Ne de taşa yapışmış yosunla
Sadece aklımla emekliyorum tekrarlara
Sadece senin dizine
Soluğuna imkansız bakışına
Müptelası olduğum duvarlarına çözülüyorum

Gidiyorsun
Aklımı tren raylarına bıraktım
Darmadağın beynim bin parça
Soluk almaktan nefes kesildi
Yaptığım tüm paslı kurşunlarımı döktüm kendime
Yasaktın bana!
Sen yasak halinle elma
Ben sana forumdas.net müptelası loş ışıklı boş oda
Haydi çıkar aklımın hücrelerini
Masumiyetin bakireliğine o gün ayna tutsun şafak

Kızıla boyanmış mor bir buse
İflahın eşiğine uzansın
İncecik beden
Zehirli çiçek
Kül grisi tozunda hafif meşrep
Dumanı tüten bir ocakta yansın
İlk sahnesi sen
İkincisi beden
Üçüncüsü ölüm olsun

Hiç bilmeyeceksin ,senin içinden akarkenki halimi
Ve hiç bilmeyeceksin
Her satırı senin için karaladığımı
Sen her zaman beynimin kasığından inen yetim olarak kalacaksın

HABERİN VAR MI?

Güneş gibi doğdun hayallerime
Bir şarkı oldun bak şu gönlüme
Sevdan ile ney/i meylettim yine
Adamım !
Ben sana tutuldum haberin var mı?

İğde çiçekleri başımda açtı
Sevdamın baharı gönlümde yaz/dı
Kalp gözü seni bildi de yandı
Adamım !
Ben sana vuruldum haberin var mı?

Damla damla akar sızım durulmaz
Rüzgar olsam dumanın savrulmaz
Bir kere olsun yakınıma sokulmaz
Adamım !
Ben sana yandım haberin var mı?

Yaseminler kokar ayak teninde
Saçların buklesi eser gönülde
Ne isim ne cisim gerek sevgiye
Adamım!
Ben sana tutuştum haberin var mı?

Bir uzansan kucağıma, saçın severim
Saçın değil gülüm seni severim
Sende sevmelere aklım veririm
Adamım!
Ben sana hapsoldum haberin var mı?

Bir ağaç gölgesi kirpiklerinde
Bir sevda neşesi gözlerinde
Yaşamımın gayesi yüreğinde
Adamım !
Ben sana mahkumum haberin var mı?

Gözlerim siyah telaşlara savruldu
Yanağın pembe idi allara vurdu
Hayalin dolandı önümde durdu
Adamım !
Ben sana köleyim haberin var mı?

Kollarımı bıraksam omuzlarına
Yaslasam başımı avuçlarına
Bir acı çıkmazı yokluğunda
Adamım !
Ben sana aşık oldum haberin var mı?

BİLİR-MİSİN…!

Ben seni içimde sakladım
Mahpus ettim zincirlerle
Feryat etmeyesin
Başkası duymasın sesini diye
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni Anka Kuşu,nun kanadından
Hazal denizinin akışından
Tüm güllerin açışından
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni dağların toprağından
Sarayların tahtlarından
Ceylanların bakışından
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni selvi boylu ağacın gölgesinden
Sarı saçlı kızın gözlerinden
Yürürken uzayıp giden yoldan
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni hiç durmadan ağlayan yağmurdan
Her gün doğan seherden
Işık ışık çiğ düşmelerinden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni yere düşen yapraktan
Kışın üşüyen çamlardan
Baharda açan zambaktan
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni çölde kavrulmuş kumdan
Gökyüzünde ki dolunaydan
Yolda kaybolmuş taştan
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni henüz doğmamış candan
Açılmamış kirpikten
Söylenmemiş sözlerden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni gül kurusu renklerden
Yazın çiğ düşmüş sabahından
Henüz hiç duymadığım kokundan
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni yudumlayamadığım nefesinden
Seyretmediğim düşlerimden
Dokunamadığım yüreğinden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni akşamın buhranından
Ateşin kıvılcımlarından
Sönmeyen aşk masalından
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni tüm bilinmeyen sırlardan
Açılıpta söylenmiş semadan
Mahmur ela gözlerden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni çölde giden kervandan
Aşk ile yanan sevdandan
Ayın o ilk halinden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni kaymış yıldızın kuyruğundan
Kırılmış aynalardan
Yakılmış resimlerden
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni sırata giderken ki yoldan
Yakılmış cehennem odunlarından
Cennetin tüm tatlarından
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin

Ben seni cereyana kapılmış tenden
Acılardan helak olmuş gizden
Ölmüş bitmiş nefesten
Kıskanırım bilir,misin
Bilmelisin